@anita_86h
|
Bölüm geç geldiği için kusura bakmayın. Kayınvalidem ağır bir ameliyat geçirdi. Onunla ilgileniyordum. Beklediğinize değdi mi bilmiyorum ama kafamı anca bu kadar toparlayabildim. Keyifli okumalar dilerim....
************************************************* Gürcü’nün evinden çıktığımızdan beri aramızda ölüm sessizliği hüküm sürmekteydi. Pür dikkat arabayı kullanan Sadun’a arada değen bakışlarıma rağmen o tek kelime etmeden karşıya bakıyordu. Yol önümüzde akıp giderken aklımdan geçen düşüncelerin ipleri sanki kör düğüm olmuş gibiydi. Özellikle de Feride hanımın son sözleri kulaklarımda çınlarken ondan gerçekleri daha fazla saklamak istemiyordum. Artık aramızda yalan y’si bile girsin, aramızda derin uçurumlara sebep olsun istemiyordum. Üst üste derin sayılabilecek bir kaç soluk içime hapsettim önce, daha sonra ise konuşmak üzere dudaklarımı araladığım vakit ben daha konuşamadan aniden dönüş yapan araba ile korkuyla irkilip hızla kapının koluna tutundum. “Sadun biraz yavaş olur musun?” Hissettiğim korku yüzünden titrek çıkan sesimle gaz pedalından ağırca çekti ayağını ve bir kaç metrelik mesafe sonrası arabayı durdurdu. Başını ağırca direksiyona yaslayıp gözlerini kapattı. Bir süre aldığı hızlı solukları dinledim. Öfkeliydi farkındaydım ama artık bir dikenli bir yola birlikte adım atmıştık ve ne yazık ki geriye dönüşümüz yoktu. “Özür dilerim.” Başı direksiyonda iken açılan göz kapaklarından gördüğüm yeşiller ile hafifçe tebessüm ettim. İkimizde yorgunduk hem bedenen hem de manen. Vites topuzunda duran elinin üzerine avuç içlerimi bastırdım. Bu onu biraz daha sakinleştirirken arayı dolduran guruldama sesiyle kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim. Sabahtan beri tek lokma girmemişti boğazıma. İki canlı olduğum için halsizlikten dermanım kesilmek üzereydi. Sadun hızla yerinden doğruldu. Kaşları hafif çatılmışken elini uzatıp şişkin karnımın üzerine koydu. “Ah babacım özür dilerim. Sabahtan beri oradan oraya savrulurken yemek yemeyi bile unuttuk.” Konuşması bittiğinde tekrar karnımı okşayıp bana doğru uzandı. Alnıma dudaklarını bastırıp kokumu içine çekerken istemsizce ona daha da yaklaştım. Bu halimle dudakları an be an yukarı kıvrılırken avuç içlerini yanaklarıma koyup parmak uçlarıyla elmacık kemiklerimi okşadı. “Buralarda bir kahvaltı salonu olacaktı. Gel hem biraz yürüyelim hem de etrafa bakınırız olur mu?” Hafifçe başımı sallayıp onu onayladıktan sonra benden uzaklaşan sıcaklığı ile biraz garip hissettim. Sadun kapıyı açıp dışarı çıktıktan sonra bende toparlanıp kapıyı açtım. Dışarı çıktığım anda yüzüme çarpan bahar havası ve denizin kokusuyla derin bir soluk hapsettim içime. Hava öyle iç açıcıydı ki sanırım en sevdiğim mevsimdi bahar. Elimi elline hapseden bedenle açılan göz kapaklarımın ardından görüş alanıma giren yeşil harelere değen kahvelerimden usul usul akan sıcaklık içime işledi bir anda. Onu her gördüğümde aynı hislerle çevreleniyordu kalbim. Sakin adımlarla cadde