Yeni Üyelik
20.
Bölüm

-Rüzgara Fısılda Sevdiğini...-

@anita_86h

Keyifli okumalar dilerim :)

 

**************************

**************************

 

Kaç dakikadır odamda kırmızı bir yüzle oturduğumu bilmiyordum. Banyoda yaşadığımız adrenalin dolu anlardan sonra Sadun Feride hanıma iyi olduğunu duş alıp geleceğini söylemiş hemen akabinde uzaklaşan ayak sesleriyle kaçar gibi üstümün ıslak oluşunu bile umursamadan banyodan çıkmıştım.

Odama geldiğimde kalbim hala çok hızlı atıyor ben hızına yetişemiyordum. Üzerimdekileri çıkartıp giydiğim kuru kıyafetlerle dermansız kalan bedenimi yatağa bırakmış öylece boş bakışlarla yeri izliyordum.

Korku, heyecan , mutluluk huzursuzluk hepsi birbirine girmişti sanki ve ben ne yapacağımı bilemiyordum. Boş bakışlarla yeri izlediğim bakışlarımı kaldırıp makyaj masam da ki saatime baktım. 20 dakikadır bu odadaydım. Sonra bakışlarım aynaya kaydı. Dudaklarım hafif şiş duruyordu. Yanaklarım ise kırmızı bir elma şekeri gibiydi. Oflayarak ellerimi yüzüme kapattım. Daha ne kadar kaçabilirdim ki yüzleşmekten.

"Olacak ile öleceğe çare yok Lavin. Çık şu odadan bir an önce hadi.."

İç sesime hak verip ayağa kalktım. Nemli saçlarımı ensemde toplayarak belime doğru salınmasını sağladım. Sonrada derin bir nefes çekip kapıyı açtım. Elim kapının kulpunda kalırken şaşkın bakışlarım duvarda sırtını dayamış kolları halde bağlı duran Sadun da takılı kaldı.

"Odandan hiç çıkmayacaksın sandım bir an.."

"Ne- Neden çıkmayayım ca-canım.."

Heyecandan kekeleyen halime içten içe söverken onun ise dudakları hin bir tebessümle yukarı kıvrıldı. Sonrada yerinde doğrulup bana bir adım attı. Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yaslarken kalbim dudaklarımda atıyordu sanki. Elinin birini kapıya başımın üzerine yerleştirdi. Başını hafif eğdiği an bakışlarım hafif şişmiş ateşten kurumuş dudaklarına düştü. Zihnimin beni götürdüğü ateşli anlardan korkarak bakışlarımı hızla yeşil irislerine çıkardım. Göz bebekleri an be an büyürken diğer elini uzatıp yanağımı okşadı. Bu temasla tüm bedenim titrerken göz kapaklarım saniyelikte olsa kapanıp açıldı.

"Daha benden ne kadar kaçacaksın güzel sevgilim.."

"Ben sizden kaçmıyorum. Onu da nereden çıkardınız. Ayrıca ben sizin sevgiliniz değilim."

Sert çıkan sesimle afallayıp elini başımdan indirdi. Bir adım benden uzaklaşırken kokusu hala zihnimi bulandırmak için etrafımda dolaşıyordu.

"Lavin bu ülkeye senin için geri döndüm. Banyo da o anları yaşayıp hala sevgili olmadığımızı iddia edebilir misin?"

Aylardır onun yokluğu ile sınanan kalbime yakınlığı hiç iyi gelmiyordu. Öfkem dün gece yok olup gitmiş olsa da kırgınlık hala vardı. Bir adım atıp iyice yaklaştım. Bakışlarım yüzünü talan ederken o bir kaç kez yutkunmak zorunda kaldı. Bana yaşattığı heyecanı oda yaşasın istedim. Elim usulca göğsüne uzandı. Parmak ucumla sert gövdesinde dairler çizerken nefesleri hızlandı. Adem elması yutkunmasıyla hareket ederken bir gün dudaklarımı o noktaya bastırmanın hayalini kurdum. Başımı kaldırıp dudaklarına doğru uzattım başımı. Nefesim yüzüne vururken o gözlerini kapattı usulca. Bu hali beni gülümsetti. Lakin bir yandan da ürküttü. Onun etki alanında iken içimden çıkan kadına inanamıyordum. Karşımdaki adamla flört edecek kadar cesur, onun tek dokunuşuyla her bir azası eriyip yok olacak kadar tutkuluydu....

