Yeni Üyelik
7.
Bölüm

-Yaralarıma Üflenen Nefes...-

@anita_86h

Keyifli Okumalar Dilerim :)

Keyifli Okumalar Dilerim :)

 

********************

 

Dün gece kendi kendime aldığım karar sonrası bu sabah gördüğüm şu görüntünün canımı yakmaması gerekiyordu esasen. Lakin sanki boğazımda büyük bir yumru vardı her nefes aldıkça keskin bir sızı yayıyordu tüm bedenime. Simay Hanım sabah kahvaltısını Sadun Bey ile yaparken tenimi yakan bu his neydi bilmiyordum.

"Kıskançlık diyoruz biz o hissin adına güzelim."

"Kes sesini ben kimseyi kıskanmıyorum. "

"Aynen ondan.."

İç sesim yine devredeydi. Bense hem Sadun Bey'e gülerek bir şeyler anlatan kadını süzüyor hem de sürekli beni fiştekleyen iç sesimle uğraşıyordum. Sadun Bey'e ise bakışlarımı değdiremiyordum bile. Yemek odasının bir köşesinde verecekleri emir için bekliyordum. Simay Hanım'ın istediği buydu çünkü. Benimle bir derdi vardı. Eve geldiği her akşam özellikle benim servis yapmamı istiyordu. Küçümseyen bakışları altında iş yapmak zordu lakin asıl beni yaralayan sürekli bir şekilde bana laf sokuyordu. Sadun Bey ise durgun bakışlarla izliyordu onun bu hallerini.

"Lavin.."

İlkay'ın kısık sesini kulağımın dibinde duyunca irkilmeden edemedim. Bakışlarıyla elini işaret ettiğinde elinde tuttuğu telefonumla beni bir telaş sardı. Hafifçe tebessüm edip telefonu alırken kaçamak bakışlarla hala masa da sohbet eden ikiliye bakıp biraz daha uzaklaştım onlardan. İlkay benim yerime geçerken ben hızla telefonuma şifremi girip gelen aramalar ve mesajlara baktım. Annem aramıştı. Hem de 5 defa... Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atarken bahçeye çıkıp konuşmak istedim. Fakat aklıma Simay Hanım'ın verdiği emir gelirken el mahkum izin almak için onların yanına adımladım.

Masaya geldiğim vakit konuşmalarına ara veren ikiliye kısa bir bakış atıp sabahtan beri ilk kez Sadun Bey'in gözlerine baktım. Yeşillerinin arasında parıldayan yıldızlara dalıp gitmemek için bir kaç kes kısık kısık nefes aldım.

"Rahatsız ediyorum efendim ama. Acaba bir kaç dakika müsaade eder misiniz? Birini aramam gerekiyor da."

"Hayır edemeyiz. İş saatleri dışında aramanı yap. "

Simay Hanım'ın sert sözleriyle kısa bir duraksama yaşarken sinirlerime hakim olmak için elimde ki telefonu sıktım. Bakışlarımı Sadun Bey'den çekip Simay Hanım'a dönerken göğsüm aldığım soluklarla hızla inip kalkıyordu.

"Simay Hanım acil bir durum olmasa böyle bir ricada bulunmazdım emin olun. Lütfen sadece bir kaç dakika sürecek.."

"Hah bir de yalvarıyor. Olmaz dedim sana neyini anlamadın. Git kahve yap bana. Senin işin bu . Bir daha da böyle bir istekle karşıma gelme..."

Kendimi öylesine kasıyordum ki telefonu sıkan elimin acıdığını hissettim bir an. Gözlerim karşımda bana gülerek bakan kadına cevap veremediğim için dolarken derince hızla arkamı döndüm. Bir iki adım atmıştım ki Sadun Bey'in bir bıçak kadar kesin sesiyle afalladım.

"Lavin durur musun lütfen?"

