@anita_86h
|
Keyifli Okumalar Dilerim... :) ******************************** Günler öyle hızlı aktı geçti ki hızına yetişemez oldum. 26 yıllık yaşamımda hayatımın tümüne sığmayan kahkahalarım şu iki haftaya sığdı. Sadun ile sevgili olmak bu hayatta başıma gelen en güzel şey oldu. Onunla baharın tadını çıkartıyorken, günlük işlerimin bitmesi sonucu Rize de gezmediğim ne kadar yer varsa tek tek geziyorduk. Fırtına Deresine gidip o taş köprünün üzerinden el ele geçmek paha biçilemezdi. Gürül gürül akan derenin üzerinde umarsızca akan suların sesiyle derede rafting yapan turistleri izlerken biraz hallerine özenmedim değil. Lakin böylesine deli akan suda değil botla gezmek adım dahi atamazdım. Daha sonraki günlerde rotamız Sümela Manastırı oldu. Trabzon'un Maçka İlçesi'ndeki Altındere Vadisinde Karadağ'ın yamacında sarp bir kayalığa inşa edilmiş bu yapıya hayran olmamak elde değildi. El ele tüm yokuşu çıktık. Dağ eteklerine yapılmış bu manastırı gezerken hissettiklerimi anlatacak kelimeler yoktu. Gün batarken geldiğimiz yolu yavaş adımlarla geri döndük. Tam kızıl ışıklar üzerimize vurduğu anda güneşi arkamıza aldık ve ilk birlikte resmimizi çekildik. Onunla deneyimlediğim tüm ilkler hayatım boyunca unutamayacağım anılarla çevrelendi.. Eve döndükten sonra ki günler birbirimizi pek görmeye fırsatımız olmadı. Çünkü Seyit abiye Asiye ablayı isteme merasimine hazırlık yaptık. Erkek tarafı Sadunlar iken, ben kız tarafı olarak Asiye ablaların evine gittim. Tam bir haftadır temizlikten tut, Asiye ablanın kıyafet alışverişine kadar hepsinde yanında bulundum. Tabi canım sevgilimle ise bu süre zarfında sadece akşamları yarım saat konuşabildim. Çünkü ne zaman yalnız kalsak bir şekilde yorgunluktan uyuya kalıyordum. İstemeden bir gün önceki sabah Sadun bensizliğe dayanamamış olacak ki Asiye ablaların evine geldi. Gün daha yeni doğuyordu. Kimseye görünmeden kaçarken heyecandan dilim damağım kurumuştu. Demir kapıyı açıp çıktığımda Sadun spor kıyafetlerle arabaya yaslanmış halde beni bekliyordu. Hafifçe kapıyı kapatıp koşarak ona sarıldım. Anında belime sarılan eller ile özlediğim kokunun kucağına bıraktım kendimi.. "Kokusuna kurban olduğum. Nasıl özledim seni bir bilsen.." "Bende seni çok özledim Sadun.." Bir süre saçlarımı koklayıp öpen Sadun daha sonra usulca beni kendinden uzaklaştırdı. Dudakları yüzümün her bir köşesinde gezerken şen gülüş sesim sessiz sokakta yankılanıyordu. "Oh şimdi aydı işte günüm.." Ellerimi uzatıp yanaklarına uzattım. Kirli sakalların en çok yakıştığı insan olduğuna emin olduğumun sevgilimin gördüğüm andan beri öpmek için delirdiğim yanağında ki o derin çukura dudaklarımı bastırdım. Aynı anda parmak uçlarım yanaklarını okşadı. Daha sonra ise burnumu yanağına bastırıp derince kokusu soludum. "Seninle gün her daim aydınlık sevgilim.." Yüzümde hala duran eli hitabımla titrerken elmacık kemiklerimi okşadı. Daha sonra uzaklaşıp elimi tuttu. Başıyla arabayı işaret ettiğinde kocaman gülümseyip açtığı kapıdan koltuğa oturdum. Kapımı