@anita_86h
|
Keyifli okumalar dilerim:)
******* Dün eve geldikten sonra hızla duşa girmiş aklımda bin bir düşünceyle uyumaya çalıştım. Sabaha karşı zorda olsa daldığım uykumdan uyandıran alarm sesiyle birkaç dakika boş bakışlar ile tavanı izledim. İçimde uçuşan kelebeklere inat, yüzüm ifadesizdi. İlk günden işe geç kalmamak için, daha fazla oyalanmadan yataktan çıkıp banyoya doğru adımladım. Rutin işlerimi hallettiğim sırada çalan telefon ile salona doğru ilerledim seri adımlarla. Arayan gizli numarayla ilk başta tedirgin olsam da, arayan kişinin ısrarcı olarak sürekli telefonu çaldırmasıyla derince yutkunarak açtım. "Efendim." "Günaydın canım kardeşim." Duyduğum sesle korkuyla ayakta durmaya takatim kalmayarak koltuğa yığılır gibi oturmuş, geçmişte kaldığını sandığım kâbuslarım her an üzerime çöken bir karabulut misali yine ve yeniden beni bir türlü rahat bırakmıyordu. "Abi." "Evet güzelim. Bu sefer numaranı bulmam uzun zaman aldı. Ama bak benden kaçamadın. Elinde sonunda buldum seni. Nereye kaçarsan kaç hep bulurum biliyorsun..." Kendi celladımın ağzından çıkan sözler sebebi ile dudaklarımdan bir hıçkırık firar ederken, konuşmak istesem bile buna dermanım dahi yoktu. Oysa ben lâl olmuşçasına sessizken, telefonun karşısındaki abimin susmaya hiç niyeti yok gibiydi. "Ah canım kardeşim. Beni bunca zaman uğraştırmanın bir bedeli olacak. Yerini bulmam an meselesi. Bakalım o zaman kim alacak seni elimden?" Beni azat et artık diye haykırmak istiyordum, lakin sesim yine beni terk etmiş gibiydi. İmdadıma yetişen korna sesi ile hızla telefonu abimin suratına kapatmış ve birkaç saniye sonrada her ihtimale karşı telefonu uçak moduna almıştım. Elimi yüzünü yıkayıp içimdeki korkuya rağmen hızla kapıyı kapatıp merdivenleri koşar adım indim. Beni dün gece eve bırakan şoför kapıda duruyordu. Minik bir tebessümle adama bakıp araba binerken, adamın yüzümde gezinen kuşku dolu bakışlarının o sırada farkında dahi değildim . Çünkü aklım biraz önce yaptığım konuşmada takılı kalmıştı. Araba hareket ettiğinde başımı usulca cama yaslayarak kapatırken, ellerimin titrediğini hissediyordum. Bu durum kendimi daha çok sıkmamam neden olurken, biraz olsun kaskatı olmuş bedenini rahatlatmak için derin birkaç nefes çektim içine. Çalışacağım eve gelene kadar gözlerim kapalı, dış dünyayla bağlantımı kesmiş bir halde durdum. Arabanın aniden fren yapması ile gözlerimi açarak şaşkınca camdan dışarıya baktım. Dün geldiğim müstakil evin önünde duran arabadan seri hareketlerle inip beni getiren şoföre ufak bir teşekkür ederek kapıya doğru ilerledim. Bedenimde hala birkaç dakika önce yaptığım konuşmanın izlerini taşırken, titrek bir nefes alarak zile bastım. Yeni hayatımda geçmişimin hayaletlerinin bana tekrardan musallat olmamasını dilemekten başka bir şey gelmiyordu o sırada elimden. Açılan kapı ile karamsar ruh halime tezat, sıcak bir tebessüm yerleştirdim yüzüme. İlkay gözleri şiş, ten rengi beyaza çalmış bir şekilde yüzüme bakarken dudaklarımdaki eğrelti duran tebessüm yavaş yavaş silinip, yerini endişeli bir ifadeye bırakmıştı. "Günaydın