Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@angel_okur

Kulağımda kulaklığım yine müzik dinliyordum fakat müziğin sesi annem ve babamın kavga seslerini bastırmıyordu. Daha ağabeyimin ölümünden bir gün geçmişti ama yine de kavga etmeyi başarıyorlardı. Bıkmıştım, tam anlamıyla bıkmıştım. Hem birbirlerine hem de bana bağırıyorlardı. Ailemden en sevdiğim kişiyi kaybetmiştim ne yapmamı bekliyorlardı? Sadece bağırmıyorlar; vuruyorlar, baskı yapıyorlardı. Sadece bağırmalarını tercih ederdim. Yüzümdeki morlukları kapatmak için kullanmadığım kapatıcı kalmadı.

Ağabeyim her zaman beni korumaya çalışır, dertlerimi dinlerdi. Artık beni kim koruyacaktı, bana kim yardım edecekti, dertlerimi kim dinleyecekti? Kendimi hiç hissetmediğim kadar karmaşık, hiç hissetmediğim kadar çaresiz hissediyordum. Öldüğüne inanmak istemiyordum. Sanki birazdan kapımı çalıp içeri girecek "Bak ben ölmedim Havin. Yaşıyorum üzülme." diyecek gibi hissediyordum. Ama sadece hissediyordum. Hisler her zaman doğru değildir. Aslında hiçbir zaman doğru değildir.

Kocaman bir boşluktaydım, hiç çıkamayacağım bir kuyuda. Kuyudaki sular beni aşağı çekerek boğmaya çalışıyordu. Başarıyorlardı. Hayattan her geçen gün soğuyordum. Hiçbir şeyi kabul etmek istemiyordum. Hayat bu olamaz, olmamalı. Bu kabustan uyanmak istiyordum, yaşadıklarımın gerçek olmamasını istiyordum. Ben de herkesin ailesi gibi bir aile istiyordum. Oğullarının ölümüne mutlu olan ve kızlarını döven bir aile değil. Galiba çok şey istiyordum.

Maalesef her istediğimiz gerçek olmuyor. Olsaydı şu an bu durumda olmazdım. Her şeye rağmen ağlamamalıydım. Dün yeterince ağladım. Ağlamak zayıflıktır. Ağlarsam babam odama gelip sinirini benden çıkarma vakti geldiğinde onu daha çok sinirlendirirdim. Gözlerime hakim olamıyordum. Olmuyordu. İçimden kendime bağırıyordum "Ağlama Havin. Ağlamak zayıflıktır." Yapamıyordum. Gözümden ilk damla yanaklarıma doğru süzüldü, sonra ikinci damla...

***

Babam odama dalmıştı. Yüzünden siniri okunuyordu. Ağladığımı görünce daha çok sinirlendi. Tam elini kaldırmışken. Gaye odaya daldı. Çok doğru bir zamanda gelmişti. Genelde kapıyı tıklamadan girmesinden nefret ederdim. Gaye çok bilmiş bir tavırla "Tam zamanında gelmişim." dediğinde babam sinirle odadan çıktı. Gaye tekrar konuşmaya başladı "İyi misin?" İyi değildim. Hem de hiç değildim. İyi olabilir miydim? Gaye'ye cevabımı soru olarak verdim "Sence?" Yanıma oturduğunda "Birazdan kızlar gelecek." dedi. Aslında istemiyordum. Yalnız kalmak istiyordum. Tam bunları düşünürken kapım çaldı. Ada kapıyı araladı "Girebilir miyiz?" Giremezsiniz diyemezdim. Gaye benim yerime kendi istekleriyle cevap verdi "Girin. Bizde sizi bekliyorduk." Önce Ada arkasından da Ezgi ve Hilal Asya geldi. Bizim ekip buydu.

Vücudumu yatağımın başlığına dayadım, ayaklarımı kendime doğru çektim. Ağabeyimin öldüğünü hatırlamak istemiyordum lakin kızların gelme sebebi bana onun artık yanımda olamayacağını hatırlatıyordu. Hatırladıkça ağlamak istiyordum ama ağlayamazdım. Kendime gelmeliydim. Olmuyordu, başaramıyordum.

