@anita_86h
|
Hepinize keyifli okumalar dilerim.. -OPİA...: Karşımızdaki kişi ile bakışların kesişmesi sonucunda ortaya çıkan bu his, kişinin kendisini rahatsız hissetmesine neden olur. İşte bu duygu adı Opia. Aynı anda sizi hem sonuçları, hem de geçmişini açık hissettiren, kalbine baktığınızda oluşan belli belirsiz ciddiyet durumu olarak tanımlanıyor... **********************************************
Duygularla aram hiç bir zaman iyi olmadı. Kimsesiz kaldığım o gün, beni ben yapan her bir duygumu babamla bir kara toprağın altına gömdüm. Bu gece ise karşımda duran adamın mavi gözlerine baktığım anda tüm bedenimi etkisi altına alan bu his neyin nesiydi bilmiyordum. Korku, heyecan tedirginlik hangi duygu durumuyla tanımlanabilirdi bu karmaşık his... Kaç dakika sürdü onunla olan bakışmam bilmiyorum. Keskin mavileri , sanki içimi görür gibi ay ışığının cılızca aydınlattığı depoda kısıtlı görüş alanına rağmen tüm yüzümde gezdi. İlk defa kendimi savunmasız hissettim birisi karşısında. Ben ki eğitim aldığım bunca yıl boyunca düşmanım dediğim kimseye ne acımış, nede boyun eğmiştim. Lakin karşıdaki adam düşmanım değildi. Babam gibi vatanı uğruna hiç gocunmadan canını verecek bir Türk Askeriydi. Komutan yavaşça yanıma adımladığında tedirgince bende geriye doğru bir adım attım. Ona asla zarar vermek istemeyen yanımla, buradan çıkmak için önüne geleni yakıp yok edecek deli tarafım çatışma halinde beynimi bulandırıyordu. Benim adım atmamla saniyelik bakışları ayaklarıma kaysa da yine keskin mavilerini gözlerime çevirdi. "Sakın bir adım daha atayım deme. Canın yansın istemiyorum.." İnsanı zaptdurapt altında tutacak kadar kudretli bir ses tonu vardı. Bundandır ki o üzerime sakince adımlarken ben öylece onun bana gelmesini bekledim. Tam karşıma geldiğinde bir eliyle silahı tutup, diğer elini yüzüme doğru uzattığında etki alından çıkmış hızla elini avuçlarım arasına alıp sırtına doğru çevirdim. Arka taraftan baldırlarına bir tekme attığımda hiç zorlanmadan çökmesi beni kısa sürelik şüpheye düşürdü. Nitekim daha ben ne olduğunu bile anlamadan ayağa kalkıp hızla kolunu benden kurtararak boynuma sarması en beklemediğim şeydi. Her şey sadece 3 saniye içinde olmuştu. Boynumu sıkan elinden kurtulmak için debelensem de öylesine kuvvetliydi ki nefesim kesilmeye başlamıştı. Son bir gayret malum yerlerine sert bir şekilde attığım tekme ile tıslar gibi bir inleme çıkartıp yere çömeldi. Zorlukla aldığım nefesler ile yanına yaklaşıp yüzüne attığım yumruk sonrası yüzü yana düşmüştü. O sanki demin malum yerine tekme atmamışım gibi elime uzanıp bedenimi yere doğru fırlattığında yüzümü betona vurduğum için acıyla inledim. Canımın acısını sonraya bırakıp hızla ayağa kalktım. Ellerim yumruk olmuş bir şekilde onun karşısına dikildikten sonra alaycı parıltılar barındıran gözlerine baktım bir süre. Hızlı adımlarla üzerime geldiğinde hiç düşünmeden bende üzerine koştum. Yüzüne attığım yumruktan kaçarken , o bacağıma sert bir tekme attı. Yere düştüğüm anda yüzüme yediğim yumrukla nevrim döndü. Diz çökmüş halde ayaklarına çekme takıp koca bedenini yere düşürdüğümde hiç beklemeden üzerine çıktım. Yumruklarımı ardı arkasına yüzüne sıralarken en son attığım sert yumrukla kendinden geçer gibi olmuştu. Baygın bakan mavileri yeşillerimi esir aldığında beni tanımasından korkarak hızla üzerinden kalktım. Yerde baygın yatan adamı arkamda bırakıp