Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm-Ruhu Arafta Kalanlar..-

@anita_86h

Keyifli okumalar dilerim :)

****************************************************************************

****************************************************************************

Yiğit Ali'den...

Dikiz aynasından gözlerini bir saniye olsun ayıramıyordu. Artık bir silüet şeklini almış genç kadına son kez bakıp boğazında ki can yakan yumruyla bakışlarını yola çevirdi. Kalbinde kağıt kesiğine benzer derin bir sızı vardı. Bu sızı her nefes alışında canını fazlasıyla yakıyordu.

Bedenini esir almış bu his ona çok yabancıydı. En son ne zaman böylesine bir acıyla sınanmıştı hatırlamıyordu bile. Daha fazla düşünceler içinde kaybolmamak için torpido ya uzandı. Orada duran telefonu alıp hızla ekranı açtı. Telefonun ekranında parmakları gezerken bir kaç saniye sonra arabada arama sesi yankılandı.

"Efendim abi.."

"Erhan her zaman ki yerdesiniz değil mi?"

"Evet o da burada.."

Kısa bir duraksama yaşayan Yiğit Ali " Geliyorum.." diyerek karşı tarafın cevap vermesini dahi beklemeden ilk sokaktan sağa dönerek malum eve doğru sürdü arabasını. Kısa süren yolculuk sonrası geldiği müstakil evin otoparkına arabayı yanaştırıp atik adımlarla çıktı. Bir kaç büyük adımla ulaştığı giriş kapısını 3 kere tıklatıp açılmasını bekledi. Aralarında bir nevi parola olan bu işaret onun güvenli kişi olduğunu teyit ediyordu.

"Hoş geldin.."

Sivil kıyafetle karşısında duran Erdem'i kısa bir baş sallaması ile selamlayıp hızla koridor boyunca ilerledi. Salon kapısını geçip misafir odasının kapısı önünde durdu ne yapacağını bilemez halde. Erdem'in onun arkasında oluşu sebebiyle daha fazla dikkat çekmemek için hızla kapıyı açıp içeri girdi.

Perdelerin sımsıkı örtülü olduğu odada sadece bilgisayarın aydınlattığı nokta da genç kadın parmaklarını ışık hızında çalıştırıyor tüm dikkati ise önünde ki ekrandaydı. Kız başını bilgisayardan kaldırmadan tüm hızıyla işine devam ederken Yiğit Ali'nin sesi ile bir kaç saniye parmakları duraksamış siyah kemik gözlük ardına gizlenen ela gözleri ona dönmüştü.

"Bakıyorum bir karınca misali bu saatte de olsa çalışmaya devam ediyorsun Batak.."

Yiğit Ali'nin alaylı ses tonuyla kaşları olabildiğine çatılırken hızla kaldığı işe geri döndü elbette karşısında dikilen bedene cevap vermeyi ihmal etmemişti.

"Benim adım Günseli Yüzbaşı. Bana Batak diye tek bir kişi seslenir o yüzden bir daha bunu tekrarlamazsanız sevinirim.."

Yiğit Ali ağır adımlarla kadına doğru ilerleyip kalçasını masaya dayadı. Kollarını göğsünde bağlarken kaslarından mütevellit gömlek patlayacak gibiydi. Günseli'nin anlık bakışları genç adamın gövdesinde gezse de hemen kendini toparlayıp bilgisayar ekranına çevirdi bakışlarını.

"Sanırım o tek kişi Firuze oluyor. Ama sende biliyorsun ki o benim yörüngemde gezen bir aşık. Haliyle onun dostları da benim için değerli oluyor.."

Günseli komutanın sözleriyle hışımla ayağa kalkıp onun yakasına yapışırken adeta avını parçalamak isteyen bir şahin gibiydi o sırada.

"Onun adını ağzına alıp kirletme. Bak Firuze isteyerek bu örgüte girmedi o benim gibi değil anladın mı? O öyle şeyler yaşadı ki yeni bir yıkımı kaldırabilecek kuvveti yok. Bu oyuna bir son ver . Ben onların sistemine bir şekilde girip istediğin her belgeye ulaşacağım. Ama Firuze'nin hisleriyle daha fazla oynama lütfen..."