"Ben senden bir teklif aldığımı hatırlamıyorum Sadun. O yüzden o çok istediğin kelime istesen de dudaklarımdan dökülmez.."

Ayaklarım son cümlemle yere bastı. O ise nefesim ondan uzaklaştığı an gözlerini açtı. Bana doğru uzanan kolundan kaçıp bir adım geri gittim. Bu hareketime afallasa da ben gülümsemeyi sürdürdüm.

"İstediğim teklifi alana kadar bana yaklaşmana izin vermiyorum. Şimdi izninle Feride Hanım kahvaltısını yaptıysa masayı toplamam gerek.."

Yeşil irisleri kocaman olmuş bana bakarken yanından geçip gitmek için adımladım. Bir iki adım ilerlemiştim ki arkamdan sarılan kollar karnımın üzerinde birleşti. Boynuma saklanan baş ile adımlarım yerinde çakılı kaldı. Dudakları sakince kulağıma çıktı. Ferah nefesi içimin gıdıklanmasına sebep olurken tüylerimi diken diken edecek kadar keskin bir sesle konuştu Sadun.

"Bu akşam bana aitsin. Hak ettiğinden daha iyi bir teklifle karşına çıkacağım. Bu ülkeye geri dönerken senin kalbini kazanmak için çabalayacağıma söz verdim. Bunu yapacağıma emin olabilirsin güzel Efulim.."

Son kez dudakları boynuma indi. Kısa fakat etkili bir öpücük kondurup ellerini belimden çekti. Arkamdan çıkıp karşıma geldiği andan surat ifadem nasılsa tatmin olmuş bir tebessümle sağ gözünü kırpıp hızla merdivenlere yöneldi.

Ardında kokusuyla baş başa kaldığım koridorda elimin biri duvara diğeri ise kalbimin üzerine yaslandı. Öyle hızlı nefesler alıyordum ki burun deliklerim bile acıyordu. Nasıl yapıyordu bilmiyordum ama her seferinde tek dokunuşuyla darmadağın ediyordu beni.

Bir kaç dakika o koridorda sakinleşmeyi bekledikten sonra düzene giren nefeslerimle hızla merdivenlerden aşağıya indim. Salonda ikili koltukta oturan Feride Hanım ile Sadun adım seslerimle bana döndü. Feride hanım başını sallayıp tebessüm ederken , Sadun arsızca bedenimi süzüp göz kırptı. Yaptığı hareketle elim ayağım boşalırken hızla arkamı dönüp masa üzerinde kalan eşyaları topladım. Elim titreyerek mutfağa giderken ateş basan bedenimle ne yapacağımı bilmedim bir an. Aklım, bedenimde ki her bir azam benim kontrolümden çıkmış gibiydi.

On dakika içinde adeta ışık hızında masayı toparlayıp sırf kendime düşünme vaktim kalmasın diye seri halde çalıştım. Akşam olmak üzereyken tüm yemekler hazırdı. Mutfaktan çıkmadığım için Sadun ile Feride Hanım içerde ne yapıyordu bilmiyordum. Salona doğru ürkek adımlarla ilerlerken bakışlarım odanın her bir yanında gezdi. Feride hanım dalgınca elini koltuğun sırt kısmına yaslamış durgunca dışarı izliyordu. Ona doğru adımlarken korkutmamak için ufakça boğazımı temizledim. Kısık sesimle bakışları ağırca bana döndü. Kahve gözlerinde beyazları kızarmış göz pınarlarında yaşlar akmaya meyilli halde duruyordu. Bu haline endişelenerek hızla gidip yanına oturdum.

