Yeni Üyelik
13.
Bölüm

-Geçmişin Yükleri Omzumda Asılı Hala..-

@anita_86h

Keyifli okumalar dilerim...

 

*********************************

*********************************

 

Eve vardığımda gece üçe geliyordu. Yorgunluktan adım atacak halim olmamasına rağmen, bahçede resmen bedenimi sürükleyerek ilerliyordum . İçeri sessizce girip bana verilen odaya doğru ilerledim. Pili biten bedenimi odaya sokup kapıyı kapattığım anda, o lanet evden beri içimde bir irin misali tuttuğum ne varsa sessiz bir hıçkırıkla dışarı çıkarken, aksak adımlarla ilerleyip kendimi bir çuval misali yatağa bıraktım. Bugün belki de ilk defa güçlü durmayı bırakmak istiyordum. Bir kez olsun doya doya ağlamak ve yüreğimde ağırlık yapan hayal kırıklığı hissinden kurtulmak istiyordum. Neden insanlar karşısındakinin de bir kalbi olduğunu, bir gururu olduğunu unutup ayaklarının altında un ufak ediyorlardı. Yıllar yılı gördüğüm bu hor görülme, yok sayılma nedendi? Niye onunda aslında normal bir insan olduğunu, sadece onlardan kilo olarak fazla bir bedene sahip olduğumu kabul etmek bu kadar zordu?

Ne kadar süre orada içi çıkana kadar ağladım bilmiyordum. En azından şimdi ruhen daha iyi hissediyordum. Sanki beni yaralayan her bir his, gözyaşları ile akıp gitmişti. Burnuma gelen üzerime sinmiş yemek kokularından rahatsız olarak duşa girmek amacıyla banyoya adımladım. Ilık duş bedenimden kayıp giderken biraz daha rahatladığımı hissediyordum. Duştan çıktıktan sonra yatmak için saate baktığımda 3 buçuğa geldiğini gördüm. İçimde hala yerli yerinde duran sıkıntı nedeniyle uyuyamayacağımı anlayınca bahçede biraz oturmak istedim. En azından temiz hava biraz olsun uykumun gelmesine yardımcı olur diye düşündüm. Ağır adımlar atarak, bahçeye çıktığımda derince temiz havayı ciğerlerine çekip soludum. Kesinlikle şimdi çok daha iyi hissediyordum. Sessizlik ve hafif esen rüzgâr ruhuma aradığı huzuru vermişti sanki.

Başımı kaldırıp gözlerimi bir süre yıldızların donattığı gökyüzünde gezdirdim . Sonra aniden gelen acı bir fren sesiyle korkuyla irkilerek arkamı döndüm. Sadun Bey'in arabasını evin önüne gelişi güzel park ettiğini gördüğümde şaşırmadan edemedim. Zira bugün nişanlısının yanında kalır diye düşünmüştüm. Arabadan seri hareketlerle inen adamla bakışlarımız kesiştiğinde gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Sadun Bey çok şey duruyordu. Dağılmış gibi...

Üstelik beni gördüğü anda yüzündeki telaşlı ifadenin yerini rahatlamış bir tebessüme bırakmıştı. Bu hali bana bir an garip gelmişti. Birkaç saat önce beni kırıp paramparça eden adamdan eser yoktu sanki. Sadun Bey büyük adımlarla benim olduğum tarafa gelirken kalbim göğsümü dövmek ister gibi hızlı atıyordu. Lakin bu hızlı atma heyecandan mı, yoksa karşımda hızlı adımlarla yanıma doğru gelen adamın bu tuhaf halinden mütevellit bir gerginlikten mi kaynaklıydı onu bilemiyordum işte. Sadun Bey karşıma geçtiğinde daha ne olduğunu bile anlamadan beni gövdesine hapsedip kollarını belime sardığında afallayarak ellerim havada kalmıştı. Şu hayatta en son hayal edeceğim şey onun sıcak göğsünde başım yaslı bir şekilde durmaktı. Anın gerçekliğini bile kabul edemeyen bünyeme Sadun Bey'in boğuk sesi adeta bir şimşek etkisi yaratmıştı.

"Sana bir şey oldu düşüncesi ile az daha aklımı kaçıracaktım Lavin. Öyle çok korktum ki seni tekrar göremeyeceğim diye."

