@anita_86h
|
Keyifli okumalar dilerim :)
***************************************************** Sadun'dan... Utanç..... Tepeden tırnağa hissettiğim tek duygu bu... Lavin yaşadığı cehennem günlerini anlattıkça yerimde küçülüyor, aldığım nefesler ise soluk borumu yakıyor... Onun gözlerinin içine bakmaya yüzüm yok , zira derin bir utanç denizinde boğuluyorum. Kaç dakikadır bu cam kenarında başım eğik oturuyorum bilmiyorum. Lavin artık konuşmuyor. Oda benim gibi sessizliğe sığındı. Titrek soluklarla şişirdiğim göğsümün altında atan kalbimde derin bir sızı var... "Özür dilerim.." Zorlukla dudaklarımdan çıkan kelimeler sonrası onun bakışlarını üzerimde hissetsem de , huzur bulduğum badem gözlerine bakmaya cesaretim yok. Daha fazla bu odada , onun karşısında kalamayacağımı anlayarak banyoya adımladım. Kapıyı kapatıp bedenimi yasladım. Aldığım her solukta boğazımda sert bir yumru oluşuyor. Gözlerimi kapattığım anda ilk taciz gecesi Lavin'in yaşadıkları canlanıyor.... Bunu yapan kişi babam... Damarlarımda kanı dolaşan, kendim bileli bana nefretle bakan gözleriyle nefes almaya çabaladığım adam. Yumruk halini almış ellerimden birini hızla kaldırıp göğsüme vurdum. Vurdukça çıkan tok ses beni rahatlatmadı bile. Kalbim şuan dursun istiyorum. Bu banyodan çıkıp onun yüzüne nasıl bakacağımı bile bilmiyorum. Daha bir kaç saat önce tenine bulandığım kadın, aylarca babamın taciziyle baş etmişken, ben utanmazca ona dokundum... Bedenim külçe misali ağırca kapıdan kayıp yere düştü. Kapalı göz kapaklarımın ardından sızan yaşlar tiksindiğim bir adamın oğlu olmanın utancıyla yanaklarımdan süzüldü. Bu sabah hiç doğmamayı diledim ben. Kendimi bildim bileli o adamın kuklası olmuş, bir robot misali her istediklerini yapmıştım. Sadece bir kez kalbim benden izinsiz yuvasını arayan bir Kırlangıç'ın kanatlarına konmuştu. Durduramadım içimde ona karşı büyüyen hisleri. Ona zarar gelmesin diye bu ülkeyi terk ederken, benim yüzünden yaşadığı acıların telafisini nasıl yapacaktım ben... Sıcak tuzlu yaşlar yanaklarımdan ince bir sızı oluşturmaya başlamışken ağırca aralandı göz kapaklarım. Alabildiğine beyaz renkle sarmalanmış banyoda tek kirli varlıkmış kendimmiş gibi hissettim. Hızla yerden doğrulup duşla kabine attım bedenimi. Soğuk suyun altında kaç dakika kaldım bilmiyorum. Tenim artık buz kesmiş dudaklarım dahi morarmıştı. Köpükten arındırdığım saçlarımdan soğuk sular akarken çeşmeyi kapatıp duşa kabinden çıktım. Dolapta bulunan havluyu belime sarıp kapıya ilerledim. Hareketlerim bir robotla eş değerdi. Hislerim alınmış, yerine utançtan kavrulan bu kabuk kalmıştı sanki. Bir kaç saniye kapının kulpuna uzanan elim havada kalırken üst üstte defalarca yutkundum. Kendimde bulduğum ufak güce tutunup ağırca kapıyı araladım. Başımı içeri doğru uzattığımda bakışlarım oda içinde gezdi. Lavin can kenarında ellerini dizlerine dolamış dışarıyı izliyordu. Bakışlarımı hızla ondan çekip gardrobun olduğu bölüme geçtim. Kapağı