Yeni Üyelik
18.
Bölüm

-18. Bölüm : Yüreğim Meskendir Aşka..-

@anita_86h

Keyifli Okumalar....

***********************************************

Firuze'den...

Bir bebek hayata gözlerini açtığında gördüğü ilk kişi annesidir. Annesi ona sevgi denen hissi öğreten yegane insandır. Sonra bebek büyür, adımlar atar... Her minik adımında ayakları yalpalar düşmek üzere iken ona bir el uzanır. Bu el kimi zaman saatlerdir ağır iş altında çalışmaktan yıpranmış olur, kimi zaman uzun ince parmakların süslediği zarif avuç içleri olur. Kimi zaman ise yıllarca tuttuğu silahın getirisi olarak yer yer nasırlanmış sert avuç içleri olur. Her elin sahibi farklı olsa da verdiği hissiyat aynıdır. Sonsuz güven....

Babam Yavuz Eroğlu bu hayatta başıma gelen en güzel şeydi. Göreve gittiği geceler askeriye de ona ait odada geri döneceği günü beklerken de bana verdiği güven hissini kaç yıl geçerse geçsin bir an bile unutamadım. Çünkü babam ne olursa olsun geleceğim diyerek söz verdiyse bana hep geri dönerdi. Şuan bir başıma savrulduğum hayat yolculuğunda zihnimden adı dahi geçse etrafım garip bir koruma kalkanıyla çevreleniyordu sanki. Yıllar sonra artık genç bir kadın olmuşken babama duyduğum bu derin güveni başka birine daha duydum. Öyle ki sorgusuz sualsiz hayatımın merkezine koyup, herkesten sakındığım kalbimin tüm odacıklarına onu buyur ettim.

Yan tarafımda oturan adamın yüzüne bakamıyor olsam da bakışlarını üzerimde hissediyordum. Yiğit Ali Karaca hayat ile ilgili tüm ezberimi bozmuş, bir hainin kanını taşımama rağmen beni ötelememiş, çıktığı görevde bir koltukta bana ayırmıştı. Minnettardım bu davranışına. Zira büyük bir utanç duygusu ile yüzüm eğik olsa da yanında olmak öyle değerliydi ki. Gözlerimden akan damlalar yanaklarımda şeritler çizip ince sızılar oluştursa da içime çektiğim titrek nefes seslerini bir ben işitiyordum.

Neden sonra dalgınca gökyüzünü izlerken sol elimin üzerinde bir el hissettim. Sert avuç içleri usulca elimin üst yüzüne kapandı. Baş parmakları sakince parmak boğumlarımı okşuyorken aldığım nefesler soluk borumda tıkanıp kaldı. Kalbim bu ufacık temasla yerinden çıkmak ister gibi öyle hızlı atıyordu ki yanaklarımda ki sızı yerini tatlı bir aleve bırakmıştı.

"Yeşillerini esir almış gökyüzünü bile kıskanıyorum Nevbahar.."

Kurduğu cümle sonrası çektiği derin iç çekme sesiyle kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim. Utancım boynumda pranga olmuş olsa da çekinerek yüzümü ona döndüm. Mavileri öyle güzel bakıyordu ki istemsizce tebessüm ettim. Benim gülümsememle Ali'nin diğer eli çeneme dokundu. Oradan dudaklarıma çıkıp tebessümümün üzerinde parmak uçlarını gezdirdi. Bakışları dudaklarıma kitlenmiş halde iken al al olmuş tenimle baktım yüzüne.

"Çok güzelsin. İnsanın aklını kaçırmasına neden olacak kadar hem de...."

"Ali.."

"Ali yoluna kurban olsun Nevbahar..."

Utançla başımı eğdiğim anda duyduğum cümle ile şokla karşımda hala bana hayran gözlerle bakan adamın baktım. Bir kaç saniye yüzünde gezen bakışlarım daha sonra anlayışlı bir ifadeye evrildi. Sağ elimi kaldırıp yanağına koydum. Kirli sakalların kapladığı yanağını okşarken gözleri sakince kapandı. Öyle masum duruyordu ki dayanamadım. Bedenimi hareket ettirip ona yaklaştım. Nefesim yüzünü okşuyordu. Önce sağ, sonra da sol yanağına dudaklarımı bastırdım. Her daim hayran olduğum mavilerini örtmüş olan göz kapaklarını da öptükten sonra sakince uzaklaştım sıcaklığından. Aralanan göz kapaklarından gördüğüm okyanusu andıran mavilerle bu sefer ben derince iç çektim. Dudakları bu halimle an be an yukarı kıvrılırken utanarak ona yaklaşıp başımı omzuna koyup gözlerimi kapattım.