Kısık ve belli belirsiz çıkan sesi ile nutkum tutulmuş kaskatı bir şekilde öylece dururken, o ise hala aynı kelimeleri sayıklar gibi tekrar edip duruyordu. Bir tür transta gibiydi. Ben yaşadığım anın gerçekliğini sorgular gibi ellerim havada duruyorken, Sadun Bey ise başını boyun girintime sokmuş orada soluklanıyordu. Lakin daha bir kaç saat önce duyumsadığım sözler kulaklarımda çınlarken, bedenimi kendine hapseden adamdan kurtulup, kırgın bakışlar ile kahvelerimi onun yeşillerine çevirdim. Yeşilin en açık rengine bürünen gözlerinde öyle çok duygu kendini gösteriyordu ki en belirgin olanını gecenin karanlığına rağmen seçebilmiştim. Korku...

Sadun Bey bana bakarken, göz bebeği yaşadığı kaybetme korkusu sebebiyle titriyordu. Bu durum ise beni tabiri caizse dumura uğratıyordu.

"Bize böyle bakacaksa neden o sözleri etti. Kalbimizi kırdıktan sonra şimdi sarıp sarmalasa ne fayda.."

İç sesimin kırgın sözlerine cevap dahi veremedim. Dalgınca karşımda dikilen adamı izliyordum. Daha sonra ise farkında olmadan ağırca üzerini süzdüm. Bir kaç saat önce gördüğüm jilet gibi olan takım şuan kırış kırıştı. Üstelik gömleğinin ilk üç düğmesi açıkken, üzerinde davette giydiği ceket bile yoktu.

"Lavin neden haber vermeden ayrıldın evden? Seni ne kadar merak ettik haberin var mı? Bu nasıl bir sorumsuzluk."

Sadun Bey'in sesi gittikçe yükseliyor boynunda ki damarlar daha da belirginleşiyordu. Benim ise zihnimde sadece davette yaşadığım o gurur kırıcı anlar dönüp duruyordu.

"Üzgünüm ama orada daha fazla kalamazdım. Hele yapılan o iğrenç şakanın ardından hiçbir şey olmamış gibi çalışmaya devam edemezdim."

Her ne kadar sakin bir ses tonuyla konuşsam da dudaklarımdan çıkıp havaya karışan kelimelerim aramıza buzdan duvarlar örüyordu. Çünkü kırgınlığım artık karşımda ki adama karşı hissettiğim duyguların üzerini kalın bir örtüyle örtmüştü.

"Hatırlatmak isterim ki o davette bende vardım. Bana gelip söylesen gerekeni yapardım. Kimsenin seni aşağılamasına izin vermezdim."

Buruk bir tebessümle baktım yüzüne. Sanki birkaç saat önce beni paramparça edecek sözleri söylememiş gibi davranıyordu. Eğer ki arkadaşıyla yaptığı o konuşmayı dinlememiş olsaydım belki hala hisleri peşinde pervane olan bir ateş böceği gibi yine onun sıcaklığına sığınıp bile bile yanmaya razı olurdum.

"Teşekkür ederim. Ama ben kendimi savunabilecek yaştayım. Kimsenin beni koruyup kollamasına da ihtiyacım yok. Yıllardır bir şekilde idare ettim. Bundan sonrada kendim başa çıkabilirim böyle insanlarla Sadun Bey."

Öfkeli ve sert sesim bahçede yankılanıp Sadun Bey'e ulaştığında bana doğru bir adım attı. Boylarımız arasında ki fark bariz belliydi. O usulca eğildi. Göz bebeğimin en derinine bakarak konuştu hem de kelimeleri bastıra bastıra. Sanki söylediği sözleri zihnime kazımak istiyor gibiydi.

"Ben kimse değilim..."

"Biliyorum. Patronumsunuz."

Esasen aramızda ki tek ilişki patron çalışandan ibaret olmalıydı. Fakat biz bir kaç gün önce o sınırı çoktan geçmiştik. Yine de o anları unutmamı isteyen adam benim için endişelendiği için tekrar onun rüzgarına kapılamazdım. Artık bir kırılmayı daha kaldırabilecek gücüm yoktu.

"Lavin, Bu gece uzun zaman sonra ilk defa kalbimin biri için endişeyle attığına şahit oldum. Bu his çok yabancı bana. Birazda ürkütücü benim için."

