Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@angel_okur

Gözümden süzülen ilk damla yanağımı buldu. Telefonum yavaşça ellerimden kaydı ve yavaş yavaş gözlerim karardı.

***

Uyandığımda etrafıma bakındım. Odada tektim. En son kütüphanede olduğumu hatırlıyordum. Sonra ne olmuştu? Yavaş yavaş olanları hatırlamaya başladım. Annemin mesajını okumuştum. Daha sonra bayılmış olmalıydım. Yoksa nasıl buraya gelecektim. Yatakta oturur pozisyona geçtim.

Gaye'yi aramak için telefonuma baktım ama yoktu. Birden kapı açıldı. Emir içeri girdiğinde "Uyanmışsın." dedi. Boş boş ona baktım. "İyi misin?" Değilim! Şu soruyu sormaktan vazgeçseler belki iyi olabilirdim! Belki de olamazdım.

Önceden iyi miydim ben? Birkaç gün önce, ağabeyim ölmeden önce? Belki de her şey benim yüzümdendi. Belki de ben kötüydüm, onlar iyiydi. Belki de bu yüzden beni dövüyorlardı. Belki de derslerim kötü olduğu için baskı yapıyorlardı. Belki de bendim her şeyin sorumlusu!

Gözümden bir damla yaş yanağıma süzülürken anladım ağladığımı. Emir'in bana sarıldığını hissettim. Kolları sıcacıktı.

Bana sarıldığını? O bana sarılmış mıydı? Evet yanılmıyordum, bana sarılmıştı. Rahatlamıştım. Sanki bütün yükümü almıştı.

Göz yaşlarım onun üstünü ıslattıkça daha sıkı sarıyordu kollarını. Yavaş yavaş ağlamam kesildi. Bir şekilde beni rahatlatıyordu.

Gaye her zamanki gibi odaya daldı. "Hadi Emir, hadi. Doğru odana." Emir, Gaye'ye ters bir bakış atarak odadan çıktı. "Neyse, romantik anınızı bozmuş olabilirim ama umurumda değil." Şimdi de ben ters bir şekilde bakıyordum. Romantik an dediği az önceki birkaç dakika mıydı? Pek romantik olduğu söylenemez.

Telefonumu bana fırlattı. Onda mıydı? "Allah'ım ne olur bir şey yapmamış olsun." Diyerek içimden dua ettim. Bazı konularda gözüm kapalı güvensemde bazı konularda hiç güvenemiyordum. Telefonu açtığımda. Annem ile olan konuşmamıza girdim. Sadece yazıp silinmiş bir mesaj vardı. O mu yazdı diğerleri mi emin değildim.

"Ne yazdınız?"

"Hiçbir şey."

"Gaye ne yazdınız?"

"Hiçbir şey."

"Silinmiş mesaj öyle demiyor ama!"

"Bak baştan söylüyorum ben bir şey yazmadım. Hepsi diğerlerinin suç..."

"Ne yazdınız dedim!"

Allah'ım ne olur yazdıkları şeyi annem görmemiş olsun. "Emir birazcık küfür etmiş olabilir ama biraz, azıcık, çok az." Ne yaptı, ne yaptı? Ciddi değildi, tamam sakinim. Hayır sakin değilim! "Ciddi değilsin dimi canım arkadaşım!"

Lütfen ciddi olmasın.

Lütfen ciddi olmasın.

Lütfen ciddi olmasın.

"Şaka yapar gibi bir halim mi var?" Oğlum ben bu çocuğu öldürürüm. Ne yaptığının farkında mıydı? Annem gördüyse ben bitmiştim. Sadece bitersem iyi! Emir yüzünden öleceğim için cenaze, mezar taşı masraflarını da o öder artık. "Annem görmedi ama dimi?" diye sordum.

Lütfen görmemiş olsun.

Lütfen görmemiş olsun.

"Görmeden sildik. Bu arada Emir'i sakinleştirmek gerçekten çok zormuş." Derin bir nefes verdim. Ben o çocuğa cezasını çektirirdim ama doğum günümde dargınlık istemem. Aslında doğum günüme iki gün vardı ama neyse.

