Yeni Üyelik
17.
Bölüm

-Özlemle Kavuşan Kalpler...-

@anita_86h

Keyifli Okumalar :)

*****************************

*****************************

 

Günler sayamadığım kadar hızlı geçti. Kış büyük fırtınaları geride bırakarak geçerken bahar nazlı bir çiçek gibi kendini gösterdi. Kaldığım evin bahçesinde rengarenk çiçekler günden güne büyürken kalbim de hala yerini koruyan o sızı bana hep onu hatırlattı. Unutmak istesem de bazen bir şarkı sözünde , bazen yeşilin en güzel tonuna sahip engin yaylaları izlerken hatırıma düşüyordu. Beklemediğim bir anda sert rüzgarlar saçlarımı uçuruyor keskin ayaz tenimde ısırıklar bırakırken, onun kendine has kokusu sarmalıyordu beni. İşte o anlarda özlem denen hissi en doruklarda yaşıyor gözlerim onun varlığını arıyordu beyhude bir çaba eşliğinde.

Rize benim inziva köşem olmuştu. Sabah erkenden kalkıyor gece yarısı olana kadar kendime türlü işler buluyordum. Gün içinde Feride Hanım onu aradığında tok fakat yorgun olduğu her halinden belli olan sesi kulaklarıma çalınarak kalbimde deli bir çarpıntıyı başlatıyordu. Bazen Feride Hanım'ın onu güldürmesiyle kısık kahkahası bana kadar ulaşıyordu. O vakitlerde sanki nefes almayı unutuyor o naif sesi zihnimin en gizli noktasına kayıt ediyordum.

Yıllar önce birine böylesine tutuklu kalıp tek kirpik tanesine bile hasret kalarak acı çekeceğimi söyleseler gülerdim. Aşık olmak benim hayatımda yasaklı bir histi. Fakat şimdi öyle bir girdabın içerisinde hapsolmuştum ki ne yana dönsem onun beni kuşatan anılarına çarpıyor ve ne yapacağımı bilemez bir halde bocalıyordum...

Güneş tepede en yakıcı haliyle dururken bahçeye çıktım. Dün bize gelen çiçek dolu kasanın yanına çöktüm. Minik çapamla toprağı kazarken bakışlarım arada saksı da hafif esen rüzgarla sallanan mavi taç yapraklı çiçeklere takılıyordu. Unutmak istediğim her bir anı yine sinsi bir kurt gibi sızıyordu her bir hücreme ve beni hazırlıksız yakalayıp o anı deryasında kaybolmama neden oluyordu.

Bahçe de yaptığım işe ve zihnimde dönüp duran anılarıma o kadar dalmıştım ki üzerime düşen gölgeyle istemsizce irkildim. Daha sonra çamurlu elimi alnıma siper ederek başımı kaldırdım. Seyit abi yine en suratsız haliyle başımda dikeliyordu.

"Bir şey mi oldu Seyit abi?"

"Oldu ya olmaz mı? Pazara gidecekmişiz. Bir liste verdi Feride hanım evlere şenlik. Hayır bu evde bir sen bir ben birde o var. Kime alacağız bu kadar şeyi bilmiyorum ki?

Sinirli bir ses tonuyla söyledikleriyle şaşkınca diz çöktüğüm yerden kalktım. Ellerim çamurlu olduğu için havada dururken karşı karşıya geldiğim de bir an öfkeden kıpkırmızı olmuş suratına bakıp gülmek istesem de tuttum kendimi. Zira tersi pisti. Beni havaalanına bırakıp geri döndükten sonra bir daha karşılaşmayız sanıyordum. Bu eve geldiğimin ikinci haftası zil zurna sarhoş Serdar Bey ile eve geldiğinde karşılaştık onunla. Patronunun kardeşi olmasına rağmen neredeyse dövecekti onu. Serdar Bey ise ona değil karşılık vermek sesini bile yükseltmiyordu. Sanırım aralarında baya özel bir bağ vardı.

"Serdar Bey gitti mi?"