Sona doğru titreyen bir sesle konuşan kıza hissiz bakışlarla baktı Yiğit Ali. Daha sonra ise yakasında duran ellerin üzerine elini koyup aşağıya indirdi. Kırışan yakalarını aheste bir tavırla düzeltip masanın yanından ayrıldı. Kapıya doğru adım atmıştı ki Erdem'in çatık kaşlarla onu izlediğini gördü. Sıkıntılı bir kaç nefesi ciğerine hapsedip hışımla kadına döndü. Hızla onun yanına adımlarken genç kadının korkudan renginin solduğuna an be an şahit olmuştu.

"Babasının işkence ile öldürüldüğünü neden söylemedin? En önemlisi neden Neva adını kullanmak zorunda bunların cevabını ver önce sen?"

Genç kadın Yiğit Ali konuştukça titriyor korkuyla bakışlarını etrafta gezdiriyordu. Sakladıkları şeyler öyle büyüktü ki işlediği günahlar altında eziliyor, adeta yerin dibine batıyordu.

"Sen her şeyi biliyorsun Günseli. O suçsuz derken kendinden eminsin. O zaman anlat neden Firuze adını değiştirmek zorunda kaldı? Neva Orbay aslında kim?"

Günseli konuşmak için bir kaç kez ağzını açsa da ses telleri koparılmış gibiydi. Dudakları titrerken bakışlarını Yiğit Ali'den çekip hızla yanından geçerek odadan çıkmaya yeltendi. Lakin Erdem kapıda bir duvar gibiyken onu ezip geçmesi mümkün değildi.

"Tamam ama anlatacaklarımı hepiniz duyun. Ona daha fazla nefret beslemeyin.."

Erdem onun sözleriyle önünden çekilirken önce arkasını döndü daha sonra eline aldığı laptopu ile hızla salona doğru adımladı Günseli. Onun ardından Erdem'de onu takip ederken Yiğit Ali koca odada ne yapacağını bilemez halde durdu. Gerçeği öğrenmek isteyen yanıyla, bu görev sonucu Firuze'yi hapse tıkmak isteyen yanı büyük savaş içindeydi. Dalgın bir edayla odanın çıkışına doğru adımlar atarken bedeni burada olsa da zihni çoktan dün gece bahar kokusuyla ciğerlerine derin nefesler nakşetmiş kadının kıyısındaydı..

Kare masa etrafında toplanan Anka timi ve durmaksızın önündeki laptopta bir şeyler yazan Günsel'i ile herkes diken üzerindeydi. Yiğit Ali dudaklarına götürdüğü sigaradan derin nefesler içine çekerken sabırla karşısında oturan kadının işini bitirmesini bekliyordu.

"Daha ne kadar keyfini bekleyeceğiz senin?"

Orhan'ın aksi sesiyle Günseli'nin anlık bakışları ona dönse de adamı umursamadan kaldığı yerden devam etti işine. Bir kaç dakika sonra ise yüzünde büyük bir tebessümle bilgisayarın ekranını onlara döndürdü.

"Çok sabırsızsınız Orhan Teğmen'im. İşte hazır. Firuze'nin tüm hikayesi burada.."

Bir slayt gösterisinde Firuze'nin doğumundan bu yaşına kadar resimler bir bir ekranda dönerken Yiğit Ali pür dikkat küçük orman bakışlı Firuze'ye bakıyordu. Bu oydu. Yüzü yıllarca zihninden çıkmayan, boynunda kolyesini taşıdığı küçük kız hain olarak sonunu getirmesi için önüne sunulan kadındı. Sonra resimler arasında üç subay okulu erkek öğrencinin resmi belirdi. Günseli titrek nefesler alırken Yiğit Ali bir saniye olsun ekrandan gözlerini çekmedi.

"Sol baştaki Aldacı. Firuze'nin babası. Sağ baştaki Avcı. Şahin Orbay. Benim babam..."