Geç olmuştu. Uykum da vardı ama uyuyasım yoktu. Çok saçma. Uykum var ama uyuyasım yok. Her şeyde mantık aramayı kesmeliydim. Çünkü her şey mantıksızdı.

***

Günler aynıydı. Okula git, gel. Kütüphaneye git, gel. Her yere git, gel. Dünyaya farklıydı. Dünyaya gel, git. Tam tersi. Sonunda mantıklı bir şey. Olduğumuz yere göre değiştiği için tam tersiydi. Uzayda olsaydık dünyaya git, gel derdik

Bugün yine kütüphaneye gittiğimizde biz konuşurken bir kitap raftan yere düştü. Kimse yoktu ve kitap yere düşüyordu. Demek ki biri vardı. Evet, bunu anlamak çok zor olmasa gerek. Hepimiz kitabın düştüğü yere baktık. Kimse yoktu. Kaçmış olmalıydı.

Gaye yavaşça yürüdü. Bizim grubun erkeklerinde de hiç cesaret yok arkadaş. Hemen Gaye'yi gönderiyorlar. Geldiğinde "Şu iki gözü farklı renk olan kız var ya, o olmalı." dedi. Dalya mı, o ne alakaydı?

"Van kedisi mi? İki gözü Van kedilerinin farklı olur." Diyerek alay etti Çağrı. "Dediğin hoş değil." diyerek Ada, Dalya'yı savundu. Buna kim alınır ki? Tamam, belki Ada. Hayır, belki değil kesinlikle Ada alınır. "Kesin lens kullanıyor." dedi Ayaz. Gerçekten şu anda konumuz Dalya'nın gözleri miydi? İster kullanır, ister kullanmaz. Van kedisi olup, olmamak onun kararı. "Gidin başka yerde tartışın Dalya'nın gözlerini." diyerek, Ezgi düşüncelerimi seslendirdi.

"Dalya neden böyle bir şey yapsın?"

"En şüphelendiğim kişi o."

"Kız hiçbir şey yapmadı nasıl şüphelenebilirsin ki?"

"O kıza güvenmiyorum. Çok yapmacık."

"Onun yaptığını kanıtla!"

"Havin herkese güvenmemelisin."

"Kime güveneceğimi sana mı soracağım!"

"Evet! Sormalısın çünkü önüne gelene güveniyorsun, Kuzey'e de güvendiğin gibi!"

Kuzey'e güvendiğim gibi... Ama o zaman çok küçüktüm ve ona ilk güvenen ağabeyim olmuştu. Belki de gerçekten herkese güveniyordum. Ama bunu göstermesi için Kuzey gerekli miydi? Annemden, babamdan daha çok sevmiştim ben onu. Özlüyordum. Onu özlüyordum. Özlememem gereken kişiyi özlüyordum. Belki o da ağabeyim gibi ölmüştü. Tek bir haber bile alamadık on yıl boyunca. Bizi unutmuştu belki de.

Yine gözlerim dolmuştu. Neden? Neden bu kadar ağlıyordum? Zayıftım. Çok zayıftım. Herkese güvenmemem gerekirdi ama ben güveniyordum işte.

Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim ve koşarak uzaklaştım. Dışarıdaki güvenlikler gittiğinden kolayca dışarı çıkabildim. Yurdun yakınlarında bir orman vardı. Küçükken de severdim bu ormanı. Sabah güzeldi ama burası. Kuşların sesini dinlemek ve bulutları izlemek güzeldi. Lacivert gök yüzüne baktım. Bulutlar yok yıldızlar yok. Sadece lacivert bir örtü, güneşin üstünü örtüyordu.

***

Biraz ormanda zaman geçirince saate baktım 23.59. Doğum günüme son 3-2-1 ve saat 00.00.

İyi ki doğdum ben.

Yavaş yavaş yurda doğru yürüdüm. Ağabeyim olmadan ilk doğum günüm, ne kadar güzel geçebilir ki?

Ben neden doğdum? Doğmasaydım da olurmuş.

