Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1.BÖLÜM : BAŞLANGIÇ

@angelofthedied

DİPNOT: Bu kitapta geçen tüm karakterler ve olaylar hayal ürünü olup gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur.

 

 

 

                         

Bu kitap hayatın acımasız yüzüyle savaşan, ama ruhunu kaybedenlere...

 

- Sonunu düşünen kahraman olamaz-

1. Bölüm: BAŞLANGIÇ

 

Her şeyin bir bedeli vardır…

Sicilya’da 2011 yılının soğuk bir aralık gecesi,

Nefes nefese kalmış bir şekilde karanlıkta zar zor gördüğüm kolonun arkasına geçtim. Silahımı çektikten sonra alaycı bir gülüşle beni arayan adama nişan aldım ve sıktım. Adam kanlar içinde yere yığıldı. Silah sesini duymuş olacak ki yanıma uzun kahverengi saçlarıyla o geldi. O Kim mi? Slay, Çocuk Esirgeme Kurumunda büyümüş ve duyguları alınmış bir yapıya sahip taş duvar. O an alışık olmadığım bir şekilde gülümseyerek “Bu iş bu kadar Ready to fire!” dedi. Bir anda bize doğru koşturarak gelen dört kişinin olduğunu gördük. Gözlerimi kısarak kim olduklarını anlamaya çalıştım. Sisin içinden çıkan sarı uzun saçlarıyla Larya’yı görünce bizimkiler olduğunu anlayıp yanlarına doğru ilerlemeye başladık. Bu arada Larya grubumuzun en küçük üyesidir. Kendisi anne ve babasını küçük yaşta kaybettiğinden dolayı halasıyla yaşıyordu. Ekibin bir diğer üyesi Ravi de uzun bir zamandan beri dedesiyle kendisine bir düzen kurmuştu. “ Burada ki işimiz bittiğine göre polisler gelmeden gidelim. “ dedi. Başımı olur anlamında ileri geri salladım ve arabaya doğru yürümeye başladık.

Biz kim miydik?

               Slay 

En güçlümüz.

Larya :

En bilgilimiz.

Ravi :

En provokatörümüz.

Roy :

En sakinimiz.

Molier :

Sağ kolum.

Ve ben, Suzy. Liderleriyim.

Ülkenin en tehlikeli mafya grubu Ready To Fire…

 

Tam 5 yıldır mafyaydık. Şu ana kadar hiçbir savaşımızı kaybetmedik. Asla da kaybetmeyeceğiz. Bizim hayat felsefemiz “Ya kazanırız ya da ölürüz ama her zaman birlikte.”

En sonunda arabaya ulaştık. Herkes sırayla arabaya binmeye başlayınca şoför koltuğuna oturan Molier de gözleriyle hepimizi kontrol etti. Kendisi çok cana yakın biridir. O da ailesini kaybedince amcasıyla yaşamaya başladı. Molier’i ilkokuldan beri tanıyorum. Grupta en güvendiğim insanlardan birisidir. Arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye başladık. Herkes sohbet ederken cam kenarına oturmuş olan bense bugünü ve bir sonraki kurbanlarımızı düşünüyordum. Daha kendimizi tamamen ülkeye tanıtmamış olsak bile düşmanlarımız oldukça fazlaydı. Artık ara sokaklardan kurtulmuştuk Molier de son sürat sürmeye başlamıştı. İlk olarak Slay ile Ravi’yi bırakacaktık.

Slay tam bir fedaiydi ve işinde uzmandı. Bir gün Slay bana küçüklük anılarını anlatırken bir çocuğun nasıl kolunu kırdığından bahsetmişti. Hatırladığım kadarıyla o gün yağmurluymuş . Slay’in ayağı kaymış yere düşmüş. O çocukta Slay’in yanına gelip gülmeye dalga geçmeye başlamış. Slay de sinirlenip ayağa kalkmış çocuğun kolunu tuttuğu gibi ters çevirmiş. Ayağıyla çocuğun karnına yumruk atıp gitmiş. Artık nasıl ters çevirdiyse çocuğun kolu kırılmış.

Ravi ise olayları çok takmaz ama kazanmak için de çok çaba gösterir. Örneğin bir gün Ravi’nin kolu incinmişti. Ama o yine de silah çalışmıştı. Hem de saatlerce. Şakalarıyla grubumuza neşe katan biriydi Ravi. Hele ki kardeşimle yan yana gelince… Bu taş duvarla komik adam yan yana geldiğinde o kadar iyi bir ikili çıkıyordu ki ortaya.

Giderek hızlanıyorduk. Artık yolun yanında ki ağaçları bile net göremiyordum. Sessiz geçen – yorgunluktan - yolculuğun ardından ilk varış noktamıza ulaşmıştık. En sonunda yedi katlı beyaz apartmanın önünde durduk. “ Yarın görüşürüz.” Dedi Ravi ve ikisi de indi.

Sırada Larya vardı. Benim yanıma oturmuş kitap okuyordu. Larya tatlı, sakin, her şeye olumlu bakan, bilgili bir kız. Şimdi diyeceksiniz ki bu kız nasıl mafya üyesi oldu. Bize düşmanlar hakkında bilgi topluyor, yerlerini buluyor ve az da olsa öldürüyor. Onun kırmızı çizgisi ailesi ve arkadaşlarıdır. Onlara buluşan ona bulaşmış sayılır. Sinirlenince Larya’yı asla tanıyamazsınız. Bazen bu hali bizi bile korkutabiliyor. Hatta bu konuyla ilgili yaşadığımız en yakın olay geçen hafta çarşamba günüydü. Herkes Larya’ya kızıyor, bağırıp çağırıyordu. En sonunda kendini tutamayan Larya elindeki kitapları sertçe masaya fırlatarak bağırmaya ve erkeklerin üzerine yürümeye başlamıştı. Çok zor ayırabilsek de her şey tatlıya bağlanmıştı. Arabaların arasından olabildiğince hızlı geçiyorduk. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu ama ayakta durmalıydım. Her ana her şey olabilirdi. Bir süre sonra ara sokakların birine girdik ve büyük beyaz evin önünde durduk. Yavaşça gözlüğünü düzeltti ve sessizce arabadan indi.