Arkamı yavaşça döndüğümde Sadun Bey 'in ayağa kalkıp yanıma doğru adımladığını gördüm . Onun ardından Simay Hanım da kalkarken bakışlarım ikisi arasında gidip geldi. Karşı karşıya geldiğimiz vakit dün gece ki o tuhaf his gene sarıp sarmaladı beni. Kokusu tüm hücrelerime yayılırken derince solumamak için kendimle bir savaş halindeydim. Ellinin birini cebine koyup başını biraz eğdiğinde yüz yüze geldik. Diğer elini uzattığında ise nefes almayı bile unuttum o anlarda. Serçe parmağını usulca uzatıp göz altlarıma dokundu. Bir damla yaşı avuç içine hapsederken bedenim sanki artık bu dünya da değil gibiydi. Sadece O ve ben vardık yemek odasında.

Tekrar doğrulduğunda ise göz yaşım saklı avuç içini yumruk yaparak pantolonun cebine koydu. Bir kaç saniye olan dingin ifadesi anında yerini sert bakışlara ev sahipliği yapan bir ifadeye bıraktı.

"Bu evin sahibi benim. İzin alman gerekiyorsa sadece benimle muhatap olmanız gerekiyor. Ayrıca gelecekte maruz kalacağım kötü anların bir ön gösterimini bana sunduğunuz için size teşekkür ederim."

Oda da ki hava bir anda buz kesti. Sadun Bey başını arkasına çevirip Simay Hanım'ın gözlerinin içine baktı uzun uzun. Daha sonra ise hepimizi şoka uğratacak o sözleri söyledi.

"Sanırım bu evlilik kararını tekrar gözden geçirmem gerekecek.."

"Sa-saçmala Sadun. Basit bir çalışan için beni daha ne kadar dibe çekeceksin."

Simay Hanım'ın sorusunu duymazdan gelerek yüzünü tekrar bana döndü. Bir kaç saniye yeşillerinde bir kaç ifade geçti. Sanki göz bebeklerinde bambaşka bir adamın ruhunu saklıyor gibiydi. Ve ne gariptir ki bu odada ki insanlardan sadece ben görebiliyordum o saklı kalmış adamın ruhunu.

"Siz istediğiniz görüşmeyi yapın Lavin Hanım. Benim daha fazla kaybedecek vaktim yok. Akşam yemek saatinde görüşmek üzere.."

Ona cevap vermemi beklemeden hızla yanımdan geçip giden adamın arkasından dağılmış bir ifadeyle baktım. Bir kaç saniye sonra yanı başımda bir gölge hissettim Simay Hanım mavi gözlerinde derin bir nefretle bakıyordu bana.

"Bu günün hesabını sana soracağım. Bu eve geldiğin güne seni pişman etmezsem bana da yazıklar olsun.."

Bir fırtına gibi son sözlerini rüzgarını da yanına alarak geçip giden Simay Hanım ile olduğum oda bana dar geldi. Bu zamana kadar kimsenin gözüne batmadan idare ediyordum. Şimdi ise elimde kalan tek şeyi işimi kaybetmekle tehdit edilmiştim. Elimde sıkı sıkıya tuttuğum telefon artık canımı yakarken işittiğim kahkaha sesiyle irkilerek soluma döndüm. İlkay baya baya yüksek sesle kahkaha atarak bana bakıyordu.

"Sen var ya ne yere bakan ne yürek yakanmışsın. Ne ara Sadun Bey'in gözüne girdin de, adam evlenmesine kesin gözüyle bakılan kadına rest çekecek kıvama geldi?"

Kahkahaları arasında sorduğu soruyla afalladım. Bakışlarımı ondan çekip hızla masaya doğru adımladım. Kahvaltılıkları toplarken zihnim hala allak bullak bir haldeydi.

"Benimle alakası yok. Belli ki önceden bir olay olmuş bende üzerine biraz tüy diktim galiba."

Mırıltımı o duymuş muydu bilmiyordum. Yanıma gelerek dik dik bana baktığını bedenime bir iğne misali batan bakışlarından hissediyordum.

"Lavin şuan ne yapıyorsun sen tatlım?"

Sorduğu soruyla bir an duraksayıp yüzümü ona döndürdüm. Yüzünde benim bu sarsak halimle eğlenen bir ifade vardı.

"İzin verirsen şayet işimi yapmaya çalışıyorum İlkay."

Başını iki yana sallayıp senden adam olmaz bakışları atarak elimde tuttuğum tabağı aldı. İki elimi birleştirip avuçları içine hapsederken şuan yüzünde geldiğim günden beri ilk defa samimi bir gülümseme vardı. Gözlerinin içine kadar ulaşan şefkat bana çok uzak gelen bir histi.