"Ne?"

Birden yükselen şaşkın seslerle zorlukla yutkunup babasının resminde parmaklarını gezdirdi Günseli. Lakin bakışları bir an ortada ki resme kaydığında elalarında öyle bir nefret parıltıları görüldü ki pür dikkat onu izleyen adamlar ne demesi gerektiğini bilemedi bir an.

"Ortada ki adam ise Fikret Orbay. Katim'in Albay lakaplı Beyefendiden sonra en yetkili kişisi. Ve ne yazık ki kendisi amcam olur.."

"Bir saniye Beyefendi kim Günseli?"

Yiğit Ali'nin sorusuyla bakışlarını ekrandan çeken Günseli üç adamın olduğu resmi değiştirip büyükçe bir binanın resmini açtı.

"Beyefendi Katim'in içine sızmış bir casustu ilk başta. Fikret ile birlik olup Katim'de iyi ne varsa yok ettiler el birliği ile. Babam onun yüzünden gittiği görevde yakalandı. Yıllarca işkence gördü. Ölüsü bir mağara içinde çürüsün diye bırakıldı. Ama Yavuz amca babamı onlara inat aradı . Bıkmadan usanmadan en ufak bilginin peşinde koştu. Yıllar sonra ise onun yerini öğrendiğinde çoktan nefesi kesilmiş bedenini ülkemize getirmek için uğraşsa da başarılı olamadı. Oda yakalandı ama biri ona yardım etti."

"Kim etti?"

Erhan'ın sesiyle bakışları anlık ona dönen Günseli yine ekranda bir tuşa bastı ve bir kadın resmi çıktı . Terörist kıyafetleri giymiş sırtında tüfek boynunda poşu olan bu kadın Firuze'ye ikizi kadar benziyorken onları ayıran tek şey kadının gece kadar siyah gözleriydi.

"Leyla Arjitin. Firuze'nin annesi. Yavuz Eroğlu'nun karısı.."

"Yuh.."

Murat'ın şaşkın sesiyle anlık bakışlar ona dönse de Yiğit Ali bir saniye olsun gözlerini ekrandan ayırmadı. Neden sonra tanıdık gelen simanın kim olduğunu hatırladığında başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Her bir azası titrerken zorlukla masada duran sigaraya uzandı. Sigarayı yakan parmak uçları dahi titriyordu. Ar arda çektiği derin soluklar sonrası gözlerini kapatıp sakinleşmeyi bekledi. Ama mümkün olmadı. Dudaklarını yakan bir hissiyat kalbinde ince ince akan sızıyla büyük bir bocalamanın eşiğindeydi..

"Bu kadın binlerce askeri öldürdü. Kaç ocağa ateş düşürdü. O adam yani Yavuz Binbaşı nasıl bu kadınla evlendi?"

Yiğit Ali'nin sesi buz kadar keskindi. Aklı almıyordu. Hangi asker terörist bir kadına nikah kıyardı nasıl kalbini ona açardı? Bunun vatana ihanetten ne farkı vardı ki?

"Leyla hiç bir zaman asker öldürmedi. Bu kıyafetleri bile babası istediği için giyiyordu. Yavuz Binbaşı onların evine yaralı olarak girdiğinde gördü her şeyi."

"Sen bunları nereden biliyorsun Günseli?"

Yiğit Ali'nin sözlerini kesen bıçak kadar keskin sesiyle karşısında ona öldürecekmiş gibi bakan adama bir saniye korkuyla bakınıp üst üstte yutkundu. Daha sonra ise parmakları tekrar bilgisayar üzerinde gezerken bir video çıktı karşılarına. Kamuflajlı uzun boyuyla oturduğu sandalyeye bile sığmayan bu adamı gördüğü anda kim olduğunu anlayan Yiğit Ali elindeki sigarayı avcunun içinde söndürüp pür dikkat oynatılan videoyu izlemeye başladı...

"Hazır mı Mithat?"

"Tertip valla sabah sabah uğraştırdığın şeylere bak. Firuze daha çocuk ne anlar videodan filan. "

"Çok konuşuyorsun İzmirli. Hadi başlıyorum tamam mı?"