boyunca ilerledik. Rengarenk tek katlı evlerin arasından geçip dışarıdan bile insanın içini ısıtan bir kafeye girdik. Dışı kadar içi de renkliydi kafenin. Tam doksanlar dönemini yansıtıyordu. Duvarlarda Yeşilçam'a emek vermiş sanatçıların resimleri vardı. Çoğu buraya gelmiş olacak ki genç bir hanımın yanında çekilmiş resimleri vardı. Hayran hayran kafeyi izlerken cam kenarına beni sürükleyen Sadun ile anlık bakışlarım ona kaysa da tekrar bakışlarım kafe içinde gezdi. Oturduğumuz masa turuncu bir örtü ile örtülmüş, masa üzerinde papatyalar ile dolu bir vazo vardı ve çiçeklerin mis kokusu tüm alanı sarmıştı. “Çok güzel değil mi?” Sadun sorusuyla kafe içinde gezen hayran bakışlarım hızla onu buldu. Yüzümde yer etmiş büyük tebessümle onu onaylarken benden küçük olabilecek bir garson siparişlerimizi aldı. Arada sohbet edip servisin hazırlanmasını beklerken kafenin kapısı aniden açılmış ve içeriye kavga ederek bir ikili girmişti. Kızıl saçlarını topuz yapmış siyah deri ceket ve siyah kot pantolon giymiş, her adım atışında giydiği postalların sesi insanın içini gıdıklayan kadın ile onun aksine füme rengi giydiği takım elbiseye ve siyah rugan ayakkabılarla birbirlerine tamamen tezat olan siyah kemik gözlükleriyle ciddi bir insan profili çizen adamdan bakışlarımı çekemedim. (Yegane final sonrası yeni kitabımın karakterleri olur kendileri :)) Ben dalgınca onları izlerken çift olduğu her halinden belli olan ikili ise kendi aralarında koyu bir muhabbete dalmış halde adımlayarak bizim yanımızda ki masaya oturmuştu. Kadının siması tanıdık gelirken izlenildiğini fark eden kızıl saçlı kadın sakince yüzünü benim olduğum noktaya döndü. Gördüğüm menekşe mavisi harelerle şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. O gözleri kaç yıl geçerse geçsin unutmam mümkün değildi… “Gece komiserim..” Kadın ona seslenmemle bir kaç saniye yüzüme boş boş baktı sonra beni hatırlamış olacak ki hızla ayağa kalkıp bana doğru ilerledi. Onun bu hareketi yanında ki adamı da tedirgin ederken ben karnımın el verdiği hareket kısıtlamasıyla ayağa kalkıp onu karşıladım. “Lavin sensin değil mi?” “Evet benim komiserim..” Ona hitap şeklimle dudakları yukarı kıvrılırken sağ tarafında çıkan derin çukura bakıp onu ilk gördüğüm anda olduğu gibi derince iç çektim. Menekşe mavisi gözleri, ateş kızılı saçları ve minik burnuyla yaptığı işe tezat öyle naif ve güzeldi ki karşımda ki kadın. Onun güzelliğine hayran olmamak elde değildi... “Artık baş komiser oldum. Sen nasılsın ? Abin olacak o denyo gene sana musallat oluyor mu?” Bu şehire ilk ayak bastığım vakitler tanışmıştık onunla. O daha yeni komiser olmuş bense abimin zulmünden kurtulmak için onun bulunduğu karakola şikayete gelmiştim. Abime yaptığı muameleyi hala unutamam ki eminim abimin de hala korkulu rüyasıdır Gece komiser.. “Sizi tebrik ederim. İşinize ne kadar bağlı olduğunuzu biliyorum. Sizin adınıza çok mutlu oldum. Ayrıca abimizi uzun zamandır görmüyorum. “ Konuşmama ara verip başımı