@anita_86h
|
Keyifli okumalar dilerim... ******************************************** Gözlerim ağırca aralandığında ilk başta nerede olduğumu idrak edemedim. Bakışlarım sakince olduğum alanda gezindiğinde dün gece film izlediğimiz odada olduğumuzu gördüm. Ağırca yattığım koltuktan doğrulurken üzerime örtülü örtü yere düştü. Battaniyenin çıkardığı tok sesle irkilirken boş bakışlarım pudra rengi örtü üzerinde gezdi. Daha sonra ise ağır hareketlerle başım yukarı doğru kalktı. Oda da benden başka kimse yoktu. Soluklarım bir şeylerin ters gittiğini anlar gibi hızlandı. Korku her bir noktamı esir alırken sarsak şekilde ayağa kalktım. Koşar adım odadan çıkarken gideceğim yeri biliyordum. Yalpalayarak çıplak ayakla gezdiğim koridorda ki duvarlar üzerime üzerime geliyordu sanki. Bir an önce zihnimi kuşatan bu histen kurtulmak için onu görmem gerekiyordu. Merdivenlere yöneldim. Titreyen elimle tırabzanları tutup, tutukça ilk adımı attım. Başım yukarda bakışlarım ise ürkekti. Aradığımı bulamamaktan ölesiye korkuyordum. Merdivenleri çıkarken hızlanan soluklarım yüzünden nefessiz kalmamı umursamadım bile. Boğazıma yer etmiş yumrular ağlamamı engelliyordu. Merdivenleri bitirdiğim an uzun koridorun sonunda ki kapıya bakıp zorlukla yutkundum. Tüm bedenim titrerken beyhude bir umuda takılıp hareketlendim. Onun odasının kapısına geldiğimde bir kaç saniye duraksadım. Elimin biri havaya kalktı. Kapıya vurmadan önce usulca başımı önümde bir duvar misali duran ahşap kapıya yasladım. "Belki gitmemiştir Lavin. Gerçekten de bizden ayrılmak istememiştir." "Belki.." İç sesimin beni teselli eden sesi bile içimde büyüyen boşluğu geçiremedi ama yine de hızlı soluklarım arasında içimde yeşeren umuda tutundum. Kaskatı kesilmiş her bir azamın el verdiği kadarıyla kapıyı bir kaç kez tıklattım. İçeriden ses gelmezken dolan gözlerimi kırpıştırıp tekrar çaldım. Ama yine ses yoktu. Ciğerlerimde konaklayan nefes kalbimin tam ortasında büyüyen acıyla ağırca dışarı çıktı. Ardı sıra yanaklarımdan süzülen yaşlarla kapının koluna uzandım. Artık beni neyin karşılayacağına emindim... Ağırca açılan kapının ardından önce ona ait koku karşıladı beni. Sarsak adımlarla odaya girdiğimde hiç bozulmamış yatakla göz kapaklarım yıkılmışlıkla kapandı. Yanaklarımı durmadan ıslatan tuzlu su tenimi yaksa da yüreğimde büyüyen acı kadar canımı yakmıyordu. Bir kaç adım daha attığımda odanın tam ortasına geldiğimde dalgınca etrafta gezdi bakışlarım. Sanki o burada hiç yaşamamış, tenimin üzerinde hala asılı duran kokusu hiç var olmamış gibiydi. Oysa göğsümün üzerinde hala onun kendine has kokusu ben hep buradaydım der gibi varlığını kanıtlamak istercesine bas bas bağırıyordu. Tutukça attığım bir kaç adım sonrası bakışlarım kapakları açık dolabına takıldı. Hızlı adımlarla gri renge sahip giysi dolabının önüne adımladım. Gördüğüm boşlukla ayaklarım bedenimi taşımadı. Ve ben artık tutamadığım hıçkırıklarımla kimsesiz Lavin kadar bir başına kalmış dolabın önünde dizlerimin üzerine düştüm. Gözlerim akmaya meyilli damlalar eşliğinde her bir rafta gezdi. Aylarca her bir eşyasını özenle dizdiğim raflar şimdi boştu. Tek bir eşya bile yoktu. Nefes alamadım. Kalbim ağrıyordu. Öyle