açtığımda o çoktan görüş alanımdan çıkmıştı. Beynim düşünmekten infilak etmek üzereydi. Üstüme ne giydiğimin bile farkında değildim o anlarda. Islak havluyu banyoya bırakıp odadan çıkmak üzere iken onun sesini işittim. "Benim suçum değildi..." Tükenmiş sesini duyduğum anda elim ayağım buz kesmişti. Yüzüm ona döndüğünde başı pervaza yaslı yüzü ise benim olduğum tarafa dönüktü. Ağlamaktan gözlerinin akları kızarmış, beyaz teni tuzlu göz yaşları yüzünden tahriş olmuştu. Onun bu haline dayanamadım. Bedenim onun tarafına döndü ama attığım tek adım kulaklarımdan çınlayan seslerle yarıda kaldı. Bu tavrım onun gözlerini kapatıp daha çok ağlamasına sebep oldu. İçimde fırtına kopuyordu. Ona sarılmak, suçun yok diye teselli etmek istiyordum lakin utancım boynumda bir pranga olmuştu. Bakışlarımı ondan çekip hızla kapıya uzandım. Dışarı adımımı atmıştım ama bir türlü o kapı eşiğinden geçip gidemiyordum. "Yaşadığın hiç bir şey senin suçun değildi Lavin. Ben bu kadar zavallı bir adam olmasaydım, kimse sana dokunmaya cesaret edemezdi. Ama bu günden sonra her şey değişecek. Sana yemin ederim, canını yakan herkesi göz yaşında boğacağım.." Başım eğik ettiğim sözler sonrası hızla o eşikten geçip kapıyı kapattım. Ardımda kalan sevdiğim için bu gün bu evden çıkarken artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Bu sabah içimde saf kalmış son yanımı da öldürmeye gidiyordum ben... Koşar adım merdivenleri inip mutfağa adımladım. Seyit ve İlkay birlikte kahvaltı yapıyorlardı. Seyit yüz ifademi gördüğü anda telaşla ayağa kalktı. Yanıma geldiğinde elim hızla omzunu buldu. "Seyit Lavin sana emanet. Ne olursa olsun, ne duyarsan duy bu evden asla çıkarma onu.." "Sadun neler oluyor? Yüzün bembeyaz. Hem bu halde nereye gidiyorsun sen?" Bakışlarım kısa bir an İlkay'a değdi. O da hızla ayağa kalkıp yanımıza gelirken yapacağım şey için güç toplamaya çalışıyordum. "İlkay lütfen Lavin'in yanında ol olur mu?" "Olur da siz gelmeyecek misiniz?" Bakışlarımı ondan çekip son kez Seyit'e baktım. Yüzümde nasıl bir ifade varsa gözleri kocaman açıldı. Koluma uzanmak üzere hamle yaptığında hızla bedenimi ondan uzaklaştırıp çıkışa doğru döndüm. Koşar adım dış kapıya doğru ilerlerken Seyit'in bana bağıran sesi tüm evde yankılanıyordu. "Sadun sakın düşündüğüm şeyi yapma... Sadun dur bak o yoldan geri dönüş yok dur lütfen.." Bahçede park edilmiş arabamın kilidini açarken başım gayri ihtiyari bir hareketle yukarı kalktı. Lavin hala aynı yerde oturuyordu. Bakışlarımız kesiştiği anda başını dizlerine yasladı. Gözlerini kapattı ve akan yaşlar beyaz teninde ince şeritler çizdi. Son kez ona bakıp bedenimi arabaya sokarken Seyit hala bana sesleniyordu. Onun sesine kulaklarımı tıkayıp ellerimi direksiyona sardım. Arabayı çalıştırdığım anda açılan büyük demir kapıya baktım. Bu yolun sonu karanlıktı. Ve hayat ışığım ise arkamda kalmış olacaktı. Ayağım gaz pedalına dokundu. Arabanın çıkarttığı tiz sesle hızla bahçeden