Yeni Üyelik
14.
Bölüm

-Bir Kafesin İçine Hapsolmuş Yaralı Kalp..-

@anita_86h

Keyifli Okumalar:)

 

*************************************

*************************************

 

Kar tüm İstanbul'u etkisi altına almış ben ve Sadun Bey evde resmen mahsur kalmıştık. O adam yani adının Serdar olduğunu kriz anım geçtikten sonra öğrendiğim kişiyse kapanan yollar sonrası bizimle aynı evde kalıyordu. Salonda o tekli koltukta, ben ve Sadun Bey ikili koltukta uzak bir mesafede oturuyorduk. Aramızda ölüm sessizliği vardı. Kimse tek kelime etmiyordu.

"Off daha ne kadar böyle susup oturacağız."

"Ne yapalım sevgili kardeşim.."

Sadun Bey'in sinirle resmen dişlerini sıkarak konuşmasından sonra bakışlarım ikisi arasında gidip geldi. Burada olmaktan mutlu değildim. Hafifçe öne doğru eğildim. Amacım kalkıp odama gitmekti. Fakat Serdar Bey ben daha koltuktan kalkamadan konuşmuş bir an bocalamama sebep olmuştu.

"Acıktım. Kaç saatlik yoldan geldim. Lavin bu evin aşçısı değil mi ? Hazırlasın işte."

"Lavin hasta onun dinlenmesi lazım. Çok açıktınsa ben sana bir tost filan yaparım."

Serdar Bey'in yüzü onun cümlesiyle asılırken iki kardeşin arasının benim yüzünden bozulmasını istemedim. Koltuktan kalktığım an ikisinin de bakışları anında beni buldu. Sadun Bey'e kısa bir bakış attıktan sonra hala keskin bir ağrıyla zonklayan boğazımı umursamadan konuştum.

"Ben hazırlarım. Kendimi şuan iyi hissediyorum."

Cümlem bittiğinde Sadun Bey hızla oturduğu koltuktan ayağa kalktı. Ellerini nereye koyacağını bilemez halde bir kaç saniye tereddütle durdu. En sonunda giydiği siyah eşofmanın cebine koyarak rahatsız bir duruşla yanıma adımladı.

"Sana yapma desem dinlemeyeceksin biliyorum. O yüzden ben de yardım edeyim sana."

"Zahmet etmeseydiniz."

Yanıma gelip tam karşıma geçti. Bakışlarında ki şefkat kanımı kaynatıyordu. Yine yeniden onun etki alanına girmek istemiyordum.

"Merak etme senin için çabalamak asla zahmet olmaz bana."

Bir az dudaklarından dökülen kelimelerle kalakaldım. Her seferinde nasıl yapıyordu bilemesem de bir şekilde beni yörüngesinde dönüp duran bir gezegene çeviriyordu. Adımımı attığım her yön ise onun parlak ışıklarına çıkıyordu.

Cevap vermeden arkamı döndüm. Terliklerimin çıkardığı iç gıcıklayıcı ses sinirimi bozarken benim adım seslerime tok ve sert adımlar eklendi. Bu garipti. Nerede olursam olayım Sadun Bey'in adım atışında çıkardığı o sert sesten bile tanırım gibi geliyordu.

Mutfağa girdiğim an heyecandan kuruyan boğazımı yatıştırmak için tezgâhın üzerinde duran sürahiyi aldım. Büyükçe bir bardağa doldurup kana kana içtim. Su bittiğinde beni pür dikkat izleyen adamla göz göze geldim ve utanarak arkamı döndüm. Buzdolabına ilerleyip ne yemek yapabilirim diye baktım. Mantar ve tavuğu çıkarttım. Daha sonra ise sebzelikte gördüğüm elmalarla aklım bir kaç gün önce canı elmalı şeker isteyen arkadaşıma gitti. Onları da çıkartıp aktardan aldığım nar çiçeklerini demlemek için, cam demliği tezgahın yanında bulunan büyük dolaptan aldım. İçine su koyarak ocağa yerleştirdim. Su kaynadıktan sonra nar çiçeklerini atarak istediğim kırmızı rengi elde edecektim.