Şimdi ise Roy ile beni bırakacaklardı. Roy elinden geldiğince çoğu işi yapar ve mafyaların en küçük üyesidir. O yüzden ona genelde “ ufaklık” derler. Bu arada Roy benim erkek kardeşim. Ailemden geriye o ve teyzem kaldı. Sakin sakin ilerlerken bir ses doldurdu kulağımızı. Siren sesi. Polis sirenleri…

“ Ne yapacağız?” diye sordu Roy endişeyle. “ Sağa çek!” diye bağırıyordu polis arkadan. “ Molier.” “ Suzy. Ne yapıyoruz?” “ Son uyarım bu. Sağ çek!” diye bağırmaya devam ediyordu arkamızdan gelen polis. “Sağa çekelim yoksa bu bizim peşimizi bırakmaz. Ama biraz ilerde dur.” Dediğimde dörtleri yaktı ve yavaşlamaya başladı. “ Panik yok. Yalanlarımız hazır.” Araba durduğunda arkamızdaki polis aracıda ani bir frenle durdu ve hızla arabadan indi. Molier’in penceresine gidip hafifçe vurdu. İçeriden pencereyi açtı ve baş selamı verdi. “ Sabahtan beri bağırıyorum durun diye. İnin arabadan.” Dediğinde silahların ve daha bir çok şeyin olduğu yerlerin hepsi tek tek aklıma gelmeye başlayınca polisi nasıl oyalayabileceğimi düşünmeye başladım. Kapılarımızı açtık ve arabanın yanında tek sıra halinde dizildik. Önce benim yanıma geldi ve “ Arama yapacağım.” Dedi sertçe. Ellerimi kaldırıp araması için alan açtım fakat sorun şu ki cebimde bir adet silah vardı. Molier’e bir anlığına dönüp çaktırmadan cebimdeki silahı işaret ettim. Anlamış gibi gözlerini kapattı ve yapacağım hareketi beklemeye başladı. Polisin elleri yavaşça ceplerime giderken ani bir çığlıkla yere eğildim. Molier sanki bana arkadan sarılıyormuş gibi gözükse de silahı alıyordu. Karnımı sanki ağrıyormuş gibi tuttum ve eski halimi, alırken yalandan acı ile inledim. “ Şey bilirsiniz, ağrılar.” Dedim bir şeyler ima edercesine. Anlayışla başını salladı ve geri ceplerime gitti eli. Hiçbir şey bulamayınca benden Molier’e geçti. Ama Molier de iki silah vardı. Tek saklayabileceği yer... Bir dakika onun cebi yoktu! O halde silahları ne yapmıştı? Roy’a döndüğümde pis bir sırıtışla polisi izlediğini gördüm. Kaşlarımı çatarak silahları sorduğumu anlayınca elindeki iki silahı gösterdi. Molierle işi biten polis Roy‘a geçtiğinde telsizden sesler geldi. “ Amirim batı Sicilya da ondan fazla ceset bulundu, acil gelmeniz gerekiyor.” “ Geliyorum.” Dedi iç çekerek polis. “ Son olarak arabaya bakacağım.” Dedi ve arabaya yöneldi. Neyse ki silahları ve daha bir çok eşyayı torpido veya bagaj gibi kolay yerlere saklamak yerine koltukların altına ve Larya’nın yaptığı gizli çekmece gibi yerlere saklamayı tercih etmiştik. Arabayı talan etse de bir şey bulamayan polis bize dönüp tam ağzını açmış bir şey söyleyecekken telsizden bir ses daha yükseldi. “ Amirim, burada yarım saat önce duran bir araba varmış. Kamera kayıtlarından gördük. Arabanın plakasını sizinle paylaştım, rengi de siyahmış.” Dedi telsizden konuşan adam. Bu söz üzerine hızla birbirimize dönüp arabaya batık. Çünkü o bahsedilen araba bizim arabaydı. Ama Larya görüntüleri yok etmişti. Nasıl olurda bulurlar? Polis sanki karşı taraftaki adam görebiliyormuş gibi kafasını salladı. Ardından bize ve arabaya bakmaya bile gerek görmeden kendi aracına geçerken “ Temiz. Gidebilirsiniz.” Dedi. Bunun üzerine fazla dikkat çekmemek için hızla arabaya bindik. Arkamızda duran polis son süratle giderek bizi arkada bırakınca hepimiziz rahatladık. Yanımda oturan Roy “ Kamera kayıtlarına ulaşmaları imkansızdı. Nasıl ulaşabilirler ki?” dediğinde dudaklarımı büzüp omuz silktim. “ Merak etmeyin yarın arabayı değiştiririm ben.” Dedi arabayı sürerken Molier.

Araba yavaşladı ve en sonunda siyah evin önünde durdu. “ Görüşürüz Molier.” Dedim gülümseyerek. “ Görüşürüz.” Dedi Roy ‘un elini sıkarken. Arabadan ağır adımlarla indik ve asansöre bindik. Roy hemen dokuz numaralı tuşa bastı. Gözünden uyku akıyordu. Ona az daha dayan anlamında bir gülüş attım. Asansör yavaşça açıldı. Bizde koşar adım evin kapısına yöneldik. Olabildiğince hızlı davranarak kapıyı açtım. Roy direk odasına giderek yatağa atladı. Bende kendi odama yöneldim ve yatağıma yavaşça oturdum. Kanayan ellerimi yumruk yaptım ve derin bir nefes alarak banyoya doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı kapattım ve üstümdekilerden kurtuldum. Üşüdüğüm için minik ama hızlı adımlarla duşa kabinin içine girdim ve sıcak suya kendimi bıraktım. Bok köpüklü ve rahatlatıcı duşumun ardından bornozumu giyip giyinme odama geçtim. Makyaj masamın yanındaki minik pufa oturup tekrardan ellerime baktığımda sadece kesik çizgilerin kaldığını gördüm. Peki iştekilere ne diyecektim ? Ben mafya lideriyim de dün akşam bir adam öldürürken elimi mi kestim diyecektim. Kimliklerimizi gizlemek için bir klinik de çalışıyorduk. En azında gündüzleri. Akşamları ise tekrardan birer mafya oluyorduk. Biz bütün ekip aynı yerde çalışıyoruz. Peki orada güvendiğimiz, bize yardımcı olan birileri yok mu? Elbette var. Onlar kimliklerimizi gizlememizde ve düşmanlar konusunda çok yardımcı oluyorlar.