sakince Sadun’un olduğu noktaya çevirdim ve kaşlarımla onu işaret ettim. Sadun şaşkın bir ifade ile bize bakarken komiserin masasında oturan adamında gözleri bir an olsun üzerimizden çekilmemişti. “Birileri sayesinde abimden sonsuza kadar kurtuldum. “ “Demek küçük Lavin kahramanını bulmuş. Senin adına sevindim. Bu arada bebek bekliyorsun sanırım. Tebrik ederim. Cinsiyeti belli mi?” “Teşekkür ederim. Evet bir kızımız olacak..” Yıllar sonra eski bir tanıdığı görmenin insana verdiği o tatlı hissiyatla biraz sohbet ettik. Daha sonra Gece komiser telefonunu verip her zor anımda bir telefon kadar uzağımda olduğunu söyleyerek yanımdan ayrıldı. Onunla vedalaştıktan sonra masaya dönmüş çoktan getirilmiş olan siparişimizden yemeye başlamıştım. Benim aksime Sadun ise sessizce bana bakıyor önündeki yemeklere dokunmuyordu bile. Onun durgun hali canımı sıkarken yemeye ara verip masada duran sudan bir yudum içtikten sonra bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Neden böyle bir ruh haline büründüğünü anlamasam da canını sıkan her neyse beni de rahatsız etmişti. “Sevgilim neden birden durgunlaştın? Önünde duran yemeğe dokunmadın bile.” Sadun ona seslenmem ile bir rüyadan uyanır gibi silkelenip bakışlarını benden kaçırarak tabağının yanında duran çatala uzandı. Bana cevap vermek yerine yemeğine odaklanmasıyla canım daha da sıkılırken buraya gelirken ki açlığım bir anda yok oldu. “Bazen sana bu kadar geç kaldığım için kızıyorum kendime. Onca acıyla tek başına mücadele ettin. Tam huzurlu geçecek günlere adım atmışken birde babamın takıntısı başına dert oldu.” Sadun’un fısıltısını işittiğim anca elimde yemeği karıştırdığım çatal duraksadı. Bakışlarım onu bulurken o bana bakmadan zorlukla da olsa tabağından bir şeyler yemeye çalıştı. Ne kadar birbirimize kavuştuğumuz için mutlu olsak da hala açık yaralarımız vardı. Ve ummadığımız anca ince bir sızıyla varlığını göstererek , mutsuzluk halkalarını yine yeniden boynumuza takıyordu. “Geçmişte yaşadığım hiç bir şeyden pişman değilim. Bu gün hala çektiğim her acıya rağmen ayakta sapa sağlam duruyorsam, bunu o günlerde yaşadıklarıma borçluyum. Ayrıca kadere inanırım ben. Seninle tanışma vaktim bu zamanmış. Mutluyum lütfen sende artık kötü anılarını geride bırak..” Bu kafeye girerken bir çocuk kadar heyecanlıydım. Şimdi se o heyecan bir toz bulutu misali dağılıp yok olmuştu. Sadun’un en az benim kadar yaralı bir çocukluk geçirdiğine emindim artık. Üzerinden atamadığı bir suçluluk duygusu vardı ve bu yük tüm hayatını ele geçirmiş gibiydi. Suçu olmayan her şeyi kendine dert edip, en küçük mutlu anı bile kendine zehir ediyordu. Ve ben yıllarca bir kambur misali sırtında taşıdığı bu ağır yükleri omuzlarından nasıl söküp atacağımı bilemiyordum. Konuşmam onda nasıl bir etki bıraktı tahmin edemiyordum. Sessizce o masada oturup yemeklerimizi yedik. Gece komiser ve yanında ki adam kısa bir baş selamı verip kafeden ayrılırken aramızdaki bu soğuk sessizlik daha çok canımı