çıkarken göz yaşları göz pınarlarımdan izinsizce akıyordu. Yaptığım seçimin sonuçları ağır olacaktı biliyordum. Fakat ona bir daha kimse el uzatmasın istiyorsam seve seve karanlık sokaklarda adımlardım. Lavin benim can suyumdu. Ona uzanan eli kesmek ise boynumun borcuydu... Yol önümde akıp giderken direksiyonu sıkan parmaklarım beyazlamış, bedenim ise kaskatı bir hale gelmişti. Yarım saatlik yol sonrası arabamı ezbere bildiğim sokaklarda sürerken kalbim resmen ağzımda atıyordu. En son girdiğim sokağın sonunda gördüğüm büyük binaya baktım. Yapacağım şeyin gerçekliği artık daha görünür bir haldeydi. Binanın önünde park ettiğim arabadan bir kaç dakika çıkamadım. Başımı direksiyona yaslayıp derin derin soluklar çektim içime. Güç toplamam gerekiyordu. Kapalı göz kapaklarımın altında görünen çehre ile usulca aktı göz yaşlarım.. "Özür dilerim Efulim.." Fısıltım arabanın içinde kaybolurken son kez derince nefeslenip başımı direksiyondan kaldırdım. Göz yaşlarının ıslattığı yanaklarımı avuç içlerimle silerek kendime daha fazla düşünme payı bırakmadan arabanın kapısını açıp indim. Sert rüzgarlar hala nemli saçlarımın arasında gezerken dalgınca bakışlarım önünde durduğum büyük binada gezdi. "Makrevis.." Bir kaç ay evvel yanımda Kuzgun ile geldiğim bu mekana sırtımda verdiğim kararın ağırlığı ile bakıyordum şimdi. Tanıdık yüzler bakışlarını benimde gezdirirken ellerim iki yanımda yumruk olmuş her bir azamda hissettiğim duygu karmaşası ile giriş kapısına doğru adımladım. "Hoş geldiniz Sadun Bey.." "Hoş bulduk. Cemal bey içeride mi?" "Evet. Kuzgun bey ile toplantıdalar." Kuzgunun adını duyduğum an önümde dikilen adamı es geçip hızla içeri adımladım. Aylarca çektiğim her acıya şahitken benim arkamdan alay edercesine iş çevirmesini hazmedemiyordum. Uzun karanlık koridoru açıp mekanın tam ortasına vardığımda öfkeli soluklarıma eşlik eden nefret dolu bakışlarım koca salonun her bir noktasında gezdi. Kimse yoktu. Olabilecekleri her yeri zihnimde tartarken canhıraş bir bağırış koptu dudaklarımın arasından.. "Kuzgun... Neredesin lan çık dışarı.." Öfkeden daha da boğuklaşmış sesim koca mekanda yankılanırken sessizlik canımı sıkıyordu. İleriye doğru adımlayıp sahnenin olduğu alana sırtımı dönüp tekrar bağırdım.. "Kuzgun. Neredeysen çık dışarı lan.." Bir kaç dakika sonra bir kapının açılıp kapanma sesini işittim. Hızla merdivenlerin olduğu noktaya doğru giderken Kuzgun'u merdiven başında çatık kaşlar ile bana bakarken gördüm. "Hayırdır dingonun ahırı mı lan burası böğürüp duruyorsun?" "İn lan aşağıya şeref yoksunu haysiyetsiz herif.." Kuzgun ona ettiğim küfür sonrası hızla merdivenlerden inerken içimde büyüyen öfke ateşiyle onu bekledim. Son basamağa adım attığında yumruk yaptığım sol elimi yüzüne savurdum. Kaşına denk gelen yumruğum ile yüzü sağa düşerken yakalarına yapışıp nereden geldiğini anlamadığım deli gücümle arkamda kalan boş alana fırlattım. Üzerine doğru adımlarken karnıma yediğim sert