Yeni Üyelik
12.
Bölüm

-Paramparça Edilen Hisler...-

@anita_86h

Yeni bölümle sizlerleyim. Keyifli okumalar dilerim..

**************************************

**************************************

Kar olağanca hızıyla yapmaya devam ederken İstanbul bembeyaz bir örtünün hakimiyeti altına girmişti. Karayel malikanesi ise bu eşsiz örtüden nasibini almış , ilk geldiğim gün yemyeşil olan bahçesi şimdi beyazın en güzel tonuna bürünmüştü. Elimde tuttuğum sıcak salep dolu bardağımdan bir yudum aldım. Damaklarıma yayılan o eşsiz lezzet beni 4 gün öncesine götürdü. O sabaha karşı Sadun Bey ile yaptığım sohbet zihnimde dönerken , ona bahçede yaşadığımız anlar eklendi. Teninin sıcaklığını yine yüzümde hissettim. Ilık nefesi dudaklarımı okşadı. Kokusu karın kekremsi kokusuna rağmen tüm hücrelerime nüfus etti. Sonra o görüntülere başka bir an eklendi. Benimle bir kez bile konuşmadan işe gittiği sabahın akşamında Simay Hanım ile el ele eve gelişini anımsadım. Canım tıpkı o gün ki kadar yandı. Kapalı göz kapaklarımın ardından dökülen yaşları umursamadan zihnime kazınan o görüntüyü düşündüm durdum. Neden sorusu dilimde hala asılı dursa da muhatabım artık beni umursamıyordu. Yapabileceğim tek şey yerimi bilip işimi en iyi şekilde yapmaktı. Bundan fazlası bana ve hayallerime yasaktı.

Gözlerim usulca aralandı. Bakışlarım dalgınca mutfakta gezerken İlkay'ı kapı pervazına yaslanmış bana bakarken gördüm. Bir süre gözlerimiz birbirine kenetlendi. Ne o konuştu ne de ben. Sanki içimde ki kırgınlığı görüyor gibiydi. Kaç dakika o halde kaldık bilmiyorum. Adım sesleriyle ikimizde yerimizde dikleştik. Bir kaç saniye sonraysa Seher Hanım elinde telefonla yanımıza geldi.

"Tamam efendim. Ben kızları göndereceğim."

Seher Hanım çatılmış kaşlarla baktı ikimizin yüzüne. Karşı taraftan ne duyduysa çatılı kaşları düzeldi ve yüzünü hızla İlkay'a döndü. Teni birden sararmış , göz bebeklerine korku dolu bir ifade yansımıştı. Tedirgin bir halde oturduğum sandalyeden kalktım. İlkay'ın yanına geldiğimde bedeninin titrediğini fark ettim.

"Ben o zaman İlkay'ı çiftliğe göndereceğim. Sultan'da orada ama Serdar Bey'in oraya gelmeyeceğinden emin misiniz?"

Seher Hanım'ın zikrettiği isim sonrası bir adım geriye gidip bedenini duvara yaslayan İlkay'a doğru hızla adımladım. Tam olarak neler döndüğünü bilemesem de bu adı geçen kişinin durmaksızın titreyen kıza zarar verdiği aşikardı.

"Tamam Sadun Bey ben İlkay ile çiftliğe gideceğim. Lavin Simay Hanım'ın davetine yardıma gelecek. Peki nasıl isterseniz."

Telefon konuşması bittiğinde İlkay'a kısa bir bakış atıp yüzünü bana döndürdü. Her ne söyleyecekse sanırım canını sıkmış gibiydi. Elinde ki telefonu cebine yerleştirip bana doğru bir adım attı. Açıkçası sert bakışları beni aşırı derece de ürkütüyordu.

" Seyit bizi çiftliğe bırakacak. Giderken seni de Simay Hanım'ın evinin önünde indireceğiz. Yalnız Lavin bu gece en ufak hataya yer yok. Zira bu evin patronunun, sevdiği kadına bu gece yapacağı özel bir sürpriz var. Bunun bozulmasını istemiyor."

