Yeni Üyelik
24.
Bölüm

-Mutluluk Sonrası Çöken Karabasanlar..-

@anita_86h

Keyifli okumalar dilerim...

**********************************************************

**********************************************************

Kulaklarıma dolan kuş sesleri tenimin üzerinde gezen sıcak avuç içleri ve kendi kokumla karışmış sevdiğim adama ait koku...

Böyle bir sabaha uyanacağımı bile hayal edemezken şimdi Sadun'un sıcak kollarında göz kapaklarıma vuran güneş ışıklarına rağmen ağırca açıldı gözlerim. Görüş alanıma güneşin kızıl ışıklarının bronz teninde raks ettiği Sadun girdi önce. Yeşil gözleri huzur vaad edercesine en canlı renkte bana bakarken istemsizce ona daha da sokuldum. Kollarım çıplak beline dolandı. Dudaklarım gülümseyen çehresinde yer edinmiş o iki çukura sakince dokundu. Onun elleri tüm vücudumda gezerken sıcaklığı ile daha da mayıştım.

"Günaydın Efulim."

Dudaklarımı çehresinde uzaklaştırıp uyku mahmuru gözlerle baktım. Başım boynuna saklanıp gözlerim kapanırken adeta mırıltı şeklinde çıktı sözler dudaklarımdan.

"Günaydın sevgilim.."

Bir süre yatakta anın keyfini çıkardık. Uyku ile uyanıklık arasında gidip gelen bilincim duyduğu telefon sesiyle kendine geldi. Gözlerimi araladığımda Sadun'un hala uyuduğunu gördüm. Onu uyandırmadan usulca kollarından çıktım. Yattığım tarafta duran telefonuma uzanıp alırken bir bebek kadar derin uykunun kollarında süzülen sevgilime bakıp tebessüm ettim.

Sırtımı yatak başlığına dayayıp kimin aradığına baktım. Asiye abla 3 defa aramıştı. Bir şey oldu düşüncesiyle hızla telefonu cevapladım. Hızlı nefes alıp vermeler arasında koşma seslerini işitiyordum. Korku ile yutkundum. Her bir azam titrerken elimden biri yatağın örtüsüne gitti. Kendimi sakinleştirmek adına var gücümle örtüyü sıkarken Asiye ablaya seslendim.

"Asiye abla iyi misin?"

Bir kaç saniye ses gelmedi. Sonra birinin çığlığı ve ağlama sesleriyle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Telefonu daha da sıkı tutarken korkudan sesim bile çıkmaz olmuştu.

"Merhaba kardeşim.."

Bir kaç saniye sonra duyduğum sesle bedenim külçe misali olduğu yere çöktü kaldı. Konuşmak için aralanan dudaklarım bir kaç kez kapanırken bakışlarım tüm odada gezdi.

"Abi.."

Cılızca çıkan sesimle onun iğrenç kahkahası yankılandı karşı taraftan. Bir kadına ait ağlama seslerini duyuyordum ama tüm bedenim et keşmiş gibi olduğu yerde duruyordu.

"Güzel kardeşim seni öyle çok özledim ki arkadaşına yerini sormak istedim. Ama o bana hiç istemediğim şeyler yaptırmaya yeminli gibiydi."

"Ona zarar verme küçük bir oğlu var.."

Canı çekilmiş gibi ruhsuz çıkan sesimle tekrar güldü. Elimin altında duran çarşafı daha da sıktım. Sadun uyanmasın diye kendimi kasmaktan zor nefes alıyordum.

"Bu senin elinde. Ona zarar vermemi istemiyorsan 1 saat içinde atacağım adrese gel. Ha bu arada tek gelmeni söylememe gerek yok sanırım.."

Yüzüme kapanan telefonla bir süre boş bakışlarla yatakta öylece durdum. Bir kaç saniye sonra telefonuma gelen mesaj sesiyle parmaklarım titreyerek abimin gönderdiği adresi okudum. Kaldığımız yayla evine yarım saatlik uzaklıktaydı. Elimde duran telefonun ekranına düşen damlaları umursamadan başımı yan tarafımda sakince yatan adama çevirdim.

