Yeni Üyelik
2.
Bölüm

-Vişneli Kurabiye..-

@anita_86h

 

 

 

**************************************************************************

 

Yeni çalışma yerim olmasını umduğum büyük eve gözlerimi bir saniye olsun çekmeden, hayranlık dolu bir iç çekmeyle uzun uzun baktım. 25 yıllık yaşamım da çok az böylesine güzel şey görmüştüm. Duvarları beyaz sıvalı, çatısı gri rengine sahip bu ev benim hayallerimin çok ötesindeydi. Başım hafifçe yan taraftan görünen taş yol bitimin de esen hafif rüzgarla dallarını sallayan çiçeklere döndüğünde yüzümde derin bir tebessüm belirdi. Adlarını bilemesem de kokuları şimdiden beni mest etmişti. Dallarında beyaz çiçekler edalı bir halde sallanan ve insanı kokusuyla alıp bambaşka diyarlara götüren her bir ağacı bile şimdiden sevmiştim. Yanlarına gidip her bir yaprağını özenle sevme istediği ile dolarken bir an nerede olduğunu idrak ettiğimde hızla birkaç adım ötemde duran kapıya ilerledim. Her ne kadar bana verdikleri saatten önce gelmiş olsam da kötü bir intiba bırakmak istemiyordum.

"Seni gördükleri anda zaten o kötü intiba ile yüz yüze geleceksin..."

Kendimi her mutlu hissettiğim anda ortaya çıkan iç sesime gözlerimi devirip sağımda ve solumda eşsiz kokularıyla kendini belli eden çiçekleri geçerek kapıya uzandım. Birkaç kez işaret parmağımın tersiyle vurup sabırsızlıkla açılmasını bekledim. Kalbim hissettiğim heyecanla durmaksızın atarken, ellerimin terlediğini fark ettim. Terli ellerimi istemsizce pantolonuma sürüp heyecandan tükenen sabrım sebebiyle yerimden hafifçe kıpırdanarak kapının açılmasını bekledim. Bana asır kadar uzun gelen, fakat tahmini bir 5 dakika geçen süre sonunda büyük siyah kapının ardından görünen bedenle bilindik tebessümümü yerleştirdim yüzüme. Karşımda benim yaşlarımda olduğu belli olan kız önce kısık gözlerle ağırca süzdü beni. Nedense bu hareketiyle gerildiğimi hissettim. İstemeden de olsa bakışlarımı ondan çekerek birkaç kez derin derin nefesler çektim ciğerlerime.

"Buyurun. Size nasıl yardımcı olabilirim?"

Yaşadığım heyecan sebebiyle üst üstte yutkunup gözlerimi kızın solgun çehresine çevirdim. Boynumdan çapraz astığım çantamın sapına tutunup başımı kaldırdım ve öz güvenli bir şekilde cevapladım sorusunu.

"İyi günler. Ben Lavin Saygın. İş görüşmesi için gelmiştim."

Sözlerimle birkaç saniye bana boş gözlerle bakan kadın hafifçe başını sallayıp kapının önünden çekilerek geçmem için bana alan yarattı. Tutuk attığım adımlarla içeri girdiğimde bakışlarım bana hala tuhaf bakışlarla bakan kadının üzerindeydi.

"Siz birkaç dakika bekleyin. Ben evin kahyası Seher Hanım'a haber vereyim."

"Olur beklerim tabi."