Lavin..." "Günaydın. Sen iyi misin? Yüzün çok solgun gözüküyor." İlkay gözlerini kaçırıp yorgun bedenini kapıdan çekerek benim içeriye geçebilmem için ufak bir alan bıraktı. Hızla adımlarla içeri girerken onunla daha dün tanışmış olsak da tam olarak neden böyle olduğunu merak etmeden duramıyordum. "İyiyim. Ufak bir mide rahatsızlığım var. Yine o nüksetti akşam. Hadi bir an önce mutfağa git. Seher Hanım seni bekliyor." Biraz tereddütte kalsam da ufak bir baş sallaması ile onayladım onu. Daha sonra ise sabahın bu erken saatinde, herkesten önce işinin başına geçmiş olan Seher Hanım'ı kızdırmamak için hızla mutfağa çevirdim adımlarımı. İçeri girdiğimde onu bir yığın kağıtlar arasında, deyim yerindeyse gömülmüş bir halde buldum. "Bu kadın robot bence. Hiç uyumuyor sanırım baksana." "Dünden sonra seninle aynı fikirdeyim ne yazık ki.." İç sesimle olan rutin haline gelen günlük istişarem bittiğinde yavaş adımlarla ada tezgâhında benim gelişimden bihaber hala çalışan kadının yanına yaklaştım. İyice yaptığı işe dalıp dünya ile bağlantısını koparan kadını korkutmamak için ufak bir boğaz temizleme sesi çıkardım. Hızla başını kaldıran Seher Hanım birkaç saniye beni baştan aşağıya doğru süzdü. Dik bakışlarla bana bakmasından mütevellit rahatsız olarak bakışlarımı onun gözlerinden kaçırıp, derince bir nefes çekti içime. Koca mutfak bir anda bana dar gelmiş, nefes alamaz olmuştum. "Günaydın Seher Hanım." Sesim içime kaçmış bir şekilde ona selam verirken, o cevap verme tenezzülünde dahi bulunmadan yerinden kalkıp bana doğru adımladı. Dik bakışları tüm yüzümü turlarken elinde tuttuğu bir tomar kâğıdı bana uzattı. Stres altında kaldığımda tüm azam titrerdi. Bu yüzdendir ki karşımdaki kadın halimden anlamasın diye parmak uçlarımla tutup kâğıt demetini elime aldım. Bakışlarım düzgün el yazısı ile yazılmış olan ve dünden farklı yemekler eklenmiş listede gezdi. Bir haftalık sabah ve akşam yapılacak yemeklerin listesini elimde öylece dururken zihnim karmakarışıktı. "Sanki dün başka yemekler vardı o liste de. Neden değişti ki?" Elimde tuttuğum listeye bakıp kendi kendime konuşurken Seher Hanım'ın bana seslenmesiyle başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. "Günaydın Lavin Hanım. Geldiğinize göre burada sabah için yapacağınız hazırlıklar mevcut. Onları 8'e kadar hazır etmeniz gerekiyor. Sadun Bey her gün 9'da kahvaltısını yapıp evden çıkmış oluyor çünkü." Karşımda otoriter bir şekilde konuşan kadın ve tam bir hafta boyunca en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş liste ile mutfağın ortasında dikilirken bir an kapana kısılmış şekilde hissettim. Normal standartlarda yaşayan bir insan için fazla değil miydi bu kadar düzen takıntısı? Dün akşam gördüğüm yeşil hareler istemsizce gözlerimin önüne düştüğünde zorlukla yutkundum. Sadun Bey bu kadar bağlı mıydı rutinlerine acaba? Pes edercesine nefesimi dışarı verirken zihnimden geçen tek cümle vardı; yaşayarak öğrenecektim. "Anladım. Peki Seher Hanım hemen üzerimi değiştirip işe başlıyorum." Hafif bir baş sallamasıyla beni onaylayan kadınla nedensizce