Kızlar bana bakıyordu. Hilal Asya yanıma oturdu. "Bizimle konuşmak istersen buradayız Havin." Biliyordum. Her zaman yanımdaydı onlar ama bu konuşmak isteyeceğim anlamına gelmiyordu. Sadece ağabeyimi istiyordum. Ama hiç gelmeyecekti. Onu bir daha göremeyecektim. Gözümden ilk damla yanağıma doğru süzüldü. Elimin tersiyle gözyaşımı sildim. "İstersen biz gidelim." dedi Gaye. "Belki yalnız kalmak istersin?" Çok istiyordum. Kızlar şaşkın gözlerle Gaye'ye baktı. Ben ise kafamı evet anlamında salladım. Sırayla odamdan çıktılar.

Kulaklığımı taktım. İçeriden yine kavga sesleri geliyordu. "Keşke boşansalar." diye sesli şekilde düşündüm. Kendi seslerinden benim sesimi duyamazlardı. Madem anlaşamıyorlar niye hala evliler? Sonra onların yaptığı şeylerde mantık aramamaya karar verdim.

Biraz üşümeye başlamıştım. Üstüme bir örtü örttüğümde telefonuma bir bildirim geldi. 3 yıl önce bugün yazıyordu. Fotoğrafta abimleydik. O günler aklıma geldikçe üzülüyordum, bir daha o günleri yaşayamayacağımız için. Yine gözlerim dolmuştu. Gözümden damlalar dökülüyordu. "Keşke bende ağabeyimin yanına gidebilsem." diye yine sesli bir şekilde düşündüm. Tekrar onunla olabilmek için nelerimi vermezdim. Düşüncelerim içinde kaybolurken uykuya daldım.

Uyandığımda akşam olmuştu. Ağlamaktan gözlerim kıpkırmızı olmuştu. Büyük ihtimalle annem ve babam yemeklerini yemişlerdi. Yememiş olsalar bile bana vermezlerdi. Zaten aç değildim. Telefonumdan ağabeyimle olan fotoğraflarımıza baktım. O günleri, o anıları tekrar yaşamak istiyordum. Baktıkça üzülüyordum fakat bakmadan duramıyordum.

Bağıra bağıra ağlamak istiyordum. Ağlamadan duramıyordum, ne kadar ağlamak zayıflık olsada. Yastığımı ağzıma kapattım ve çığlık attım. Biraz rahatlamıştım. Camımın önüne geçip yıldızları izledim. Eskiden abimle izlerdik. Eskiden yıldızları izlemek beni rahatlatırdı. Şimdi ise üzüyor. Yatağıma geçip uzandım. Sadece uyurken ağabeyimi düşünmeden durabiliyordum. Yavaş yavaş uykuya daldım. Uyku acıların dermanıydı.

Uyandığımda karşımda Ezgi'yi gördüm. "Günaydın." dedi. Yatağımın içinde doğruldum. Yine gelmişlerdi. Muhtemelen dün beni o halde bırakınca içleri rahat etmemiş yine gelmişlerdi. Aslında kendimi düne göre daha kötü hissediyordum. "Bugün daha iyi misin?" diye sordu Ada. Değildim. Yalan söylemeyecektim. İyiyim desem sadece mutlu olacaklardı fakat onları yalanla mutlu etmenin ne faydası vardı? "Değilim." diye cevap verdim. Gaye konuşmaya başladı "Yalnız kalmak istersen anlayışla karşılarız. Onlara senin yalnız kalmak istediğini söyledim ama dinlemediler." Hepsi bana acıyordu. Acımalarını istemiyordum. Evet acınacak haldeydim ama acımalarını istemiyordum. Ailem bana acımıyorsa arkadaşlarımın bana acımasının ne anlamı var?

Hilal Asya neşeyle konuşmaya başladı "Bak sana en sevdiğin çikolatayı getirdik." Gerçekten de çok severdim fakat hiç yiyesim yoktu. O çikolatayı neden o kadar sevdiğimi düşündüm. Ağabeyim bana denetmişti. O çok severdi. Aslında daha çok sevdiğim bir çikolata olabilirdi. Ağabeyim yediği zamanlar bana da verirdi. O yüzden en çok yediğim çikolata oydu. Bir çikolata bile bana ağabeyimi hatırlatıyordu. Onunla yemediğim sürece o güzel tat yoktu. Her zamanki gibi gözlerim dolduğunda yine anladım o olmadan geçireceğim hayatımda anılarımızın hep karşıma çıkacağını.