Haewon:

Çocuk psikoloğu

Jessica:

Patronun sekreteri

Sunny ve Violet:

Danışman

Agatha:

Kadınlara bakan psikolog

Sam:

Gelişim psikoloğu

Henry:

Stajyerlerle ilgilenen

Cristof ve Satam:

Koordinatör

Rayn:

Erkeklere bakan psikolog

 

Hepsinin bize bu süreçte çok yardımı dokundu. Kimi zaman geç kaldığımızda, kimi zaman klinikte olmadığımızda gibi bir bizi kurtarmak için yardımları dokundu. Titrediğimi hissedince gardırobumdan siyah bir gecelik ve gri bir sabahlık geçirdim üzerime. Bitkin bir şekilde kendimi yatağa attım ve yanımda camdan gözüken o eşsiz yıldızlara bakarken gözlerimi huzur içinde kapattım.

Alarmımın sesiyle uyandım. Hala gözlerimden uyku akıyordu. Gözlerimi açabildiğim kadar açtım ve alarmımı kapattım. Gözlerimi ovuşturdum ve yüzümü yıkamaya gittim. Kendime gelmiş bir şekilde giyinme odasına kıyafet seçmeye gittim. Birkaç dakika gardıroba öyle boş boş baktıktan sonra gözüme çarpan gri yırtmaçlı pantolonumu ve siyah üzerinde mor renkle yazılarla “Don’t touch me” yazılmış olan bir sweatshirt giydim. Saçlarımı da topuz yapıp Roy’u uyandırmaya gittim. “Roy hadi kalk artık.” dedim. O ise işaret parmağını havaya kaldırıp “Bir dakika daha.” dedi. Kaşlarımı çattım ve kollarımı birleştirip odamdaki makyaj masama gitmek üzere yol aldım. Yavaşça sandalyeye oturdum ve makyaj yapmaya başladım. İşim bitince Roy’un uyandığını varsayarak odasına doğru ilerlemeye başladım. Roy en sonunda kalkmış hazırlanıyordu. Sırtımı kapıya yaslayarak onu izlemeye başladım. Üstünü giyince bana döndü ve gülümseyerek yanıma geldi. Kolunu omzuma attı ve yanağıma sulu bir öpücük kondururken “ Günaydın ablam.” Dedi o enerji dolu sesiyle. “ Günaydın. Hadi gidelim bizi bekliyorlardır.” Dedim kollarından kurtulmak için öne doğru adımlarken. Ayakkabılıkta asılı duran kabanlarımızı ve rafta duran botlarımızı alıp giydik. Kapıyı kapatıp Roy’un çağırdığı asansöre binerken bir bildirim geldi. Çantamdan telefonumu çıkarttım. Saat 7.30 ‘du. Ardından gelen mesaja baktım. Yazan Slay’di. “ Aşağıda bekliyoruz.” yazıyordu. Asansörün kapısı yavaşça açıldı. Hızlı adımlarla apartmandan çıkıp arabanın önüne geldik.

“Sonunda iki saattir sizi bekliyoruz.” dedi Ravi. “Pardon çocuklar beyefendiyi güzel uykusundan uyandırmamız biraz zor oldu da.” dedim Roy’a bakarak. “ Hadi arabaya bininde gidelim.” dedi pencereden kafasını çıkartan Larya. Arabanın kapısını açtım ve ayakkabılarımı kirletmemek amacıyla yavaşça bindim. Kapılar kapandı ve Molier sürmeye başladı. Akşamkinden daha farklı bir arabaydı. Eğer akşamki arabayı yakalarlarsa bizde çok çabuk yakalanırdık. Ama çoğu vakit arabayı değiştirdiğimiz için işleri zorlaşıyordu. Yanımda oturan Larya bir anda okuduğu kitabın bir kısmını renkli kalemle çizerken utandığına ve artık her ne okuyorsa beğendiğine dair garip ifadeler yapmaya başladı. Sessizce giderken Roy’un aklına bir şey gelmiş olacak ki yerinden sıçrayarak “ Durun!” diye bağırdı. Dikiz aynasından Roy’a bakan Molier “ Ne oldu Roy?” diye sordu. “ Günün esprisini yapmayı unuttum.” “ Roy bugün yapmasan.” dedi Larya Roy’a yalvarır gibi bakarken. “ Olmaz. Geliyor espri! Hazır mıyız” dediğinde Slay elini alnına vururken Ravi “ Gönder gelsin!” dedi. “ 14 Şubat yaklaşıyor, asansöre ne hediye almalıyım?” “ Niye asansörle sevgili mi oldunuz?” dedi Molier. “ Yazık ne yapacaksın bekarlıktan bıkmış çocuk.” Dedi Ravi burnundan gülerek. “ Tahminlerime göre şuan iğrenç bir espri geliyor.” Dedi Larya. “ Çünkü kaç yıldır çıkıyoruz. E artık bir hediye bekler benden.” Dediğinde öndekiler gülerken Slay Roy’a iğrenir gibi bakıyordu. “ Roy’da son hayat enerjimizi aldığına göre artık yola devam edebiliriz.” Dedi Molier. Bense bu hallerine sessize gülerek kafamı cama yaslayarak gökyüzünü seyre daldım.