Bana son kez bakıp arkasını dönerek merdivenleri çıkan kadının arkasından baktım bir süre. Daha sonra ise merakıma engel olamayarak geniş holde öne doğru birkaç adım attım. Karşımda gördüğüm salon ve büyük antre ile hayranlıkla açıldı iri kahve gözlerim. Ben daha önce böyle bir güzellik görmemiştim. Üst kata uzanan merdivenin tırabzanları ahşaptı. Salon ise gördüğüm kadarıyla gri tonlardan oluşuyordu. Ben ürkek bakışlarla salonu incelerken aniden işittiğim öksürük sesiyle adeta yerimden sıçradım. Arkamı döndüğümde merdivenin en üst noktasında duran kadınla ilk baş afallasam da çabucak kendimi toparladım. 50'lerinin sonunda olduğu belli olan kadın ağır ağır merdivenleri indikçe bende heyecanlanıyor elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyordum. En sonunda son basamadığı da inerek yanıma gelen kadınla istemsiz nefesimi tuttum. Onun kısık siyah gözleri tüm bedenimi süzerken bende onu inceledim. Siyah saçları neredeyse yok denecek kadar az olan kadının, gözlerinin etrafında ise kırışıklıklar doluydu. Her biz bana birçok yaşanmışlık olduğunu hissettirirken konuşmaya başladığı anda otoriter sesi tüylerimi diken diken etti.

"Dün telefonda konuştuğum hanımefendi siz olmalısınız."

"Evet benim. Lavin Saygın."

Tanışmak için elimi uzattığımda yüzünde beliren ifade ile bir an başımdan aşağı kaynar sular döküldü hissettim. Karşısında tiksinç bir varlık varmışçasına elime bakıp yanımdan geçip giderken, boşlukta öylece salınan elimi yumruk yapıp boğazımda yer edinen yumruyu geçirmek için birkaç kez yutkundum. Esasın da bu tarz tavırlara alışkındım lakin bu işe öyle ihtiyacım vardı ki o bakışları gördükten sonra bile burada çalışmak zorunda kalmak canımı yakıyordu.

"Beni takip edin lütfen. Simay Hanım ile görüşeceksiniz."

Ufak bir baş sallaması ile onu onaylayıp salonun önünden geçip sağa döndük. O önde ben arkada aldığım derin nefeslerle onu takip ettim. Geçtiğimiz birkaç kapı sonrası koyu kahverengi büyük bir kapının önünde durduk. Bana arkasını dönüp son kez bakarak kapıyı elinin tersi ile tıklattı. İçeriden gelen tiz "Girin" sesiyle içeriye giren kadının ardından sırtımı duvara yaslayıp yine yeniden beklemeye başladım.

"Ne oldu Seher? Çalışırken rahatsız edilmekten hoşlanmadığımı biliyorsun. Umarım bunun için geçerli bir sebebin vardır."

"Rahatsız ettiğim için özür dilerim efendim. Dün Sadun Bey'in onayladığı aşçı iş görüşmesi için geldi. Beyefendi burada olmadığı için size yönlendirmek zorunda kaldım."

Birkaç saniye odanın içinde derin bir sessizlik oldu. Ben ellerim titreyerek kadının konuşmasını beklerken duyduğum ses tonuyla istemsiz yerimde dikleştim. Yüzünü görmesem bile ses tonundaki o küçümseyici tavrı iliklerime kadar hissetmiştim.

"Bunca işimin gücümün arasında basit bir aşçıyla mı görüşeceğim Seher Hanım? Bu kadar küçük bir işi bile yapamayacak kadar vasıfsız bir eleman mısınız siz?

"Efendim biliyorsunuz ki Sadun Bey dışarı da yemek yemeği sevmiyor. Gelen tüm aşçıları kovdu. Elimizde CV'si istediğimiz gibi olan bir bu kız kaldı. Ben de nişanlınıza değer verdiğinizi umarak görüşmenizi rica etmiştim. Olayı bu kadar büyüteceğinizi tahmin edemedim kusura bakmayın."