birkaç saniye bakışıp üzerimi değiştirmek üzere mutfaktan çıktım. Kapıdan geçerken gördüğüm bedenle irkilmeden edememiştim. İlkay mutfak pervazına dayanmış bir şekilde duruyorken anlamaz bakışlarla baktım ona. İlkay ise umursamaz hareketlerle doğrulup onu başıyla takip etmesi için hareket yapmıştı. Sabah ki solgun yüzünün rengi yerine gelmişti. Lakin beni rahatsız eden bir şeyler vardı tavırlarında. Belki de etrafına yaydığı tuhaf aura beni rahatsız etmişti. Başımı iki yana sallayıp zihnimde fink atan düşüncelerden kurtuldum. O önde ilerlerken onu takip ederek birkaç adımlık mesafeyi katettik birlikte. Önüne geldiğimiz beyaz kapılı odanın kapısını açtı ve geçmem için bedenini kenara çekti. Teşekkür mahiyetinde minik bir tebessüm sunarak içeri adımlarken arkamda dikilen bedenin söyledikleri ile yerimde çakılı kaldım adeta. "Burada tek düzen kıyafet giyeriz. Ama ne yazık ki senin bedenine uygun yok elimizde. Bir ara Seher Hanım'a bedenini söyle de çalıştığımız terziye diktirsinler. Bu arada kaç kilosun ya sen? Ne bileyim etrafımda hiç senin gibi birisi olmadı da insan ister istemez merak ediyor." Dudaklarından dökülen kelimeler ve sesindeki hafif alay vâri tonla istemsizce yumruklarımı sıktım. Yıllardır uğradığım akran zorbalığı yetmezmiş gibi, daha birkaç saat önce tanıdığım insanlar yine aynı şeyi yapıyordu . İçimde kopan fırtınaya inat yavaşça bedenimi ona döndürdüm. Yüzümde nasıl bir ifade varsa biraz önce lakayt bir şekilde konuşan kızın yüz ifadesi anında değişmişti. "Tam olarak neyi merak ettiğini öğrenmemin mahsuru var mı İlkay?" "Yani şey seni kırmak için söylemedim. Sadece bu kilolar ile yaşamak zor olmuyor mu diye merak etmiştim." "Anladım. Pek merak edilecek bir şey yok. Ben sizden farklı değilim. Hatta emin ol bu kilolarıma rağmen çalışırken sizden daha da hızlıyımdır . Şimdi izin verirsen üzerimi değiştirip işimin başına dönmek istiyorum. Kahvaltı saatine az kaldı çünkü." İlkay durgun gözlerle yüzüme bakarak tek kelime etmeden odadan çıkmıştı. Onun ardında bıraktığı boşluğa dalgın gözlerle baktım bir süre. Zaman sürekli değişiyor, günler ardı sıra akıp gidiyordu. Lakin, benim hayatımda değişmeyen şeyler hep yerli yerinde duruyordu. Ve hiç ummadığım bir anda yıllarca kâbus olup hayatımın üzerine çöreklenen, unutmak için uğraştığım her bir söz ummadığım anda önüme çıkıyor ve yine yeniden beni olduğu insandan nefret eden o küçük kıza çeviriyordu. Ufak valizimi kaldırıp yatağın üzerine koyarken, açıp birkaç parça eşya çıkarıp benden beklenmeyecek bir atiklikle üzerimi değiştirirken de zihnimde aynı cümle dönüp duruyordu. "Seni asla olduğun bedende sevip, benimsemeyecekler." Dudağımı ısırıp gözyaşlarımın akmasına engel oldum. Uzun saçlarımı topuz yaparak odadan çıkarken, birkaç dakika önce içimde kırılıp parçalanmış kız çocuğunu o odada bıraktım. Mutfağa girip işimin başına geçerken günün sorunsuz bitmesini diliyordum. Yoğun koşuşturma altında geçen saatler sonunda, masada her şey eksiksiz olarak hazırdı. Son kez kontrollerimi yapıp mutfağa girdiğimde İlkay'ı sabah ki halinden daha beter