Patron kelimesine bastırarak söylerken bakışlarında ki beni küçümseyen ifadeyle boğazıma bir taş oturdu sanki. Hislerimi bu kadar mı açık ediyordum? Önce İlkay şimdi de Seher Hanım yerimi, durmam gereken noktayı öyle güzel belirtmişlerdi ki tek yapabileceğim onları sessizce onaylamaktı.

Sakince başımı sallayıp onu onayladım. İkisi peşi sıra mutfaktan çıkarken bir süre zihnimden çıkmayan o bakışların ağırlığı altında ezildim. Kendime olan öfkem içimde yeşeren hislere galip geldiğinde hızla odama girip üzerimi değiştirdim. Bunca yıl aşksız da nefes alıp yaşamıştım. Bu saatten sonra hayatta ki amacıma odaklanmam gerekiyordu. Kendi başıma ayaklarımın üzerinde duracak ve herkese inat o restoranttı açacaktım.

Kendimi aldığım kararlarla gaza getirerek, beni Simay Hanıma bırakacak arabaya bindim. İlkay konuşmuyor sessizce yolu izliyordu. Seher Hanım ise elinde ki telefona bakıyor birine mesaj yazıyordu. 45 dakikalık yol sonrası geldiğimiz tanıdık büyük demir kapının önünde inerek derince soluklandım. Bu gecenin sorunsuz geçmesini dileyerek eve doğru ilerledim. Bahçe de hummalı bir çalışma vardı. Bir sürü insan etrafta koşuşturup duruyordu. Gri iki katlı büyük evin kapısına adımlayıp zile bastım. Bir kaç dakika sonra daha önce geldiğimde bize odamızı gösteren kız kapıyı açtı.

"Hoş geldin. Hadi bir an önce hazırlan İkbal Hanım mutfakta çıldırmış durumda ."

"Tamam 5 dakika içinde giderim yanına."

Ona cevap verip ezbere bildiğim odaya geçtim. Üzerimi değiştirirken garip bir ruh hali hakimdi üzerimde. Sanki burada bu evde olmam yanlıştı. 5 dakika sonra mutfağa girdiğimde her yer savaş alanıydı. İkbal Hanım kıpkırmızı bir yüzle yanında duran kıza laf anlatmaya çalışıyordu. Bu haline istemsizce güldüm. Benden kısa olan kadın bana Adile Naşit'i hatırlatıyordu. Atik adımlarla yanına geldiğimde yüzü bana döndü. O an telaşlı bakışları rahatlamış bir ifadeye dönüştü.

"Sonunda. Lavin iyi ki geldin bunlar ne söylesem tersini yapıyorlar. Çıldırmak üzereyim."

"Merak etmeyin. Biz şimdi her şeyi birlikte hallederiz."

Kısa süre sonra önce dağılan mutfağı toparladım. Daha sonra ise mutfakta olan kızlarla iş bölümü yaptık. İkbal Hanım'ın arada üzerime değen gurur dolu bakışları arasında başlangıçtan ara sıcağına, ana yemekten tatlısına kadar her şeyi hazır ettik. Yaklaşık 2 saat sonra artık yorgunluktan bitap halde mutfakta ki sandalyelere oturmuş soluklanıyorduk.

"Lavin vallahi Hızır gibi yetiştin. Kızlarla yaptığın iş bölümü sonrası her şey su gibi akıp geçti."

"Sağ olun İkbal Hanım. Kızlar marifetli olmasa ben ne yapsam olmazdı. Onlarında ellerine sağlık."

