Yeni Üyelik
18.
Bölüm

-Arafta Asılı Kalan Ruhlar..-

@anita_86h

Keyifli Okumalar Dilerim :)

 

*********************************

*********************************

 

Yol önümüzde sessizce akıp gidiyorken aramızda aşılması zor duvarların getirdiği soğukluk vardı. Anın sıcaklığı ve özlemin bizde yarattığı tahribatla birbirine kavuşan bedenlerimiz Seyit abi ve Asiye ablanın gelişiyle sekteye uğramıştı. Sadun Bey kendi arabasını Seyit abiye vererek beni zorla kırmızı pikaba bindirmiş yayla evine doğru son sürat gidiyorduk.

"Daha ne kadar sessizliğinle cezalandıracaksın beni?"

Onun sesi aramızdaki bu durgunluğa son verdiğinde bakışlarım onu buldu. Yeşil harelerinde tedirgin bir ifade vardı. Sorduğu soruyla ilkin bir kaç saniye duraksadım. Daha sonra gözlerimi yeşil irislerinden çekip olağanca hızıyla yağan yağmurun camda bıraktığı damlalara çevirdim.

"Sizi cezalandırmıyorum ben. Olması gerektiği gibi davranıyorum.."

"Olması gereken neymiş Lavin Hanım ?"

Kızgın sesiyle ellerimi birbirine kenetledim. Bir kaç saat önce fütursuzca onun kollarına sokulup kokusunu içine çeken biri olarak ne söylesem saçma olacaktı biliyordum fakat beni aylar önce sadece bir mektup ile bırakıp giden birine farklı davranmam söz konusu bile olmazdı.

"Ben sizin çalışanınızım. Ona göre davranalım. Doğrusu bu çünkü.."

Araba aninden fren yaptığında korkuyla yüzüm ona döndü . Aldığı hızlı soluklarla arabadan indiği vakit göğsüm o kadar hızlı çarpıyordu ki bu yüzden ellerim bile titremeye başlamıştı. Biraz sakinleşince kayalıkların kenarın da ileri geri volta atan adama baktım durgunca. Yağmur yağıyordu ıslanıp hasta olmasından tedirgin olarak usulca arka koltuğa uzandım ve siyah deri cekete uzandım.

Göğsüme bastırdığım ceketle ürkek bakışlarla arabadan indim. Yanına adımlayıp bana dönmesini sağladım. Ceketini uzatırken bakışlarım o hariç her yerdeydi. O ise almak yerine bakışlarını sakince yüzümde gezdiriyordu.

"Alın lütfen siz buranın havasına alışık değilsiniz. Yağmur birazdan daha da hızlanacak hasta olmayın."

Dudaklarından sözlerimden sonra kısıkta olsa çıkan kahkaha ile afallayarak bakışlarımı yüzüne çevirdim. Göz pınarlarında biriken yaşlar akmasın diye sanki boş kahkahalara sığınıyor gibiydi.

"Sen alıştın mı yuvasız Kırlangıç?"

Ses tonu bas bas kırgınım diye bağırıyordu. Onun karşımda bu halde olmasına dayanamıyordum ki ben. Ona uzanmak isteyen kollarım , kokusunu içine hapsetmek isteyen ciğerlerim vardı. Tekrar aynı hataya düşmemek için kollarımı bedenime sardım. Üzerim sırılsıklam olmuştu. Bir an önce eve gidip ılık bir duş almak istiyordum. Biliyordum ki bir kaç dakika daha onunla burada yalnız başıma kalırsam ördüğüm her duvar onun tek bir hareketiyle un ufak olacaktı.

"Alıştım Sadun Bey. Lütfen eve gidebilir miyiz artık.."

" Aylardır tek kirpik tanene bile hasretim ben..."

Arkamı dönüp arabaya adımlarken geceyi yarıp geçen fısıltısıyla ayaklarıma tonlarca çimento dökülmüş gibi yerimde kaldım bir süre. Arabaya varmama sadece bir kaç adım vardı lakin kalbimde ki ağırlık ayaklarıma sirayet etmişti sanki. Sadun Bey ise ona karşı olan tüm direncimi kırıp atmak ister gibi sözlerini ardı sıra sıraladı...

