@ananim_bey09
|
"Yarım Kalan Sevda"
Hayat, Onur’a pek çok sınav sunmuştu. Ama en zor olanı, sevginin bazen sadece bir kişide kalabileceğini öğrenmekti. Alperen onun en yakın arkadaşıydı; dertleştiği, güldüğü, içini döktüğü bir dost. Her gün saatlerce süren görüntülü konuşmalar, kahkahalar ve o sınırsız güven… Derken kader onları bir kafede birleştirdi. Ankara’dan Tokat’a gelen Alperen’le ilk kez yüz yüze oturduklarında, o anın ne kadar özel olduğunu ikisi de fark etmemişti belki. Ama o kahve masasında kurulan bağ, daha derin bir hikayeye dönüşecekti.
Onur, üniversiteyi kazandığında İstanbul’a taşındı. Ama kader onları yeniden birleştirdi. Bir gün Alperen, çaresizlik içinde ağlayarak aradı. Babası, onun eşcinsel olduğunu öğrenmiş ve şiddet göstermişti. Onur, arkadaşını korumaktan başka bir şey düşünemedi. “Gel buraya, ben buradayım,” dedi. Ve Alperen geldi.
Bir hafta içinde her şey değişti. Arkadaşlık, yerini daha karmaşık bir bağa bırakmıştı. Alperen'in ağlayarak "Sensiz yapamam, sana aşığım," deyişleri önce Onur’u korkuttu. Ama sonra, o da kendini bu duygulara kaptırdı. Birlikte geçirdikleri o bir ay, bir rüya gibiydi. Danslar, kahkahalar, filmler, hatta mutfakta beraber hazırlanan yemekler… Onlar için dünya sadece iki kişilik bir yerdi.
Fakat hayat rüyalar kadar basit değildi. Maddi zorluklar kapıdaydı. Ev sahibi onları istemedi, aileler baskı yaptı. Ama Onur pes etmedi. Annesi, tek çocuğunun mutluluğu için kredi çekti ve onların birlikte yeni bir yuva kurmasını sağladı. Onur’un tek amacı Alperen’in hayallerini gerçekleştirmekti. Onun motor alma hayali, Onur’un mutluluğu oldu. Motor alındığında Alperen kadar sevinen, belki de daha çok sevinen Onur’du. Ama motor geldiğinde, Alperen yavaş yavaş gitmeye başladı.
Bir gün, "Benim sana aşkım bitti," dediğinde Onur bunun bir şaka olduğunu düşündü. “Aşk biten bir şey değil,” dedi. Ama gerçekler gün gibi ortadaydı. Alperen, Onur’un dünyasını yerle bir ederek Ankara’ya dönmek istiyordu. Onur, onu durdurmak için elinden geleni yaptı, ama nafileydi.
Günlerce çalıştığı markette gözyaşlarını tutamadı. Kasada müşterilerin şaşkın bakışları arasında ağladı, iş arkadaşlarına yalanlar söyledi: “Yakın bir arkadaşımı kaybettim,” diyordu. Oysa kaybettiği bir arkadaş değil, hayatının anlamıydı. Geceleri Alperen’i uyurken izliyor, “Eğer giderse ben ne yaparım?” diye ağlıyordu.
Sonunda, onu uğurlama vakti geldi. Ayrılacakları gün, Alperen'e tüm birikmiş kırgınlıklarını döktü: “Bu yorgan bana diken oldu, battı. Sana da batsın. Bu yastık benim gözyaşlarımla doldu, dilerim sen de o gözyaşlarına boğulursun. Benden çok sevdiğin motorun vardı ya, o senin cenazen olsun…”
Onur’un içindeki acı, karanlık düşüncelere sürükledi onu. Bir gece halatı boynuna geçirip her şeyi sonlandırmaya karar verdi. Ama tam o an, aklına annesi geldi. Sevdiği adam gitmişti, ama annesi hala yanındaydı. Ve Onur, son bir umutla Tokat’a döndü.
Tokat’taki ilk gecesinde, annesinin yanına kıvrıldı. Rüyasında hala Alperen’i görüyordu. Uyku sersemiyken, annesinin başını Alperen’in saçları sanıp okşadı. Bu hareket annesinin gözlerini doldurdu. Ama Onur, hala yarım kalmıştı.
Alperen, Ankara’da bambaşka bir hayata adım atarken, Onur onun hayaliyle yaşamaya devam etti. Bir yıl boyunca ne başkasıyla konuştu, ne de başka birini sevdi. Çünkü Onur’un sevdası, sadece onun içinde yankılanıyordu. Ama Alperen, bir yıldız gibi gelip geçmişti onun hayatından. Ve o yıldız, Onur’un kalbine hep aynı soruyu bırakmıştı: “Sevmek yetmez miydi?” |
0% |