Biz koyu bir sohbete dalmışken mutfağa bir hışımla Simay Hanım girdi. Gözleri bedenine sirayet eden sinirden mavinin en koyu tonuna bürünmüştü. Avını parçalamak isteyen bir avcıydı sanki. Ve o insanı ürküten maviler mutfakta dolaştı ve en sonunda beni buldu. O an aradığını bulmuş gibi yüzünden tuhaf bir tebessüm belirdi. Yanıma doğru adımladığında tedirginlikle oturduğum sandalyeden kalktım. Karşı karşıya geldiğimiz vakit kollarını göğsünde birleştirdi daha sonra ise mavileri tüm yüzümü turladı. Neden bana böyle bakıyordu bilmiyordum ama bulunduğum alanda ki hava ağırlaşmış ve ben nefes alamaz olmuştum.

"Madem kendi ayaklarınla benim evime geldin sonuçlarına da katlanacaksın."

Sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Bakışları beni rahatsız ediyor bu evden kaçıp gitme isteğiyle dolup taşıyordum.

"Ben Sadun Bey'in çalışanıyım. O bu eve yardıma gelmemi istedi , geldim. Varlığım sizi rahatsız ediyorsa hemen gidebilirim Simay Hanım.."

Ağzımdan her çıkan kelime onu daha da çok delirtiyordu sanki. Aramızda ki mesafeyi kapatmak amacıyla yaklaştığında burnuma dolan ağır çiçeksi parfümü midemi bulandırdı. Yüz ifademi sabit tutmak için çabalarken mutfakta başka birinin adım sesi yankılandı. Görüş alanıma giren gür kumral saçlarla kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başladı.

Sadun Bey'in bakışları bir kez olsun yüzüme değmezken kolunu Simay Hanım'ın beline atıp yanağına derin bir öpücük kondurdu. Gördüğüm görüntü yüzünden yer ayağımın altından kaydı ve ben sağımda duran tezgâha elimi uzatarak zorlukla ayakta kaldım.

"Burada ne işin var sevgilim? Misafirler gelmeye başladı."

Simay Hanım hayran bakışlar ile Sadun Bey'e bakarken benim zihnimde tek kelime yankılanıyordu... "Sevgilim."

Onun dudaklarından dökülen tek bir kelime neden böylesine canımı yakmıştı ki? Sadun Bey o kelimeyi söylediğinden beri bir el mengene ile kalbimi sıkıştırıyordu , daha fazla atmasın diye uğraşıyordu sanki. Esasen birbirlerine hitap etmeleri normal gelen bu sıfat içimi alev alev yakıp kül etmişti. Sadece bir kaç gün önce benim bedenime sarılan kollar ,şimdi başka birine dolanıyordu. Bu çok gurur kırıcıydı. Kendimi kullanılmış gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Daha fazla birbirlerine aşık bakışlarla bakan çiftin yüzlerini görmeye dayanamayarak başımı eğdim. Yüzlerini görmesem bile hala seslerini duyuyordum.

"Bende her şeyin hazır olup olmadığını kontrol için gelmiştim. Birde Lavin'i garson olarak çalıştıracağım. Kızlardan biri baya kötü oldu bende evine gönderdim. "

Neden bana bunu yapıyordu? Benim işim mutfaktı. O kalabalığa girip tuhaf bakışlar altında çalışmak benim için öyle zordu ki. Kısa bir sessizlikten sonra Sadun Bey'in sesi duyulurken, ağzından çıkan kelimelerle tüm bedenim olduğu yerde kaskatı kalmıştı.

"İyi düşünmüşsün. Zaten tek işi yemek yapmak değil evde biliyorsun."

Tek bir cümle nasıl böylesine paramparça edebilirdi ki insanı? Kesik kesik nefesler alırken ağlamamak için tırnaklarımı avuç içlerime geçirdim. Sadece bir haftada nasıl böyle değişebilirdi bir insan? Benim kati suretle iş yapmaktan gocunduğum filan yoktu. Zira hayatımı çalışarak kurmuş biriydim.