Aldığı derin nefesle omuzları inip kalksa da gözlerimi açamadım. Bir kaç dakika sonra ise kelimeler dudaklarımdan benden izinsiz çıkıp aramızdaki sessizlikte kayboldu.

"Kurban olma. Bu hayatta yaşayamadığım ne varsa benim yerime sen yaşa. "

Omzunda duran yüzüme uzanan el, saçlarımın arasında gezdi. Başıma derin bir öpücük kondurduktan sonra çenesini saçlarımın arasına yaslayıp derince soluklandı.

"Biz birlikte yaşayacağız Nevbahar. Bu hayattan alacağın öyle çok ki. Ben canla başla hak ettiğini yaşaman için uğraşacağım söz veriyorum.."

Sözleri yaralı kalbime merhem olurken, içimi ısıtan her bir davranışı yepyeni bir Firuze'nin sessizce uyanmasına neden oluyordu. Öyle ki bu yeni Firuze kokusuna bulandığı adamı kaybetmekten ölesiye korkarken, onun uğruna canını verecek kadar derin hislerle deliliğin sınırında geziyordu. Sakince içime çektiğim nefeslerle uyku ile uyanıklık arasında iken fısıltıya benzer bir sesle çıktı kelimeler dudaklarımdan..

"Umarım dediğin gibi olur Yüzbaşım..."

*******************************************************

Uçak piste iniş yaptığında usulca aralandı göz kapaklarım. Hafifçe yerimde doğrulurken sesler uğultu şeklinde beynimde çınlıyordu. Başım hafifçe sağa döndüğünde camdan gördüğüm sisli havayla sıkıntılı bir nefes çektim içime. Uçağa bindiğimden beri beni rahatsız eden o his yine peyda olmuştu içimde. Sanki bu şehire ayak bastığım anda her şey tepetaklak olacak gibiydi. İçimde hala büyüyen o hissi göz ardı edip başımı soluma döndüm. Ali çoktan uçaktan inmişti. Bu canımı kısa bir an sıksa da hızla toparlanıp çıkışa doğru ilerledim.

Merdivenlerden indiğim vakit gördüğüm tim üyeleri ile derin nefes alıp onlara doğru ilerledim. Bir kaç adım sonrası sıra sıra dizilmiş adamların karşısında gördüğüm bedenle şokla yerimde duraksadım. O buradaydı.

"Mithat Bey.."

Şaşkın sesimle uzun bedenler önümden çekilmiş haftalar önce gördüğüm adam tam karşımda dimdik ayakta duruyordu. Aklım almıyordu artık olanları. Ben nasıl bir oyunun içine düşmüştüm böyle?

"Hoş geldin Firuze.."

Ona cevap vermek istesem de dilime kilit vurulmuştu sanki. Ben suskunca yüzüne bakarken o iki büyük adımda karşıma gelip birden bedenime kollarını doladı. Bu hareketi ile kasılırken afallamış bakışlarım solumda ayakta duran Ali'yi buldu. Onunda benden kalır yanı yoktu. Yüzünde karmaşık bir ifade vardı. O da benim gibi neler olduğunu çözemiyor gibiydi.

"Seni tekrar sapa sağlam gördüm ya artık ölsem de gam yemem.."

Hala bedenime sarılı kolların sahibi içli bir sesle konuştuğunda boğazım düğüm düğüm oldu. Yutkundukça canımı yakan düğümlerle başım usulca göğsüne yaslandı. O babamın silah arkadaşıydı. O videoyu çekerken yanında olan tek kişiydi. Kollarım ağırca kalktı ve beline sarıldı. Biraz olsun babamın hasretini onu tanıyan birinde çıkarmak için kendime izin verdim.

"Ben o video için teşekkür ederim.."

Fısıltım ona ulaştığı vakit bedeni kasıldı. Kollarını bedenimden uzaklaştırıp bakışlarını yüzümde gezdirdi. Yıkılacağımı düşünmüş olmalıydı. Öğrendiklerim benim için bile fazla olmasına rağmen ilerlediğim yoldan gram şaşmaya niyetim yoktu.

"İzledin demek.."

"Evet artık kim olduğumu biliyorum. Ve tabi bu ülkeye neden ayak bastığımıda.."

Başını hafifçe sallayıp beni onayladı. Bedenini arkada ki siyah panelvana döndürüp kolunu omzuma atarak yürümemi sağladı. Bizi takip eden tim üyeleri ile birlikte kapısı açık panelvandan içeri girip cam kenarında ki koltuğa oturdum. O ise tam karşıma oturmuş ardından Ali yanıma bedeni aldığı sinirli soluklarla bırakmıştı. Anlık bakışlarım onun öfkeden kasılmış çehresine dönse de Mithat Bey'in seslenmesi ile dikkatim dağılmıştı.