bir şekilde buldum. Her ne kadar sabah beni üzecek sözler söylemiş olsa da insandık eh nihayetinde. Karşımızda biri solgun yüzüyle gözleri kapalı masada dururken bir şey yapmadan duramazdım. Hızla yanına ilerleyip onu sarsarken hissettiğim korku sebebiyle fazla çıkan sesim yüzünden Seher Hanım'da telaşla yanımıza adımlamıştı. "Ne oldu ona böyle?" "Bilmiyorum. Geldiğimde tezgâha başını dayamış bu halde oturuyordu." Başını sallayıp beni onaylarken bakışları mutfakta gezdi bir şeyler düşünürcesine. Daha sonra keskin bakışları bana dönüp birkaç saniye üzerimde durduğunda yüzündeki hissiz ifade yerini tiksinti dolu bir yüze bıraktı. İlkay'dan uzaklaşarak aramıza mesafe koyduğumda dahi Sefer Hanım'ın bakışlarındaki ifade değişmedi. Ne yazık ki aşinaydım bu tarz bakışlara. Fakat yıllar geçse de yüreğimde gizli kalmış küçük kız insanlar tarafından bu yersiz hor görülmeye asla alışamıyordu. Benim neden inatla zayıflamadığımı kimse göremiyordu. Gözlerimdeki yalnızlığı, korkuyu belki fark ediyorlardı ama kayıtsız kalmak işlerine geliyordu. "Lavin sen kahvaltıyı hazırladıktan sonra, servisi yaparsın. Ben İlkay ile ilgilenip daha sonra sana yardıma geleceğim. Rica ediyorum dikkatli ol. Sadun Bey sarsak insanları sevmez. En ufak hatanda kendini kapının önünde bulursun." Sert bir ses tonu ile adeta nefes almadan konuşan kadını sessizce dinledim. Hafifçe başımı sallayıp onu onaylarken, en son ettiği tehdit vâri söze ise sessiz kalmak zorunda olmak canımı yakmıştı. Bu işe ihtiyacı vardım fakat bu yüzden her edilen lafı alttan almak zorunda olmak benim doğama tersti. "Peki dikkatli olurum Seher Hanım." Gözlerini kısarak birkaç saniye dudaklarımdan zorlukla dökülen kelimeler neticesinde gözlerimin içine bakıp, İlkay'ın koluna girerek mutfaktan ayrıldı. Giden ikiliyi bir süre izleyip daha fazla vakit kaybetmemek için hemen masayı hazırlamaya koyuldum. Kahvaltı için son hazırlığı da bitirdiğimde istenilen her şeyi kısa sürede hazır ederek kurduğum masaya gurur ile baktım. Elim mutfağa öylesine yatkındı ki kimsenin beğenmediği cüsseme rağmen atik bir şekilde bana verilen görevleri yerine getiriyordum. Esasında belki de bu mesleği seçmemdeki en büyük etken elimin lezzetli oluşuydu. Çalıştığım iş yerlerinde genelde benim hazırladığım mezeler ve ana yemekler sevilirdi. Bu yüzden en son çalıştığım lokantada 5 yıldan fazla çalışmıştım. Keşke abim hayatımın içine dalıp mahvetmeseydi de sevdiğim işime devam edebilseydim. Yüzümde kendimle duyduğum gururun nişanesi olan minik bir tebessümle masayı izlerken, birden etrafımı dün akşam ciğerlerime bayram havası estiren koku sardı. Boğazım ilk defa bu kadar heyecanlandığım için kururken zorlukla yutkunarak arkamı döndüm. Gördüğüm görüntüyle kuruyan boğazıma, hızlı çarpması sebebiyle yerinden çıkacak olan kalbimde eklendi. Sadun Bey üzerine geçirdiği siyah takım ile masaya doğru arzı endam ederken, ben o an nefesimi tuttuğunu bile fark etmemiştim. Yanımdan bana kısa bir bakış atarak geçip giden adamın ardından ne kadar zamandır tuttuğumu dahi bilmediğim nefesimi titrek bir şekilde