Yeni Üyelik
34.
Bölüm

-Merhaba Kızım..-

@anita_86h

Keyifli okumalar...

 

************************************************

"Kalbimin içerisinde sen varken her şeye katlanabilirim...

Milena'ya Mektuplar, Franz Kafka"

Sadun’dan…

Günler sonra yine bir hastane odasında keder dolu bir bekleyiş içerisindeydim. Bu sefer yatakta yatan tam altı aydır özlemiyle yanıp kavrulduğum kadının gözlerini açıp bana bakmasını sabırla bekliyordum. Bakışlarım solgun yüzünde aheste bir tavırla gezerken sağ elim usulca havaya kalktı. Beyaz çarşaflar üzerinde duran ince uzun parmakların üzerinde ürkek bir halde parmak uçlarımı gezdirdim. Ona dokunmaktan ilk defa çekiniyordum. Sanki Lavin kırılacak bir varlıktı ve ben dokunduğum anda parçalara ayrılıp tuzla buz olacak gibiydi. Aylardır kokusuna, tenine hasrettim. Fakat o kapı eşiğinde yüreğimi mesken bellemiş özlem hissiyle onu süzerken gördüğüm görüntü ile şok olmuştum. Aklımın ucundan geçmeyecek bir resimdi tam karşımda ki. O hamileydi….

Onunla birlikte olduğum anların hatırası hala tazeydi. Karnında ki bebek bana aitti en ufak şüphem dahi yoktu. Ama Lavin’in rahatsızlanması ile Gürcü’nün zorla bir arabaya bindirmeye çalıştığı Alpay denen ruh hastasının son sözleri hala zihnimin duvarlarındaydı.

“O benim kızım. Ona dokunmayı aklından bile geçirme Sadun…”

Titreyen elimi onun elinden çekip hızla yüzüme attım. Defalarca kez aldığım soluklar beni yatıştırmadı bile. Babamın beni yaralamak için ettiği sözlere Lavin’in sürekli maruz kaldığını düşünmek delirmeme neden oluyordu. Kendimde dahil herkesi yakıp yıkmak istiyordum. İçimde büyük bir öfke vardı. Şu an bu odada bu kadar sakin oturuyorsam sebebi, sevdiğim kadının tüm yaralarıma şifa olan varlığıydı. Onu tekrara kaybetmeye dayanamazdım. Onsuz geçireceğim tek bir güne daha tahammülüm yoktu…

Dün gece sahte nikah sonrası kayıplara karışan Gürcü’yü bulmak için Seyit abiyle neredeyse tüm şehri talan etmiştik. Hiç tahmin etmediğimiz bir mekandaydı Gürcü. İlk karşılaştığımız barda tek başına oturuyordu. Bakışları ise tavana çizilmiş bir çift gözün üzerindeydi. Yanaklarından süzülen yaşlara rağmen elindeki bardaktaki sıvıyı içiyor ve sessizce bir şeyler mırıldanıyordu. Ona yaklaştığım vakit hiç tahmin edemeyeceğim bir hadise gerçekleşti. Gürcü adım sesim ise tavandaki bakışlarını çekip benim geldiğim noktaya döndü yüzünü. Beni gördüğünde ilk birkaç saniye şaşkınca yüzüme baktı. Sonrada sanki şişelerce içkiyi içen o değilmiş gibi atik bir hareketle ayağa kalkıp sarsak adımlarla bana doğru ilerledi. Nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilemezken asıl şoku bana sarılıp seslice ağladığında yaşadım. Ellerim bedenimin iki yanında şok içinde sallanırken o sarsılarak ağlıyor ağzından ise tek kelime çıkıyordu…

“Oğlum..”

Bu kelimeyi yıllarca babamdan duymayı beklemiştim. Fakat onun için Serdar kadar değerim yoktu. Ben Alpay Karayel için istediklerini gerçekleştirmesi gereken bir kuklaydım. Okuyacağım okullara o karar verdi. Mesleğimi o seçti. Hatta daha ileri gidip kiminle evleneceğime bile o belirledi. Ben bu yaşıma kadar ona bir kez bile itiraz etmedim. Sadece bir damla sevgisi uğruna sessizce ne isterse yaptım. Tek bir gün o benimle aynı renk gözlerinde bir gram dahi olsa şefkat görebilmek için elinde duygusuz bir piyon olmaya bile razı oldum.