Bu sözlere inanmalı mıydım? O zaman o lanet evde neden beni azarlamış, üstüne arkadaşına ne yaparsam yapayım zihnimden izi asla silinmeyecek sözleri etmişti? İnsan birine değer verince böyle mi davranırdı? Bakışlarımı çekmeden yaklaştım ona. Kokusunu duyumsamak iyi gelmiyordu . Fakat gözlerinin en içine bakarak canımın yanacağını bile bile sormak istedim hala içimde minik bir mum gibi yanan umudu sonsuza kadar söndürebilmek amacıyla.

"Neden benim için bu kadar endişeleniyorsunuz? Ben sizin için sadece basit bir çalışan değil miyim? Gece vakti peşimden gelecek kadar mı önemsiyorsunuz beni?"

Sorduğum soruyla ilk baş afalladı. Sonra da bir süre sustu. O suskunluk bana asır gibi geldi. Ve ben o kulak tırmalayan sessizlikte almam gereken cevabı aldım. Aramıza hatırı sayılır bir mesafe bırakıp son kez gözlerinin en derinine baktım. Bu geceden sonra bana bir daha bu kadar yaklaşmasına, aklımı karmaşık hislerle çevrili gözleriyle karıştırmasına asla izin vermeyecektim.

"İyi geceler Sadun Bey.."

Sesim istemsizce titredi. O bakışlarını benden çekip önüne eğdi. Olması gereken oldu diye geçirdim içimden. Kalbimdeki kırıklığı umursamadan koşar adım eve girdim. Odamın kapısını usulca kapatırken boğazımda büyük bir yumru vardı. Ve her yutkunduğumda canımı yakıyordu. Yatağıma yatıp gözlerimi kapatırken son gördüğüm anı Sadun Bey'in buruk bakan yeşilleriydi...

*********************

Sabah alarmın sesiyle gözlerimi açtığımda başımı yastıktan kaldıramadığımı fark ettim. Boğazımda bir ateş topu dans ediyor gibiydi. Gözlerime vuran ağrıda cabasıydı. Odamın sıcaklığına rağmen bedenim ayazda kalmış misali donuyordu resmen. Yatakta cenin pozisyonu alarak üzerimde örtülü olan pikeye sarıldım sıkıca. Biraz daha uyusam kendime gelirdim. Bir yarım saatlik uyku yorgun bedenimi dinlendirebilecek yegâne ilaçtı. Alarm sürekli çalarken kolumu kaldırıp kapatacak takatim dahi yoktu. Kaç dakika, kaç saat geçti bilmiyorum. Zaman kavramı sanki yok olmuş gibiydi. Kapımın şiddetle çaldığını duyuyor fakat cevap veremiyordum. Uyku ile uyanıklık arası bir elin alnıma dokunduğunu hissettim. Gözlerimi açıp tenimin üzerinde gezinen elin sahibine bile bakamıyordum. Sanki göz kapaklarım ağır bir örtü ile örtülmüştü. Gidip gelen bilincim yüzünden, bir süre sonra yorgun bedenimi usulca bir düşman gibi etrafımı saran karanlığa teslim ettim.

Bir ara başımda bir soğukluk hissettim. Bu yüzden gözlerim ara ara açılıp, bilincim yerine geliyor gibi oluyordu. Kesik kesik görüntüler eşliğinde seçemediğim yüzlerin, boynuma ve yüzüme soğuk bir şeyler koyduğunu hissediyordum. Vücuduma ani giren sızı dalgası ile canımın yandığını ve alnımda birinin dudaklarını hissettim. Varla yok arası tenimde gezen dudakların sahibini görmek istedim . Fakat gözlerimi açabilecek kadar bile takatim yoktu. Ara ara sesler karanlığa hapsolmuş zihnimde yankılanıyordu. Sonra o sesler arasında birinin sesini ayırt ettim. Fazlasıyla tedirgin çıkıyordu.

"Neden ateşi düşmüyor? Verdiğin serumlar hiçbir işe yaramıyor işte. Seni dinlemek hataydı. Hastaneye götürmeliydik."

"Sadun sakin olur musun lütfen? Elimden geleni yapıyorum. Kısa bir süre sonra ateşi düşüp kendine gelecektir. Asıl sen kendine bak. Sabahtan beri ağzına lokma girmedi. Tenin korkudan sararmış sanki. Biraz dinlen lütfen."

"Beni düşündüğün için sağ ol Erdal . Ama inan bana yemek yemeyi düşünecek halim bile yok. Lavin kendine gelsin de ondan sonra bakarız."