"Güzel arkadaşım madem masayı kaldırdıktan sonra o aramayı yapacaktın, neden bunca tantana koptu acaba? Hayır boşuna mı kavga etti Simay Hanımla Sadun Bey?"

Bir an bedenimi ele geçiren bu aydınlanma hissiyle yerimde kala kaldım. İlkay haklıydı. Masayı topladıktan sonrada annemi arayabilirdim. Neden Simay Hanıma bu konuda ısrar edip kavga etmelerine neden olmuştum? Korkuyordum. İlk defa tecrübe ettiğim bu hissin adı kıskançlık mıydı?

"B-ben bil-bilmiyorum.."

Titrek sesimle dudaklarımdan zoraki çıkan kelimeler sonrası İlkay derince nefeslendi. Sonra da yüzümün yanında sallanan bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bir kaç saniye sonra konuştuğunda ise beni hiç olmak istemeyeceğim düşüncelerin tam ortasında bıraktı.

"Ben çok önceden yaşadım bu hisleri. Lavin sen de ben de ne yazık ki onlardan farklıyız. Bizim aramızda derin bir uçurum var. Üzülerek söylemek zorundayım ki o uçurumu ne senin ne de Sadun Bey'in geçmeye hevesi olur. Yol yakınken yüreğinde yeşeren o çiçeği sök at. Ben yapamadım. O çiçek benimle büyüdü. Sonra da hunharca sökülüp alındı ellerimden. Sen yaşama benim yaşadıklarımı olur mu?"

Cevap veremedim bile. Dolu gözlerine dalgınca baktım sadece. Bir kaç saniye yüzüme bakıp ellerimi bıraktı. Daha sonra ise masaya yönelip kahvaltılıkları tek tek tepsiye dizerek mutfağa adımladı. Ben ise öyle bir dehlize düştüm ki çıkış yolumun sadece Sadun Bey'in uzatacağı el olacağına ne yazık ki artık emindim.

Akşam üstü yemekleri hazırlamış Seher Hanım'ın talimatıyla evin bahçesini düzenliyordum. Tozlanan masa ve hazır sandalyeleri silerken çalan telefonumla daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Elime aldığım telefonda gördüğüm isimle kalbim tekledi. Öyle özlemiştim ki sesini. Hızla aramayı cevapladığımda duymayı beklediğim ses ne yazık ki onun ki değildi.

"Merhaba sevgili kardeşim.."

"Abi. Annem nerede?"

Onun nefret ettiğim kahkahası bedenimde ki tüm tüyleri ayağa kaldırdı. Ensemden akıp sırtıma kayan tek damla yaş kendimi ne kadar sıktığımın kanıtıydı.

"Babamla biraz istişare ettiler. Senin yerini biliyormuş ama bizden saklamış. Eh haliyle babam birazcık derin bir konuşma yaptı sevgili annemizle."

Elimde duran bezi sıkarken bedenimi zorlukla ayakta tutuyordum. Annem bir kez daha benim yüzümden zarar görmüştü. Bu durumdan nefret etsem de elim kolum bağlıydı. Defalarca onu o evden alıp çıkmak için uğraşmıştım. Fakat annem benim o şehire adım atmamı dahi yasaklamıştı. Ben de ara ara babam ve abimi polise şikayet ediyor onun biraz olsun rahat nefes almasını sağlıyordum. Bu yüzden bile beni öldürme isteğiyle yanıp tutuşuyordu ikisi de.

"Sen nasıl bir evlatsın? Aklım almıyor artık benim bu kadar vicdansız olmanı. Daha ne istiyorsun benden . Yıllardır benim kurduğum her düzeni yerle bir ettin. Anneme reva gördüğün bu eziyet ne zaman bitecek söylesene ?"

"Hiç bir zaman bitmeyecek. Sen bu eve geri dönüp o yüzüğü tekrar parmağına takmadan da bitmeyecek."

"Elinden geleni ardına koyma. Madem yerimi biliyorsun gel de beni al. Bak bakalım bu sefer sana neler yapıyorum ben."

