3. Bölüm

3. Bölüm

Beyzanur
anderimm_


Merhaba Sevgili Okuyucular, Yeni bölüm ile karşınızdayım, umarım beğenirsiniz. Yorum yapmayı unutmayın.

Sahildeki kafeye doğru ilerlediğimizde Ahsen ve abim kapıda bizi bekliyorlardı. Ahsen’e doğru gidip sarıldım. Yüzümdeki düşüklüğü hemen fark etmiş olmalı ki içeriye geçerken ayaküstü sohbete başladık.

- Kuzum, suratın neden düşük? Bir şey mi oldu?

- Doğan’la biraz tartıştık. Bu aralar bir garip,

kıyafetim hakkında abuk sabuk konuştu.

- Doğan abiden mi bahsediyoruz? Kimsenin kıyafetine karışmazdı, şaşırdım. Belki sana aşık olmuştur, diyerek kıkırdadı.

- Saçmalama Ahsen! Doğan’dan bahsediyoruz. Kaç senedir ondan hoşlanıyorum, ama gözünü kapatmış geziyor. Şimdi mi belli edeceği tuttu?

Cam kenarında, şık bir masaya doğru ilerledik. Ahsen’in söylediklerini düşünüyordum. Yoksa gerçekten Doğan’dan çıkma teklifi mi alacaktım? Derin düşünceler içindeyken garson menüleri masaya bırakmıştı. Ne içeceğime karar verdikten sonra abim garsonu çağırıp siparişlerimizi verdi. Ahsen ile abim kendi aralarında sohbet ediyordu. O sırada Doğan kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Derken ince bir kız sesi kulağıma geldi.

Kafamı sese doğru çevirdiğimde, esmer, dolgun dudaklı ve siyah gözlü bir kız masaya hafif eğilerek:

- Aa Doğan, sen döndün mü? Bayadır yoksun, özlettin kendini.

- Döndüm, Aslı, dedi kısa bir cevapla.

- Kızlarla arka masada oturuyoruz. Sen de bize eşlik etsen, eski günleri yad ederiz, diyerek elini omzuna koydu.

Bu masada ne dönüyordu? Ne eski günleri yad etmesi? Neden eli hâlâ Doğan’ın omzundaydı? Ve Doğan, neden buna tepki vermiyordu?

- Arkadaşlarımla oturuyorum, görmüyor musun? dedi Doğan, sert bir şekilde.

- Neyse canım, başka zaman artık. Ben kızların yanına geçiyorum, mutlaka görüşelim.

Arada sessizlik oldu. Kaşlarımı çatmış bir şekilde Doğan’a bakıyordum. O sırada içeceklerimiz geldi. Yaklaşık 20 dakika daha oturduk. Abim, Doğan’a kaş göz yapmaya başlamıştı. Sanırım kimse görmediğini sanıyordu. Doğan sonunda bana dönerek:

- Efsun, sahilde yürümeye gidelim mi?

- Olur. Hem burada sıkıldım, temiz hava iyi gelir.

O anda kafama dank etmişti: Abim, Ahsen’e çıkma teklifi edecekti. Tabii ki saf arkadaşımın bundan haberi yoktu. Kafeden çıktıktan sonra 5 dakika yürüdük ve sahile ulaştık. Doğan, bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibiydi. Sonunda ağzındaki baklayı çıkardı:

- Masaya gelen kız, üniversiteden bir arkadaşımdı. Beni çok sever.

- Belli. “Yaa Doğan, döndün mü?” diyerek taklit ettim.

Doğan, kafasını geri atarak kahkaha attı.
- Tam bir cadısın.

- Ben mi cadıyım? Aşk olsun, sen hiç benim kadar uslu bir cadı gördün mü?

- Hayır, ama senin kadar sinir bozucu bir cadı da görmedim
.
- Gerçekten bu kadar mı sinirini bozuyorum?

- Evet, fazlasıyla.

Bu cevabı beklemiyordum. Üzülmüş müydüm, kırılmış mıydım bilmiyordum. Ama boğazıma oturan yumru, yutkunmamı zorlaştırıyordu. Ağlamamak için sesimi güçlü tutarak:

- Eve gitmek istiyorum. Abimler sonra gelirler.

Hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Arkadan seslenirken adımlarımı hızlandırdım. Kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Aramızda neredeyse hiç mesafe kalmamıştı; nefeslerimiz birbirine çarpıyordu.

- Ağlamandan nefret ediyorum. Bu yüzden sinirimi bozuyorsun.

- Bir daha karşılaşmazsak ağladığımı görmezsin.

Kaşları çatılmıştı ve kolumu sıkmaya devam ediyordu. Telefon sesi ikimizi de kendimize getirdi. Doğan, telefonu cebinden çıkarıp konuşmaya başladı:

- Tamam. Anladım. Uzatma, dedi ve telefonu kapattı.

- Hadi seni eve bırakayım. Oradan işlerim var, dedi.

Kafamı onaylar biçimde sallayarak arabaya doğru yürüdüm. Sessiz geçen yolculuğun ardından evin önüne geldik. Merakımı gizleyemeyerek:

- Nereye gideceksin? Ne işin var ki?