Keşke doğmasaydım ben.

***

Yine uyandım. Yine okula gittim. Yine geldim. Ama bu sefer bir şey değişti. Kütüphaneye değil ağabeyimin mezarına gidiyordum. Ona ihtiyacım vardı. Belki onun da bana vardı. Ben bu hayatı belkilerle yaşıyordum. Kesin olduğunu düşündüğüm bir şey yoktu ki.

Mezara varmıştım. İkimiz de konuşmadık. O konuşamazdı, ben konuşacaktım o dinleyecekti. Eskisi gibi yine beni dinleyecekti.

"Bugün benim sensiz ilk doğum günüm." Dedim acılı dolu bir sesle. "Bugün 16 Ekim. 19 yaşıma girdim." 19, 20, 21... hepsi ağabeyim olmadan geçecekti. Sadece mezarı. Zamanla ölü bedeni toprağa karışacaktı. Beni dinleyen sadece mezarı olacaktı.

"Orası rahat mı?" diye sordum. Acı dolu bir kahkaha attığımda "Toprakne kadar rahat olabilir ki?" diye sordum. "Seni özledim. Seni çok özledim. Sadece beş gün geçti. Ömrümün devamı nasıl geçecek böyle?" Yutkundum. Derin bir nefes aldım, verdim. "Beni de alır mısın yanına? Seninle olmak istiyorum. Bu dünyada sensiz yaşayamıyorum." Gözümden yaşlar dökülüyordu. "Lütfen beni de al oraya." Orası ne kadar kötü olabilirdi? Buradan kötü müydü? Orası buradan kötü olamazdı. Hiç duymadan, hissetmeden, görmeden nasıl acı çekebilirdim?

"Görüşürüz." dedim gözlerimi silerek. Gitme zamanı gelmişti. Fazla kalmamalıydım. Daha çok ağlamamalıydım.

***

Odada tektim Gaye dışarıdaydı. Kendimi odaya kilitledim. Sırtımı kapıya yasladım, bacaklarımı kendime çektim, hıçkırarak ağlamaya başladım. İntikam falan alamayacaktım. Ben sadece zayıf, gücüz, dayanıksız biriydim. O ise bir katildi. Ben ondan intikam mı alacaktım? Asla yapamazdım. Kendimi kandırmaya gerek yoktu. Boşa uğraşmama değmezdi.

Lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Doğum günüm ne kadar güzel geçmişti, bolca göz yaşı ile. Birazdan Gaye gelirdi. Yatağıma yattım. Kulaklığımı taktım, müzik dinleyerek uyudum. Uyku iyi geliyordu.

***

Uyandığımda daha kendime gelemeden bir ses duydum. "Bütün gece ağlamana değdi mi?" Gece ağlamış mıydım? Yastığıma baktım, ıslanmıştı. Uyurken beynim unutuyor, gözlerim unutmuyordu. Aptal gözler! Her şeyi hafızamdan tamamen silsem gözlerim de unutur muydu?

"İntikam almayacağım."

"Yine başlıyoruz. Nerden çıktı bu?"

"Başaramayacağım şeyle zaman kaybetmeyeceğim."

"Denemeden nerden biliyorsun."

"Bir katile karşı kazanabileceğimi mi sanıyorsun?"

"Birincisi sanmıyorum biliyorum, ikincisi sadece ben değil hepimiz yapabileceğini biliyoruz, üçüncüsü artık içindeki gücün farkına var. Ağlayarak, kendine acıyarak nereye kadar?"

Çantasını alarak odadan çıktı.

Ya yapamazsam. Korkuyordum. Kendime güvenemiyordum. İntikam aldım diyelim, ben ailemin karşısına nasıl çıkacaktım? Belki bir hafta, belki bir ay eve gitmeyecektim. Belki karakola gideceklerdi, kayıp olduğumuzu söyleyeceklerdi.

Korkaktım. Tam bir korkak.

Saate baktım, geç kalmıştım. Okula gitmemeye karar verdim. Yurttan çıktım ve sadece yürüdüm. Nereye gittiğim umurumda değildi. Sadece gitmem yeterli.