"Günü gün ettiğin evde ki zengin bebesine mi güveniyorsun sen? En kısa süre de seni gelip sürüyerek o evden çıkarmasını bilirim ben."

Yüzüme kapanan telefonla zorlukla ayakta duran bedenim çimlerin üzerine düştü. Hızlı aldığım soluklarla nefesim kesilirken ayaklarımı kendime çekip başımı dizlerime koydum. Aldığım derin soluklara gözyaşlarım eşlik etse de sakinleşmek için uzunca bir süre çabaladım.

Kaç dakika o halde kaldım bilmiyorum. Gün karardı. Yıldızlar yerlerinden çıkıp geceyi aydınlattı. İlkay yanıma gelip Sadun Bey'in yemeğe gelmeyeceğini söyledi. Sessizce onu onayladım. Onunla bir zorlukla yerimden kalkıp içeri adımladım. Mutfakta hazırladığı masa da otururken yemek yemeğe takatim bile yoktu. Zorlukla yediğim bir kaç lokma sonrası benim kötü olduğumu görünce o masayı kaldırdı. Seher Hanım'ın insanı tedirgin eden bakışları altında direk odama ilerledim. Sıcak bir duş alıp yatağıma girdim. Uyumak , sonsuz ve derin bir uykunun kucağına düşmek istiyordum. Fakat nafile bir istek olduğunu saatler geçip de gözlerimi dahi kırpmadığımda anladım. Yatağımdan kalkarken daralan nefesim sebebiyle kendimi hızla bahçeye attım. Esen yelle saçlarım savrulurken yıldızların aydınlattığı çimlere oturup derince temiz havayı soludum.

Öğleden sonra üzerime çöken o depresif an temiz havayı soludukça kayboldu. Tehditlere alışık bünyemin artık yorulduğunu hissediyordum. Bir noktadan sonra ne olursa olsun kafasına girmiştim sanki. Bu yüzden ellerimden kayıp giden hayatımı akışına bıraktım. Abimin geleceği varsa göreceği de vardı. Karşısında 17 yaşında yüksek çıkan sesinden bile irkilen kız artık yoktu.

Karanlık bir çarşaf misali gökyüzünü örterken, yıldızlar insana huzur veren bir manzara sunuyordu. Çimlerin hafif tenime batması bile tuhaf bir zevk veriyordu. Gözlerimi kapatıp geceyi dinledim. Rüzgarın çıkardığı hafif tını içimde ki her bir kötü düşünceyi alıp götürdü. Kısa bir süre göz kapaklarım araladığında ayın şavkı önümdeki havuzu aydınlatıyordu. Orada gördüğüm evin silüetine baktım boş gözlerle. Geldiğim günden beri dikkatimi çeken tek bir şey olmuştu. Bu evde sanki hayat yoktu ve evin duvarlarındaki soğukluk insanlara da sirayet etmişti.

Lakin bu gece parlayan yıldızlar altında mehtabı seyrederken bu gün bir çok can yakıcı hisle cebelleşmiş olsam da hafif esen rüzgar tenimi okşarken yaşadığımı hissediyordum. Gözlerimi bir kez daha kapatıp sessizliğin huzur veren tadını çıkartırken, hışırtı sesleri arasında kulağıma çalınan adım sesleriyle irkilmeden edemedim. Oturduğum çimenlik alana yaklaşan aksak adım sesleri ile gözlerimi araladığım vakit, bedenimde ki her bir hücrenin aşina olduğu koku sıcak varlığından önce gelip ciğerlerimi aldığım nefesle bir dolmuştu. Bir müddet sonra adım sesleri kesilmiş, bundan mütevellit derin bir sessizlik kaplamıştı kocaman bahçeyi. Yanımda sıcaklığıyla başımı döndüren adamın ve benim nefes alışveriş seslerimizden başka ses olmayan ortamda tuhaf bir hava hakimdi. Hem dingin bir sakinlik vardı, hem de kalbimin hızına dahi yetişilmeyen hararetli atışları göğüs kafesimi dövüp, beni tedirgin ediyordu. Aradan geçen birkaç dakikadan sonra yanıma sakince çöken bedenle, istemsizce başımı sol tarafıma çevirdim. Gördüğüm görüntü beni şaşırtırken Sadun Bey için endişelenmiş ve bir panik dalgası tüm vücudumu sarmıştı.