- Neden sordun?

- Me-merak ettim, dedim, sesim titreyerek.

- Seni ilgilendirmez Efsun. Bir daha ne yaptığımı sorma, sorgulama.

Boğazıma bir yumru oturdu, kalbim ağrımaya başladı. Hızla arabadan inip eve gittim. Annem kapıyı açtığında hiçbir şey demeden odama çıktım. Annemin bağırışını uğultulu bir şekilde duyuyordum. Üstümü çıkarıp banyoya girdim. Suyun altında gözyaşlarımı akıttım. Yüksek ısıdan vücudumda kızarıklıklar oluşmuştu. Saçımı kurutmadan yatağa girdim. Ağlamamak için kendimi zorladım. O sırada annem kapıyı çalıp odama girdi.

- Bir tanem, iyi misin? Eve girerken kötü görünüyordun.

- İyiyim anne. Yoruldum. Akşam sahilde yürüdük, sanırım o yüzden.

- Tamam prensesim. Ben buradayım. Canını sıkan bir şey olursa her zaman anlatabilirsin, diyerek başımı öpüp çıktı.

Sabah uyandığımda Ahsen’den bir mesaj vardı: “Efsun, acil buluşmamız lazım. Dün neler oldu tahmin edemezsin!” Yazdıklarını okuyup cevap verdim: “Tamam, bizde buluşalım. Annem, Ayça Teyze’ye altın gününe gidecek.”

Elbette, düzenlemeye devam ediyorum:

Lavaboya gidip işlerimi hallettikten sonra aşağı indim. Annem sofrayı hazırlıyordu.

- Günaydın, prensesim!

- Günaydın, anniştom, diyerek yanağına bir öpücük kondurdum.

- Hadi sofraya geç, ben de çayları doldurup geliyorum.

- Anne, Ahsen bugün bize oturmaya gelecek, haberin olsun.

- Ahsen yabancı mı kızım? Evimizin kızı sayılır zaten.

İçimden, “Sanırım gerçekten evin kızı olacak,” diye düşünüp kıkırdadım. Sofrayı toparlamama yardım eden annem, hazırlanmaya çıktı. Her şeyi bulaşık makinesine yerleştirdikten sonra oturma odasına geçip televizyon izlemeye başladım. Annem birkaç dakika içinde hazırlandı.

- Ben çıkıyorum. Yemekler yetiyor, sen dinlen. Akşam geldiğimde sofrayı kurar yeriz. Bir şey olursa ararsın, tamam mı?

Kapıyı çarpıp çıkınca hızlı konuşmasından dolayı yine içimden gülümsedim. Televizyona dalmışken kapı telaşlı bir şekilde çalındı. Kapıyı açar açmaz Ahsen’in nefes nefese yüzüyle karşılaştım.

- Ay Efsun, ölüyorum! Evden koşarak geldim!

- Kızım, ne acelen vardı? Bir yere kaçmıyorum ya!

- Anlatacak çok şey var! Neler oldu bir bilsen!

Ahsen, abimin ona duygularını itiraf ettiğini, ama kafasının karışık olduğunu söyledi. Zaman istemiş. Duyduklarım karşısında şaşkındım ama bunu belli etmemeye çalıştım. Sonrasında bolca dedikodu yaptık. Ahsen’in annesi onu arayıp misafirliğe gideceklerini söylediği için eve dönmesi gerekti.

Akşam saat 5 gibi kapı çaldı. Kapıyı açtığımda Doğan karşımdaydı.

- Hadi hazırlanın, bizim bahçede mangal yapıyoruz
.
- Telefonla arayamaz mıydın? Buraya kadar gelmene gerek yoktu.

- Telefonun ulaşılıyor mu? Ya başına bir şey gelse haberimiz olmayacak!

Bağırıyordu, onu böyle sinirli görmeyi beklemiyordum.

- Bağırma bana! Sana beni görmeyeceğini söyledim, öyle de yapıyorum.

Tam kapıyı kapatacakken bir anda içeri girdi ve hızla odama yöneldi. Dolaptan bir hırka alıp bana fırlattı.

- Ya giy şunu ya da zorla giydirip omzuma alırım.

Yüzüne şaşkın bir şekilde baktım. Ciddi olduğunu anlayınca hırkayı giydim ve evden çıktım. Arkadan yürüyerek beni takip etti. İki dakika sonra evlerine vardık. Kapıyı çaldığımızda Selma Teyze gülümseyerek kapıyı açtı.

- Hoş geldin, kızım. Sizi bekliyorduk. Hadi geçin sofraya.

İçeriye geçtiğimizde herkes masanın etrafında toplanmıştı. Hep birlikte oturduk. Sohbet koyulaşmış, neşeli bir hava hâkimdi. Bir ara Selma Teyze, Doğan’a dönerek sordu:

- Doğan, sen ne zaman göreve gidiyorsun?

Doğan bir an duraksadı, sonra sakin bir sesle cevap verdi:

- Bir işim var, onu halledip gitmeyi düşünüyorum.

Dediğinde bana bakıyordu..

 

Bölüm : 21.11.2024 19:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...