Usulca alıp verdiği nefeslerle derin bir uykunun kucağındaydı. Elimi uzatıp saçlarını okşadım. Sonrada veda eder gibi göz kapaklarını öptüm uyanmasından korkarak. Yataktan çıkarken ona bir kez daha bakmaya cesaret edemedim. Bakarsam bu evden asla çıkamazdım biliyordum..

Sarsak adımlarla banyoya adımlayıp yüzümü yıkadım. Duş almaya bile vaktim yoktu. Hızla dün gece çıkardığım kıyafetlerimi giyip son kez ona bakarak odadan çıktım. Elimde telefonumla vestiyerde asılı çantamı omzuma takarak hala dün gecenin naif izlerini taşıyan eve son kez baktım. Gittiğim yoldan geri dönüş yoktu biliyordum. Sevdiğim adama veda bile edemeden usulca evin kapısını kapatırken yayla evinden çıkarken içimde kopan fırtınalara göz yaşlarım eşlik ediyordu..

Asfalt yolda halsizce adımlıyordum. Ardı sıra akan gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırırken en çok kendimden ve hala abime karşı bu kadar aciz oluşumdan nefret ediyordum. Bu yolun geri dönüşü yoktu biliyordum. Abim beni asla bırakmayacaktı. Bu gün Asiye abla zarar görmüştü yarın ise bu kişi Sadun olacaktı. Ben nereye gidersem gideyim geçmişimin gölgesi asla peşimi bırakmayacaktı..

Ağlayarak titrek adımlarla ana caddeye çıktım. Merkeze giden dolmuşa bindiğimde üzerimde dolanan gözleri bile umursayacak halde değildim.

"Merkez alır mısınız?"

Dolmuşun parasını verip cam kenarına boş koltuğa oturdum. Gözlerimin önünde akıp giden yolu izlerken çığlık çığlığa ağlamak isteyen yanımı susturmak o anlarda çok zordu..

"Biz bu mutluluğu hak etmiştik Lavin.."

"Biliyorum."

İç sesim, ona acıya bulanmış ruhumla cevap vermemle sustu ve zihnimin en kuytu noktasına saklanıp beni yalnız bıraktı. Yol akıp geçti bir merkeze yakın bir noktada inerken telefonum çalmaya başladı. Çantamdan çıkardığım telefonumda gördüğüm numara ile bir kaç saniye yerimde durdum. Açıp ona her şeyi anlatmak istesem de tam karşı sokağın başında gördüğüm bedenle kararımdan vazgeçtim. Sessize aldığım telefonumla caddenin karşısına geçip yanına adımladım. Karşı karşıya geldiğimiz anda bileğime sarılan iri eli beni sürüklerken hissiz bir bedenle takip ettim onu. O tek kolu kırık bir halde sürekli arkasına bakarak beni çekiştirirken canım çekilmiş bir kukla misali onu takip ettim.

Sokağın sonuna geldiğimizde büyükçe bir deponun kapısını araladı. İçeri girdiğimde burnuma dolan küf kokuları midemi bulandırsa da dik durmaya çalıştım. Loş ışıkta bir kaç saniye gözlerim depoda gezdi ama ne Asiye ablaya dair bir iz vardı nede bizden başka biri. Elimi hızla ondan kurtarıp deponun ortasında bana bakıp sırıtan adamın karşına geçtim. Öfkeliydim ama daha çok Asiye abla için endişeliydim.

"Asiye abla nerede?"

Abimin gür kahkahası boş depoda çınlarken korkuyla bir adım geriledim. Bakışlarım deli gibi etrafta gezerken aldığım her hızlı nefeste burnumun delikleri sızım sızım sızlıyordu.

"O maviş mi sadece görevini yaptı. Parasını alıp oğluyla çoktan başka şehire gitmek için yola çıktı.."