"İyi misiniz Sadun Bey?"

Elimde olmayarak titrek bir sesle konuşmamdan dolayı Sadun Bey, dalgınca başını bana doğru çevirdi. Her daim düzenli görmeye alışkın olduğum adam, şimdi saçları dağılmış, gömleğinin ilk üç düğmesi açılmış perişan bir halde karşımda duruyordu. Üstelik her daim katı ve mesafeli bakışlara ev sahipliği yapan açık kahve renk ile bezeli yeşili gözleri kızarmış, rengi sanki ağlamaktan daha açık bir yeşile dönmüş gibiydi. Onu 4 aylık çalışma sürem boyunca ikinci defa böyle görüyordum. İlki işe başladığımın bir ay dolmak üzereyken olmuştu. Gözlerimin önüne gelen anı ile derin bir nefes çektim ciğerlerime. Sadun Bey'i böyle görmek hala o günkü gibi acıtıyordu içimi...

Lavin işe başladıktan iki hafta sonra...

Yoğun geçen günün ardından kendimi tezgahtaki sandalyeye bıraktığında hareket edecek mecali bile kalmamıştı. Sadun Bey'in yokluğunda eve gelen birçok misafiri ağırlamak cidden yorgunluktan bitirmişti hepimizi. Dolaptan aldığım soğuk suyu yudumlarken mutfağa yalpalayarak giren bedenle tedirginlikle yerimde dikleştim. Ayakta zor duran Sadun Bey başını zorlukla kaldırdığında gözlerimiz kesişmiş, ikimiz de ne yapacağımızım bilemez bir halde kalakalmıştık. Tedirgin bakışmamızı bölen taraf Sadun Bey olurken başını çevirip zorlukla da olsa adımlayarak dolaba doğru yürümüştü. Düşeceğinden korkarak ona yardımcı olmak için, hızla yerimden kalkmış usulca yanına yaklaştım.

"Sadun Bey ben yardımcı olabilirim isterseniz."

Başını bana çevirdiğinde gözlerimde konaklamıştı ilk bakışları. Akları kızarmış, orman yeşili gözleri yeşilin en açık rengine evrilmişti. Ağlamaktan gözlerinin şişmesi de cabasıydı tabi.

"Ben sadece kurabiye istiyordum. Bir tane bile olsa yeter. Ona çok ihtiyacım var şu an."

Son kelimelerini sesi titreyerek söylemesi ile içimde peyda olan hislerle ona bir adım yaklaştığımda, Sadun Bey dağılmış görüntüsüne rağmen tüm dikkati anında bana kaymıştı.

"Sadun Bey dün akşam kalan kurabiyeleri bitirmiştiniz. Hem evde vişne kalmadı. Ama elemanlardan birini gönderir yarın aldırırız. İsterseniz odanıza çıkalım birlikte. Baya yorgun gözüküyorsunuz."

Birkaç dakika beni boş bakışlar ile dinleyen adama baktım. Onun bu ruhsuzca duran halinden yararlanarak, koluna yavaşça girdiğimde, bir çocuk misali başını sallamış benim yönlendirmemle ağır ağır adım atmaya başlamıştı. Mutfaktan çıkıp antreye geldiklerimde Sadun Bey duraksamış ve bana bakmak için geriye doğru adımlamıştı. Düşmesinden korkarak tereddüt ederek Sadun Bey'in kolunu omzuma atarak ayakta durmasını sağladım. O an boynuna yakın olan yüzümden dolayı burnuma dolan içki ile karışık kendi kokusu beni tuhaf bir hissiyatın içine sürüklemişti. Ne yaptığımı bile bilmeden boynuna sokuldum ve istemsizce usulca bu günden sonra belki de meftunu olacağım kokusunu içime çektim. Sanki bir daha bu anı yaşama mümkün olmaz gibi gelmiş ve bu yüzden kendimi bu anda hapsederek Sadun Bey'in kendine has eşsiz kokusunu zihnimin en ücra köşesine kazımıştım.

"Lavin... Bana yarın kurabiye yap olur mu?"