yaktı. O mekandan çıkıp kendimi dışarıya attığım vakit kalbimde ağırlık yapan hisler yüzünden ilk defa geldiğim bu mahalleyi gezerken buldum kendimi. Sadun yine suskunca yanımda ilerlerken dışardan eski duran bir binanın alt katında antika eşyaların cama dizildiği bir dükkan gördüm. Yanı başımda ayakta dikilen Sadun’un koluna dokunup bana bakmasını sağlayarak başımla o dükkanı işaret ettiğimde yine sessizce onayladı beni. Neden birden böyle davrandığını anlamayarak içimden taşan sıkıntı ile o ileriye doğru adımladım. Dükkandan içeri adım attığımda bedenimin üzerinden tuhaf bir ürperti geçti. Sanki daha öncede buradaymışım hissi etrafımı sardığında biraz daha yaklaştım yanımda heybetli bedene. Oda anında bedenimi göğsüne daha da hapsederek güven içinde olduğumu hatırlattı. Dükkanda bakışlarımı gezdirerek adımlarken her bir eşyanın güzelliği karşısında nutkum tutuluyordu. Yüzümde hayran olmuş bir ifadeyle takıların olduğu bölüme adım attığımızda bakışlarım kolye ve yüzüklerin olduğu bölümde gezdi. Az ilerde cam kapılı bir dolabın içinde duran eski oldukları her halinden belli olan takılara kaydı bakışlarım dalgınca . Tuhaf bir dürtüyle o tarafa doğru adımlayıp yavaşça kapağını açtım. Bakışlarım her birinin üzerinde gezse de birinde takılı kalmıştı. Gördüğüm erkek yüzüğü ile içimde tuhaf bir sızı peyda olurken istemsizce uzanıp o yüzüğü elime aldım. Üstünde kırmızı akik taşı olan yüzük öylesine tanıdıktı ki avcumun içinde bir ateş vardı sanki. Ve ne gariptir ki bu ateş tüm bedenime yayılıyor , kalbimin içinde derin bir vaveylanın kopmasına neden oluyordu. Bu hisle ilk defa tanışıyordum ve elimde tuttuğum bu yüzükten parmak uçlarıma derin bir sızı yayılarak beni nefessiz bırakıyordu. Ben yüzüğe bakmaya öylesine dalmıştım ki dükkanın içinde aniden beliren kadının adım seslerini bile duymamıştım. Yanı başımda bir yüzün varlığını idrak edince, korkuyla bir adım gerilerken elimdeki yüzük ise yeri boylamıştı. Kadın bir süre yüzümde gezdirmişti gri renge sahip gözlerini. Bir kaç saniye sonra durgunluk vaâd eden bakışları , yüzümün her santimini gezdikçe yerini büyük bir şaşkınlığa bırakmıştı. "Es sheudzlebelia..( Bu imkansız.)" "Amdenad hgavkhar mas( Ona ne kadarda benziyorsun.) Söylediklerinden tek kelime anlamıyordum. Tedirginlikle başımı çevirip Sadun'u aradım. Bir kaç adım ötemde bana tuhaf bakışlarla bakan kadına kaşlarını çatmış bir şekilde pür dikkat bakıyordu. "Sadun sen dediklerinden bir şey anladın mı?" Başını olumlu anlamda sallayıp kısaca tercüme etti sözlerini. Daha sonra ise kadına bakıp cevap verdi. Onun hakkında öğrendiğim her yeni bilgi beni bozguna uğratıyordu. Biraz sesini yükselterek genizden konuştuğu kelimeler tüylerimin diken diken olmasına neden olmuştu. "Mgoni shen is skhvas sheadare.