kapatmadan önce elimin üzerini öpen adamla istemsizce iç çekerken o gülümseyip usulca uzaklaştı bende ve kapıyı kapatıp direksiyona geçti. Araba çalıştığında çıkan sesle bakışlarım etrafta gezdi. Anlık Asiye ablanın evine kayan bakışlarım orada gördüğüm kadınla tedirginlikle Sadun'a döndü. Asiye ablanın annesi kaşlarını çatmış halde bize bakıyordu. Sadun gaza basarken bakışlarımız bir an olsun birbirinden çekilmedi. Neden o bakışlardan rahatsız olduğumu anlamasam da yanımda ki adamdan güç almak istercesine elimi vites üzerinde duran eli üzerine koydum. Sadun'un anlık gülümseyen yüzü bana dönse de bakışları tekrar yola kaydı bende dikkati bozulmasın diye sessizce akıp giden yolu izledim. Yol akıp gitti ama aklımda hala Esen teyzenin sert bakışlarında takılı kalmıştı. İçimde ki huzursuzluk araba da ki atmosfere de yansımıştı sanki. Aramıza çöken derin sessizlik Sadun'u rahatsız etmiş olacak ki elime uzanıp avuçları içine hapsetti. Bakışları anlık bana kaysa da odağı hala yoldaydı. "Lavin bir şey mi oldu çok sessizsin.." "Yok yorgunum sadece.." Söylediğime inanmasa da üstelemeden sıkıntılı bir nefes verip arabayı sürmeye devam etti. Bir kaç dakika sonra bir restorantın önüne park edilen arabadan önce o çıktı. Sonra da inmem için yardımcı oldu. Ele ele içeri girerken daha önce gelmediğim yere dikkatle bakıyordum. Otantik bir yerdi. Tahta divanlar ve tahta masalar vardı. Buram buram kokan rengarenk çiçekler arasında kalan bu şirin yeri çok sevmiştim. "Serpme kahvaltı istesek senin için uygun mu?" Etrafta gezen hayran bakışlarım onu bulduğunda gülümseyerek başımı salladım. Onay aldıktan sonra cam kenarında bahçeyi tümüyle gören bir masaya oturduk. Bizim oturuşumuzla garsonlardan biri gelip siparişimizi aldı. Bir süre sessiz kaldık ve ben kaçamak bakışlarla ona baksam da Sadun derince gözlerimin içine baktı. Bir an içimde beni rahatsız eden o saçma hissi boş verdim. Sabah ki heyecanını benim yersiz kuruntularımla kaybetmesini istemiyordum. Uzanıp masa üzerinde duran elini tuttum. Tutuşuma karşılık verirken parmaklarımız iç içe girdi. Beyaz tenim onun bronz tenine çok yakışmıştı. "Gelirken neden canın sıkıldı senin?" Tedirgince sorduğu soruyla ellerimiz üzerinde olan bakışlarım hızla onu buldu. Bir süre yüzüne baktım derince. Kalbime saplanan sızıyla kaşlarım çatılırken içimde vuku bulan bu korkutucu hisle nasıl başa çıkacağımı bilemedim bir an. Derince nefeslendim. Aldığım soluk boğazımı yakıp geçse de büyükçe gülümsedim. "Seni seviyorum.." Sanki tekrar söylemeye fırsatım olmaz gibi gelen bir zaman diliminde dudaklarımdan dökülen sözlerle kocaman gülümsedi. Yanağının her iki yanında çıkan çukuru görünce kalbimde ki sızı yavaş yavaş yok oldu. Elimi ellerinden kurtarıp yanağında ki çukurun üzerine koydum avuç içimi. Bebek sever gibi yanağını severken o çoktan meftun olduğum yeşil gözlerini kapatmış , bir kedi misali yanağını avcumun içine koymuş usul usul onu sevmeme izin veriyordu. Huzur denen duygu bu kadar kolay elde ediliyormuş