Bir çocuğun ürkekliğinde çıkan sesiyle kalbimde oluşan derin kesikle bir kaç kez üst üstte yutkundum. Karşımda ki adam ona öylesine masum ve tatlı bakıyordu ki, bir an yanaklarını sıka sıka sevme isteği dolup taştım. Yeşillerinden kalbime ince bir yol çizen bakışlarına kayıtsız kalmam imkansızdı sanki.

"Yaparım tabi. Yarın iki tepsi yapacağım. Bir daha sorduğunuzda vişneli kurabiyeniz mutlaka evde hazır halde bulunacak."

Ağzımdan çıkan her kelimeyle dudakları yukarı kıvrıldı ve kocaman bir tebessüme ev sahipliği yaptı kırmızının en güzel tonuna sahip dudakları. Başını onaylar halde sallayan Sadun Bey elini belime atarak aniden beni daha da yakınına çekti. Sanki o an bir bütün oldu bedenlerimiz. Sıcaklığı bir kor misali düştü üzerime ve her bir azamı kendine ait ateşle yakıp kavurdu. Gözlerimi birbirine tutundu sanki o antre de ruhumuz birbirine akarak bir dansın içine girdi. Elini uzatıp yüzümde dağılmış duran saçımın bir tutamını kulağımın arkasına aldı usulca. Parmak uçları çenemden boynuma doğru inerken teninin dokunduğu yerde bambaşka hisler karşıladı beni. Bu hislerin büyüklüğünden korkarak baktım yüzüne. Ne yaptığını fark etmiş gibi elini usulca boynumda çekti.

Daha sonra ise yüzünü benden çekip önüne döndü bende daha fazla orada beklememek için sakin ve yavaş adımlar yürütmeye çalıştım. Her adım atışımda ayaklarım titriyor düşecek gibi hissediyordum. Merdivenleri çıkarken aramızda derin bir sessizlik hakimdi. Sadun Bey'in ise dudaklarından tek bir kelime bile çıkmadı. Bir kaç dakika önce birbirimiz de kaybolduğumuz o an yüzünden aramız da sözsüz bir antlaşma var gibiydi. Sadun Bey'in odasının kapısını zorla açıp içeri girdiğimizdeyse onun , kendi kendine mırıltı şeklinde konuştuğunu fark ettim. İstemsizce söylediklerine kulak kabartmış olsam da konuşmasından pek bir şey anlamadım. Sanki anlamsız sözcükler dizisi gibiydi ağzından çıkan kelimeler.

Zorlukla da olsa Sadun Bey'i yatağa oturttuğumda iri cüssesini taşımaktan dolayı nefes nefese kalmış, aldığım kesik soluklar eşliğinde hafifçe onu yatırmak için omuzlarından ittirdim. Zaten fazla güç uygulamama bile gerek kalmadan bedeni bir külçe misali yatağa devrilen Sadun Bey'le dudaklarımdan minik bir kıkırtı çıktı. Üzerine yatak örtüsüyle örterken yeşil hareler baygın bakıyordu. Bir an dalgınlığıma gelerek elim usulca saçlarına uzandı. Ne yaptığımı onun tebessüm eden yüzüyle fark ettiğimde kendime kızdım. Sadun Bey'in örtünün üzerinde kıpırdayan elinde gördüğüm yüzük beni bozguna uğratırken bulunduğum odada varlığımın yasak oluşu bir anda tokat gibi çarptı yüzüme. Ne zaman bu böylesine pervasız biri olmuştum ben ? Yıllarca herkesten koruduğum duvarlarımda izinsiz sızan bu duygular yüzünden çatlaklar oluşurken, yüreğime kök salmaya başlayan hisleri söküp atmak istedim.

Elim usulca bedenimin yanına düşerken son kez yatakta yarı uyur bakışlarla bana bakan Sadun Bey'e bakıp, odadan çıkmak üzere hareketlendim. Lakin bir adım attığım anda ayaklarımın adeta yere yapışıp kalmasına neden olan bir hadise gerçekleşti. Dışarıdan geldiği için buz gibi olan parmaklar serçe parmağımı ürkekçe tutuyordu. Soluklarım tüm bedenime sirayet eden heyecanla hızlanırken, karnımda içimi burkan bu hisle bocaladım bir süre. Hala serçe parmağımda ürkekçe duran parmaklara daha fazla kayıtsız kalamadım. Yavaşça başımı çevirdiğimde Sadun Bey gözlerini yarım açmış bir şekilde dolu dolu yeşiller ile bana bakıyordu.

