Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm : -Sû-i Zan...-

@anita_86h

Keyifli okumalar..

Sû-i zan kelimesi: "Kötü zan, kuşku" olarak açıklanabilir. Daha ayrıntılı olarak açıklamak gerekirse, suizan kelimesinin anlamı "Bir kişi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan önyargılı olarak olumsuz kanaat taşımak" şeklinde açıklanabilir

 Daha ayrıntılı olarak açıklamak gerekirse, suizan kelimesinin anlamı "Bir kişi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan önyargılı olarak olumsuz kanaat taşımak" şeklinde açıklanabilir

**********************************************

 

Yiğit Ali'den...

2023/ Ankara...

Yıllardır vatanımın her toprağını karış karış gezmiş, her ine girip vatan hainlerine aman vermeden savaşmıştım. Lakin bu gün aldığım haberle geldiğim bu şehirde verilen görev sonrası ne yapacağımı bilemez halde Ankara sokaklarını avare bir tavırla adımlıyordum. Sol avcumda sıkı sıkıya tuttuğum dosyada yer alan her bilgi kanımı dondurmaya yetmiş, içimde sönmez bir nefret ateşinin fitilinin ateşlenmesine sebep olmuştu. Aldığım sert soluklar sonrası geldiğim noktaya baktım. Anıtkabir...

Öfke dolu bakışlarım sema da dalgalanan al bayrağın üzerinde gezdi. Bir yol ayrımındaydım. Vatanına ihanet eden eski bir askerin kızı dahi olsa acımaya niyetim yoktu. Hızlı adımlarla aslanlı yoldan geçtim. Ata'mızın mezarının olduğu taş merdivenlerini çıkarken buraya geldiğim ilk gün ki hislerle çevriliydim. Gurur ve onun yolundan gitme istediği...

Mezarın üzerinde olduğu mermerin önüne gelince dosyayı kolumun altına alıp duamı ettim. Al bayrağın sarılı olduğu mermere son kez bakıp bir kez gözlerimi kapattım. Nice arkadaşımı bu yolda şehit vermiştim. Onlar için bu görevi kabule ederek o oluşumu çökertecektim. Onların kanları hala toprağın üzerinde dururken bana rahat soluk almak haramdı. Bakışlarım son kez mermerin üzerinde gezerken seri adımlarla Anıtkabir'den ayrıldım. Çıkışta çevirdiğim taksiye kaldığım otelin adresini verirken boş gözlerle izledim akıp giden yolu.

Otele geldiğimde çoktan hava kararmıştı bile. Bu yüzden ilk önce otele ait restoranda karnımı doyurdum. Timdeki çocuklarla üstün körü konuşup masaya oturduğum andan beri gözlerimi ayırmadığım dosyaya uzandım. Siyah sert kapaklı dosyayı aralarken bakışlarım artık boşalmış restorantta gezdi. Benim haricimde bir iki kişi vardı. Herkes ben hariç kendi alemindeydi. Benimde beynim bambaşka düşüncelerle cebelleşiyordu.

Sabah apar topar karargâha giriş yaptığımda daha saat 8'i bulmamıştı bile. 15 yıldır mensubu olduğum Türk ordusunda çokça şehir gezmiş, her türlü görevde bulunmuştum. Lakin Tüm General Sancak Zafer'in önüme koyduğu dosyanın tüm hayatımı alt üst edeceğini asla bilmiyordum.

Benden istediği görev bir kadının hisleriyle oynayıp, sözde mensubu olduğu örgütle ilgili bilgi almamdı. İlk başta dosyayı hiç açmadan ret etsem de , rütbesini kullanarak ısrarda bulunduğunda el mahkum zorda olsa sinirime hakim olup, izin isteyerek odadan çıktım. Şimdi ise elimde duran dosyanın kapağını açarken tüm benliğimi saran yine aynı öfke vardı. Görev için her şey mübahtı lakin elinde binlerce askerin kanı olan bir kadına aşık rolü yapmak en mide bulandırıcı olan şey oydu.

Sırtımı oturduğum sandalyeye yaslayıp bir kaç kez derince soluklandım. Sonra da sert kapaklı siyah rengi dosyayı açtım. İlk başta gözlerimin önüne serilen resim ile nutkum tutuldu bir kaç saniye. Gülen yüzünde en belirgin özelliği kalp şeklinde dudaklarıyken, bakışlarım gözlerine değdiği anda tüm bedenime hücum eden elektrik akımı ile dosyayı sıktım fark etmeden.

