Yeni Üyelik
19.
Bölüm

-Dudaklardan Kalbe Düştü Aşk..-

@anita_86h

Keyifli Okumalar Dilerim :)

Bu arada Yeni eklenen bölümler hakkında düşüncelerinizi paylaşırsanız çok mutlu olurum :)

Bu arada Yeni eklenen bölümler hakkında düşüncelerinizi paylaşırsanız çok mutlu olurum :)

***********************************

İnsanoğlu ilk doğduğunda belleğine koku hafızası denen bir mekanizma kazınır. Küçük yaşlarda beynimizin bir noktasında kodlanan bu koku mekanizmasıyla hayatımızda ki kişileri bir sıraya koyarız.

Gözlerini dünyaya açtığın ilk anda duyumsadığın ilk koku annene aittir. Yıllar geçip büyümüşte olsan o koku belleğinden asla silinmez. Anne hayat verendir

Sonra o bebek büyür, ilk attığı adımda düşmek üzere elini uzattığında ona sıcak tebessümü ile sarılan koca cüsseli adamı babası olarak kaydeder. O güven verendir.

Yıllar geçer kalbi en olmaza atar ve ona bu dünyada cenneti yaşatan adamın kendine has kokusunu zihninin en güzel yerinde saklar. O kokuyu aşk olarak tanımlar.

Benim için ilk iki sırada yer alması gereken koku asla olmadı. Abimin yağmurlu bir gecede sırılsıklam gelerek sigara kokusuyla bedenimde kalıcı izler bırakması zihnimde acı olarak kayıtlıdır. Ya da tacizcimin yıllar geçmiş olsa da içki kokan nefesi hala kabuslarımın başrolünde korku olarak yer alır.

Bu gün ise aşk olarak tanımladığım ve etrafımı tümüyle sarmalamış kokuyu solumamak için cebelleşirken aslında çoktan ona teslim olduğumu fark ediyordum. Dün gece yağan yağmurda sırılsıklam olmuş halde eve gelmiş ayrı ayrı odalarımıza dağılmıştık. Bu sabah mutfakta hastalanan Sadun Bey için tavuk suyuna çorba yapmaya uğraşırken etrafımı sarıp tüm bedenimi titreten kokusunu solumamak için resmen cebelleşiyordum.

Arkamda duran ufak masada beni izleyen beden benim tüm ezberlerimi bir bir bozmuş, yapmayacağım dediğim her şeyi onun tek bakışıyla yapar olmuştum. Titreyen bedenimi görmezden gelerek kesme tahtasında sebzeleri doğramaya çalışırken Feride hanım tarafından baskın yemekten ölesiye korkuyordum.

"Çok özlemişim Lavin.."

Hasta olduğu için boğuk çıkan sesiyle elimde ki bıçakla kesme tahtasında kestiğim sebzenin üzerinde duraksadım. Soluklarım bir anda hızlandı. Sonra usulca yanıma adımlayan bedenin ayak seslerini işittim. Elime uzanan iri elle sıçrarken hafifçe başımı sağa döndürdüm. Yüzlerimiz birbirine yakın gözlerimiz ise yerini biliyormuşçasına anında kenetlenmişti. Elimde ki bıçağı alıp kesme tahtasının üzerine bıraktı Sadun Bey.

Daha sonra elleri yanaklarıma ulaştı. Avuç içleri yanaklarıma yaslı, parmak uçlarıysa elmacık kemiklerimin üzerinde geziniyordu. Kalbim patlayacak kadar hızlı atıyordu. Uzun zaman sonra ilk defa böylesine hızlı soluklar çekiyordum içime.

Soluğum her nefeste onun kokusu hücrelerime sızıyor beni ise savunmasız bırakıyordu. Dudakları alnımda ikamet ederken anın etkisiyle kapandı göz kapaklarım. Bir adım atıp istemsizce ona daha da yaklaştım. Ellerim belinin iki yanını bulduğunda onunda titrediğini hissettim. Zihnim ona karşı koymak istese de bedenim bana asla itaat etmiyor, yine ona sığınıyordu.