"Gitme. Bugün birine çok ihtiyacım var."

Sesi varlığıma öylesine muhtaç çıkmıştı ki, kapıya doğru yönelmiş adımlarımı bir an bile düşünmeden ona doğru çevirdim. Yanına gidip gitmemek konusunda kararsız kalmışken, Sadun Bey parmaklarını serçe parmağımdan çektiğinde yoksunluk hissiyle ellerimi bir kaç kez açıp kapadım. Garip bir şekilde teni tekrar tenime değsin istiyordum. Ben bir duygu karmaşası içinde kaybolmuşken Sadun Bey zorlukla da olsa yatakta oturur pozisyona geçmişti.

"Lavin. Lütfen birinin yanımda olduğunu hissetmek istiyorum. Bu acıyla artık yalnız baş edemiyorum."

Titrek çıkan sesi, bana bakan dolu gözleri tüm direncimi kırarken yavaş adımlarla yatağa ilerledim ve uç kısmına doğru oturdum. Gülümseyerek minnettar bakışlar atan Sadun Bey ile bir kaç dakika önceki heyecan dalgası beni tekrar sararken , yüreği hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyordu. Bir kaç saniye sonra Sadun Bey beni daha da şaşırtacak bir şey yaptı. Başını dizlerime koyduğu vakit tüm bedenimi esir alan titremeyle derin nefesler almaya başladım. Heyecandan dilim damağım kurumuş yutkunamıyordum bile. Ben bir put misali yatakta otururken Sadun Bey'in mırıltı şeklinde söylediği ninniyle gözlerim dolmuştu istemeden.

"Ha Bu Feleğin Kuşi

Demirdendir Pençesi

Kuş Yollarım Kanadini

Uç Da Getir Annesini

Nenni Uşağum Nenni Nenni

Oy Nenni Nenni

Nenni Uşağum Nenni Nenni

Oy Nenni Nenni..."

Ninninin sonuna doğru kısılan sesiyle daldığını anladığımda huzurlu bir uykunun kucağında olan adamı uzun uzun izledim. Kendime hakim olmayarak bir ipek gibi yumuşacık olan saçlarını okşadım. Ellerimin arasından kayıp giden her bir tutamla bambaşka hayallere daldım. Başı dizlerimde, parmak uçlarım saçları arasındaydı. Hayal ettiğimden çok daha güzel bir histi bu.

Şafak sökerken yavaşa adımlarla odadan çıkarken, bir bebek gibi huzurlu uyuyan Sadun Bey'in haline tebessüm edemeden duramadım. Güneşin kızıl ışıklarının vurduğu bu masum görüntüyü ise zihnimin en kuytu köşesinde sakladım.

Günümüz gece...

Gözlerinde yine o günkü ifade ile bana bakarken benim içimin bu denli sızlaması normal miydi? Bu hisler ne zaman beni böylesine kuşatması altına alıp savunmasız bırakmıştı? Kendimi artık tanıyamıyordum.

"Lavin..."

Daldığım noktadan başımı Sadun Bey'e çevirdiğimde aynı muhtaç bakışların olduğunu görünce, ardından gelecek hamleyi tahmin etmek zor olmamıştı.

"Biliyorum saçma ama senden ilk kez bir şey rica edebilir miyim?"

Sadun Bey'in dudaklarından dökülen sözlerle kaşları çatıldı üzüntüyle. Ben o geceyi asla unutmamış, yaşadığım en özel an olarak kalbimin gizli odacığına hapsetmiştim. Şimdi karşımda ki adam sarhoş olduğu geceyi hatırlamazken, benim canım hiç olmadığı kadar yanıyordu. Demek ki bir benim hatıralarımda saklı kalacaktı o gece...

"Buyurun Sadun Bey sizi dinliyorum."