Yeşilin en tuhaf tonuna sahip gözleri insanı ormanda huzurlu bir yürüyüşteymiş etkisi yaratırken, yeşil harelerinin içindeki sarı renk ise güneşin yakıcı kızıllığını tenimin üzerinde hissetmemi sağladı. Beynimdeki kan akışı durmuş, düşünme yetim elimden alınmış bir halde resimde gördüğüm yüzün her bir noktasını inceledim. Gözleri hem çok tanıdık, hem de çok yabancıydı. Masa da duran suya uzanırken diğer elim boynumda asılı duran zincire gitti. Elimde duran su dolu bardak titrerken sessiz bir şekildi döküldü kelimeler dudaklarımdan...

"Lütfen düşündüğüm kişi olma..."

Tek solukta içtiğim su sonrası hızla resmi masaya ters bir halde çevirip koydum. Diğer kağıtta yer alan bilgileri okurken soluklarım hızlanmış elim ise hissettiğim adrenalin yüzünden titriyordu..

1995 doğumlu ve doğum yeri ise İstanbul gözüküyordu. 2007 yılında Şahin Orbay Şanlıurfa'ya tayin oluyor ve aynı sene evine suikast düzenleniyordu. İşkence ile şehit ediliyordu lakin yüzü tanınmayacak halde olduğu için Neva'dan alınan kan örneği ile o olduğu onaylanmış. O elem olay sonucu Neva o zaman Yüzbaşı olan amcası Fikret Orbay ile İstanbul'a taşınıyor. Yıllarca orada tek başına yaşam sürmüş. Amcası ise anlaşılmayan bir şekilde kısa sürede rütbesi yükseltilip Albay ünvanına layık görülmüş. Her okuduğum bilgi beynimi yakma dercesine getirirken gözüm Neva'nın şuan doktorluk yaptığı hastane adına ilişti. Ters çevirdiğim resmi elime alıp uzunca yüzünü izledim. Ve o an kararımı verdim. Dingin bakışları ardında bir çok sır saklı bu kadını bir şekilde çözmem gerekiyordu sanki.

Tüm General'in odasından çıkmadan önce verdiği numarasını tuşlarken bakışlarımı bir türlü baktığım resimden ayıramadım. Kısa bir süre çalan telefon açıldığında derin bir nefes çektim ciğerlerime...

"İyi akşamlar komutanım rahatsız ediyorum kusura bakmayın.."

"Sorun değil Yiğit Ali. Sanırım görevle ilgili son kararını söylemek için aradın beni.."

Resmi dalgın hareketlerle dosyaya koyup bir kaç saniye soluklanma molası tanıdım kendime. Daha sonra ise siyah kapaklı gizli bilgilerin olduğu dosyayı avuç içime hapsederek ayağa kalktım. Seri adımlarla içimde ki sıkıntıyı es geçip odamın bulunduğu kata doğru ilerledim. Bir yanım asla görevi kabul etme ve bu şehirden ardına bakmadan kaç derken, diğer yanım ise o insanı içine çeken orman yeşili gözler ardındaki gizemi çöz diye bas bas bağırıyordu. Ve ben bunca zaman verilen hiç bir görevi geri çevirmemiş bir asker olarak içimde bana kalkan kaldırmış diğer sesi dinlemeye karar verdim.

"Evet komutanım. Ben görevimi en iyi şekilde icra edeceğimden emin olabilirsiniz.."

"Kabul etmene sevindim Yiğit Ali. Zira Neva bu zamana kadar tanıdığın hiç bir kadına benzemiyor. Onun gibi gözü kara ve korkusuz bir kadını ancak sen çözebilirsin. Yarın ilk uçakla İstanbul'a git. 1 hafta izinlisin. Gizliden onu takip et ve karakteri ile ilgili fikir sahibi ol. Zaten daha sonra sınır ötesi operasyona gitmeniz gerek Anka Timi ile. Zaiyatsız görevinizi bitirip , sağ salim bize dönün inşallah."

"Emredersiniz Komutanım.."

"Döndüğünde yaptığın plan hakkında konuşalım. Allah'a emanet olun aslanlarım.."

"Sağ olun komutanım.."

