Yeni Üyelik
32.
Bölüm

-Esaret...-

@anita_86h

Keyifli Okumalar Dilerim....

Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar..

********************************************

 

Sadun'dan...

Beyaz duvarlarda gezdirdi ruhsuz bakışlarını. Artık üzerine sinmiş hastane kokusundan bile tiksinecek dermanı yoktu. Yeşil gözlerinin ışığı sönmüş, kalbi ise sadece bir kabuktan ibaret kalmış bedeninin nefes almasını sağlıyordu.

Yoğun bakım kapısı açıldığında ağırca başı o tarafa döndü. Tanıdık yüz acıyan bakışlarla onu süzüp koridora döndürdü bedenini. Konuşmak, o nasıl demek istese de dudaklarında bir mühür vardı sanki.

Hemşirenin gidişiyle yine sessizlik çöken koridorda elleri yumruk olmuş halde dalgınca beyaz duvarı izleyerek oturdu. Omuzlarında binlerce yük, kalbinde dinmeyen bir sızı vardı. Aldığı nefesler onun yokluğunda zehir gibiydi. Günden güne ölen ruhunu ise kurtaracak tek şey onun kendine has kokusuydu. Aylardır hasret kaldığı varlığına kavuşmak için yanıp kavrulsa da Alpay Karayel'in zekâsı karşısında güçsüz kalmıştı Sadun...

Kaç dakika geçti bilmiyordu. Sessizlik bir çığ gibi büyüdüğü vakit koridorun başında adım seslerini işitti. Kaskatı halde duran bedenine rağmen yine aynı sakinlikle başını o tarafa çevirdi. Seyit yanında minik adımlar atan İlkay ile ona doğru geliyordu. Yüzlerinde garip bir ifade vardı. Yerinden hafifçe doğrulup yorgun yeşillerini Seyit'in kahve gözlerine sabitledi. Beklediği haberi duymak için yüreği bir kuşun kanat çırpması kadar hızlı çarparken Seyit gelip ağırca Sadun'un yanına oturdu. Elini omzuna atarken bir kaç defa üst üstte yutkundu. Söyleyeceği şeyin ağırlığı canını sıksada ondan hiç bir şey gizlemek istemiyordu.

"Cemal Bey Lavin ile ilgili bir gelişme olduğunu söyledi . Sanırım yerini bulmuş."

Sadun hızla ayağa kalkarken içi içine sığmıyordu. Kokusuna hasret kaldığı Efulisine sonunda kavuşacak olmak aklını kaybetmesine neden olacak gibiydi.

"Neredeymiş Lavin Seyit? Gidip alalım hemen. Bensiz kim bilir ne hâldedir güzel sevgilim."

Son cümlesinde sesi titreyip gözleri dolsa da titreyen ellerini umursamadan Seyit'in kollarına sarılıp onu kaldırmaya çalıştı. Genç adam yanında artık büyümüş olan karnını tutan karısına bakıp derin bir soluk çekerek zorlukla ayağa kalktı. Elini Sadun'dan kurtarıp omuzlarına avuç içlerini bastırdı. Söyleyeceği şey sonrası arkadaşının yıkılacağını bilsede Lavin'i hasarsız bir şekilde o adamdan almak için başka çareleri yoktu.

"Cemal bey'in Lavin'in yerini söylemek için bir şartı var Sadun."

Sadun karmaşık bir ifade ile karşısındaki adama bakarken içini bir anda kaplayan his ile nefes alamadığını hissetti. Bir el sanki boğazını sıkıyor, onu yaşarken öldürmek istiyor gibiydi.

"Birkaç ay önce tanıştığın manevi kızıyla evlenmeni istiyor."

Sadun duyduklarını hazmetmek için bir iki saniye boş gözlerle baktı Seyit'e. Buz dolu bir küvete bedeni bırakılmış ve kalbi durma noktasına gelmişti sanki. Bir insan nasıl bu kadar kötü olabilirdi? Sadun neden sevdiği kadına kavuşmak için hep bir şeyleri feda etmek zorundaydı? Lavin'i o adamın elinden çekip alsa sevdiği onun evlendiğini öğrendiği anda sonsuza kadar çıkardı hayatından. İşte o zaman gerçekten ölürdü Sadun. Bunu yapamazdı. Ülkede ne kadar ev varsa aramaya razıydı ama başka biriyle evlenmek işte bunu asla kabul edemezdi.

"Olmaz. Ne olursa olsun Lavin'den başkası karım olamaz benim."