Daha sonra tavukları kesme tahtasına yerleştirip küp şeklinde kesmeye başladım. Bir an işime kendimi öylesine kaptırmışım ki mutfakta tek ses yapanın ben olduğunu geç fark ettim. Demlediğim nar çiçeklerini süzdüğüm vakit bedenimi döndürdüm. O an gördüm onu. Ada tezgahında sağ elini yüzüne dayamış pür dikkat beni izliyordu. Yeşilleri gözlerime tutunduğunda kendimi unutmaya zorladığım o his tüm bedenimi istila etti. Heyecanlanmıştım. Bir erkeğin bana bakışlarından tiksinmiyor aksine onun tarafından beğenilmek garip bir haz veriyordu.

"Sanırım bana yardım etmekten vazgeçtiniz."

Ne kadarda düz tutmaya çalışsam da sesim çatladı ve heyecanım bir anda etrafa dökülüp saçıldı. Sadun Bey önce büyükçe tebessüm etti ve yanaklarında beliren iki çukura iç geçirmeden duramadım. Bir gün o iki çukura dudaklarımı bastırmanın hayaliyle yanıp tutuştum. Yasaktı bana ama gönüle söz geçmiyordu. Ağırca yerinden kalkıp yanıma gelen adama baktım belki de en duru bakışlarla. O ise sanki bir daha görmesi mümkün olmayacakmış gibi göz bebeklerinde yer edinmiş hasret parıltılılarıyla tüm yüzümü talan etti.

"Sen ne istersen ben onu yaparım..."

Cümlesi bittiğinde içime çektiğim soluklar ciğerlerimi yaktı. Ses tonu öyle baskındı ki her bir azam titredi. Sanki farklı anlamlar içeriyordu her bir kelime. Ona doğru bir adım attım ve aramızda ki mesafeyi kapattım.

"Ne istersem yapacak mısınız?"

Onun yörüngesine girdiğim vakit içimden çıkan kadına inanmıyordum. Hiç olmadığı kadar cesur karşısında ki adamı tahrik etmek isteyecek kadar arzulu oluyordu. Hangisi gerçek Lavindi artık bilmiyordum. Yıllarca tüm benliğini fazla kilolar ardına saklayan o kız mı? Yoksa yeşil harelerde gördüğü tutkuyla teni alev alev yanıp daha fazlasını arzulayan Sadun Bey'in karşısında umarsızca duran kadın mı?

Sadun Bey yakınlığımızla gözlerini kapattı. Bir kaç kez derince yutkundu ve bana daha da yaklaştı. Başı saçlarıma değiyordu. Nefesi saç tellerimin arasında dans ederken kendime hakim olamadım. Ellerim usulca beline uzandı. Ve başımı geriye atıp gözlerinin içine baktım. Beni tezgah ile arasına hapsedip yüzünü usulca eğdi. Dudakları milimler kala dudaklarımın üzerinde durdu. Nefesi tenimi okşarken gözlerim ağırca kapandı.

"Ben bu gece senin emrine amade bir köleyim Lavin. Benden ne istersen yapmaya hazırım.."

Garip bir hazla doldum dudaklarıma çarpıp zihnimi işgal eden sözleriyle. Gözlerimi açmadan dudaklarımı aralarım. Nefeslerimiz birbirine karışırken ellerinin biri saçlarıma uzandı. Tokamı ağırca saçlarımdan çıkarırken nazlı bir edayla salınan saçlarımın arasında gezdi parmakları...

"Gece kadar siyah. İnsanın tüm benliğiyle içinde yok olmak isteyeceği kadar sonsuz. Saçlarından ulaşıp tüm zihnimi kuşatan kokun beni kendine esir ediyor. Kaçamıyorum...Yolunu kaybetmiş avareyim ve sen ulaşmak istediğim Çoban Yıldızımsın.."