Telefonu kapattığımda aklımda hala komutanın sözleri vardı. Tanıdığın hiç kimseye benzemiyor demişti. Onda ki farklılığı daha resmini ilk gördüğüm an anlamış, kendime düşünme payı bırakmadan kabul görevi kabul etmiştim. İçimde beni rahatsız eden hissi görmezden gelerek uzun koridorda adımladım. Ayaklarımda tonlarca ağırlık vardı ama göğsümün üzerinde raks eden alev topu neyin nesiydi bir türlü çözemiyordum...

Odama adımı attığımda kendimi direk duşa attım. Soğuk su bedenimden akıp giderken kapalı göz kapaklarımın ardından sızan görüntü ile afalladım ilk başta. Çok silikti fakat her bir anını dün gibi hatırlıyordum...

 

2007 Mayıs../ Şanlıurfa...

Sınavdan çıkıp eve doğru adımlarken yanında durmaksızın konuşan Erhan yüzünden tüm stresi yok olmuştu bile. Annesine sınava girdiğini nasıl söyleyeceğini bilemese de abisine verdiği sözü tutmakta kararlıydı.

"Yiğit Naime teyze şayet sınavı kazanırsan okula gitmene izin verecek mi?"

Erhan'ın çekingen bir ses tonuyla sorduğu soru sonrası adımları duraksadı. Kaldırımda yüz yüze geldikleri vakit arkadaşının güven veren bakışlarına baktı. Beşikten mezara tek arkadaşı, tek sırdaşıydı o...

"Zor olacak ama ikna edeceğim onu.."

Tereddütlü çıkan sesiyle Erhan hafifçe tebessüm ederek omzuna elini attı. Yiğit arkadaşının ona verdiği destekle biraz olsun rahatlarken birlikte hareket ederek kaldırımda yürümeye devam ettiler. Sakin adımlarla ilerledikleri yolda Erhan yaptığı şakalarla çoktan Yiğit'in durgun ifadesinin kaybolmasını sağlamış, asık yüzünden eser dahi kalmamıştı.

Evinin sokağına gelmeden evvel askeriyeye yakın müstakil evlerin önünden geçerken, birinin önüne park edilmiş gördüğü ambulans ile istemsizce adımları sekteye uğradı. Bir süre dalgınca o eve bakarken sedye üzerinde çıkan kişinin üzerinde örtülü olan Türk Bayrağı ile gözleri dolduğunun farkında dahi değildi o anlarda. Eli hızla alnına giderken Erhan şaşkın bakışlarla ona bakıyordu. Daha selam vermeyi dahi bilmeyen bir çocukken gördüğü şehitin cenazesiyle sessizce döktü gözyaşlarını...

"Yiğit o da abin gibi şehit olmuş sanırım.."

"Öyle vatan sağ olsun.."

Ambulans acı siren sesiyle sokaktan çıkarken bakışları evin bahçesine kaydı. Ondan küçük bir kız çocuğu boş bakışlarla eve bakıyordu. Bedeni buradaydı ama ruhu sanki az önce giden ambulansın içinde babasının yanında gitmişti. Ne yaptığının farkında olmadan ona doğru adımlamak istedi. Lakin Erhan ani bir hamle ile koluna sarılıp durdurdu. Karmaşık hislerle arkadaşına dönen yüzü sonrası ne yapacağını bilemeden o caddede dikildi sessizce..

"Nereye gidiyorsun sen?"

"O... Çok yalnız.."

Sesi neden titremişti bilemese de onun yanında olmak isteyen yanına bir türlü engel olamıyordu. Erhan'dan kolunu kurtarıp eve doğru adımlarken bulundukları sokağa hızla giren siyah minibüsle tedirginlikle duraksadı. Arabadan çıkan askeri üniformalı adamlarla istemsizce rahatlarken orta yaşlı rütbeli olduğunu düşündüğü asker bahçeye girdi. Kızın yanına adımlayıp diz çöktü. Ne söylediğini duyamasa da kız tek kelime etmedi. Asker üzgün gözlerle onun yüzüne bakıp usulca ona doğru uzanıp kucağına alırken kızın başı yorgunca onun omzuna düştü. Gözleri boşluğa dalarken kısa bir an göz göze geldiler.

Sanırım gördüğü en değişik yeşil gözler onundu. Bahçe kapısında onları izlerken kızın gözleri yorgunca kapandı. Eli boşluğa düşerken tereddütle ona doğru ilerlemek için hareketlenmişti fakat asker atik adımlarla önlerinden geçip gitmişti bile. Siyah arabaya binerlerken bakışlarını bir an olsun onlardan çekemedi.

Tozu dumana katan arabanın arkasından dalgınca baktı bir süre. Sonra Erhan'ın koluna dokunmasıyla usulca başını sallayıp geldikleri yolu geri dönmeye niyetlendi. Başı yerde dalgınca ilerlerken bir kaç adım atmıştı ki yerde parlayan bir şey gördü. Bir zincir ucunda duran oval şeklinde kolyeyi uzanıp aldı. Üzerinde gül goncası olan tek adet çiçek motifi olan altın renkli kolye ucunu çok zorlanmadan açtığında, gördüğüm resime şaşkınca baktı. Biraz önceki küçük kız, bir askere sarılmış halde birlikte gülümseyerek bakmışlardı kadraja. Bakışları, keskin yüz hatlarına sahip, fakat şefkat parıltıları barındıran yeşil gözlere sahip adamın yüzünde gezdi. Bir an tanıdık gelen simayla hatırına düşen anıyla kocaman gözlerle baktı avuç içimde duran altın sarısı kolyeye. Bir kaç hafta önce abisinin ölüm haberini getiren komutandı bu. Demek şehit olan oydu. Kapanan kolye ucunun arka kısmında yazan yazıyla titrek nefesler çekti içine...

"İyi ki doğdun bahar kokulu Firuze'm.."

"Firuze..."

"Demin giden kızın galiba.."

"Öyle..."

"Ne yapacağız? Kim bilir nereye götürdüler kızı.."

Kolyenin kapağını kapatıp zarar görmesinden imtina ederek boynuna astı. Tişörtünün içine kolye ucunu saklarken metalin keskin soğuğu nedense o an iyi hissettirmişti.

"Bir şekilde ulaşmaya çalışacağız. Çok kıymetli olmalı bu kolye. Sahibine vermeden içim rahat etmez."

Erhan onu onaylarken hızlı adımlarla sokaktan çıktılar. Yol ayrımına geldikleri vakit vedalaşıp o kendi sokağına arkadaşı ise diğer sokağa doğru döndü. Eli farkında olmadan boynuna giderken dudaklarından kelimeler izinsizce döküldü birer birer..

"Sevdiklerimizi bizden alanlara gün yüzü göstermeyeceğim Firuze. Bu sana ve abime verdiğim söz olsun.."

2023 Ankara...

Gözlerimi açtığım anda soluklarım hızlandı. Elim hızla künyemin yanında asılı duran zincire gitti. Başımdan akan soğuk su tenimde buzdan yarıklar açmak ister gibiydi fakat zihnim allak bullak olmuş bakışlarım ise odağımı kaybetmiş gibiydi sanki.

"Neden şimdi o günü hatırladım? Gözleri o kıza benzediği için mi? Kendine gel Yiğit Ali. O kız şuan belki de bambaşka bir hayat yaşıyor ve mutlu. Neva bir asker katili bunu asla çıkarma aklından sakın.."

Soğuk suyu kapatıp belime sardığım havluyla odaya adımladım. Bedenimi yatağa bırakırken kendime düşünmeyi yasakladım. Fakat tüm uğraşlarıma rağmen ancak iki saat uyuyabildim. Sabah otelden çıkışımı alarak, havaalanında kahvaltımı yaptım. Uçağa binip gözlerimi kapatırken kendimi göreceğim görüntülere hazırlamaya çalışıyordum.

1 saatlik uçuş sonrası İstanbul'da giriş yaparken hiç vakit kaybetmeden dosyada yazan hastaneye doğru yola çıktım. İstanbul trafiği beni bunaltırken sabah 10 da bindiğim taksiden 11 de inerek hastaneye giriş yaptım. Danışmadan onun adını verdiğimde söyledikleri kata doğru atik adımlarla ilerledim.

Çok geçmeden koridor sonunda bulduğum odasının kapısı önünde ismi yazan levhaya baktım boş bakışlarla. Sonra aklıma gelen düşünce ile aptallığıma küfür üstüne küfür ettim. Beni görmemesi gerektiği tamamen aklımdan çıkmıştı. Ve ben ilk defa bir görevde bocaladığımı hissediyordum.

Kapının önünden ayrılmak üzere iken aniden açılan kapı ile tedirgince karşımdaki kadına baktım. O ise telefon kulağında çatık kaşlarla bana baktı bir kaç saniye. Sonra belli belirsiz bir ses tonuyla konuşup , önümden bir rüzgar misali geçip gitti.

"Kusura bakmayın lütfen. Bu gün ki randevular iptal oldu. Danışmadan yarın için yardımcı olsunlar size.."

Arkasından yere bastıkça ses çıkaran adımlarını izledim. Sinirli olduğu diğer yanında sallanan elinin titremesinden belliydi. Onu gözden kaybetmemek için bende onun gittiği yöne ilerleyip hızlı adımlarla takip ettim. Hastaneden çıktığında arabasına binmek yerine hastanenin karşısındaki dar sokağa ilerledi. Öyle hızlı adımlar atıyordu ki bir kadının ilk defa bu kadar atik bir şekilde yolda yürüdüğüne şahit oluyordum. Öfkeli adımlarla ilerlediği 2.ci sokaktan sonra durup nefeslendiğinde bakışlarım etrafta gezdi bir süre. Eski binaların olduğu izbe bir sokaktı. Tekrar bakışlarım ona döndüğünde elinde ki telefonun ekranında hızla geziyordu parmakları.

Sindiğim apartman duvarı kenarında her bir hareketini izledim. Çok geçmeden tam önünde durduğu yıkıntı şeklini almış evden biri çıktı. Üzerinde, baktığım noktadan bile belli olan pahalı takım elbisesi yapılı saçları ve iri gövdesiyle duran bu adam bir yerden tanıdık geldi önce . Sonra zihnimden geçen görüntülerle ellerim yumruk olmuş, içimden taşan öfke ile baktım ikisine. Terör örgütüne silah ve bilimum mühimmat taşımacılığı yapan firmanın sahibinin oğluydu. Akar Holding her türlü pisliğin içinde olmasına rağmen, arkası öyle sağlamdı ki bir türlü patronlarını içeri tıktıramıyorduk. Bulunduğum uzaklıktan sesleri boğuk gelse de aldığım eğitimler sonrası dudaklarını okuyabiliyordum..

"Uzun zaman oldu Neva. Aslında ofisinde konuşsak daha mutlu olurdum ama , inatla burada buluşmamızı istedin. Şimdi teklifimi düşündüğünü farz ederek, ilk sevkiyatın başına hangi güvendiğin adamı geçireceğini öğrenebilir miyim?"

Adam konuştukça gidip beynini dağıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Eski bir askerin kızı olan bu kadın nasıl örgütle iş tutabilirdi. Babasına hiç mi saygısı yoktu ?

"Defalarca size anlatmaya çalıştım. Ben asla sizin gibilerle çalışmam. Uyarılarımı zerre dikkate almadınız. En sonunda masum bir cana kıymaya kalktınız. Aylin benim için öyle değerli ki, bundan sonra olacaklar için tüm sorumluluğu üzerime aldığımı bilmenizi isterim.."

Sözleri bittiği anda üzerindeki ceketi çıkardı. Salık olan saçlarını toplayıp , aniden adamın malum yerine tekme attığında , bu atağı beklemeyen iri yarı herif yere çöktü yaşadığı acıyla. Adamın bağırışı ile istemsiz yüzüm buruştu. Acısını resmen bedenimde hissettim bir an. Titreyerek başımı iki yana sallarken , yavaş adımlarla yere çöken adamın arkasına geçip başını iki eliyle tutan kadını izledim.

"Merak etme ölümün kısa süreli bir acı olarak yansıyacak bedenine. Senin leşini babanın önüne attığımda bakalım bir daha sevdiklerime bulaşmaya cüret edebilecekler mi?"

Elini kafasına koyduğu anda yerdeki adam hızla kızın elinden tutup bedenini yere çekip sırtını ona döndürmesine neden oldu. Bir eli sırtına doğru kıvırdığı eli üzerindeyken, diğer eli kızın boğazını sıkmıştı. Başını yavaşça saçlarına daldırdığında zorlukla adamın dudaklarını okuyabilmiştim.

"O kadar kolay değil, Bu kadarcık acı beni yıkamaz Neva.."

Neva sesli bir kahkaha atıp boğazını sıkan ele rağmen öyle sert bir kafa attı ki adamın saçlarında dolanan burnuna. Kırılma sesi resmen boş sokakta yankılanırken, adam kızı aniden bırakıp oluk oluk kan akan burnunu tuttu. Yer çömelmiş olan kız ani bir hamle ile ona dönüp nerden çıkardığını bilmediğim minik çakıyı şah damarına acımadan sapladığında şokla karşımdaki manzarayı izledim. Neva'nın yüzünde mimik oynamazken, şah damardan fırlayan kan yüzüne sıçradı. Adam arkaya doğru devrilirken diz çöktüğü yerde onun ölüşünü seyretti . Tüylerim diken diken olmuş, kızın büyük bir sakinlikle önünde ki cesete bakışını izlerken boş sokakta çalan telefon ile dikkatim bir an dağıldı. Neva yavaşça yerinden doğrulup yere attığı ceketinin yanına gitti. Hala çalan telefonu açıp insanı dondurmaya yetecek buz gibi bir ses tonuyla cevapladı aramayı..

"İzlam... Tarık Akar'ın cesetinin konumunu atacağım sana. Babasının kapısına bırakırsın leşini. Üzerine not yazmayı da ihmal etme...

"Bir gün hepiniz Aldacı'nın keskin öfkesinin ucunda can vereceksiniz.."

Sakın bir kelime dahi atlama onlar ne demek istediğimi gayet iyi biliyor çünkü.."

Karşı tarafın cevabını beklemeden telefonu kapattı. Ceketini yüzüne tutup , artık kurumaya yüz tutmuş kanları sildi. Üzerinde batmış kıyafetlerini umursamadan kanlı ceketi giyip geldiği yoldan geri döndü. Bense bir yerde yatan cesete , bir de onun gittiği yöne aklım karışmış olarak baktım. İşim onun takip etmek olduğu için , yine sessizce fazla uzaklaşmadan takip ettim. Hastane bahçesine geldiğinde arabasına binip giderken , saklandığım ağaç gölgesinden zerre mimik olmayan yüzüne baktım. Garip bir kadındı. Ulu orta birinin göreceğini zerre umursamadan öldürdüğü adam, resmen örgütün ayağına dinamit koymakla eş değerdi.

Nitekim de öyle oldu. Onun gidişi ardından bir otele giriş yapmış komutanıma malumat verirken, televizyonda çıkan haberlerle sözlerim yarıda kaldı. Göreve gideceğim sınır karakoluna hainler saldırı düzenlemişti. 3 şehitimiz vardı. Ve içimden bir ses bunun bir intikam saldırısı olduğunu söylüyordu.

Aradan geçen bir kaç saat sonrası beynim düşünmekten pelte kıvamına gelmişken, telefonumun mesaj sesi ile adeta saatler tünediğim cam kenarından kalkmak zorunda kaldım. Telefonumu elime aldığım da gördüğüm resimle nefesim kesildi. Uzun zamandır hainlerin elinde esir tutulan istihbaratta görevli askerimizin sınır karakoluna yakın atılan cesetin resmini mesaj olarak atmışlardı. Bedeninin yanında ise beyaz bayrağa onun kanıyla yazıldığı belli olan bir yazı vardı; "Ne yaparsan yap sonundan kaçamayacaksın Aldacı.."

Okuduğum isimle beynimde şimşekler çakarken, daha bir kaç saat önce o kadının telefonda konuştuğu kişiye söylediği isim olduğunu hatırladım. Ve o an o kadından öyle bir nefret ettim ki, onun yüzünden oğluna doyamadan kara toprağa veren her bir annenin ahını Neva Orbay denen o kadından çıkarmak için yemin ettim. O gece hızla otelden çıkıp, Hakkari sınırına giderken nefret tüm bedenimi ele geçirdi ve ben öyle bir plan kurdum ki sonunda kendi canımın da paramparça olacağını bilsem , yolumdan dönmemeye yemin ettim. Her bir detayı en ince ayrıntısına kadar hesaplayıp, o kadının günden güne yok oluşuna zemin hazırlayacak oyunumun ilk perdesini Tüm General'e anlatıp Neva'nın tayinin 1 yıl sonra Urfa'ya çıkmasını istedim...

Ona olmayan bir dünya kurup, olmayan bir hayatın içinde debelenmesini büyük bir zevkle izleyeceğimi biliyordum. Tek bilmediğim ise , bu yalan dünyaya bir gün kalbimi bırakıp, tek damla göz yaşı için görevim ve onun aşkı arasında kalacağımdı. Ve ben hayatım boyunca ilk defa büyük bir ikilem içinde debelenirken, onun nefesini kesmeye çalışanlara bile aman vermeyecektim. Yaptığım planın her bir anı en çok benim canımı yakacaktı.

Kendim yanarken, etrafımdaki her şeyi de küle çevireceğimi ise ne yazık ki bilmiyordum.

Kendim yanarken, etrafımdaki her şeyi de küle çevireceğimi ise ne yazık ki bilmiyordum

 

Loading...
0%