@anita_86h
|
Keyifli Okumalar Dilerim :)
********************************* Sadun'dan.... Öfke...Evden ayrıldığımdan beri kanımda kan yerine sanki büyük bir öfke akıyordu . Neden böyle birden içimden dışarı çıkmayı bekleyen bir canavar var olmuştu bilemiyordum. Yanımda ki koltukta oturup benimle sohbet etmeye çalışan kızı bile gözlerim görmez olmuştu. Kanım kaynıyor bir şeyleri parçalama isteğiyle dolup taşıyordum. Oysa kendimi bildim bileli sakinliğim ve umursamazlığım her daim ön plandaydı. Peki şimdi neden Lavin'in bir kireç misali bembeyaz olmuş yüzünü görünce, sanki biri yüreğimi avuçları içinde sıkıştırıyor gibi hissetmiştim? Üstelik onun bu halini görmezden gelememiş, onun için endişelenmiştim. Hem de bir adım uzağımda yüzüğümü hala parmağında taşıyan kadın dururken. Onun toprak rengi gözlerine baktığım vakit zaman mekan kavramı yok olmuş, o antrede sadece o ve ben kalmıştık. Fakat bu yanlıştı. O adamın kollarını bedeninde gördüğümde arabadan çıkmamak , ona dokunan o elleri kırıp atmamak için zor durmuştum. Böyle hissetmemeliydim. Tıpkı geçen gece saçlarına dokunan parmaklarımın karıncalanıp, kendine has kokusunu duyumsadığımda tüm bedenimi saran titreme yüzünden kalbimin durmaksızın çarpması gibi hissettiğim her şey baştan aşağı yanlıştı. En çokta yanımda ona zerre his beslememe rağmen duran kadına haksızlıktı. Yol gözlerimin önünde akıp giderken zihnimde tek bir düşünce vardı. O adam kimdi? Vitesin üzerinde duran ellerimin üzerine konan avuç içiyle başım anlık sol tarafıma döndü. Simay buruk bir tebessümle bakıyordu yüzüme. Beni benden daha iyi tanıyordu. Bu halka sırf ailelerimiz istediği için takılmıştı. Onun yurtdışı hayalleri babamın tek sözüyle yıkılıp gitmişken, yaptığı fedakarlığa böyle riyakarca cevap vermemem gerekiyordu. Fakat kendime, kalbimde günden güne kök salan hislere bir türlü engel olamıyordum. Onu her gördüğümde hızlanan nefeslerime, saçlarına dokunup kokusunu içime çekmek istememe bir türlü ket vuramıyordum. Sahtede olsa nişanlım olan kadına, benim dengesiz hallerim yüzünden bocalayan o kıza ve belki de en çok içimde günden güne kök salan o narin çiçeğe ihanet ediyordum. "Sadun biraz sağa çeker misin?" Simay'ın kırgın sesiyle sıkıntılı bir nefesi ciğerlerime doldurup sinyal verip yolun kenarına park ettim arabayı. Camları açtığımda artık kışa adım için attığımız sert rüzgar arabanın içine doldu. Nefes alamıyordum. Her şey, herkes üzerime geliyordu. İstemediğim bir yola zorla sokulmuş, hayatımın en olmadık zamanında yüreğime düşen sevda kuşuyla bocalamıştım. Babama karşı gelmek, bırak artık peşimi demek istiyordum. "Sadun nişanlandığımız gün bana dürüst olmuş, bana karşı içinde en ufak bir his olmadığını söylemiştin. Ben seni çocukluğumuzdan beri seviyordum ama İtalya' da ki o okula gitmek benim için sana hissettiklerimden bile önemliydi. Fakat bu gün gözlerimin önünde yaşanan sahne yaptığım fedakarlığın boş olduğunu kanıtladı." Yerimde gittikçe küçülüyordum. Lavin'e hissettiklerimle Simay'a duyduğum vicdan yükü arasında kalmıştım. Bedenimi ona döndürdüm. Kucağında tuttuğu ellerini ellerimin arasına hapsettim. Kapana kısılmış gibi hissetsem de yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Bu yolda ilerlemek zorundaydım. "Biliyorum ve bunun için minnettarım Simay. Emin ol içimde varlığını