"Sadun başka çaren yok. Lavin babanın elinde tam 6 ay oldu. O süre zarfında neler yaşadı, yaşıyor bilmiyoruz. Bu yüzden fedakarlık yapmalısın.."

Sadun bedeninde nükseden sinirle Seyit'i göğsünden itip hastanede olduğunu umursamadan avaz avaz bağırmaya başladı. Belki biraz olsun acısı diner sandı ama yüreğini baskılayan o taş hala yerli yerinde duruyordu.

"Sen İlkay'dan başkasıyla evlenir miydin Seyit abi? Ondan başkasına eşim diyebilir miydin? Benden nasıl böyle bir şeyi istersin? Lavin'i diri diri gömmekten ne farkı var bu yaptığımın."

"Gerçek bir evlilik olmayacak. Nikah memuru sahte olacak. Ben ayarladım her şeyi. Sen yeter ki akşam o nikah masasında hazır ol..."

Sadun taşmak üzere olan yaşlarla bezeli gözlerini son kez karşısında duran adamın üzerinde gezdirdi. İçine çektiği zehir dolu nefesi umursamadan bedenini çıkışa doğru döndürdü. Sarsak adımlarla ilerlerken İlkay'ın kısık sesini işitti.

"Sadun abi çok zor biliyorum ama Lavin için yap bunu."

Başını omzu üzerinden kıza döndürüp usulca başını salladı. "Başka çarem mi var İlkay?" Sadun'un kapanan göz kapakları ardından dökülen yaşlarla İlkay başını eğdi suçlulukla. O gün Lavin'i dinleyip odaya kendini kilitlemese belki de her şey çok farklı olurdu. Seyit karısının yanına ilerleyip kolları arasına aldı minik bedenini. Uzun koridorun sonunda artık bir siluet gibi görünen Sadun'un ardından dalgınca baktı. Bu geceyi sorunsuz atlatmak istiyordu. Yarın sabah o lanet evden çekip alacaktı Lavin'i.

Lakin zeki bir adam olan Alpay Karayel'i hafife almalarının bedelini çok ağır ödeyeceklerdi. Bu gece belki de Sadun sonsuza kadar kaybedecekti Lavin'i...

*****************************************************************************

Lavin'den...

Yorgun, öfkeli ve mutsuzdu. Sevdiği adama benzeyen yeşil harelere tiksinerek bakıyordu. Alpay Karayel onun bu halinden büyük bir haz alıyor iştahla yemeğini yiyordu. Lavin ise tüm gün kusmaktan dermanı kesilmiş bir halde zorlukla oturuyordu onun karşısında.

"Yemeğini bir an önce bitir. Sana harika bir film izleteceğim."

Lavin sırıtarak onunla konuşan adamla öfkeyle yerinden kalkmak için hamle yapsada, sol kolunu sandalyenin kulpuna esir eden zincir yüzünden tekrar oturmak zorunda kalmıştı.

"Seninle hiçbir şey izlemeyeceğim. Odama gitmek istiyorum."

Sesi kısıktı. Kusmaktan boğazı tahriş olmuştu, ilaç alması bu dönemde yasak olduğu için mutfak çalışanlarının yaptığı ıhlamurla idare etmek zorundaydı.

"Beren bana artık karşı gelme. Kendini değilse karnında ki kızımızı düşün lütfen.."

Yine başlıyordu. Ruh hastası herifin onu Beren Hanım sanması yetmezmiş gibi, Sadun ile ikisinin parçası olan bebeği de kendi kızı sanıyordu. Lavin'in dolu gözleri artık büyümüş karnına kaydı. İlk öğrendiği gün aklı durmuş, durmaksızın ağlamaktan başka bir şey yapamamıştı. O adam evi tarayıp Serdar ile Feride hanımın vurulmasına neden olduktan sonra ikisini de ölüme terk edip baygın halde onu buraya getirmişti. Gözlerini açtığında yabancı bir yerdeydi. Dışarı çıkması yasaktı. Çalışanların verdiği kadar yiyor, camların panjurları ise belli bir süre açılıp onun kısıtlı nefesler ile rahatlamasına izin veriliyordu.