"İyi misiniz Feride hanım?"

Başını hafifçe sallayıp yüzünü tekrar dışarı çevirdi. Bende onu taklit edip bakışlarımı camdan dışarıya doğru çevirdim. Evin bahçeye açılan merdivenlere oturmuş Sadun ellerini dizine koymuş yüzünü ise avuç içlerine yaslamış dalgınca duruyordu. Neden böyle üzgündü yeşilleri anlamasam da kalbimde beliren ağırlıkla titrekçe nefesler çektim içime. Sonra aniden elimin üzerine konan ellerle sıçrayarak başımı hızla önüme çevirdim. Feride hanım beyaz teninde izini bırakan yaşlarla bana bakıyordu.

"O çok yaralı Lavin. Kalbi ürkek bir çocuk kadar savunmasız. Tek bir sözle darmaduman olacak kadar narin. Lütfen evladımdan bana kalan can parçamı üzme olur mu?"

Sözlerin ağırlığı ile gözlerim dolu dolu baktım yaşlılıktan kırışmış çehresine. Dizimde duran elinin üzerine elimi koyarken kocaman bir nefesi ciğerlerime doldurup bakışlarımı dışarıya çevirdim. Koyu kumral saçları rüzgarda savrulurken bakışları hala uçsuz bucaksız yeşillerin üzerinde geziyordu aheste bir tavırla. Onu izlerken kelimeler dudaklarımdan bilinçsizce döküldü.

"Ben onu seviyorum. Daha önce kimsenin dokunmadığı kırık kalbime tek bir bakışıyla şifa oldu. Ben ona..."

Bakışlarımı ondan çekip Feride hanıma döndüm. Daha kendime bile itiraf edememişken ilk defa yüksek sesle ona olan aşkımı kısık bir fısıltıyla onun bu hayatta en sevdiği kişiye haykırdım ...

"Nefret ettiğim benliğimle barışacak kadar aşığım. O istemediği sürece de artık ondan bir adım bile uzaklaşamam. Kalbim buna dayanmaz.."

"İnsanoğlu bu hayatta her şey olmak ister de bir tek yüreği güzel olmak istemez. Sırf başkaları beğensin diye en güzel kadın , en yakışıklı adam olmak ister. Sonra an gelir o istedikleri güzellik tek bir kaza ile yok olur gider. Yada dünyaya hükmetmek için zengin olmak ister, bir bakarsın o zenginlik saman alevi gibi sönüp yok olmuş olur... "

Bakışları tekrar bana döndü Yüzünde büyükçe bir tebessüm belirdi. Dizimde ki elini çekip yüzüme koydu ve yanağımı usulca sevdi. Sonra elini alıp sol göğüs kafesimin üzerine bastırdı...

"Bu hayatta değiştiremeyeceğin tek şey karakterin ve kalbinde sakladığın saf hisler. Lavin benim güzel kızım kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan torunumun kalbinin Yegane sahibi. Bedeninle barış. Geçmişte ne yaşadınsa ardında bırak. Sen içinde taşıdığın o elmas değerinde yüreğin ile zaten özel bir kızsın. Kendini de , Sadunu da bu yersiz korkularınla üzme olur mu?"

Her bir söz yıllardır kan revan içinde nefes alan kalbime öyle iyi geldi ki. Kalbimin üzerinde ki elinin üzerine elimi koydum. Dolu gözlerle ona bakıp hafifçe başımı salladım. "Geçmişi unutmaya çalışacağım Feride Hanım."

Dudaklarımdan çıkan fısıltımdan sonra göz kapaklarım kapandı. İki damla yaş saklandıkları yerden firar ederken Feride hanım göz yaşlarımı sildi. "Artık Feride hanım yok. Sende benim bir torunumsun . O yüzden bu günden sonra senin Feride anneannenim ben.."

