@anita_86h
|
Perdebîrun: Utanmaz, ağzına ne gelirse söyleyen, açık saçık konuşan, gizlisi saklısı olmayan.. **************************************************************
Kendimi bildim bileli göçebe bir yaşama sahiptim. Babam ile Türkiye'nin her şehrini karış karış gezerken, onunla vardığım her yer evim olmuştu. O varsa kendimi asla kimsesiz hissetmezdim. Lakin 12 yaşında onsuz ilk adımımı attığım yer bana hiçte evdeymişim gibi hissettirmemiş aksine aldığım nefesleri bile sanki zehir etmişti. Ve o gün ne hissediyorsam bu gün yeni bir sabaha uyandığım bu evde de aynısını hissediyordum. Buraya, bu şehire ait değildim. Esasında ben artık kendimi hiç bir yere ait hissedemiyordum. Nefes alıyor, günlerimi bir şekilde geçiriyordum ama kalbimde hala bir sarmaşık misali benliğime sarılıp beni boğan o kimsesizlik hissi asla geçmiyordu. Bir babamın kokusu tüm korkularımı alır yok ederdi. Şimdi onsuz yolunu kaybetmiş bir avare gibiydim... Kahvaltı yapmak için boş bakışlarla mutfağı süzerken aç karnım artık isyan bayrağını eline almış gibiydi. Tozdan görünmeyen odalar, tam takır kuru bakır misali boş olan dolap ve hala dünün tozu kiri üzerimde iken yapılacak en iyi şeyin yakınlarda ki bir bakkaldan ihtiyaçlarımı almak olduğuna karar verdim. Salona geçip hala yerleştirmediğim bavuldan cüzdanımı aldım. Ne olur ne olmaz diye ortalıkta bırakmamış , bavulun içine saklamıştım. Dış kapıya ilerleyip vestiyere astığım paltomu ve beremi giyerek anahtarımı alıp dışarı adımladım. Kapıyı kilitledikten sonra gayri ihtiyari bir tavırla etrafımı kısa bir bakış attım. Dün gördüğüm komutan evinin dış kapısında ayakkabılarını giyiyordu. Siyah postallarının bağcıklarını bağladıktan sonra ayağa kalktığında, istemsizce onu süzdüm. Siyah kaşe kabanı içine giydiği krem rengi kazakla çok hoş gözüküyordu. Bir an adamı baya alıcı gözüyle süzdüğüm için kaşlarım çatıldı. İkidir adama öyle dikkatli bakıyordum ki gelip bana çatsa verecek cevabım bile yoktu. "Yoluna bak. Başına durduk yerde bela alma hadi kızım.." Kendi kendime söylenerek bahçeden çıkarken kısa bir an göz göze geldik. Komutan bakışlarını çekip yoluna devam ederken bende karların arasında zorda olsa adımlayarak ilerlemeye başladım. Karın kokusunu çok seviyordum. Arada gözlerimi kapatıp kokusunu tekrar hafızama kazımak istiyordum. Anılarımda beyaz karlar babamla geçirdiğim son güzel günlerle bezeliydi. Belki de ümitsiz bir çabayla o günlere dönmek için uğraşıyordum kim bilir.... Sakince kaldırımda yürürken arada bakışlarım sağ tarafıma kayıyordu istemsiz. Başı önde düşünceli bir halde karşı kaldırımda yürüyen adamla bir an kendimi garip hissin içinde debelenirken buldum . Tekrar önüme dönüp yavaş adımlar atarak ilerlerken, onunda benimle aynı hızla ilerlediğini fark ettim. Sanki adımlarıma eşlik etmek istiyor gibiydi. Bu tavrı tuhafıma giderken bakışlarımın sürekli ona kaymasına engel olamıyordum. Tuhaf aura eşliğinde adımlarımızı atmaya devam ettik. Kısa bir an göz göze geldik. Mavi gözlerinde bir şeyler vardı beni çeken. Aynı istikamete giden iki yabancıdan fazlasıymışız gibi hissetmekten alıkoyamadım kendimi. Yol bir şekilde akıp geçmiş bir kaç dakikalık