"Havin iyi misin? Ne düşünüyorsun?" diye sordu Ezgi. Düşünürken gözlerim dolunca merak etmişlerdi. "Aklıma ağabeyim geldi." diye yanıtladım Ezgi'yi. Ada konuyu değiştirmek için "Çikolata ister misin?" diye sordu. Fikri başarısızdı. Zaten konuyu ağabeyime getiren çikolataydı. Başımı hayır anlamında salladım.

Ağabeyimi özlemiştim. Onu düşünmeden duramıyordum. Yarın yurda gitmem gerekiyordu ve bu halde gidemezdim. Aslında niye yurda gidiyordum ki. Yurtta bir katil varken niye beni yurda gönderiyorlardı. Ailem benimde ölmemi mi istiyordu? Düşününce mantıksız gelmedi. "Keşke Havinden kurtulabilsek." diyor olabilirlerdi. Annem ve babamın anlaşabildiği tek şey beni sevmedikleri olabilirdi.

Evet, sırf onlara yük olmayayım diye yurtta kalıyordum.

Bunları düşünürken gözümden bir damla yaş aktı. Bu kadar ağlamamalıydım. Ben zayıf değildim. Ne söylersem söyleyeyim ağlamamı durdurmayacaktı. Hilal Asya konuşmaya başladı "Havin kendine iyi gelen şeyleri düşün, örneğin dalgaları, yıldızları düşün." Bunları yapmayı sevdiğimi herkes bilirdi ama ben bunlar ağabeyimle yapmayı severdim o olmadan benim için hiçbir anlamı kalmıyordu. O sadece ağabey değildi bana, her şeydi. Gözümden bir damla daha yaş akınca bu tavsiyelerinin de başarısız olduğunu anladılar.

Ben iki gün öncesine kadar hiç ağabeyim olmadan yaşamamıştım, onsuz kalmamıştım. Gaye biraz sinirlenmeye başlamıştı ama onu umursamadım. "Havin bizimle konuşmak ister misin?" diye soran Ezgi'ydi. Beni anlamaya çalışıyorlardı ama asla anlayamazlardı. Ağabeyimle benim aramdaki bağ farklıydı. O benim ailemden en sevdiğim, tek sevdiğim kişiydi. Gözümden bir damla daha yaş aktı. Hepsi ne yapacağız anlamında birbirlerine bakıyordu. Ben hiçbirini umursamadım şu an onları umursayamazdım.

Odama kavga sesleri gelmediğinden dolayı annem ve babamın evde olmadığını anlayabiliyordum. Artık her şeyi içime atmaktan bıkmıştım, beni dövmelerinden bıkmıştım, bana baskı yapmalarından bıkmıştım, beni umursamamalarından bıkmıştım, ailemden bıkmıştım, en önemlisi acı çekmekten bıkmıştım! Daha şiddetli ağlamaya başlamıştım. İstemiyordum. Daha yaşamak, acı çekmek istemiyordum. Hiçbiri bir şey yapamıyordu. Yanlış bir şey söylemekten korkuyorlardı. Gaye dışında hepsi üzülmüştü. Gaye'nin ise siniri artmıştı.

Nasıl susacağımı bilmiyordum. Daha çok ağlamak istiyordum. "Havin sakin olur musun? Bize anlat, dert anlattıkça azalır." dedi Ada. İstemiyordum. Şu an hiçbir şey istemiyordum sadece bağırmak, çığlık atmak istiyordum. Gaye gittikçe daha çok sinirleniyordu. Ağlamam daha çok şiddetlendi, kendimi tutamıyordum. Onu istiyordum. Geri gelmesini, ona sımsıkı sarılmak istiyordum. Gözlerimim kapatıp kendimi ormanda hayal ederken ağlamam biraz olsun azalmıştı. Çığlıklarım dışında ses duyulmadığı hayali ormanda gerçekten çığlık atmak istedim.