Zihnime kazınan her bir cümlesi sonrası daha kapalı göz kapaklarımın ardından düşen her bir yaşı yine parmaklarıyla sildi. Biri için böylesine değerli olmak benim için ilkti. Yıllarca hor görülen benliğim ilk defa mutluluktan döküyordu yaşlarını. Dudaklarıma değen ılık iki et parçasına eşlik eden ferah nefesine daha fazla kayıtsız kalamadım. Uzanıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Gururumu, bir kaç gece önceki kalp kırıklığımı zihnimin en ücra köşesine atıp ilk öpücüğümü o mutfakta Sadun Bey'e verdim. Bir kaç saniye sabit duran dudaklar daha sonra büyük bir açlıkla karşıladı beni. Saçlarımın arasında ki parmaklarını kaçmam mümkün olmasın diye avuç içleriyle destekledi. Diğer eli belime sarıp bir bütün olmamızı sağladı.

İlk defa tecrübe ettiğim hislerle ilk başta afallasam da kasıklarımda başlayan o tuhaf sızıyla sarsıldım. Tüm bedenimi gezen ateş topuyla ne yapacağımı bilemedim. Kollarına parmaklarımı bastırdım. Bu sanki onu daha da hırslandırdı. Damağımın içinde raks eden dil ile yer ayağımın altında kaydı. Ne kadar süre nefeslerimiz birbirine karıştı, ne kadar süre o mutfakta birbirimizi tükettik bilmiyorum. Tek bildiğim onun teni tenime değdiği vakit yaşadığımı hissettim.

Bunca yıl bir erkeğin dokunacağı düşüncesinden bile tiksinirken , Sadun Bey'in kolları arasında arzu denen hissiyatla tanıştım. Soluksuz kaldığımız vakit ayrılan dudaklarımızda birbirimizin tadı vardı. Aldığımız hızla soluklara titreyen bedenlerimiz eşlik ediyordu.

"Lavin şimdi söyleyeceklerimi , belki bir kez daha sesli zikretmeye gücüm olmayabilir.."

Alnı alnımda yaslı Sadun Bey'in arzudan boğuklaşmış sesi bana hiç iyi gelmiyordu. Göz kapaklarım aralandı. Başımı hafif kaldırıp onun arzudan koyulaşmış yeşillerine, benim bedenimde hala gezen tutkudan yaşaran gözlerimi kenetledim. Önce dudağıma dudaklarını bastırdı. Bir kaç saniye sonra ise hala benim tadıma bulanmış bir ıslaklıkla bezenmiş dudaklarını araladı.

" Kokusuyla tüm dünyamı ters düz eden güzel Gyuli Çkimi(Gülüm Benim ) ... Ben sana geri dönülemez bir şekilde..."

"Abi..."

Sözlerini yarıda kesen öfke dolu sesle ikimizde afalladık. Elleri belimde duran Sadun Bey'e baktım şaşkın bir halde. O ise gözlerini benden çekti. Birden teni beyazladı ve ne olduğunu anlamadan uzaklaştı benden. Bedeninin sıcaklığı vücudumdan uzaklaştığı vakit her bir azamı saran yoksunluk kriziyle sızlandım. Bir adım benden uzaklaşarak aramıza daha da büyük bir mesafe koydu. Bu yaptığı son hareketle kendimi hiç olmadığı kadar berbat hissettim. Elbette teni hala tenimde asılı kalsın istemezdim ama ben yokmuşum gibi yeşil harelerini benden esirgemesine tahammül edemiyordum.

"Ne oldu Serdar?"

"Simay aradı. Belediye tuzlama yapmış. Yollar bir kaç saatte açılırmış. O yüzden bavulunu bir an önce hazırlasan iyi olur abi."