Molier bir anda sağa çekti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken büyük binayı görünce geldiğimizi anladım. Arabadan sırayla indik ve merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladık. En sonunda iş yerimize ulaştık. Bizi kapıda karşılayan Violet ile hızlıca içeri ilerlemeye başladık. Bir yandan bana bugün yapacaklarımı anlatıyor bir yandan da bana yetişmeye çalışıyordu. Violet’i yaklaşık 5 yıldır tanıyorum. Kendisi çok hayalperest ve maceracı biridir. Hiç olmayacak şeylerin hayalini kurar ve sanki gerçekten gerçekleşecekmiş gibi bekler. Violet buradaki danışmanlardan biri. Ayrıca bizim gruba yardım edenlerden yani “arkadaşımız”. Danışmanın önünde durduk ve herkes odasına gitmeye başladı. Bende tam gidecekken önündeki sarı perçemleri geriye atarken elime bir dosya tutuşturdu ve o duymak istemediğim cümle dudaklarının arasından çıktı. “Bugün saat 15.00 da toplantın var.” Ona gözlerimi kocaman açarak “Şaka yapıyorsun değil mi? Hayır ben o adamı görmek istemiyorum. Lütfen şaka olduğunu söyle.” dedim. Kafasını hayır anlamında iki yana salladı. Derin bir nefes aldım ve mutsuzca odama geçtim. Kapıyı yavaşça açtım masamın yanındaki sahte kuşağa kabanımı ve çantamı astım. Sandalyeye oturduğum sırada kapı çaldı. Kapı açıldı ve Sunny geldi. Bir eliyle kapıyı tutuyor diğer eliyle ise dosyayı tutuyordu. Önüne gelen saç tutamlarını eliyle alamadığı için üfleyerek kurtulmaya çalışıyordu. Sunny de Violet ile birlikte danışmada çalışıyordu. Sunny hemen konuşup anlaşabileceğiniz biri değil. Onun zevki ve tercihleri çok farklıdır. Sunny ayrıca bizim grubun ikinci bilginidir. Bazen ona Larya2 bile dedikleri oluyor. Gözlüğünü düzeltip “ Suzy bir şey ister misin? ” dedi. “ Bir kahve güzel olurdu.” dedim gülümseyerek. Başını ileri geri salladı ve “ Hemen getiriyorum.” dedi ve kapıyı kapatıp gitti. Violet’in verdiği dosyayı açıp okumaya başladım. Toplantı hakkında bazı bilgiler vardı.

05/01/2012 tarihinde İngiltere’den önemli kişiler gelecekler. Çok güzel bir performans sergilememiz ve onları büyülememiz gerekiyor. Aksi takdirde şirketimiz iflas edecek. Gelecek kişiler bizim reklamımızı yapacaklar. Başarılı olursak maaşınıza %50 zam yapılacaktır. Başarısız olma gibi bir ihtimaliniz yok. Ona göre çalışın. Bu toplantıda ise yapmamız gerekenleri konuşacağız. Toplantı saat 15.00 ‘da olacaktır. Katılmanızı rica ederiz.

İyi Yaşam Merkezi A,Ş

Dosyayı kapatırken kapı çaldı. Gelen Sunny’di. Elindeki kahveyi masama bıraktı ve bana dönüp “Suzy bir hanımefendi geldi. Agatha bugün izinliymiş sana yönlendiriyorum.” dedi. Bıkkınca nefesimi verdim ve tamam anlamında başımı ileri geri salladım. Hızlı adımlarla odadan çıktı. Bende kadın gelene kadar bilgisayarımı açtım. Annem ile babam benim psikolog olmamı isterdi hep. Ama ben hep mafya olmak istedim. Annem ile babam vefat ettiğinde ben zaten mafyaydım. Onlar ölünce de çok istedikleri için bu bölümü okudum. İyi ki de okumuşum. Bilgisayar daha açılmadan kapım çalındı. Kapı açılınca kadın önümde durdu. Kadının üstü başı kir içinde. Kıyafetleri ise yırtık pırtıktı. Elimle sandalyeyi işaret ettim. Kadın yavaşça oturdu. Boğazımı temizledim ve konuşmaya başladım. “ Buyurun hanımefendi.” dedim gülümseyerek. Kadın başı eğik konuşmaya başladı. “ Benim 4 yaşında bir oğlum var.” dedi kadın sesi titreyerek. “ Babasıyla da çok iyi anlaşırdı. Ta ki 2 yıl önceye kadar.” dedi. Kadının gözleri dolmuştu. Önüme gelen saç tutamlarını geriye atarak kadına sordum. “Ne oldu.” dedim. Kadın artık yere değil bana bakıyordu. “ Babası o yıl çok yanlış arkadaş seçimlerinde bulundu. İçki içmeye, kumar oynamaya ve daha bir sürü şey yapmaya başladı. Buna rağmen onu hep sevdim ama…” dedi kadın. Artık doğru düzgün konuşamıyordu. Gözlerinden yaşalar damlamaya başladı. Yanımdaki çekmeceyi açtım ve kadına su verdim. “ Anlatabilirseniz anlatır mısınız?” dedim. Kadın suyundan bir yudum aldı ve konuşmasına devam etti. “ Ben pazardaydım, oğlumda okulda. Eşim işe gitmiyor. Bende haftada 6 gün çocuğum için çalışıyorum” dedi burnunu çekerek. “Peki ne kadar maaş alıyorsunuz?” dedim defterime notlarımı alırken. “ Toplam 10 Bin. 5 bini okula gidiyor. Kalanıyla zar zor idare ediyoruz.” dedi ağlamaktan helak olmuş şekilde. “ Peki o gün ne oldu?” dedim. Kadın cebinden bir peçete çıkardı ve gözyaşlarını sildi. “ Kapıdaydım ve bir çığlık sesi geldi evden. Hemen kapıyı açtım ve bir kurşun sesi.” dedi. Sesi daha az geliyordu. “ O ablamı vurdu.” dedi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Seslice yutkundum ve kahvemden bir yudum alıp kadının sakinleşmesini bekledim. Bir süre sonra ağlamayı bıraktı ve suyunu bitirene kadar içti. “ Boşanmak istiyorsunuz ama çocuğunuzun psikolojisini ve eğitimin düşünüyorsunuz değil mi?” diye sordum. Kafasını evet anlamında ileri geri salladı. “ Çocuğunuz eğitim masraflarıyla ilgilenecek. Haftada 2 kere çocuğu buraya getirin. Onunla çok güzel ilgilenirler. Kalan parayla ilk önce bir avukat tutun ve hemen işlemleri başlatın. En kısa sürede boşanmalısınız. Aksi takdirde çocuğun psikolojisi daha çok bozulacak .“ dedim elimdeki kalemi çevirerek. “ Çok çok teşekkür ederim.” dedi kadın. Gülümsedim ve kadına bir kağıt verdim. “ Bu tarihte tekrardan gelin lütfen. Çocuğunuzu da getirmeyi unutmayın.” dedim. Kadın tekrar teşekkür etti ve çıktı. Neredeyse her gün böyle kişiler geldiği için alışmıştım artık.

