Yeni Üyelik
22.
Bölüm

-Seni Kaybedemem..-

@anita_86h

Keyifli Okumalar Dilerim...

*********************************************************

*********************************************************

 

Sadun'dan...

Çöküp kaldığım kaldırım kenarında dudaklarıma götürdüğüm kaçıncı sigara olduğunu bile saymayı unuttuğum bir zaman diliminde Lavin'in yokluğu ile sınanan benliğimle burada bir başıma kalmıştım. Kalbimde ki sızı aldığım nefesleri zehir ederken gözlerimden yaş dahi akmıyordu. Endişe , korku , öfke hisleri her bir azamı esir almışken elimden gelen tek şey beklemekti...

O adam Lavin'i gözlerimin önünden kaçırdığı an histeri krizine girmiş olsam da az kalmış akli melekelerimle Seyit'i aramış tüm Karadeniz'i ayağa kaldırmaktan zerre gocunmamıştım. Burası benim çocukluğumun gömüldüğü şehirdi. Rize de babamdan nefret eden çok adam olsa da dedem Nizami Hanzade adı geçtiğinde dahi büyük bir saygıyla onu anıyorlardı. Hayatım boyunca ilk defa onun adını kullanarak tüm Rize'yi hatta tüm Karadeniz'i bir saat içinde ayağa kaldırmıştım. O adamın geçtiği her sokağın sonu bana çıkacaktı...

Kaçıncı içişim olduğunu bile bilmediğim sigarayı yere atıp ayakkabımın ucuyla söndürdüm. Artık cılız bir duman çıkaran sigarayı elime alıp diğer avcumda tuttuğum sigaraların yanına koydum. Dalgın hareketlerle ayağa kalkıp bir kaç adım ötemde ki çöp kovasına ilerledim. Biten sigara izmaritlerini kovaya fırlattığım anda otoparka son gaz giren arabaya döndü yüzüm. Tam önümde duran arabanın sürücü koltuğundan çıkan bedenle kaç saattir kaskatı kalan bedenim sonunda rahatlamış bir ifadeyle nefeslerini dışarı verdi.

"İyi misin?"

Tedirgin sesini duysam da cevap vermeye takatim yoktu. Hafifçe başımı sallayıp bu sefer ben geçtim sürücü koltuğuna. O da hiç vakit kaybetmeden yanımda boş duran koltuğa oturmuş saniyelik bakışlarımız kesişmişti. Arabayı çalıştırıp otoparktan çıkarken aklımda binlerce soru olsa da dilimden tek bir cümle çıktı...

"Onları buldunuz mu?"

"Bulduk . Ayder Yaylasına gelmeden önce gizli kalmış bir tepe var. Orada eski bir evin içinde tutuyor Lavin'i."

O tepelik alanın biliyordum. Uçurum gibi bir yerde sarp kayalıkların arasında kalan toprak alandı. O ev çok eskiden avcıların uğrak yeriyken zaman içince kaderine terk edilmişti. Peki nasıl olmuştu da bu adam Allah'ın bile unuttuğu o eve Lavin'i rahatlıkla götürmüştü. Ben bile bu kadar detaylı bilmiyorum bu şehri...

"Adamlar hazır mı peki.."

"Hazır . Tepeye giden yolun girişinde bizi bekliyorlar. "

"Anladım.."

Gaz pedalına basarken yanımda ki bedenin tedirgin bakışlarını yüzümde hissediyordum. Ona bakmayı red ederek tüm dikkatimi yola verdim. Kırmızı ışıkları bile geçerken birine zarar vermekten korkan yanımla , Lavin'e olabilecek en kısa süre de ulaşmak isteyen yanım büyük bir savaş içerisindeydi...

"Sadun yavaşla biraz.."

"Bu isteğin ihtimal dahilinde bile değil. O adamın yanında daha fazla kalamaz Lavin.."

Seyit'in derin yutkunma sesi arabadaki sessizliği yarıp geçse de son sürat Ayder yaylasına giden dik yolu çıkarken gözlerim bir an olsun yoldan ayrılmıyordu. Bir kaç dakika sonra yaylanın girişine gelmeden evvel keskin sapağın girişinde sıra sıra dizilmiş arabaları gördüm. Hızla o girişe girerken yolda bulunan taşlar yüzünden araba içinde resmen hoplayıp duruyorduk.

"Allah'ım sana geliyoruz..."

Seyit'in korku dolu sesiyle istemsizce gülümserken bakışlarım saniyelik ona döndü. Beti benzi atmış iki eliyle kapı üzerinde duran tutağı tutmuş dudakları sürekli kımıldıyordu . Dua ediyordu sanırım.

"Korkusuz Seyit'e bak sen. Nasılda bembeyaz olmuş yüzün.."

"Lan böyle arabamı kullanılır deli herif. Her yanımız kayalık bir yere çarpıp, sinek gibi yapışıp kalacağız. Seni bilmem ama daha ölmeye niyetim yok benim."