Duyduğum cümlelerle dudaklarımdan bir hıçkırık firar etti. Ona doğru uzanıp sıkıca sarıldım. Saçlarımı okşayan pamuk eller ile saf sevginin keyfini çıkardım. Ben sakinleşene kadar göğsünde dinlenmeme izin verdi. Bir kaç dakika sonra ise usulca başımı kaldırdım. Gözlerimiz kesişti tebessümü büyüdü. Başı ile dışarıyı işaret ettiğinde sessiz bir baş sallaması ile onu onaylayıp usulca oturduğum koltuktan kalktım. Kalbime yük olmuş hisleri dile getirdiğim için bedenime sirayet eden hafifleme ile dışarıya çıkan kapıya yöneldim. Büyük beyaz kapıyı açıp dışarı adımlarken geçmişin kötü hisleri artık geçmişte kalacaktı biliyordum...

Kapıdan çıktığımda ağırca arkamdan kapatırken çıkan o tok sesle Sadun ilkten irkilse de bir kaç saniye sonra başı hafifçe arkaya döndü. Ağlamaktan açık yeşile dönmüş gözleri beni bulduğunda burukça gülümsedi. Sonra da ağırca başını önüne çevirdi. Ve tekrar manzarayı izlemeye başladı.

Ben temkinli adımlarla yanına ilerleyip oturduğu basamağa yanına doğru usulca bedenimi bıraktım. Vücutlarımız birbirine değerken onu taklit edip sonsuz bir enginlik kadar huzur verici gözüken yeşilleri izledim. Bir süre sustuk. Birbirimizin sessizliğinde dinlendik. Sert bir rüzgar esti kokusu burnuma çalındı. Gözlerimi kapatıp anın tadını çıkardım. Ciğerlerim güzel kokusuyla şenlenirken elimin üzerine konan iri ellerle ilkten irkilsem de parmaklarımı parmaklarına doladım. Kapalı göz kapaklarımın ardından etrafımı saran ona ait kokuyla rüzgarın eşsiz sesini dinledim...

"Seni seviyorum..."

Sadun'un en duru ses tonuyla söylediği iki kelimeyle kalbim dört nala koşan bir kısrak gibi atmaya başlarken, ürkekçe aldığım nefeslerimin bile kesilmesine neden oldu. Bir kaç kez üst üstte yutkundum. Sonra da kalbimin sesini dinledim ilk kez. İçime çektiğim son nefesle birlikte ikinci defa büyük bir sesle avaz avaz haykırdım ona aşkımı..

"Seni seviyorum Sadun Karayel.."

Parmaklarımı bir kelepçe misali saran iri el titrekçe elimi sıktı. Başım, kapalı gözlerimle birlikte omzuna düştü. Onunsa başı başıma yaslandı ve biz birbirimizle dingin bir huzurun hakim olduğu sessizliği paylaştık. Yüreğimizde bizi dermansız bırakan yaralarla birbirimize sığındık..

Kaç dakika o halde kaldık bilmiyorum. Tenimi okşayan rüzgara inat ağırca açıldı göz kapaklarım. İlk baş uzun süre kapalı durmaktan görüş alanım bulanıklaşırken zorda olsa başımı yan tarafa çevirdim. Sadun gözleri açık bir halde dalgınca karşıya bakıyordu.

"Sadun.."

Kısık sesimle milim yerinden oynamadı. Bakışları bir an olsun yeşil ovadan çekilmezken elini sıkıp dikkatini bana vermesini sağladım. Başını hafifçe eğdi ve buruk bir tebessümle baktı yüzüme. Bu haline içim acıdı. Acılarını buruk bir tebessüm ardına saklamaya çalışıyordu. İçinden dolup taşan her bir acıya sevgimle derman olmak istedim. Bir bende dinsin o sızıları, benimle nefes alsın istedim...

"Neden üzgünsün? Kim kırdı kalbini bu kadar?"