çıkarken depoda yankılanan sesle duraksadım. Omzumda hissettiğim acı ile kapı girişine doğru sendelerken hafifçe arkamı döndüm. Demin baygın bakışlar atan adam gayet dinç bir şekilde ayakta duruyordu. İçimde dolaşan öfkeye rağmen kendimi zorlukla dışarı attım. Bedenimdeki acılar adım atmamı zorlaştırsa da onun arkamdan geldiğini adım seslerinden anlıyordum. Ara sokaklara girdiğimde gördüğüm panelvanla rahatlarken daha hızlı adım atmaya zorladım kendimi. Benim geldiğimi gördükleri anda kapıyı açıp hızla bedenimi içeri çektiler. Koltuğa oturduğum anda omzumun acısı kendini belli ederken bakışlarım araba içinde gezdi. Aylin karşımdaki koltukta yarı baygın bakışlarla otururken, yanında İzlam öfkeli bir yüzle beni süzüyordu. Başımı arkama yaslarken, sırtımdan usul usul akan kan rahatsız etmekten çok uzaktı. Yüzümdeki maskeyi ve üstümdeki ceketi bir çırpıda çıkarırken, İzlam yanıma oturdu anında. Çenemi parmak ucuyla tutup, önce sağa sonrada sola çevirdi. Sinirden burun delikleri bile büyürken, zaten siyah olan gözleri şimdi insanı içine hapseden kara bir kuyuya dönmüş gibiydi. "Şerefsiz puşt nasıl vurmuş şu hale bak. Yüzün çarşamba pazarından hallice. Hastaneye bu halde mi gideceksin 2 gün sonra?" Yüzümü ellerinden uzaklaştırarak, tüm bedenimi hakimiyeti altına aldığı esaretinden kurtarıp cam kenarına doğru ilerledim. Elim benden bağımsız omzuma giderken dokunduğum anda canımın yanması ile ufak bir inleme çıktı dudaklarımdan. İzlam elini omzuma uzatmaya çalıştığında sinirli bakışlarımı ona çevirdim. Sanki daha önce hiç yaralanmamışım gibi davranması canımı sıkıyordu. Bedenimde tonlarca kurşun izi ve bıçak yarası vardı. Alışkın olduğum durum yüzünden böyle telaşlı davranışlar sergilemesi tuhaftı. "Sen o depoda benden başka biri daha olduğunu nasıl öğrendin? Aylin'i nasıl kimseye görünmeden arabaya aldın? Asıl önce bu sorulara cevap ver. Seni kimsenin asla görmemesi gerekiyor İzlam. Tek bir hatan tüm operasyonu tehlikeye atar bilmiyor musun?" Sesim belki de daha önce hiç bu kadar soğuk çıkmamıştı ona karşı. İzlam bizim arkamızı her daim kollayan gölgemizdi. Gücü sokakları avucunda bulundurmasından geliyordu. Onun gerçek adını kimse bilmezdi, yüzünü ise benden başka kimse göstermemişti. Ya da ben onu her sözünün doğruluğuna inanacak kadar büyük bir aptaldım. Zamanı geldiğinde çok acı bir tecrübe ile öğrenecektim... Kimsenin onun varlığından bihaber oluşu ilk başta tuhaf gelse de, bağlı olduğumuz yapılanmanın kara kutusu olması sebebiyle bu şekilde davrandığını düşündüm her daim. Hatta Albay bile sadece ismen tanıyordu onu. Şimdi Fikret Bey'in kızı karşısında oturan adam kendini ve yapılanmayı tehlikeye atmaktan başka bir şey yapmıyordu. "Beni bilirsin asla kendimi açık etmem. Ama ben Aylin'i o duvar kenarından almasam komutanın askerleri sorgu için yanında götürecekti. Deponun arka kapısında sizi bekliyorduk. Birden fazla kişi sardı deponun etrafını. Yani sen koşar adım oradan çıkarken, bir keskin nişancı seni takip ediyordu bile. Anlayacağın Fi..." Gerçek ismimin dudaklarından döküleceğini anladığım an gözlerim telaşla onun siyah harelerini bulduğunda kısa bir an duraksayıp tekrar devam etmişti sözlerine... "Neva; komutan bile isteye gitmene izin verdi. Zaten tek bir hareketiyle senin vur emrini verebilecek bir adamı haklayabileceğini düşünmen aptallıktı. Senin normalde o depodan sağ çıkma ihtimalin bile