sürdüren bu his neyse söküp atacağım. Sana verdiğim söz baki.." Ellerini ellerimden kurtardı. Telaşlandım bir an. Babam Lavin'i öğrenirse olacaklar gözlerimin önünde canlandı. Saçının teline dahi zarar gelsin istemiyordum. "Ben kararımı verdim. Bu evlilik olmayacak. Başkasına aşık bir adamla bir ömür geçiremem. Fakat aniden ailelerimize bu durumu anlatamayız biliyorsun. Özellikle de baban nedenini sorgulayacaktır." Biliyordum. Babam bu işin peşine düşerse olacakları adım gibi biliyordum. Ellerim karıncalandı. Korku tüm bedenimi istila etti. Kendim için değil ailesinden bile şiddet görmüş o kız için korkuyor, ona zarar gelebilme ihtimali bile beni delirtiyordu. Yüzünü bana döndü. Mavi harelerinde gördüğüm parıltıya anlam veremedim. Eğer verebilseydim o gün o arabada onunla asla o antlaşmayı yapmazdım. "Şimdi seninle bir anlaşma yapacağız Sadun. Böylece ben herkesi ardımda bırakıp istediğim okula gideceğim. Sende sevdiğin kadınla yeni bir hayat kurabileceksin." Yüreğim yaşadığım adrenalin heyecanıyla o kadar hızlı atıyordu ki eminim tık tık sesi Simay'a kadar gidiyordu. Ellerimi dizlerime hapsettim. Yumruk yaptığım ellerimle sabırla konuşmasını bekledim. "2 gün sonra doğum günüm var. O yüzden bir çift olarak gidelim. Fakat kardeşin o partiye gelecek. Duygularını belli etmemen gerek. O yüzden Lavin'e soğuk davran. Hatta mümkünse azarla. Başka türlü ayrıldığımızı açıkladığımızda bize inanmazlar. Yapabilir misin Sadun?" "Ben- Ben nasıl azarlayabilirim onu? Gözleri dolduğunda bile kalbim ikiye ayrılıyor sanki." "İyi o zaman Sadun ben yüzüğü attığımda baban araştırmaya koyulur. İllaki işin ucu Lavin'e değecek. İlkay'ın olayından hiç mi ders almadın? Kız hala başına gelenler yüzünden kendini toparlayamadı. Aynı şeyleri o da mı yaşasın istiyorsun?" Dizlerimde duran elimi öyle bir sıktım ki tırnaklarım etime battı. Kalbim yapmak zorunda olduklarımla paramparça oldu. Başka çıkar yolum yoktu. Bana yıllarca hayatı zindan eden adam, ona kim bilir neler yapardı. İzin veremezdim. Sessizce onayladım onu. Direksiyona uzanırken yapacaklarımın ağırlığı düştü üzerime. Bu gece son dedim. Son kez kokusunu soluyup olması gereken patron çalışan ilişkisine dönecektik. Arabayı çalıştırıp yolda ilerlerken bir kez bile bakmadım Simay'a. Ölüm sessizliğinde biten yolculuk sonrası aynı şirkette farklı odalara adımladık. Kendi odamın önüne geldiğimde sekreterim Nisan beni karşıladı. Bakışlarında bir tedirginlik vardı. Odamın kapısına uzanmadan evvel ona yaklaştım. Yıllardır benimleydi. Kardeşim gibi olmuştu artık. "Bir sorun mu var Nisan? Yüzün bembeyaz." "Kardeşiniz burada Sadun Bey.." Onun burada olduğunu öğrendiğimde başıma keskin bir bıçak gibi vuran ağrıyla yüzümü buruşturdum. Elim kapının kolunda asılı kalırken zorlukla bir kaç kez yutkundum. "Tamam sen git bir kahve al kendine. Bu kata da kimse gelmesin iletirsin arkadaşlara." "Peki efendim." Kısa bir süre sonra sessizliğin hakim olduğu katta, odamın kapısını açıp girdiğimde beklediğim manzara kesinlikle bu değildi. Serdar saçı sakalı birbirine karışmış bir şekilde ofisimdeki koltukta boylu boyunca yatıyordu. Kapının kapanma sesiyle gözlerini araladığında benimle aynı renge sahip yeşil hareleri direk yüzümü buldu. İlk başta varlığıma tepki vermeden yatsa da daha sonra ani bir hareketle kalkıp