Sadece bir hafta önce o karın altında beni öpecek kadar yakın olup, ertesi gün yaşadığımız o anları yok saymasaydı esas canımı yakan. Derin bir nefes alarak başımı kaldırdım. Biraz önce onların olduğu alan bomboştu şimdi. Bakışlarımı oradan çekip hazırlanmak için odaya ilerledim. Odada yatağın üzerine koyulmuş kıyafetleri giyip vakit kaybetmeden servis etmek için birkaç tabak alıp içeri ilerledim. Bir robot misali hisleri alınmışçasına hareket ediyor, yüzümde ise tek bir mimik oynamıyordu. Bu böyle 1 saat boyunca devam etti. Pasta kesildi, danslar edildi. Ben ise ruhu çekilmiş cansız bir varlık gibi benden istenilen her şeyi yapmış, içkilerde dahil tüm servilerde bulunmuştum. Gecenin ilerleyen saatlerinde tepsideki son bardağı dağıtmak için gezerken Sadun Bey'le göz göze geldik.

Bakışlarımız birbirine değdiği anda Sadun Bey öyle hissiz bakışlarla yüzümü talan ediyordu ki bu tavrı istemsizce kalbimi paramparça ediyordu. Kısa bir an 5 aydır başka birin yanında çalışıyormuş gibi hissettim. Susuz kalmaktan kuruyan dudaklarımı ıslattım gayri ihtiyari bir hareketle. Bir an saniyelikte olsa Sadun Bey'in bakışlarının dudaklarıma kaydığını gördüm. Ya da o kadar yorgundum ki bana öyle geldi diye düşündüm. Yine de incinen gururumun içimde oluşturduğu öfkeyle aptal bir cesaret göstererek yanına doğru adımladım. Tepsideki bardağı ona uzatırken o bakmadan almış beli belirsiz bir "Teşekkür ederim "çıkmıştı dudaklarından. Zoraki çıkan sesini duyduğumda yerimde kalakaldım. Ses tonunu bile itiraf etmek zor gelse de özlemiştim. Benim hala aynı yerde durduğumu fark ettiğinde bir haftadır benden esirgediği yeşilin en güzel haline sahip hareleri sonunda kahvelerimle buluştu.

"Bir sorun mu var Lavin? Neden hala buradasın?"

Yutkunarak bakışlarımı kaçırdım. İçimde ki öfke gözlerine baktığım an bir toz bulutu misali yok olup gitmişti ve ben şuan ne yapacağımı bilemez bir halde karşısında duruyordum.

"Şey bir hafta öyle aniden gittiniz. Sonra tekrar konuşamadık. Ve ben--"

"Yeter..."

Sözlerim sert sesiyle anında bıçak gibi kesilirken bir an korkuyla geriye adımladım. Beklemediğim ses yüksekliği beni geçmişe götürürken bakışlarımı karşımdaki adam da tutmakta zorlanıyordum. Yeşil harelerinde saniyelik pişmanlık parıltıları geçse de tekrar eski haline gelmiş sert bir duvar örülmüştü aramıza.

" Bazı anlar yapılmaması gereken hatalardan ibaret olur. Biz seninle o sabah hiç olmamamız gereken bir durumun içine düştük. Şimdi işinin başına dön lütfen. Bir daha da bu konuyu açma."

Katı ve sert sesi ile neye uğradığını şaşırdım. Tutukça başımı sallayıp koşar adım yanından ayrıldım. Mutfağa girdiğimde kimse yoktu. Hızla lavaboya ilerleyip çeşmeyi açtım. Yüzüme çarptığım soğuk suya gözlerimden akan sıcak damlalar eşlik etti. Kendimi berbat hissediyordum. O yaşadığımız ana geri gitsem bana sarılmasına da dokunmasına da asla izin vermezdim. İğrenç hissettiren bu histen nasıl kurtulacağımı bile bilmiyordum.

Bir kaç dakika sonra tutuk adımlarla İkbal Hanım içeri girdi. Rengi atmış aldığı nefesler çok hızlıydı. Yüzümü lavabo yanında ki havlu kâğıda silip hızla yanına adımladım.

"İyi misiniz İkbal Hanım?"

"İyiyim sadece fazla yoruldum. Lavin çalışma odasına iki kahve götürür müsün? Benim adım atacak halim bile yok."