Sanki büyük bir savaş halinde olan iki kişinin birbiri üzerinde üstünlük kurma çabasına tanıklık ediyor gibiydim. Sesler kısa bir süre sonra kesilirken Seher Hanım hışımla odadan çıkıp kapıyı arkasından kapattı. Birkaç kez derince soluklanıp yüzünü bana döndürdü. Başıyla onu takip etmemi söyleyerek atik adımlarla yanımdan ayrılan kadına şaşkın gözlerle bakıp bende hızlı adımlarla onu takip ettim. Uzun antreyi geçerek büyükçe bir kapının içinden geçtik. Girdiğim odanın içerisinde gördüğüm mutfakla neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Benim yaşadığım apartman dairesinden bile büyük mutfakla farkında bile olmadan derin bir iç çektim.

Beyaz dolabın ağırlıkta olduğu mutfakta mermer gri çizgiler olan tezgâh, metalik renkteki büyük ocak, iki kapılı kapısının parlaklığı ile beni kendine hayran bırakan buzdolabıyla hayal etmeye bile çekineceğim güzellikte bir yerdi burası. Bir an dolaplara yakın ada tezgâhın da çalıştığını hayal ettim. Yüzümde beliren tebessümle mutfağı seyrederken yanımdan gelen yüksek sesle aniden kurduğum hayalden uyandım.

"Lavin Hanım beni duyuyor musunuz?"

"Gözleri açık uyumakta bir senin şahsına münhasır bir hareketti Lavin.."

"Her mutlu olduğum anda zırt pırt ortaya çıkmasan şaşardım zaten."

Kendi kendime iç sesime cevap verirken Seher Hanım'ın çatık kaşlarla beni izlediğini fark ettim. Demin sorduğu soruya cevap vermediğimi hatırlayarak yüzüme yerleştirdiğim tebessümle ona döndüm. İlk günden kadının gözünde aklını bir karış havada kız imajı çizecektim densiz iç sesim yüzünden.

"Kusura bakmayın lütfen mutfağa görür görmez hayran kaldım. O yüzden sorunuza cevap veremedim. Tekrar sorabilir misiniz?"

Gözlerini devirerek yanımdan geçti. Ada tezgâhının yanında olan sandalyelerden birini çekerek elinde tuttuğu kâğıtlardan birini uzattı bana. Elinden aldığım bir demet kâğıt yığınına kısa bir göz gezdirdiğimde bunun haftalık yemek listesi olduğunu gördüm.

"Lavin Hanım o listeden sadece Pazartesi'nin yemeğini yapacaksınız. Saat 7'de tüm yemekler hazır olmalı. 8'de yemek masası hazırlanır ve Sadun Bey 8:30 da masaya oturur. Böylelikle yemek saati de başlamış olur. Ben gün sonunda size sonucu bildireceğim. Anlaşılmayan bir şey var mı?"

Elimde tuttuğum bir tomar kâğıda bakıp sakince başımı salladım. Bu hareketimle geldiğimden beri ilk defa yüzünde ufak bir tebessüm olurken sakince ayağa kalktı. Yanımdan geçip giderken aslında sert yüzü altında gayet yumuşak bir kadın sakladığına inandım nedensizce. Gelecek günlerden habersiz onun için kalbimin küçük bir noktasında beliren sevgiyle tebessüm ettim.

"Kolay gelsin Lavin Hanım."

"Teşekkür ederim Seher Hanım."

Koca mutfakta yalnız kaldığımda birkaç derin soluklar çektim içime. Daha sonra ise önce boynumda hala asılı duran çantamı çıkartıp ada tezgâhı yanında duran sandalyelerden birine astım. Sonra uzun saçlarımı topuz yaptım. Elime listeyi almadan evvel mutfak dolaplarını karıştırıp neyin nerede olduğunu öğrendim. Çekmecelerden birinde bulduğun önlüğü boynumdan geçirip iplerini belime bağladım. Daha sonra son kez listeyi elime alarak ne yemek yapacağıma baktım.