Yürüdüm. Uzun uzun yürüdüm. Bolca yürüdüm. Kafamı dağıtmak için yürümüştüm ama düşüncelerim daha da ağırlaştı.

Deniz kenarına gelmiştim. Eski evim buralardaydı. Bir banka oturdum. Dalga sesini dinledim, martı sesini dinledim, içimdeki sesi dinledim. Kalbim "Git intikamını al." diyordu, beynim ise "Saçmalama sen onu yenemezsin." diyordu.

İki omzumda melek ve şeytan gibiydiler. Ama bir sorun vardı. Hangisi melekti, hanisi şeytan?

Arkamda bir kızın sesini duydum "Kuzey!" diye bağırıyordu. Konuşmalarını dinledim.

"Yine annem seni peşime mi taktı? Kızım rahat bırakın beni ya!"

"O motosikleti kullanmazsan takmaz!"

"Söyle ona, bana bir şey olmayacak tamam mı? Saçma şeyler için endişelenmesin!"

"Yine onları arıyorsun dimi? O yüzden bu kadar sinirlisin."

"Sana ne! İster ararım, ister aramam! Hayatımıza girmeyi bırak! Babam olacak adam yeterince mahvetti zaten dahada hayatımın içine etmeyi bırakın!"

Gidip kıza sarılmak istedim. Ona "Kuzeyleri umursama, onlar aptal." demek istedim. Ne yapmıştı ki kız ona? "Onlar hiç bulamayacaksın." Diyerek uzaklaştı kız.

Kuzey denize doğru ilerledi. Bir taş aldı ve sinirle taşı denize fırlattı. Yirmili yaşlardaydı. Boyu uzundu. Bir şekilde bana eskiden tanıdığım Kuzey'i hatırlattı.

Yanımdaki banka oturdu. "Hayatımı mahvettin." dedi. "Senin yüzünden İlker'e verdiğim sözü tutamazsam ölmüş bedenini tekrar tekrar öldürürüm." dedi.

İlker, söz? Hayır bu o Kuzey olamazdı. Sadece tesadüf. Berbat bir tesadüf.

Banktan kalktı ve yanıma geldi. "Burada eskiden ortalama on yıl önce Yılmaz ailesi yaşıyordu. Acaba şu an nerde yaşadıklarını biliyor musunuz?"

Hayır!

Hayır!

Hayır!

Karşımdaydı. O karşımdaydı. Bir zamanlar ağabeyim olarak gördüğüm kişi şimdi karşımdaydı! Ona gerçekleri söyleyemezdim. Ama söylemek de istiyordum. Tamam. Kararımı verdim.

"O kızdan özür dilersen söylerim."

"Cevabı biliyorsun dimi?"

Tabi ki biliyorum! Bilmeme şansım var mı? "Tamam." dedi. "Özür dileyeceğim."

Allah belanı versin Kuzey! İnatçı olsan ölür müsün?

"Kanıt lazım."

"Numaranı ver video göndereyim, sonra buluşuruz anlatırsın."

"Tamam."

Numaramı verdim o beni kayıt etti ben de onu. Yavaş yavaş küçüldü, küçüldü ve yok oldu.

Önüme döndüm. Bu kadar çok mu istiyordu bizi bulmayı? Yani beni. Artık sadece ben vardım. Madem çok istiyordu, neden gitti? Babası, o mu zorlamıştı? Hayır, o olamaz. Arif amca öyle biri değildi.

Kime güvendiysem sırtımdan bıçaklıyor.

O zaman Dalya da suçlu olabilirdi. Bir dakika. Kuzey suçlu değildi. O hiç istememişti bizi bırakmayı. Ama yapamazdım. Şimdi olmazdı. Bununla yüzleşebilecek kadar güçlü değilim.

Yurda dönüyordum. Yolun yarısında Kuzey'den mesaj geldi. Kızdan özür dilemişti. Bugün yapabilir miydim? Hayır.