Sesler bir süre sonra kesilirken, ateşimin tekrar yükselmesi ile bilincim yavaşça kapanıp, tekrar beni içine alan karanlığa adım attım. İçine düştüğüm ucu bucağı olmayan karanlıkta bedenim oradan oraya savrulurken çok tanıdık gelen kâbusun içinde buldum kendimi birden. Öyle ki yıllarca bu kiloların bedenimde ikamet etmesine sebep olmuştu o olay...

2014 Mayıs...

17 yaşındaki Lavin başına gelecek hadiseden habersiz sakince evine doğru adımlıyordu. Bugün sınav olduğu için çalıştığı kafeye gitmeyecek, onun yerine yarın tam gün çalışacaktı. Evin sokağına girdiğinde ışıkları sönük evle tedirginlikle yutkundu. Yine onu almadan çekip gitmişlerdi sanırım komşularına. Hoş zihni öylesine yorgundu ki Aysel teyzesinin saçma dedikodularını dinlemektense sessizce evinde kalırdı daha iyiydi. Kapıyı anahtarla açıp eve adımladığı anda ağzına kapanan elle çığlıkları dudaklarının içine hapsoldu. Güçlü bir kol bedenine sarılıp kapı ile kendi bedeni arasına onu hapsederken, boynunda hissettiği dudaklarla korkuyla gözleri açıldı.

Lavin kıskacına girdiği kişiden kurtulmaya çalışırken, adam daha çok sarıyordu bedenini. Boynunu talan eden dudaklar midesini altüst ederken kusmamak için kendini kasıyordu. Kısa bir süre bedenin üzerinden uzaklaşması ile Lavin gelişi güzel bir tekme savurduğunda inleyerek elini ağzından çekti karşısındaki kişi. Genç kız vakit kaybetmeden karanlıkta holün ışığına zorda olsa uzanarak açarken yerde iki büklüm yatan kişiyi gördüğünde şokla kasıldı.

"Yaşar abi..."

Lavin'in korku dolu sesi boş evde yankılanırken acı içinde doğrulmaya çalışan adamı görünce hızla salona doğru koşturdu. Odanın içerisine adımladığında kendini savunacak bir şeyler aradı. Nitekim televizyonun yanında annesinin çeyizimden diyerek kimseye el sürdürmediği cam vazoyu gördü. Onu alıp kapı tarafına yönünü döndürürken, Yaşar denen sapık herif çoktan odaya adımlamıştı bile kan ter içinde. Lavin'in üzerine atıldığında biran bile düşünmeden vazoyu kafasına geçirmişti. Karşısında biraz önce iğrenç bir sırıtmayla ona bakan adam, şimdi boylu boyunca yerde uzanıyordu. Salonun ortası ise kan gölü olmuştu çoktan. Lavin yaşadığı korku sebebi ile hızlı soluklar alırken, eve giren aile fertleri yerde ölü gibi yatan adamla çığlık çığlığa feryat edip mahalleliyi çoktan başlarına toplamıştı bile. Genç kız için sonun başlangıcı olacak olaylar silsilesinin ilk adımı o gece atılmıştı...

Derin bir kâbusun içerisinden soluk soluğa uyandığımda korkuyla araladım gözlerimi. Hala gördüğüm rüyanın artçı etkileri bedenim üzerinde duruyorken boş bakışlarla tavanı izledim bir süre. Aldığım nefesler düzene girdiğinde halsizce başımı çevirip odada gezdirdim bakışlarımı. Loş bir ışıkla aydınlatılan odayla şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı. Ne ara hava kararmıştı?

Oysa en son hatırladığım sabah canhıraş çalan alarmı kapatıp sadece 10 dakikalık bir uykuya dalmasıydı. Derin bir nefes alarak ellerimi yüzüme kapattım. Hala hafif bir baş ağrısı çekiyordum. Ilık bir duşun bana iyi geleceğini düşündüm. Sarsak bir biçimde yataktan kalkıp, titreyen adımlarla banyoya ilerledim. Tuvalete gidip rutin işlerimi halledip terden sırılsıklam olan bedenimi ılık suyun altına bıraktım. Kendimi daha iyi hissettiğini düşündüğünde sakin adımlarla duştan çıkıp odama doğru ilerledim.