Gaye tam bir şey söyleyecekken vaz geçti. Hiç kimse konuşmuyordu. Odada sadece benim ağlama sesim duyuluyordu. "Ölene kadar böyle ağlayacak mısın Havin? Çok sevdiğin birini kaybetmiş olsan da hayat devam ediyor." dedi Ezgi. Benim hayatım bitmişti. Benim hayatım ağabeyimdi, ben onsuz yaşayamazdım. Hiçbir tepki vermedim. Gaye artık patlayacak gibi duruyordu. Bu sefer Hilal Asya konuşmaya başladı "Havin lütfen kendine gelir misin? Ağlayarak çözüm bulamazsın." Sesi çok çaresiz geliyordu. Onu umursamadan ağlamaya devam ettim.

Beynime söz geçiremiyordum. Ağlamak istemiyordum ama kendimi tutamıyordum. Ne kadar içimden kendime bağırsam da olmuyordu. Gözlerimden akan damlalar kesilmiyordu. Gözlerim aklımdan bağımsız çalışıyordu. "Yaşayamam" dedim "Onsuz yaşayamam." Ağlamaktan gözlerim domates kadar kırmızı olmuştu. "O olmadan da yaşamayı öğreneceksin Havin." dedi Ezgi. Düşündükleri kadar kolay değildi. Gaye hiç konuşmuyordu. Beni bu kadar parçalayanlara sinirliydi. Fakat en çok bu kadar parçalandığım için bana sinirliydi.

Belli etmesede hepimizi seviyordu. Bizim ona bağlandığımız kadar o da bize bağlanmıştı. Duygularını belli etmeyen biri olsada bize bağlandığını anlayacak kadar iyi tanıyordum onu.

Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Yine de gözüm damlaları yanaklarıma doğru itmeye devam ediyordu. Gaye kibar bir ses tonuyla "Havin," dedi. Onu dinlemeden ağlamaya devam ettim. Daha sesli bir şekilde tekrar "Havin," dedi. Ben yine onu dinlemedim. Bana gerçekleri söyleyecekti ama ben buna hazır değildim. Gerçekler beni deha çok üzecekti. Yine "Havin," dedi. Ona bakıp onu dinlemek istiyordum ama bunu yapamazdım. Gerçeklerle yüzleşemezdim. Belki de gerçekler acı olduğundandı.

Bu sefer bağırarak tekrar etti "Havin, kendine gel!" Sesinden çok sinirlendiğini anlayabiliyordum. Çok yüksek sesle söylemişti. Mecburen ona baktım. "Ağabeyin illaki ölecekti. İster erken ister geç." Hayır, dinleyemezdim. Gerçeklere katlanamazdım. "Kendini toparlamalısın." dedi. Hepsini yüksek bir ses tonuyla söylüyordu. "Hayat ağabeyinden ibaret değil." Yine ağlamaya başlamıştım. Yine konuşmaya başladı "Havin ağlama!" çok sertti.

Hepsi Gaye'ye şaşırmış bir şekilde bakıyorlardı. Bu durumdaki bir kişiye o ses tonuyla, o kelimeleri söylemesi hepsini şaşırtmıştı. Ben ise şaşırmamıştım çünkü Gaye'den bekliyordum. "Hayat acı çektirmek için var Havin. Sadece hayat değil insanlar ve evrendeki bütün canlılar. Sen ne kadar acı çeksen de dik durmalısın. Acıları kendi başına yenmeyi öğrenmelisin. Unutma Havin, intikam! Onlardan intikamını alacaksın! Bu kadar çabuk mu pes edeceksin?" Gaye'nin konuşması hepimizi etkilemişti. Bu kız beni gaza getirmeyi biliyordu. Yumruğumu sıktım ve Gaye'ye cevabımı verdim "Ben pes etmek diye bir kelime bilmem. O katilden intikamımı alacağım."

Ani söylediklerim beni şaşırtsa da Gaye'nin söyledikleri içimdeki intikamcı Havini uyandırmıştı. Artık hiçbir güç intikamımı almama engel olamazdı. Ağabeyimin intikamını alacaktım. O katili kendi ellerimle öldürecektim. Artık ağlamak yoktu. Sadece intikam vardı. "İşte böyle." dedi Gaye. Gaye sustuktan sonra sessizlik oldu. Sessizliği Ada bozdu "Bir tane Gaye bize yetiyordu, şimdi başımıza ikincisi çıktı." Gaye dışında hepimiz gülmeye başladık. Ben Gaye kadar olamazdım ama ona yaklaşabilirdim.