Dün gece omzumda gözyaşı döküp bana oğlum diyen adama karşı ilk defa içimde bir yerlerde bir sıcaklık oldu. Sanki hiç tatmadığım baba sevgisini kısa bir an olsam da onda yaşadım. Bu anlar çok kısa sürdü. Zira onun çalan telefonu bizim gerçek dünyaya dönmemizi sağladı. Gürcü hızla benden uzaklaşıp yüzüme bir kez bile bakmadan aramayı cevapladı.

“Tamam siz sakın oradan ayrılmayın. Sabahı bekleyin. Bizde…”

Kısa bir süre bana dönen gözlerinde gördüğüm bakışlarla afalladım. Gürcü tanıştığımızdan beri ilk defa bana böyle bakıyordu. Benimle aynı renk yeşillerinden hissettiği acı ayan beyan kendini belli ediyordu.

“Sabaha karşı orada oluruz. Sakın o adamı tedirgin edecek bir hamlede bulunmayın. Lavin orada iken saçının telinin dahi zarar görmesini istemiyorum.”

Lavin’in adını duyduğumda birkaç saniye önce düşündüğüm her şey silindi. Sadece tek bir şey kaldı. Sevdiğim kadına kavuşabilme sevinci. Hızla ona yaklaşmış bakışlarının bana dönmesini sağlamıştım.

“Lavin nerede?”

“Senin burada değil de karının yanında olman gerekmiyor mu?”

Sarf ettiği cümle ile kan beynime çıkarken beni zapt eden o zincirde onun alay vâri bakışlarını gördüğüm an koptu. Hızla üzerine atılıp boynunu sıkarken orada nefesini kesmek istedim. Seyit abinin sesini duysam da hayatımın üzerinde istedikleri gibi at koşturan bu iki leşten yeteri kadar bıkıp usanmıştım.

“Sadun dur lütfen öldüreceksin adamı.”

” Ölsün. Bıktım ben abi bıktım. Bu iki asalak birbirine meydan okuyacak diye benim sevdiğim kadın aylardır hiç bilmediğim bir yerde hapis. Bizim ne suçumuz var abi? Biz mutlu olmayı hak etmiyor muyuz?”

Hissettiğim acıdan kısılan sesime ellerimin altında nefessiz kalan adamın sureti eklendi. Bakışlarım gözlerine kenetlenmişken birkaç saniye önce gördüğüm o bakışlar yine ortaya çıktı. Ben ateşe değmiş gibi onu bırakırken, Gürcü nefessiz kalarak yere düştü. Art arda defalarca kez öksürdükten sonra birazda olsa sakinleşmiş olarak onun diz çöktüğü yere adımladım. Bedenim çuval gibi yere düşerken dizlerim çarpmanın etkisi ile acısa da o an umursayacak halde değildim.

“O kızla evlenmedim ben. Nikah memuru sahteydi. Tek isteğim Lavin’e kavuşmaktı.”

Fısıltım ona ulaştığında ağırca başını kaldırdı. Şaşkın yeşilleri beni bulurken ben titrek nefesler çektim içime. Her aldığım nefes göğsümü yakıyordu ama dermanım benden çok uzaklardaydı.

“Yalvarmamı mı istiyorsun? Zerre gocunmam yaparım. Önünde diz çöktüm işte. Alpay Karayel’in aciz oğlu olarak sana yalvarıyorum Lavin’in yerini söyle lütfen.”

Ben konuştukça yeşil hareler dalgalandı. Kaşları öfke ile çatıldı. En sonunda ise hızla yerden kalkıp çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Omuzlarım yıkılmışlıkla çökerken Seyit abinin elini omzumda hissettim. İlk damla yaş dizlerimin üzerinde duran elimi düşerken, kalbim acıdan kasılıyordu. Her tutunduğum dal bir bir kırılırken, sevdiğim kadın benden günden güne uzaklaşıyor bense bu aciz varlığımla hiç bir şey yapamıyordum...

Gürcü'nün tok adım sesleri koca barda yankılanırken bir kaç dakika sonra adım sesleri kesildi. Koca mekanda bir tek onun yorgun sesi yankılandı...

“Sabaha karşı Lavin’in tutulduğu eve gideceğiz. Çok dağılmış görünüyorsun. Evine git duşunu alıp bir iki saat uyu. Sevdiğin kadının seni böyle görmesini istemezsin emin ol.”