Kapıyı açtığımda gördüğüm bedenle kısa süreli bir şok yaşadım. Elimin biri kapının pervazında karşımda bana şaşkın bakışlarla bakan adamın yüzüne baktım. Bakışlarım ağırca onun ellerine kaydı. Bir tepsi tutuyordu ve sanırım içinde çorba kasesi vardı.

Dalgınca ona bakarken onun bakışları ise usulca yüzümde gezdi. Tedirgin yeşilleri koyulaşmış göz bebekleri büyümüştü. Bakışları anlık ıslak saçlarıma değdi. Siyah saçlarımı talan eden yeşil harelerinde gördüğüm keskin bakışlar sanki tenimi yakıyordu. Zira bakışlarında ki o ifadeye ilk defa denk geliyordum. Bir anda içimi bir korku kapladı. Belki gördüğüm kabusun izlerinin hala üzerimde olmasının da etkisi vardı. Bir adım geriye gidip üzerimde ki bornoza daha da sarıldım. Sesim onun dalgın harelerimin saçlarımdan çekilmesini sağlarken bakışları direk yüzümü buldu.

"Sadun Bey dışarı çıkar mısınız lütfen?"

Konuşurken titreyen sesim yüzünden Sadun Bey elinde tuttuğu tepsiyi yatağımın başında ki komodine koydu. Bakışları yerde bana bakmadan konuştu. Bu hareketi beni afallattı. Rahatsız hissettiğimi anladığı için bana tekrar bakmamıştı.

"Özür dilerim. Ben uyuyorsun diye kapıyı çalmadım. Yanlış anlama beni lütfen."

Sadun Bey hızla odadan çıktığın da ardında bıraktığı boşluğa dalgınca baktım. Biri, daha doğrusu bir erkek gerçekten de karşısında ki kadının bakışlarından rahatsız olduğunu anlayabilir miydi? Bu nasıl mümkün olabilirdi? Yıllarca Yaşar denen o adamın beni taciz eden bakışlarına katlanmış her fırsatta onu istemediğimi yüzüne söylemiştim. Elime geçen sadece daha fazla kapana kısılmak olmuşken , bu gün bambaşka hissiyatlar ile çevrelendim.

Hayat siyah ve beyazdan ibaret değildi. 26 yıllık yaşamım boyunca hiç denk gelmediğim o Gökkuşağının renklerinden birine bu gece şahit oldum. Küçücük odam mavi rengiyle şenlendi. Huzur doldu ciğerlerime. Umut ekildi kırgın ve küskün kalbimin duvarlarına.

Yüzümde silinmeyen tebessümle üzerimi değiştirdim. Saçlarımı hafif kurutup Sadun Bey'in bana getirdiği tepsiyi kucağıma aldım. Ilık çorba boğazımdan geçerken biraz canımı yakmış olsa da tadını sevmiştim. Biten yemeğim sonrası tepsiyi alıp odamdan çıktım. Mutfağa doğru adımlarken ayaklarım titriyordu. Beynimde sanki su dolu bir kap vardı ve ilerledikçe zihnimin duvarlarına çarpıyordu.

Mutfağa yaklaştıkça tartışan iki kişinin seslerini duyduğumda içeri girip girmemek konusunda kararsız kaldım. Bir süre sonra konuşanlardan birinin sesini seçebilmiştim. Konuşan erkek Sadun Bey'di. Ve birkaç saniye sonra büyük bir öfke ile ona cevap veren kişinin sesini sanki bir yerde duyumsamıştım. Peki gecenin bu saatinde neden tartışıyorlardı ki?

"Evime gelirken senden izin alacak değilim. Burası senin olduğu kadar bana da ait. O yüzden abicim artık her sabah güne benim yüzümü görerek başlamaya hazırlıklı olsan iyi edersin."

"Serdar artık sabrımın bir sınırı var. Bu evde kalamazsın hele İlkay bu evin çalışanıyken asla olmaz"

Sert ses tonu ile kendini tutmaya çalıştığı her halinden belli olan Sadun Bey ve İlkay'dan bahseden yabancı adamın konuşmalarına kulak misafiri olmak asla planlarım arasında yoktu. Fakat konuşma arasında adım geçtiğinde, dinlemeye devam ettim.

"Ah anladım senin derdini. O akşam doğum gününde ki kız yüzünden burada kalmamı istemiyorsun. İlkay bahane. Sahi neydi o kızın adı Lavin mi?"