Duyduğum sözlerle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ne demek Asiye abla gitmişti? Beynim zonkluyor kalbim çok hızlı atıyordu. Tüm bedenimde biriken sinirle abimin yakasına yapıştım o lanet gülümsemesi hala yüzündeydi.

"Ne demek gitti? Onlar Seyit abiyle evlenecekti.."

"O maviş zaten en başında seninle ilgili bilgi almak için yanaşmıştı Seyit'e. İşi bitince de geldiği gibi gitti hepsi bu.."

Başım dönüyordu. Bu insanlar bu kadarda kötü olamazdı. Ellerim hissizce onun yakasından düştü. Benden bir adım uzaklaşıp birini aradı abim. Beynim uğulduyordu ve ne sesleri duyuyor ne de önümü görebiliyordum. Bir kaç saniye sonra ağzıma kapanan bezle gözlerim karardı. Kendimi karanlığa teslim ederken görüş açıma giren yeşil gözlerle afalladım. Sadun ile aynı renk lakin hissettirdikleri çok başkaydı. Bir kaç saniye sonra bilincim giderken uyandığım vakit beni bekleyen gerçeklerle yüzleşmek için kendimi hiç hazır hissetmiyordum....

**************

2 Ay Sonra...

Sadun'dan...

2 koca ay . Onsuz geçen altmış gün..

Aldığım nefeslerin bile zehir oldu gezmediğim şehir , uğramadığım sokak kalmayan tam iki koca ay. Gördüğüm kaçıncı morgdu kaçıncı cesetti sayısını unuttum. Sevdiğim kadına ulaşamadığım her an, her saat canımdan can gidiyorken elim kolum bağlı kalmak beni yiyip bitiriyordu.

"Abi bu akşam o davete gidecek misin?"

Bu iki aylık süreçte benimle birlikte helak olan tek isimdi Seyit. Kendi acısını yaşamadan Lavin'in kaybıyla benimle bir delirmiş tüm can yangınını içine atmıştı. Asiye oğluyla bir mektup bırakıp giderken Seyit kalbinde açılan yaraya bile üzülemeden benimle Rize'den İstanbul'a gelmişti.

"Simay'ı duydun. Bu gece o davete gelirsem Lavin ile ilgili önemli bir bilgi verecekmiş. Sırf o bilgi için o lanet yere gideceğim.."

Seyit takım elbisemi giyerken yanıma geldi. Bir kaç saniye dalgınca beni süzüp elinde tuttuğu dosyayı uzattı. Gömleğimin üzerine ceketimi giyip dosyayı elinden aldım. Sayfalarını tek tek karıştırırken gördüğüm isimle kaşlarım çatıldı.

"Ahmet itiyle babamın ne alakası var. Resmen küçük bir servet ödemiş ona.."

"Tamda Lavin kaybolduktan iki gün sonra gerçekleşmiş bu para alışverişi çok manidar değil mi abi?"

Hırsla dosyayı kapatıp arkamı döndüm. Kuzgun'a Lavin'in kaybından bahsetmiş ondan bu Ahmet denen adamı araştırmasını rica etmiştim. Bana ulaştırdığı dosyada o adama babamın şahsi hesabından yüklü bir miktar para transferi olurken, o herif ise bir kaç hafta sonra yurtdışına kaçıyordu. Hem de annesi ve babasıyla birlikte. Sözde kızları kayıptı ama onlar ani bir kararla yurt dışına kaçmaya çalışıyordu. Çalışıyordu diyorum çünkü ben Kuzgun onların bilet aldığını söylediği anda Seyit ve adamlarım sayesinde çoktan paket etmiş gizli bir depoda saklıyordum.

Lavin'in nereye gittiğini bilen tek kişi Ahmetti eminimdim. Lakin ne yaptımsa ağzından tek kelime alamadım. Keza babası ve annesi de aynı fikirde olacak ki tek kelime etmediler. Bu gece ise nefes bile almamın imkansız olduğu o lanet davete Simay ile gitmek zorundaydım.