Cumartesi gününü ayarladık. Yurda döndüğümde okul bitmiş olmalıydı ki Gaye odadaydı. "Neredeydin sen?" Ne diyecektim. Kuzey'i gördüm mü? Gider onu çiğ çiğ keserdi. Yalan söylemeyi hiç sevmezdim ama. Ona cevap verdim. "Kuzey'i gördüm." Gülmeye başladı. "Bir günümüz sakin geçsin ya! Bir gün."

Her şeyi anlattım. Ona ihtiyacım olduğunu bildiği için gerçekleri anlatmama karşı çıkmadı. Ama bu, onu sevmediği gerçeğini değiştirmeyecekti.

Dalya, o ne olacaktı. Emin olmamız gerekiyordu. Ve ben hala inanmak istemiyordum. Sebepler saçmaydı. "Havin sana bir şey söylemem gerek." Korkuyorum! Gerçekleri yüzüme vurma artık! Derin bir nefes aldı, verdi. "Dalya'nın, bir katilin kardeşi olma ihtimali var."

Daha ne kadar şok olabilirdim. Her saat bilmediğim bir şey. "Bir dedikodu vardı. Birkaç yıl önce cinayetler artmıştı. Bu ölümlerin sahibinin soyadı Azar ve Dalya'nın soyadı da Azar." Sadece bir tesadüf olamaz mıydı? "Bazı kanıtlarımız var ama birçok olasılığa dayanıyor." Sadece tesadüf. Sadece tesadüf Havin.

Kendimi kandırmama gerek yok. Dalya'nın katille bir akrabalığı varsa veya ona yardım ediyorsa cezasını çekecek. "Peki ne yapıyoruz?" Artık duygusal, dayanıksız Havin yok.

"Bu Havin favorim oldu." dedi Gaye. Ne yalan söyleyeyim benimde favorim oldu. Gaye konuşmaya devam etti. "Hafta sonu kamera kayıtlarını izleyemeyiz yani o kadar aptal değillerse." Mantıklı. Dalya bizi dinlemiş olabilirdi. Ve planı katile anlatmış olabilirdi. "Planı sadece kızlar biliyor. Diğerleri bilmeyecek."

Diğerlerine de mi güvenemeyeceğiz. Gaye bir şey biliyordur da söylemiyoruzdur diye geçirdim içimden. "Dalya'nın odasını arayacağız, daha sonra ne olur ne olmaz diye kamera kayıtlarına bakarız. Yurttan biriyse işimiz kolay ama değilse..." kafasını tavana kaldırdı. Cümlenin sonunu ikimiz de biliyorduk. Birini kaybedebiliriz. Ya da geceleri nöbet tutabiliriz. Geri kalanı kolay. Katili yakalayacağız. Tabi pazartesiden itibaren kameralar kapalı olacaktı. Terk edilmiş dükkanların birinde işini bitireceğiz. Çevremizde terk edilmiş birçok yer vardı.

Öğretmenlerim, annem ve babama okula gitmediğimi söylemiş olmalılardı ki telefonum susmuyordu. Bir sürü cevapsız arama ve mesaj. Hiçbirini açmaya niyetim yoktu başta ama sonra bir bahane uydurmazsam eve döndüğümde olacakları düşünüp bakmaya karar verdim. İki yüzden fazla mesaj vardı. Alt tarafı bir gün okula gitmedim ya, bir gün! Ölsem umursamazlar, ama okula gitmesem kıyameti koparırlar.

Ben sadece özgürlük istiyorum, özgürlük!

Özgürlüğümü bana ailem vermiyorsa ben alırım. Madem onlar bırakmıyor hapsettikleri özgürlüğümü ben serbest bırakırım.

Cevap yazmadan telefonu kapattım. Köleleri miyim ben onların? Çocukluğumu öldürmenin cezasını fazlasıyla çekecekler.

Daha dört yaşındayken anasınıfındayken oradaki çocuklarla küçük bir kavga ettik diye babam, ben bayılana kadar dövdü. Altı yaşındayken, birinci sınıfa giderken bir sınavdan seksen aldım diye babam yine dövdü. Yıllarca küçük sebeplerden dolayı dövdüler. Hepsi aklımın bir köşesine kazındı. Daha çocukken bunları hak etmiş miydim?