"Şimdi bana çalışan patron ilişkimize geri dönelim diyorsun. Bu sence de çok acımasızca değil mi Lavin?"

Gözlerim ağırca kapandı. Son kalem yıkılmadan çnce zinhimde dönen görüntülerle öfke ile bedenimi ona doğru döndürdüm. Bir kaç dakika önce ürkekçe ona bakarken şimdi i.mde ki kırgınlığa eşlik eden bakışlarım onun yeşil harelerine tutundu. İçime çektiğim titrek soluklar sonrası belki de hayatımın sonuna kadar asla unutmayacağım o sözler yapan yağmurun sesini gecenin ayazını yarıp ikimizin arasına bir yıldırım gibi düştü...

"Benim size duyduğum çocukça hayranlık yüzünden lütfen düzeninizi bozmayın. Zaten yanınızda gezdirmekten bile imtina ettiğiniz bir kadın için bunca çabaya gerek var mı?"

Bizim gerçekliğimizi anlatan o iki cümle sonrası bakışları değişti. Elinde duran ceket yeri boylarken suya çarptığında çıkan tok sese rağmen bir saniye bile ayrılmadı gözlerimiz birbirinden. Kalbim o gece ki kadar acıyordu. İçimde ki küçük kız hala o geceki kadar kırgındı karşımda duran yeşil gözlü prense. Ben o gece, masalların bir safsatadan ibaret olduğuna inandım . Çirkin ördek yavrusu Lavin asla bir kuğuya dönüşemezdi. Bunu bizzat onun dudaklarından dökülen zehirli kelimelerle tescillemiştim...

"O gece bizi duydun mu?"

Pişmanlık dolu ses tonu içimdeki yaraya derman olmuyordu. Öfkem hala taptaze yerli yerinde duruyordu. Meydan okuyan kahvelerle baktım yüzüne. Sıcak nefesi yüzüme vuruyordu. Yüzlerimiz arasında az bir mesafe vardı ve kapanmak için tek adım atmamız gerekiyordu. Aniden şimşek çaktı. Yağmur daha da hızlı yağmaya başlarken Sadun Bey'in yeşilleri her çakan şimşekle göz alıcı bir mücevher gibi parlıyordu...

"Saçmalama Alkan. Nasıl böyle düşünürsün? Ben ve o kız aklın hayalin alıyor mu? Benim çalışanım o, hadi onu geçtim bir ona bir de bana bak. Yan yana durduğumuzda oluşacak görüntü kirliliğinin farkında mısın? Arkadaşlarımın yanında nasıl bu kız benim sevgilim derim? Nasıl davetlere, kokteylere yanımda götürürüm? Yani her şeyi geçtim ben nişanlıyım bunu biliyorsun. Bir genç kızın aptalca hayranlığı uğruna Simay ile olan evliğimi tehlikeye atar mıyım ben?"

Tek bir kelime bile atlamadan sıraladığım cümlelerle aldığı soluklar yavaşladı. Gözleri doldu ama tek damla akmadı. Bir kaç saniye sonra omuzlarını düşürerek gözlerini kapattı. O an bir damla yağan yağmura karıştı ve yanağından düşüp sonsuzluğa ulaştı...

"O sözler kalbimden geçen hislerimi yansıtmıyordu. Seni korumak içindi. Aptalca bir hareketti biliyorum ama Lavin bile isteye asla kırmam seni."

"Ben duymam gerekenleri o gece sizin ağzınızdan duydum. Size vedamı ise 5 ay önce beni ardınızda bir mektupla bıraktığınız sabah yaptım. Şimdi herkes olması gerektiği noktada durmak zorunda . Anlıyor musunuz beni.?"

Gözlerini açıp daha da yaklaştı bana. Elleri yüzümün iki yanında konumlanırken dudakları önce sol gözümü , sonra sağ gözümün üzerine düştü. Titrek nefesleri yüzümü yalayıp geçerken bedenime sardığım kollarım gevşedi ve bedenimin iki yanına düştü. Dudakları ağırca alnıma çıkarken aldığım soluklar bile o an yavaşladı.