(Onu birine benzettiniz sanırım.)" Sadun ona attığım hayran bakışların zerre farkında olmadan kadınla konuşmasına devam ediyordu. Dudaklarını tekrar aralayıp genizden sert bir ses tonuyla konuşmasıyla içimde oluşan tuhaf kelebeklerle heyecandan elim ayağım titremeye başladı. Zihnimden geçen düşüncelere anlam veremiyordum bile. Aşırı seksi bir ses tonu vardı. İçimden konuşan arsız kadına gözlerimi devirdim sinirle. "Tamam bir şeyleri içinde tutma dedikte sende freni patlamış kamyon gibi ilerliyorsun, hiç ayarın yok kızım senin ama." Ben kendi kendimle kavga içindeyken kadının titrek bir sesle konuşması ile başımı ona çevirdim. Grilerden taşmaya meyilli yaşlarla bana bakarken kendimi çok garip hissettim. "Oh lamazi gogo. Ts'armat'ebebi chemo shavk'anian gogo.(Ah güzel kızım. Bahtı kara kızım.) Saçlarıma uzanan el ile ilkten tereddütle baksam da kadının gözünden damlayan yaş ile yerimden hareket bile edemedim. Gözlerinde ki acı ve hasret öylesine yakıcıydı ki. Onun için üzülmekten kendimi alamıyordum. "Sheni tma shavi abreshumia. Sheni surneli mas hgavs..( Saçların siyah bir ipek .Kokun tıpkı onun gibi.) Kadının her bir kelimesinde damlayan yaşları gayrı ihtiyari bir şekilde parmaklarımı uzatıp sildim. Sadun onun söylediği her kelimeyi tercüme ederken kadının yerde duran yüzüğe kaydı bakışları. Hızla yere eğilip alırken avcumun içine bıraktı. Biraz önceki yakıcı his yine içimde peyda olurken, o almam için büyük bit istekle bakıyordu bana. Başımı hafif sallayıp tebessüm ettiğimde rahatlamış bir ifade ile baktı bana. Daha sonra aklına gelen her ne ise arkasını dönüp dolabı açtı . En arkada duran kapalı yüzük kutusunu alıp bana uzattı. Elimdeki yüzüğü Sadun'a verirken minik bir tebessümle kutuyu aldım . İçini açtığımda ortaya çıkan zarif yüzükle ikinci defa içimi saran ürperti ile şaşkınca Sadun'a çevirdim bakışlarımı. Yüzük gümüş renkli etrafı minik beyaz taşlar ile süstü ve ortasında da zümrüt olan şahane bir şeydi. Ona baktıkça içimde oluşan hislere anlam veremiyordum . Bir müddet hipnoz olmuş gibi parmağımın ucunda duran yüzüğü izledim. Sanki parmak uçlarımda Sadun'un zümrüt yeşili gözlerini tutuyor gibiydim. Beni sarıp sarmalayan bu hisler çok tuhaftı. Kısa bir zaman sonra kadının sesini duyduğum vakit usulca başımı kaldırıp onunla göz göze geldim. Yaşlılığın getirisi kırışmış teninde birer küreyi andıran gözlerinde anlamlandıramadığım bir ifade ile baktığını gördüm. "Es ori bech'edi, romelits khelshi gich'iravt, sheq'varebul ts'q'vils ek'utvnoda.(Ellerinizde tutduğunuz bu iki yüzük aşık bir çifte aitti.)" "Tu ginda, shenia. Mietsit es tkvens siq'varuls gamokhat'os.(Eğer isterseniz sizin olsun. Sizin de aşkınızı temsil etsin.)" Sadun kadının söylediklerini tercüme ettiğinde sevinçle kabul ettim . Nedendir bilmem bana sevdiğim adamın gözlerini andıran bu yüzüğü parmağımda taşıma hissiyle dolmuştum. Sadun yüzüğü parmağımdan geçirdiğinde beyaz tenimde ne kadar güzel durduğunu düşündüm. Sonra bende onun parmağına avuç içinde tuttuğu akik taşlı yüzüğü taktım. Öylesine heyecanlıydım ki onun elini tutarken , tüm bedenim zelzeleye tutulmuşçasına titriyordu. Bakışlarım kendi göz rengimi anımsatan yüzüğün üzerinde