Yeni Üyelik
31.
Bölüm

-Lazorillo'nun Kalbi...-

@anita_86h

Keyifli okumalar..

 Keyifli okumalar

 

*******************************************

Sadun'dan..

Yuvarlak bir masa etrafında toplanmış insanların yüzünde gezdi bakışlarım. Cemal Bey mekanın gizli odasında dinlenirken , kabul toplantısında bu insanlarla ben muhatap oluyordum. Hiç birini tanımıyordum . İlk defa bu gece tanışmıştım. Üzerimde hala varlığını koruyan tedirginlik hissiye sıkıntılı nefesler çekiyordum içime.

"Gürcü'nün yerine geçtiğinize göre sevkiyat işlerini bundan sonra siz yürüteceksiniz sanırım.."

Tam karşı tarafımda ki sandalyede oturan benden en fazla 5-6 yaş büyük adamın sualiyle bakışlarım yüzünde gezdi. Gürcü tam olarak ne iş yaptığını söylemese de arkasında büyük bir güç ile adımlar attığının farkındaydım.

"Sevkiyat derken?"

Sorduğum soruyla karşımda oturan adamın yüzünde irrite edici bir tebessüm belirdi. Yayılmış halde oturduğu sandalyede dikleşip kollarını masaya yasladı. Hemen önünde duran gümüş sigara tablasını açıp içinden bir dal sigara çıkarttı. Çakmağın sesiyle sinirlerim daha da bozulurken o hiç istifini bozmadan içine derin bir nefes çekip dumanı gözlerimin içine bakarak dışarı verdi.

"Koskoca Gürcü'nün kendine veliaht diye seçtiği bebeye bak. Daha bizim ne iş yaptığımızı bile bilmiyor."

Tekrar sigarasından derince bir nefes çekip masanın üzerine doğru eğildi. Karşısında put misali duruyor tepki vermeden ağzından çıkacak sözleri bekliyordum. Zira konuşmanın gidişatından şimdiden midem bulanmış, kendi kendimi batırdığım çamurun izi çoktan üzerime sıçramıştı bile.

"Bakın Sadun Bey bu masada ki herkesin bir iş yükü var. Ben yurtdışından gelen malların dağıtımını yaparım. Sağımda ki Cevat ise yurt dışındaki bağlantıların kurulmasını sağlar. Solumda ki Memduh ise ülke içinde bize kafa tutan zirzopların nefesini keser. Gürcü ise bu işin başıdır. Yani o sahip olduğu sevkiyat şirketiyle, yurtdışından özel yapım malları getirir. Yani bundan sonra artık senin yapacağın iş bu. Anladın mı?"

Öfke, nefret, hayal kırıklığı. Onun kötü bir adam olduğunu biliyordum ama bile bile gençleri zehirlemek işte bu asla affedilemez bir vicdansızlığın ürünüydü. Bedenim sinirden titrese de sakince masaya yaklaştım. Ellerimi onlar gibi masaya dayayıp bakışlarımı üzerlerinde gezdirdim. Bu geceden sonra atacağım her adım ya beni derin bir bataklığa hapsedecekti. Ya da bana verilen gücü kullanıp her şeyi temize çekecektim.

"Anladım Salih Bey. Fakat size bu sevkiyat işini yapacağımı düşündüren ne tam olarak?"

"Ne demek istiyorsunuz?"

Bakışlarımı karşımda duran adamdan çekip sağ elimi kaldırıp hemen yanı başımda bulunan Seyit'ten dosyaları aldım. Elimde tuttuğum dosya da yazan isimlere göre tek tek önlerine atıp okumaları için zaman tanıdım. Bu arada hepsinin değişen ifadeleri ile rahatlayıp kasılmış omuzlarımı gevşettim. Beti benizleri atan adamlar ürkek bakışlar ile bana bakarken Salih bey sert şekilde kapattığı dosyanın üzerine avuç içlerini bastırıp öfke dolu solukları arasında zorlukla da olsa konuşabilmişti.

"Bu ne demek Sadun Bey?"