"Sen bu hayatta başıma gelen en güzel şeysin. Ben adına ev denen ama benim için hapishaneden farksız o dört duvar arasında hayat kaynağım annemi kaybettikten sonra bir seninle güldüm. Benim ruhumun cellatı Alpay Karayel iken seni ondan korumak için her şeyimi feda etmeye hazırdım. O gece seçim şansım yoktu. Ama bu gece ve bundan sonra bu kimsenin kuklası olmadan atıyorum sana adımlarımı. Ne olur beni ardında bırakma.."

Benden bir adım uzaklaştı . Ne ara kapattığımı bile bilmediğim gözlerim aralandı. Sözleri zihnimin duvarlarına çarpıyor kalbimin damarlarını patlatacak kadar büyük bir acıya neden oluyordu. Hayat ikimize de hiç adil davranmamıştı. Biz yaralı iki yürek kaderin çarkları durmaksızın hareket ederken birbirimizi bulmuştuk.

Konuşmaya takatim yoktu. Yüreğimde ki sızıyla tek kelime etmeden baktım gözlerine. Bedenim beden bağımsız hareket ettiğinde usulca uzandım ellerine. Bir eline parmaklarımı sararken bir anda onun tarafından çekilen bedenimle afalladım. Elimin biri göğsünde iken dudaklarımın üzerine kapanan dudaklarla neye uğradığımı şaşırdım. Sıcak nefesi aralık dudaklarımdan sızarken benden tepki beklercesine hareketsizce duruyordu dudakları. Islak saçlarımın arasına giren eller belime sarılıp beni kendine daha çok çeken bedenle tüm direncim kırıldı. Ellerim göğüsleri üzerinde dururken hafifçe kıpırdandı dudaklarım. Yağmur hızını arttırırken nefeslerimiz birbirine karıştı. Yağmur suyuna tenlerimizin onun sıcaklığı bulaştı. Dudaklarının tadı ve damaklarımda raks eden diliyle ben yine onun yörüngesine girerek yolunu şaşıran bir gezene döndüm...

Yıldırım tekrar çaktığında bizi düştüğümüz durumdan uyandıracak bir hadise gerçekleşti. Issız yol kenarında yankılanan korna sesiyle hızla ondan ayrılıp uzunca bir mesafe koydum aramıza. Sadun Bey bu halime şaşırsa da korna sesinin geldiği yana döndürdü bedenini. Bende göz ucuyla arkama baktığımda Asiye abla ve Seyit abiyi karmaşık bakışlarla bizi izlerken gördüm . Abim gibi gördüğüm adama yakalandığım durumla utançla başımı eğdim. Biraz önce yaşadığım andan asla pişman değildim ama zihnim bulanıkken fazla onunla aynı alanda durmaya kalbim dayanmayacağı için hızla kırmızı pikaba ilerledim. Yolcu koltuğundan çantamı alarak Seyit abinin arabasına doğru ilerledim. Sadun bey bana doğru adımlasa da öğrendiklerimden sonra koşarak onu arkamda bırakmak karmaşık zihnime en doğru davranış gibi geldi. Seyit abi ne yapmak istediğimi anlamış olacak ki hızla arabadan indi. Sadun Bey'in önüne geçti.

"Bırak Seyit yakmayayım canını. Lavin gitme bir dinle beni lütfen.."

Onun bağırışlarını umursamadan hızla Seyit abinin kullandığı arabaya bindim. Arka koltukta uyuyan Aras'ı uyandırmaktan korkarak yavaşça kapattım kapıyı.

"Sadun Bey böyle olmaz. Bırakın biraz kendini dinlesin. Ona zaman verin."

"Ne zamanı Seyit görmüyor musun yanıp kül oluyorum ben onun hasretiyle. Sadece beni bir kez dinlesin yeter."

"Tamam ama bu gece olmaz. Feride hanım saatlerdir arıyor. Meraktan ölmüş durumda. Lavin onun için çok değerli. Eve geçelim sağ sağlim kafayla yarın konuşursunuz olur mu?"

Ellerim yüzüme kapandı. Beynim çıfıt çarşısından halliceydi. Aylardır kendimi inandırdığım yalanlar buhar olup onun sözleriyle uçup gitmişti. Ve ben ilk defa neye inanmam gerek bilemiyordum. Fakat onun acı çeken sesini duydukça arabadan çıkmamak için kendimi sakinleştirmeye çalışırken büyük bir ikilemin içinde debelenip duruyordum.