Güldük eğlendik ama hemen bir plan bulmalıydık. Katili öyle kolay öldüremezdik, yani herhalde. Katil sonuçta, kendinin savunmasını bilmeli. Gaye'nin kendinin katilden koruyabileceğine emindim. Bende az çok bir şeyler yapabilirdim ama diğerleri. Onlar ne yapacaklardı? Ayrıca tek başımıza başaramazdık. Bütün ekibe ihtiyacımız vardı. Ezgi benim ne düşündüğümü anlamıştı. "Bu kadar şaka yeter. Hemen katili yenebileceğimiz bir plan bulmalıyız." Hepsi ciddileşmişti. Düşünmeye başladık. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Hiçbirimizin aklına bir şey gelmemişti.

Hepimiz onun aklına bir plan geldiğini umarak Gaye'ye baktık. Bizim neden ona baktığımızı anladığında hayır anlamında kafasını sallayacakken aklına bir plan gelmişti. "Buldum." dedi sakince. "Yurda gizli kameralar yerleştirirsek bir sonraki kurbanını öldürmeye giderken onun kim olduğunu bulabiliriz."

Mantıklı bir plandı ama bazı eksikleri vardı. Kameraları nereden bulacaktık, ne zaman gizlice o kameraları yerleştirecektik, belki başka birini öldürmeyecekti, ya da başka birini kaybetme riskini göze almamız gerekecekti. Gaye bize bakıyordu, biz Gaye'ye. İlk konuşan ben oldum "Mantıklı ama çok riskli ve bizim için zor olacak." Gaye yine düşünmeye başladı ama bulamamıştı "Daha mantıklı bir planın varsa söyle Havin, boşa düşünmeyelim." Haklıydı. Daha mantıklı bir planım yoktu.

"Kameraları nereden bulacağız?" diye sordu Ezgi. Yurdun deposunda 3 tane güvenlik kamerası vardı ama onları taktıramazdık. Aklıma bir fikir gelmişti. Kızlardan birinin eşyaları kaybolacaktı ve bunu kimin yaptığını bulmak için okula kamera takılması gerektiğini söyleyecekti. Annem ve babam bunu kabul etmezse yurdu şikayet edeceğini söyleyecekti. Saçmaydı ama işe yaradı.

Planı kızlara anlatmıştım geriye sadece uygulamak kalmıştı. Şikayete Ezgi gelecekti. Gaye dışında hepsi çıktı. Gaye konuşmaya başladı "Havin sana bir şey göstermem gerekiyor." Telefonunu çıkardı ve bana bir video gösterdi. Videoda ağabeyimin cesedine sarılmış ağlıyordum ve bu videoyu herkes izlemişti. Bütün yurdu geçtim bütün Türkiye izlemişti. Gaye'ye baktım. Sinirle "Bu videoyu kim çekti?" Artık sokakta nasıl gezecektim? Yurda nasıl girecektim? "Bilmiyorum. Dün gördüm" diye cevap verdi ve odadan çıktı. Camımın önüne geçip katilin kim olabileceğini düşündüm. Herkes olabilirdi. Hatta Doruk, Ayaz, Emir ve Çağrı bile. Sonra onları şüpheli listesinden kaldırdım. Biz hep beraberdik. Onların hem bizim yanımızda olup hem ağabeyimi öldürmeleri imkansızdı.

Kızların gitmesinden yarım saat geçmişti. Annem ve babam eve gelmişti. İlk defa kavga sesi gelmiyordu. Neden kavga ettiklerini hiç anlayamadım. Onları umursamayıp yarın için eşyalarımı toplamaya başladım. Tam o sırada kapı çaldı. Annem ve babamın kapıyı açmayacağını bildiğim için gidip kapıyı açtım. Ezgi gelmişti. İçeri girdi. Annem ve babamı ikna edemezse ne yapacağımızı bilmiyordum. Ezgi ile annem ve babamın yanına gittik. "Ezgi sizinle konuşmak istiyormuş." dedim ve odama gittim. Konuşmaları duyabiliyordum. Annem "Ne istiyorsun?" diye sordu. Ezgi'nin heyecanlandığı sesinden anlaşılıyordu. "Yurtta benim eşyalarım kayboluyor ve birinin çaldığından şüpheleniyorum." İlk cümleden sonra toparlamıştı. "Bizden ne istiyorsun?" diye sordu babam.