demek ki. Avuçlarımın içinde duran sıcak ten, kapalı göz kapaklarını süsleyen ok misali dağılmış kirpikler ile karşımda duran bu adama her hücremle geri dönülemez bir biçimde aşıktım. Bu anlar bozulacak , onu kaybedeceğim diye ödüm kopuyordu. Belki de sabah ki o rahatsız edici his tamda bu yüzden gelip yüreğime çöreklenmişti. Biz sakince birbirimizde kaybolurken garson servisi yapmaya başlamışken, bizde muhabbet etmeye başladık. Onunla her şeyden , her konudan sohbet etmeyi seviyordum. Bilgili , zeki bir adamdı. Üstelik espritüel bir yanı da aramızda ki ortama neşe saçmaya yetiyordu. Zaman nasıl aktı , nasıl öğleden sonrayı ettik bilmiyorum. Kahvaltımız bitmiş keyif kahvelerimizi içerken arada sohbete devam ediyorduk. Benimse bakışlarım ara ara oturduğumuz cam kenarında uçsuz bucaksız yeşillerin içinde geziyordu. Elimde kahve fincanımdan bir yudum alıp yaptığı şaka sonrası gülerek yüzümü bahçeye döndüm. O an tahmin etmediğim bir şey oldu. Tanıdık bir beden tüm ihtişamıyla karşımda belirdi. Korkuyla büyüyen gözlerime titreyen ellerim eşlik ederken, içime çektiğim soluklar tekledi. Parmaklarımın ucunda duran fincan masaya düşerken , düşmenin etkisiyle dağılan kahve zerrecikleri yüzüme sıçradı. Her bir azam titrerken bakışlarım bana nefretle bakan adamın üzerinden bir an olsun çekilmedi. Sandalyenin çekilme sesini işittim. Çenemin ucunda duran nazikçe baş cama bakan yüzümü ona doğru döndürdü. Huzur kaynağım olan yeşillerine değen kahvelerimle ciğerlerimde dolup taşmış soluğu titrek bir nefesle bıraktım. "Lavin iyi misin sevgilim? Yüzün bembeyaz.." Konuşmak, o burada demek istesem de dudaklarıma bir kilit vurulmuştu sanki. Hafifçe başımı sallayıp tekrar cama döndürdüm bakışlarımı. Lakin görmeyi beklediğim beden yerinde şimdi büyük bir boşluk vardı. Korkum had safhaya çıkarken bir an gözlerim sanki odağını kaybetti. Onun yapabileceklerini, öfkesinin yakıcı haline bizzat yaşamışken en çok usul usul parmak uçlarıyla çenemi okşayan adamın zarar görmesinden korktum. O hala başımda dikilirken zoraki bir tebessümle yüzümü yine ondan tarafa çevirdim. Çenemde gezinen parmaklarının üzerine elimi koyup indirdim. Avcumda hapsettiğim elini okşarken gözlerimi asla onun yeşillerinden çekmedim. O yeşiller ki bana bu hayatta tüm acıya, tüm korkuya dayanma güzü verecek yegane güçtü... "İyiyim ama bir lavaboya gideyim ben. Sonra hesabı öder çıkarız olur mu?" "Ben hallerim. Sen iyisin değil mi?" "İyiyim.." Hızla yerimden kalkıp yan sandalyede duran çantamı aldım. Bana dalgınca bakan adamı daha fazla endişelendirmemek için ufacık bir öpücük kondurdum yanağına. Koşar adım tuvaletin olduğu koridora ilerlerken bedenimde ki her bir azam titriyordu. Uzun koridoru geçip kadınlar tuvaletine girdim. Elimde tuttuğum çantamı mermer yüzeye koyup musluğu açtım. Defalarca kez yüzüme avcuma doldurduğum suyu çarparak kendime gelmeye çalıştım. Bir süre ellerim mermere dayalı, gözlerim kapalı halde durdum. Kapının kapatılma sesini duysam da umursamadım. Kadınlar