oturur pozisyona geçti. "Hoş geldin abi." Kardeşime bakarken özlemden yüreğim yerinden çıkacak gibiydi. O benim için hep korunmaya muhtaç küçük kardeşimdi. Tek bir hata yapmıştım. Sonuçlarının bu kadar ağır olacağını bilemezdim. Karşımda bir enkaz duruyordu. Ve ben onu tekrar uçarı Serdar'a nasıl geri döndüreceğimi bilemiyordum. "Hoş buldum. Ne zaman döndün sen Amerika'dan?" Önceden çocuksu parıltıların ev sahipliği yaptığı gözleri, bedenimde gezdi aheste aheste. Cansız ve ruhsuz bakışlarla bana bakarken ona sarılmak, küçüklüğünde olduğu gibi teselli etmek istedim. Ona doğru bir kaç adım attığım vakit Serdar ani bir kararla ayağa kalkıp karşıma geldi. Bakışlarım yüzünde özlemle gezdiğinde artık son raddeye gelmiş halini şimdi daha da net görebiliyordum. Gözlerinin altındaki mor halkalar uzun zamandır uyuyamadığını net bir şekilde gösteriyordu. "Seni neden ilgilendiriyor bu durum? Merak etme başına musallat olmayacağım. İki gün sonra ayrılacağım Türkiye'den. " Kardeşimin sesindeki öfke ve kırgınlık aramızda ki asla kırılması mümkün olmayan duvarların varlığını gözle görülür bir şekilde belli ederken, pişmanlıkla ona doğru bir adım attım. Amacım aylardır hasret kaldığım bedenine sarılıp kardeşimin kendine has kokusunu solumaktı. O bana annemden kalan tek hatıraydı. Aramızda ne geçerse geçsin ona kıyamıyordum. Fakat attığım adım yarıda kaldı, zira Serdar hızla sırtını bana dönerek boydan boya camın kapladığı duvar kenarına gitmişti bile. "Serdar seni düşündüğümü, sevdiğimi biliyorsun. Her şey senin iyiliğin içindi." Dudaklarımdan kendiliğinden dökülen kelimeler sonucu Serdar aniden arkasını dönüp keskin yeşillerini yüzüne dikti. Çok değil bir kaç ay önce yine bana böyle bakıyordu. Kırgın ne nefret dolu... "Sen benim hayatımda görüp görebileceğim en bencil insansın. Sırf senin onaylamadığın birine âşık oldum diye, evinden, hayatından afâroz ettin beni. Böyle mi seviyorsun sen beni ha?" Serdar'ın aramıza bir bomba misali düşen sözleriyle içimde hala yerini koruyan hırsla yanına ilerleyip karşısına geçtim. Buncan zaman sonra bile beni anlamıyordu. Tek korumaya çalıştığım kişi kardeşim değildi. Asıl İlkay'ı korumaya çalışıyordum. Lakin karşımda yüzüme büyük bir nefretle bakan adam bunu anlamıyordu. Kardeşimi tanıyordum, kızın hayatını altüst edip hevesini aldığı diğer oyuncakları gibi bir köşeye atacaktı. 25 yaşında olmasına rağmen bu tavrı asla değişmemişti, değişmeyecekti de. Ki zaten kızın başına gelenler haklı olduğumu gözler önüne sermişti. "Neden beni anlamamakta bu kadar ısrarcısın? Seni tanıyorum. Aşığım, onsuz nefes alamıyorum dediğin kaç kızı yarı yolda bıraktın sen. İlkay kimsesiz bir kız. Sana yapma dedim. Kızın kanına girme en çok o acı çeker dedim. Sonuçları gördün, yaşadın. Sen benim kardeşimsin ama hatalarına destek olacağım anlamına gelmiyor bu." "İsteyerek bırakmadım onu. Başka şansım yoktu biliyorsun. Senden sadece bir kez olsun bizi görüştürmeni istedim. Buna bile izin vermedin." "İlkay istemedi neden anlamıyorsun oğlum. Kızın hayatı gözlerimin önünde kaydı sırf sen seviyorsun diye bir kez olsun babama karşı gelip destek oldum sana. Sen ne yaptın ? İlk zorlukta ardına bakmadan kaçtın. Bana başka çıkar yol bırakmadın." Histerik bir kahkaha sesi yankılandı boş ofiste. Gözlerinde peyda olan bu hastalıklı bakışın