Babamın cümlesi bittiği anda yine kap çaldı. "Havin kapıyı aç!" diye bağırdı annem. Mecburen kapıyı açtım. Çağrı gelmişti. "Yurtta anlatacağım, planı bozma." diye sessizce konuşunca kapıyı Çağrı'nın yüzüne kapattım. Dinlemem gereken bir konuşma vardı. Hemen odama geçip dinlemeye devam ettim. Bazı konuşmaları kaçırmıştım. En son babam "Olmaz." diyordu. Ezgi ısrar etmeye başladı "Lütfen." Bu sefer annem karşı çıktı "Olmaz dediysek olmaz." İzin vermiyorlardı. Cimri olduklarını asla inkar etmezdim. Artık tehdit etmesi gerekecekti.

Ezgi tatlı Ezgi olmaktan çıkmış ciddileşmişti "O kameraları taktırmazsanız sizi şikayet eder yurdun kapanması için elimden geleni yaparım." Artık annem ve babam da ciddileşmişti. İçerden babamın sesi duyuldu. "Öğrencilerimizin memnuniyeti bizim için çok önemlidir. Kamera yarına kadar hazır olur." Hemen tepkisini değiştirmişti. Ezgi'nin odadan güler bir yüzle çıktığını tahmin edebiliyordum. Kameralar tamamdı. Geriye beklemek kalmıştı.

Akşam olana kadar çantama kalan eşyalarımı ve yedeklerini yerleştirmiştim. Hafta sonu yurtta kalmamız gerekecekti. Her şeye hazırlıklı olmalıydım. Annem içeriden bağırıyordu "Havin hemen yemeğini ye sonra ders çalış! Hiç ödevin yok mu senin? Hiç ödev yapmadın!" yine aynı şeylerdi. Ödev yoktu. Ders çalışmayacaktım onun yerine olasılıkları düşünerek bir liste ve plan hazırlayacaktım. Öyle de yaptım. Yemeğimi yedikten sonra plan ve şüpheli listesi hazırladım. Liste çok uzundu. Elememiz zor olacaktı fakat kameralar işimizi çok kolay hale getirecekti. Hatta listeye bile ihtiyaç yoktu ama hazırlıklı olmak iyidir.

Biz yemeği erken yerdik. Nedenini bilmiyorum ama pek hoşuma gittiği söylenemez. Yemek vakti geldiğinde aç olmuyorum. Ve yeteri kadar yiyemiyorum sonra da acıkıyorum.

İşim bitince evden çıktım. Yurt uzakta değildi o yüzden gitmem kolay oluyordu. Beş dakika yürüdükten sonra yurda vardım. Kaldığım odaya gittiğimde Gaye'nin odada beni beklediğini fark ettim. Gaye genelde erkenden gelirdi. Teyzesiyle kalmaktan nefret ederdi. Yine erken gelmişti. Odada Gaye'nin sesi duyuldu. "Gereksiz varlıklara ne zaman anlatacağız?" Gaye erkekleri gereksiz varlıklar olarak adlandırmıştı. Gaye'ye cevap verdim "Yarın anlatırız." Cümlemi bitirdikten sonra çantamı bırakıp üstümü değiştirdim. Saat geç olmuştu ve bu hafta çok yorucu olacaktı, güç toplamalıydım.

Sabah olduğunda okul, ödevler falan derken akşam olmuştu. Kütüphanede buluşacağımızı sabah konuşmuştuk. Kütüphaneye gittiğimde herkes oradaydı, beni bekliyorlardı. Genelde hep kütüphanede buluşurduk çünkü kimse olmazdı.