Simay Hanım'ın adını duyunca hissettiğim utançla kimseye bakamadım. Lakin zihnim de yankılanan her bir kelimeyle yaslandığım tezgahta zorlukla ayakta durabildim. Beynim bir an duyduklarını algılayamadı. Sadun Bey bir yere mi gidiyordu?

"Nereye gidiyorsunuz?"

Sesimi ben bile zor duydum sanki. Sadun Bey sesimle ellerini yumruk yaptı lakin yüzünü bana döndürmedi. Onun yerine kardeşi cevapladı sorduğum soruyu.

"Evet sevgili abim ve nişanlısı düğün hazırlıkları için yarın sabah Amerika'ya uçuyorlar. Yani anlayacağın yaza düğünümüz var."

"Serdar sus artık lütfen.."

İki kardeş birbiriyle kavga ederken hislerim alınmış yerine boş bir kabuk kalmıştı sanki. Sarsak adımlarla arkamı döndüm. Kaynayan nar çiçeği çayını kapattım. Algılarımı herkese ve her şeye kapattım. Düşünmemeye çalıştım. Düşünürsem yıkılırdım ve beni kaldıracak biri de hayatımda yoktu. Daha doğrusu belki de hiç var olmamıştı...

"Yalan mı abi evlenmeyecek misin? Ah ama doğru sen hizmetçilerle mutfak köşelerinde yiyişmekten bir nişanlın olduğunu unutmuşsundur."

"Kes lan sesini. Lavin hakkında düzgün konuş."

"Nesine düzgün konuşayım. Nişanlı adamla zerre utanmadan öpüşen kadına saygı duymamı mı bekliyorsun?"

Serdar Bey'in sözleri beynimde yankılanıyordu. Haklıydı. Hislerime kapılıp olmayacak durumların içine sokmuştum kendimi. Şimdi ne söylese ona cevap vermeye yüzüm yoktu. Sessiz bir kabullenişle söylediği her hakareti dinledim. Elmaları hazırladığım şerbetin suyuna bandırırken göz yaşlarımda bana eşlik ediyordu. Bir anda arkamda patırtı sesi duydum. Dalgınca arkamı döndüğümde Sadun Bey'in kardeşini yaka paça mutfaktan çıkardığına şahit oldum. Bir an korkuyla elimde ki elma şekeri yere düştü. Onların arkasından telaşla çıktığımda dış kapının önünde bağrışmalarını işittim. Sesleri karanlık geceyi yarıp geçiyordu.

"Ne istiyorsun lan benden. Bir kuru canım kaldı al onu da rahatla. Sevdiği kadını bir başına katran karası acılar içinde bırakan sensin. İlkay seni istemiyorsa suçlusu ben değilim anla artık bunu.."

Sadun Bey'in gür sesi bahçede yankılanırken bakışlarım ikisi arasında gidip geliyordu. İlkay ve Serdar Bey arasında bir şeyler yaşanmıştı belli ki. Belki de o yüzden geldiğim günden beri hep hastaydı.

"Beni bırak sen asıl babam senin bir hizmetçiyle ilişki yaşadığını öğrendiğinde olacakları düşün. Elinde ne varsa alacak. Yazı beklemeden o imzayı atacaksın. Ve bende senin mutsuzluğuna şahitlik yapmaktan büyük zevk duyacağım."

"Lavin'i benimle olan meselene karıştırma. Kardeşim demem gömerim seni bu bahçeye. Ama istediğin gibi olsun Serdar. O imzayı atacağım sende benim şahidim olarak o masada oturacaksın. Lakin şunu bil ki o günden sonra seninle abi kardeş hukukumuz sonsuza kadar bitecek."

Merdivenin dibinde duran kardeşine bir adım attı. Şimdi üstten bir bakışla ona bakıyordu Sadun Bey. Sesi kışın sarıp sarmaladığı ayazdan bile daha soğuktu. Yeşil harelerinde kırgınlık ve öfke vardı. Serdar Bey ise söylediklerinden zerre pişman olmamış gibiydi. İki kardeş bu geceden sonra ezeli düşman olacak gibilerdi.