Sorumla yeşillerine yaşlar bir yağmur gibi yağdı. Beni kendine çekip başını omzuma koydu. Katıla katıla ağlarken tek yapabildiğim koyu kumral saçlarını sakince okşamaktı. Bir eli belimde bir eli ise boynumda durmaksızın akıttı yaşlarını. O ağladıkça yüreğimi kesen ince iplerden, oluk oluk kan akıyor tüm organlarımı dağlıyordu sanki. İçindeki acı irini atana kadar ağladı. Omzumu evi belleyip gözyaşlarını akıtan adamın saçlarını okşarken onu bu denli yaralayan her ne ise hayatından söküp almak onu hür bırakmak isteğiyle yanıp tutuştum.

Bir kaç dakika sonra sakinleştiğinde aldığı nefesler düzene girdi. Başını hafifçe kaldırıp bana baktığında gördüğüm görüntüyle kalbim iki yana ayrıldı . Bir çocuk kadar ürkek bakan yeşilleri kıpkırmızı burnuyla öyle tatlı duruyordu ki. Yanaklarını sıkıp öpe öpe sevmek istiyordum. Diğer yanım ise ağlamaktan açık yeşile dönen gözlerini gördükçe nefessiz kalıyordu. Bir elimi uzatıp önce akıttığı yaşlardan tahriş olan göz altılarına, daha sonra da elmacık kemiklerine dokundum. Temasımla gözleri kapanırken ben dayanamadım ve uzanıp her iki göz kapağını öptüm..

"Ağlama lütfen. Canını yakan neyse anlat dertlerini benimle paylaş.."

"Yoruldum. Aldığım her nefes ciğerime zehir oluyor sanki. Ben dayanamıyorum artık Lavin. Bu hayatta bir ben mi fazla geldim? Niye benim onun için ölü bir çiçek kadar değerim yok..."

Çocuksu sesine rağmen ürkek bakışlarla gözlerime bakıp konuşmasıyla onu sarıp sarmalamak için hızla kendime çektim. Başım boynuna düştü kollarım iri sırtını sardı. Kendine has kokusunu defalarca içime çektim. Dudaklarımı kendime hakim olmayarak boynunda ki ince deriye bastırırken bir elim saçlarına çıktı. Ensesinde ki tutamları nazikçe okşadım. Daha sonra ise hafifçe başımı kaldırıp dudaklarım boynunda dururken kızıl gün ışıklarının vurduğu yola baktım dalgınca.

"Ben yanındayım. Bana yasla sırtını Sadun. Dertlerini kendi derdim beller sana şifa olmak için elimden ne gelirse yaparım..."

"Benden hiç gitmezsin değil mi Lavin? Yokluğunla beni sınamaz bir başıma sensiz günlere uyanmama izin vermezsin değil mi güzel Efulim?"

Titreyen sesiyle sorduğu soruyla daha da sardım onu. Sarılmaktan kemiklerimiz kırılacak gibi olurken ayrılığın korkusu tüm bedenimize yayıldı bir anda. Onu bu kadar geç bulup erken kaybetme fikriyle bir titreme sardı tüm bedenimi. İçimde yeşeren korkulara inat durmaksızın esen rüzgara fısıldadım yüreğimden geçen sözleri..

"Beni senden hiç bir kuvvet ayıramaz sevgilim. Buna kimsenin gücü yetmez.."

Bazen korkular gerçeğe dönüşürdü ve kırlangıç kuşları kısa sürelide olsa evleri bellediği topraklardan ayrılmak zorunda kalırlardı. Geriye dönmek için ise tüm dünyayı yakıp yıkmaları gerekirse gözlerini bile kırpmazlardı. Onlar umut kuşlarıydı. Umutları bittikleri an ölürlerdi. Ve benim Sadun ile yaşayacak koca bir ömrüm vardı herkese ve her imkansızlığa inat...

 Ve benim Sadun ile yaşayacak koca bir ömrüm vardı herkese ve her imkansızlığa inat

 

Loading...
0%