"*Pazartesi

Domates Çorbası

Kremalı Mantar Soslu Dana Rosto

Patates Püresi

Çilekli Magnolia

Atik adımlarla önce buzdolabına ilerleyip eti çıkardım. Karıştırdığım mutfak dolaplarında bulduğum döküm tavada ilk başta eti mühürledim. Her yanı eşit kızardığında eti hazırladığım sosla güzelce kaplayıp önce yağlı kâğıda sararak direk fırına attım. Etim ağır ağır pişerken yıkadığım mantarların tek tek kabuklarını soydum. Sonra da ince ince keserek tavaya kısık ateşte kavrulmaya bıraktım. Tekrar dolaba ilerleyip minik sepetin içinde duran salkım domatesleri aldım. Mis gibi kokuları burnuma dolarken hızla lavaboya ilerleyip suyla yıkadım. Daha sonra mutfaktaki ikinci fırını çalıştırdım. Yıkadığım domatesleri 4'e bölüp tepsiye yerleştirdim. Yanına 4'e böldüğüm soğanları ve birkaç diş sarımsağı koydum. Onlar közlenirken tatlının muhallebisini yapmaya başladım. Hazır olan muhallebiyi soğumaya bırakırken en son püre için patatesleri haşlamak için kabuklarını soyup 4'e bölerek su dolu tencereyle ocağa koydum.

Saatler akıp giderken büyük ada tezgahında benden istenen her yemeği hazır etmiş en son dolaba koyduğum tatlılarla işim bitmişti. Yorgunlukla çöktüğüm sandalye de ağır ağır soluklanırken dilim damağımın kurduğunu hissettim. Bakışlarım tam karşımdaki saatte kayarken yaklaşık 3 saattir bu mutfakta olduğunu daha yeni idrak ediyordum. Ara ara mutfağa uğrayan Seher Hanım harici beni rahatsız eden kimse olmamış bende rahat rahat tüm yemekleri hazır etmiştim. Garip bir şekilde bu mutfakta çalışmayı sevmiştim.

Kuruyan boğazımı yatıştırmak için buzdolabına ilerledim. Elime aldığım büyük su şişesiyle arkamı dönerek tezgâhta duran bardağı alıp su doldurdum. Soğuk su sıcaktan tahriş olan boğazıma iyi gelirken biten şişeyi doldurup dolaba yerleştirdim. Kapağı kapatacağım vakit kâse içerisinde kıpkırmızı halde duran vişnelerle yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. İstemsizce uzanıp aldığım vişneleri koklarken kendisine has kokusu ile bir an geçmiş günlere gittim.

Geçmişte daha çok küçükken, annemin gülüşleri daha solmamışken birlikte mutfakta yemek yapardık. O günlerden birinde mahalleye gelen manavdan aldığımız vişneler ile annem yüzünden hiç silinmeyen tebessümüyle kurabiye yapmıştı. O günü ve içimde hala yerini zaman zaman belli eden hisleri hiç bir zaman unutamamıştım. Çünkü annem ile tek ve güzel anım sadece o güne aitti. Onunla geçirdiğim o kısacık anda evimizde çınlayan ilk ve son kez olan kahkahası o çocukluğumun karanlığına yarenlik eden o evde yankılanmıştı. Ta ki babam eve gelip o günü kabusa çevirene kadar...

Önümdeki vişne kasesine düşen bir damla yaş ile düştüğüm anılar çukurundan zorlanarak da olsa çıktım. Hızla akmaya meyilli göz yaşlarımı silip elimde tuttuğum kabı dolaba koymak için hareketlendim. Sonra belki geçmiş günlere olan özlemimden , belki hala bu gün bile bir kez olsun o acıları tekrar yaşamamak için o kurabiyeleri yapmamış olduğumdan dolayı içime tuhaf bir his yerleşti. Ve ikinci kez düşünmeden usulca dolabın kapağını kapatıp tezgaha doğru ilerledim.

Dilimde o gün minik bebek mavisi dolaplarımızın olduğu mutfakta annemin küçük radyosundan çıkan şarkı vişneleri yıkamak için bir kap aramaya başladım.