ki bu ağrı aldığım her bir soluğu zehir ediyordu bana. Hıçkırıklarıma eşlik eden gözyaşlarımla kaç dakika o dolabı izledim bilmiyorum. Ben o öğleden sonra tek bir şey öğrendim o boş oda da. Arkada kalan olmak çok zormuş. Onun ardında bıraktığı yokluk ve kimsesizlik hissiyle aldığın nefesler bile zehirmiş. Birine sorgusuz sualsiz yüreğini açmak delilikmiş. Bir başıma sevdiğim adamın arkasında bıraktığı yalnızlıkta yitip giden umutlarımın ardından sessizce ağlarken bir daha kimseye kalbimi açmamaya yemin ettim. Gün öğle vaktini bulduğunda uyuşan her bir azamla ayağa kalktım. Artık bu evde kalamazdım. Kapıya döndürdüm bedenimi. Son kez odasında göz gezdirdiğim vakit yatağının yanında komodinin üzerinde adımın yazılı olduğu mektubu gördüm. İlk önce afalladım. Sora ise ikilemde kaldım. Lakin kalbim ne kadar kırık olsa da içimde ki merak hissi ağır bastı. Sonra da koşarak yatağın yanında duran komodinin yanına gittim. Bedenimi külçe misali yatağa bırakıp titreyen parmaklarla adımın yazılı olduğu zarfı açtım. İçinde katlı duran kağıdı elime aldığımda kucağıma bir şey düştü. Mavi taç yapraklı tek dal çiçek... Unutma Beni Çiçeği.... Bana barışma hediyesi bıraktığı gün gibi yine tek bir dal çiçek bırakmıştı arkasında . Parmaklarım usulca her bir yaprağının üzerinde gezdi. Yüreğimden akıp ellerime ulaşan sevgiyle baktım mavi taç yapraklı çiçeğe. Kokusunu solumak için burnuma götürdüm. Gözlerim soluduğum eşsiz kokuyla kapanırken , anılar bir bir göz kapaklarımın ardına düştü. Sıcak avuç içleriyle birlikte saçlarımda gezen parmakları zihnimde parça parça görüntülerle dolandı durdu. Göz yaşlarıma inat gülümsedim. Anılar bittiğinde ağırca açıldı göz kapaklarım. Dudaklarım sanki onun tenine değer gibi ürkekçe yaprağına değdi. Bir kaç saniye sonra ise aklıma gelen mektupla kucağımda hala duran zarf ile birlikte çiçeği yatağa, yanıma bıraktım. Titreyen ellerle açtığım mektupta ilk dikkatimi çeken inci misali yazılmış el yazısı oldu. Bazı yerlerinde mürekkepler dağılmıştı. Düşündüğüm şeyin olmaması için dua ettim. Ağlamasını, hele ki benim yüzümden ağlamasını asla istemezdim. "Dileyeceğim hiç bir özürün senden bir gece istedikten sonra, böyle bir sabaha yalnız uyanmanın o yakıcı hissi yok etmeyeceğini biliyorum Lavin. Lakin yine de senin her daim affedici olan yanına sığınıyorum ve başım eğik bir halde senden beni affetmeni diliyorum. Daha cesur olamadığım için, seni o evde bir başına bırakmak zorunda kaldığım için binlerce kez özür dilerim. Bu sözleri yüzüne karşı söylemek istesem de kucağımda öyle güzel uyuyordun ki kıyamadım. Yine bencilliğim üzerimde değil mi? Düpedüz gözlerinde ki kırgın bakışları görmemek için kaçıyorum. Tıpkı bir korkak gibi... Böylesine derin bir sevdaya düştükten sonra vedalar can yakıyormuş. Huzurlu bir uykunun kollarında yattığın koltuğun karşısında sana bu mektubu yazarken daha iyi anladım. Senden ayrılmak, tatlı gülümsemenle bir daha güne başlayamamak çok acı. Öyle ki nefesim kesiliyor Lavin. Aldığım her soluk canımı daha da acıtıyor. Sana ne zaman böylesine tutuldum bilmiyorum. Tek bildiğim nefes almaya yarayan bu naçiz organın her bir hücresine silinmemek üzere varlığını kazıdığın. Bu