Arkamı dönerek elimde duran dosyayı Seyit'e uzatıp son kez aynada aksime bakarak odadan dışarı çıktım. Evin önünde ki arabanın sürücü koltuğuna binerken Seyit'e adamlarda diğer arabayla takip ettiler beni. Yaklaşık yarım saat sonra ulaştığım evin bahçesine bıkkınlıkla baktım. Simay sadece bir kaç dakika sonra kapıdan çıkarken heyecanını bu uzaklıktan bile görüyordum. Onun arabaya binişi ile hızla evin önünden ayrılırken sessiz arabada ki tek ses Simay'ın aldığı heyecanlı soluklardı.

"Vazgeçtin sandım. Hatta kendi arabamla gitmeye karar vermişken sen aniden.."

"Gelmek zorunda olduğumu biliyorsun. Umarım bu yolun sonunda bir oyun yoktur Simay."

Daha fazla sesini duymaya tahammül edemeyerek sözünü kestiğimde bir kaç saniye derin bir sessizlik oldu aramızda. Bakışlarım sessizliğe inat anlık ona döndüğünde demin ki heyecanı gitmiş korku dolu gözlerle bakıyordu yüzüme. Tahmin etmiştim. Planladığı bir şey vardı ve bu ürkek haliyle haklı olduğum bir kez daha kanıtlanmıştı.

"Bu-Bu sefer yok inan bana.."

Kekeleyen sesiyle kurduğu cümleye sadece güldüm . Ona zerre güvenmiyorken bu yolun sonunda beni ne bekliyordu en merak ettiğim şey oydu. Bakışlarım arada bizi takip eden Seyit'lere kayarken Simay'ın iki gün önce attığı komun olduğu sapağa doğru döndüm. Yaklaşık 45 dakikalık yolun sonunda durduğumuzda karşıma gelen evle şokla açıldı gözlerim. Burası babamın inziva yuvasıydı. Hırsla sağıma döndüğüm vakit Simay bana bakmadan telaşla arabadan inmiş titrek adımlarla merdivenleri çıkıyordu.

Nasıl bir kumpasın içine düştüğümü bilmesem de hiç bir şey olmamış gibi çıktım arabamdan. Seyit ve adamlarım anında yanıma gelirken onların etrafa dağılmasını salık vererek yanımda sadece Seyitle büyük iki katlı evin merdivenlerini adımladım. Büyük holü geçip salona girdiğimde gördüğüm kalabalıkla yüzüm buruştu. Hepsi babamın kodaman takımından adamlarıydı. Kıt kanaat geçinen insanların kanını emen sülüklerdi. Akbaba grubuydu yani.

Bakışlarım tedirginlikle etrafta gezerken gördüğüm sima ile ellerim yumruk oldu. Simay lakayt bir tavırlı bir köşede içkisini yudumluyordu. Hızlı adımlarla yanına ilerledim . Elinde duran bardağı alıp çevik hareketlerle masaya koydum. Fazla sesli bırakmış olacağım ki keskin ses tüm salonda yankılandı bir anda. Kısaca etrafta göz gezdirip ona yaklaştım.

"Bana bak ne çeviriyorsunuz siz hemen anlat bana."

O an sorduğum soruyla yüzünde tehlikeli bir tebessüm belirdi .Bana bir adım atıp yaklaşırken çatık kaşlarla ben hala onun amacını çözmeye çalışıyordum.

"Biraz sabır. Gördüğün şeyi çok seveceksin emin ol.."

Elinin birini kaldırıp yanağıma dokunacakken hızla bir adım geri gittim. Tenimde onun parmaklarının dolaşma fikrine bile tahammül edemiyordum. Kalabalıkta uğultular çoğalırken elinde tepsi ile garsonlar masalara servis yapıyordu. Bir kaç dakika sonra yanıma gelen garsonun uzattığı bardağı alıp bir yudum içtim . Bir anda sesler kesildiğinde merdivenin başında duran adamla titrekçe nefesler çektim içime. Hiç değişmemiş hala aynı katılıkta bakıyordu kendisinden aşağıda duran her bir insana.