"Firuze kalacağınız otele gitmeden detayları konuşalım. Fakat ondan önce kendimi tanıtayım. Ben Mithat Karasu Milli İstihbarat bünyesinde çalışan bir amirim. Baban öldürüldüğünden beri teşkilat için çalışıyorum. Yıllardır Katim ile ilgili bilgi topluyoruz. Ve artık sonuna geldiğimiz anda büyük bir duvara çarptık."

Araba son gaz ilerlerken herkes susmuş Mithat Bey'in konuşmasını bekliyordu. Bakışları yanı başında oturan Günseli'ye dönerek hafifçe başını salladığında , Günseli hızla yanında getirdiği tableti kılıfından çıkartıp ekranda bir şeyler ile uğraşmaya başlamıştı.

Bir kaç dakikalık süre sonrası bana gösterdikleri yüzle başımdan aşağıya kaynar sular döküldü gibi hissettim. Bu adamı tanıyordum. Cellat tam karşımda tüm ihtişamıyla bana bakıyordu. Gri gözleri , kar beyazı saçlarıyla kabuslarımın baş kahramanı tam karşımdaydı.

"Beyefendi. Asıl adını kimse bilmiyor. Örgüt tarafından ajan olarak Katim'e sızmış biriydi. Albay sayesinde oluşumun en yetkili kişisi olan Şahin Orbay'dan kurtuldular önce. Daha sonra ise onları ve amaçlarını çözen Yavuz Eroğlu'na suikast düzenleyerek Katim'de iyi olan her şeyi yok ettiler. Fakat sen onu zaten tanıyorsun değil mi Firuze?"

Gözlerim odağını kaybetmiş bir halde Mithat Bey'e döndüğünde tutukça başımı salladım. Daha 16 yaşımda onun bana yaşattığı o lanet anlar yüzünden zihnimde susmak bilmeyen bir sese sahip olmuş, suçsuz günahsız birinin katili olmuştum. Öfke ve korku etrafımı kuşatmışken elimin üzerinde hissettiğim sıcak avuç içleriyle an be an sakinleşmeye başlarken tutuk bakışlarım Ali'ye dönmüştü. Onun güven veren tebessümü ile kendimi daha iyi hissederken tekrar Mithat Bey'in konuşmasıyla yüzüm ona döndü.

"O adam çok zeki. Üstelik seni tanıyor. Baştan ayağa Leyla olmak zorundasın. Bu yüzden Anka timi 2 haftalık süre zarfında seni eğitecek. Tıpkı bir bordo bereli gibi en ağır eğitimlerle talim yapacak, her acıya dayanıklılık kazanacak bünyen.."

"Siz aklınızı mı kaçırdınız? Bizler bile bordoluların eğitimlerine zor dayanıyoruz. Firuze'yi nasıl böyle bir eğitime tabi tutabilirsiniz?"

Ali'nin öfkeli sesi arabada yankılanırken Mithat Bey sinir bozucu bir tebessümle öne doğru eğilip kollarını dizlerine dayadı. Bakışlarını bir an olsun onun üzerinden çekmezken konuştuğu vakit soğuk sesi kanımızı dondurmaya yetti.

"Sen daha yanında ki kadının taşıdı kandan bihabersin Yüzbaşı. O Aldacı'nın kanını taşıyor. O Beyefendi denen adamın işkencelerinden akıl sağlığı yerinde olarak çıkmış tek kişi. Firuze bu görevi yapamazsa kimse yapamaz. "

"İşkence derken?"

Derin bir nefes alarak geriye yaslanan Mithat beyden yüzümü çekip biraz daha cama bedenimi yasladım. Ali'nin sorduğu soruya cevap vermek çok zordu. Hala kabuslarımı süslüyordu o gün. Gözlerim sakince kapanıp başım cama yaslandığı vakit dudaklarım benden izinsiz aralandığında belki de en gizli sırrımı arabadakilere anlatacak olmam bile umurumda değildi.