Duyduklarımla bedenim kaskatı halde orada dururken, Seyit abide en az benim kadar şaşkındı. Oradan nasıl çıkıp, eve gittik bilmiyorum. Zihnimde o anlar çok silikti. Tek hatırladığım uyuduğum bir saatin bile bana iyi geldiğiydi.

Dalgınca Lavin’i izlerken kıpırdayan göz kapakları ile hızla yerimde doğruldum. Ona doğru adımlayıp yatağın kenarına oturdum. Yüzünün her bir mimiğini izlerken, dudaklarımda beliren tebessümden bihaberdim.

İlk önce kaşları hafif çatıldı. Birkaç saniye sonra ise aşık olduğum kahveleri ortaya çıktı. Bakışları birkaç saniye durgunca tavanda gezdi. Sonra korku ile büyüyen gözleri hızla karnına çevrildi. Zorlukla aldığı soluklarla karnını okşarken benim yanında ki varlığımın bile farkında değildi.

“Benim savaşçı kızım. Beni bırakmayacağını biliyordum..”

Sessizce birinin duymasından korkarak söylediği sözlerle daha fazla dayanamadım. Titreyen her bir azama rağmen, yüreğimi ele geçirmiş korkuyla elimi karnına uzattım. Avuç içlerimin altında kıpırdayan varlıkla şokla kasıldım. Benim karnına dokunmamla Lavin ilk başta irkilse de aldığı hızlı soluklar yavaşladı. Korkudan kasılan bedeni ise saniye saniye gevşedi. Bakışlarım onun bana tebessüm eden yüzü ve şişkin karnı arasında gidip geldi. Dayanamadım ve başımı eğdim ağırca. Dudaklarım karnına değdiğimde bana merhaba diyen kızımla ne yapacağımı bilemedim. Yüzüm hala Lavin’in karnında iken kızımın beni baba olarak kabul ettiğine dair o tekmeleri ile göz yaşlarım ardı sıra ince bir şerit halinde yanaklarımdan süzüldü. Minik ayak izi çıkan noktaya elimi koydum ve usulca okşadım. Yüreğimi kaplamış sımsıcak hisle aralandı dudaklarım.

“Merhaba kızım. Seninle bu kadar geç tanıştığımız için özür dilerim. Bugünden sonra annen, sen ve ben asla ayrılmayacağız. Bir daha bize bunu yaşatmalarına hiç bir şekilde izin vermeyeceğime söz veriyorum.”

Fısıltımla bu sefer kasılan Lavin oldu. Başım ağırca karnından uzaklaştı ve ben onun ağlayan haline daha fazla tahammül edemedim. Hızlı adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatıp ona sarıldım. Kalçam yatağın kenarında Lavin ise kollarımın arasındaydı. Aldığı titrek solukları işitiyordum ve bu daha çok canımı yakıyordu. Koca odada ikimizin soluk alışverişinden başka ses yoktu. Biraz sakinleştiğinde benden uzaklaştı. Elleri yanaklarımın iki yanında yerini aldı. Pamuk kadar narin avuç içlerine dudaklarımı bastırırken duyduğum soru ile afalladım.

“Neden evlendin Sadun?”

Tüm bedenim sorduğu soruyla buz kesmişti sanki . Yüzüm şaşkın bir ifade ile ona döndü. Her bir azam kaskatı halde kalmış duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Dün gece olanları nasıl bilebilirdi? Gizli bir nikahtı. Davetli sayısı bile belliydi. Demek ki her şey Alpay denen ruh hastasının başının altından çıktı. Peki Gürcü ve Ela bu denklemin neresindeydi? Çözecektim benden saklanan ne varsa bir bir ortaya dökecek herkesi ve her şeyi ardımda bırakıp sevdiğim kadın ile kızımla yepyeni bir hayata başlayacaktım.

 

Gerekirse tüm karanlığa benzin döker yakardım. Yeter ki Lavin bana böyle kırgın bakmasındı. O yanımda olduğu sürece ben tüm dünyaya kafa tutmaya razıydım. O benim yolumu aydınlatan ışık, aldığım nefesti. Lavin yanımda iken ben tamamlandığımı hissediyordum. Artık bu hayattan alacaklı olan bendim. Bir ailem olacaktı ve onlara babamın karanlığı bulaşmasın diye kendimi siper eder onların tek damla yaşı için fırtınalar koparırdım….

 

Loading...
0%