"Lavin'i en ufak zarar verirsen annemin üzerine yemin ederim ki canını yakarım Serdar. Ve inan bana o yüzümle asla tanışmak istemezsin."

Serdar Bey'in duyduğu sözlerden sonra sert ifadesi sekteye uğradı. Sakince abisinin yüzüne baktı. Sonrada hepimizi şaşırtacak kadar büyük bir tebessümle hepimizi şoka uğratacak sözleri söyledi.

"Sen gerçekten aşık olmuşsun. Benimle aynı kaderi paylaşacak olmana ne yazık ki üzülemedim canım abicim."

Sessizlik bir çığ gibi büyüdü aramızda. Sadun Bey bir heykel misali o merdivenin başında durdu bir süre. Serdar Bey ise avını göğsünden vurmuş bir avcının gururlu bakışlarıyla abisini izledi. Duyduklarımı hazmetmek için zamana ihtiyacım vardı. Serdar Bey'in dedikleri doğru olabilir miydi?

Sadun Bey gerçekten de bana aşık olmuş olabilir miydi?

"Saçmalama Lavin sen hiç ayna da kendine bakıyor musun? Daha bir kaç gün önce arkadaşına onunla ben aynı karede dahi olamayız diyen adam mı sana aşık olacak kendine gel.."

İç sesimin haklı sözleriyle bakışlarımı onlardan çektim. İçeri doğru adımlarken Sadun Bey'in sesi çınladı tekrar bahçede.

"Seyit al şunu müştemilata kapat. Ben ona yemek getireceğim. Üzerine kapıyı kilitlemeyi unutma. "

"Emredersiniz efendim."

Ayaklarımı sürüye sürüye mutfağa ilerlerken Serdar Bey'in kahkahaları bana kadar ulaşıyordu. Kapıdan girdiğimde yerde kıpkırmızı bir leke bırakan elma şekerini gördüm. Yere çöküp onu alırken elime bulaşan kırmızı renge baktım. O adamın sözleri kulaklarımda çınlarken bedenimi usulca yere bıraktım. Dizlerimi kendime çekip katıla katıla ağlarken düştüğüm durum canımı yakıyordu.

Aşk bu kadar yakıcı bir his miydi? Kalbim ortadan ikiye ayrılmış, bir yanı Sadun Bey'e sığınmak istiyor, bir yanı gecenin bir vakti bu evden kaçıp gitmek istiyordu. İçimde iki Lavin vardı ve ikisi de kendi sözünü dinletmek için büyük bir savaş içerisindeydi.

Saçlarımda gezen parmaklarla başım ağırca dizimden kalktı. Gözlerimiz ait olduğu yeri bilirmiş gibi birbirine kenetlendi. Yeşillerinde yine aynı bakış vardı. Acı ve çokça şefkat. Saçlarımın her bir telini sevmek ister gibi narince okşarken dudaklarından iki kelime döküldü.

"Özür dilerim."

Bir insan onu en çok parçalayan insana sığınmak zorunda kalsa ne hissederdi? Ondan uzak dur diyen beynimle , onun sıcak sinesine saklanıp doyasıya ağlamak isteyen yanım çetin bir kavga içerisine girdiler. Ve ne yazık ki kazanan yaralı ve sevgiye aç ruhum oldu. Başımı boynuna sakladım. Kokusunu bir daha içime çekmeye imkanım olmayacakmış gibi defalarca çektim. Onun ise dudakları saçlarımın arasında gezdi. Ben sakinleşene kadar devam etti bu durum. Ağlamam iç çekişlerine döndüğünde başımı saklandığım yerden çıkardım. Aramıza istemsizce mesafe koyarken onun yeşilleri tüm yüzümde gezdi.