"Seninle tanışmadan evvel özlem denen histen bir haberdim. Şimdi yanımdasın. Şu daracık yerde yakınımdasın. Ama ben yine de sana hasretim. Lavin her bir hücrem sen diye çığlık atarken daha fazla senden ayrı kalamayacağım ben."

"Sa-sadun bey Fer-Feride Hanım gelecek ne olur yapmayın lütfen.."

İki kelimeyi bile zor getiren halimle hala onun sıcaklığına direniyor olmam akıl karı değildi. Lakin kırgın gururum inatla ondan uzak durmamı söylüyordu. Aniden dudaklarımın üzerine konan parmakla afalladım. Ağırca açılan göz kapaklarımın ardından bir çift yeşil hare görüş alanıma girdi. İnsanın içinde boğulmak isteyeceği kadar sıcak bakışlarla kalbimi zapt eden son zincirde kırıldı ve o bilmese de onun karşısında savunmasız çırılçıplak kaldım.

"O güzel dudaklarından duymak istediğim tek kelime Sevgilim.."

Duyduğum sözle gözlerim şokla kocaman açıldı. Benden habersiz şaşkın bir nida firar etti dudaklarımdan.. "Ne.."

Şaşkın ifadem onu mutlu etmiş olacak ki tekrar usulca yanaklarımı okşamaya başladı. Beynim idrak etme yetisini kaybetmişti sanki. Benden sevgilim sözcüğünü duymak mı istiyordu yani?

"Lavin gözleri ruhuma revan olanım. Artık özgür bir adam olarak karşındayım. Tek istediğim ise seninle bir ömür. Eğer sende benimle olmak istersen dünyanın en mutlu adamı edersin beni."

Dalgınca baktım yüzüne. Beynimde gezen sözlere eşlik eden anılar yüzünden hızla sıcaklığından uzaklaştım. Bir daha yüzüne bakmadan ocağın başına geçip pişmiş tavuk suyu çorbaya doğradığım sebzeleri attım. Dolan gözlerime inat sadece işimi yapıyordum. Her daim olduğu ve olmak zorunda olduğu gibi.

"Lavin bir şey söylemeyecek misin?"

"Hayır söylemeyeceğim. "

"Neden? Tek bir kelime cevabı hak etmiyor muyum ben?"

Öfke tüm bedenimde gezerken hızla arkamı dönüp karşısına geçtim. Onun ürkek yeşillerine inat benim kahvelerim alev alevdi. Halbuki dün akşam ona doğru adımlamış tüm zincirlerimi kırdım sanmıştım. Esasında hala geçmişinin gölgesinde yaşayan yaralı bir kız çocuğu olduğumu, şuan ki öfkemin de yegane sahibi kendim olduğumu fark etsem de susturamıyordum zihnimde ki kirli düşünceleri...

"Yanınıza yakıştırmadığınız bir kadını ömrünüze ortak etmek ne kadar mantıklı. Önce siz cevap verin."

"O sözler seni korumak içindi. Eğer izin verirsen her şeyi en başından anlatacağım. Ufak bir şans istiyorum sadece.."

Bir süre suskunca baktım yüzüne. Karar vermek zordu. Dün gece tüm bedenime sirayet eden o deli cesareti nereye kaybolmuştu şimdi. Karşım da ki adam beni seviyordu. Peki ben , ayna da gördüğüm bu bedeni seviyor muydum? Sadun Bey'e kızgın değildim ben hala aynalara küs , kendi değerinin farkında olmayan o Lavin'e kızgındım. Yıllarca bu gerçekten kaçmıştım ve yine ürkekçe kaçmaya devam ettim. Gerçeklerle yüzleşemeyecek kadar korkuyordum çünkü...

"Bir şans ver Lavin. Baksana gözleri tüm duygularını yansıtıyor.."

"Olmaz. Tekrar yara alamayacak kadar yorgun kalbim."

"Yapma Lavin.."

"İşime karışma.."