"Ne güzel geçmişti bütün bir yaz

Başımda kavak yelleri esen o yaş

Bense hanımeli kadar beyaz

Çalmıştınız kalbimi bilmeden biraz

Bense hanımeli kadar beyaz

Çalmıştınız kalbimi bilmeden biraz"

Gözlerim dolu dolu dudaklarımda yitip giden zamana inat hala sessizce çınlayan sözlerle hatırladığım kadarı ile kurabiye hamurunu hazırlayıp dinlenmesi için dolaba koydum. Ufak bir tavaya ayıkladığım vişnelerin koyarak üzerine az biraz şeker koyup marmelat kıvamına gelmesi için ocakta birkaç kez çevirdim.

"Nasıl da koşuşurduk bahçelerde

Şarkı söylerdik mehtaplı gecelerde

Sen bana, ben sana komşu evlerde

Kök sarmaşıklar gibi sarıldık o yaz

Sen bana, ben sana komşu evlerde

Kök sarmaşıklar gibi sarıldık o yaz"

Soğumaya bıraktığım marmelada dalgınca bakarken annemin iri kahve gözlerinde bana karşı son kez gördüğüm sevgisi hatırıma düştü. Boğazımda hiç gezmeyen o sızı yüzünden zorlukla yutkunup soğuyan marmeladı tezgaha aldım.

"Eline değerdi safça elim

Seninse arardı beni gözlerin

Öpüşürken korkusu bir şeylerin

Sevgimize ilk hüznü getirdi biraz

Öpüşürken korkusu bir şeylerin

Sevgimize ilk hüznü getirdi biraz

Çocuk kalbimize dolan gamla

Oturup ağlamıştık sessiz çardakta

Çaresiz erken inen akşamla

Veda edip ayrıldık biterken o yaz"

Dolaptan aldığım hamuru ufak parçalar halinde avuç içimde yuvarladım. Şarkımın son dizesi dudaklarımdan çıktığında ben bir tepsi kurabiyeyi hazır etmiştim bile. Önceden ısıttığım fırına kurabiyeleri attığımda mutfak mis gibi vişne ve kurabiye kokuyordu. Geçen yarım saat sonunda tepsiyi çıkartıp kurabiyeleri soğuması için ada tezgahı üzerine yerleştirdim.

Ben dalgınca işimle meşgul iken sabah bana kapıyı açan kız içeri girdi. benim hazırladığım yemekleri tek tek salona götürürken ben heyecandan kalbim çıkacak kadar hızlı çarpar halde bekledim. Akşam sekiz olduğunda mutfakta adım atacak yer yoktu. İlk başta onca kişinin arasında biraz bocalasam da hazır olan kurabiyelerin üzerine çikolata sosu gezdirip soğuması için bir köşeye bıraktım. O sırada arkamdan duyduğum kıkırdama sesi ile başımı o tarafa çevirdim. Sabah ki kız yüzünde alay vâri bir tebessümle bana bakıyordu. Neden güldüğünü anlamaz bir şekilde merakla bedenimi ona döndürdüğümde karşımdaki kız bir adım uzaklaşmıştı benden.

"Sana inanamıyorum. Bildiğin kurabiye yapmışsın. Tatlım sen tipik Türk ailesi filan sandın herhalde Karayelleri. Onlar öyle yemekten sonra birlikte oturup sohbet edip çay içen ailelerden değiller. Yemek faslından sonra herkes bir tarafa dağılır. "

Kızın sözleri ile bakışlarımı arka tarafımda kalan kurabiyelerine çevirdim. Uzun zaman sonra biri istediği için değil de kendi içimden geldiği için bir şeyler hazırlamak istemiştim. Onu da yüzüme gözüme bulaştırmış gibi hissediyordum.

"Harbi çok gereksiz atraksiyonlara giriyorsun Lavin. Seni anlayamıyorum yani."

"Bende seni anlamıyorum boş ver.."