"Gitti aylak herif . Sadun Bey'in kardeşi olmasa çekilecek dert değil ki. Neyse sen hazırlan da gidelim şu pazara. Hayır ben kalabalık sevmem ki ne yapacağım orada?"

Son söylediğiyle zihnimde dönen tilkilerle yüzümde sinsi bir tebessüm belirdi. Benimle aynı renk kahveleri kısık bir şekilde yüzüm de gezinirken ona doğru bir adım attım.

"Bence Asiye ablaya bir merhaba dersin. Hatta oğlu yanındaysa kızı artık bir çay içmeye davet edersin. Olmaz mı Seyit abi hım..?

Şakayla karışık ima ettiğim şeyle kısık gözleri kocaman açıldı bana doğru adım attığında dudaklarımdan çıkan kahkaha ile ondan uzaklaşarak eve doğru koştum.

"Seni arsız. Abin yaşında adama söylediğine bak utanmaz seni."

"Aa ama 40 yaşında taş gibi adamsın yahu hem Asiye abla o maviş gözleriyle seni çoktan kendine meftun etmedi mi söylesene.."

"Lavin.."

Bahçede çınlayan sesiyle yarım şekilde açık olan mutfak kapısından içeri girdim. Kulağıma hala gelen Seyit abinin sesiyle daha çok gülümserken odama gitmek için merdivenlere yöneldim. Ağır ağır çıktığım merdivenlerin başında gördüğüm kadınla ilkten irkilsem de tebessüm ederek yanına ilerledim.

"Seyit neden bağırıyor Lavin?"

"Azıcık Asiye abla ile ilgili ima yaptım da . Sanırım utandı.."

Feride hanım saçlarıma dokunup usulca okşadı. Yüzünde artık alıştığım o şefkat dolu tebessümü vardı.

"Gerçekten dediği gibi her girdiğin eve neşe getiriyorsun. "

Bir an insanın içini ısıtan sıcak sesiyle afallasam da eli saçlarımdan çekildiğinde zorlukla yutkunarak merdivenin başından çekildim. Feride hanım ağırca merdivenlerden inerken dalgınca baktım arkasından. Bir süre orada durduktan sonra Seyit abiyi daha fazla bekletmemek için hızla odama gidip banyoma ilerledim. Ellerimi yıkadıktan sonra artık kilo verdiğim için yeni aldığım baharlık elbiselerimden birini giydim.

Su yeşili elbisenin üzerinde minik papatyalar vardı. Yarım kol olması hala tam bu halime alışamadığım için benim kendimi koruma yöntemimdi. Dizimden biraz daha aşağıda olan elbise ile gayet rahat hissediyordum. Krem rengi minik çantamı yanıma aldım. İçine cüzdan ve telefonumu koyup parfümümü sıkarak son kez aynaya baktım. At kuyruğu yaptığım saçlarımla gayet iyiydim.

Odamdan çıkarken içimde garip bir heyecan vardı. Merdivenler, koşarak inerken saçlarım hızımla yüzüme çarpıyordu. Evin büyük ahşap kapısını açıp çıktığım vakit Seyit abiyi yine kırmızı pikabın içinde müzik ayarlamaya çalışırken buldum. Bu 1965 model kırmızı Ford Sadun Bey'in dedesine aitti. Evin garajında tamir için beklerken her sene belli aralıklarla Sadun Bey gelip tamir edermiş. En son geçen yaz gelmiş ve sonunda çalıştırarak koca Rize de akşama kadar tur atmış. Feride Hanım o anlardan bahsettikçe zihnimde her bir an canlanmış bir gün bu arabaya birlikte binmeyi hayal etmiştim.

"Bazen senin asla akıllanmayacağını düşünüyorum Lavin.."

"Ben de iç ses bende.."

Araba bindikten sonra Seyit abinin açtığı müzik eşliğinde yolumuza devam ettik. Lakin ezgisi bir yerden tanıdık geliyordu. Müzik son ses araba da yankılanmaya başladığında kalbime düşen kor alevle elim hızla göğsümün üzerine düştü. Gözlerim bir an olsun radyonun üzerinden ayrılmazken kulaklarıma işlenmiş olan o sözler bir bir anılarla bir üzerime hücum etti.