"Kartlarımı yeteri kadar açık oynadığımı düşünüyorum. Bu geceden sonra uyuşturucu işini bırakıp bana çalışacaksınız. Eğer biriniz bile bu boktan şeyle ilgili hamlede bulunacak olursa elimde olan dosyaları savcılığa vermekten bir an bile tereddüt etmem.."

"Lan sen delirdin mi? Koca bir imparatorluk kurduk biz. Şimdi dünkü bebenin gelip yıkmasına izin vereceğiz öyle mi?"

Hızla ayağa kalktığında ben hala aynı yerimde oturuyordum. Anlaşılan ciddiyetimi görmeleri için bu gruptan birini feda etmem gerekiyordu. Sağ tarafa dönerek Seyit'e baktım. Başımı hafifçe eğdiğim anda hızla telefonunu eline alıp kulağına götürdü. Masa da ki herkes ne kadar ileri gideceğimi öğrenmek ister gibi büyük bir merakla bizi izlerken Seyit'in sesiyle derin bir sessizlik oldu oda da.

"Ahmet, Salih Numanyan'ın dosyasını savcı beye iletebilirsin. O da seni bekliyordu zaten."

"İşlem tamam efendim. Salih bey buradan direk sorguya alınacaktır."

Seyit'i onaylayıp bakışlarımı tekrar far görmüş tavşan gibi şok içinde kalmış masa da ki adamlarda gezdirdim. Salih sanki aldığın nefesler yetmezmiş gibi boynuna taktığı kravatı gevşetirken bir kaç saate demir parmaklıklar ardında olacağının bilinci ile eğdi başını.

"Eee asıl meseleye gelelim mi artık? Benimle devam eden var mı? Yoksa Salih bey ile koğuş arkadaşı olmak mı istiyorsunuz?"

Salih'in iki yanında oturan adamlar hemen öne atılıp ayağa kalkarken bende onları taklit edip ağırca ayağa kalktım.

"Siz nasıl isterseniz. Biz ülkeye gelen tüm sevkiyatları durduracağız emin olabilirsiniz."

"Zeki insanları severim ama yetmez. Siz bu işin görünen kısmısınız. Bana arkanızda ki güç lazım."

Bir kaç saniye tereddüt ile birbirlerine bakan ikili daha sonra derince soluklanıp bana doğru adımladılar. Telefonlarına uzanıp çıkarırken keskin bakışlarımı bir saniye olsun onlardan çekmedim. Cevat telefon ekranını bana döndürürken gördüğüm suretle başımdan aşağıya kaynar sular döküldü bir anda. Elim tutukça telefona uzanırken gördüğüm yüzün bir hayal olmasını diliyordum. Bu kadar alçalmış olamazdı. Böylesine bir vicdansızlık onun için bile fazlaydı.

"Kim olduğunu biliyorsunuz. Bu alemde adı Zifir'dir. Görünenden daha fazla bir karanlığa sahip. Gürcü bu işi başlatanın o olduğunu bilmiyordu. Yani uyuşturucuların onun elinden çıkıp ülkeye girdiğinin farkında değildi. Öğrendiğinde ise yerine birini koyacağını daha fazla bu işte olmak istemediğini söyledi. Anlayacağın Sadun Karayel baban zaten bu işin başı. İlk önce asıl onu durdur, sonra bize el atarsın merak etme.."

Elimde duran telefonu alıp yanından hışımla giden adamın arkasından bir süre öylece ayakta durdum. Ben tepkisiz halde dururken sırayla herkes odadan çıktı. Bir yıkılmış halde duran ben ile her daim yanı başımda duran Seyit kaldı.

"Ben nasıl çıkacağım bu işin içinden Seyit? Babamın düzgün biri olmadığını biliyordum. Ama sence bu onun içinde çok fazla değil mi?"

Yüzümü ona döndüğüm anda hızla yanıma geldi . Elini omzuma atarken olduğum yer küçük geldi bir anda. Ben nasıl bir adamın kanını taşıyordum böyle? Yıllardır boğazımdan geçen her bir kuruşta kaç gencin, kaç yaralı ananın ahı vardı kim bilir. Aklımı kaçıracaktım. Bu öğrendiğim şey benim boyumu fersah fersah aşıyordu..