çıktığım yolculuktan geri dönebilir miyim emin değilim. Eğer benden istedikleri imzayı atarsam seninle yeniden keşfettiğim Sadun'u öldüreceğimi biliyorum. Fakat ben bunu istemiyorum Lavin. Annemden sonra bana değer veren tek kadını sonsuza kadar kaybetmek istemiyorum. Söz vermek bu güne kadar hiç adetim olmadı. Lakin içimde hala varlığını koruyan asi Sadun yapabiliriz diyor. Döneceğim Efulim. Babamı karşıma almak pahasına da olsa sana geri döneceğim. Fakat senden ufak bir istediğim olacak. Aşağıda adresini bıraktığım kişi bu hayatta güvendiğim ve sana duyduğum hislerden haberdar olan tek insan. Onun yanına git. Ben dönemezsem bile güvende olduğunu bileyim. Yollarımızın tekrar kesişeceği güne kadar hoşça kal Güzel Efulim... Si Mayoroper Çonaşkimi*." Elimde tuttuğum mektubu sıktım içimde ki yakıcı öfkeyle. Kızmaya hakkım bile yoktu belki de ama yüreğime söz geçiremiyordum. Onu tüm bedenimi saran sıcaklığına bu kadar çabuk alışmayı ve daha ayrılalı bir kaç olmasına rağmen özlemden delirme noktasına geleceğimi tahmin etmemiştim. Elimde duran mektuba bir süre boş bakışlarla baktım. Daha sonra özenle katlayıp zarfına bana bıraktığı çiçekle koyarak oturduğum yataktan kalktım. Vücudum sızım sızım sızlıyordu. Bunun terk edilmişlik hissiyle alakalı olduğunu bilerek odadan çıktım. Sarsak adımlarla merdivenden indim. Beynimde bir havuz vardı ve sağa sola sallaıp algımı kapatıyordu sanki. Zorlukla attığım bir kaç adım sonrası odama geçerek banyoya adımladım. Çeşmeyi açıp defalarca yüzüme su çarptım. Soğuk suya karışan göz yaşlarımla içimde yükselen ve beni nefessiz bırakan acıyı bıraktım. Çeşmeyi kapatıp aynada ki aksime baktım. Dün gece gözlerinde yıldızları saklayan kız yok olmuş yerini bitik bir kabuktan ibaret biri almıştı. Daha fazla feri sönmüş gözlerime bakmaya dayanamadım. Yüzümü havluyla kurulayıp hızla odama geçtim. Kendime bir kez bile düşünme payı bırakmadan bu eve gelirken yanımda getirdiğim minik bavuluma eşyalarımı doldurdum. Hazır olduğumda üzerimde hala dün geceki bordo elbisemin olmasını umursamadan evden çıkıp büyük siyah kapıyı üzerime kapattım. Kışın keskin soğuğu tenime ısırıklar bıraksa da ayağımda ki topuklunun el verdiğince karlara basarak dış kapıya ilerledim. Demir kilitli kapının yanında ki kulübeden çıkan kişiyle hafifçe tebessüm ettim. "Lavin hanım neden bu halde dışarı çıktınız?" Üzerinde ki kabanı bana vermeye hazırlanan Seyit'i elimde durdurup soğuktan artık morarmaya başlayan dudaklarımı araladım. "Bana bir taksi çağırır mısın Seyit?" "Ben gideceğiniz yere bırakayım isterseniz." Başımı hızla iki yana salladım. Bu evin çalışanı değildim . Kimseden yardım filan istemiyordum. Seyit bir kaç dakika sıkıntılı bir ifadeyle yüzüme baktı. Bana doğru adım attığında taksiyi çağırmayacağını anladım. "Anladım Seyit ben en iyisi mi kendi göbeğimi kendim keseyim." Onun cevap vermesini beklemeden kilitli kapıya yanımda olan kartı okutup dışarı adımladım. Bana seslendiğini duysam da öfkem sanki gözüme bir perde misali inmiş gibiydi. Öyle ki sarsak adımlarla ilerlerken takip edildiğimin bile farkında değildim. Caddeye çıkmak üzereyken koluma asılan güçlü elle afallayarak arkamı dönüm. Abim beyazları