İç sesimin yakarışlarına kapattım kulaklarımı. Korkum o an için aşkıma galip geldi. Hızla mutfağın kapısına ilerleyip beyaz kapıyı açtım. Bedenimi yan döndürüp sol elimi dışarı şekilde uzattım.

"Lütfen mutfağımdan çıkar mısınız? Kahvaltı saatine az kaldı. Feride hanım uyanmak üzeredir."

Gözlerinde beliren umut ışıkları her cümlemle bir bir söndü. Yüreğime çöreklenen acı etimi delip geçti. Aldığım nefes zehir oldu ama hissiz bir duvar gibi durmak zorunda olduğum gerçeği ile baktım yüzüne.

Dalgalanan yeşillerine burukça kıvrılan dudakları eşlik etti. Yüzünde yer alan yorgun tebessümle son kez bana bakıp yanımdan ışık hızıyla geçti. Geçip giderken kokusunu da bana yadigar bıraktı. Tek kaldığım mutfakta bir süre ayakta durdum. Aldığım titrek soluklarla elim ağırca yanıma düşerken verdiğim kararın doğruluğunu sorguluyordum. Doğru yaptıysam neden kalbim ortadan ikiye ayrılmışçasına sancıyordu? Neden aldığım her nefes soluk borumu yakıp ciğerlerimi patlatma noktasına getiriyordu?

Başım ağırca onun gittiği yöne döndü. "Özür Dilerim..." Sessiz mırıltım mutfak duvarlarına çarparken verdiğim kararın ağırlığı ile bedenimi mutfak yönüne döndürdüm. Ayaklarımda asılı külçe varmış gibi zorlukla attım adımlarımı. Zihnim allak bullak bir halde ocağın başına geçtim. Yanan ocakta kaynayan çorbaya, bir kaç dakika önce o seviyor diye demlediğim çaya ve yanında ki boş ocağın üzerinde porselen tabak içinde duran o sabahları asla yemeden işe gitmediği için yaptığım puf böreğine baktım.

Bakışlarım dalgınca mutfakta gezdi. Ait olduğum yer burasıydı . Görevim bu aileye hizmet etmekti. Peki neden göz kapaklarımı kapattığım her an onun buruk bakan yeşilleri zihnimi talan edip verdiğim kararın doğruluğunu sorgulatıyordu. Benim yerimi ve haddimi bilmem gerekiyordu. Çirkin ördekler asla kuğuya dönüşmezdi. Ben onu uzaktan izlemekle lanetlenmiştim daha fazlası olamazdı. Gözlerimi açıp sakince geri kalan işlerimi yapmaya devam ettim. Yapmak zorundaydım. Düşünürsem pişman olurdum biliyordum...

Bir kaç saat içinde tam kahvaltı saatinde salonda hazırladığım sofraya Feride hanım sakin adımlarla gelip oturdu. Onun ardından bir kaç dakika merdivenlere baktım. Gelir belki yüzünü görebilirim umuduyla. Ama o gelmedi. Bakışlarım sürekli merdivende gezindi lakin meftun olduğum yeşillerini göremedim.

"Lavin zahmet olmazsa bir kase çorbayı Sadun'un odasına götürür müsün? Aniden ateşi yükselmiş yemek bile yemek istemiyor."

Feride hanımın sözleriyle merdivende ki bakışlarım hızla ona döndü. Ellerim yaşadığım korku ile titrerken o görmesin diye bedenimin iki yanında yumruk haline getirdim. Zorlukla masa da tek oturan kadının yanına adımladım. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyordum.

"Sabah iyi gibiydi Sadun bey.."

"Sen onu sabah gördün mü? Aniden neden hastalandı ki? Ah kuzum bir şeye mi üzüldü acaba? Ne zaman bir şeyi içine atsa böyle oluyor."