"Hayatımda bir kez olsun bencil olmayı diliyorum. Senden bize ait bir gece istesem çok mu yüzsüzce olur bu isteğim."

"Neden bir gece?"

Yüzünü benden çekti. Başını mutfak dolaplarına yaslayıp bakışlarını kapı girişinden görünen loş koridora çevirdi. Ellerinin birini büktüğü dizine koyarken diğeri ise ellerime uzandı. Parmaklarımın arasında sızan iri ellerle afallarken o sadece karşıya baktı.

"Bu evde öyle çok acı gizli ki Lavin bazen boğulduğumu hissediyorum. Benim çocukluğum bu evin soğuk duvarlarına yitip gitti. Büyüdüm, hayatımda ilk defa birine kalbim izin dahi istemeden kanat çırptı. Ne yapsam da durdurmadım ona doğru uçmasını. Ama sevmeme izin bile yok. Çünkü ben hala babasının sevdiklerine zarar vermesinden deli gibi korkan aciz bir varlığım. "

Son cümlesinde sesi titredi. Başı ağırca bana döndü. Buruk bir tebessüm yayıldı yüzüne. Gözlerini kapattı derince soluklandı. Sanki kokumu içine çekmek ister gibi. O an iki damla yaş usulca aktı kapalı göz kapaklarından. Dayanamadım. Onun canı yandıkça ben yerimde un ufak olduğumu hissettiğim sızıdan. Biraz daha yaklaştım. Hala usul usul yaş akıtan gözlerine dudaklarımı bastırdım. Dudaklarım onun göz yaşına bulandı. Elimi tutan elini sıktım yanındayım der gibi. Sonrada diğer elimi uzatıp önüne düşmüş bir iki teli alnından çektim. O an gözlerini açtı. Bakışlarında ufak bir çocuğun kırgın bakışları vardı. Kim bilir yıllardır ne yükler taşımıştı omuzlarında. Başını göğsüme çektim. Titrekçe nefesler çekti içine. Yaşlar göğüs oluğumdan içeri girerken ben parmaklarımı saçlarının arasında gezdirdim.

"Hesapsız yüreklerimize konan aşkı yaşamak için sadece tek bir günümüz var ise yaşayalım. Yarın sen o uçağa binerken ben bu şehrin herhangi bir yerinde kaybolayım. Ziyanı yok. Lakin yıllar sonra bile anılarımız da gülümseyerek kalsın olur mu ?"

"Ben özür dilerim seni düşürdüğüm durum için. Hala bencilce senden tek bir gün istediğim için özür dilerim Lavin. "

Cevap vermedim. Sadece susup loş ışığın aydınlattığı koridoru izledim. Sakinleştiğinde ikimizde sakince ayağa kalktık. Ben hazırladığım elma şekerlerini dolaba yerleştirdim. O tavuk sote içine koyacağım patatesleri hazırladı. Tavukları kesip tavada pişirirken kaçamak bakışlarla birbirimizi izledik. 1 saat sonra masayı hazır edip odama ilerledim. Hızla yemek kokuları sinen üzerimi çıkardım. Mezuniyet dönemi aldığım ama asla giymeye fırsatım olmayan bordo elbisemi üzerime geçirdim. Kollarında beyaz tül detayları vardı. Eteği çan şeklinde dizimin bir kaç santim aşağısında bitiyordu. Yakasında minik inciler vardı. Beğenerek almıştım. Fakat abim kaldığım yurdu basıp bana şiddet uyguladığından dolayı mezuniyetime bile gidememiştim. Çünkü yüzüm gözüm mosmordu.

