@anita_86h
|
Keyifli okumalar.. :) *********************************************************
3 Ay Önce.... Göz kapaklarımın üzerinde tonlarla ağırlık varmış gibi hissediyordum. Sanki tüm bedenim bir iple bağlı gibi hareket ettiremiyordum.. Saçlarımı okşayıp boynuma burnunu dayayan bedenle bir kedi misali yerime daha da sinip gözlerimi araladım yavaşça. Görüş alanıma giren alaycı bir çift yeşil göz ile hızla yerimden kalkmak isterken kollarımın yatağın demirlerine bağlı olduğunu gördüm. Korku ile karşımdaki adama bakarken tüm bedenim kaskatı kesilmişti sanki. "Günaydın güzellik. " Şuan kabus mu görüyordum ben? Bir kaç saat önce o depoya Asiye ablayı kurtarmak için gitmiştim. Sonrası abimin iğrenç siması zihninimde döndü dolaştı. Fakat başka hiç bir şey hatırlamıyordum. Sanki bir sis bulutu kaplamıştı hafızamı. Karşımda hala alaylı bakışlar adama yüreğimi ele geçiren korku ve şok karışımı hislerle baktım bir kaç saniye. Nerede olduğunu idrak edemeyen puslu zihnimle boş bakışlarımı ondan çekip odada gezdirdim. Burası yayla evinde ki yatak odası değildi. Nasıl gelmiştim ben buraya? "Sa-Sadun nerde? Benim ne işim var burada?" Serdar saçlarımı okşayıp yanağıma bir öpücük kondururken tiksinti ile yüzümü buruşturdum. Şuan kesin bir kabusun içerisindeydim. Serdar nasıl beni öpebilirdi ? Midem onun dokunuşuyla bulanırken şok olmuş bir ifade ile ona bakıyordum. Dudaklarının tenime değdiğini bilmek derimi söküp atmamı istememe neden oluyordu. "Abimin sana ulaşması imkansız. O yüzden uzunca bir süre benimle olacaksın. Hem de çok uzun bir süre.." "Ne saçmalıyorsun sen? Sadun nerede dedim sana? Hem ben nasıl geldim buraya?" Yataktan kalkıp odadan çıkmadan önce gözlerimin içine bakmış ve ilk defa bakışlarında gördüğüm delilik emareleri ile nefesim kesilmişti korkudan. "Ah güzellik kabul etmen gereken bir şey var; bundan sonra artık sadece bana aitsin. Şimdi birini göndereceğim bir duş al. Şu üzerindeki çaputlardan kurtul ondan sonra sana her şeyi tek tek anlatacağım. Yalnız fazla bekletme beni. Yoksa akşama kadar aç kalırsın." O kapıdan çıkıp giderken bense yaşadığım dehşet anıyla baş başa kalmıştım. Kesinlikle bir kabusun içerisindeydim. Ben nasıl buraya gelmiştim ve Sadun neredeydi? En önemlisi sağlıklı mıydı? Ona birinin zarar vermiş olma ihtimali ile kalbim paramparça olurken gözlerimden akan yaşlara eşlik eden kısık sesimden tek kelime çıkmıştı. "Sadun.. Sana bir şey olmuş olmasın sevgilim . Lütfen... ******************************* Bu boğucu odada nefes almakta bile zorlanıyordum. Oysa daha dün gece Sadun'nun göğsünde huzurla uykuya dalmıştım ben. Peki nasıl olmuştu da gözlerimi burada bu adamın yanında açmıştım? Tek istediğim benim yüzümden suçsuz birinin zarar görmemesiydi. Yine ve yeniden katran karası acılar içinde debelenen ben olmuştum... Gayet rahat bir şekilde tam karşımda yemeğini yiyen adama tiksintiyle baktım. Önüme konulan tek lokmaya bile el sürmezken, aklım hala Sadun'daydı. Ona bir şey olmuş olma ihtimali bile beni mahvediyordu. Sadece ondan ufacıkta olsa bir haber almak için sabırla karşımdaki adamın yemeğinin bitmesini bekliyordum. "Hala yemek yememekte ısrarcı mısın Lavin?" Sözleri ile gözlerimi onun sevdiğim adamla aynı renge sahip gözlerine diktim. Aynı renk lakin hissettirdikleri bambaşkaydı. Sadun benim can suyumdu, Serdar ise