"Tamam tamam... Bastım tuşa.."

Yavuz Eroğlu'nun tok sesi oradaki herkesin kulaklarında çınlıyordu. Heybetli bedeni oturduğu sandalyeye bile büyük gelmişti. Yüzüne güneş ışığı vururken yeşil gözleri burukça ekrana bakıyordu. Bir şeylerin değişeceği ve başına o lanet geceki felaketlerin geleceğinin sanki farkındaymış gibiydi.

"Firuze'm.. Bahar kokulu kızım.."

Yiğit Ali duyduğu sevgi dolu sesle derin soluklar hapsetti içine. Firuze'nin neden babası için bu işe girdiğini şimdi anlıyor gibiydi. Kızının adını söylerken bile büyük gurur ve sevgi vardı sesinin tınısında. Yavuz Eroğlu için kızı dünyanın en değerli varlığıydı belki de...

"Sana bir video ile veda etme kararı almak benim için çok zor oldu. Zira bahar kokuna daha doyamadım güzel kızım. Ama en azından gelecekte seni nelerin beklediğini bil diye yapacağım bu konuşmayı..."

Ekran başında ki adamın yüzünün aldığı şekli garipti. Biraz özlem , çokça öfke vardı.

"Bunca yıl annenden çok bahsetmedim. Daha doğrusu onunla ilgili anlattığım her şey büyük bir yalandan ibaretti. Annen Leyla... Benim bu hayatta ki en büyük pişmanlığım. Senin varlığın bile bu pişmanlığımın yok olmasını sağlamıyor . En çokta bu yüzden kendimden nefret ediyorum. Kalbime dur diyemediğim için. Kapılıp gittiğim aşk en büyük yanılsamam oldu bu hayatta.."

Yavuz Eroğlu masada duran şişeden bardağa su doldurup tek nefeste içerken göğsü sürekli inip kalkıyordu. Öfkeliydi. Belki de hala o kadını sevdiği için en çok kendineydi bu öfkesinin sebebi. Yiğit Ali ekranda ki adamın her bir davranışını izlerken yavaş yavaş onu çözmeye başlamıştı bile.

"1995 kışı çıktığı görevde irtibatımız kesilen tim arkadaşım Şahin Orbay'ı aramak ve kurtarmak amacıyla gönüllü olarak sınır dışı operasyona katıldım. Yanımda sadece Mithat vardı. Başka kimseyi istemedim. Önce Suriye'ye geçtik. Daha sonra Güney Irak'tan Kerkük'e... Zorlu bir yolculuktu. Sahte kimlikler... Yöre halkından farklı olan ten renklerimiz, yarım yamalak konuştuğumuz Arapça ile bize tuhaf bakışlar altında tam 1 ay onu aradık. Sonunda Hemrin Dağlarında kendilerine küçük bir koloni kurmuş oldukları bilgisine ulaştık. Muhbirler bulmak zor olsa da para ile bir ikisini konuşturabilmiştik. Fakat oraya tek girmemiz demek diri diri ölmek demekti. Mithat'ı geri göndermeyi düşündüm ama işimiz bir noktadan sonra yaver gitti. Kerkük'te adı Büyük Reis olarak anılan Mehdi Arjitin'e ulaştık. Kendimi Arabistan'ın önemli bireylerinden biri olarak tanıttım. İlk baş inanmasa da verdiğim nüfus cüzdanı işimizi gayet kolaylaştırmıştı. Ondan sonrası çorap söküğü gibi geldi. Beni defalarca kez denediler. Bir çok görev verip yapmamı beklediler. Mit ile birlikte yürüttüğüm operasyon sonrası her şey onların istediği gibi gerçekleşti. Sonunda büyük birlik kurduk diyerek Hemrin Dağı'nda yuvalandıkları o kovuğa götürdüler beni. Hayatım orada tepetaklak oldu.."

Yavuz Eroğlu'nun sesi sonlara doğru titrerken elleri titreyerek tekrar bardağı suyla doldururken tekrar Mithat'ın denilen adamın sesi duyuldu.