"Doğru seni daha evlendirecektik..."

Gülerek söylediğim şeyle anında sakinleşti. Hafifçe gülümserken derince iç çekip bakışlarını tekrar yola çevirdi. Bir kaç dakikalık yolu gerimizde bırakırken cılız ışığın yandığı kulübenin önüne çoktan gelmiştik. Yıkılmak üzere olan harabe kulübeye bakıp derince nefesler çektim içime. Gözlerimi kapatıp kendimi sakin olmak için teskin ederken direksiyonda duran elimin üzerine kapanan eller ile afallayarak açtım gözlerimi. Başım hızla sağıma dönerken Seyit bir abi gibi şefkatle bakıyordu yüzüme.

"Onu buradan sağ sağlim almadan gitmeyeceğiz kardeşim.."

Elimi elinin üzerine koyarak buruk bir gülümseme ile baktım ona. Sonra elini hafifçe sıkıp onu onaylarcasına başımı salladım. Yüzümü ondan çekip açık kapıdan görünen eve baktım. Gözlerimi bir kez açıp kapatarak hızla keskin soğuğun olduğu karanlığa bıraktım bedenimi. Yağmur çiselerken ağır adımlarla kulübeye doğru ilerledim. Arkamdan gelen kişiler fazla ses yaptığında hızla arkamı dönüp kalabalık gruba baktım. Hepsi mahalleden, dedemin adını işittikleri anda tüm işlerini bırakıp bana yardıma gelen adamlardı.

"Ben eve doğru adımlayacağım. Bir kaçınız arka tarafa ilerlesin. Bizi çoktan fark etmişlerdir. O adamın kaçmasına izin vermeyelim."

"Tamamdır abi.."

Kısık sesle beni onaylayıp bir kaçı arka tarafa ilerlerken ben ve Seyit hızla kulübeye ilerledik. Giriş kapısına bir kaç adım kala büyük tahta kapı açıldı. Önce boğazına sarılmış bir elle Lavin çıktı içeriden. Sonrada onun şakağına dayadığı silahla Ahmet denen o adam. Bakışları çıldırmanın eşiğinde olduğunu gösterir gibi akları kızarmış alnı ter içindeydi.

Bakışlarımı ondan çekip Lavin'e çevirdim. Gördüğüm suretle kan beynime sıçradı. Alnında koca bir şişlik vardı. Sol elmacık kemiği mosmordu. Dudağı patlamış çenesine kadar kan sızmıştı.

"Lan seni canını almazsam bana da Sadun demesinler..."

Ahmet'in üzerine atıldığım anda Lavin'in şakağında duran silah kalktı. Havaya bir el ateş ettiğinde yerimde çakılı kaldım adeta. Gözlerimi bir türlü o ruh hastasından çekemiyor nefes bile alamıyordum. Onu kaybetme korkusu tüm bedenimi bir anda esir almıştı sanki...

"Tek bir adım atacak olurken bu sefer kurşun sevgili kardeşimin beynini delip geçer.."

"Tamam bak yerimde duruyorum. Ne istiyorsan vermeye hazırım onu bırak.."

Ahmet büyükçe sırıtıp dudaklarını Lavin'in kulağına yaklaştırdı. Lavin ondan kurtulmak için debelenirken o lanet herif daha çok boğazını sıktı. Benimse o an canımdan can gidiyordu sanki. Ellerim yumruk olmuş onlara doğru adım atmamak için kendimi kasmaktan kaskatı bir hâle gelmiştim.

"Ne dersin sevgili kardeşim sana aşık olan bu yakışıklı adamla anlaşmaya varalım mı? Hem senin için baya yüklü bir meblağa vermeye razı sanki hım ne dersin..."

"Ondan tek kuruş almayacaksın. Senin derdin benimle. Söyle ne istersen yapacağım."

Lavin'in son sözleriyle deli bir sırıtışla baktı yüzüme. Sonra usulca arkaya doğru bir adım attı. Bende onlarla ilerlerken Ahmet silahını tekrar bana doğrulttu.

"Yerinde olsam denemezdim bile. Şimdi Sadun Karayel biz kardeşimle bu lanet şehirden ayrılacağız. Sense paşa paşa her sokağa diktiğin o adamlarına bizi rahat bırakmaları için haber salacaksın. Eğer dediklerimi yapmazsan bir an bile tereddüt etmeden kardeşimin beynini dağıtırım.."

İzin veremezdim. Onu benden alıp gitmesine izin veremezdim. Lavin ile saniyelik gözlerimiz kesişti. Ne söylemek istediğimi anlamış gibi baktı bir kaç saniye. Sonra hepimizi şok edecek bir harekette bulundu. Bir anda sertçe kafasını geriye doğru attığında acı bir çığlıkla Ahmet Lavin'i yere bıraktı. Bir an öfkem gözümü kör etti. Çenesini tutan adamın yanına ulaşıp silahı elinden alarak Seyit'e doğru fırlattım.