Yanımdaki telefondan Violet’i aradım. “ Başka kimse gelmesin toplantıya hazırlanmam lazım. Bir de Molier ile Rayn’ı çağırır mısın?” dedim. “ Tamamdır.” dedi ve telefonu kapattı. Biraz sonra kapı yavaşça açıldı ve “ Selam Suzy.” dedi Rayn ve Molier. “ Sizi toplantı için çağırdım.” dedim. İkisi de karşımdaki sandalyelere oturdular. “ Nerden başlayalım?” dedim. Biraz sessiz olup nerden başlayacağımızı düşündük. Sessizliği bozan Molier ile Rayn’la ona döndük. “ Bence ilk önce kadın, erkek ve çocuk psikolojilerini tanıtıp farklarını gösterelim” dedi. “ Daha sonra da herkesin yaptığı işleri önemleriyle anlatalım.” Dedi. Rayn’da “ Ve en sonunda da buraya gelenlerin en çok yaşadıkları sıkıntıları ve bizim yaptığımız çözümleri anlatırız.” dedim bende. ”Harika, hazır işte şimdi bunu slayda dökelim.” dedi Molier . Hemen bilgisayardan uygulamayı açtım ve birkaç fotoğraf seçip slayda koydum. Rayn’ın yardımıyla yazıları, Molier’in yardımıyla da kim nasıl anlatacak diye hazırlık yaptık ve slaydı tamamladık. İşlem bitince saate baktık. Saat 14.00’dı. “ İyi iş çıkardık.” dedi Molier. Cevap verecekken Rayn’ın telefonu çaldı. Uzun bir süre telefona baktı. “ B-Buna bakmalıyım.” dedi ve kalkıp odadan çıktı. Bende Molier’e dönüp “ Bugün gece 3’de son hazırlığımız var unutma.” dedim. “ Asla unutmam.” dedi ve kapı çalındı. “ Gel!” diye bağırdım. İçeriye Satam geldi. “ Sevgili Patronumuz(!) toplantıyı 14.30’a ertelemiş.” dedi alay edercesine. “ Şaka mı bu ya.” dedi Molier. “ Patrondan beklenecek hareket. “ dedi Satam sinirle. Derin bir nefes verdi ve ses tonunu azaltıp “ Ne olur toplantıya hazır olduğunuzu söyleyin.” dedi. “ Merak etme hazırlandık.” dedim saçlarımı geriye atarak. “ Bu toplantılı çok iyi geçecek. Hissedebiliyorum.” dedi Molier. Satam’la kısa bir kahkaha kopardık. “ Hislerinde oldu olası kuvvetlidir zaten.” dedi. Boğazımı temizleyip “ Neyse hadi toplantıya geç kalacağız.” dedim. Ayağa kalktık ve toplantı odasına doğru ilerledik.

Molier kapıyı tıklattı ve kapıyı açıp içeri girdik. Yerlerimize oturduk. Bizim ekip ve “arkadaşlarımız” hepsi buradaydı. Rayn, Molier ve ben ayağa kalktık. Çantamdan USB’yi çıkardım ve bilgisayara taktım. Akıllı tahtaya yansıyınca Rayn konuşmaya başladı. Ardından konuşmaya Molier devam etti. Ve en sonunda ben kapanışı yaptım. Toplantı tam 1 saat sürmüştü. Üçümüzde yerimize oturunca tüm gözler patrona çevrildi. Patronumuz kaba ve çok asi biridir. Neredeyse hiçbir şeye olumlu bakmaz. Adı da “Dennis Byrne”. Evet ismi bu. Dennis deyince bazılarının aklına tatlı sert, uzun boylu, mavi gözlü, sarışın biri gelir. Ama bunlarla alakası bile yok. Tam bir ilgi delisi. Karısına sabır diliyorum. Yine çatık kaşlarıyla ayağa kalktı. Kendi kadar sert olan ses tonuyla “ Güzel olmuş ama-“ dedi. İşte geliyor… “Çok fazla eksik var. Ayrıca bir tek siz mi anlatacaksınız. Diğerleri ne yapıyor acaba. Uyuyor musunuz siz!” diye bağırdı. Eğer kimliğimi gizli tutmam gerekmeseydi onu saniyesinde öldürürdüm. Hatta ilk işe başladığımda düşünmedim değil. Gözüm bir anda elini yumruk yapmış dişlerini sıkan Slay’e takıldı. Ne düşündüğünü az çok tahmin edebiliyorum. “ Daha fazla çalışmalısınız!” diye bağırmaya devam eden patronumuza döndüm. Kapıyı sertçe kapatıp odayı terk etti. “ Onu öldürmemem için tek bir sebep söyleyin.” dedi Slay. Hâlâ dişlerini sıkıyordu. Elleri ise sıkılmaktan kıpkırmızı olmuştu. “ İşsiz kalabiliriz ve kimliklerimiz ortaya çıkabilir.” dedi Ravi. “ Ne yapsak beğenmiyor ben bile bıktım artık.” dedi Larya. “Tamam beğenmezse beğenmesin daha iyisini elbette yaparız.” dedi Cristof umut vermek istercesine. Cristof uzaktan bir buz kralına benziyor. Ama içi de bir o kadar sıcak. Nerde bir olay var Cristof hemen orada. Kendine macera arıyor. Tıpkı Violet gibi. Ayrıca burada asistan gibi bir şey. “ Bunun için saatlerce çalışmamız gerekir. Belki de günlerce sırf bu adam beğensin diye saçımı süpürge edemem kusura bakmasın.” dedi Haewon. Haewon ise çok korumacı, savaşçı biridir. Bazıları Haewon’ı kitap karakteri sandığı bile oluyor. Dış görünüşü ve özelikleriyle böyle bir şeyi düşünmemek mümkün değil zaten. Haewon da burada çocuk psikoloğu olarak çalışıyor. “ Sizinle konuşmaya devam etmek isterdim ama sevgili patronumuz(!) beni bekler.” dedi Jessica alaycı bir şekilde ve odadan çıktı. Jessica da yeri geldiğinde kibar yeri geldiğinde savaşçı biri. Jessica da sevgili patronumuzun yardımcısı. Her gün en az 4 kere ilaç alıyor. Böyle bir patron olduğunu bilseydi işe girmezdi. Düşünmeden reddederdi. Kolumda hissetiyim el ile irkildim. “ Sen ne düşünüyorsun?” dedi göz kırparak Molier. “Onu öldürelim” dedim gülümseyerek. O da bu söylediğime güldü ve önüne döndü.

