@amensias
|
☆ İyi okumalar ☆
2 Ağustos 1561
Buz Krallğı Talia akşama kadar yemek yememişti ve karnı açlıktan kazınıyordu. Zindanın bir köşesinde büzülerek oturmuş küçük bedenini ısıtmaya çalşıyordu.Henüz kendisinde olan elementeri kullanmayı bilmediği için ısınmak onun için zordu. Zindanın koridorunda hareketli bir ışık fark etti. Üşümesini unutup yine ayağındaki prenganın izin verdiği kadar demir parmaklara ilerledi. "Baba sen mi geldin?" Zindanın önündeki üç şövalyeyi görünce hayalkırılığına uğradı. Meşaleyi tutan şövalye kapıyı açıp içeri girdi. Elinde odun tutan şövalye odunları yere koydu. Odunları meşalenin ateşi yardımıyla yaktıktan sonra üçüncü şövalye elinde uzun demirin ucunu ateşe tuttu boşta olan elinde ise uzun bir ip vardı. Talia merakla onlara baktı. Kısa bir süre sonra zindanın kapısında buzlar kraliçesi Holly belirdi. Talia büyükannesini görünce gözleri korkuyla açtı. Henüz küçük olsada büyükannesinin nefretini hissedebiliyodu. Kraliçe kıza acıyan bakışlarla içeri girdi. Kendisi erkeklere düşkün bir kadındı ve kendi kızı ile en küçük torunu onun için utanç kaynağından başka bir şey değildi. "Jennifer'ın hala senin gibi bir melezi nasıl erkek doğuramadığına şaşıyorum." oysaki kızı ona iki erkek torun vermişti. Duyduklarını anlamamıştı ama kötü olduğunu biliyordu çünkü büyükannesi asla ona güzel şeyler söylemezdi. "Ateş ne için büyükanne?" dedi kız korkarak. Kötü şeylerin olacağını hissedebiliyordu. "Birazdan anlarsın." dedi duygu yoksunu bir sesle. "Üzerini çıkart Leo." Şövalye kraliçenin emri ile kızın üzerine doğru ilerlerken Talia kaçıçak yer varmış gİbi şövalyeden kaçmaya çalıştı. Şövalye zorlukla kızı yakaldıktan sonra sertçe omzundan tutarak üzerindeki ince kıyafeti çıkardı. Kız her ne kadar çırpınsada işe yaramamıştı.Şövalye kızın omzuna baskı uygulayarak küçük bedenini kraliçenin önünde diz çöktürmeye zorladı. "Ellerini bağlayın." diye ikinci emri verdi kraliçe. Talia ne olduğunu anlamadan şövalye bilekleri bir iple bağlanmıştı bileğini bağladıkları ipin fazlalığını ise sahip olduğu buz elementiyle yere sabitlemişti. "Ne yaptığınızı zannediyorsunuz ben bir prensesim!" dedi çaresizce küçük bedeni korkudan titriyordu. "Ben kralın kızıyım! Siz kimsiniz de bana böyle davranıyosunuz?" "Aptal!" diye bağırdı kraliçe. "bana bak!" dedi kraliçe. Talia korkuyla başını kaldırıp kraliçeye baktı.Mavi gözleri nefretle ona bakıyordu kaşları çatıktı beyaz saçları omzundan aşağı süzülüyordu başındaki büyük değerli taşlardan oluşmuş tacı ise asalete parlıyordu. "Sen asla bir prenses olarak doğmadın. Sen abilerin değilsin bunu kafana koy. Sen bir delinin kızısın!" Anlamayan gözlerle ona bakıyordu.Tek anlaya bildiği söylediği şeylerin iyi olmadığı ve korktuğuydu. Kraliçe şövalyenin elinden demiri aldı ardından kızın arkasına ilerledi. Kızmış demir Talia'nın sırtına değdiğinde önce etin yanma sesi duyuldu. Kız yaşadığı acının farkına vardığında zindanda onun sesi yankılandı. "Acıyor büyükanne çok acıyor!" şövalyeler bu acı durum karşısında sadece başlarını eğdiler. Kraliçe gülerek kızın çığlıklarını dinliyordu. Demiri bu sefer omzuna değdirdiğinde küçük kız boğazını yırtarcasına bağırdı ve bedeni acıdan titremeye başladı.Kızın omzundan çektiği demiri tekrardan ateşe tuttu. "Yardım edin!" dedi kız boğazını yırtarcasına.Kraliçe küçük bir kahkaha attı. "Kraliçem haddim değil." kraliçe elini kaldırarak sövalyeyei susturdu. "En küçük bir itirazı kabul etmiyorum!" ona yapılan acımasızlın hepsini küçük bir kızdan çıkarıyordu. "Bu kız o soysuzun kanını taşıyor." Talia büyükannesinin neferetini iliklerine kadar hissedebiliyordu. Sıcak demiri belinde hissetiğinde güçlü bir çığlık daha attı kendisi küçüktü fakat sesi gürdü.Kraliçe hiç acımadan kızmış demiri kızın sırtında gezindiriyordu. Talia çığlık attığında gökyüzü gürledi. Gökyüzünde şimşekler çakmaya başlamıştı. Kraliçe demiri sırtında açılmış olan yaraya değdirdiğinde kızın acı çığlıklarıyla sağnak başlamıştı. Kızın çığlıklarını gökyüzünün sesi bile bastıramıyordu. "Baba! Baba,çok acıyor ne olur gel baba!" Kız bir çığlık daha attığında şimşekler şatonun ön kısmına çakmıştı. "Baba! Baba! Yarım et!" Kız çağresince yardım istiyordu,deli kral Axel kızını kutarmaya gelmemişti. Kraliçe kıza işkene etmeye devam ederken şatonun kuzeye bakan kısmı şimşeklerin etkisiyle küçük bir yıkıntıya uğradığında şato sallanmıştı. Kraliçe durumun farkına vardığında sinrli bir şekilde homurandı. Demiri sinirle bir kenara bıraktı ardından hızlı adımlarla zindandan çıkmıştı ve şövalyeler de onun arkasından gitmişti. Talia hıçkırıklar içinde başını yere eğmiş ağlıyordu. Bedeni hem acıdan soğukluktan deli gibi titriyordu. Kırmızı ve mavi gözlerini yanan ateşe çevirdi. "Baba!" diye tekrar bağırdı ama senine bir yanıt bulamamıştı. Gözlerini ateşin hurçun hareketlerinde gezindirdi ve sadece ağladı. Kızın çığlıklarına sadece gök yüzü cevap vermişti. Talia o akşam sırtındaki acı acı yüzünden hışkırarak ağlamıştı.Büyükannesinin açtığı yaralar kanıyordu ama en çok kalbi kanıyordu yalnızlığın ona kurduğu bu düzenbaz oyunundan dolayı. Onun sessiz çığlıklar o gün gök yüzüne gizlenmişti.
༺☆༻ Selamlarrrr. Nasılsını,iyi misiniz? Bu bölüm geçmişten küçük bir kesit. Beğenmeyi ve yorum atmayı unutmayın bir sonraki bölümde görüşmek üzere Allah'a emanet olu öptüm.💜
|
0% |