Çağrı çok meraklıydı. En son yüzüne kapıyı kapatmıştım. Merak etmekte haklıydı. Herkes susuyordu. Onlar sustuğu için bende susuyordum. Kütüphanede ilk Çağrı'nın sesi duyuldu. "Anlatacaksanız anlatın anlatmayacaksanız gidelim!" Yine haklıydı, neden susuyorduk. Hala kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Baktım kimse anlatmayacak ben anlatmaya başladım. Zaten anlatması gereken kişi bendim. "İntikam almama yardım edeceksiniz!" Onlara seçenek sunmamıştım. Doruk konuşmaya başladı "Hepimiz mi?" Ne istediğini anlamıştım. Bana yardım etmek istemiyordu ama bu umurumda değildi, herkese ihtiyacım vardı. O katili tek başıma yenmem zor olurdu. "Size seçenek sunmadım." Doruk her zaman tembel ve üşengeçti. Böyle bir soru sorması hiç şaşırtıcı değildi.

Bütün erkeklerin aklındaki soruyu Emir sormuştu "Bunu nasıl yapacağız?" Sadece birinin daha ölmesini bekleyecektik, o kişi aramızdan biri bile olsa. "Hafta sonu kimse eve gitmiyor." Ayaz geldiğinden beri hiç konuşmamıştı ama bu cümleyi duyunca dayanamamıştı. "Nasıl?" Çok şaşırmıştı ve hiç beklemiyordu. Bunu söylerken yüksek ve şaşkın bir ses tonu kullanmıştı. "Korktun mu? Koskoca yurtta tek kalacağımız, her an yakalanma ihtimalimiz olduğu ve bu yurtta hayaletlerin olduğu söylendiği için." Korkması için korkutucu bir şekilde söylemiştim ve korktuğu yüzünden çok net anlaşılıyordu. Ayaz dışında hepimiz gülmeye başladık. "Hiç komik değil!" Komikti. Korkan kişi o olmasaydı o da gülerdi.

Çağrı ciddileşmiş konuşmadan bana anlatmam gerektiğini söylüyordu. Ben de anlatmaya devam ettim. "Katil birini daha öldürdüğünde herkes yurttayken kameralardan kimin yaptığına bakamayacağımız için hafta sonu bakacağız." Benden sonra Gaye'nin sesi duyuldu "Çok kolay ve katile hemen ulaşmamızı sağlayacak bir plan." Herkes planı sevmişti ama düşünmediğimiz bir yer vardı ailelerimize ne diyecektik. Saat geç olmuştu ve bugün bunu düşünemezdik. Odalarımıza dağılınca Gaye'ye sordum. "Ailelerimize ne diyeceğiz?" yanlış kişiye sormuştum. Bunu Gaye'ye sormamalıydım. Yatağına girmeden önce bana cevap verdi "Sonra düşünürüz." Ne diyeceğimizi bulurdu fakat bulmak istemiyordu.

O gece uyku tutmadı. Beş dakikada bir uyanmıştım. Tam uykuya dalmıştım ki bir ses duyup uyandım. Odadan dışarı çıktığımda bir insan gölgesi gördüm. Çok net olmasa da üstünde kapüşonlu bir pelerin vardı. Benim onu gördüğümü anladığında hemen kaçtı. Hiç ses çıkarmamıştım, onu gördüğümü anlaması için çok profesyonel olması gerekirdi.

Onun ağabeyimin katili olduğunu düşünüp peşinden koştum. Çok hızlıydı. Ona yetişemeden ortadan kayboldu. Bu gece onu aramam çok riskliydi, biri beni görürse ne yaptığımı açıklayamazdım. Yapacak bir şey olmadığına karar verip odaya geçtim ve uyudum.

***

Çok fazla uyuyamadığımdan sabah kendimi çok halsiz hissediyordum. Gece olanları önce Gaye'ye sonra diğerlerine anlatacaktım.

Sebebini bilmiyordum ama salı günlerinden nefret ediyordum ve bugün salıydı. Salı benim için uğursuz gündü. Genellikle kötü olaylar pazartesi olur salı öğrenilirdi. Bu sebeple ayrı bir mutsuzdum. Pazartesi yaşanan ve Salı öğrendiğim çok şey olmuştu.