Sessiz ve düşünceli geçen dakikaların ardından sıkılarak “ E hadi dağılalım artık. Ne yapacağız burada.” dediğim anda herkes ayağa kalktı ve konuşmadan odalarımıza dağıldık. Odamın kapısını açtım ve sandalyeme doğru ilerlemeye başladım. Tam oturdum derken telefonuma bir mesaj geldi. Yabancı bir numaradan gelmişti.

0555*******

-Şu işi bitirelim artık değil mi.

Kimsin sen? Ne işi? – Suzy

0555*******

-Eski bir dost Suzy. Çok eski bir dost.

Şimdi anladım kim olduğunu. Bu bana yazan psikopat “ Dustin Power”. Bundan tam 23 yıl önce annem ile babamı öldürdü. Şimdi ise ben onu öldürecektim. Adamın şimdiki amacı ise bizi öldürmek. Yani Roy ile beni. Bu şekilde ailemizin soyunu kurutacak. Ama bunun olmasına asla izin vermeyeceğim.

Bir anda kapım hızlıca açıldı ve bizimkiler içeri girdi. “ Suzy ne o çıkmayacak mısın?” dedi Slay. Saate baktığımda 16.30 olduğunu gördüm. Bugün çok hızlı geçmişti. Zaten toplantıların olduğu günler çok hızlı geçer. “ Pardon çocuklar hemen geliyorum.” dedim ve sahte uşakta asılı olan çantamı ve montumu alıp odadan çıktık. Bir yandan yürüyor bir yandan da sohbet ediyorduk. Telefonumu açıp başka mesaj gelip gelmediğini kontrol ettim. Hiçbir mesaj gelmemişti. Asansöre geçmemizle herkesin bu akşam ki yapacaklarımızı konuşmaları bir oldu. Sesimi duyurabilmek için biraz fazla çıkardım ve “ Siz gelmeden önce biri bana mesaj attı.” Herkes hemen bana döndü. “ Kim yazmış?” dedi Roy. “Kim olacak tabi ki de Dustin. Bir de adını söylemiyor. Adın ne deyince de eski bir dost diyor.” dedim telefonda ki mesajları göstererek. “Pislik işte takma” dedi Slay. “Bugün son günü olacak.” dedi Molier. “ Onu işkence çektirerek öldüreceğiz.” dedi Slay. “ Son zamanlarını umarım iyi geçirmiştir.” dedi Larya. “ Onu kanlar içinde görmek için sabırsızlanıyorum.” dedi Ravi de ve tam o anda asansörün kapısı açıldı. “ Molier herkesi eve bırak. Kıyafetlerimizi değiştirip saat 03.00 gibi buluşalım.” dedim bir yandan da arabaya geçerken. Beni kafasını sallayıp onaylarken çoktan arabaya binmişti. Kafamı pencereye yasladım ve kafamın içindeki sesleri susturmak için kendimi uykuya teslim ettim.

Uyandığımda evin önüne gelmiştik. Yavaşça gerildim ve Roy ile birlikte arabadan indik. İkimizde hiç konuşmadan eve geldik. Kendi odalarımıza geçtik her zaman ki gibi. Kendime bakmak için makyaj masamın karşısına oturdum. Makyajımı tamamen çıkardım ve saçlarımı tarayıp bağladım. Dudağıma da kırmızı bir ruj sürdüm. Hayatımdaki en güzel anlardan biriydi şuan. Birincisi gece için makyaj yapmak. İkincisi ise yıldızları seyretmek.

Evet, garip bir hobim olabilir ama küçüklüğümden beri yıldızlara takıntılıyım. Hatta küçükken babamla kâğıttan yıldız yapıp duvarlara asardık. Tavana da gökyüzünü anımsatacak bir gergi tavan yaptırmıştık. Kimi zaman yıldızları hayatıma benzetirdim. Dıştan ne kadar güzel gözükse de içine girdiğinde ne kadar karmaşık ve zorlu olduğunu ama bunlara rağmen yine de güzel olduğunu görüyor ve fark ediyor insan.