İç sesimle olan kavgam bitmiş ben dalgın bakışlar ile tabağa bakıyordum. Bir anda omzuma dokunan el ile hafifçe irkildim. Hala yanımda duran kız bu sefer samimi bir tebessümle bakıyordu bana.

"Hadi üzülme bu kadar. Yemek faslı bitsin, demlediğimiz çay ile servis ederim ben. Bu arada ismim İlkay. Burada çalışmaya başlarsan sürekli birlikte vakit geçireceğiz zaten. O zaman daha iyi tanırız birbirimizi."

"Memnun oldum İlkay, ben de Lavin. Umarım dediğin gibi burada çalışmaya başlarımda iyi anlaşırız."

Birbirimize gülümseyerek tekrar işlerimizin başlarına dönerek vakit öldürmeye çalıştık. Servis saatinin gelmesi ile nefesimi tuttum istemsiz. Bu benim için ikinci büyük sınavdı. İlki üniversite sınavıyken, bu sefer ki hayatımın devamı için gerekli işi almak adına girdiğim bir sınavdı. Servise sunduğum her yemek bir bir mutfaktan çıkarken Seher Hanım kapının girişinde kolları göğsünde bağlı bekliyordu.

Nitekim aradan geçen yarım saatin sonunda yemek faslı bitmiş, İlkay bana göz kırparak hazırladığı kurabiye tabaklarını alarak içeriye gitmişti. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki sesi bir adım öteden duyulabilirdi. Elimi kaldırıp yaşadığım stresten dolayı ağrı giren başımı ovmaya başladım. Daha sonra sırtımı tezgâha yaslayarak yavaşça gözlerimi kapattım.

İçimdeki korku tüm benliğimi ele geçirmiş gibiydi. Bu işe öyle çok ihtiyacım vardı ki, kabul edilmezsem bu bedenle kim beni yanında çalıştırmak isterdi hiç bilmiyordum. Ne kadar süre öyle durdum bilmiyordum. Beynimi talan eden düşüncelere öyle dalmıştım ki, mutfakta çınlayan adım seslerinin bile farkında değildim.

Beni düşünce deryasından çıkaran şey burnuma dolan koku oldu. Daha önce bir yerde duyumsadığımı hatırladım ve yavaşça gözlerimi açtım. Öyle temiz ve ferah bir kokuydu ki içime çekmeden edemedim. Görüş alanıma ilk giren siyah parlak rugan ayakkabılar olurken, farkında dahi olmadan ağırca başımı kaldırdım. Bakışlarım yavaşça önümde duran kişinin vücudundan yukarı doğru çıkarken nefesimin kesildiğini hissettim. En sonunda bakışlarım tam karşımda bana duru bir ifade ile bakan adamın gözlerinde son buldu.

 En sonunda bakışlarım tam karşımda bana duru bir ifade ile bakan adamın gözlerinde son buldu

 

Ve o an yer ayağımın altından kaymış gibi hissettim. Zira bugüne kadar görüp görebileceğim en güzel yeşiller bana bakıyordu. Nutkum tutulmuş bir halde ona bakarken karşımda ki adamın dudakları aheste bir tavırla yukarı doğru kıvrıldı. Bugün sanki nefessiz kalmaya yeminli gibiydim. Yanağının iki yanında da gördüğüm minik çukur ile daha önce hiç tecrübe etmediğim bir his sardı kalbimi.

"Biz o derin o iki çukur içine gömülsek ya Lavin..."

"Sanırım ilk defa seninle aynı düşüncedeyim iç ses.."

Benimle sürekli savaş halinde olan iç sesimin bile nutku tutulmuşken ben ayaklarımın altından sanki yer kaymak üzere gibi sıkı sıkı tutunduğum tezgâh önünde bana hala duru bakışlarla bakan adama bakıyordum. Genç adam elindeki tabağı benim gözlerimin hizasına getirip gösterirken bense şaşkın ördek misali birkaç kez kırptı gözlerimi kendime gelebilmek için.