"Öncelikle sevgili misafirlerim hoş geldiniz. Bu gece sizinle paylaşmak istediğim bir haberim var. Küçük oğlum Serdar artık sevdiği kadına kavuşuyor. Ve biz bu gece bu iki kişinin mutluluğuna şahit olmak için buradayız."

Onun sözleriyle afallayarak ağırca merdivenlerden inen adama baktım. Bu imkansızdı. İlkay ile evlenmelerine asla izin vermezdi . Adım gibi biliyor ve tanıyordum Alpay Karayel'i...

Babam yavaşça merdivenlerin sonuna doğru adımlarken bakışları bana değdi. Yeşilleri avını bulmuş bir avcı gibi zevkle parıldarken merdivenin sonuna durup yönünü bana çevirdi. Gözlerimin en derinine bakıyorken kalbime saplanan sızıyı görmezden geldim . Fakat nedense aldığım nefes bile canımı yaktı. Bakışlarımı ondan çekip önümdeki masa da duran kehribar renkli sıvıya uzandım. Büyük bir yudum boğazımdan akıp giderken yeniden babamın sesini işittim.

"Huzurlarınız da canım oğlum ve sevgili gelinim.."

Babamın eliyle işaret ettiği noktaya baktım. Görüş alanıma önce Serdar girdi. Siyah takım elbise içinde Alpay Karayel'in minyatürü gibi olmuştu. Hemen akabinde ise bakışlarım yan tarafa kaydığında her adım atışta savrulan kırmızı kumaşa değdi. Kumaşın altından çıkan parıltılı narin ayaklara eşlik eden beyaz tenle soluklarım durma noktasına ulaştı...

Serdar ve kolunda ki kadın yavaşça merdivenleri inerken gördüğüm görüntü ile elimde duran bardak hızla camın üstüne düştü. Çıkan gürültü ile tüm sesler sustu. Sadece ben ve Serdar'ın yanında koluna girmiş Lavin kaldı. Nefesimi tuttum. Lavin'in gece karası saçları omuzlarında dalgalar halinde salınıyordu. Kırmızı elbise onu olduğundan çok farklı göstermişti. Öylesine zayıflamıştı ki bir an aylardır hasretiyle yanıp tutuştuğum kadın bu mu diye tereddütte kaldım.

Bakışlarımız birbirine değdi. Hiç olmadığın kadar soğuk ve histen yoksun bakıyordu bana. Kendime engel olamadım. Onlara doğru adım atarken Lavin'in hissiz bakışları çatladı. Korku ile büyüdü kahveleri. Sonra bakışları bir noktaya sabitlendi. Onun baktığı yere odaklandığımda göğsümün tam üstünde gördüğün kırmızı ışıkla olduğum yerde çakılı kaldım sanki. Bir an göğsümde duran ışığı umursamadan ona doğru adım atacakken bu sefer onu üzerinde belirdi kırmızı minik nokta. Kırmızı elbisesinde seçilmesi zor ışığı bir ben fark ettim. O merdivenin üstünde Serdar'ın kolunda dururken ,bense hemen aşağıda bir kaç adım ötesinde hasreti ile yanıp tutuştuğum yüzünde gezen bakışlarımla yerimde kala kaldım.

Şimdi ne yapacaktım. İkimizde ölümün kıyısında iken bu cehennemden nasıl çekip alacaktım onu. O yaşasın diye Serdar'ın intikamına meze mi etmeliydim? Yoksa son nefesimi onun karşısında vereceğimi bilsem de o eşiği geçip ona sarılmalı mıydım? Hangi tercih bizim için doğruydu? Bu cendereden çıkmak için bir çıkar yol yok muydu?...

 O yaşasın diye Serdar'ın intikamına meze mi etmeliydim? Yoksa son nefesimi onun karşısında vereceğimi bilsem de o eşiği geçip ona sarılmalı mıydım? Hangi tercih bizim için doğruydu? Bu cendereden çıkmak için bir çıkar yol yok muydu?

 

Loading...
0%