"Tek bir lekenin bile olmadığı bembeyaz bir oda düşün Ali. Tek bir sandalye üzerinde kolları bağlı halde oturmuşken, karşında ki ekranda babanın saniye saniye öldürülüşü izletiliyordu. Gözlerini kapattığın anda kime ait olduğunu bilmediğin çığlıklar ile aklını kaçırma noktasına geliyorsun. Tekrar göz kapakların açıldığında babanın yüzüne attıkları kesikleri an be an görerek acı içinde haykırıyorsun. Ama ne yaparsan yap o lanet oda da sesini duyacak kimse yok. Zaman kavramını yitirdiğin bir anda o pislik herif giriyor odaya. Odaya tezat simsiyah giyinmiş. Ellerini çözüp sana bir silah veriyor. Zihnin yerinde değil. Ve o an kimsenin tahmin etmediği bir şey oluyor. Beyninin kıvrımlarında başka birinin varlığını hissediyorsun. Adını söylüyor ve bana yasla sırtını diyor. O gece ilk kez birini öldürürken gerçek benliğin puslu bir camın ardında izliyor her şeyi. Ve yıllar geçse de o lanet sesten asla kurtulamıyorsun.."

Sustuğumda araba da durmuştu. Bedenim hala durmaksızın titriyordu ama en azından kendimi şimdi daha iyi hissediyordum. Cama yaslanmış bedenimi kucağına çeken birini hissettim. Fakat anlattıklarımın ağırlığı ile göz kapaklarımı bile aralayamadım.

"Keşke daha önce tanısaydım seni Nevbahar.."

Ali'nin acı yüklü sesiyle daha da sindim göğsüne. Konuşmak istesem de dudaklarım mühürlenmiş gibiydi. Bilincim gidip geldiği sıra da arabadan indiğimizi Ali'nin kolları arasında ilerlediğimizi hissettim. Başım boynunda kollarım omuzlarının üzerinde adımlarken aldığı derin nefesler saçlarımın arasından sızıyordu. Kokusu her bir hücreme sızıp beni daha da rahatlatırken, bedenimin soğuk çarşaflar üzerine bırakıldığını hissettim. Göz kapaklarım hafif aralanırken dışarı adımlamak üzere olan bedenin ellerine doğru elimi uzatıp hafifçe parmak uçlarına dokundum. Yüzü bana dönen Ali'nin yüzüne dalgın bakışlarla bakarken dolan gözlerime inat sessizce birinin duymasından imtina ederek fısıldadım.

"Korkuyorum Ali.."

Dudaklarımdan çıkan kelimelerle Ali'nin çehresi öfkeden kasıldı. Onu kızdırdığımı düşünüp parmaklarımı çekecek iken iri elleri minik ellerimi esir alıp daha sıkı tuttu. Yavaş adımlarla bana yaklaşırken artık tutmakta zorlandığım gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp saçlarımın arasına karıştı.

Yanıma uzanıp beni göğsüne doğru çekerken ağırca kapandı göz kapaklarım. Damlalar hala yanaklarımdan süzülse de Ali'nin bir eli belimde, bir eli saçlarımın arasında gezip beni rahatlatmaya çalıştı. Sakinleştiğimde ise onun sesini duydum. Belki de kendi bile söylediği şeylerin farkında değildi...

"Bu gün bir milat Nevbahar... Benim bu geceden sonra vatanım sensin. Senin saçının teline bile gelecek zarar ile önüme çıkan kim varsa yakıp yıkarım. Sen aldığım nefes, içtiğim su, soluduğum havasın. Sen bensin bahar kokulum. Ve kimsenin eli bundan sonra sana ulaşmaya cüret dahi edemeyecek. Asker sözü..."

Asker sözü..... Yıllar evvel babamın dudaklarından çıkıp zihnime kazınmış bu kelime şimdi Ali'nin nefesiyle mühürlendi. Bir asker söz veriyorsa canı pahasına sözünü tutardı. Göz kapaklarım aralandı. Hafifçe başımı kaldırıp dalgınca karşı camdan gökyüzünü izleyen adamın çehresine baktım. Onu izlediğimi anlamış gibi biraz uzaklaşıp bakışlarını yüzümde dolaştırdı. Aramızda duran elimi uzatıp sağ yanağını okşadım. Uzanıp yanağına dudaklarımı bastırırken sadece ikimizin duyacağı bir sesle konuştum.

"Yolun yolum, nefesin nefesim, kalbin kalbim. Aldacı'nın sahip olduğu tüm gücü , yolunu aydınlatan mavilerin Gölge. Bu geceden sonra Nevbahar bir tek çiçeklerini sana açacak. Bende Aldacı sözü veriyorum..."

Gülümseyen çehresine hayranlıkla bakarken hafifçe bana yaklaşan nefesle her bir azama basan ateşle kapandı göz kapaklarım. Dudaklarımın üzerinde hareket eden kalın dudaklarla bedenimi daha da kollarının arasına alıp saran bedene yaklaştırırken etrafımızı saran o alev kırmızısı aura ile bir anda oldu her şey...