beni günden güne tüketen asalak bir böcekti. " Sadun nerede ? Nasıl o depodan çıkartıp buraya getirdiniz beni? Bana önce bunların hesabını ver sen." Onun sorusunu es geçerek konuşmam ile elindeki çatalı masaya bırakarak geriye yaslanmıştı. Kollarını göğsünde birleştirirken yüzünde o nefret ettiğim alaycı ifade vardı . "Abim şuan tüm Rize de seni aramakla meşgül. Fakat biz bambaşka bir şehirde olduğumuz için istese de seni bulamaz. Burada kaldığın süre zarfında benimle iyi geçinmeye bak Lavin. Çünkü eğer beni daha fazla zorlarsan bambaşka bir yüzümle karşılaşırsın." Böylesi hastalıklı bir zihinle nasıl başa çıkacaktım ben? Nasıl beni Rize den buraya getirmişlerdi aklım almıyordu. Üstelik hangi şehirde olduğumu bile bilmezken, Sadun'a nasıl ulaşacaktım... Serdar'a yüzümde zerre mimik oynamayarak baktım. Sözleri ile korkmam gerekiyordu belki ama içimdeki öfkeli Lavin onun karşısında dimdik durmamı sağlıyordu. Tek kaşımı kaldırarak onu ciddiye almadığını belli eden bir gülüşle baktım yüzüne. "Sence senin tehditlerinden etkileniyor gibi bir halim mi var Serdar?" Birbirine meydan okuyan iki ezeli düşman gibiydik. O sırf abisine inat beni burada esir tutarken, benim tek yapabildiğim onun bu bencilliğine dayanabildiğim kadar dayanmaktı. "Seni ilk gördüğüm günde tıpkı bu günkü kadar hırçın ve ulaşılmaz görünüyordun. Ve gariptir ki benden etkilenmeyen tek dişi varlık olabilirsin." Saçma sözlerine göz devirdim. Bir erkek olarak zerre ilgimi çekmemesi bir yana, o sevdiğim adamın kardeşiydi. Üstelik ilk tanışmamızdaki laçka tavırlarına hala devam ediyordu. Onu nasıl ciddiye alabilirdim ki? "Bence yeteri kadar laf kalabalığı yaptın. Son kez soruyorum Serdar ; Sadun nerede?" Oflayamaya benzer bir ses çıkarıp masadan kalktı. Her hareketini istemsiz bir şekilde takip ediyordum. Odadaki pencere kenarına gidip bir sigara yakarken, düşünceli görünüyordu. Sigarasından bir nefes çekip ,ilk dumanı dudaklarından bırakarak aniden bana döndü. Bu hareketi ile yerimden adeta sıçramıştım. Tam anlamıyla manyaktı bu adam. Her hareketi beni tedirgin ediyordu. "Anlamıyorum? Onda olup da bende olmayan ne var? Neden onun için bu kadar endişeleniyorsun? Benim yanımda olmak neden sana yetmiyor?" Anlamaz bakışlar ile ona baktım bir süre. Sözleri gerçek dışıydı. Kendini Sadun'la kıyaslaması bir yana, ciddi manada bu tuhaf hali beni korkutmaya başlamıştı. Gerçekten bambaşka bir dünyada yaşıyordu zihni. Bu sözleri etmesinin mantıklı açıklamasını yapamıyordum çünkü.. "Şuan tam olarak ne saçmalıyorsun sen? Sadun benim aşık olduğum adam. Sense onun kardeşisin. Benim için bundan fazlası asla olmadın olmayacaksın da. Şu an nasıl bir zihin karışıklığı içinde beni alıkoyuyorsun bilmiyorum ama gerçekten tedaviye ihtiyacın var gibi duruyor. " Hızla masaya doğru adımlayıp beni kolumdan tutarak kaldırırken açıkçası korkmadım desem yalan olurdu. Sanki gözleri büyük bir öfkenin esiri olarak bende dahil tüm evi yakmak istiyor gibiydi. Kaldığım odaya geldiğimizde kapıyı açıp beni hızla yere doğru fırlatırken, ani düşmenin etkisi ile kasıklarıma giren sızı yüzünden ufak bir inleme döküldü dudaklarımdan. Hırsla yüzümü ona döndüğüm anda onun delirmiş bir ifade ile bana doğru adım atması ile tedirginlikle geriye doğru ittim bedenimi . Yatağa dayanan sırtımla, nefesim kesilircesine korkuyla ona baktım. O