8. Bölüm

8.Bölüm

Beyzanur
anderimm_

Doğanın Ağzından: Irak’ın Kuzeyinde

Sabahın erken saatleriydi. Dağlık bölgede gelen istihbarat üzerine harekete geçmiştik. Soğuk, keskin bir rüzgâr esiyordu, ancak ekibim görev için hazırdı. Planımızı son kez gözden geçiriyorduk.

Pençe (Doğan):
“Tamam beyler, odaklanıyoruz! Bu iş çocuk oyuncağı değil. Kartal Gözü, etrafı tara. Görünürde bir şey var mı?”

Kartal Gözü (Emrah):
“Komutanım, tarıyorum ama Lejant yine kayaların arasında geziyor. Hedefe mi odaklanayım, ona mı?”

Lejant (Gökhan):
“Yahu ne kadar şikâyetçisiniz! Komutanım ben istifa etme hakkımı kullanıyorum.

Hayalet (Tuğrul):
“Selam beyler. Komutanım, 2 kilometre ileriye kadar baktım, temiz.”

Kale (Enver):
“Hayalet, bu aniden ortaya çıkmaların yüzünden bir gün kalpten gideceğim. Dur bir nefes alayım!”


Hayalet(Tuğrul):
“Ben sana nefes olurum kale yeterki sen iste.”

Kale(Enver):
“Siktir git karım var, nayım senin nefesini.”

Pençe (Doğan):
“Yeter ,Bu kadar laubalilik. Plana odaklanın!”

Hayalet (Tuğrul):
“Komutanım, çok gerginsiniz. Size papatya çayı öneriyorum.”

Kartal Gözü (Emrah):
“Hayalet haklı komutanım. Yoksa bir yere mi yetişiyorsunuz, yenge mi bekliyor?”

Herkes kahkahalarla atmaya başlar.

Pençe (Doğan):
“Dönüşte hepinizin ağzına papatya bahçesini dolduracağım! Kartal Gözü, son durumu bildir!”

Kartal Gözü (Emrah):
“Komutanım, mağaranın dışında iki kişi var. Yukarıdaki dağ yamacında ise bir silahlı adam. Emrinizi bekliyorum; indir derseniz indiririm.”

Pençe (Doğan):
“Dinleyin! Kartal Gözü, ateş emri verdiğimde yukarıdakini indirecek. Kale ve Hayalet önden gidip kapıdakileri halledecek. Sonrasında ben ve Lejant içeri gireceğiz. Herkes dikkatli olsun. Anlaşıldı mı?”

Kale (Enver):
“Anlaşıldı komutanım.”

Kartal Gözü (Emrah):
“Talimat bekliyorum komutanım.”

Hayalet (Tuğrul):
“Hazırım komutanım!”

Lejant (Gökhan):
“Komutan, umarım hızıma yetişebilirsiniz.”

Pençe (Doğan):
“Lejent, bir kelime daha edersen seni sikerim. Sus artık!”

Hayalet (Tuğrul):
“Komutanım çok ayıp ya! Yenge duymasın sonra, ‘sikerim filan’ diyorsunuz.”

Lejant (Gökhan):
“Komutanım, enerji doluyum! İlk ben girsem olur mu?”

Pençe (Doğan):
“Lejant, bir adım daha atarsan seni enerji içeceği olarak başka kadroya yollarım! Kimseye bir şey olmadan sağ salim çıkıyoruz. Herkes hazır olsun. Kartal Gözü, hedefi indir!”

Emirle birlikte operasyon başladı. Herkes görevini kusursuz bir şekilde yerine getirdi. Düşman etkisiz hale getirildi. İşimizi halledip döndüğümüzde bilgi verip karargah ayrılmıştık. 2 saat ardından uçağa binmek için bekliyordum. Beklediğim anons geldiğinde;


“Sayın yolcularımız, Türk Hava Yolları’ndan TK 1234 sefer sayılı İstanbul Havalimanı’ndan Trabzon Havalimanı’na hareket edecek olan uçağımız için son hazırlıklar tamamlanmıştır. Uçağımız 210 numaralı kapıdan kalkacaktır. Lütfen biniş kartlarınız ve kimliklerinizle birlikte 210 numaralı kapıya yöneliniz. İyi yolculuklar dileriz.”


Uçaktan indiğimde bagajım olmadığı için doğrudan araba kiralamaya geçtim. Saat öğlen vaktiydi. Otele gidip duşa girdim ve biraz dinlenmek için yatağa uzandım. Uyandığımda saat 7’ye yaklaşıyordu. Odaya yemek sipariş ettikten sonra hazırlanmaya başladım. Saçımı fönleyip sprey sıktım. Tam o sırada kapı çaldı. Yemeğimi yedikten sonra üstümü giyindim ve arabaya bindim. Gideceğim adresi yazdıktan sonra yola koyuldum. Yolda bir pastaneye uğrayıp tatlı aldım ve tekrar yola devam ettim. Kapı zilini çaldığımda kapıyı Sefiye Sultan açtı.

“Uyy, kara uşağum gelmış! Gel bir sarılayım! Orhan, bak kim gelmuş!” dedi.