Feride hanımın titreyen sesiyle ardı sıra sıraladığı konuşmaları sonrası bakışlarım merdivene kaydı. Sabah ki konuşmamız zihnimde dönüp dururken elim boğazıma gitti. Nefes alamıyordum. Ona bir şey olacak korkusu verdiğim her bir kararı yok etmeye yetti. Kısa bir baş sallamasıyla onu onaylayıp hızla mutfağa ilerledim. Bir kaseyi elime alıp çorba koyarken her bir azam titriyordu.

Elimde duran tepsiyi düşürmemek için extra çaba sarf ederek merdivenleri arşınladım. Koridorun en sonunda ki odaya ilerlerken elimde duran tepsi düştü düşecek kıvamdaydı. Büyük siyah kapının yanına geldiğimde soluk soluğa kalmıştım. Bir kaç saniye sakinleşmek için kendime zaman tanıdım. Bakışlarım koridorda gezerken kaldığım odanın kapısına baktım dalgınca. Sağ tarafta ben kalıyordum. Solda ise Feride hanım. Sakinleştiğime kanaat getirdiğimde tek elimle tepsiyi tutup bir kaç kez siyah kapıyı yumruk yaptığım elime tıklattım. Lakin ne ses vardı ne soluk. İçimde yer edinmiş endişe tohumlarıyla açtım kapıyı. Önce başımı uzattım sonra tüm bedenimle içeri girdim.

Sadun Bey beyaz çarşafların arasında aldığı kesik soluklarla yatıyordu. Hızla yanına adımladım. Çorba tepsisini komodinin üzerine bıraktım. Alnında biriken boncuk boncuk terlerle afalladım. Teni bir kaç saate nasıl böyle beyazlamıştı. Elimi alnına uzatıp ateşine baktım. Yanıyordu.

Korku ile doğruldum. Doktor çağırmak gerekti. Aşağıya gitmek için hareketlendiğimde elime değen parmaklarla duraksadım. Yönümü ona doğru döndürdüğümde fersiz bakışları beni buldu.

"Lütfen gitme.."

Kısılmış sesiyle zorlukla kurduğu cümleyle üst üste bir kaç kez yutkundum. Dolan gözlerimi yaş akmaması için bir kaç kez kırpıştırdım. Kendime düşünme payı vermeden yatağa eğildim. Parmaklarını daha sıkı tutup diğer elimle saçlarını okşadım.

"Buradayım artık senden başka gidecek yerim yok.."

Sözlerimle yorgunca gülümsedi bana. Ellerim saçlarından yanaklarına indi. Ateşi hala vardı. Biraz daha yaklaştım . Boynunun altından tutup doğrulmasını sağladım. Doktora gerek kalmadan yapılacak en iyi şeyi yapmak için harekete geçtim.

"Hadi gel ılık bir duş al . Ateşin çok yüksek."

"Tamam.."

Çocuk gibi beni onaylayışıyla gülümsedim. Benim yardımımla doğruldu sonrada ağırca yataktan kalktı. Adım atmaya hali bile yoktu. Kolunun altına girip banyoya ilerlemesine yardımcı oldum. Tahta kapıyı zorlukla açıp onu içeri soktum. Klozetin kapağı kaplıydı. Halsiz bedenini üzerine oturttum. O eğreti bir halde dururken hızla duşa kabine ilerledim. Duş başlığını açıp suyu ılığa ayarladım. Daha sonra ise onun yanına ilerledim.

Önünde diz çöküp elimi yüzünün iki yanına koydum. Elmacık kemiklerini parmak uçlarımla okşayıp bana bakmasını sağladım. Halsizce açılan göz kapakları ardından yeşilleri açık renge bürünmüş olarak baktı bana..

"Sadun ateşin yüksek . Doktor çağırmadan önce düşürmek için banyo ettirmem gerek . O yüzden izin verirsen üzerini çıkartacağım.."

Konuşmam bittiğinde hafifçe gözlerini bir defa kapatıp açtı. Bu kabul etmek oluyordu sanırım. Ayağa kalkmadan evvel alnına dudaklarımı bastırıp dağılmış saçlarını okşadım. Doğrulduğumda önce üzerinde duran sweatshirtünü çıkarttım daha sonra ise eşofmanını. Bedenine bakmamak için cebelleşsem de seyrek kılların olduğu bronz teni tüm bedenime sirayet eden bir alevin yayılmasına sebep oldu.