"Sen ondan farklısın. Boşuna mı aylardır o şerefsiz heriflerin her adımını takip ettirdin bana. Bu yola çıktık bir kere. Hem Gürcü'yü hem de babanın kurduğu bu leş imparatorluğu yıkacağız. Ne sen , ne de ben onların kirine asla bulaşmayacağız Sadun anladın mı beni?"

Tutukça başımı sallarken hızla bana sarılıp bir kaç kez sırtımı pat patladı. Rahatladığımı hissederken bir adım uzaklaşıp tebessüm ederek yüzüne baktım. Söyledikleri doğruydu. 1 aydır ilmek ilmek işlediğim planımı kimse için bozmayacaktım. Ben o çok güvendikleri imparatorluklarını başlarına geçirecektim hem de ummadıkları anda yapacaktım bunu.

Ondan uzaklaşıp yüzümü kapıya dönerken yaşadığım stres sonrası bedenimde gezen sızılarla zorlukla araladım dudaklarımı.." Eve gidelim sevgilimi özledim ben.."

"Ah bende.."

İleri doğru bir adım atmıştım ki Seyit'in iç çekerek sarf ettiği sözle yüzüm hızla ona döndü.

"Ne?"

Şaşkınca ona bakarken onun anlamaz bakışları bir kaç saniye yüzümde turlamıştı. Neden sonra sarf ettiği sözün ne olduğunu anlamış olacak ki kocaman olmuş gözlerle hızla önüme geçti.

"Yanlış anladın yahu ben kendi sevgilimden bahsediyorum.."

Onun kızaran yüzüne bakarken istemsizce dudaklarım yukarı kıvrıldı. Kahkaha seslerim oda da yankılanırken şok içinde kalmış bir halde bana bakan adamla istemsizce daha da büyük kahkahalar attım.

"Ya abi Allah aşkına sence ben o yüzden mi şaşırdım? İlkay ile ilişkini hiç söylemedin bana ilk defa böyle konuşunca tabi bir garip oldum."

"Allah'ım beni kimlerle sınıyorsun acaba? Dedim gencecik oğlan kafayı yedi durmadan gülüyor. Senin de hiç ortan yok be oğlum.."

Sinirle yüzünü dönüp kapıdan çıkan adamın ardından tebessümüm yavaşça silindi. Kendimi mutluluk oyununda hapsolmuş gibi hissediyordum. Dalgın adımlarla Seyit abiyi takip ederken bana tek iyi gelecek kişinin yanında soluklanmak için dakikaları sayıyordum..

2 Ay sonra....

Lavin'den...

Fırından çıkardığım üçüncü tepsiye bakıp mutlulukla gülümsedim. Bu hayatta bana iyi gelen tek şeydi mutfakta olmak. Kendimi bildim bileli tüm derdimi yaptığım yemeklerle unutmuş, mutlu olduğum anlarda ise yemeklerime ruhumu katarak huzur bulmuştum.

Şimdi ise 2 aydır sadece geceleri gördüğüm sevgilime hasretimi dindirmek için yine eski dostumun kapısını çalmıştım. Ezan okunurken kalkmıştım. Sadun yanı başımda yatıyorken uzun bir süre onu izlemiş daha sonrada kendimi mutfağa atmıştım. Saatlerdir buradaydım. Bakışlarım ada tezgahını ve mutfak tezgahını kaplamış tepsiler üzerinde gezdi. Sanırım ipin ucunu az birazcık kaçırmıştım..

"Ah Lavin ah. Ordu mu doyuracaksın acaba?"

Söylene söylene ellerimi yıkarken hemen ensemde hissettiğim ılık nefesle tüm tüylerim ayağa kalmış ben ise kaskatı yerimde kala kalmıştım. Kokusundan tanıdığım sevdiğimin ensemde bıraktığı minik öpücüklerle kendimi biraz daha ona yasladım. Karnımın üzerinde gezen elleri yavaşça kasıklarıma inmiş nazik dokunuşlar ile beni çıldırtıyordu.