Gaye beni yine şaşırtmamıştı. Erkenden uyanıp yurttan kaçmış, her sabah yaptığı gibi yaralarını sarıyordu. "Ne oldu, bu sefer yendin mi?" dedim alaycı bir ses tonuyla. Benden sonra odada Gaye'nin sesi duyuldu. "Sanki hiç kazanamıyormuşum gibi konuşma Havin." Tamam başarılı bir dövüşçü olabilirdi ama çok yara alıyordu.

Aklıma bir anda Kuzey ağabeyin, ağabeyime verdiği söz geldi. Saçmalama Havin Kuzey'e ağabey diyecek kadar kafayı sıyırmadın. Gerçekten neredeydi o? Ağabeyim ölmüştü ve o pislik hangi cehennemdeydi? Zaten sözünü tutsa şaşardım!

Gece gördüklerimi ona anlatmalıydım. Hepimiz beraberdik, onlardan bir şey saklamam faydasızdı. Hep dürüst biri olmuşumdur, aferin bana. "Gaye?" dedim. "Gece sesleri duydun mu?" Gaye Esen derin uykusunda azıcık ses mı duyacaktı? Yine saçmalıyordum. Ama en azından şansımı deniyordum. Yaralarını sarmaya devam ederken bana cevap verdi. "Duymadım." Yüzünü bana çevirdi. "Bir şey mi oldu?" Yok ya! Alt tarafı katil bizi ziyaret etti. Ne olabilir ki?

"Katil geldi."

Yatağında doğruldu. "Ağabeyinin katili olan katil mi?" Bunu sormak o kadar kolay mıydı gerçekten? Ben her aklıma geldiğinde ağlamak isterken ailesini hiç tanımamış olmayı isteyen biri için bunu sormak kolay mıydı? O da yıllarca ona bakan, onu sokakta kalmaktan kurtaran halasını kaybetmişken bunu sormak kolay mıydı? Ama o Gaye'ydi herhangi biri değil. İçinde fırtınalar komasına rağmen hiç belli etmeyen kişiydi o.

"Birini öldürseydi haberimiz olurdu. Demek ki ben onu görünce hemen uzaklaştı."

Hiç emin değildim. Belki de burada casusu vardı. "Sonra konuşuruz yoksa ceza alacağız." diyerek koşmaya başladı. Bu kız o ayakla nasıl koşuyordu. Gaye'de anlamadığım çok şey vardı.

***

Derse ucu ucuna yetişmiştik. Biraz daha oyalansaydık geç kalıyorduk. Kütüphaneye gittiğimizde içeride yine kimse yoktu. Diğerleri katilin geldiğini söyleyince biraz korkmuşlardı. Zaten bu durumda korkmamak elde değildi. Bazen düşünüyordum, onları plana dahil ederek iyi mi yapmıştım? Canları benim yüzümden tehlikeye giriyordu. Hayır, kesinlikle iyi yapmıyordum.

"İstemiyorsanız bana yardımcı olmak zorunda değilsiniz. Benim yüzümden canınız tehlikeye girerse kendimi asla affet..." Emir sözümü kesmişti. "Şaka mı yapıyorsun sen? Kendi isteğimizle buradayız." Doruk sözüne "Aslında ben isteyerek..." demişti ki, diğerlerinin ters bakışlarıyla sustu.

"Doruk gidebilirsin." dedim ama Doruk karşı çıktı. "Hayır, ben de burada kendi isteğimle duruyorum." Umarım öyledir diye geçirdim içimden. Yoksa kendimi affedemeyeceğim gibi, seni de affedemem Doruk.

Telefonuma gelen mesajla düşüncelerime ara verdim. Mesaj annemdendi. Ders çalışmam hakkında günlük hatırlatmasını yapıyordu. Uzun mesajı hızlıca geçer iken gözüme bir cümle çarptı.

"Artık ağabeyin olmadığına göre seni koruyacak biri kalmadı. Daha çok çalışabilirsin. Sonunda ondan kurtulduk."

Hayır! Hayır! Bu kadar ileri gitmiş olamazlardı dimi! Ben nasıl bir aileye sahiptim böyle? Beni sokağa bıraksalardı daha az acı çekerdim. Beni neden sokağa bırakmadı onlar?

Evlatlarının acı çekmesini seven bir aileye sahiptim ben!

1. BÖLÜM SONU

Loading...
0%