Bir kaç dakika sonra sürücü kapısı açıldı. Ellerimi yüzümden çekip başımı kaldırdım. Seyit abiyle göz göze geldiğimde sanki ne istediğimi anlamak ister gibi baktı yüzüme. Bakışlarım dışarıya kaydı usulca. Sadun Bey olağanca hızıyla yağan yağmurun altında buruk bakışlarla bakıyordu bana. Kalbim ortadan ikiye ayrılmıştı sanki. Ona kıyamayan tarafımla kırgın tarafım çetin bir savaşa düştü. Gurur mu aşk mı denen o ikilemin arasında soluksuz kaldım. Bu gece onu ardımda bırakırsam hiç bir şeyin aynı olmayacağını hissettim. Kırgınlığım baki olsa da ona kıyamayan yanım bayrağı devraldı.

Seyit abinin gözlerine baktım. Bir abi edasıyla hafifçe salladı başını sanki o an içimdeki karmaşayı görmüş gibi tebessüm etti. Bakışları saniyelik benden çekilip yan tarafında ki koltukta oturan kadına baktı. Minik tebessümü o an daha da büyüdü. Asiye abla utanarak ondan bakışlarını çekse de onunda yüzünde Seyit abiye eşlik eden büyükçe bir gülümseme vardı.

"Birinden gitmek en kolayı Lavin. Önemli olan ardında kalanda yüreğinin kalacak olması. Eğer içinde onsuzluğa dayanabileceğine karşı en ufak tereddüt varsa in arabadan. Bazen kırgınlıklar aşka galip gelir. Ona gitmek için sebeplerin varsa korkusuzca adımla geleceğine karşı.."

Seyit abinin destek veren şefkatli sesiyle düştüğüm karmaşık dehlizden çıktım ve burukça gülümseyip başımı onu onaylar gibi salladım. Kapının koluna uzanırken içime derin bir nefes çektim ve tekrar aklımın karışmasına izin vermeyerek olağanca hızıyla yağan yağmurun içine bıraktım bedenimi...

Ben arabadan inince Seyit abi arabayı çalıştırmış son hızla yanımızdan uzaklaşmıştı. Karanlığı yarıp giden arabanın arkasından bir süre baktım dalgınca. Sonra yüzümü Sadun Bey'den tarafa döndüm . Ağır adımlarla hızını arttırmış yağmurdan sırılsıklam olmuş Sadun Bey'in karşısına geldiğimde onu her gördüğümde bedenimde vuku bulan heyecan ile baktım. Yeşilleri kahvelerimi esir aldığında gördüğüm parıltılarla afalladım. Zira artık buruk değil aksine hiç olmadığı kadar yaşam dolu bakıyordu.

Usulca aralandı dudaklarım. Yüreğimi ele geçirmiş hisler dilimden döküldü o anlarda...

"Seni ardımda bırakıp gitmek için bir çok sebebim var. Fakat o sebeplerin içinde yüreğimi ele geçirmiş hislerim dur durak bilmeden cesurca sana doğru koşuyor. İtiraf etmeliyim ki korkuyorum. Ama ne yaparsam yapayım gideceğim tüm yolların sonunu hep senin sokaklarına çıkacağını bilen kalbim burada tam karşında durmama neden oluyor.."

Bir adım atıp ona yaklaştım. Yağmur damlaları tüm yüzünü ıslatmış karanlık bir örtü gibi üzerimizi örtmüş olmasına rağmen yeşilin en güzel tonuna sahip gözleri tüm korkularımı silmeye ant içmiş gibiydi. Ya da ben onun tek bir sözüyle kurduğum dünyamı alt üst edecek kadar ahmaktım...

" Peki sen yürüdüğüm bu karanlık yolda yol gösterici ışığım olmaya hazır mısın Sadun Karayel? Yoksa yine benden tek bir gece isteyip iki satıra sığdırdığın veda ile beni kaybolduğum karanlıklarda bir başıma mı bırakacaksın?"