yol saniyeler içinde bitmişti sanki. Bakkala ilk ben girdim. Ardımdan ise o içeri adımladı. Küçücük bakkalda tam arkamda duruyorken raflarda bakışlarımı sabit tutmakta zorlanıyordum. Hemen arkamda durması beni geriyordu. Sıcak nefesi enseme vururken karnımda dolaşan bu tuhaf sızının anlamını bile bilmiyordum. İçeride kasa başında orta yaşlarda hafif göbekli bir adam karşıladı bizi. Orta yaşlı adam ayağa kalkıp bana bir kez bile bakma tenezzülünde dahi bulunmadan direk arkamdaki bedeni muhatap alarak konuşmaya başladı. "Hoş gelmişsen komutan. Uzun zamandır yoktun. Özlettin kendini vallah." "Sağ ol Cemşit abi. Biliyorsun görev olunca gün ay fark etmiyor. Ne kadar lazımsa o kadar kalıyoruz.." Sırtımda onun sıcaklığını hissediyorken nefesi ensemdeki saçlara değiyordu konuştukça. Buda garip bir şekilde içimin gıcıklanmasına neden oluyordu. Onun etki alanından uzaklaşmak için öne doğru çıkıp arka tarafa ilerleyerek raflar arasında gezindim bir süre. Sert sesi bakkalda yankılandıkça tüm tüylerim ayağa kalkıyordu istemsiz. "Doğru dedin. Siz olmasanız biz ne halde oluruk kim bilir..." Onlar konuşmaya devam ederken ben alacaklarımı almış kasaya gelmiştim bile. Benim kasaya yanaşmamla komutan dedikleri adamla konuşan bakkal o an ilk defa yüzüme bakmış, korku ile bir adım gitmişti. Bu tavrına kaşlarım çatılırken sinirle elimdekilere tezgaha bıraktım. Yüzüme her bakan tarafından maruz kaldığım bu tavır artık canımı sıkıyordu. "Ne kadar tuttu bunlar hesaplar mısınız lütfen?" Adam kısa bir baş sallaması ile beni onaylayıp hızla aldıklarımın tutarlarını önündeki hesap makinesine girmeye başladı. Ben orada ayakta dikilirken arkamdaki beden çoktan bakkal içinde alışverişine başlamıştı bile. "500 TL. tuttu bacım.." Cüzdanımdan parayı çıkartıp ona uzattım. Poşete koyduğu malzemeleri alarak hızla basık ve havasız yerden çıktım. Ne zaman böyle dar alanlara girsem nefesim kesiliyordu. Dışarı adımımı attığımda yine karın o tuhaf havası doldu ciğerlerime. İçerde olmaktansa dışarda bu havayı solumayı tercih ederdim. Yavaş adımlarla geldiğim yolu geri dönerken, komutanın yine karşı istikamette ilerlediğini fark ettim. Ne ara alışveriş yapıp çıktığını bilemesem de bu yol arkadaşlığını sevmiştim. Arada bakışlarım ona kayarken o yine dümdüz önüne bakıyordu. Bir kaç dakikalık mesafede olan evime kar yüzünden bata çıka zorlukla geldiğimde cadde üzerinde duran arabanın hemen yanında gördüğüm bedenlerle duraksadım. Nasıl evimin adresini öğrenmişlerdi bilmiyordum ama burada onları görmeye hiç hazırlıklı değildim. Bahçeye adımımı attığımda Aylin ve yanında gördüğüm beden sinirlenmeme neden olmuştu. "Bir hoş geldin yok mu kuzen?" Sinirle yanlarına adımlayıp Aylin'i kolundan tutarak eve doğru yönümüzü çevirip hızla yürümeye başladım. Şaşkın bir ifadeyle onu adeta bir çuval misali sürüklememe izin verirken ben çoktan evin kapısına ulaşmıştım bile. "Sana elbette ki hoş geldin var. Ama yanında eşantiyon niyetine getirdiğin adam kapımın eşiğinden dahi giremez." O bana cevap vermek için dudaklarını aralamıştı ki kapıyı açıp elimdeki poşeti yanımda dikilen kıza uzattım. Aylin bir robot misali torbaya aldığı anda