"Seni özledim Efulim. Bence bu kadar çalışma yeter. Artık aşkından delirmek üzere ulan bu aciz kuluna vakit ayırma zamanı.."

Ona cevap veremeden döndürülen bedenim ve dudaklarımın üzerinde ki baskıyla ne yapacağımı şaşırdım. Kendimi bir anda ona karşılık verirken bulurken bir anda duyduğunuz tiz çığlık sesiyle hızla birbirimizden uzaklaştık.

"Ay özür dilerim. Kahvaltıyı hazırlamak için gelmiştim ben.."

Avuç içlerini gözlerini kapatmış kızla utançla bakışlarımı Sadun'a çevirirken o ise yakalandığımız için zerre utanma duygusu olmayan bir eda ile beni izliyordu.

"Sorun değil İlkay. Ben bu arada masayı hazırladım. Sen sadece çayı demle."

Kısık sesimle rahatlamış nefesler alan arkadaşım usulca elini gözlerinden çekti. Tekrar bize bakmadan ocak tarafına giderken ben Sadun'a yapacağım işkenceler hakkında derin düşünceler içindeydim.

"İlkay bizi bir kaç saat rahatsız etmeyin. "

"Ne diyorsun se..?"

Cümlemi tamamlayamadan bir anda kendimi Sadun'un omzunda buldum. Şok içinde başım aşağıda Sadun'un kalçalarına bakarken o çoktan mutfaktan çıkmak üzere adımlamaya başlamıştı bile.

"Yok sen iyice delirdin. İndir beni rezil olduk kıza ya indir..."

"Olmaz... Ben centilmen bir erkeğim sevdiğim kadının ayaklarını yerden kesmek en birinci vazifem."

Söylene söylene uzun holü geçip merdivenlere yönelen Sadun'un kalçalarına durmadan vururken bir kaç adım atmıştı ki duyduğum Seyit abinin sesiyle yer yarılmıştı ben içine girmiştim sanki.

"Sadun bu ne hal oğlum?"

"Bir şey yok sevgilime kıyamadım kucağıma aldım ne var bunda.."

"İndir ben Sadun. Bak vallahi çok fena olacak sonu.."

Kalçasına sert bir tokat atarken birden kendi kalçamda hissettiğim sızlama ile şokla kasıldım. Dilim tutulmuş gibi yerimde dururken onun şen sesi koca evde yankılandı.

"Sen istedin bunu Efulim. O yüzden şimdi uslu bir kız ol da odamıza gidelim.."

"Canına okumazsan bana da Lavin demesinler.."

Dişlerimin arasından konuşmama rağmen onun şen kahkahasına eşlik eden adımlarıyla hızla merdivenleri çıkıp koridoru aştık. Odamızın önüne geldiğimizde beni indirir diye beklerken o tek eliyle kapıyı açıp içeri adımladı. Tek ayağı ile kapıyı kapattıktan sonra bir turda kilitleyince iyice şaşırdım bu tavrına.

"Sadun sen ne yapıyorsun?"

Yatağın ucuna geldiğimiz vakit beni indirmiş bir kaç saniye başım dönmüş halde ayakta durdum. Lakin daha kendime gelemeden bedenimi yatağa hafif bir dokunuşla ittirince korkuyla aralandı göz kapaklarım. Sadun yüzünde eşsiz bir tebessümle beni süzerken konuşmak için dudaklarımı araladım ama nutkum tutulmuştu sanki.

"Çok özledim Efulim. Öyle bir özlem ki aklımı kaçırma noktasındayım."

Kısık sesi tüm bedenimi talan eden yeşil hareleri ile titrek bir nefes çektim içime. Bende onu özlemiştim asla inkar edemezdim. Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldığı anda rahatlamış bir ifade ile baktı bana. Sonrada hızlıca üzerindeki kumaş parçalarından kurtuldu. Çırılçıplak karşımda duruyorken sakince üzerime gelmesini bekledim. Ağır hareketlerle bedenini üzerime bıraktığı anda hızla yan tarafa çevirip sırt üstü yatmasını sağladım. Onun afallamasından yararlanıp dudaklarımı önce boynuna bastırdım. Oradan ince bir şerit çekerek yavaş yavaş aşağıya indim. Dudaklarımın altında ki ten alev alev yanıyordu sanki. Göğüs ucunu ağzıma aldığım vakit odada yankılanan sesle tebessüm edip diğer göğüs ucuna geçtim. Sadun gözleri kapalı kendisini insafıma bırakmış halde iken dudaklarımı karnına doğru indirdim.