Kapımın tıklanmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Kafamı çevirdiğimde Roy’un montunu giymiş beni beklediğini gördüm. “ Üstümü değiştirip geliyorum.” dedim. Kafasını sallayıp odamdan çıktı. Hızlıca kalkıp gardırobun açıp çoğu kızın yaptığı şeyi yaptım. Boş boş ne giysem diye bakındım. En sonunda siyah tüylü bir kazak ve siyah pantolonda karar kıldım. Bana göre güzel ama bazılarının beğenmediği şu Rus şapkayı da kafama geçirdim ve çantamı alıp çıktım. Sabahkinden daha farklı bir çantaydı. Bu sefer bu çantanın içinde sadece telefonum, kulaklığım ve silahım vardı. Roy bana seslenince koşar adım yanına gittim. Islık çalarak beni süzdü ve “ Çok güzelsiniz.” dedi Roy bir yandan ayakkabılarını giyinirken. Bende botlarımı giyerken “ Sizde çok şıksınız.” dedim. İkimizde gülüşerek evden ayrıldık.

Herkes son kontrollerini yapıyordu. Larya’da yerlerini tespit etmeye çalışıyordu. Nerede miydik? Burası “Zemheri.” Bizim saklandığımız, planlarımızı yaptığımız yer. Zemheri sert geçen kış demek. Bizi en iyi yansıtan kelime. Birazdan büyük bir savaş başlayacaktı. Son kez herkesi masaya çağırdım ve planı anlatmaya başladım. Düşmanımız Dustin Power… Ailemi öldüren katil. Şimdi ise onun katili ben olacaktım. İntikamımı alacaktım. “ Herkes anladı mı?” diye sordum konuşmam bitince. Kafalarını evet anlamında ileri geri salladılar. Larya bir anda ayağa kalktı. “ Yerlerini buldum.” dedi Larya heyecanla. “ Ne duruyoruz , hadi hemen gidelim.” dedi Ravi.

En sonunda arabaya bindik. Temkinli temkinli ilerlerken Dustin’in olduğu alana geldik. Arabadan ilk önce Molier ile Ravi indi. Etrafı kolaçan etmeye başladılar. Molier camıma iki kere tıkladığında sıranın bende olduğunu anladım. Silahımı çektim ve hedefim olan çatıdaki kişilere odaklandım. Çok dikkatli olmam gerekiyordu. En ufak hatamda her şey mahvolabilirdi. Nişan aldım ve tetiğe bastım. Hepimiz yere eğildik ve saklanmaya çalıştık. Ravi dürbününü çıkardı ve az önce nişan aldığım adamın hayatta olup olamadığını kontrol etmeye başladı. Fısıltıyla “ Ölmüş.” dedi. Yavaşça ayağa kalktık ve hızlıca tekrar nişan aldım. Adam gereğinden fazla hareket ettiği için işim giderek zorlaşıyordu. Çok az bir süre bile olsa durdu ve bende o anda hızlıca tetiğe bastım. Ravi tekrardan adamın hayatta olup olamadığına baktı. “ Buda tamam.” demesiyle Roy da arabadan indi. Molier’in beline bir halat bağladılar ve binaya yaklaşmaya başladılar. Molier’i olabildiğince hızlı bir şekilde çatıya çıkartılar. Sonrasında bende arabadan indim. Benimde belime bir halat bağladılar ve zorda olsa yukarıya çıkardılar. “ Dikkatli ol!” dedi Molier. “ Merak etme.” dedim kaşlarımı çatarak ve bacadan olabildiğince sessizce içeri sızdım. Yerle buluşmamla silah seslerini duymam bir oldu. “ Vay vay vay Suzy Smith. Ne kadar cesaretliymişsiniz.” dedi pis bir şekilde Dustin. Silahımı çıkardığımda yanındaki korumaların hepsinde silah belirdi. “ Canın yansın istemiyorsan teslim ol Suzy ! “ dedi. Tek kaşımı kaldırdım ve “ Senden mi korkacağım hah.” dedim. Tam ateş edeceklerken ekibin hepsi bacadan yanıma atladılar. “ Bizsiz eğlence olmaz ama.” Dedi Molier. “ Ellerinizdekileri bırakmanız için 3 saniyeniz var.” Dedi Ravi de.

“1”

“2”

“3” dediğim anda tetiklere basıldı.

Korumalardan iki tanesi bana doğru gelmeye başladı. "Adamın nefesi hızlanmış, gözleri dehşetle büyümüştü. Eli, bıçağın keskin kenarına kayarken titredi. Ben ise soğukkanlı bir sakinlikle silahı kavradım. Gözlerimdeki öfke, her şeyin sonu olduğunu fısıldıyordu. Bir saniyeden daha kısa bir süre içinde tetiği çektim. Adam yavaşça yere yığıldı, kanın sıcaklığı ceketini kaplamaya başlamıştı. Beklemediğim bir anda arkamdaki adam boğazımı kavradı. Bense en sakin halimle “ Sürekli yenilen birinin takımında olmak nasıl bir his söylesene.” Dedim gülerek. “ Bilmiyorum ben o takımda değilim.” Dedi duygusuzca. “ Bizim takımda olduğunu bilmiyordum.” Dedim kaşlarımı çatarak. “ Değilim zaten, hiç olmadım da.” "Silah sesleri odada yankılandığında her şey çok hızlı gelişti. Adam, sırtına saplanan kurşunla ileriye doğru sendeledi. Bir an için ne olduğunu anlayamadı, sadece sıcak bir acı hissetti. Ellerini yarasına götürdüğünde, parmaklarının arasından kan süzülüyordu. Zaman yavaşlamış gibiydi. Yere düştüğünde gözleri tavana sabitlendi, nefesi kesik kesikti. Birkaç saniye içinde, hayatı gözlerinin önünden akıp giderken odadaki sesler uzaklaştı." Ondan kurtulurken onu vuran Slay’e kısa bir bakış attım.