Gözlerimin önüne gelen kötü anıları def ederek belimde ki kadife kuşağını bağlayıp saçlarımı taradım. Ve Sadun Bey'in doğum günümde aldığı tokayı takarak hafif makyaj yaptım. Ayağıma ise siyah süet yumurta topuk ayakkabılarımı giydim. Hala biraz halsizdim ama benden tek bir gün isteyen adam da kayıtsız kalamamıştım. Odamdan çıktığımda hafif bir müzik sesi geliyordu. Heyecandan elimi ayağımı nereye koyacağımı bilmeden ilerlerken ayakkabımın çıkardığı tıkırtı sesine yemek odasından gelen müzik eşlik etti. Odanın girişine geldiğim vakit resmen her bir azam titriyordu. Adımı içeri doğru attığım vakit gördüm onu.

Siyah bir takım elbise giymişti. Gözlerinin yeşili uzaktan bile parlıyordu. Önce beni baştan ayağa süzdü. Her bir noktama değen bakışları koyulaştı göz bebekleri büyüdü. En sonunda saçlarımda durdu heyecanlı parıltıları. Bir noktaya baktıkça göz bebekleri dalgalandı sanki. İki büyük adımda yanıma gelip elini uzattı. Bedenin titrediğini bana uzattığı elleri durmaksızın titrerken gördüm. Müzik hala devam ederken usulca elimi avuçları içine bıraktım.

Belime sarılan koluyla başımı kokusunun kaynağı olan boynuna gizledim. Bir daha bu gece ki kadar yakın olmayacağımı biliyordum. O yüzden zihnimin en güzel noktasına ona ait her parçayı kazıdığım gibi kaydettim . Hafifçe yerimizde sallanırken burnu saçlarıma değdi. Kokumu soluduğunu inip kalkan göğsünden hissettim. Sıcaklığı beni sarmaladı. Ve o güzel kokusu üzerime sindi. Şarkı çalmaya devam ederken dans etmeye hafifçe yerimizde sallanarak devam ettik.

Sözlerini anlamasam da sanki bir ayrılıktan bahsediyordu. İçime işleyen sözlerle müziğin ritmine bıraktık kendimizi.

"Maçven guri ( Kalbim acıyor)"

Kulağımda titrek nefesiyle şarkıdan bir dize söylerken daha çok sokuldum sıcaklığına. Başı bu sefer boynuma indi tekrar dudaklarından çıkan kelimelerle nefesleri tenimi yaladı bu sefer.

"Skani suzi var maxenen (Sensiz yapamıyorum )

Sözlerini anlayamasam da tenime dudakları değen adam söyledikçe daha da canım yanıyordu. Bir süre sonra müzik sustu . Başlarımız sakince saklandıkları yerden çıktı. Gözlerimiz sahiplerini bilir gibi birbirine kenetlendi. Hafifçe eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Tekrar onun tenini hissetmek çok başka bir histi. Ilık nefesini ağzımın içinde hissediyordum. Elleri tüm bedenimde geziyordu. Daha da yaklaştığımda damağımda dilini hissettim. O an ikimizi de şaşırtacak bir şey oldu. Bedenlerimiz bir bütün olmuşken bana ait olamayacak kadar cılız bir inleme sesi onun nefesine karıştı. Bu ses ikimizi de afallatırken dudaklarımız ağırca birbirinden ayrıldı. Aldığımız hızlı soluklarla göğsümüz inip kalkarken utancımdan yüzüne bakamadım. O beni tekrar kollarına hapsedene kadarda bakışlarımız tekrar değmedi birbirine....

Tek bir geceye sığdırılan bir aşktı bizimkisi. Yemeklerimizi karşılıklı yerken bunu ne zaman bir daha yaşardık ikimizde bilmiyorduk. Sabaha karşı izlediğimiz film sonrası gözlerim yorgunluktan kapanırken başımı dayadığım göğüs yıllar geçse de benim en huzur bulduğum yer olarak kalacaktı.

Bu geceden sonra Sadun Karayel benim en güzel düşüm ve içimdeki en acı uhdem olarak kalacaktı. Ta ki kader yollarımızı tekrar birleştirene kadar....

 Ta ki kader yollarımızı tekrar birleştirene kadar

 

Loading...
0%