Beklemediği anda uzunluğunu dudaklarımın arasına alırken kendinden geçmiş halde adımı sayıklayan sevgilimle daha da şevke gelip ağzımın içinde git gel yaptım. Açıkçası ilk defa yapıyordum ama ona verdiğim zevki gördükçe sanırım bunu tekrar tekrar yapabilirim gibi geliyordu. Ben işime odaklanmış halde iken koltuk altlarımda aniden Sadun'un ellerini hissettim. Ve sırtım soğuk çarşaflar ile kadınlığım ise onun sert uzvu ile buluştu. Nefes almama izin vermeden dudaklarımı esir alan dudaklar ile beynimde binlerce şimşek çaktı. Dört bir yandan kuşatılıyor gibiydim. Hızlı ve sert hamleler ile sona yaklaşırken ikimiz aynı anda uçurumdan yuvarlandık. Soluk soluğa yatakta yan yana yatarken bedenim sanki bulutlar üzerinde geziyor gibiydi. Gözlerim yorgunlukla kapanırken bedenime saran kollarla huzurlu bir uykunun kucağına düştüm.

******

Uyku ile uyanıklık arasında gezerken odamızın kapısının durmaksızın çalınan sesi beynimde yankılandığında hızla yattığım yerden doğruldum. Yerde darmadağın duran çamaşırlarımı giyinirken gözlerim Sadun'u aradı. Lakin gördüğüm boşluk ile korkuyla kapıya döndü bakışlarım. Vakit kaybetmeden hala çalınan kapıya ilerleyip açarken beynimde cirit atan düşünceleri kovmaya çalıştım.

Açılan kapı eşiğinde gördüğüm bedenle gözlerim kocaman olurken İlkay'ın bembeyaz olmuş teniyle ne yapacağımı bilemedim birden.

"İlkay ne oldu sana böyle?"

"Aşa-aşağıda.."

Kısık sesine eşlik eden titreyen bedeniyle hızla yanına adımlayıp kollarımın arasına aldım. Birden neden bu hala gelmişti? Hem onu böylesine korkutan kişi kim olabilirdi?

"İlkay sakinleş lütfen ve aşağıda kimin olduğunu söyle bana .."

Kısa bir an tutukça başını sallayıp üst üstte yutkundu. Gözlerini kapatıp başını omzuma yasladı. Nefes alışverişleri düzene girdiği anda kısık sesini işittim.

"Serdar , Feride hanım ile aşağıda..."

Duyduğum isimle başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Bakışlarım korkuyla merdivene kaydığında kabuslarımın asla bitmediğini canlı canlı şahit olmuştum. O buradaysa Alpay beyde çok yakınlarda demekti. İlkay hala yaralı bir kuş gibi kollarımın arasında titriyorken ne yaparsam yapayım celladımdan kaçamayacağımın bilinci ile onu bedenimden uzaklaştırıp ellerimi yüzünün iki yanına koydum.

"Ben aşağıya ineceğim. Sende Seyit abinin odasına gideceksin. Ne duyarsan duy asla çıkma tamam mı?"

"Peki ya sana zarar verirlerse. Lavin Sadun beyle Seyit apar topar evden çıktılar . Yalnızız. Lütfen onları arayayım olmaz mı?"

Başımı sallayıp onu onayladığımda rahatlamış bir yüz ifadesiyle baktı bana. Bir an onu son kez görüyormuş gibi hissettim. Sımsıkı sarılırken ellerim sırtını buldu. Dudaklarımdan belli belirsiz çıkan kelimelerin ise o an farkında dahi değildim.

"Seyit abiyle çok mutlu ol olur mu?"