tuvaletine biz kadınlardan başka kim girebilirdi ki... "O değildi. O seni asla bulamaz. Sakin ol ve Sadun'un yanına git. Onu daha fazla bekletme.." Kendi kendime mırıldanıp göz kapaklarımı araladım. Bir cesaret aynada ki aksime baktığım anda gözlerim kocaman açıldı. Her bir azam zelzeleye tutulmuş gibi titrerken ayna da gördüğüm sima yüzünde sinsi bir sırıtışla kollarını gövdesinde kovuşturmuş bana bakıyordu. "Merhaba sevgili kardeşim. Abini özledin mi?" Tüylerimi diken diken eden sesiyle gerçeklik algım bir an ellerimden kayıp gitti sanki. Dilim tutulmuş bir halde ona bakarken korku ile büyüdü gözlerim. Hızla arkamı dönerken abim ağır adımlarla yanıma geldi. Yüzünde aşina olduğum ve hala kabuslarımı süsleyen o hastalıklı tebessüm vardı. Dik durmaya çalıştım korkumu belli etmemek için direndim ama biliyordum ki gözlerim her bir duygumu ele veriyordu. "Sana söylemiştim. Nereye gidersen git seni bulurum.." "A-abi lü-lütfen . Gitmeme izin ver.." Korkudan kekelerden o bu halime daha çok güldü. Tam karşıma gelip elini bana doğru uzattığında refleksle avuç içlerim yüzüme kapandı. Benim bu ürkek halim onu daha da mutlu etti. Minik bir kıkırtısı tuvalette yankılanırken parmak uçlarını saçlarımda hissettim. Usulca bebek sever gibi okşarken ne düşüneceğimi bilemedim bir an. İlk defa abim saçlarımı okşuyordu. Yıllarca tutam tutam kopardığı saçları şimdi usulca okşuyordu. İçimde oluşan sıcak hislerle tereddüt ederek ellerim yüzümden inerken aynı renk gözlerimiz birbiriyle kesişti. "Ben altın madenimi kimseye bırakmam." "Ne.." Bir kaç saniye usulca okşadığı saçlarımı sertçe asıldığında başım arkaya doğru yattı. Canımın acısıyla attığım çığlık onun dudaklarımın üzerine kapanan elinin içine hapsoldu. Keskin bir acı ve yangın vardı saçlarımın arasında. Yüzünü bana yaklaştığında içki kokusu burnuma doldu. Midem bulanırken refleksle bir öğürtü kaçtı kapalı dudaklarımın arasından. "Hala içki kokusuna karşı hassassın demek. Sorun değil. Nasılsa yarın gece evleneceğin adam bir alkolik. Alışırsın güzel kardeşim.." Ağzından çıkan cümlelerle gözlerim kocaman oldu. Üzerime abanmış abimi ittirmek için uğraşırken alnıma yaslanmış soğuk metalle hareketlerim anında durdu. Abim gözlerinde deli bir ifade ile bana bakıyordu. Nefeslerim hızlanırken bir saniye gözlerimi kırpmadım bile. "Şimdi mekanın arka kapısından birlikte çıkacağız. Sense tek kelime etmeden benimle uslu bir kız gibi geleceksin. Yoksa olacaklara karışmam.." Şakağımda duran silahla ne yapacağımı bilmedim bir an. Kısa bir süre durgunca gözlerine baktım. Bu tuvaletten bir şekilde çıkmam gerekiyordu. Derince yutkunup hafifçe başımı salladım. Hareketimle gülümseyip üzerimden kalktı. Kolumu tutup bedenimi kapıya doğru döndürdü. Bir iki adım atmıştım ki hızla arkamı dönüp var gücümle ittim onu. Bedeni arkamızda ki duvara çarpıp yere düşerken ben bir an bile düşünmeden kapıyı açıp dışarı çıktım. Koşarak uzun koridordan geçerken Sadun'u giriş kapısı önünde beklerken buldum. Bakışlarımız kesişti ve