yoktu..." İsmimi son anda söylemekten vazgeçmesine minnettar bakışlarla baktım. Aylin beni kuzeni sanarken gerçek kimliğimi öğrenmesi hiç iyi olmazdı. Öte yandan komutanla dövüşürken, bana karşı gücünün binde birini dahi kullanmadığına emindim. Ona rağmen bir kaç dakikalık münakaşamızda pertim çıkmış, elmacık kemiklerim sızım sızım sızlıyordu. Bakışlarım dalgınca karşı tarafıma kayarken, bana dolu gözlerle bakan Aylin'in gözlerine baktım sakince. Sormak istediği çok soru vardı biliyordum lakin bu gece tek bir kelime dahi konuşacak takatim yoktu. Özellikle Hakan'ı büyük bir soğukkanlılıkla öldürmem , eminim ki onda şok etkisi yaratmıştı bile. Eve gidene kadar akan yolu izledim camdan. Omzumdan akan damla damla kan beni güçsüz düşürmüş ve bende bir kaç saniye gözlerimi kapatmıştım yorgunlukla. Aklım hala o depoda kilitli kalmış gibiydi. Çakmak çakmak bakan maviler derimi ateş olup yakmak ister gibi bana bakarken , yüzüme vurduğu anın görüntüsü gözümün önünde dönüp duruyordu. Çok fazla güç uygulayarak vurmadığına emindim. Ona rağmen resmen başımın üstünde yıldızlar döndürmüştü vuruşu. Sıkıntılı bir nefesi dışarı verip gözlerimi açtım. Eve geldiğimizi anladığımda Aylin'i bir kaç dakika kapı önünde durmasını tembihleyerek başıma yine maskemi geçirerek arabadan indim. Evimin arka sokağında duran arabaya kısa bir bakış atıp bahçeye doğru adımladım. Evin duvarından uzanıp atlarken omzumdaki yara canımı acıtsa da kimseye görünmeden eve girmek en birinci görevimdi şuan. Hızlı adımlarla açık bıraktığım cama ilerleyip bedenimi bir yılan kıvraklığında içeri attım. Düştüğüm yerde bir kaç saniye kesilen soluklarımla dinlenirken, Aylin'i bu ayazda daha fazla bekletmemek için kapıya ilerledim. Açmadan önce yüzümdeki maskeyi çıkarıp avuç içime aldım. Aylin soğukta durmaktan titreyen bedeni ve kedi yavrusunu andıran bakışları ile açtığım kapı önünde bana bakarken kapıdan çekilip eve adımlamasına izin verdim. O esnada istemsiz karşı eve kaydı bakışlarım. Yine perde sımsıkı örtülmüş bir halde duruyordu. 2 gündür bu halde olan perdeler bende garip hislerin oluşmasına neden oluyordu. İçimde yer edinen şüphelere rağmen, şuan hala kanamakta olan omzumla ilgilenmem gerektiği bilinci ile kapıyı kapatıp içeri adımladım. Yavaş hareketlerle banyoya ilerlerken Aylin'in çekingen sesini duydum. "Neva bu akşam olanları konuşmayacak mıyız? Sen ne yaptığının farkında mısın?" Hissiz bakışlarımı ona döndürdüm. Nasıl bir hayatın içinde olduğuna bu kadar yabancı olması artık canımı sıkmaya başlamıştı. Ben o ve kuzeni için bir batağa saplanmışken, onun karşımda durup hayatı böylesine toz pembe bakmasına deli oluyordum. "Farkındayım. Peki söylesene elimden olanları değiştirmek için bir şey gelir mi?" Ela gözlerinde gördüğüm tiksintiye yabancı olmayan ruhum , karşısında bir duvar gibi dimdik duruyordu. Hırsla yanıma gelip bedenimi arkaya doğru ittirdiğinde de aynı tavrım devam ediyordu. "Yaa sen bir adam öldürdün nasıl böyle sakin olabilirsin? Gözlerimin önünde adamın boğazını kestin. Aklım almıyor. Doktorsun sen hayat kurtarırsın. Bu yaptığın çok canice..." Canice.... Keşke 12 yaşımda biri karşıma geçip tavuk keser gibi adam kesmenin normal olmadığını bana anlatsaydı. Bir robot gibi yetiştirildim ben. Hislerin, bir insanın görevlerinin devamlılığı için külfet olduğu öğretildi. Ağlamam yasaktı. En son göz yaşım babamın mezarı üzerinde asılı