Boğazından tutup kaldırdığım adama bu güne kadar içimde tuttuğum öfkeyle yumruk attım. Yere düşen adamın üzerine çıktığımda kendimi kaybetmiştim o an. Ardı sıra attığım yumruklara kemiğin kırılma sesleri eşlik etti. Kulaklarıma dolan seslere kapattım zihnimi. Gözlerimin önünde sadece yüzü yediği dayaktan morluklarla bezeli duran Lavin'in sureti vardı. Hırsla sağ eline uzandım. Tek tek parmakları kırarken ağzımdan çıkan sözlerin farkında değildim.

"Ona dokunduğun her bir parmağı tek tek kırmazsam adam değilim.."

Bu güne kadar asla şiddet yanlısı biri olmadım. Dövüş derslerini bile gerektiği yerde kendimi savunmak için almıştım. Şimdi ise içimde çıkan bu adamı tanıyamıyordum. Kemiklerin kırılması ve Ahmet'in attığı çığlıklar o tepede yankılanırken göğsüm yaşadığım adrenalin sebebiyle hızla inip kalkıyordu. Bir kaç dakika sonra omzumda hafif bir dokunuş hissettim. O an o hafif dokunuşa eşlik eden naif ses gerçekliğe dönmemi sağladı...

"Sadun yeter lütfen.."

Başım sakince omzumda duran elin sahibine döndü. Lavin dolu gözlerle bana bakıyordu. Bir an nerede olduğumu idrak edemedim. Sonra korkuyla onun ardında kalan Seyit'e değdi bakışlarım. Şaşkın ve gördüğü şeye anlam veremez bir ifadeyle bakıyordu bana. Üzerinde oturduğum beden çoktan bayılmıştı. İrkilerek ona döndü yüzüm. Yüzü gözü kandan görünmeyen adama korkuyla baktım. Sağ el parmakları çarpık duruyordu. Titreyerek hızla üzerinden kalktım. Nefes alamıyordum. Bu ben değildim...

Bir kez bile arkamda bana şaşkınca bakan insanlara göz değdirmeden hızla yürümeye başladım. Uçurumun kenarına geldiğim an derince soluklandım. Ellerimi yüzüme kapatmak istedim ama eklem kemiklerim aşınmış o adamın kanlarıyla doluydu. Titrekçe nefesler çekerken ellerimin üzerine kapanana ellerle adeta yerimden sıçradım.

Lavin artık aşina olduğum şefkat dolu bakışlarla bakıyordu bana. Ellerimde ki kanları nereden bulduğunu dahi bilmediğim mendille usulca temizledi. Artık zerre kan olmayan avuç içlerimi öpüp gülümseyerek baktı yüzüme. Gülen yüzü rahatlamamı sağlarken bir elimi uzatıp usulca yanağını okşadım. Dokunuşumla anında gözleri kapanırken onu kendime çekip sıkıca sarıldım. Başım saçları arasına girdiği anda ciğerlerime dolan çiçek kokusuyla gözlerim kapandı. Huzur Lavin'in kendine has kokusu demekti...

"Özür dilerim. Beni o halde görmeni istemezdim. Ama yemin ederim ki ben şiddet yanlısı bir adam değilim. O an seni kaybedeceğimi düşündüm. Ve içimden bambaşka bir Sadun çıktı sanki.."

Lavin daha da sıkı sarılırken başı boynuma sokuldu. Derince bir soluk alırken belli belirsiz mırıltıları yağan yağmurla birlikte havaya karıştı...

"Seni tanıyorum. Bir anlık olduğunu biliyorum Sadun. Kendine daha fazla işkence yapma lütfen.."

Cevap vermeden dudaklarımı saçlarına bastırdım. Sonrada yüzümü hafif döndürüp dolunayı izledim. Yağan yağmurda ıslansakta bakışlarım bir an olsun parlayan aydan çekilmedi.

Bu gece benliğimle ilgili iki şey öğrenmiştim. Biri içimde varlığını gizlemiş Sadun ile ilk tanışmamdı.

Diğeri ise Lavin'i kaybetmek kendimi kaybetmek demekti. Lavin demek ben demekti. Onu kaybetmemek için gerekirse tüm hayatımı bir kalemde sileceğimi bu gece anlamıştım...

Fakat kader acımasızca ağlarını örüyordu. Ben en yakınımda duran düşmanımı bile çok geç fark edecek içimde gizli tuttuğum Sadun ise Lavin'i sonsuza kadar kaybettiğim gece arsızca dışarı çıkıp önüne çıkan herkesi yakıp yıkacaktı. Ta ki bir ben bir Lavin karşı karşıya kalana değin bu savaş devam edecekti. Peki ya kazanan aşk mı yoksa nefret mi olacaktı...

 Peki ya kazanan aşk mı yoksa nefret mi olacaktı

 

Loading...
0%