ise hırsla üzerime adımlayıp bir elini yatağa koyup yavaşça bedenini eğdi. Diğer elini ise çeneme uzatıp parmak uçları ile sıkarken bu hamlesi ile yanan canımdan dolayı minik bir inleme dökülmüştü dudaklarımdan. Yüzümü elinden kurtarmak için hamle yapmış olmama rağmen milim kıpırdatmamıştı parmaklarını. Öylesine sıkı tutuyordu ki yarına çenemin mosmor olacağına adım kadar emindim. "Lavin. Bu günden sonra hayatında sadece ben varım bunu kabul etsen iyi olur. Ama yok bana zorluk çıkarmaya devam edip, ilişkimize abimi dahil etmeye devam edersen..." Çatık kaşlar ile ona bakarken deli saçması olan sözlerini böldüm içimdeki öfkeyle. "Ne olur söylesene Serdar? İnan bana senden zerre korkmuyorum. " Tehlikeli bir gülüş yüzünde belirirken ilk defa ondan korkmamı sağlayan sözler çıkmıştı dudaklarından. "Öldürürüm Lavin. Abimi bir an bile gözümü kırpmadan öldürürüm. " Parmaklarını çenemden çekip elinin tersi ile elmacık kemiklerimi okşayıp yanımdan yavaşça ayağa kalktı. Kapıya doğru ilerlerken kitlenmiş gibi önüme bakıyordum boş gözlerle. "Yapamazsın. O senin abin. Ona zarar vermeye asla cesaret edemezsin." Gözlerim parkede dudaklarımdan benden izinsiz firar eden her bir söz içimde büyüyen korkunun eseri gibiydi. O ise cevap vermeyip kapıya doğru adımlamaya devam etmişti. Karşımda tam manasıyla ruh hastası olan bir adam vardı ve eğer ona karşı çıkarsam ben yerine Sadun zarar görecekti. Ona bir şey olabilme ihtimali bile beni bitiriyordu. Kapıdan çıkmadan önce söylediği sözler ile kaskatı bir şekilde olduğum yerde kalakalmıştım. "Bir kaç saate babam gelir. Hazırlan, Alpay Karayel ile tanıştıracağım seni güzellik.." Başımı yıkılmışlıkla kaldırıp onun keyifli bir ıslık eşliğinde odadan çıkışını izledim boş gözlerle. Daha sonra ise dizlerimi kendime çekip başımı göndüm ve usul usul yaşların akmasına izin verdim. Sadun'nu deli gibi merak ediyor ve onun yanında kollarının arasında olmak istiyordum.Benim güvenli alanım onun kokusu ile bulanmış sıcak göğsüydü. Peki neden buradaydım ben? Neden bu ruh hastasına katlanmak zorundaydım? Oysa tek istediğim sevdiğim adamla yaşayacağım birazcık huzurdu. Onu bile acımadan elimden almışlardı. Şimdi o ne haldeydi kimbilir ? Benim yokluğumda çıldırmış olmalıydı. Onun dolu dolu ruhuma ferahlık veren yeşilleri hatırıma geldiğinde dudaklarımdan bir hıçkırık firar etti. Özlem ilk defa böylesine yakıyordu içimi. Tek istediğim bir an önce onun beni bulup bu cehennemden çıkarmasıydı... -------------------------------------------------- Sadun'dan.. Uzaktan kulağıma çalınan müzik sesleri ile araladım gözlerimi. Sanki göz kapaklarımda büyük bir ağırlık vardı. Bedenimden bir tuhaflık seziyordum. Elim kolum tutmuyordu sanki. Gözlerimi açtığımda odamızın tavanı karşıladı beni. Ellerimi zorda olsa kaldırıp gözlerimi ovuşturdum. Daha sonra yataktan doğrulurken yanımdaki boşluk ile kaşlarım çatıldı. Derinden gelen müzik sesi ile kaşlarım eski halini alırken muzip bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. Yine benden önce kalkıp kahvaltı hazırlıyor olmalıydı. Bu düşünce ile yatağımdan kalkıp rutin işlerimi hallederek odadan çıktım. Koridor boyunca yüzümde tebessümle ilerledim. Koridor sonunda ki kapıdan girip salonda bakışlarımı gezdirdim. Gördüğüm boşlukla afallarken telaşlı adımlarla mutfak tarafına ilerledim. "Lavin.. Sevgilim