Daha fazla vakit kaybetmemek için tekrar kolunun altına girip ayağa kaldırdım. Ayakta durmaya mecali yoktu. Tekrar kolunun altına girip duşa kabine ilerlettim. Başım alev alev yanan göğsüne değerken onunsa başı saçlarımın arasında duruyordu. Bir oturak olmadığı için cama yasladım. Duş başlığını elime alıp önce saçlarına sonra bedenine tuttum.

Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Hızla duş başlığını askısına takıp şampuanı elime aldım. Ayak uçlarımda yükselip dokumaya kıyamadığım saçlarını yıkadım özenle. Hızla elime lifi alıp duş sabunu döktüm. Bedeninde sabunlu lifi gezdirirken utancımdan ona bakamıyordum. Altında boxer vardı ama işte ilk defa bir erkek bedeniyle bu kadar haşır neşir oluyordum. Üstelik ben dokundukça Sadun'un güneylerinde olan hareketlenme beni daha da utandırıyordu. Dalgınca karın kaslarında lifi gezdirirken bir anda elimin üzerine konan iri ellerle afalladım. Başımı kaldırıp ona bakarken demin ki baygın ifadeli adamın yerinde yeller estiğini fark ettim.

Ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi duvarla onun arasında buldum. Üzerimize akan suyla yeşilleri daha da açılmış göz bebekleri büyümüştü. Kollarımı kaldırıp başımın iki yanına sabitledi. Başını usulca boynuma saklayıp kokumu içine çekerken elinin altında eriyip giden bir mumdum sanki o anlarda.

"Lavin... Kokusuna meftun olduğum kadın. Senden uzak kalmak işkencelerin en acımasızı.."

Gözlerim kapalı tenimde gezinen dudaklarla mayışmışken başımı sağa yatırıp ona daha da alan açtım. Ilık su tamamen üzerimi ıslatırken bir fısıltıdan farksızmışçasına çıktı sözler dudaklarımdan..

"Uzak durma o zaman Sadun.."

Tenimde gezen dudaklar duraksadı. Başını kaldırdı . Sıcaklığı tenimin üzerinden uzaklaştığı vakit gözlerimi açtım. Çenemde gezinen parmaklara altın parıltılar saklayan yeşiller eklendi.

"Adımı tekrar söyle Lavin.."

Otoriter sesiyle bedenimde ki her bir tüy ayağa kalktı. Ben onun tek bir sözüyle tek bir bakışıyla benliğimi önüne serecek aciz bir kuldum o saatten sonra.

"Sa-Sadun.."

Titreyen sesim ona bakan baygın bakışlarımla dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Başı daha da yaklaştı. Ferah nefesi dudaklarımı okşarken tüm kanımı kaynatacak o söz çıktı ağzından.

"Sevgilim.."

Kendimden beklenmeyecek bir atiklikle dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Sadun ise ellerimi bırakıp bedenimi sardı kollarıyla. Ellerim çıplak göğsünde gezerken ateşten kurumuş dudakları dudaklarımı talan etti. Duvarla arasında iyice kaybolurken öpüşme seslerimiz banyoda yankılanıyordu. Elleri ıslak bedenimin üzerinde gezerken, benim ellerim ensesinde, sırtında omuzlarında ve göğsünde arsızca geziniyordu. Yudum yudum birbirimizi içerken öylesine kendimizden geçmiştik ki kapının tıklatılma sesini dahi zor duyduk.

"Sadun içerde misin oğlum.?"

Feride hanımın sesiyle döndüğümüz gerçeklikle birbirimize baktık. Korkum had safhadayken o sadece gülümsedi bana. Güven veren ruhumu ellerine bırakmak isteyeceğim kadar değerli bir tebessümdü bu...

 Güven veren ruhumu ellerine bırakmak isteyeceğim kadar değerli bir tebessümdü bu

 

Loading...
0%