"Olur tabi götürürüm ben."

Onu onaylayıp kısa sürede kahveleri hazır ettim. Kapıdan çıkmadan odanın nerede olduğunu da sormayı ihmal etmedim. Allah'tan zemin kattaydı oda. Hiç olmazsa bunca yorgunluğa birde merdiven çıkmakla uğraşmayacaktım. Zira artık bedenim de, ruhum da yaşadığım hezeyanlar sebebi ile çok yorgundu. Çalışma odasının kapısına geldiğimde çalmak için elimi kaldırmışken, adımın geçmesiyle elim öylece yukarda kalmıştı.

"Bu biraz önce yanında duran kız Lavin miydi?"

"Evet oydu."

Sadun Bey ve yabancı birinin sesini duyduğumda yapmaması gereken bir şeyi yapıp konuşmanın devamını dinledim. Çok sonra pişman olacağımı bilseydim, onun sesini duyduğum an uzaklaşırdım o kapı önünden...

"Güzel kız. Ama biraz kilolu. Ayrıca sana da hayran. Bakışlarından her şey belli oluyor."

Ellerim duyduklarımın etkisi ile titremeye başladı. Tüm bedenimi saran korku dalgasıyla zorlukla yutkundum . Bakışlarım, bu akşam içimde yeni yeni yeşeren hislerini açığa mı çıkarmıştı ? Simay Hanım o yüzden mi bana öfkeyle bakmıştı ?

"Saçmalama. Neden hayran olsun bana?"

"Oğlum hiç sen aynada kendine bakmıyor musun ? Senin yanında tüm arkadaşlarımız sönük kalırdı. Hala da değişmedi bu durum. Eh haliyle kızın da senden etkilenmesi normal."

"Olabilir. Genç bir kız sonuçta. Önemli olan benim ne hissettiğim öyle değil mi?"

Kısa bir sessizlikten sonra yabancı erkek tekrar konuştu.

"Sen sakın o kıza karşı bir şeyler hissediyorum deme"

Alay vâri konuşan adamı umursamayıp heyecanla Sadun Bey'in vereceği cevabı duymak için kapıya yaklaştım. Yüreğimde yeşeren ümit çiçeklerinin kırılıp paramparça olacağından bihaber can kulağı ile Sadun Bey'in cevabını bekledim.

"Saçmalama Alkan. Nasıl böyle düşünürsün? Ben ve o kız aklın hayalin alıyor mu? Benim çalışanım o, hadi onu geçtim bir ona bir bana bak. Yan yana durduğumuzda oluşacak görüntü kirliliğinin farkında mısın? Arkadaşlarımın yanında nasıl bu kız benim sevgilim derim? Nasıl davetlere, kokteylere yanımda götürürüm? Yani her şeyi geçtim ben nişanlıyım bunu biliyorsun. Bir genç kızın aptalca hayranlığı uğruna Simay ile olan evliğimi tehlikeye atar mıyım ben?"

Hayal kırıklığı. Tam olarak yaşadığım duygu buydu. Kulaklarım duyduklarım yüzünden uğulduyor, zaten yılarca yara bere içinde atmaya çalışan kalbim şimdi artık bin parçaya ayrılmıştı. Bu sözleri ve bu aşağılanmayı hak edecek ne yapmıştım ben ? Bakışlarımı bile ürkekçe ona çevirirdim hep. İçimde onunla ilgili kurduğum masum düşler yüzünden büyük bir savaş içerisindeyken, duyduğum can yakıcı sözler sonrası artık aldığım nefeslerin bile benim için fazlalık olduğu hissine kapıldım. Kimse neden beni bir kez olsun bedenimle yargılamadan, sadece ruhuma bakarak sevemiyordu ?