tekme ile nefessiz kaldım. İki büklüm nefes almaya çalışırken yüzüme yediğim yumrukla nevrim dönse de çabuk toparladım. Üzerime atılan adamın yüzüne kafamı gömerken onun acı çığlığı boş mekanda yankılandı. Kanayan burnunu tutan adamın boğazına yapışmış nefessiz bırakırken gözlerim gözlerine kenetlenmişti. "Nasıl yaptın lan? Güvendim sana. Beni bu boktan yere getirdiğinde Lavin için diye katlandım her dediğinize. Cemal denen adamın boka bakar gibi bakışlarını bile onun için sineye çektim. Ama sen arkamdan iş çevirdin. Lavin babam tarafından esir tutuluyorken , sen kalkıp Serdar ile gitti diye yalan söyledin bana. Ne istediniz bizden ne?" Kesik nefeslerimin arasında çıkan çığlıklarımı durduran şey kollarıma dolanan el oldu. Afallamış bir halde başımı sağa çevirdim. Cemal bey benimle aynı renk gözlerinde büyük bir öfke ile bakıyordu yüzüme. "Onun cezasını ben keseceğim. Bırak Sadun. Yoksa ellerinde can verecek." Sanki onun onayını beklermiş gibi avuç içlerim boğazından çekildi bir anda. Külçe kadar ağırlaşmış bedenimle sarsakça geriye adımladım. Pistin olduğu büyük alana çarpan ayaklarım yüzünden bedenim sertçe yere düşerken boş bakışlarım bir kaç dakika önce birinin nefesini kesmek üzere olan ellerime kaydı. Ben nasıl bu hale gelmiştim? Hep içimde varlığını sürdüren bu adamdan korkmuştum. Şimdi ise katil olmak üzere olan bu adam ile artık bir bütün haline geldiğimi hissediyordum. "Eşref Kuzgun'u mahzene götür. Sanırım bana anlatacakları var.." "Abi ona inanmıyorsun değil mi? Alpay'ın oğlu o. Ona güvenemezsin.." "Ben dünkü çocuk değilim Kuzgun. Kimseye de körü körüne güvenmem. Aylardır bana ihanet ettiğini biliyorum. Şimdi çocuklara zorluk çıkartmadan mahzene git. Bende bir kaç dakikaya yanına geleceğim." Sessizlik. Kuzgun'un götürülüşü ile büyük salona çöken tek şey bu. Donuk bakışlarım hala ellerimde iken ayaklarımın dibinde gördüğüm rugan ayakkabılarla irkildim bir an. Başım ağırca yukarı kalkarken Cemal bey dingin bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "Sana iki yol sunacağım Sadun Karayel.." "Şimdi buradan arkana bakmadan çıkarsan seni azat edeceğim. Ama.." "Ama.." Günlerce susuz kalmış ve boğazım tahriş olmuş gibi bir sesle sorduğum soruyla gülümseyerek önümde diz çöktü. Sanki bir an olgunluk halimi gördüm yüzünde. Birbirimize çok benziyorduk. Bakışlarımız, gülünce yanaklarımın iki yanında çıkan gamzeler ve onun benden büyük olmasına rağmen benzer simaya sahip olmamız nedeniyle sanki aynı kandan gibiydik. Garip ve rahatsız edici bir tesadüf gibiydi.. "Ama burada kalırsan benim Şah'ım olarak yerime geçersin. Babanın karşısına ise Gürcü'nün imparatorluğunu devam ettirecek bir evlat olarak çıkar, sevdiğin kadını kabul ettiğin bu güçle korursun." "Lavin.. Ben bu karanlıkta adımlarken zarar görmez değil mi?" Oflayarak ayağa kalktı. Bedenini mahzenin olduğu noktaya çevirirken son sözleriyle bir girdabın içine attı beni. Ne yazık ki çıkış yolum ise artık