Bir çocuğun katili ailesi olabilir mi? Benim çocukluğumun katili ailem. Hatta hayatımın, ruhumun katili olma yolunda ilerliyorlar.

Bir insanın ölü olması için mezarda olmasına gerek yok. O kişinin ruhu ölüyse zaten ölmüştür.

Ben artık ölüyüm çünkü ruhum ölü. Artık kimseyi sevemiyorum çünkü kalbim ölü. Öldüm çünkü yaşamam için sebep yok.

Kimseye acımak yok. Beni doğuran kadın olsada. Bana eziyet etmek için doğuran kadına acımamı kimse bekleyemez. Onlar için ufacık bir sevgim yok.

Bedenimin ölü olmamasının sebebi intikam. Ruhumu dirilten şey intikam. Beni ayakta tutan şey intikam.

İntikama çok teşekkür ederim. Beni yaşattığı için.

***

Bugün, saat yedide yurt kapanacak ve bizim planımız başlayacak. İçimde biraz heyecan biraz stres var. Ada ve Hilal'i bu işe katmak pek istemiyordum. Kendilerini koruma becerileri hiç yok. Onlarla konuşup eve gitmelerine ikna etmeye karar verdim. Benim yüzümden onlara zarar gelmesine izin veremezdim.

Hazırlandıktan sonra hepimiz sessizce okulumuza doğru yürümeye başladık. Yol boyunca hiç konuşmadık ve her zamanki gibi sınıflara dağıldık.

Sırama kafamı koyduğum an yanımda "Merhaba." diyen çocuğun sesini duydum. Kafamı kaldırıp ona baktım. Daha sonra kafamı geri sıraya koydum. Bana aşık olan çocuktu o. Her fırsatta yanıma geliyordu. Bundan memnun olduğum söylenemez ayrıca benim, onu sevmediğim gerçeğini kabul etmek istemiyor.

İnsan hoşuna gitmeyen şeyleri kabul etmek istemez. Gerçekler can yakar. Lakin o acılar senin dayanıklılığını arttırır. Hayatın bir bölümünde canı yanmayanların geri kalanında yanar.

Günü geldiğinde benim canımı yakanların canını daha fazla yakacağım. Acı tek taraflı olmaz.

***

Okuldan döndüğümüzde yine kütüphanede toplandık. Saat yedi olmadan Ada ve Hilal'i ikna etmeliydim. "Ada, Hilal eve gidin." dedim ve kolay bir şekilde halletmeyi diledim. "Saçmalama!" diye bağırdı Hilal. Ada sadece bakıyordu. "Gerekirse ölürüz ama bize geliyoruz!" Birkaç dakika sessizlik oldu.

Sessizliği bozan Ada'ydı. "Sadece kamera kayıtlarına bakacaksınız. Bunu yapabiliriz!" Ada susunca yine sessizlik oldu. Bu sefer sessizliği bozan bendim. "Peki." Ne dedim ben? Her riske karşı gitmeleri daha iyi olurdu. Kabul ederek aptallık etmiştim.

***

Hepimiz odalarımızdaydık. Saatin yedi olmasına az kalmıştı. İçimde biraz stres, biraz heyecan, ufacık da korku. Korku katilden kaynaklı değildi, annem ve babamdan kaynaklıydı. Eve gitmeyeceğim için yapacaklarından kaynaklıydı.

Gaye'ye baktığımda yatağında yatmış telefonundan bir şeyler izliyordu. Ben de oyalanmak için, kütüphaneden aldığım kitaplardan birini okumaya başladım.

***

Saatin sekiz olduğunu gelen mesajlarla fark ettim. Mesajların kimden geldiği şaşırtıcı değildi. Tabi ki de annem ve babamdan gelmişlerdi, eve gitmediğim için. Normalde bu saatlerde evde olurdum. Önce pek umursamadım, daha sonra mesajlar durmayınca elimdeki kitabı bıraktım, telefonu elime aldım. Her zaman olduğu gibi sayamayacağım kadar çok mesaj vardı.