"Bana bak yeteri kadar çocukça hareketlerine müsamaha gösterdim. Eğer Lavin'i bu işin içine katarsan olacaklardan sorumlu ben olmam."

Sadun Bey'in sesi mutfakta yankılandığında tepsi korkuyla elimden düştü. Çıkan ses sonrası bağırış sesleri kesildi. Ben kapı ağzında yere düşen tepsiye bakarken ayaklarımın dibinde biri belirdi.

Sadun Bey parçalara ayrılmış tabağı tepsiye yerleştirip ağırca ayağa kalktı. Yüzünde tedirgin olduğu belli olan bir ifade vardı. Bir eli yanağıma ulaştı elinin tersiyle ağırca okşadı.

"Ateşin düşmüş. İstersen biraz daha dinlen. Zaten bende çıkacağım birazdan."

Biraz önceki konuşmanın kalıntıları hala zihnimdeydi. Fakat atlatamadığım rahatsızlık yüzünden algılarım kapanmıştı sanki. Başımı sallayıp onu onaylayacağım vakit Sadun Bey'in arkasında gördüğüm bedenle korkuyla büyüdü gözlerim. Davetteki adam o gece ki tebessümüyle bana bakıyordu.

"Merhaba güzellik. Demek burada çalışıyorsun. Bunu hiç beklemiyordum işte..."

O alay vâri bir şekilde gülümseyerek ona bakarken tüm bedenimi bir titreme sardı. Korku beynimin her bir kıvrımda gezerken geriye doğru bir kaç adım attım. Bu hareketimle bana gülümseyerek bakan adamın tebessümü sekteye uğradı. Bakışlarım bir an olsun onun yüzünden ayrılmazken aldığım soluklar hızlandı.

"Düşünme Lavin. Bu ev güvenli alan . Sadun Bey sana zarar vermelerine asla izin vermez. Sakinleş biraz..."

İç sesim beni yatıştırmaya çalışsa da unutmak istediğim o kabus sonrası aşırı derece hassastım. Sadun Bey elinde ki tepsiyi arkasını dönüp o adama vererek tam karşıma geldi. O yabancı adamda olan bakışlarımı kendisinde sabitlemek ister gibi iki elini de yüzüme koydu. Sakince yanaklarımı okşarken tane tane benimle konuşmaya çalıştı. Fakat bakışlarım bir saniye o adamdan çekilmedi. Sanki bedenim tek bir noktaya kitlenmişti.

"Lavin ben buradayım. Kimsenin sana zarar vermesine izin vermem. Bana bak lütfen. Sesime odaklan. "

Onun ağzından çıkan bir kaç kelimeyi zorlukla da olsa algılayabildim. Ağırca gözlerim ona dönerken kendimi çok halsiz hissediyordum. Yorgun ve yaralı bedenimle bir kaç saat önce kalbimi parça parça eden adama sığındım. Başım boynuna saklandı. Kollarım ise beline dolandı. Kokusu düştüğüm kabustan beni çıkartırken ilk defa o gün bir yere, birine ait hissettim.

Bazen hayat sana olmayacak anlarda güneşli günlere adım atma gücü veriyordu . Bir gece önce içinde cılızca yanan umut mumlarını tek nefeste söndürüp seni ışıksız bırakan kişi, bir anda seni düştüğün kabustan kulaklarına dolan sıcak nefesiyle çekip çıkartabiliyordu.

Ve gün gelip tek nefeste sönen mumlar şefkat dolu yeşiller kahvelerine değdiği anda tekrar yanıyor yine yüreğine umut tohumlarını serpiyordu. Ben o gün ev denen yerin dört duvardan oluşan bir tuğla yığını olmadığını Sadun Bey'in sıcak kokusuyla sakinleşip korkularımı karanlık dehlizlere attığım vakit öğrendim.

Birine bir yere ait olmak için gereken tek şey sevgiymiş. Saçlarımın arasında gezen iri parmaklar, tüm bedenimi etkisi altına alan sıcaklık ve burnuma dolup beni sakinleştiren o eşsiz koku bana evdeymiş hissini iliklerime kadar yaşattı. Yüreğime çöreklenen yalnız kalma korkusu yeşillerinde gördüğüm saf şefkat ile yok oldu.

Ben hayatımın geri kalanında bu sıcak kucakta huzurlu günlere uyanmayı dilerken kaderimin oynayacağı oyunlardan ise bihaberdim...

 

 

 

Loading...
0%