hızla kolundan tutup onu içeri doğru bedenini savurdum. Üstüne kapıyı örterken cırtlak sesi resmen sokakta yankılanmıştı. Bir kaç saniye kapalı kapı eşiğinde sakinleşmeyi bekleydim. Sakinleşemediğimi anladığımda sakince yönümü hala bana gülen gözlerle bakan adama çevirdim. Tüm sinirim alınmış misali üzerine doğru adımlarken o hala beni baştan aşağı süzmekle meşguldü. Tam karşısına geçtiğimde kollarımı göğsümde bağlayıp tek kaşımı sorgular biçimde kaldırarak, ondan bir cevap beklercesine sabırsızca konuşmasını bekledim. "Ne yalan söyleyeyim bu ateşli hallerini özlemişim. Sence de bu ayrılık fazla uzamadı mı canımın içi?" Son kelimesi ile beynimde bir damarın attığını hissettim. Ellerim sinirden titrerken yumruk olan elimi göğsümde saklamaya devam ettim. Etrafımda ki insanları imtina ile seçen ben nasıl olmuştu da bu herifi iş arkadaşı sıfatına layık görmüştüm bilmiyorum. Bu yüzden en büyük öfken kendimeydi. "Bana bak ruh hastası seninle ne geçmişte ilişkimiz oldu, nede gelecekte olacak. Aylin'i ne söyledin de kandırarak buraya geldin bilmiyorum ama seni evimin etrafında daha fazla görecek olursam, yapacaklarımdan ben sorumlu olmam emin ol." Yüzüne bakıp arkamı döndüm. Eve doğru bir kaç adım atmıştım ki dudaklarından çıkan kelimelerle bir an duraksadım. "Geçmişinden kaçıp buraya gelen biri için fazla cüretkarsın.. " Yavaşça bedenimi ona döndürüp gözlerinin içine baktım. O ise umarsızca zehirli diliyle yaramı deşmeye devam ediyordu. "Ya ben ağzımdan senin vatan haini eski Binbaşı Şahin Orbay'ın kızı olduğunu kaçırırsam bu mahallede yaşayabilir misin? Senin baban bu şehirde öldü, mezarı bile belli değil. Söylesene karşında askeri bir komutan oturuyorken, gerçek kimliğini bilseler rahat nefes alabilir misin?" Tüm bedenim içimden taşmak üzere olan öfke yüzünden tir tir titriyordu. O konuştukça üzerine doğru ifadesiz bir yüzle adımladım. Ellerim içimde patlamaya hazır volkan sebebi ile karıncalanıyordu. Yüreğimin tam ortasında bir alev peyda olmuştu lakin bu korkudan değil karşımda bana iğrenç bir gülümseme ile bakan iblis yüzündendi. "Peki Hakan ne istiyorsun benden ? Ne için buradasın?" Tam karşısına geçip sakince konuştuğumda ilk başta şaşırsa da bana cevap vermekte gecikmemişti. " Benimle İstanbul'a dönmeni istiyorum. Sana yıllardır aşık olduğumu biliyorsun. Ben bundan sonra seni yanımda , yakınımda görmek istiyorum.." Karşımda bana emirler veren ruh hastasının nefesini kesmemek için kendimle cebelleşiyordum. Yüzümde sinirli olduğumu belli edercesine bir gülümseme peyda olurken, o bu halimden cesaret alıp bir adım yaklaştı bana. "Kabul etmezsem ne olur Hakan? Ne yaparsın mesela?" Dişlerimin arasından adeta tıslar biçimde konuşmama rağmen, o hayran bakışlarını bir saniye çekmemişti yüzümden. Onun aptal ilgisini hafife almıştım. Benimle ilgili bu kadar bilgiye bir şekilde ulaşacağını asla hesap etmemiştim. Daha dikkatli olmalıydım. Asıl aptal olan belki de bendim... Eli başıma uzanıp , tek hamlede beremi çıkarttı . Avucu içinde tuttuğu bereyi gözlerimin içine bakıp derince koklarken, diğer elini saçlarıma attı. Ben yandan bir bakışla onun eline bakarken o beni çıldırtacak son sözleri