Elimdeki tepsi artık ağır gelirken soğumuş olan kahveleri alıp mutfağa geri döndüm. Her adım atışımda bacaklarım titriyor bedenim zar zor hareket ediyordu. Gözlerim artık bulanık görürken nefes nefese kendini mutfağa attım. Kimsenin olmayışını fırsat bilip ada tezgâhında oturup bir süre sakinleşmeyi bekledim . Lakin bu beyhude bir çaba olmuştu.

Sadun Bey'in her kelimesi mıh gibi aklıma kazınmıştı. Ve artık biliyordum ki çok uzun bir süre bu sözler yüreğimde yara olarak kalacak ve günü geldiğinde Sadun Bey'in yüzüne acımasız sözlerini bir bir vuracaktım...

Koca mutfakta bir başıma ruhumdaki kırıklarla cebelleşirken çalışanlardan biri içeri girdi. Başımı kaldırıp ona baktığımda yüzünden yorgunluk aktığını gördü. Bir anda yüzüme tokat gibi çarpan gerçeklikle hızla ayağa kalktım. Ben artık bu evin çalışanlarından biriydi öyle değil mi? Bu gece , üzülmeye de ağlamaya da hakkım yoktu. Bunun bilincinde olarak ağır adımlar ve sarsak bir bedenle salona ilerleyerek boşları teker teker toplamaya başladım.

İçimdeki fırtınaya inat dışımdan sakin durduğuna emindim. İş yapmaya öylesine dalmıştım ki arkamda beliren ve nefesini enseme üfleyen bedenle irkilmiş, hızla yüzümü ona dönmüştüm. Daha önce görmediğime emin olduğu adam tuhaf bir ifadeyle bana bakarken bir anda sesler kesilmiş herkes bize odaklanmıştı.

"Merhaba güzellik."

Yayvan bir şekilde konuşmasıyla bir adım geriye giderek, aramıza hatırı sayılır bir mesafe koyarken, kısa sürelik içime çektiğim soluklar sonrası karşımda ki adamdan gelen içki kokusu midemi bulandırmaya yetmişti.

"Merhaba buyurun bir isteğiniz mi vardı?"

Benim mesafeli konuşmam hoşuna gitmemiş olacak ki, birkaç saniye kaşları çatılsa da tekrar yüzüne o tuhaf gülümseme yayılmıştı.

"Acaba seninle bir gece geçirmek istesem ne dersin?"

Dudaklarından dökülen kelimelerle, kaşlarım çatılırken ima ettiği şey tüylerimi diken diken etmiş yakıcı bir öfkenin damarlarımda gezmesine neden olmuştu.

"Ne demek istiyorsunuz siz?"

Bir adım atıp dibime kadar giren adamla tedirginliğim artarken korku ile yutkundum. Bu yakınlık çok fazlaydı, üstelik içki kokusu beni istemediğim hatıraların içine atıp boğulmama neden oluyordu.

" Neyini anlamadın güzelim? Teklifim gayet açık bence."

Sözlerinin sonunda göz kırpası artık zor zapt ettiğimin öfkemin dışarı çıkmasına neden olmuştu. Yüzümün dibine kadar giren bedenini hızla iterken her bir azam titriyordu.

"Kendinize gelin lütfen. Bu yaptığınız şaka ise bu hiç komik değil."

Ben sinirden kızarmış bir yüzle ona bakarken, o bu halimden zevk alır gibi kahkaha atmaya başlamış ve akabinde tüm salon onun kahkahasına eşlik etmişti.

" Tabi şaka lan. Kız sen hiç ayna da kendine baktın mı ? Seninle değil bir gece bir saat bile geçirilmez."

Alay vâri sözlerinden sonra etrafta iğrenç kahkaha sesleri yükselirken bugün ikinci kez bedenim yüzünden aşağılanmak artık tüm gücümün tükenmesine neden oldu. Bu gün ve bundan sonra beni kimsenin incitmesine izin vermeyecektim. Bir adım atıp ifadesiz bir yüzle adamın gözlerinin içine bakıp konuşurken, kahkaha sesleri çoktan kesilmişti bile.