Herkes hayatta kalmak için büyük bir çaba gösteriyordu. Şuan sadece 11 koruma ve Dustin kalmıştı. “ Çok safsın Suzy.” dedi Dustin elindeki bıçakla bana yaklaşırken. Birbirimize çok yakındık, nefeslerimiz neredeyse birbirlerine karışıyordu. Gözlerimde yılların birikmiş acısı ve ihaneti okunuyordu. Elimdeki silahı doğrulttum, ama tetiği çekmeden önce birkaç saniye bekledim. “Bunu sen istedin” dedim, sesim titrek ama kararlıydı. Mermi, Dustin’in göğsüne saplandı. Dustin bir adım geri sendeledi, gözleri şokla doluydu. Ellerini yarasına bastırdı, ama kan hızla fışkırıyordu. Yavaşça yere düştü, nefesi ağırlaştı. Ölüm, kaçınılmaz bir karanlık gibi üzerine çöktü. “ Asıl sen çok safsın Dustin.” Kanlar içinde yere yığılan Dustin’in yanına gelip eğildim. Fısıltıyla “ Bir daha benimle uğraşırsan daha kötü olur Dustin Power.” dedim alaycı bir şekilde yavaşça kalkıp etrafa baktığımda neredeyse hepsinin ölmüş olduğunu gördüm. Kalan 1-2 kişi ise kaçmışlardı. “ Hadi çıkalım artık.” dedim. Gözlerim Roy’u arıyordu. Ama bulamıyordu. “Roy ile Larya dışarıdalar.” dedi Ravi. Tuttuğumu fark etmediğim nefesimi verdim ve halatı belime geçirdim. Dikkatli ama hızlı adımlarla çatıya ulaştım. Çatıdan Roylara bakmak için yavaşça yaklaştım. Tam o anda boynumda bir bıçak hissetmemle bizimkileri görmem bir oldu. North Bean…

North Bean egoistin önde gideni ve Jessica’nın kız kardeşi olan Amy ‘nin katili. Bu kadar zaman sonra neden dönmüştü? Dustin ile iş birliği mi yapıyordu? Ama neden? “ Bir adım daha atarsanız kızı öldürürüm” dedi. Bense çok rahat bir tavırla “Birincisi ne kadar klişe bir cümle bu. Sanki film çekiyoruz ya.” Dedim. Sabrı kalmamış olacak ki bıçağı daha çok batırmaya başladı. “ Onu hemen bırak seni sürtük!” diye bağırdı Slay sanki tükürürcesine. “ Rüyanızda.” dedi ve dudağı yukarı kıvrıldı. Artık yavaş yavaş kanıyordu. Arkadan Larya ve Roy’un tedirgin bakışlarını hissediyordum. Kafamda hızlıca bir plan oluştururken North konuşmaya başladı. “ Onu bırakmamı istiyorsanız Dustan’ın peşini bırakacaksınız.” Dediği gibi artık onunla iş birliği yaptığı kesinleşmişti. Ondan kurtulmaya çalışırken bir anda bıçak yavaşça elinden düştü. Yavaşça yere yığılırken bunu kimin yaptığını bakmak için arkamı döndüğümde Larya ile Roy’u gördüm. “ Suzy!” “ Abla!” dedi ikisi aynı anda. “ İyi misin?” dedi endişeyle Ravi. “ Merak etmeyin iyiyim.” Dedim hızlı hızlı nefes alarak. Molier yerdeki bıçağı aldı ve North’un boynuna dayadı. Pis bir sırıtışla“ Sanırım bu bir rüya? Ne dersin North Bean.” dedi Molier. Kalp atışım düzene girerken Larya ile Roy’un ne yaptıklarına baktım. Onu sırtından bıçaklamışlardı. Onlara dönüp “ Aferin çocuklar” dedim sırıtmaya çalışarak. “ Daha fazla burada durmayalım.” Dedi Roy. Sırayla aşağı indik ve arabaya binince Molier “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Herkes bana bakmaya başladı. “ Zemheri’ye” dedim bir saniye bile düşünmeden.

Molier olabildiğince hızlı giderken Larya yeni aldığı kitabın yarısına gelmişti. Slay telefonuna bakıyor Roy defterine asla öğrenemediğim notlar yazıyor. Ravi ile Molier sohbet ediyordu. Ben ise her zamanki yerimde gökyüzündeki yıldızlara dalmıştım. Kendime geldiğimde Zemheri’ye ulaşmıştık.

Hiç vakit kaybetmeden herkes masadaki yerini aldı ve plan yapmaya başladık. Plan yaptığımız tahtanın yanına geçtim ve konuşmaya başladım. “ Bugün neler olduğunu neredeyse hepimiz gördük. O North bozuntusunun bana ne yaptığını da. Bu olaylardan North ile Dustin’in iş birliği yaptığını çıkarabiliriz. Bundan sonra daha dikkatli olmalıyız. Her an bir saldırı düzenleyebilirler.” Dedim. Larya hiç beklemediğimiz bir şekilde ayağa kalktı. “ Biz onlardan önce davranıp onları ortadan kaldırabiliriz.” Dedi. Slay de tedirgin bir şekilde kalkıp “ Peki bunu Jessica’ya söyleyecek miyiz?” dedi. Uzun bir sessizlik çöktü. Ne yapacağımızı ne diyeceğimizi bilemedik. Titrek bir sesle sessizliği bozdum “ H-hayır söylemeyeceğiz.” Dedim. Hepimizin bu kadar üzülmemizin bir diğer sebebi de Amy’nin işkence çekilerek öldürülmesiydi. O masum kıza kıyacak kadar geri kafalıydı North. “ Bu günlük bu kadar yeter. Hepimiz çok yorulduk. Hadi evlere dağılalım.” Dediğim gibi herkes ağır adımlarla kapıya ilerledi.

                                                                  &

Sonunda kendimizi eve atmayı başarmıştık. O kadar yorulmuştum ki geceliğimi giyip hemen yatağa girdim.” İyi geceler yıldızlar. Tek dileğim kimliklerimizin ortaya çıkmaması. Dedim ve uykunun beni esir almasına izin verdim.

Loading...
0%