kırmızılaşmış odağını kaybetmek üzere olan gözlerle bakıyordu bana. Çenesi dişlerini sıkmaktan daha da sivrilmiş hatırladığımdan daha korkutucu bir ifadeyle elini yüzüme atıp çenemi var gücüyle sıktı. "Buldum seni küçük sıçan. Şimdi şu ilerde ki arabaya binip bu lanet şehirden gideceğiz. Ve sen sesini dahi çıkarmayacaksın." Canımın acısından gözlerim sulanırken canhıraş bağırışım yağan kara karıştı. "Bırak beni öldürsen de gelmem seninle." Kolumu daha da sıkıp içki kokan nefesini yüzüme üflerken korkuyla büyüdü gözlerim. Kabuslarım etrafımı sarmış beni boğmak üzereydi. Nefes alamıyordum. Kurtuluşum yoktu sanki. Sonra bir an bakışlarım onun arkasında koşar adım gelen bedenlere kaydı. Seyit ve evin iki koruması nefes nefese yanımıza adımlarken son kalan gücümle eline uzanıp çenemde çektim. Onun bedenini geriye doğru ittirirken düşmekten Seyit'in bedenine çarpınca kurtuldu. İki koruma kollarından tutup diz çöktürürken bedenime sarılan paltoyla soğuktan titreyen bedenim ısınmaya başladı. Bakışlarım bir an olsun abimden çekmeden bakarken Seyit'in tedirgin sesi kulaklarıma doldu. "Size zarar vermedi değil mi?" "Yok hayır vermedi." "Teniniz soğuktan morarmış lütfen evin önünde ki arabaya binin istediğiniz yere bırakalım sizi." El mahkum tekliflerini kabul ederken abim ayağa kalkmaya uğraştı bir süre. Ben eve doğru tekrar adımlarken onun sesi tüm sokakta yankılandı. "Nereye gidersen git bulacağım seni. Ahtım olsun canını almadan durmayacağım Lavin.." Korkudan nefes alışverişlerim hızlanırken demir kapıdan girmeden evvel ona son kez baktım. Delirmiş bir halde ağzından resmen köpükler saçarak konuşuyordu. Bu hali bana kuduz olmuş köpekleri hatırlattı. Bakışlarımı ondan çekip demir kapıdan içeri girdim. Kapının yanında ki duvara bedenimi yaslarken ne yapacağımı düşünüyordum. Bu şehirde kalamazdım. Bir şekilde beni bulurdu. Bu eve yaklaşamaması da korumaların olmasından dolayısıylaydı. Bir kaç dakika sonra tam karşımda duran arabaya baktım. Yerimden doğrulurken ellerim elbisemin cebine gitti. Orada parmak uçlarıma değen zarfla derince bir nefes çektim içime. Başka şansım yoktu. Beni o şehirde bulması çok uzun sürerdi. Arabaya ilerleyip arka kapıyı açım. Şoför koltuğunda Seyit vardı. İçerisinin sıcaklığı beni anında mayıştırırken aslında bedenimin soğuktan uyuşmak üzere olduğunu daha yeni fark ediyordum. "Nereye gidiyoruz Lavin Hanım" "Otogara gidebilir miyiz Seyit?" "Tabi nasıl isterseniz.." Hareket eden arabanın canına başımı yasladım. Karlı kaplı yolda geçip giderken abimin hala aynı pozisyonda olduğunu gördüm. Diğer koruma telefonla konuşuyordu. En azından bir süre de olsa ondan kurtulduğumu düşünerek gözlerimi kapattım. Yüreğimdeki sızı ve boğazımdaki yumru hâlâ yerli yerinde duruyordu. İçimde kopan fırtınaya inat kapalı göz kapaklarımın ardından, çıktığım bu yolun sonunda benim için artık huzur dolu günlerin gelmesini diledim. İri cüsseme rağmen kendimi öylesine yorgun hissediyordum ki. Yaşadığım duygu değişimleri bugün beni çok yıpratmıştı. Arabada uyuya kaldığımın bile farkında değildim. Ta ki gözlerimi açıp kendimi havaalanı girişinde bulana kadar... *Si Mayoroper Çonaşkimi: Seni Seviyorum Işığım...
|
0% |