mutfakta mısın..?" Ona seslenmeme rağmen ses gelmemiş ve ev tuhaf bir müzikle çınlamaya devam etmişti. Bu müzikler onun tarzı değildi. O metal dinlemez daha çok nostaljik müziklere hayrandı. İçime tuhaf bir korku peyda olurken sesin geldiği yöne doğru adımladım. Mutfak, insanın adeta kulak zarını delecek yükseklikteki müzikle işgal altında iken gözlerim tezgah başında kahvaltı hazırlayan Kuzgun'un bedeni ile karşı karşıya kaldı. Aylar sonra gördüğüm adama şokla bakarken nefeslerim hızlandı içimde yükselen korku hissiyle. Titreyen her bir azamı umursamadan son ses açılmış müzik çaları kapattım. Kesilen müzik sesi ile bana dönen bedende mimik dahi oynamazken o tekrar yaptığı işe geri dönmüştü. Aklımı kaçıracaktım. Bu adamın burada ne işi vardı? Lavin neredeydi? Beynimde cirit atan türlü düşünce ile yanına adımladım. "Senin ne işin var bu evde? Hem Lavin nerede?" Bu titrek ve içinde endişe barındıran ses bana mı aitti? İlk defa hissettiğim duygular ile bocalarken yanında dikildiğim beden kısa bir an duraksayıp, elinde doğradığı domatesi bırakmış ve bana dönmüştü ağır ağır. "Gitti. " Tek bir kelime insanın tüm dünyasının başına yıkılmasın neden olabilir miydi? Ben yerin ayağımın altından kaydığını hissederken anlamaz gözlerle bakıyordum onun sert çehresine. "Anlamadım. Nasıl gitti?" Sorduğum soru ile omzunu silkip tekrar işine dönerken ben şok olmuş bir şekilde ona bakıyordum. Bu adamın rahatlığı nereden geliyordu böyle? Ben aklımı kaçırma noktasında iken o hala benim evimde , benim mutfağımda kendine kahvaltı hazırlamakla meşguldü. "Kuzgun. Lütfen düzgünce açıklar mısın? Nereye gitti Lavin? Ve tekrar soruyorum senin bu evde ne işin var?" Ellerini yıkayıp bana soğuk bir bakış atarak salona doğru ilerledi. Bende alamadığım cevaplardan dolayı peşine takılırken hala tüm benliğimle onun beni bırakıp gitme ihtimalini bile ret ediyordum. Salondaki çantasının yanına ilerlerken fermuarını açıp çıkardığı bir kağıt parçası ve elinde sıkı sıkıya tuttuğu bir kutu ile bana doğru adımladı. Önce kağıdı elime tutuşturmuş sonrada avcunu açıp bana doğru uzattığı kutu içinde duran Lavin'e doğum gününde aldığım tokayı gördüğüm an başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Titreyen elimle uzanıp tokayı alırken kalbim yaşadığı acı ile kasılıyor ve ben nefesimin kesildiğini hissediyordum. "Bunun sende ne işi var?" Sesimdeki sakinlik beni bile şaşırtmıştı. Halbuki içimde oluşan tufanının en ufak zerresini dahi yansıtamıyordum o anlarda. "Seninle babanın malum işlerini kökünü kurutacak bir yol bulduğuma dair konuşmak için eve geldim. Adresini Feride hanımdan almıştım. Sabah kapı eşiğinde senin kapıyı açmanı beklerken önce Serdar'ın arabası geldi. Daha sonra da ismini söylediğin kadın açık kapıdan çıktı. Ben ne olduğunu anlamadım bile. Bana kim olduğumu sordu. Arkadaşın olduğumu söyleyince aceleci bir tavırla çantasından bunları çıkarıp bana verdi. Senin uyuyor olduğunu söyledi. İnan bana bende tam olarak neler oluyor bilmiyorum dostum." Duyduğum isimle bacaklarımda derman bile kalmazken bedenim boş bir çuval misali koltuğa düşmüştü. Boş gözler ile elimdeki mavi çiçekli tokaya bakarken zihnimde tek bir söz yankılanıyordu. "Beni asla bırakma Sadun. Zira ben sensiz nasıl yaşanır artık bilmiyorum." Peki ben şimdi sensiz nasıl yaşayacaktım Lavin?...
|
0% |