Hızlı kollarından çıkıp koşar adım merdivenleri indim. Onun bana seslendiğini duysam da kendimi teskin ederek salona adımladım. Onun odaya girer girmez Sadun'a haber vereceğinden emindim. Kısa bir süre onları oyalasam kafiydi...

Salonun girişinde üçlü koltukta oturanların üzerinde gezdi bakışlarım ilk başta. Lakin kesinlikle beklediğim bir görüntü değildi bu. Bitik halde duran ikiliye bakarken kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Serdar'ın saçı sakalı birbirine girmiş, Feride hanım ise son gördüğüm halinden daha zayıftı.

Serdar adım seslerimle yüzünü bana döndüğünde sağ tarafında gördüğüm yanık iziyle korkuyla bir adım geriledim. Feride hanım ise hızla bana ilerlerken bir an bedenim kaskatı halde durdum. Bana sarılıp ağlayan kadına dokunamıyor bakışlarımı Serdar'dan çekemiyordum. O ise bakışlarımdan rahatsız olmuş bir halde başını eğip parmaklarıyla oynamaya başladı.

"Lavin güzel kızım. Ah benim kadersizim.."

Kısık sesiyle söylediği her kelime beynimde yankılanıyor ve beni rahatsız ediyordu. Serdar ile buraya gelen kadına içimde kalan sevgim bitmiş gibiydi.

"Sakinleşin lütfen. Ondan sonra konuşuruz..."

Sesim bana bile yabancıydı. Feride hanım beni onaylayıp bedenimden uzaklaşarak tekrar koltuğa oturdu. Bense hala ayaktaydım. Bakışlarım tekrar ikisi arasında geziyorken Serdar'ın sesiyle dalgın bakışlarım onu buldu.

"Benim karşına çıkmaya yüzüm yoktu ama babamın artık iyice kendimi kaybettiğini sana anlatmak zorundaydım. "

"Abini neden aramadın? Seni görmek bana neler hissettiriyor biliyor musun Serdar? Hala o evde hapis hayatı yaşıyorum sanki..."

Başını kaldırıp Sadun ile aynı renk gözleriyle baktı yüzüme. Yorgun ve ruhsuzdu. Bu hali beni rahatsız ediyordu. Oysa biz babasıyla aynı evdeyken her haliyle Alpay Karayel'in küçük bir yansımasıydı.

"Onu aradım. Ama açmadı. Başka çarem yoktu. Çünkü artık babam ile yaşamıyorum.."

Bir kaç saniye sustum. Ona güvenmiyordum ama bu haline de kayıtsız kalamıyordum. defalarca kez o iğrenç adamın tacizlerinden beni kurtarmış 3 ay aynı odayı paylaşmıştık onunla.

"Yüzünü baban mı yaptı?"

Sorumla sağ eli hızla yüzüne kapandı. Bakışlarımı yere eğip hafifçe başını sallayarak beni onayladı. İçime büyüyen sıkıntı ile bakışlarımı onlardan çekip mutfağa ilerledim. Zihnimde tonla düşlünce vardı. Eğer aramızda uzun bir konuşma geçecekse bir bardak kahve bizi rahatlatırdı.

Elimde hazırladığım kahve fincanlarıyla odaya döndüğümde hala aynı pozisyonda gördüm onları. Bu evde kendilerini rahatsız hissediyorlardı tıpkı benim onlarla aynı alanda duyduğum rahatsızlık gibi..

Elimde duran kahveden bir yudum içip onların konuşmasını bekledim. Bir kaç saniye sonra Feride hanım yüzünü ve bedenini oturduğum tekli koltuğa döndürdü. Elime uzanıp avuçları arasına aldı..

"Ah kaderinde mi kızıma benzeyecekti."

Sesi titrek, gözleri yaşlı kadına anlamaz gözlerle bakarken o yavaşça uzaklaştı benden. Yanında getirdiği çantasını açıp bir defter uzattı bana. Buğulu bakışlarla bana bakarken defteri alıp almamak kokusunda tereddütte kalmıştım.

"Lütfen bu defteri alıp Sadun'a ver. Okudukça annesinin çektiği her çilenin nedenini öğrenecek. Şansım olursa belki beni affeder."