"Tüm gece işsizler gibi beni takip edip, yalnız kalmamı mı beklediniz bu saçma şakayı yapabilmek için? Gerçekten zavallıca bir hareket doğrusu."

Ben konuştukça koca salonda ki fısıldaşmalar artarken, karşımdaki adam benden böyle bir tepki beklemediği için put gibi duruyordu. Ona göre şu an hiç çekinmeden ona cevap veren kız basit bir çalışandı. Normalde her söze sessiz kalıp, onunla dalga geçilmesine katlanması gerekiyordu.

"Sanırım size iyi eğlence malzemesi oldum. Fakat bilmediğiniz bir durum var; ben bu hor görülmeyi 15 yaşımdan beri yaşıyorum. Bağışıklık kazandı artık ruhum. Hayır ne beklediniz anlamıyorum? Siz benimle böyle alay edeceksiniz bende ağlayarak kendimi tuvalete kapatacağım öyle mi?"

Eve gittiğinde yorganı üzerime çekip sessizce ağlayacağımı kimsenin bilmesine elbette gerek yoktu. Tüm gün yaşadıklarım dan sonra şimdi öylesine öfke doluydum ki. Bu gece karşımda ki iğrenç mahlukatın yaptığı densiz şaka artık bardağı taşıran son damla olmuştu.

"Siz zenginler neden karışınızdaki insanı hor görüp, aşağılamaktan bu kadar zevk alıyorsunuz? Bence burada beni üzeceğinizi hayal ederek vaktinizi boşa kaybedeceğinize, daha faydalı işler içinde olsaydınız keşke. Hoş sizin gibi boş insanlar ne yapsa üzerinde sakil durur ama, çapınız bu kadar demek ki."

Birkaç dakika önce karşımda kahkahalarla gülen adamın, yüzü ağzımdan dökülen kelimelerle renkten renge girerken sonunda sesini bulup birkaç kelime edebilmişti.

"Ne saçmalıyorsun kızım sen? Benimle nasıl böyle konuşabilirsin hadsiz?"

Bir adım atarak daha da yaklaştım. İğrenti dolu bakışlarımı baştan aşağı üzerinde gezdirip minik bir gülümseme yerleştirerek onun sorduğu soruyu cevapladım.

"Haddini bilmeyen, benim sınırlarımı ihlal edip aşağılayan sizsiniz. Alışmışsınız insanların karşınızda el pençe divan durmasına, ben hakkımı savununca tuhaf geldi size tabi. Ama unutmayın herkesin bir sabır sınırı var ve siz bugün fazlası ile aştınız."

Söylediğim son sözler sonrası karşımda şaşkın bir ifadeyle duran adamın cevap vermesine izin dahi vermeyerek, hızlı adımlarla mutfağa ilerledim. Bu evde daha fazla kalmaya tahammülüm olmadığı için oyalanmadan son işlerimi de halledip üzerimi değiştirerek hırsla dışarı çıktım. Biraz daha orada duygudan yoksun insanlar içinde kalırsam, katil olacağıma emindim. Yol boyu ağlayarak yürürken kendime lanetler yağdırmakla meşguldüm. Böyle olmayı ben istememiştim, buna mecbur bırakılmıştım. Kimseye anlatmadığım saklı travmalarım vardı. Sessiz kalışım yüzünden mi hep ezilen hor görülen kişi ben oluyordu? Bu gece her şeyden çok, Sadun Bey'in benden tiksinir gibi söz edip, aşağılayıcı sözler kullanması canımı yakan tek şey olmuştu.

Boş yolda arada arkama bakarak ilerlerken, uzaktan ışıkları görünen taksiyi durdurup hızla bindim. Gideceğim evin adresini verip gözlerini kapattım. Ruhen öyle yorgundum ki, değil adım atmaya elimi kaldırmaya bile takati yoktu. Eve gidip yorganın altına girip doya doya ağlamak istiyordum. Acıyan kalbimi ise yerinden söküp atmak...

 Acıyan kalbimi ise yerinden söküp atmak

 

Loading...
0%