İşte zaman kavramını yitirdiği bir akşam zorla oturtulduğu masada bayılınca Alpay bey bir doktor getirmişti eve. Alınan kanlar, tanıdık özel bir hastaneye götürülmüş o şekilde hamile olduğu öğrenilmişti. Buna ilk başta sevinememişti bile. İlkay'ın yaşadıklarını yaşayacak, bebeğini kaybedecek diye çok korkmuştu ama aklı melaikelerini yitiren Alpay bey için o geceden sonra bambaşka bir dönem başlamıştı. Lavin'e Beren diye seslenip, karnındaki bebeği de kendi çocuğu sanmaya başlamıştı. Lavin bunu inkâr ettiğinde adamın delirmiş ifadesiyle karşılaşmıştı. O andan beride bebeği için bu saçma duruma katlanıyor büyük bir umutla sevdiği adamın onu bulacağı günü bekliyordu.

"Lütfen yemek istemiyorum. Odama gidip uyumak istiyorum."

Lavin'in kısık çıkan sesiyle elinde tuttuğu çatalı gürültü ile tabağa bıraktı karşısındaki adam. Aheste hareketlerle ağzını kucağında duran mendile silip ayağa kalktı. Lavin'e doğru adımlayıp onun kolunun bağlı olduğu zinciri çözdü. Lavin canının acısı ile kolunu avup ayağa kalkacak iken başında Azrail misali dikilen adam bir telefon uzattı. Ekranda bir video vardı. Tedirgin bir bakışla adama bakıp usulca telefona uzandı.

"Madem yemek yemeyeceksin, beğeneceğini düşündüğüm bu filme bakmanı rica ediyorum. İnanıyorum ki baya ilgini çekecek."

Alpay beyin alay dolu ses tonunu umursamadan ona baktı. Yanı başında duran beden sakin adımlarla karşısındaki sandalyeye oturdu ve masada duran kırmızı şaraptan büyükçe bir yudum aldı. Lavin onun bu mutlu ifadesine anlam veremeyerek bakışlarını üzerinden çekti. Elindeki telefonun play tuşuna bastığında gördüğü görüntü ile ilk başta şaşırdı. Kalabalık davetteydi sanırım insanlar. Kamera alkış sesleri sonrası bir noktaya yaklaşmaya başladı. Sanki biri çekiyordu bu görüntüyü.

Kamera yaklaştıkça görüntüler netleşti. Beyaz çiçek dolu masa başında duvakla yüzü kapatılmış bir gelin ve hemen yanında siyah takım elbise içinde bir damat vardı. Damadın başı eğik ellerine bakıyordu. Kısa bir an siyah takım elbiseli adam başını kaldırdı o an Lavin'in içine çektiği nefes tekledi. Tüm bedeni zelzeleye tutulmuş gibi titriyordu. Bu gerçek olamazdı. Nitekim nikah memurunun konuşmasıyla kulakları uğuldamaya bilinci ise gidip gelmeye başladı.

"Siz Ela Demir Sadun Karayel'i hiçbir baskı ve tesir altında kalmadan eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

"Evet."

Telefonu sıkmaktan moraran parmak uçlarının farkında değildi. Göz kapaklarını kırpmadan karşısındaki görüntüye bakarken kasıklarında başlayan sızıyla zorlukla nefes aldı. Bir rüyadaydı hatta kabustu bu gördükleri. Sadun o kayıpken asla başkasıyla evlenmezdi. Lavin'i bu kadarda gözden çıkarmış olamazdı.

"Siz Sadun Karayel Ela Demir'i hiçbir baskı ve tesir altında kalmadan eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

Sadun sanki Lavin'in onu izlediğini anlamış gibi kameranın olduğu noktaya döndü yüzünü. Göz altlarındaki morluklara eşlik eden beyaz teniyle son gördüğü halden çok farklıydı. Kilo vermiş sakalları uzamıştı. Bu görüntü ile canı yandı Lavin'in. Onun kadar acı çekiyordu sevdiği adam. Derin bir nefes çekti Sadun ciğerlerine. Gözlerini kapatıp zorlukla araladı dudaklarını.

"Evet."

Tek bir kelime insanın kalbini nasıl durma noktasına getirebilirdi ki? Sadun'un kapalı göz kapakları ardından akan yaşlarla Lavin'in ilk hıçkırığı yayıldı büyük salona. Ardı sıra gözlerinden akan yaşlara eşlik eden hıçkırıkları sevdiği adamın nikah defterine attığı imza ile büyük bir bağırışa döndü. Avuçları arasında sıkı sıkıya tuttuğu telefonu masaya doğru fırlatıp atarken elleri saçları arasına gitti. Koparmak ister gibi çekiştirirken ona gülen gözlerle bakan adamdan bihaberdi.