"Bu kurabiyeleri siz mi yaptınız?"

Daha önce bir erkeğin ses tonunun bu kadar güzel olabileceğine hiç şahit olmamıştım. Otoriter bir biçimde konuşmasına rağmen, aynı zamanda büyük bir dinginlik vardı kelimeleri her vurgu yapışında.

"Ben yaptım efendim."

Başını hafifçe sallayarak bana doğru adımlayan adam ile bedenim kasıldı tuhaf bir heyecanla. Sağ tarafıma doğru eğilip elindeki tabağı tezgâha bırakan adamın kokusu burnuma nüfus ettiği anda, etrafımı saran bu ferah ıtır tüm ciğerlerime bir bayram havası yaşatmıştı.

Karşımdaki adam benden uzaklaşıp bakışlarını yüzümde gezdirdi uzunca. Yüzümün her bir santiminde gezen bakışları, yavaş yavaş değişmiş gözlerinde anlaşılması zor bir ifade belirmişti. Derince yutkunup başını iki yana salladı ve dudaklarını aralayıp o günden sonra benim hayatımı baştan aşağı değiştirecek kelimeler dökülmüştü.

"Öncelikle ellerinize sağlık. Yemekler çok lezzetli olmuştu. Bu yüzden yarın sabah 7'de burada olun lütfen. Kahvaltımı ve akşam yemeklerimi mümkün mertebe evimde yerim. Yarın sabahtan itibaren bu evin bir çalışanı olacaksınız. Seher Hanım gerekli gördüğü her bilgiyi sizinle paylaşacaktır. Ayrıca burada kalmak isterseniz de ona göre hazırlıklı gelirsiniz."

Konuşma yetim yok olmuş gibiydi. Şaşkınca ona bakarken dudaklarından çıkan her bir sözü bir soluksuz dinlerken o benim cevap vermemi beklemeden , başını hafifçe sallayıp çıkışa doğru adımlamıştı. Bir iki adım atmıştı ki aniden durup arkasını dönerek bana bakmış ve gözü arkamdaki tezgâhın üzerinde ki tabakta oyalanmıştı birkaç saniye dalgınca. Dudakları oynayıp kısık seste konuşmaya başladığında belki o bile farkında değildi dudaklarından dökülen kelimelerden...

"Çok uzun yıllardır vişneli kurabiye yemiyordum. Neredeyse tadını bile unutmak üzereymişim. "

Yeşil hareler dalgınca tekrar beni bulduğunda gözlerinde kendine yuva edinmiş hüzünlü parıltılar benim bile yerini çoktan unuttuğum kalbimde ki bir yere dokunmuştu. Ve son sözleri ile o dokunduğu yer kanamaya başlamıştı.

"Unutulmaya yüz tutan çocukluk anılarıma tekrar götürdünüz beni. Bunun için size çok teşekkür ederim. Belki de yıllar sonra sizin sayenizde damaklarımda annemi hatırlatan bu eşsiz tat ile huzurlu bir uyku çekeceğim. Tekrar teşekkür ederim. İyi geceler size."

Giden adamın arkasından dolu gözler ile baktım bir süre. Kendimi toparladığım anda dışarı çıkıp temiz havayı içime çekerken, aklım hala hüzün bulutları ile sarmalanmış bir çift yeşil harelerle doluydu. Bu yüzdendir ki Sadun Bey'in bana tahsis ettiği arabaya binerken bile dalgınlığım devam ediyordu. Başımı cama yaslayıp sıkıca gözlerimi yumdum. Kalbim acıyordu nedensizce. Ve uzun zaman sonra ilk defa zihnimde birinin görüntüsü dolaşıyordu ve bu beni ölesiye korkutuyordu. Fakat korkunun ecele bir faydası olmadığını, gelecek günler sonrası bizzat deneyimleyip görecektim ne yazık ki...

 

 

 

 

Loading...
0%