duruyordu hala... "Aylin uzatma. Bilmediğin konular hakkında ahkam kesme bana. Duşa gireceğim sende salondaki yerine yat zıbar. Yeteri kadar başıma iş açtın gece gece.." İçimde ona karşı olan öfkeye engel olamıyordum. Hakan İstanbul'da bana takıntılı olan bir doktor arkadaşımdı. Uzun zaman boyunca her çıkma teklifini geri çevirmiştim. Üstelik bana ilanı aşklarına birinci elden şahit olan kişide tam karşımda bana tiksintiyle bakan kızdı. Nasıl oluyordu da onun sözlerine inanıp sabah alelacele, bana tek kelime etmeden evden gidebiliyordu. Onun bu saf Pollyanna hallerinden bıkıp usanmıştım artık... Aylin'in cevabını beklemeden banyoya kendimi atıp ılık duşun altına soktum bedenimi. Her damla omzumdaki yaraya değip canımı yakarken hızla saçlarımı sabunlayıp çıktım. Banyo aynasının karşısına geçip sırtımı hafif döndürerek omzumdaki yaraya baktım. Kurşun sıyırmıştı lakin dikiş istiyordu. El mahkum ilk yardım malzemelerini alıp salona adımladım. Aylin tekli koltuğa kuş gibi tünemiş karşı evi izliyordu. İlk yardım çantasını üzerine doğru attığımda korku ile irkildi. Hiç beklemeden önüne oturup sırtımı döndüm. Hala ince bir çizgi şeklinde kan akıyordu farkındaydım. "Dikiş gerekli hemen hallet de yatalım. Çok yorgunum.." Derin bir nefes çekip minik çantamda her daim bulundurduğum steril iğne ile yaramı dikti sabırla. İki doktor aynı evde olunca tedavilerimiz için bile birbirimize başvuruyorduk. 10 dakika sonra işi bittiğinde başımı hızla kendine çevirip yarına moraracağına emin olduğum elmacık kemiklerimde gezdirdi soğuk kremi. Gözleri yaralarıma baktıkça dolan kıza tek kelime etmeden öylece durdum karşısında. İşi bittiğinde demin ki sözleri söyleyen o değilmiş gibi sıkıca sardı bedenimi. Bende sol kolumu hissettiğim zorundalıkla ona sararken, dudaklarından dökülen kelimeler ise hayatımın özeti gibiydi. "Seni böylesine duygusuz biri haline getiren babanın ölümü biliyorum Yıllardır gördüğün zorbalık sonucu , sende acımasız birine dönüştün. Ama ben 12 yaşında gözlerinde delicesine korku gördüğüm o kızı hala hatırlıyorum Neva. Nereye sakladıysan o kızı, biliyorum ki bir gün ortaya çıkaracaksın..." Kollarından çıkıp dalgın bakışlarla yüzünde gezdirdim gözlerimi. Aylin bilmiyordu fakat ben bu gün , babamı kaybettiğim geceden sonra ilk defa derin bir korkunun içinde kaybolmuştum. Bunun nedeni ise mavi gözleri bir alev gibi beni yakıp geçen komutandı. Bakışlarında gördüğüm nefretle iliklerime kadar unuttuğumu sandım o korku denen hissi yaşamıştım. Tek bir bakış yıllardır kendime kurduğum korunaklı alanımı yerle bir etmişti. Sarsak adımlarla odama gitmeden önce salonumdan gözüken evinin canıma takıldı bakışlarım. Oradaydı. Elinde kahve fincanıyla benim olduğum tarafa bakıyordu. Yıkılmaz bir dağ gibi dimdik açık pencerenin önünde dururken gözlerimi onun yüzünden bir an olsun çekemedim. Ay ışığının vurduğu saçları yıldız tozu serpilmiş gibi parlarken mavi gözlerinde yakamozlar dans ediyordu... Ne yaptığımın zerre farkında olmayarak cam kenarına geçip perdenin arkasından ona baktım. O ise sanki orada olduğumu anlamış gibi, dingin bir denizi andıran mavileri, fırtınaya tutulmuş gibi büyük nefretle dolup taştı. Yine bedenime nüfus eden duygu ile hızla perdenin arkasından çekilip odama geçtim. Yorganın altına girip gözlerimi kapatırken, gözlerimin önünde hala bana baktığına emin olduğum nefret dolu maviler vardı...
|
0% |