Bakışlarım anlık Serdar'a kaydığında onunda bana baktığını gördüm. Onaylar bir şekilde başını salladığı vakit tereddütlü bir hamle ile defteri aldım ve yavaşça ilk kapağını araladım. Gördüğüm yazıyla şaşkınlıkla sorgular bir ifadeyle baktım saçları yaşlılığın getirisi ile kırlaşmış kadına...

"1 Eylül 1982..

Aslında hiç aklımda yoktu böyle bir günce yazmak. Lakin ona olan sevdam artık yüreğime sığmaz oldu. Onun orman yeşili gözlerine her bakışım yüreğimde binlerce kelebeğin kanat çırpmasına neden oluyor. Ben ona asla içimi açamam ama en azından yüreğimden geçen kelimeleri bu günceye dökebilirim. Belki bir gün birlikte okuruz bu satırları.

Sana umutsuz bir aşk ile bağlıyım Gürcü..

" Ama bu Beren Hanım'a ait öyle değil mi?"

"Evet kızımın yaşadığı her şey burada satır satır yazılı. Ben cesaret edip onu Alpay'ın ellerinden kurtaramadım. Kara sevdasıyla öldü gitti kızım. Şimdi ise kader baba ile oğlu karşı karşıya getirmiş. Neredeyse iki düşman olmak üzereler."

Duyduğum şeyler beni şoka uğratırken hiç bir tepki veremiyordum bile. Feride Hanım defterin üzerinden elime uzanırken bu hayattaki son sözleri ettiğini ne o ne de ben biliyorduk.

"Cemal Karayel Sadun'un öz babası. Gürcü bir evladı olduğunu dahi bilmiyor. Lavin bu günlüğü Sadun'a okuttuktan sonra Gürcü'ye ver . Hiç olmazsa biraz olsun kızımın ruhu huzur bulur. Cemal de bu kinden arınır. Baba ile oğulu ben kavuşturamadım ama sen yap. Kızının huzurlu bir geleceği olması için yap bunu.."

"Ama ben.."

Cümlemi tamamlayamadan kırılan cam sesi ile üzerime atlayan bedenle yere düşmüş elimdeki defteri ise kollarımın arasına hapsetmiş, başımı sıcak göğüse yaslayarak gözlerimi kapattım. Kurşunlar ardı sıra evde çınlarken, kırılmadık tek bir cam kalmamıştı. Gürültülü sesler kulaklarımı sağır edercesine evde çınlarken kapalı göz kapaklarımın ardından bu işkencenin bitmesini bekliyordum. Beni koltuk ile kendi arasına hapseden bedene daha çok sığınırken onun ise başı saçlarımın arasında beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

Ne kadar süre kurşun sesleri evde yankılandı bilmiyorum. Bir müddet tüm sesler sustu ben saklandığım göğüsten ürkerek açtım gözlerimi. Etrafta her yer cam kırıkları ve kovanlarla doluydu. Başımı yattığım yerden beni saran bedenin el verdiğince sağa döndürdüğümde koltukta kanlar işinde yatan kadını gördüm. O an sarsılarak ağlarken sesimin çıkmaması için dudaklarımı kapattım. Göz yaşlarım görüşümü bulanıklaştırsa da ses çıkarmadan hala bana sarılan adamı merak ederek yüzümü sola döndüm. Gözleri kapalı bir ölü misali üzerimde yatan Serdar'a baktığımda bu sefer hıçkırık seslerim boş evde yankılanır olmuştu. Ondan akan sıcak kanlar bedenimin üzerindeydi. Kollarından çıkmak istedim ama kısık inleme sesiyle tekrar Serdar'ın sinesine saklandım.

Hayatım boyunca bu bu anı ve bu görüntüyü unutmayacağımın bilincinde olarak ağırca kapandı gözlerim. Bilincim kapanırken evde yankılanan adım seslerini duyumsadım lakin koyu bir karanlığa çekilen bedenim tepki dahi veremiyordu...

 Bilincim kapanırken evde yankılanan adım seslerini duyumsadım lakin koyu bir karanlığa çekilen bedenim tepki dahi veremiyordu

 

Loading...
0%