Öfke, acı, hayal kırıklığı... Hepsi birbirine girmişti sanki. Hangi duygu galipti o bile bilmiyordu. Sesi odada çınlarken masaya kaydı delirmiş bakışları. Alpay Karayel yüzünde nefret ettiği gülümsemesi ile zaferinin tadını çıkarıyordu. O an anladı Lavin. O ne kadar acı çekerse bu ruh hastası o kadar mutlu oluyordu. Onun yüzüne bakıp an be an sakinleşmeye başladığında adamın yüzündeki keyifli gülümseme sekteye uğradı. Lakin tavrından ödün vermeden elindeki kadehten büyükçe bir yudum alıp baktı kızın gözlerinin içine.

"Nasıl ama baya seveceksin derken haklıymışım değil mi?"

"Zavallı..."

Lavin'ın bir buz kütlesine eş değerlikteki sesiyle dudaklarına götürdüğü kadeh ile kaskatı bir halde kaldı Alpay. Beklediği tepki ya da sözler bu değildi. Kız acı çektikçe içindeki intikam hırsı biraz olsun dinecekti. Lakin Lavin onun yüzünü gördüğü anda susmuş bir halde ona bakıyordu.

"Sana acıyorum Alpay Karayel. Sevdiğin kadın tarafından iğrenilen biri olmak çok canını yakmış olmalı. Fakat öylesine aciz bir adamsın ki muhatabın Cemal Karayel iken sen onun oğlundan intikam almaya çalışıyorsun."

Elindeki kadeh Lavin'in sözleriyle titrerken bakışları masadan kalkıp ona doğru adımlayan kadınla değişmeye başladı. Şimdi karşısında gerçekten de Beren vardı. O gece Beren'de ona böyle bakmıştı. Karnında Cemal'in bebeği ile ondan her bir azasıyla tiksindiğini belli ederek aralamıştı dudaklarını.

"Çünkü korkaksın. Sen insanları sırtından vurarak nefes almaya çalışan bir çakalsın. Asla yüzlerine bakıp gerçek benliğini açık etmezsin. Bu gece şovunu yapıp benim canımı yaktın kabul. Ama bende Beren Hanım gibi karnımda sevdiğim adamın çocuğu ile karşındayım. Ne yaparsan yap 20 yıl önce Gürcü Cemal'in gölgesi altında ezilmiştin. Şimdi ise onun oğlunun gölgesi altında un ufak olup yok olacaksın. Senin lanetinde bu. Asla sevilmemek."

Lavin büyük bir nefretle adamın yüzüne bakıp sırtını ona dönerken arkasında bir enkaz bıraktığının farkında değildi. Salondan sarsak adımlarla çıkan kızın arkasından birkaç kez tutuk nefesler çekti içine Alpay. Aldığı her nefeste göğsü acıyla inip kalkarken fısıltıdan ibaret son kelimeler döküldü dudaklarından.

" Beren'i ilk ben sevdim. Ben sadece onun tarafından sevilmek istedim."

Elinde artık ağırlık yapan kadehi kafasına dikip dolan gözlerindeki yaşları hızla silip bardağı masaya bıraktı. Masadan destek olarak zorlukla ayağa kalkıp çıkışa doğru ilerlerken boğazını sıkan o yumrudan kurtulmak için kravatını söküp düğmelerinden birkaçını açtı. Dışarı çıktığında başını gökyüzüne kaldırdı. Derin soluklar çekse de içine, kalbindeki acı yerli yerindeydi. 20 yıldır bir gün olsun geçmemişti acısı.

Beren onun ilk ve son aşkıydı. Hastalıklı bir tutkuyla sevdiği tek kadındı. Sadece bir kez onu sevsin istemişti. Beren ise o güzel yüzüne inat, taş kesmiş kalbini bir kere bile açmamıştı Alpay'a. O da öfkesine sığınmıştı. Beren'i istemiş ve almıştı. Zorla eşi yaparken içinde iyi ne varsa onunla bir öldürmüştü. Artık onun geriye dönüşü yoktu biliyordu ve bu gece istediğini almak için son bir hamlesi olacaktı. Eli odadan çıkarken aldığı telefonuna gitti. Yıllardır değişmeyen numaraya bakarken üst üstte yutkunup parmaklarını ekran üzerinde gezdirdi.,

Birden fazla kez kulağında yankılanan arama sesi sonrası açılan telefonun ardından duyduğu tanıdık sesle dudakları yukarı kıvrıldı. Buruk bir tebessümdü yüzünde ki. Zira Cemal onun bu hayatta ki tek dostuydu . Tabi Alpay bu dostluğa ihanet edip onun nişanlısına âşık olana kadardı bu arkadaşlık.