bana gülümsedi. Ona ulaşmak için daha da hızlı koşarken o bende ki değişikliği fark etmiş olacak ki gülüşü sekteye uğradı. Koridorun sonuna geldiğim vakit silahın klik sesi ile adımlarım bıçak kesiği kadar keskin bir hızla durdu . Bir kaç saniye sonra aldığım nefesler ciğerimi yakıyorken boğazıma yapışan el ve şakağıma dayanan silahla Sadun'un yeşil gözleri korkuyla büyüdü. Bana doğru adımlayacakken şakağımda ki silahlı kaldıran abim bir el havaya ateş etti. Silahın gürültülü sesiyle insanlar masaların altına kaçarken , restorantın çalışanları ise farklı yerlere kaçıştı. "Tek bir adım daha atma Sadun Karayel. Acımam tek vuruşta bitiririm işini.." "Bak derdin ne bilmiyorum ama Lavin'i bırak. Sorunun neyse benimle çöz.." Abimin büyükçe kahkahası koca restorantta yankılanırken geriye doğru adımlamaya başladı. Ayaklarım gitmemek için direniyordu ama bunu zerre önemsemiyordu. Beni de kendiyle birlikte zorla sürüklerken boğazımı sıkan ele rağmen konuştum. "Seninle asla gelmem. Şurada şu dakika ölürüm ama asla Yaşar ile evlenmem.." "Seni değil, karşında duran adamı öldürürüm bende o zaman.." Kısık sesi kulaklarımda çınladı. Şakağımda ki silah bir an karşı tarafa döndü. Korkuyla Sadun'a bakarken yaşlar dolan gözlerim sakince kapandı. Yanaklarımdan süzülen yaşlarla açtım tekrar gözlerimi. Belki de son kez doya doya meftun olduğum yeşillere baktım. "Tamam Allah'ın cezası tamam..." Hastalıklı zihninden dökülen sözler sonrası ona diremedim. Fısıltım ona ulaştığında silah tekrar şakağıma dayandı. Şuan karşı çıksam Sadun'u hiç acımadan öldürürdü biliyordum. Soluk soluğa koştuğum yolu onunla geri geri giderken , Sadun ise abimi ikna etmeye çalışıyordu. "Lütfen ne derdin varsa benimle çöz Lavin'i serbest bırak.." Abim onun yalvarmalarını asla umursamadı. Arka çıkışın kapısına geldiğimizde yönümü kapıdan yana döndürdü. Silah hala yüzüme yakındı. Son kez Sadun'a bakıp kapıyı açtım. Tekrar eski pozisyonu alıp şakağıma dayanan silahla dışarı çıktık. Arka otoparkta tam yolun ortasında park edilen arabaya eşya fırlatır gibi bindirdi beni. Sadun koşarak abimin arabaya binmesine engel olmak için çabalarken ruh hastası abim yine havaya ateş etti. Korkuyla elim kilit yerine uzanırken avuç içlerimi cama vurdum. Abim ona öfkeyle bakan Sadun'u umursamadan sürücü koltuğuna bindi. Tek elle çalıştırıp silahını bana doğru tuttu. Sadun ise benim olduğum tarafa gelip kapıyı açmaya çalıştı. Lakin bu boşa çaba oldu. Sesi sessiz otoparkı yarıp geçerken abim şeytanı bir sırıtma ile onun bu bitik haline bakıyordu. Arabayı çalıştırdığı anda son bir çaba yanımda duran adamın üzerine çullandım. Fakat hesaba katmadığım şey abimin elinde ki silah oldu. Silahın kabzasının şakağıma vurması ile başım hızla cama çarptı. Bilincim gelip giderken abimin kahkaha sesi kulaklarımda çınladı. Gözlerimi zorlukla araladığımda Sadun'un benim olduğum yere hala bir çaba ile açmaya çalıştığını gördüm. Bir kaç saniye gözlerimiz kesişti. Sonra da usulca karanlığa çekildi zihnim....
|
0% |