Seyit Abinin bakışlarını arada üzerimde hissetsem de özlem denen yakıcı his bir kez beni kıskacına almıştı. Onun bana şefkatle bakan yeşillerini, aldığım nefesleri anlamlı kılan kendine has kokusunu, ilk kez dudaklarıma değen dolgun dudaklarını özlemiştim. Titrek bir nefes çektim içime. Gözlerimi radyodan çekip yönümü usulca cama doğru döndürdüm. Yayladan aşağı inerken uçsuz bucaksız yeşillere bakıp yine yeniden onu hayal ettim. Sadece bir kez olsun güzel yüzünü görmeyi diledim.

Müzik çoktan bitmiş biz merkeze gelmiştik. Seyit abi arabayı park ettiğinde birlikte cadde üzerinde yürümeye başladık. Ben durgunluğum ona da sirayet etmişti sanki. Kalabalık insan selini gördüğüm anda kalbimde ki sızıyı önemsemeden adımlarımı hızlandırdım. Seyit abide bana eşlik ederken çok geçmeden müdavimi olduğumuz tezgaha geldik.

Asiye abla küçük oğlu Aras ile getirdiği taze otları satıyordu. Hızla başındaki insanlara para üstü verirken bir an bakışları bize kaydı. Mavi iri gözleri bir benim bir Seyit abi üzerinde gezdi heyecanlı parıltılarla. Benimse bakışlarım ikisi arasında mekik dokuyordu. Asiye ablanın yanakları hafifçe kızarırken Seyit abide ondan farksız değildi. İri boyuna rağmen kulaklarına kadar kızarmış kaçamak bakışlarla yarı boyunda olan kadına bakıyordu.

Hafifçe Seyit abinin koluna dokunup bana odaklanmasını sağladım. Sonra hafifçe yaklaşıp kulağına eğildim.

"Seyit abi bak bu gün konuştun konuştun. Yoksa mahallerinde ki fırıncı Muzaffer Asiye ablaya görücü gelecekmiş haberin olsun."

Sözlerimle gözleri kocaman açılırken kahve gözlerini bir anda korku kapladı. Üst üstte bir kaç kez yutkundu. Bakışları arada Asiye ablaya değerken elleri yumruk oldu ve başını biraz eğip yüzünü bana yaklaştırdı.

"Sen nereden biliyorsun bunu?"

"Dün akşam Feride Hanımı aradı Muzaffer abinin annesi. Asiye abla kimsesiz biliyorsun sen aracı olur musun demek için aramışlar. Ama Feride hanım böyle işlere karışmam ben dedi. Konuyu kapattı. Yani anlayacağın artık top sende . Ya gider konuşursun ya da düğün gecesi bir ağacın altından yitip giden sevdana ağlarsın. Seçim senin."

Bir kaç kez kapatıp açtı gözlerini. Teni kül kadar beyaz olmuştu. Bir an fazla mı yüklendim diye düşündüm ama artık aylardır süren bu gizli bakışmalar nihayete ermeliydi. Hem Aras, Seyit abiyi çok seviyordu. Onlardan cidden çok güzel bir aile olurdu.

"Ya beni red ederse o zaman bir daha nasıl yüzüne bakarım?"

Koluma elimi atıp sıktım destek olmak amacıyla. Bakışları saniyelik elime kaydığı anda hızla indirip kısa bir Asiye ablaya baktım. Kaşları çatılmış halde Seyit abiyle bana bakıyordu. Kıskançlık denen hissin nasıl bir şey olduğunu birinci elden tecrübe etmiştim. O yüzden daha fazla aralarına soğukluk girmemeliydi.

"Denemeden bilemezsin abi. Hadi başı sakinken git konuş bir an önce. Bende liste de geri kalan malzemeleri alıp pikabın başına gelirim."