başımıza büyük işler açacağını biliyordum. Serdar'ı bir şekilde buradan uzak tutmak zorundaydım. O kız zaten yeteri karar acı çekmişti. Daha fazla kardeşimin ona zarar vermesine izin veremezdim. "Biliyor musun Sadun Karayel? Sen taşlaşmış bir kalbe sahipsin. İlkay için her gün ölüp bittiğimi göremeyecek kadar da körsün. Ben ilk defa aşık oldum. Ömrümü bir kadınla birleştirmek isteyecek kadar hem de. Ama sen bunu elimden aldın. İşte bu yüzden asla affetmeyeceğim seni. Buraya bugün fikrin belki değişmiştir diye gelmiştim. Ama görünen o ki hala aynısın. Peki madem. Bundan sonra olacaklar her şey senin suçun." Bir köprüde karşılaşmış iki keçi gibi birbirimize keskin bir öfke ile bakarken zihnimde dolanan tek düşünce onu durdurmaktı. Bu yüzden her ne yapacaksa onu durdurmak amacıyla hızla atıldığımda, ani bir refleksle elimden kaçmış hızla kapıya doğru ilerlemişti. Büyük siyah kapıdan çıkmadan ettiği sözler ise belki de bundan sonra gerçekleşecek kaosun başlangıcı niteliğindeydi. "Biliyor musun abi bir gün âşık olacaksın hem de sana taban tabana zıt birine. İşte o gün şu an yaptığımız konuşmayı hatırlayacaksın. Benden aldığın ne varsa o gün hepsini elinden teker teker alacağım. Yani demem o ki hayatın boyunca hep tetikte olacaksın. Gelip senin mutluluğunu yerle yeksan etmemi bekleyeceksin. Senin bana yaşattığın acının cezası bu olacak sevgili abicim." Gözlerinde gördüğüm nefret beni ürkütürken içimde yeşeren korku tohumlarıyla ona baktım . Serdar adı gibi biliyordu çünkü ona asla zarar veremezdim. O gelip kendi elleri ile hayatımı yıksa da, parça parça olmuş kalbimin üzerinde tepinse de uzaktan sadece izlemekle yetinirdim. Boğazım düğülenmiş, sesim çıkmaz olmuştu. Serdar ofisten çıkıp gittiğinde dahi aynı yerde kala kalmıştım bir süre. Kulaklarımda onun nefret dolu sesi varken başımı, İstanbul'u ayaklarının altına sermiş hissi yaşatan manzaraya çevirdim. Bakışlarım uçsuz bucaksız şehrin görüntüsünde gezerken, zihninde tek bir düşünce vardı. Ya dediği gibi birine âşık olduğumu öğrenirse ben ne yapardım? Simay'ı sevmediğimi, onunla ne şartlarla nişanlandığımı biliyordu. Tehlikede olan o değildi. Düşüncelerim içinde kaybolmuşken bir siluet belirdi gözlerimin önünde. İri badem gözleri, siyah saçları neredeyse beline kadar gelmiş, kilolu olması asla güzelliğini örtmemiş olan, utandığında pespembe yanakları ile bana masum masum bakan Lavin'i gördüğünde kalbime düşen acıyla yutkundum . Sanırım artık yapmam gerekeni biliyordum. Serdar'ın kehanetinin gerçekleşmesine asla izin veremezdim. Yüreğime çöken tarifsiz hissiyatla masamın başına geçtim. Ben bu yaşıma kadar hep duygusuz bir adamdım. Şimdi de, gelecekte de öyle olmak zorundaydı. Bu saatten sonra yapacağım tek şey içimde yeni yeni filizlenen o çiçeği söküp atmaktı. Biliyordum ki Serdar Lavin'e zarar vermese, o adam verirdi. Yıllarca bir kukla misali itaat ettiğim adam, yüreğime yerleşen minik filizi acımadan koparırdı. Lavin benim o lanet eve hapsolmuş ruhumdan daha fazlasını hak ediyordu. Verdiğim kararı söylemek için Simay'ın numarasını çevirirken bundan sonra ki hayatımda mutsuzlukla sınanacağımın bilincinde olarak attım adımlarımı. Ne yazık ki Serdar ve alacağı intikamdan kurtulmak için fikirler içinde boğuşurken hayatın benim ve Lavin için bambaşka planları vardı.
|
0% |