"Yavuz sakinleş. Eğer kötü olacaksan bitirelim kaydı.."

"Ha-hayır ben iyiyim. Sadece onu gördüğüm güne gittim bir an.."

O diye kimden bahsediyordu. Şahin Orbay'dan mı? Yoksa Leyla'dan mı? Elleri hala titrerken yüzünü bir kaç kez sıvazlayıp keskin yeşillerini tekrar ekrana kilitledi. Konuşmaya başladığında bir kaç saniye önce ki dağılmış adamdan eser yoktu.

"O lanet yerde gördüklerim hala kabuslarımdadır Firuze. Detaya girmeyeceğim. Sadece şunu bilmeni isterim bu hayatta kimseye güvenilmeyeceğini ben orada öğrendim. Şahin'e ulaşmam çok zor oldu. Ulaştığımda ise artık son nefeslerini çekiyordu ciğerlerine. 6 ay geçirdim orada. Her deliğe , her mağaraya girdim. Onu öyle bir hücreye koymuşlardı ki arkadaşımı öyle görmek aklımı kaçırmama neden olacaktı az daha. Benden uzundu Şahin. İri yarı bir adamdı. Lakin gördüğüm adamın kemikleri sayılıyordu. Çırılçıplak duruyordu. İşkencenin yanında en acısı is--istismar izleri vardı. Zorlukla nefes alıp veriyordu. Beni gördükten sonra son nefesini o dar havasız alanda verdi. Onu öyle görüp feryat figan ağlayamamak çok zordu. Kimse böyle bir ölümü hak etmezdi. O yeri yakıp yıkma hissini zorda olsa bertaraf edip bir şekilde komutanlarım ve Mit ile irtibat kurdum. Şahin'in durumunu haber verdiğimde o lanet yerde kalmamı oluşturdukları koloninin en başında kimin olduğunu öğrenmemi istediler..."

Derin derin aldığı nefeslerle göğsü inip kalkarken sesi ara ara titriyordu. Bir askere reva gördükleri son için Yiğit Ali en az Yavuz Binbaşı kadar onlardan ölesiye nefret ediyor, intikam hissiyle dolup taşıyordu.

"Arkadaşımın cesetine bir kaç adımlık mesafede olup ona mecburen yabancı gözlerle bakmak insani içten içe yiyip bir ur gibiydi. Çok zordu kızım. Oraya geldiğimin 6 ayına girerken artık çürümeye başlayan cesetini o kovuktan çıkardılar. Gözlerimin önünde alıp götürdüler derisi morarmış , kemikleri sayılan arkadaşımı. O gece kurda kuşa yem olsun diyerek dağın eteğine bıraktılar. Her bir hareketlerini onlara fark ettirmeden takip etmiştim Onlar gittiğinde ise Şahin'in ölü bedenini oradan alıp ayrılmak üzereyken gece karanlığında biriyle yüz yüze geldim. Giyimi oradaki itlerden farklıydı. Kömür karası gözleri ayın ışığında parlıyordu. Annen ile ilk tanışmam 1995 yazında Hemrin Dağları'nın eteğinde ayın şavkının üzerimize vurduğu bir gecede oldu..."

Kayıt devam ederken daha fazla dayanamadı Yiğit Ali. Hızla ayağa kalkıp salonun canıma ilerledi. Aldığı keskin soluklar soluk borusunu yakarken sakinleşmek için bir kaç dakika camı açıp keskin soğuğu soludu. Herkes dinledikleri kaydın etkindeydi. Kimseden ses çıkmazken sessizliği bozan ise Günseli oldu.

"Çabuk dağıldın Yüzbaşı . Oysa her şeyin başındayız. "

Yiğit Ali anlamaz bakışlarla ona dönerken timin diğer üyeleri de ondan farksız değildi. Günseli ayağa kalkıp Yiğit Ali'nin karşısına geçtiğinde genç adamı ilk defa bir tedirginlik hissi sardı.