Bir kaç dakika gözlerini kapattı. Elleri hala yumruk şeklindeydi. Sonra aniden gözlerini açıp omuzları dik bir şekilde yüzünü karşı tarafa çevirdi. Gitmeden evvel kısa bir baş sallamasıyla bana bakıp ilerledi.

"Tamam . Dikkat et."

"Olur.."

Onunla vedalaşıp Asiye ablaya kısa bir baş selamı vererek yanlarından koşar adım ayrıldım. Biraz uzaklaştıktan sonra uzaktan onları izledim. Seyit abi ürkek adımlarla onun yanına gitti. Bir kaç saniye gözlerini kapatıp hızla dudaklarını oynatmaya başladı. Asiye ablanın teni gittikçe kızarırken kirpiklerinin altından nazlı bir edayla Seyit abiyi izliyordu. Sonra Seyit abi elini uzatıp Asiye ablanın elini tuttu. O an ne dediyse bir Aras'a bir Seyit abiye baktı. Sonra da usulca başını salladı. O an iri cüsseli koca adamın yüzünde öyle bir ifade oldu ki gülümsemesi öyle bir hal aldı ki onunla bir bende mutlu oldum. Şaşkın kahveleri pazarı gezerken bana değdi. Hafifçe başını salladığında abim yerine koyduğum adamın mutluluğu ile yerimde duramaz oldum. Elimi kaldırıp baş parmağımı havaya kaldırdım. Asiye abla Seyit abinin baktığı yeri görmek için arkasını döndüğünde bakışlarımız kesişti. Yüzünce kocaman bir gülümseme olurken utanarak arkasını döndü.

Daha fazla onlara rahatsızlık vermek istemeyerek kalabalığın içine karıştım. Feride hanımın bize verdiği listede bulunan her şeyi aldım ama ellerim dolu olupda artık taşıyamaz hale gelince pikaba doğru ilerlemek için kalabalığın arasından geçtim.

Gün öğleden sonraya dönmüştü. Yorulmuş nefes nefese kalmıştım. Pikabın yanına yaklaştığımda orada gördüğüm silüet ile duraksadım. Kalabalığın içinde sert bir rüzgar esti. At kuyruğu yaptığım saçlarım dalgalandı. Karşımda pikaba dayanmış halde duran beden geldiğimi hissetmiş gibi ağırca yüzünü bana döndü. Kahvelerim aylar sonra dünyanın en güzel yeşilleriyle kesişti. Elimde duran torbalar hızla yeri boylarken o anında olduğu yerde dikleşti. Tüm bedenini bana doğru döndürdü. Bakışları her bir azamı hasretle talan ederken zaman öyle yavaş aktı ki kulaklarım uğuldamaya aldığım nefesler ise ciğerlerimi yakmaya başladı.

Bir süre derin bir sessizlikte boğuştuk. İkimizde olduğumuz yerde sabit durduk. Sanki adım atmaya çekiniyorduk. Sonra beklemediğim anda karşımda bana durgun bakışlarla bakan adam kollarını kaldırıp iki yana açtı. Bir kaç saniye tereddüt eden bedenim bana itaat etmeyerek ona doğru atıldı. Ayaklarım benden izin almadan ona doğru adımlarken gözlerim özlemden delirdiğim bedeninde gezdi. Beyaz yazlık tişört altına giydiği kot pantolonla tanıdığım Sadun Beyden çok farklıydı. Koyu kumral tutumları alnına dökülmüş kirli sakallarıyla bambaşka biri vardı karşımda..

Adımlarım hızlandı ve yarı yolda güçlü kollar tarafından karşılandım. Başım hasretiyle yanıp kavrulduğum boynuna düştü. Kokusunu derin derin solurken onun ise başı saçlarımın arasına girdi. İri elleri belimi sımsıkı sararken zaman mekan kavramı yitip gitmişti. Sadece özlem ile yanan ve birbirinin teninde soluklanan iki beden kalmıştı...

 Sadece özlem ile yanan ve birbirinin teninde soluklanan iki beden kalmıştı

 

Loading...
0%