Titreyen parmaklarım üzerime doğru çıkmış geniş omuzlarda gezerken Yiğit Ali kendinden geçmiş bir halde içinden çıkan ateşle dudaklarımdan ayrılıp boynuma gömdü başını. Ali'nin yüzündeki o iki et parçası, tenime değdiği yerleri alev alev yakarken dudaklarımdan çıkan seslere ise engel olamıyordum. Yiğit Ali için ise Firuze'nin ipek kadar narin teni, onu yıkıp geçen kokusu ile bambaşka bir boyutta hissediyordu kendini.

(+18 Okumak İstemeyenler Direk Geçebilir...)

Ali kızarttığı boynumdan uzaklaşıp izin alır bir ifadeyle baktı yüzüme. Hafifçe başımı sallayıp bacaklarımı aralarken ellerim usulca gömleğinin düğmelerine uzandı. Titreyen eller ile teker teker açtığım düğmeler hafif ay ışığının vurduğu beyaz teni ortaya çıkarmıştı. Omuzlarından aşağıya bıraktığım gömlek sonrası yatakta doğrulup onunla karşı karşıya geldim. Beyaz boynunda sallanan altın sarısı kolye ile derin bir iç çekip önce dudaklarımı soğuk kolyeye bastırdım. Uzaklaştığımda ise beyaz tende gördüğüm her bir yara izinde parmaklarımı gezdirdim. Bir çok yara ile bezeli bu beden hiç olmadığı kadar tahrik ediyordu beni. Dudaklarım önce omzuna dokundu. Sonrada usulca yılların çalışması ile oluşan sert göğüs kaslarına. Pembe ucu dudaklarımın arasında ezerken Ali'nin kalın sesi odada yankılandı. Diğer elimi uzaıp öteki göğüs ucunu parmaklarımı kıstırırken bir anda kendimi hızla yatakta buldum. üzerimdeki sweatshirtü çıkartırken sabırsız haline işveli bir tebessüm bıraktım.

Ben yatarken sırtıma uzanan elleri sütyen kopçamı çıkardığı vakit bu sefer gözleri kocaman halde bakan Aliydi. Bana taktığı künyeyi parmak uçları ile okşayıp üzerime eğildi. Nefesini boynumda hissediyordum. Oda beni taklit edip önce boynumda asılı duran künyeyi öptü daha sonra ise omzuma derin bir öpücük bırakıp usulca göğüs oluğumda gezdirdi dudaklarını. Bir göğsüm dudakları arasında ezilirken diğer eli çoktan altımda pantolondan kurtulmuş üryan bir halde karşısında kalmıştım.

Dudakları göğsümde oyalanırken hafifçe başını kaldırıp benden izin ister gibi baktı. Ellerimi ensesine atıp hafifçe onayladığımda o da altında kalan son parçadan kurtulup sertleşmiş erkekliğini sıcak duvarlarımla buluşturdu. İlkten tüm bedenimi esir alan o keskin acı Ali'nin dudaklarımı ezercesine hareket etmesiyle tatlı bir zevke bıraktı. Sert uzvu her içime girdiğinde zevkten gözlerim yaşarıyor istemsizce onun adını sayıklıyordum. Gün geceye dönmek üzere iken sarsılarak uçurumdan düşmüş, pelte kıvamına gelmiş bir bedenle yatakta boylu boyunca uzanıyordum. Ali'de ise bir kaç defalık içimde yaptığı vuruşlar sonrası sıcak sıvısıyla ardımdan geldi. Bacak aramdan yayılan sıvı rahatsız etmek yerine tuhaf bir mutluluk veriyordu. Ali yorgun bir edayla beni göğsüne çekip nefesini düzenlemeye çalışırken yaşadığım adrenalin ve zevkin bedenimde bıraktığı tatlı hissiyat yüzünden çoktan gözlerim kapanmıştı bile. Yüzümde silinmeyen bir tebessümle uykunun kollarına çekilirken çalan telefonla rahatsızlık hissiyle hafifçe göz kapaklarımı araladım. Kaşlarım hala durmadan odada çınlayan telefon sesi yüzünden çatılsa da Ali'nin saçlarımı kondurduğu buse sonrası onun yataktan çıkışını umursamadan üzerime örtülen örtüye sarıldım.

 

Gelecekte bu güne gitme şansım olsa uyumamayı tercih ederdim. Zira çalan telefonun karşısında ki kişi belki de beni hapsolduğum bu yalan dünyadan çıkartacak tek kişiydi. Ne yazık ki çok geç öğrenecek ve yandığım kadar yakmak için öfkemi kendime siper edecektim...

 

Loading...
0%