söylemişti. "Ben seni elde etmek için her şeyi yaparım. Buna şerefsiz babanı tüm Urfa'ya ifşaa etmekte dahil. Millet senden nefret ederken burada barınamazsın. O yüzden tek çıkar yolun benimle gelmen." Yüzümde sözleri bittiği anda kinayeli bir gülümseme peyda oldu. Önce saçlarımda dolanan eli tuttum, ters tarafa doğru kıvırdım. Onun acı dolu bağırışı zerre umurumda olmazken , hiç beklemediği anda kafamı burnunun üzerine gömdüm. Benim sert vuruşumla onun acı çığlıkları mahallede yankılanırken aniden karşı tarafın kapısı açıldı. Saniyelik komutanla kesişen bakışmamı elini kıvırdığım adamın bağırışı böldü. Elini tiksinç bir maddeyi atarcasına savurup, hızla yakasına yapıştım. Benden kat be kat cüsseli olmasına rağmen canının acısından onu çuval misali taşımama karşı bile koyamıyordu. Bedenini arabanın yanından ilerletip caddenin ortasına doğru adeta fırlattım. Bir an deli gücü yüklenmişti bedenime sanki. Göğsüm yaşadığım adrenalinin etkisi ile hızla inip kalkıyordu. İşaret parmağımı yerde yatan adama tutarken sesimin yüksek çıkması umurumda bile değildi o anlarda. "Birincisi Hakan efendi, ben babamdan asla utanmadım. Ve her gittiğim görev yerinde de gururla onun adını zikrettim. İkincisi ne sen nede başka biri ona hakaret edemez. O, 40 yaşında kumpas sonucu şehit edilmiş bir asker. Mezarının yeri belli. Siz bilseniz ne olur bilmeseniz ne olur? Üçüncüsü ben tehditle hareket edecek kadın değilim. Bir daha değil kapımın önünde, seni bu şehrin herhangi bir semtinde dahi görürsem asıl o zaman Şahin Orbay'ın kızı kimmiş görürsün. Şimdi ardına bakmadan, geldiğin gibi defol git buradan." Elimi indirip son kez yüzüne baktım. Dağılmış bir şekilde bana bakan adamın gözlerinde gördüğüm öfke beni korkutmuyordu aksine içimdeki ateşi daha da çok harlıyordu. Hızla arkamı dönüp gidecekken yine bakışlarım yan eve kaydı. Karşımdaki adam ifadesizce bana bakıyor ve her hareketimi izliyordu. Onun tarafından izlenmek bu sefer nedense rahatsız etti beni. Bakışlarımı kaçırıp hızla arkamı döndüm. Beni izleyen komutan ve yerde acıyla kıvranan bedeni umursamadan eve girerken bakışlarım evimin camına kaydı. Aylin dolu dolu gözlerle yerde yatan şerefsize bakıyordu. Ellerimi kaldırıp yüzümü sıvazlarken Yaradan'dan sabır diledim. Kapıyı çalıp bir kaç dakika o eşikte beklerken aklımdan tonla düşünce geçti. En fenası Aylin'in burada olduğunu O öğrenirse yaşayacağım sorun silsilesiydi beni en çok korkutan. Aylin bir kaç dakika sonra kapıyı açıp yüzüme dahi bakmadan salona ilerlerken ardından derin bir iç çekerek eşikten içeri doğru adımladım. Ayakkabılarımı çıkarıp salona adımlarken aslında bedenimin donmak üzere olduğunu, içerideki sıcak yüzüme vurduğunda anladım. Davetsiz misafirim salondaki koltukta oturmuş, ağladı ağlayacak bir halde bana bakarken onu umursamadan banyoya attım kendimi. Elimi yüzümü suyla yıkarken gözlerimin önünde soru dolu bakışlarla bana bakan mavi gözler vardı. Yüzü ifadesiz olsa da , o bakışlarda çok başka duyguların gizli olduğunu görmüştüm. Ve ben aynada aksime bakarken ilk defa korktuğumu hissettim. İçimden bir ses o komutanla daha çok karşı karşıya geleceğimizi söylüyordu...
|
0% |