“Trabzon’a gelir de sana uğramaz mıyım, Sefiye Sultan?” dedim.

“Ula hayırsız, ne işin var burada?” diye sordu Orhan Amca.

“Aşk olsun, o kadar geldim, kapıdan mı kovacaksınız? Bak, en sevdiğin tatlıdan aldım!”

“Gel buraya, eşek sıpası!” diyerek sarıldı. İçeri girdiğimde sobanın sıcağı hissediliyordu, üstünde kestane vardı.

“Vallahi Doğan Kaynanan, seviyormuş seni! Biz de kestane almıştık. Efsun’u da aradık ama gelmedi. Hele sen Efsun’u görmeye mi geldin?”

“Yok, döneceğim. Arkadaşıma geldim. Efsun’a da söyleme burada olduğumu, sonra çocukça alınganlık yapar,” dedim.

Tamam dercesine başını salladı. Sohbet eşliğinde gece yarısına kadar oturduk. İzin isteyip ayrıldım, ne kadar kalmamı isteseler de otele dönmem gerekiyordu.

Ertesi gün saate baktığımda öğlene yaklaşıyordu. Kafama şapka geçirip bir sweat giydim ve gitmem gereken yere gittim. Arabadan inip okul bahçesine yürüdüm. Kenarda durmuş, Efsun’un bir kızla konuşmasını izliyordum. Sonra yanlarına Ahsen geldi. Sohbet ettikten sonra Ahsen derse gitmişti. Bir anda Efsun başını kaldırıp etrafa baktı, sanki birini arıyordu. Beni fark etmesi imkansızdı. O sırada telefonum çaldı.

“Komutanım, neredesiniz ya? Vallahi lahmacun söyledik, hiç kursağımızdan geçmiyor. Siz de gelin beraber yiyelim!”

“Komutanım yalan söylüyor, 5 tane yedi! Hâlâ boğazımdan geçmiyor diyor!”

“Harbi komutanım, neredesiniz?”

“Trabzon’dayım, işim var, döneceğim.”

“Allah Allah, kız istemeye mi gittiniz, komutanım? Gittiyseniz bir daha konuşmam sizinle!”

“Yav Gökhan, sus be oğlum! Motorun soğusun. Ne kız istemesi, işim var diyorum!”

“Tamam, komutanım. Yengeye selam!”

Telefonu kapattım ve baktım ki Efsun çıkışa doğru gidiyordu. Acele edip peşinden gittim. Sevgili mi yapmıştı, yoksa onunla mı buluşacaktı? Arabayla takip ettim. Hastaneye girdi. Ben de peşinden gittim. “Dr. Enes” yazan doktorun odasına girdi. Arabayı başka bir arabanın önüne bıraktığım için beni aramışlardı. Arabayı yerinden alıp geri döndüm. Maske takmıştım, karşılaşırız diye. Doktorun odasına yürürken, tam o sırada biriyle çarpıştım, hiç istemediğim biriyle…

Düşecekken belinden tuttum. Göz göze geldiğimizde o kahverengi gözleri ne kadar özlediğimi fark ettim. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu, tanımaya çalışıyordu. Kendini toparlayarak özür diledi ve gitti. Giderken çöpe attığı karta baktım: “Dr. Enes Erdemir.” Sinirle odasına yürüdüm.

“Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?” dedi.

“Efsun’la sen hayırdır?” diye sordum.

“Ah, Efsun mu? Sizi ne ilgilendiriyor? Nesi oluyorsunuz?”

“Sana ne lan, nesi olursam olayım! Sevgili misiniz?”

“Diyelim ki sevgiliyiz ya da değiliz. Sen bu durumda tam olarak neredesin, ayrıca yemek teklifi ettim kabul etmesini bekliyorum.

Bir anda yakasından tutup duvara yapıştırdım.


“Beni iyi dinle. Bir kere konuşurum, kafana girsin. İkinci konuşmaya geldiğimde mermi herhangi bir yerinden içeri girmiş olur. Bir daha seni Efsun’un yanında ya da etrafında görmeyeceğim. Gözüm üstünde. Aldığın her nefesten haberim olur, ona göre hareket et, Doktor Bey. Beyaz önlüğün kirlenmesin!”

Bu sözlerin ardından onu bırakarak odadan çıktım. Derin bir nefes alıp hastaneden ayrıldım. Kendimi bir türlü sakinleştiremiyordum. Arabaya binip son bir kez Efsun’u görmek için kaldığı yurda doğru gittim.

Yurda vardığımda kapının önünde durdum. Efsun’un dışarı çıkmasını bekliyordum, ama onu bu kadar çabuk görmeyi beklemiyordum. Ayıcıklı pijamalarıyla, saçları dağınık halde yurt kapısında durmuş, bir şeyler düşünüyordu. Onu bu şekilde görmek, beni geçmişe götürdü.

Bir an kararsız kaldım, gitmeli miydim, yoksa yanına mı yaklaşmalıydım? Ama gözlerim ondan ayrılmıyordu. Efsun bir anda başını kaldırıp etrafa bakındı. Sanki beni hissetmiş gibiydi. Göz göze gelmeden önce arabayı çalıştırdım ve uzaklaştım..

 

Bölüm : 03.01.2025 23:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...