serbest bıraktım. "Günaydın Sadun Bey." Sesim her ne kadar kısık çıksa da karşımdaki masa da oturan bedenin duymasına yetmişti. Lakin cevap vermek şöyle dursun yüzüme bir kere bile bakmamıştı. Sadun Bey'in beni görmezden gelmesinin gurur kıran hissini yüz ifademe zerre yansıtmayıp masaya ilerledim yavaşça. Bardağına demlediğim çaydan doldurup ona doğru uzatmış sonra sessizce masadan uzaklaşmıştım. Nedensizce gücenmiş hissediyordum kendimi bu yüzden başım önümde eğik, titreyen ellerimi saklamak ister gibi tırnaklarımla oynarken, o sırada beni izleyen bedenden bihaberdim. Zira yeni geldiğim bu evde bilmediğim çok şey vardı. Misal; dalgınca kahvaltısını yapıp arada bakışları bana kayan adamın aslında çalışanlarla çok haşır neşir olmayı sevmediğiydi. Gün geçtikçe herkese ördüğü o sert duvarı benimle kıracağını şimdilik bilmiyordum. Fakat dün akşam bilmeden de olsa dalgınca farkında olmadan beni izleyen bedenin , herkesten itina ile sakındığı kalbine kalıcı bir iz bıraktığımı zamanı gelmeden ne yazık ki öğrenemeyecektim. Karşı masamda dalgınca her hareketimi izleyen adam için ilk değişim gerçek beni merak edişiyle başlayacaktı. Başım önümde daldığım düşünceler içinde debelenirken duyduğum adım sesiyle hızla kendimi toparladım. O an gayri ihtiyarı bir hareketle bakışlarım Sadun Bey'i bulduğunda saniyelik bakışlarımız kesişmiş ve ben daha ne olduğunu anlayamadan yeşil harelerini benden çekerek önünde ki tabağa odaklanmıştı. İçeriye giren Seher Hanımla bakışlarım ona dönse de o ise beni zerre umursamadan hızla Sadun Bey'in yanına gidip yüzüne yerleştirdiği minik bir tebessüm ve nazik bir ses tonuyla ile bir isteği olup olmadığını sormuştu. Resmen kadın insanına göre muamele yapıyordu. Bu tavır nedense tüylerimi diken diken etmişti bu yüzden sinirle gözlerimi devirdim hırsla. İki yüzlü insanlardan oldum olası nefret ederdim. Basit bir çalışan dahi olsam bana başka, Sadun Bey'e başka davranan bu kadına karşı içimde oluşan soğukluğun asla geçmeyeceğini biliyordum. "Günaydın Sadun Bey." Seher Hanım konuşması üzerine genç adamın yavaşça dudakları kıvrılmış ufak bir baş selamı vermişti karşısında ki kadına. Sadun Bey'in her hareketini farkında olmadan izlerken, biraz önce benden esirgenen gülümsemeyle yanımda dikilen kadına cevap vermesi üzerine yüreğimde oluşan tuhaf kırgınlıkla bakışlarımı ondan çekip önüme döndüm. İçimde filizlenerek baş gösteren bu yakıcı his neyin nesiydi? Bu anlamsız duyguyla ilk defa tanışıyordum . "Günaydın Seher Hanım. Emeğinize sağlık her şey şahane olmuş." Sadun Bey'in dudaklarından dökülen kelimelerle tuhaf bir heyecan dalgasıyla nefesimi tuttum. Hayatım boyunca takdir göremeyen, emeklerime hep başkaları konmasına rağmen, belki de ilk defa biri tarafından yaptığım iş beğeni görmüştü. Yüzümde belli belirsiz varlığını göstermeye başlayan tebessüm Seher Hanım'ın sözleriyle sekteye uğradı. "Afiyet olsun efendim. Beğenmenize çok sevindim. Umarım istediğiniz gibi olmuştur her şey." "Beğendim Seher Hanım. Masa düzeni tam istediğim gibi olmuş. Emeğinize sağlık." Sessizce varlığım orda yokmuşçasına sohbet eden ikiliyi izledim bir süre. Seher Hanım övgüleri mutlulukla kabul ettikten sonra başını bana döndürerek, kaşları ile gitmemi işaret ettiğinde tek kelime etmeden ayrıldım oradan. Mutfağa ilerlerken zihnimde yankılanan tek bir söz vardı. Neden? İnsanlar neden beni görmek istemiyorlardı. Bu hayatta ki tek dileğim takdir görmekti. 