
Merhaba Sevgili Okuyucular,
Yeni bir hikayeyle karşınızdayım! Umarım bu yolculukta bana eşlik eder ve düşüncelerinizi paylaşırsınız.
Ben Efsun. 20 yaşındayım.
Biz, annemizin asi prensesi, babamızın hırçın dalgalarıydık. Abimle tam anlamıyla kediyle köpek gibiydik; kavga etmeden bir günümüz geçmezdi. Ama ne olursa olsun, birimizin başı sıkıştığında diğerimiz hep yanında olurdu. Çıt kırıldım bir şekilde yetiştirilmemiştik, tam tersine Karadeniz’in hırçınlığı ruhumuza işlemişti.
Aklıma bir anda abimle çocukken sürekli söylediğimiz o söz geldi: “Ula, bizi kim alabilir ki? Biz burdayık!”
İstanbul’da doğup büyüdüm ama kökenim Trabzon’a dayanıyor. Geçen yıl üniversite sınavında hayal ettiğim puanı alamayınca mezuna kalmak zorunda kalmıştım. İki gün önce sınava tekrar girdim ve ailemin olduğu gibi benim de içimde bir umut vardı. Bu defa başaracaktım!
Telefon ekranına bakıp saatin on bire yaklaştığını görünce esneyerek yataktan kalktım. Lavaboya gidip yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendime şöyle bir baktım. Sarıya çalan saçlarım, kahverengi gözlerim ve dolgun dudaklarımla fena sayılmazdım. Tam o sırada, aşağıdan gelen annemin sesiyle irkildim.
- Efsun, kızım! Saat kaç oldu, hâlâ uyanmadın mı?
- Geldim anne, geldim! Ne bu telaş?
- Kahvaltıyı hızlı yapalım, sonra evi baştan sona temizleyeceğiz.
- Ama bayrama daha çok var. Temizlik de nereden çıktı?
- Doğan abin dönüyormuş! Akşam bize yemeğe geliyorlar. Çok işimiz var, hadi oyalanma!
Annemin ardından bakarken abim Doğan’ı düşündüm. Görev için gittiği uzak şehirden bir yıl sonra dönüyordu. Onsuz geçen o zorlu günler zihnimde yeniden canlandı.
Kahvaltıdan sonra annemle temizliğe koyulduk. Üç saat boyunca evi dip köşe temizledikten sonra yorgunluktan bitap düşmüştüm. Annem ise hâlâ enerji doluydu. Bana dönüp gülümseyerek:
- Kızım, Doğan abin tatlıyı çok sever. Kalk da profiterol yap, ben de sarma sararım.
- Anne, azıcık dinlenelim. Yorgunluktan öleceğim! Sonra yaparız.
Biraz dinlendikten sonra birlikte sarmaları sardık. Tam ellerimi yıkayacakken kapının önünden gelen tanıdık bir sesle irkildim.
- Efsuuuun! Su ver, ölüyorum!
- Ahsen? Ne oldu, iyi misin?
- Doğan dönmüş! Sana haber vermeye koşarak geldim.
- Biliyorum, annem söyledi. Akşam yemeğe geliyorlar. Hatta profiterol yapıyorum, çok seviyormuş.
- O zaman bana da ayır. Akşam alırım. Kaçtım, öptüm seni!
Ahsen gittikten sonra profiterolü yapmaya koyuldum. Hamurunu hazırlayıp dinlenmeye bıraktım, sonra muhallebiyi pişirip hamurların içini doldurdum. Üzerine çikolata sosunu döküp tatlıyı dolaba kaldırdım. Mutfak işini bitirdikten sonra duşa girdim. Saçlarımı düzleştirip at kuyruğu yaptım, hafif bir makyajla yüzüme canlılık kattım. Üzerime yelek-pantolon takımımı geçirip aşağı indim.
Babam işten gelmiş, koltuğuna kurulmuştu. Yanağına bir öpücük kondurup onunla biraz şakalaştım. Tam o sırada kapı çaldı. İçimi garip bir heyecan kapladı. Koşarak kapıya gittim, ama açar açmaz abimle göz göze gelince heyecanım yerini şaşkınlığa bıraktı.
- Kızım, suratıma bakacağına elimdekileri alsana.
- Sana da merhaba, abi.
Göz devirmeme gülerek cevap verdi ve üstünü değiştirmek için odasına geçti. Evde o an için her şey normaldi, ama içimde yükselen heyecanı bastıramıyordum. Derken kapı zili bir kez daha çaldı.
Bu kez gelenler Selim Amca, Selma Teyze ve oğulları Kağan’dı. Hepsini güler yüzle karşıladım. Kağan, Doğanın küçük bir kopyası gibiydi. Yanaklarını öperken, “Efsun Abla, yapma!” diye söylenerek odasına koştu. Ama Doğan hâlâ ortalarda yoktu.
Zaman geçtikçe onun gelişini beklemek bir yük gibi içimde büyüyordu. Derken bir kez daha kapı zili çaldı. Bu sefer kapıyı açarken nefesim hızlandı. İçimdeki merakla kapıyı hızla çektim. Ve…
Karşımda Doğan vardı. Sıcak bir gülümseme yüzünü aydınlatıyordu. Bir an hiçbir şey diyemedim, sadece orada durmuş ona bakıyordum…
Bölümü beğendiyseniz, beğeni ve yorum yapmayı unutmayın.Bir dahaki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın..💗💗💗💗💕💕💕
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |