Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. Bölüm : -Meyus..-

@anita_86h

Keyifli okumalar dilerim:)

*Meyus: üzgün, kederli.

***********************************************

***********************************************

 

Firuze'den....

O lanet depo da komutanla olan karşılaşmamız üzerinden tam iki gün geçmiş, tayin olduğum hastanede işe başlama günüm gelip çatmıştı. Yüzümdeki morluklar yeşil renge dönse de, kapatıcılığı yüksek makyaj malzemesi ile yaralarımın üzerinden geçerek bir şekilde halletmiş olarak ilk iş günüme hazırdım.

Fakat bu iki gün boyunca alındığım göz hapsi fazlasıyla canımı sıkıyordu. Fikret Bey gün aşırı arayarak başka bir vukuatımın olup olmadığı ile ilgili sorguya çekerken bu tavırlarından aşırı derece bunalmıştım. Hiç bir sıkıntı olmadığına onu ikna etmek zor olsa da, beni asıl zorlayan Aylin'in tavırları olmuştu. Yaralandığımın ertesi günü benimle konuşmaya çalışmış, lakin onu korumak uğruna oluşturduğum sert duvarıma toslamıştı bütün çabaları. En sonunda o da pes etmiş ve 2 gündür bir yabancı gibi olmuştuk ufacık evin içinde.

İlk iş günümün sabahına içimde yer edinen sıkıntıyla araladım gözlerimi. Yataktan kalkarken, duşumu alırken, üzerimi giyinip kahvaltı hazırlarken de devam etti bu durum. Nitekim mesai saatime 45 dakika kalmışken kapıda gördüm onu. Aylin hazır ve nazır bir şekilde girişte beni bekliyordu . Ona üstün körü bir bakış atıp postallarımı alarak hızlıca giydim . Kabanımı da üstüme geçirdiğimde aramızda süren derin sessizliği umursamadan kapıya adımladım. Açmaya yeltendiğim vakit omzumun üzerinden uzanan el ile afallayıp hızla arkamı döndüm . Aylin daha önce hiç görmediğim bakışlarla bana bakıyordu. Ela gözlerindeki kırıklık, içime cam misali batarken sessizce onun konuşmasını bekledim. Zira konuşsam sesim titrerdi biliyordum.

"12 yaşında seni karşıma kuzenin diye getirdiklerinde, sorgusuz sualsiz hayatıma kabul ettim . Benim için Şahin amcamdan kalan yegane varlıktın . Onu hayal meyal hatırlasam da, beni sevdiği ufak tefek anılar bile sana kucak açmama yeterde artardı bile. "

Derince bir nefes çekip dibimde duran bedenini uzaklaştırıp hatırı sayılır bir mesafe koydu aramıza. İstemsizce boğazımda oluşan yumruyu geçirmek için yutkunurken o , beni darmadağın edecek sözlerine devam etti peşi sıra...

"Biz asker çocuklarıydık seninle. Mesleğimizi bile birlikte hayal ettik, okumak istediğimiz üniversite için sabahlara kadar birlikte çalıştık. Baba eksikliğini hissetme diye ben baba kelimesini dahi kullanmadım yanında. Sen benim için hem kardeş, hem dost, hem de sırdaştın. Ama hepsini tek bir gecede elimden aldın Neva.."

Bana bakarken bir çöpe bakar gibi iğrenerek bakmasıyla , gözlerimi kaçırdım utanarak. Aylin'le bağım çok başkaydı. Ona asla görev bilinciyle yaklaşmadım. Kimsesiz bir birey olarak onu hep , savunulması gereken ufak kız kardeşim olarak gördüm. Onu tanıdığımda o 11 yaşında minik bir kızdı. Çelimsiz bedeni ile asık yüzümü güldürmeye çalışır, benim yalnızlığıma ortak olurdu. Şimdi bana böylesine uzak bakarken, ilk defa yaşamak zorunda bırakıldığım hayattan nefret eder olmuştum. Ona cevap vermek, tek suçlu ben değilim demek istesem de, dudaklarım mühürlenmişçesine suskundu...

"Karşımda duran bu kadını tanımıyorum. Bir cana hayat vermek için var olan elleri, bir gece hissizce birinin nefesini kesti. Ben artık senin yüzüne baktıkça Hakan'ın soluk tenini , boynunun hemen dibinde biten kan gölünü görüyorum. Bu yüzden artık seni bundan sonra çevremde , hayatımın hiç bir evresinde görmek istemiyorum. Elimden gelse, seni hiç düşünmeden polise verirdim. Lakin işini öylesine profesyonelce yapmışsın ki, ceset ortada bile yok.."

Bir adım atıp bir kaç saniye önce onun açtığı mesafeyi kapatarak tam karşısına geldim. Gözlerinde nefret pırıltıları varken bu sefer susamadım içimdeki acıya inat ruhsuzca çıktı dudaklarımdan kelimeler...

"Merak etme , hayatına kaldığın yerden devam edebilirsin. O gece olanlar sadece benim sorumluluğumda. Her daim istediğin gibi, kar beyazı kadar temiz bir hayatın olacak. Benim kirim asla sana bulaşmaz, ben izin vermem böyle bir şeye.."

Sözlerimden sonra dudaklarından minik bir kahkaha firar ederken , bakışlarındaki o tiksinti hali daha da arttı. Bir anda bedenimi büyük bir kuvvetle kapıya ittirdiğinde hala omzumda kapanmamış olan yara, uygulanan orantısız güç sebebiyle sızlamıştı. Fakat dudaklarımdan tek bir inilti bile çıkmazken, yeşil harelerimi bir saniye yüzünden çekmeden sakince kinini kusmasını bekledim.

"Ruh hastası!... Katilsin sen, hem de soğuk kanlı bir katil. Senin gölgeni dahi etrafımda görmek istemiyorum. Git nasıl bu belaya bulaştınsa , o bataklık içinde yok ol. Sakın ola ki babama değmesin pisliğin. O zaman canına okurum senin Neva. Ahtım olsun yaparım.."

Son sözlerini de söyleyip beni o kapı ardında bırakarak salona doğru adımladı. Bir süre nefret dolu bakışlarını, söylediği son sözleri sindirmeye çalışarak orada öylece bekledim. Ama içimdeki bu boşluk bir saniye olsun kapanmazken, titrek bir nefesi ciğerlerime hapsedip , kapıyı açtım usulca . Evden çıktığımda sert ayaz yüzümü yalayıp geçmiş, burnuma ise karın o kekremsi kokusu dolmuştu. Bir kez daha arkama bakmadan kapıyı çekip bahçeden çıktım. Ayaklarımın altında ezilen karla dalgınca yürüdüm bir süre. Bir kaç gün önce önünden geçtiğim bakkal açıktı. İçeri doğru adımlayıp , kalbimde yer edinen yangından dolayı kuruyan boğazımı ıslatmak için bir su alıp çıktım. İşte o an gördüm onu. Komutan karşı kaldırımda elinde telefon ile duruyordu. Bakışlarım içimdeki endişe tohumları sebebiyle yüzünde gezdi.

Yüzünde en ufak hasar görünmezken sadece elmacık kemiğinde belli belirsiz bir morluk vardı. O an halime güldüm. Adam beni zerre güç uygulamadan haşat ederken, ben son gücüme kadar attığım yumrukla sadece elmacık kemiğini hafifçe kızartabilmiştim. Düşüncelerim içinde kaybolmuş bir halde dalgınca onu izlerken, bir an onun gayri ihtiyari bir hareketle başını kaldırmasıyla saniyelikte bakışlarımız birbirine değmişti.

Fakat bu an çok kısa sürmüştü zira , komutan bakışlarını benden çekip tekrar telefonuna odaklanmıştı. Hepi topu bir kaç saniye süren bu an bana asır gibi gelmişti. Anlamadığım hisler tüm bedenimi kuşatmış, karnımın tümünü kaplayan kramplar sebebiyle zor nefes alıp veriyordum. Kendime gelmek için bakışlarımı ondan çekerken, aniden önümüzde duran siyah jeeple istemeden de olsa irkildim. Ön taraftaki kapı açılırken, o gün gördüğüm askerlerden komutan gibi sarışın olan inmişti. Asker selamı vererek konuşurken, ben hala neden durup onları izlediğimi bile bilmiyordum.

"Günaydın komutanım. Herkes arabada , sadece Erhan Üstteğmenim yok, o kendi gelecekmiş askeriyeye..."

Komutan konuşmadan, kısa bir sallamasıyla askeri onaylayarak karşısında onun omzunu sıkıp hızla arabaya bindi. İkisinin bindiği araba büyük gürültü ile hareket ederken tozu dumana katarcasına önümden geçip gittiler. Bir süre artık ufak bir yanılsama olarak kalan arabaya baktım içimdeki tuhaf sıkıntıyla. Sonra sokağın başındaki taksi durağına kadar yürüdüm . Boş bulduğum taksiye binerken, aklım hala komutandaydı. Neden zihnimi böylesine meşgul ediyordu bilmesem de, yakında bir şekilde öğreneceğimi seziyordum.

Yarım saatlik yolculuk sonrası hastane bahçesinde duran taksiden inerken acil kapısında gördüğüm kalabalıkla kaşlarım çatıldı merakla. Taksinin ücretini ödeyip koşar adım oraya giderken bağırış sesleri artmıştı. Güvenlik bir kaç adamı içeri girmesin diye tutarken, girişte duran kadın görevlinin yanına yanaştım usulca. Kimliğimi gösterip içeri girerken , büyük bir karmaşa halinde dağılmış olan acil servis ile şaşkınca etrafıma baktım bir süre. Birden yanımda biten hemşire ile irkilsem de üzerinin kanlı olduğunu görünce durumun sandığımdan daha vahim olduğunu anladım.

"Kimsiniz ? Nasıl girdiniz buraya?"

"Ben genel cerrah Neva Orbay. Yardımım olur düşüncesi ile geldim. Ne yapılması gerekiyorsa anlatın hemen..."

Hemşire ufak bir baş sallaması ile beni onaylayıp hızla etrafı perde ile örtülmüş yatağın yanına adımladı. Beyaz perdeleri açtığında yatakta gördüğüm bedenle şokla kasıldım. Ufacık bir çocuk boylu boyunca yatıyordu. Gözlerim üzerinde gezdiğinde bacak arasından akan kanı gördüm. O an başımdan aşağı kaynar sular dökülürken hızla yanına adımladım. Ellerim titreyerek kireç kadar beyaz teninde gezdi. Sıcaklık kaybolmak üzereydi. Solukları kesik kesikti. Bakışlarım hala yüzünde gezerken, bir yandan onu bağladıkları makinadan yaşam fonksiyonlarını kontrol ediyordum.

"Ne olmuş bu çocuğa böyle?"

Yüreğimdeki tarifsiz sızı sesime yansırken, bana hala cevap vermeyen hemşire döndüm sorgularcasına bakışlarla.

"Sabah banyoda bu halde bulmuşlar. Yanında minik bir bebek varmış. Ölü doğum yapmış."

Duyduklarımı anlayamıyordum. Yatakta bir ceset misali yatan bu ufak beden taş çatlasa 13 yaşındaydı. Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Gerekli tedaviyi yapıp kızın yoğun bakıma alınmasını söyleyip tekrar acilde koşturup duran hemşirelerden birinin yanına ilerledim.

"Bu çocuğun ailesi dışardakiler mi?"

Kız bir kaç dakika anlamaz gözlerle baktı bana. Cebimde duran kimliğimi ve hastanenin verdiği yaka kartını gösterdim. Kız okuduklarıyla hafifçe başını salladığında hızla acil kapısına çıktım. Lakin hala bağırıp çağıran adamlarla yüzüm buruştu istemsiz. Dikkatlerini çekmek için boğazımı temizleyip yüksek sesle bağırdım..

"Bir kaç dakika sessiz olur musunuz lütfen?"

Sesim bahçede yankılandığı anda ortamdaki sesler susmuş meraklı bakışlar bana dönmüştü. Yavaşça ortaya çıkıp şüpheli bakışlarımı insanların üzerinde gezdirdim. Genellikle erkekler vardı. Kadınlar ise en köşede bankın üzerinde sinmiş sessizce ağlıyorlardı.

"İçerde yatan kızın anne babası kim?"

Sorduğum soruyla orta yaşlarda bir adam bir adım öne gelmişti. Gözlerinde buruk bir ifade vardı. Kısık ses ile konuştuğunda adamın karşımda eğilip bükülen bu haline üzülmeden edemedim.

"Benim babası. Kızım nasıl?"

"Sizinle içeriye geçelim konuşacaklarımız var..."

Meraklı bakışlar içerisinde acil kapısından girip , yoğun bakımın önündeki cama ilerledik. Kız makineye bağlı halde baygınca yatıyordu. Bakışlarım adamın üzerinde gezdi merakla. Hala aynı ifadeyle duruyordu. Adam titrek adımlarla yoğum bakım camına yaklaştı. Hıçkırık sesleri koridorda yankılanırken adamın haline üzülmeden edemedim.

"Esme... Güzelleri güzeli kızım. Kim kıydı sana ? Hangi vicdansız girdi kanına?"

Bir yandan ağlayıp bir yandan göğsüne vuran adamı kolundan tutup girişteki banklardan birine oturttum. Adam durmadan ağlarken ben hemşirenin bana seslenmesiyle hızla içeriye adımladım.

"Doktor hanım kız kendine gelmiş..."

"Tamam. Kadın doğum doktoruna haber verdiniz mi?"

"Verdik ameliyathane şimdi hazırlanıyor.."

Steril kıyafetlerle yoğun bakıma girerken bakışlarım bir saniye kızın üzerinden ayrılmadı. Kız ise baygın bakışlarla etrafına bakıyordu. Yavaşça yanına gidip önce minik elini avuçlarımın arasına aldım güç vermek istercesine. Daha sonra ise alnına bir öpücük kondurup ona güven sunmak istedim. Bu hareketimle minik yüzü saniyelik aydınlandı ve, bana mecalsizce ufak bir gülümseme sundu.

Bir kaç saniye sonra bakışlarını usulca benden çekip odada gezdirdi. Fakat bir noktaya odaklandığı vakit göz bebeğinde gördüğüm korku dolu ifade ile afalladım. Onun bakışlarını takip ederek baktığı noktaya çevirdim başımı.

Babasının odada ki camın diğer tarafında bize bakan gözlerini gördüm. Tuhaf bir ifade vardı. Demin ağlayan ve kızı için acılı ağıtlar yakan sanki o değildi. Ona doğru adımlayacakken makinadan gelen sesler ile odağım değişti.

Küçük kızın şoka girmesinden dolayı kalp ritmi bozulurken hızla müdahalede bulunarak yoğum bakımdan çıkartıp ameliyathaneye götürüldü. Kızın ameliyatını yapan doktorları ameliyathanenin girişinde izlerken söylenen her sözü duyuyordum.

"Kalp çalıştı sende durum ne Aykut?"

"Rahim berbat halde. İç duvarlarda aşırı tahribat var. Sanırım tekrar anne olma şansı yok.."

Daha 13 yaşında bir kızın yaşadığı şeyler öyle ağırdı ki. Bir daha anne olmayı bırak bu ameliyat sonrası yaşayıp yaşamayacağı bile meçhuldü . 3 saat süren operasyon sonrası tedavisi biten kızı yoğun bakıma aldıklarında artık rahat bir nefes alarak kendimi bahçeye attım. Kendi aralarında konuşan hastane çalışanlarına kulak misafiri olurken kızın ailesinin çoktan polislere ifade verdiğini öğrenmiş bulundum.

Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Öğleden sonra olmuş soğuk hava tenimin üzerinde tatlı ısırıklar bırakıyordu. Kısa bir süre gözlerimi kapattım. Yorgunluktan ziyade kıza üzüldüğüm için tüm bedenimde gezinen sızı beni dermansız bırakıyordu. İlk geldiği anda alınan örneklerle , bebeğin kimden olduğu belki belirlenir diye ümit ettim içimden.

Öğle molası biterken elime aldığım kahve ile odama adımladım. İlk günüm olduğu için pek randevum yoktu. Bu yüzden yoğum bakımda yatan kızı ara ara gidip kontrol ettim. Koca bir gün geçti ama kız gözlerini bir saniye bile açmadı. Akşam olduğunda bitik bir bedenle aklım kızda kalarak evin yolunu tuttum.

Taksi evimin önünde durduğunda bakışlarım yine yerini bilirmiş gibi komutanın evini buldu. Sımsıkı örtülmüş perdelere baktım boş bakışlarla. Sanki evde hiç hayat yok gibiydi. Bu adama neden bu kadar taktığıma anlam veremeyerek çektim bakışlarımı. Yanlış bir yolda bile isteye adımlıyor gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Taksiciye ücretini ödeyip yorgun adımlarla bahçeme girdim. Kapıyı açıp eve girdiğimde ise karanlık bir sessizlik karşıladı beni. Tedirgin adımlarla kısa koridorda ilerleyip sağa dönerek beyaz ahşap kapıyı araladım.

Boş ve buz gibi salonun ortasında dalgın bakışlarla dururken kimsesizliğim daha net yüzüme vurdu. Kalbimde vuku bulan acıya rağmen burukça tebessüm ettim. Çok küçük yaştan beri her daim karanlığın mesken tuttuğu evlerde büyümüştüm.

"Bunu ilk defa yaşamıyorsun. Sonda olmayacak. Kendine gel ve görevine odaklan..."

İçimde varlığını her daim hissettiğim o kadın acımı bir hep yaptığı gibi alıp kendi göğüsledi. Geriye kalan boş bir kabuktan ibaret bedenimle çıktım o salondan. Boğazımda varlığını an be an belli eden o yumruyu umursamadan odama adımladım. Üzerime sinen hastane kokusundan kurtulmak için ılık duşun altına bedenimi attığımda biraz olsun rahatladığımı hissettim. Duş sonrası yemek bile yemeğe mecalim olmadan uzandığım yatakta uyuya kalmıştım.

Sabah çalan telefonumla araladım zamk misali kapanmış göz kapaklarımı. Yatakta doğrulup elime aldığım telefonun ucunda ağlayan hemşire ile afalladım önce. Elim ayağım birbirine dolaşmış halde bir yandan hemşireyi sakinleştiriyor hoparlöre verdiğim arama sonrası yüzümü yıkayıp rutin işlerimi halletmeye çalışıyordum.

"Sevde biraz sakin olarak beni dinler misin lütfen?"

"Buyurun doktor hanım.."

Kızın titreyen sesiyle sıkıntılı nefesler alarak dağılmış saçlarımı sıkı bir topuz yaptım. Parfümü sıkıp hızla elime aldığım telefonla yatak odama ilerledim. Üzerimi değiştirirken kıza talimatlar vermeyi ihmal etmiyordum.

"Aileden kimseyi kızın yanına alma. Öncelik polisin olmalı. Sen kan al ve değerlerine bak. Kısa sürede hastanede olurum. Sevde rica ediyorum kızı aileden kimseyle konuşturma. Bu çok önemli.."

"Tabi doktor hanım . Ben hastane polisine haber veriyorum hemen."

"Sağ ol.."

Telefonu kapatıp elime aldığım kabanımla dış kapıya adımladım. Postallarımı ayağıma geçirip vestiyerde asılı çantamın içine telefonumu alarak evden çıktım. Telaşlı adımlarla ana caddeye çıkmak için adımlarken arkamda beni bir gölge misali takip eden bedenden bir haberdim.

Taksi durağına vardığımda hem havanın soğuk olması , hem de koşturarak adımlamam sebebiyle nefesim kesildi bir süre. Boş olan taksiye bindiğimde içim içimi yiyordu. Hastaneye vardığımda hiç beklemeden yoğum bakım katına geldim. Kızın babası öfkeli adımlarla koridorda adımlıyordu. Beni görünce dünkü mahzun ifadeye büründü yüzü. Bu hareketine şaşırsam da önceliğim gözlerini bir kaç dakika önce açan kızdı.

Gerekli kıyafetleri giyip içeri girdim. Minik beden zorlukla aldığı nefeslerle birlikte mahmur bakışlarını yüzümde gezdirdi. Yavaşça yanına gidip ufak elini avuçlarımın içine aldım. Dün soğumaya yüz tutan teni bu gün sıcacıktı. Usul usul elini okşarken kızın gece karası gözlerinden bir damla yaş düştü yanaklarına. Uzanıp o düşen inciyi parmak ucuma hapsederken, peşi sıra arkası geldi damlaların. Ağlayıp rahatlamasına izin verirken birden elimi sıktı. Bakışlarında yine tanıdık korkunun izleri vardı. Ona yanındayım dercesine güven teskin eden bir ifadeyle baktım. Diğer elini uzatıp yüzündeki maskeyi çıkarttı ve kurumuş dudaklarını araladı...

"Babamdı..."

Tek kelime bir insanın yaşadığı vahşeti böylesine net anlatabilir miydi? Kara gözlerine yağmur damlaları düşmüşçesine ardı sıra akan yaşlarla yavaş yavaş saçlarını okşadım sakinleşsin diye. Ürkek bir kuş gibi titriyordu bedeni yatakta. İçimde yükselen öfke ateşini zapt etmek o sırada çok zordu, fakat karşımda sanki yaşadığı her şey onun suçuymuşçasına küçüldükçe küçülen kızı teselli etmek en birinci görevimdi. Bir kaç dakika onun gece karası saçlarını okşadım usul usul. Minik bedeni ilaçlar etkisi ile tekrar uykuya daldığı anda yavaşça oturduğum yataktan kalktım. Ellerim bir kaç dakikadır kendimi sıktığım için titriyordu. Yoğun bakım kapısından çıktığım anda karşı duvar dibinde iki büklüm oturan adamı gördüm. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Ve fark ettiğim kadarıyla da içli bir ağıt yakarak ileri geri sallanıyordu. Anlayamıyordum. Nasıl bir insan öz kızına bu kötülüğü yapar üstüne de hiç bir şey olmamış gibi davranabilirdi?

Yanına gitmek için adımımı attığım sırada bakışlarımın saniyelik kaydığı koridor sonunda gördüğüm kişiyle afalladım. Komutan , genç bir hemşirenin yanında çatık kaşlarıyla yürüyerek benim olduğum tarafa geliyordu. Bakışlarım yüzünden indiğinde ellerinin birbirlerine kenetlenmiş olduklarını gördüm. İçimde adını koyamadığım bir his peyda oldu o sırada. Sanki derimi kızgın bir maşayla yakıyor gibi bir sızıydı tüm bedenimi kaplayan. Ben dalgınca onlara bakarken ikisi önümden geçip gittiler koridor sonuna doğru. Komutanın gözleri bir kez bile bana değmezken , ben yerimde çakılı kalmış gibiydim.

Belki 5, belki 10 dakika orada öylece onların ardında bıraktığı boşluğu izledim. Sanki içimde beni karanlığa çeken büyük bir girdap vardı. Ne kadar kurtulmak için çabalasam da nafile gibiydi. Beni esir alan karmaşık hislerle bedenimi biraz önceki hastamın babasının olduğu tarafa döndüm. Lakin karşılaştığım boşlukla afallamam uzun sürmemişti. Sadece bir kaç dakika önce ağlayıp ağıt yakan adam nereye kaybolmuş olabilirdi ki? Yüreğime çöreklenen endişe tohumlarıyla birlikte başım hızla arkamda kalan yoğun bakıma döndü. Kapalı olması gereken kapının aralık olduğunu gördüğüm anda dünyam başıma yıkılmış, yer ayaklarımın altından kaymıştı sanki. Nasıl oraya adımladım, nasıl koşarak içeri girdim hala hatırlamam . O kara günden zihnimde tek kalan görüntü , daha 13'ünde bembeyaz bir yüzle yatakta boylu boyunca yatan Esme'nin başında durmaksızın ağlayan bir adamın varlığıydı.

Gece karası saçları yastıkta dağılmış , sanki yüzünde huzurun ifadesi olan minik bir tebessümle yatan kızın yanına nasıl geldim bilmiyorum. Odada o lanet adamın hıçkırık seslerine karışan makinaların sesleri sinirimi bozuyordu. Kendime geldiğim anda geri dönmesi için kalp mesajı yapmadan önce acil çağrı butonundan hemşireleri çağırdım. Onlar gelene kadar aralıksız kalp masajı yaptım. Olmadı ne kadar uğraşsam da hayata döndüremedim. Kısa süre sonra gelen hemşirelere eşlik eden doktorlar görevi benden devralıp elektro şok uygulamasına geçtiler. Adrenalin iğnesi yapılmasına rağmen Esme gittiği Cennet'ten geriye dönmek istemedi. Yarım saatlik uğraş sonrası ölüm saati söylendiğinde kalbim onunla o odada nefes almayı kesti sanki.

Öfkem tüm bedenimi esir aldığında bakışlarım oda içinde gezdi. O lanet adamın orada hala ağladığını gördüğümde kan beynime sıçradı. Üstüne atlayıp , ağlamaktan bitap düşmüş adamı yoğun bakımdan çıkartıp koridora doğru fırlattım. Göğsüm yaşadığım sinir harbi sebebiyle inip kalkarken üzerine doğru hamle yaptım lakin bir adım atmamla durmam bir olmuştu. Komutan alev saçan mavilerle bana bakarken vücuduma sirayet eden öfke sanki o anda uçup gitti. Ona karşı ilk güçsüz kalış anımda tamda bu gün başlamıştı. Ne yazık ki beni bu hayatta darmaduman edecek tek gücün onun çakmak çakmak parlayan mavileri olacağını yaşayarak öğrenecektim. Ben kendimden ödün verdikçe onun karşımda yıkılmaz bir dağ gibi duracağını ve en sonunda da benden hiç bir şey kalmadığında amacına ulaşmasını acı içinde izleyecektim.

"Çekil önümden komutan.."

Sesim koridorda yankılanmasına rağmen milim yerinden kıpırdamadı. Arkasında yerde yatan adamsa bundan güç alarak hızla kalktı. Ve bir bana birde önümde bir duvar misali duran komutana bakıp hızla çıkışa doğru adımladı. Ben onun koşmasıyla yerimden hareket edecekken tekrar komutanın önüme geçmesiyle afallayarak baktım ona.

"Napıyorsun? O herif bir kaç dakika önce kızını öldürdü. Elini kolunu sallayarak çıkmasına izin mi vereceksin?"

"Onun katil olduğunu nereden biliyorsun? "

Katı sesiyle bakışlarımı yüzünden çektim. Yakınlığımız beni rahatsız ederken aramıza bir kaç adımlık bir mesafe koydum. Kızın son sözleri kulaklarımda çınlarken komutanın sözlerini bile umursamadan hızla adamın gittiği yöne doğru koştum. Ardımdan onun adım sesleri geliyorken hastane çıkışına nefes nefese gelmiştim bile. Soluk soluğa etrafa baktım ama adamdan iz yoktu. Gözlerim dolu dolu bahçede her yere baktım. Koca hastane bahçesinden buhar olup uçmuştu adam sanki.

Tüm bedenim ayazda kalmış gibi titrerken dermanı kalmayan bacaklarımla bulduğum bir banka oturdum. Omuzlarımda Esme'nin son sözlerinin ağırlığı varken yanımda birinin varlığını hissettim. Ağlamamak için direnen gözlerim onu bulduğunda hala aynı katı ifadeyle bana baktığını gördüm. Ona karşı derin bir öfke vardı içimde . Yanımda durmasına dahi katlanamayıp ayağa kalktım. Karşısına geçip konuşurken sesimin tüm bahçede yankılanıyor olması bile zerre umurumda değildi o anlarda.

"O herif 13 yaşında kızını istismar eden bir şerefsizdi. Ve sırf onu konuşmasın diye öldüren bir katil. Engel olmasaydın..."

Kollarını göğsünde bağlayıp bana bakarken bu lakayt tavrına daha çok sinirlendim. Ama o dudaklarını aralayıp konuştuğunda sözleri beni şüphe dehlizi içine çoktan atmıştı.

"Engel olmasam ne yapacaktınız doktor hanım? Öldürecek miydiniz adamı? Sizin işiniz hayat kurtarmak değil mi? Ettiğiniz yemin boşuna mıydı? Yoksa can almak sizin için çocuk oyuncağı mı?"

Beynimde cirit atan düşünceler arasında ortaya çıkmak için fırsat kollayan o kadını zapt etmek öyle zordu ki. Bir an çok kısa bir an öfke gözlerimi kör etti. Yavaş adımlarla komutana doğru adımladım. Hala kolları göğsünde bağlı oturan adamın üzerine eğildim. Kokusu burnuma dolduğu vakit geçmiş ile gelecek arasında sıkıştım. Barutun kekremsi kokusuna eşlik eden ferah koku algılarımı kapattı. Lakin öfke dolu kadının susmaya hiç niyeti yok gibiydi.

"Doğrular tektir komutan. 13 yaşında bir kız bu gün öldürüldü. Ve siz bir katilin elini kolunu sallayarak kaçmasına neden oldunuz. Beni sorgulayacağınıza gidin de o katili yakalayıp adalete teslim edin. En azından bunu yapacak kadar insanlık kırıntısı kalmıştır içinizde."

Mesafeli sesim aramıza aşılmaz duvarlar ördü sanki. Mavi gözlerinde ki fırtına kanımı donduracak kadar sertti. Yavaş hareketlerle banktan kalktı. Onun kalkışıyla bende yerimde doğruldum. Tam karşımda durduğu vakit boyu benden uzun olmasından mütevellit bu sefer o yavaşça bana doğru başını eğdi. Bakışlarında ki keskin nefret bir buz parçası gibi gözlerimin içine saplanıyordu sanki.

"Bence herkes mesleğinin gerekliliklerini yerine getirsin. Sizin de dediğiniz gibi katilleri ve tecavüzcüleri yakalamak polisin işi. Doktor hanım görevinizi yapıp otopsi raporunun bir an önce çıkmasını sağlarsanız emin olun o minik kızın ahı asla yerde kalmayacaktır."

Sessizlik çığ gibi büyüdü aramızda. Bir kaç saniye önce yükselen o duvara komutanın sözleriyle bir yenisi daha eklendi. Kısa bir bakış atıp yanımdan bir rüzgar misali geçip gittiğinde arkasından orada öylece kaç dakika dikildim bilmiyorum. Karşımda dudaklarından ahı kalmayacak sözleri dökülen adamın kelimeleri her vurgu yapışı sanki bir yemini dile getirir gibiydi. Darmadağın düşüncelerle hastaneden içeri girdiğimde çalan telefonumla bir kaç saniye duraksadım. Arayan Fikret Albay'dı. Aramayı hiç cevaplamak istemesem de hala ona çalıştığım için konuşmaya mecbur olduğum bilincinde olarak telefonu kulağıma götürdüm.

"Buyurun Albay'ım..."

"Yeni bir görevin var Neva...Akşam iş çıkışı İzlam seni almaya gelecek. Ona göre hazırlığını yap.."

Cevabımı dahi beklemeden suratıma kapanan telefonla bir kaç saniye hastane girişinde durdum. Bir yanım artık yorulmuştu hiç tanımadığı insanların soluklarını kesmekten. Fakat diğer yanımsa onun verdiği her insanın bir terör mensubu olması sebebiyle öfke doluydu. Arafta kalmış ruhumla ağır adımlar atarak bana verilen odaya geçtim. Telefonumu masaya bırakıp hasta gelmeden odadaki lavaboda bir kaç kez su çarptım yüzüme. Başımı kaldırıp aynada ki aksime bakarken gördüğüm kadın artık çok yabancıydı bana. Benliğim yavaş yavaş onların elinde yok oluyordu. Ve ne yazık ki bana yardım eli uzatacak hiç kimse yoktu...

 Ve ne yazık ki bana yardım eli uzatacak hiç kimse yoktu

 

Loading...
0%