Alıştığım mesajlardan fazlasıydı bunlar. Hemde çok fazlası...

Bu mesajlara dayanamayacak, katlanamayacak haldeydim. Annem ve babamı sırayla engelledim. Artık eski Havin'den eser kalmamıştı. Onları engelleyeceğim aklımın ucundan geçmezdi.

Gaye uykulu gözlerle "Planları yarın uygulasak?" diye sordu. Biraz düşündüm, ve cevap verdim. "Dalya'nın odasını bugün arayalım. Çok kişi gitmemize gerek yok ikimiz gitsek yeter. Kameralara da yarın silinmemişse bakarız." Olumlu anlamda kafasını öne ve geriye salladı.

Sadece Ezgi, Ada, Hilal, Gaye ve benim yani kızların bulunduğu gruba bir mesaj attım. "Gaye ile beraber Dalya'nın odasına gireceğiz. Çok kişi girmemize gerek yok kalabalık olmasın." Hepsi olumlu karşıladı. Biz de odamızdan çıktık.

Dalya, Ezgi gibi tek kalıyordu. "Bu bir şeyleri gizlemesine yardımcı olabilir." diye geçirdim içimden. Odanın önüne geldiğimizde ne ile karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Belki hepimizin odası gibiydi odası, belki gizlediği çok şey dolu.

Odalarımızın sadece içeriden kilitlenmesi saçmalığı sayesinde odaya girebildik. Kapının karşısında beyaz nevresim takımı olan bir yatak vardı, solunda ise dağınık çalışma masası. Sağ duvarda da bir kıyafet dolabı. Kısacası eşyaların yeri Ezgi'nın odasındaki gibiydi.

Bu dağınık odada katil ile ilgili herhangi bir şey bulmak çok zor olacaktı. Masaya doğru yol aldım. Dağınık duran bir sürü kağıt, defter ve kalem vardı. Duvarındaki resimlerden ve masasındaki her renk kalemlerden resim çizmeyi sevdiğini anladım. Yetenekliydi de.

Duvarındaki portre çizimlerinden biri gözüme çarptı. Uzun siyah saçlara, beyaz tene sahip bir erkekti. Mavi gözleri vardı ve sol gözünde anlından başlayan yanağına kadar gelen bir kesik vardı. Sol kaşında ve burnunda piercing ve boynunda ise dövme vardı.

Altında "Baran Azar" yazdığını görünce gözlerimi göz yuvarlağından fırlayacak kadar açtım. O olabilir miydi ağabeyimin katili? Baran Azar olabilir miydi? Cebimden telefonumu çıkardım ve çizimin fotoğrafını çektim.

Duvardaki diğer resimler yurttaki kişilerindi. Tek tek herkesin resmine bakarken sıra ağabeyimin fotoğrafına geldi. Sertçe yutkundum ve resme yaklaştım. Çizimin üzerinde kururmuş kana benze yarım bir çarpı vardı. Yarım çarpı? Çarpının sağ yarısı var diğer yarısı yoktu.

Ölen kişilere yarım çarpı mı atıyordu? Hem de kanla! Bir dakika, katil Dalya mıydı?

Gaye yanıma gelip duvarın fotoğrafını çekti. "Gidelim!" Gaye odadan çıkınca peşinden gittim. Kütüphaneye vardığımızda önce hepimizin olduğu gruba kütüphaneye toplanacağımızı yazdı sonra içeri girdi. Tabi bende peşinden girdim.

Ortalama beş dakika sonra hepsi buradaydı. Gaye olanları anlatırken ben daha yaşadığım olayı sindirememiştim. Başta katilin Baran Azar olduğunu düşünmüştüm, ama neden o çizim Dalya'nın odasında olsun ki? Dalya'nın katil olma olasılığı bana daha yüksek geliyor.