yoktu. "İstersen korursun Sadun. Sana sunduğum güç çok büyük. Düşmanların olacak. Ama en büyüğü baban. Bunu bil ona göre kararını ver." Cevap vermemi beklemeden ilerlerken buraya geliş amacımın farkında olarak oturduğum sahneden kalktım. Son kez derince soluklanıp kaderimi baştan aşağıya değiştirecek o kelimeleri fısıldadım.. "Kabul ediyorum. Yarın akşam ki toplantı da ben yanında olacağım.." Dudaklarımdan dökülen cümlelerle adımları durdu. Bedenini bana döndürdü. Yüzünde sinsi bir tebessüm vardı. Rahatsız hissettim kendimi bir an. Bakışlarımı ondan kaçırıp, tedirginlikle ellerim bedenimin iki yanında yumruk haline geldi. Bu adamın karşısında kendimi aciz bir varlık olarak görmekten alıkoyamıyordum. "O zaman bu aleme hoş geldin *Lazarillo.." Bana hitap ettiği isimle kaşlarım çatılırken o son kez bana tebessüm edip merdivenlerin altında kalan mahzene giden kapının yanına doğru ilerledi. Onun ardında bıraktığı sessizlikte bir kaç dakika soluklanıp akşam olacak toplantı için hazırlanmak üzere mekandan ayrıldım. Arabama binip çalıştırırken bu geceden sonra olacaklardan korktuğumu hissediyordum. Eve döndüğümde gün batmak üzereydi. Bahçeye arabamı park edip tutuk hareketlerle içinden çıktım. Büyük demir kapıya ilerlerken basamaklara adımımı attığım anda açılan kapıda gördüğüm bedenle zorlukla yutkundum. Lavin gözleri ağlamaktan şişmiş bir halde bana bakıyordu. Ona doğru basamakları çıkarken o bana doğru gelmekten bile çekiniyordu. Onu bu hale getirdiğim için kendimden nefret etsem de belki de benden uzak durması onun için daha iyi olacaktı. Yanından geçip içeriye adımlarken aldığı titrek soluklar yüzüme çarpıyordu. Evin büyük salonuna adımlayıp bedenimi koltuğa doğru tutukça bırakırken onun bana yaklaşan adım seslerini duyuyordum. Seyit ve İlkay mutfaktan çıkıp yanıma gelirken yığıldığım koltukta oturur pozisyona geçtim. Onlardan bir şey saklayamazdım. Zaten bir kaç saat sonra o toplantıya girdiğim anda tanıdıkları Sadun'dan geriye hiç bir şey kalmayacaktı. "O adama gittin değil mi?" Seyit'in öfkeli sesiyle başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bakışlarında korku vardı . Tıpkı benim gibi oda korkuyordu. Lakin yapacağım hiç bir şey kalmamıştı artık. Seçtiğim yolda ilerlemekten başka şansım yoktu. "Evet onun yanına gittim. Hatta.." Bakışlarım saniyelik Lavin'e değse de çok oyalanmadan tekrar Seyit'i buldu.. "Teklifini kabul ettim.." "Ne yaptım dedin?" Seyit'in bağırışı ile yan tarafımda oturan Lavin korkuyla irkilirken İlkay'ında ondan kalır yanı yoktu. Öfkeli bakışlarım onun yüzüne dönerken o hızla yanıma gelip yakalarıma yapıştı. Ayağa kaldırıp öfkeli soluklarını yüzüme üflerken ona karşı koyacak gücüm dahi kalmamıştı. "O aleme girenin bir daha çıkışı olmadığını bilmiyor musun lan sen? Hayatını nasıl tek kalemde silersin? Sadun ne yaptın oğlum sen ne yaptın?" Ellerimi hissizce yakalarımda sıkılı duran elleri üzerine koydum. Yakamı ondan kurtarıp son kez yüzüne bakarak