"Alo..."

"Merhaba Gürcü..."

Kısa bir sessizlik oldu aralarında. Daha sonra ise fısıltıdan ibaret olan bir ses işitti.

"Alpay..."

"Benim. Bunca yıl sonra seni neden aradığımı merak ediyor olmalısın?"

"Vardır bu hainlik işin içinde. O yüzden kısa kes. Sana ayıracak fazla vaktim yok."

Alpay Cemal'in sözleriyle gür bir kahkaha patlattı. Delilik sınırlarında gezinen bir adam için bu haller normal olsa da etrafındaki korumalar artık patronları için endişeleniyor ve korkuyorlardı. Alpay Karayel gittikçe aklını yitiriyor ve onun tuhaf davranışlarından dolayı tedirginlik hissediyorlardı.

"O zaman güzel haber için bekletmeyeyim daha fazla. Oğlunu evlendiren bir baba olarak nasıl hissediyorsun Gürcü?"

Uzun sayılabilecek bir zaman zarfında karşıdan ses gelmedi. Gürültülü ortamdan dışarı çıkan Gürcü'nün titrek sesini işiten Alpay daha da büyük bir şekilde gülümsedi.

"Sen ne saçmalıyorsun lan?"

"Aslında yüz yüze söylemek isterdim ama şehir dışındayım malum. Artık telefondan idare et sende."

"Alpay..."

Cemal'in bağırtısı ise yüzünü buruşturup başını tekrar gökyüzüne kaldırdı. Yıllardır sakladığı gerçeği tek seferde dudakları arasından bırakıp özgür olmasını sağladı. Kalbi üzerindeki ağırlık ise o andan sonra artık kalmamıştı.

"Sadun Beren ile senin oğlun. Ve sen oğlunu kendi karanlığına hapsettin. "

"Yalan söylüyorsun. Canımı yakmak istediğin için yapıyorsun bunu."

"Keşke yalan olsaydı. Beren benimle evlendiğinde hamileydi. Onu senin öldüğüne inandırdım. Babası gerçeği öğrenmeden apartopar evlendik. Yaşadığını ölene kadar bilmedi. Ben tam 8 yıl Beren'in gözlerinin içine bakarak yalan söyledim Cemal. Senin kanından olan oğlundan ise nefret ettim. Çünkü her şeyiyle sendi. Beren için öyle değerliydi ki Sadun. Ona bağlılığı yüzünden Serdar'ı bile ihmal ediyordu."

Karşıdan ses gelemezken transa girmiş gibi devam etti konuşmasına Alpay. Sanki yıllardır içinde biriken ne varsa bu gece akıtmak istiyor gibiydi.

"Oğlum acı çekiyordu. Bende gerekeni yaptım."

"Ne- ne yaptın Alpay?"

Dehşet vâri sesle Alpay ile konuşan Cemal duyduklarına inanamıyordu. Sadun ve Ela'nın nikahı sonrası çalan telefonuyla kalabalıktan uzaklaşmıştı. Alpay'ın onu arama ihtimalini bile düşünemezken duyduklarını sindirmek çok zordu.

"Onun benim ve oğlum için atmayan kalbini sonsuza kadar susturdum. Beren'i kendi ellerimle öldürdüm.."

Alpay son cümlelerini edip telefonu kapatırken yıllar sonra ilk defa rahat bir nefes aldı. Yüzündeki tebessüm hala yerindeydi. Aklını yitirdiğini belli eden bakışları ise parlak gökyüzündeydi. Telefonunu cebine koyduktan sonra son kez mavi gökyüzüne baktı. Yıldızlar öyle güzeldi ki. Sanırım onlarda artık Alpay için yolun sonu olduğunu biliyor gibiydiler. Eve geri döndürdüğü bedeni ile içeri doğru ilerlerken dudaklarından tek cümle döküldü.

"Artık bana geleceğin gün bekleyeceğim Gürcü.."

 

Ölüm onun için kurtuluştu ve biliyordu ki bu geceden sonra Gürcü Cemal Azraili olmak için onun kapısına gelecekti. Onun kurduğu tuzağa büyük bir zevkle düşecekti. Alpay ise Gürcü'yü Beren'e kavuşturmaktan büyük bir zevk duyacaktı...

 

 

Loading...
0%