İçimde büyümüş beni zehirleyen korku denen bu irin dudaklarıma kadar ulaştı ve ben hiç gocunmadan dudaklarımı araladım. Ondan cevap bekleyen küskün tarafım ile kırılmaya hevesli yanım hala benimle çetin bir savaşın içindeydiler. Gözlerinde bir çok ifade geçti ve bana bir adım atarak geldiğinde bedenlerimiz arasından su dahi sızmıyordu. İri ellerini uzatıp yüzümün iki yanına koydu. Baş parmaklarıyla elmacık kemiklerimi okşayıp yağmur damlalarıyla ıslanmış dudaklarını nazikçe alnıma bastırdı. Her bir azam bu dokunuşla titrerken ürkekçe ellerim havaya kalktı ve belinin iyi yanında konumlandı.

Dudakları bir kaç saniye sonra alnımdan uzaklaşsa da ılık nefesi hala yüzümdeydi. Gözlerimin önüne gelen saçları nazikçe kulağımın arkasına atarken ben yüzümde gezen bakışlarında takılı kaldım. Dünyanın en nadide eserine bakarmış gibi bakıyordu bana. İlk defa tecrübe ettiğim bu durumla sarsıldım. Aldığım titrek soluklara karışan kokusuyla başım sakince göğsüne düştü. Ben birinin en kıymetlisi olmaya hiç alışık değildim ki. Bu hisler , gördüğüm bu bakışlar benim için çok fazlaydı.

"Bu gece kendimi hiç olmadığım kadar şanslı hissettim. Kaç kişiye böyle bir kadın nasip olur ki? Gözlerinde küçük bir kızın korkusuna eşlik eden parıltılarla cesurca yönelttiğin soruyu aslında bende bu gece sana sormak istiyordum."

Derince bir nefes çekti içine . Sonra omuzlarından tutup başımı göğsünden kaldırdı. Çenemde gezinen parmak uçlarına eşlik eden tebessümüne hayran olmamak elde değildi.

"Lavin hayatıma ışığınla girdiğin o ana minnettarım ben. Çünkü senin sayende beni hapsettikleri o kabuğu kırdım. Karşında en saf halimle duruyorum. Param yok. Ailem yok. Seni ardımdan bırakıp giderken ki mevkim yok. Sadece annesinin hayatına hediye olarak verilmiş Sadun olarak karşındayım. Ben seninle bu yolda yürümekte hiç olmadığım kadar istekliyim. Peki sen elinde sadece kuru bir adı kalmış bu adamı hayatına ortak etmeye kararlı mısın?"

Duyduğum her bir cümle yüreğimde deprem etkisi yarattı. Benim için vazgeçtikleri bir bir önüme serildiğinde vicdan azabı ile kavrulsam da en duru haliyle bana gelmiş adamı red edemezdim ki. Gözlerinin içine baktım . Gördüğüm sevgi dolu bakışlar yıllardır hayatın acı yüzüyle yalnız başına mücadele eden o kıza can suyu oldu sanki.

Parmaklarımın üzerinde yükseldim. Bir an bile düşünmeden hislerimin akışına bıraktım kendimi. O gece Simay hanımın evinde söylediği her bir sözün hesabını elbet soracaktım. Lakin bu gece sevdiğim adama kavuşmanın hissiyatını iliklerime kadar hissetmek istedim. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bir an kaskatı kalan bedeni hızla belimi sardı. Elinin biri saçlarımın arasına girdi ve beni daha çok kendine çekti. Dili damağımda raks ederken üzerimize yağan yağmur damlalarından nasibini alan yüzümüzü umursamadan birbirimizi tükettik.

Soluklarımız kesildiği vakit birbirimizden ayrılan dudaklarımızdan çıkan buhara aldığım hızlı soluklar eşlik etti. Sadun 'un iri elleri yüzümü okşadı yavaşça . Alnı alnımda dinlenirken tadıma bulanan dudaklarından kelimeler peşi sıra çıktı.

"Teşekkür ederim bana geldiğin için asla pişman etmeyeceğim seni.."

Cevap vermedim sadece sarıldım ona. Korkularım olsa da bu gece o arabaya binip gitmediğim için asla pişman değildim. Gelecek belirsizdi lakin bu gün onunla her bir saniyeyi birlikte yaşamaya değerdi. Sonunda acıdan öleceğimi bilsem yine onunla aynı yolu yürürdüm biliyordum. Çünkü aşk delilik haliydi. Ve ben kendimi ilk defa iki böylesine cesur hissediyordum.

 

 

Loading...
0%