Bir anda "Bizden habersiz iş mi yapıyorsunuz!?" diye çıkıştı Çağrı. "Bize güvenmiyorsanız yüzümüze söyleyebilirsiniz." diye devam etti Emir. Bunlar susmak bilmezken bir de araya Ayaz'ın sesi karıştı. "Bize güvenmemeniz beni çok kırdı." Kızlar kendilerini açıklamaya çalışırken ve erkekler de kendilerini savunurken çok ses olduğundan sesleri ayırt edemedim. Doruk'un, Ayaz'a sesli bir şekilde kızması seslerin yerini kahkahaların almasını sağladı. "Oğlum, erkek adam kırılmaz!"

Duygusal biriydi Ayaz. Gerektiğinde kendini korumasını bilirdi ama çok nadir yapardı bunu. Ben buradaki herkesi olduğu gibi seviyorum. Ayaz'ı da sevmem için diğerleri gibi olmasına gerek yok.

"Yarın kamera kayıtlarının pek bir şey değiştireceğini sanmıyorum ama yinede bakalım. Katilin Dalya mı, Baran Azar mı olduğunu öğreniriz." dedim. Yarın Kuzey'e kim olduğumu açıklamam gerektiğini hatırlayınca odama gidip uyuma isteğim arttı.

Hepsinden onay alınca "Artık uyuyabilir miyiz?" diye sordum. "Sen ve bu saatte uyumak?" dedi Ezgi, alay dolu bir sesle. "İyi misin sen?" Kafamı olumlu anlamda aşağı-yukarı sallayarak kütüphaneden çıktım.

Odama vardığımda kendimi yatağa fırlattım. Birkaç saniye geçince yataktan kalkıp pijamalarımı giydim. Üstünde kelebek olan mavi pijamalarım tüylü olduğu için beni çok sıcak tutuyordu.

Tekrar yatağa uzandığımda içeriye Gaye girdi. O da düz siyah pijamalarını alıp üstünü değiştirmek için tuvalete gitti. Üstünü değiştirip tuvaletten çıktığında hiç konuşmadan kendi yatağına yattı.

Ben de uyumaya karar verdiğimde kulaklığımı takıp rastgele bir çalma listesi açtım.

***

Bir kabusla uyandığımda nefes nefeseydim ve terlemiştim. Yataktan kalkıp masamda duran suyumu içtim. Gerçek olmayacağına emin olduğum bir rüya beni neden bu kadar korkutmuştu?

Gerçek olmayacak kadar saçma bir kabustu. Katil Kuzey çıkıyordu. Bu ara aklımda hep Kuzey ve katil olduğu için rüyalarıma da girmeye başlamışlardı.

Yatağıma oturup birkaç kere nefes alıp verdikten sonra geri yattım. On beş dakika olduğunu düşündüğüm sürede hiç uyuyamadım ve koridora çıkıp biraz yürümeye karar verdim.

Yürüdüğüm sırada kütüphanenin yakınlarından ses gelince kütüphaneye doğru gitmeye başladım. Açık kapının önünde Çağrı'yı görünce rahatladım. "Senin ne işin var burada?" diye sordu. "Uyku tutmadı, biraz yürüyeyim dedim." diye yanıtladım Çağrı'yı.

"Saat kaç oldu? Yarın büyük gün. Uykunu almalısın." diyerek beni iteklemeye başladı. Ben daha ne olduğunu anlamadan kütüphaneden uzaklaşmıştık bile. Son "e" harfini uzatarak "İyi geceler." derken arkasını dönmüş kütüphaneye doğru ilerliyordu. Ben de "İyi geceler." deyip arkamı döndüm.

Yavaş adımlarla koridorun sonundaki odama ilerledim. Çağrı'nın davranışlarını pek umursadığım söylenemez. Onun kusuru da buydu. Bazen garip davranışlar sergileyebiliyor. İnsanlar kusurlarıyla güzel.

Yarın enerjik olmak için uymanın en iyi karar olduğuna vardım. Yurttan hiç ses çıkmaması beni biraz korkutmadı değil ama kapanmış bir yurttan ne kadar ses gelmesini bekleyebilirsiniz? Düşünceler içinde kendimi uykunun kollarına bıraktım.

2. BÖLÜM SONU


Loading...
0%