25 yıllık yaşamım boyunca bırakın tek bir tatlı sözü, girdiğim her ortamda beni hakir gören bakışların hedefi olmuştum. İnsanlar zehirli dilleri ile benimle alay ederken sessiz kalmak öyle zordu ki. Dün akşam Sadun Bey bana teşekkür edip, beğenisini dile getirdiğinde, çocuksu bir heyecanla bu sabah onunla konuşmak için çabaya girmiştim. Ama bir an basit bir çalışan olduğumu unutmuş, saçma hayallere dalmıştım. Benim yerim buydu işte daha fazlası asla olamazdı. Dalgınca oturduğum ada tezgâhında sonbaharın en güzel zamanlarına giriş yapmış bahçeye baktım. Artık yavaş yavaş yeşil yapraklar turuncuya dönüyordu. Zaman gerçekten de çok hızlı geçiyordu. Bir anda olduğum andan soyutlanmış iken, duyduğum ayak sesleri ile irkilerek başımı kapı tarafına çevirdim. Karşımda gördüğüm bedenle oturduğum sandalyeden aceleyle kalkarken, tökezlemiş ve düşme tehlikesi atlatmıştım. Sadun Bey hızla yanıma gelirken bir adımlık mesafe kala benim karşımda durmuş hasar tespiti yaparcasına endişeli gözlerle tüm bedenimi süzmüştü. "İyi misiniz?" Naif bir ses ile sorduğu soruyla afallayarak tutuk bir şekilde başımı salladım. Bu şaşkın halim, karşımdaki adamı gülümsetirken ben ise ne yaptığımın zerre farkında olmadan hayran bakışlar ile adamın sağ yanağında kendini belli eden minik çukura bakıyordum. Aramızdaki bakışma uzadığında Sadun Bey ufak boğaz temizleme sesi ile benden uzaklaşmış, sert görünen yüz ifadesine rağmen benimle sakin bir ses tonuyla konuşmuştu. "Eliniz gerçekten lezzetliymiş. Kahvaltı da ki her bir yiyecek özenle hazırlanmıştı sanki. Dün bana yaptığınız ufak jeste güvenerek sizden ufak bir ricam olacaktı." "Tabi buyurun." "Akşam çay saatimde dün yaptığınız vişneli kurabiyelerden hazırlar mısınız? Dün akşamdan beri tadı damağımda asılı kaldı. Hatta bu gün için önceliğiniz bu olursa sevinirim." Sadun Bey 'in sözlerinden sonra, yüreğime benden habersizce yerleşen minik kıpırtılarla büyükçe gülümsedim. Dudaklarımdan kelimeler bir bir firar ederken şaşkın halimle Sadun Bey'in düz ifadesinde ufak çatlamalar oldu. Belki bu ufak gülümsemesinin o bile farkında değildi. Lakin ben kendime mani olamadan bakışlarımı onun yüzünden bir an olsun çekemiyordum. "Elbette yaparım efendim. Tam istediğiniz gibi akşama hazır ederim ." Genç adam kısa bir baş sallaması ile mutfaktan çıkarken onun gidişini izledim yüzünde silinmeyen tebessümle. Dilimde minik bir şarkının nakaratı ile hızla kurabiye yapmaya girişirken üzerimde ilk defa biri tarafından takdir görmenin mutluluğu vardı. Yüreğimde ise benden habersiz ufak kıpırtılar çoktan baş göstermişti. Ve bir süre sonra bu ufak kıpırtıların tüm benliğimi ele geçireceğini, bir alev topu misali beni yakıp kavuracağını ise ne yazık ki bilmiyordum.
|
0% |