"Firuze dün gece Katim'den afaroz edildi. Albay artık durmayacak. Yıllardır ilmek ilmek işlediği planı devreye sokacak. Bir kaç hafta sonra Firuze kırmızı bültenle aranan bir terörist olacak."

Duydukları ile kulakları uğuldamış beyni uyuşmaya başlamıştı Sarsak bir adım atarak Günseli'nin koluna yapıştı Yiğit Ali. Sesi kısık ama aynı zamanda insanın kanını donduracak kadar buz gibiydi.

"Neden bahsediyorsun sen ?"

"Albay Yavuz Eroğlu'nu ölüm emrini verdiği gece başladı bu plana. Firuze'nin bir ikizi var. Leyla'dan onu zorla aldı. Çocukluğundan beri bir ölüm makinesi olarak yetişti o kız. Firuze'nin merhameti babasının kanından gelse de o kız da zerre insanlık yok. Hatta öldürdüğü askerlerin künyesini saklayacak kadar psikopat.."

"İyi de Firuze bir kardeşi olduğunu bilmiyor mu?"

Günseli Erhan'ın sorusuyla Yiğit Ali'den uzaklaşıp hızla masaya adımladı. Bir kaç dakika önce açtığı videoyu kapattı. Tekrar dosyalar arasında gezip gene resimler içinden birini açtı. Firuze ile aynı göz rengine sahip kısa siyah küt saçlı yüzünün sol tarafında derin dikiş izi olan ve sağ göz altında minik yıldız şeklinde dövme olan bu kadın ile hepsi afallamıştı.

Yiğit Ali hızlı adımlarla gördüğü resmin üzerine adımlarken aklını kaçırmak üzereydi. Düştüğü durumu aklı almıyordu ve nasıl bir yol izlemesi gerektiğini bile bilmiyordu.

"Bu kadının adı Leyla Arjitin. Beyefendi'nin sağ kolu bu kadın. Aynı zamanda sevgilisi. Beyefendinin yüzünü gören tek kadın o. Artık ne yapmanız gerekiyor biliyorsunuz değil mi Anka Timi?"

"Ne yapacakmışız?" Orhan'ın katı sesiyle Günseli'nin saniyelik bakışları ona kaysa da tekrar Yiğit Ali'ye dönen bakışlarında artık soğuk duvarlar örülüydü.

"Firuze'ye her şeyi anlatacaksın ve onun yerine geçip İtalya'ya örgütün kalbine girecek Aldacı."

Yiğit Ali hızla laptopun kapağını kapatırken öfkesi gözlerinden okunuyordu. Aldığı hızlı soluk sesleri odada yankılanırken hızla sandalyede oturan kadının boğazına yapışıp ayağa kaldırdı. Gözlerinde delilik emarelerin dans ettiği buz parçaları saplanmak için ondan izin bekler gibiydi.

"Senin yapacağın plana sokarım ben. Sen kimsin de bize emir veriyorsun? Firuze asla o kadının yerine geçmeyecek. Onun kılına zarar gelirse dünyayı yakar yıkarım ben.."

Sinirden daha da kalınlaşmış sesine rağmen Günseli'nin yüzünde mimik oynamadı. Yavaşça ellerini boğazında duran ellerin üzerine koyup tüm gücüyle itti. Yiğit Ali'nin bir kaç dakika önce kapattığı bilgisayara uzanırken hareketleri umursamazdı.

"Başka şansın yok Yüzbaşı. Ne yapıp edip Firuze'yi ikna et. Sonuçta bunun için seçildin bu göreve.."

Hala ayakta duran adamın yanından geçip giderken timdeki herkes derin bir kederin içine düşmüştü. Yiğit Ali giden kadının ardından bedenini bir külçe misali sol tarafında duran sandalye üzerine bırakırken derin bir sessizlik kapladı odayı bir anda.

"Abi bu nasıl iş? Kızı resmen yem ediyorlar. Üstelik hayatıyla ilgili hiç bir şeyin farkında değil?"