gezdi ağırca. Sanki Sadun'un zarif parmakları için yaratılmıştı ve her daim gözlerim onun avuç içinde saklı kalacak gibiydi. Birbirimize büyük bir aşkla bakarken bizi birleştiren bir bağ olmuştu aramızda bu yüzükler. Bir kaç dakika sonra kadına zorda olsa yüzüklerin ücretini verip dışarı çıkmak için hareketlendik. Fakat biraz önce bana acı dolu bakan kadının arkasına ki rafta duran bebek dikkatimi çekmişti. O bebeğe yaklaştıkça içim ağlama hissi ile dolup taştı. Öyle tanıdıktı ki o bebek. Sanki örgülü saçlarını ben örmüş, üzerindeki o beyaz kıyafeti ben giydirmişim gibi hissettim. Dolu dolu gözlerle o bebeğe bakarken kadının ona uzanıp saçlarını sevdiğini gördüm. "Hemi angelozi. İs ver ik'vebeboda tavisi shvilit..(Benim meleğim. Doyamadı bebeğine.) Kadın öyle bir bakıyordu ki sanki ben onun kızıydım ve bebeğine doyamadı derken iki anlamda da kullanıyordu bu cümleyi. Gözünden bir damla yaş akarken elindeki bebeği bana uzatmıştı. Ben hatırası olabileceğini düşünerek başımı iki yana hayır anlamında sallayıp almadım. Ve Sadun'un elini tutarak çıkışa doğru adımladım. Üzüleceğini biliyordum kadının ama o bebeği almak istemeyen yanım ağır basmıştı. Dışarıdan çıktığımız anda derin bir nefes aldım. O tuhaf his hala yerli yerinde duruyordu. İçim çıktığım anda tekrar ürperirken nedense tekrar buraya gelecekmişim gibi hissettim. Bir süre daha Sadun'la yürüdük el ele. Arabanın olduğu noktaya doğru ilerlerken sessizdik. Her ikimizde kendi dünyamızda kaybolmuş gibiydik. Lakin Ama yüzüklü parmaklarımızda güneşin ışıkları ile parlayan o yüzükler sanki birbirinin eşini bulmuş ve ait oldukları yerdelermişcesine parlıyordu. Yaklaşık bir yıldır görmediğim o beyaz evin önündeydim şimdi. Aylar evvel sevdiğim adamın beni bir sabah bir başıma bırakışıyla çıkıp gittiğim bu eve karnımda ondan bir parça ellerim, onun sıcak avuç içlerinde saklı halde geri dönüyordum. Buraya ilk geldiğimde ne kadar heyecanlıysam yine aynı hislerle bakıyordum aşkımızın filizlendiği o yere... Sadun omzuma bir kolunu atıp beni bedenine doğru çekti. Başım sıcak göğsünde dolu gözlerle eve bakarken ılık nefesini kulağımın hemen bitiminde hissettim. “Evine hoş geldin Efulim..” Evim... Artık benimde yuvam diyerek nefes alabileceğim, kendimi ait hissedebileceğim bir yer vardı. Geçmişimdeki tüm kara gölgelere inat büyükçe bir tebessüm ederek yüzümü Sadun’un olduğu taraf döndüm. Öne dudaklarına uzun sayılabilecek bir öpücük bahşettim. Bu benim ona kendimce ettiğim bir teşekkürdü. Sonrada bana huzur vâad eden yeşil gözlerinin içine bakarak araladım dudaklarımı... “Hoş buldum sevgilim..”
Ben Lavin Saygın. Şu yaşıma kadar kendimi hiç bir yere ait hissetmeyen ben, yeşil gözlerine meftun olduğum adamın sinesini evim belledim. İlk defa mutluluk denen hissin getireceklerinden korkmuyorum. Çünkü artık benimde ailem diyebileceğim birileri var hayatımda. Kızım ve sevdiğim adamla bu gri çatılı beyaz renkli ev benim bundan sonraki yaşamımı geçireceğim sıcak yuvamdı.
|
0% |