yanından geçerek odama çıkan merdivenlere doğru adımladım. İlk basamağa adımımı atmıştım ki boğazıma oturan keskin yumru ile yüzümü bana acıyarak bakan sevdiklerime döndüm. Bakışlarım her birinin yüzünde sakince gezerken oturduğu tekli koltukta küçüldükçe küçülen sevdiğim kadına bakarken dudaklarım ağırca aralandı. "Sevdiği kadını korumaktan aciz bir adam olarak ona kimse zarar vermesin diye adımı attım bu karanlığa . Pişman değilim. Onun için bu yolda öleceğimi bilsem yine o yollardan geçer cılız bir ışık arar dururdum. Cemal bey aradığım o cılız ışığı altın tepside sundu. Başka çarem yok. Babam ile başka türlü baş edemeyiz. " Lavin'in yanaklarından süzülen yaşlar halıya damlarken bakışlarımı zorlukla ondan çektim. Seyit'e baktığımda anlayışlı bir ifade ile hafifçe başını sallayıp onayladı beni. Artık oda benimle bu yolda ilerleyecekti. Ondan güç alarak atacaktım adımlarımı. Seyit bana bir abi, bir kardeş olmuştu çoktan. Her ne kadar sonumuzdan korksa da , yanımda durmak isteyecek kadar değer veriyordu. Buruk bir tebessümle yukarı doğru çıkan merdivenlere yüzümü dönsem de ikinci adımımı bir türlü atamadım. İçimde yer etmiş utanca rağmen koşarak Lavin'in yanına geldim. Önünde diz çökerken ellerimi uzatıp ağlamaktan tahriş olup kızarmış pamuk yanaklarımı avuç içlerime hapsettim. "Ağlama lütfen. Hiç bir şey senin suçun değil. Babam nereye gidersek gidelim bize huzur vermeyecek. Güç onun karşısında en büyük silahımız olacak. Ben bu yola girdiğim için pişman değilim. Sende benimle adımladığın için pişman olma olur mu?" Lavin sakince başını kaldırıp yüzünü elimden kurtarıp bana sıkıca sarıldı. Bu onun yanındayım deme şekliydi biliyordum. Kollarımı bedenine sarıp hafifçe kucağıma aldım. Ellerim kalçaları altında onun ise başı boynumda merdivenlere yöneldik. Basamakları adımlarken hıçkırık sesleri evin duvarlarına çarpıyordu. Odamıza geldiğim anda zorlukla kapıyı açıp yatağa adımladım. Önce onu bırakıp sonrada ben yanına adımladım. Sabah büyük bir mutlulukla uyandığım güne boynuma dolanmış beni nefessiz bırakan bir urganla devam ediyordum. Bedenimi yatağa bırakıp usulca başımı göğüs oluğuna koydum. Kokusu etrafımı sarmış her bir hücreme yayılmışken narin parmaklarını saçlarımın arasında hissettim. Gözlerim hissettiğim ruh yorgunluğu ile kapanırken bu geceden sonra değişecek hayatımızın bize neler getireceğinin korkusu ile bilimcim yavaş yavaş karanlığa teslim oldu. Lavin'in cılız sesi kulaklarımda yankılanırken kollarım zayıflamış bedenine daha sıkı sarıldı. Bir daha onun sıcaklığından mahrum kalmamak için kirli dünyaya adım atarken bizi birbirimize daha da bağlayacak mucizeden bihaberdim o anlarda... "Sen istediğin kadar karanlıkta ilerle. Kalbindeki o saf kalmış yanını kimsenin yok edemeyeceğine eminim. Ne baban, ne de bu gün kapısına gittiğin adamın gücü senin ışığını söndürmeye yetmez. Sana güveniyorum. Bu bataklıktan birlikte kurtulacağız.."
*Lazarillo: Rehber...
|
0% |