Erdem'in kısık sesiyle Yiğit Ali kollarını masaya uzatıp başını avuçları arasına aldı. Hain diye nefret ettiği kadın aslında bu hikayede ki en masum kişiydi. Ondan istenileni nasıl yapacaktı? Dün gece kollarında babası için ağlayan kadına nasıl diyecekti ölüme gitmen gerekiyor diye?

Ya peki Yiğit Ali.? Tenine bir kez bulandığı, kokusuyla yıkandığı kadını nasıl onların eline değersiz bir eşya gibi teslim edebilirdi ki Firuze'yi..

Hızla ayağa kalktı. Odadan çıkarken düşündüğü tek bir şey vardı. Burada ki kendine ait odaya gidip kamuflajını giyindi. Silahını alırken odaya giren çocuklara kısa bir bakış atıp tekrar kendine ufak bir çanta yapmaya koyuldu.

"Hadi hazırlanın. Dün gece emir aldığımız göreve gideceğiz. "

"Yiğit Ali bu halde nasıl gideceksin?"

Sırt çantasını alıp Erhan'ın karşısına geldi. Söylediği şey dilinde kekremsi bir tat bıraksa da mecburdu.

"Orgeneral'in verdiği görevde değişiklik yok. Sadece biraz gidişatta ufak bir değişiklik yapacağız hepsi bu.?"

"Yani Firuze'yi onlara teslim mi edeceksin?"

Murat'ın sesiyle başı ona dönerken tutukça başını salladı. Erhan'ın kaşları öfkeyle çatılırken ağzını açmak üzereydi ki Yiğit Ali onun konuşmasına izin vermeden hızla yanlarından geçip hole adımladı. Kapıyı açıp dışarı çıktığında hava kararmak üzereydi. Evin yanında ki otoparkta duran arabasına ilerleyip bagajını açtı. İçine attığı sırt çantasına kısa bir bakış atıp hala ona şaşkınca bakan üçlüye kaydı anlık gözleri.

"Benim kısa bir işim var. Siz karargahta bekleyin beni.."

"Yiğit hata yapıyorsun. Abi kız suçsuz.."

"Herkes yaptığı hatanın bedelini bir şekilde öder. Firuze 'de kıydığı masumların canına saysın yaşayacağı kalp kırıklığını. Hem dua etsin ben onun kadar insafsız değilim. O yaşamaya devam edecek ama öldürdükleri insanlar bu dünyada bile değiller.."

Soğuk ve hissiz ses tonu ona mı aitti bilemiyordu. Lakin yapacağı şeyle hayatını tümden değiştireceğini biliyordu. Sürücü koltuğuna geçerken son kez arkadaşlarına bakıp geri geri çıkarttı arabayı. Dikiz aynasından bir silüet haline gelmiş arkadaşları ile titrek bir soluk çekti içine. Sonra da cebinde duran telefona uzanıp ezbere bildiği numarayı aradı. Bir kaç saniye sonra arabayı dolduran naif sesle saniyelikte olsa kapandı göz kapakları...

"Yiğit Ali.."

"Benim.."

"Sen daha gitmedin mi?"

"Firuze ufak bir çanta hazırla . Seninle kısa bir yolculuğa çıkacağız.."

"Nereye gideceğiz? Hem senin göreve gitmen gerekmiyor mu?"

"Ben her şeyi halledeceğim. Sen sadece ufak bir çanta hazırla güzelim..."

Bir kaç saniye karşıdan ses gelmezken titrek soluk sesi sonrası mırıltıyı andıran bir ses tonu doldu arabaya..

"Tamam dikkat et kendine.."

"Olur Güzelim..."

Aniden yüzüne kapatılan telefonla hissettiği karmaşık hislere rağmen derin bir tebessüm oluştu. Yarım saatlik yol sonrası geldiği yere baktı sürücü camından. Askeriyenin kapısında onu gören erler hızla demir kapıyı açıp onun geçmesine izin verirken tek istediği vardı. Yapacağı şeyden sonra kimsenin zarar görmemesi....

 Yapacağı şeyden sonra kimsenin zarar görmemesi

 

 

Loading...
0%