Nedensizce sert ve öfke dolu çıkmıştı sesim. Adını dahi koyamadığım bir kırgınlık vardı içimde. Ve ne yazık ki bunu karşımda bana şaşkınca bakan adama yansıtmaktan alı koyamıyordum kendimi. Sadun Bey bir kaç dakika duraksamış daha sonra ise söyleyeceği şeyden çekinir gibi gözlerini kaçırıp derin nefes almıştı.

"Ben normalde asla böyle bir şey yapmam. Sadece bugün benim için kötü bir gündü. Bunu söylerken bile utanıyorum ama ben dizlerine uzanabilir miyim? Yalnız olmadığımı hissetmeye ihtiyacım var."

Yine o gece ki sözlerin Sadun Bey'in dudaklarında can bulmasıyla çatılı kaşlarım düzeldi. Hissiz bakışlarım yaşamanın bocalamasıyla onun üzerindeyken koca adam karşımda ufak bir çocuk gibi küçülüp kalmasıyla bu haline üzüldüm. Zira Sadun Bey onu tanıdığım süre zarfında hep sert görünmüştü. Bu yüzden hep ulaşılmaz bir dağ gibiydi benim için. Benim tereddüt eden halimi görünce bakışlarını ellerine indirmiş bir kaç kez yutkunmuştu.

"Neyse saçma bir fikirdi kusura bakma lütfen."

Daha benim cevabımı bile beklemeden, kalkmak için hamle yaptığında elim, benden bağımsız hareket ederek hızla serçe parmağını tutmuştu. Yaptığım hareketi karşısında şaşkınca bana bakan adamdan utanarak bakışlarımı kaçırdım. Utançtan tenim kırmızıya dönmüş çoktan alev alev yanmaya başlamıştı. Dudaklarımı araladığımda ise sesimin bu kadar kısık çıkmasını beklemiyordum.

"Lütfen buyurun sorun değil benim için. Baya kötü görünüyorsunuz, biraz dinlenin. Bu gece sizi yalnız bırakmayacağıma, emin olabilirsiniz."

Oturduğum yerde ayaklarımı yavaşça uzattığımda, Sadun Bey tedirgin hareketlerle başını kucağıma koydu. Yüreğim tıpkı o gece ki gibi hızlı hızlı atarken, kuruyan boğazımı yumuşatmak için arka arkaya yutkundum. Gecenin karanlığında bahçe ışıklarının yansıması altında ki tek ses, ikimizin aldığı derin soluk alışveriş sesleriydi. Bir süre sonra aklıma Sadun Bey'in o gece burukça söylediği ninni gelirken, sözleri zihnimden dudaklarıma kadar ulaşmıştı.

"Ha Bu Feleğin Kuşi

Demirdendir Pençesi

Kuş Yollarım Kanadini

Uç Da Getir Annesini

Nenni Uşağum Nenni Nenni

Oy Nenni Nenni

Nenni Uşağum Nenni Nenni

Oy Nenni Nenni"

İlk dizelerini bitirdiğim vakit başımı eğdim yavaşça. Gözlerimiz yerini bilirmiş gibi birbiriyle buluştuğunda minnettar bakışlarının yanında, sulanan yeşillerini gördüğüm anda tereddüt dahi etmeden elim saçlarına gitti. Benim bu hamlemle Sadun Bey'in gözleri bu anın tadını çıkarmak ister gibi ağırca kapanmıştı. Ben ninninin ikinci sırasını söylemeye başladığımda, Sadun Bey'in kapalı gözlerinden akan yaş, yavaşça yanaklarından süzülüp gelip göğsüme kondu. Orayı yangın yerine çevirirken benim için bu hisler çok yeniydi. Daha fazla kaybolduğum bu duygu karmaşasında kalmamak için gözlerimi kapatarak ninninin sözlerine odaklandım. Biraz daha onun üzgün haline bakarsam içimde günden güne varlığını belli eden kıvılcımlara yenileceğini hissediyordum.

"Oğlum adam olacak

Kanı deli akacak

Mertliğin destanını

benim oğlum yazacak

Nenni uğaşum nenni

Oy Nenni Nenni

Nenni uğaşum nenni

Oy Nenni Nenni

Sabah sesinle olur

Yayla sesinle meşhur

Bekle sevdiğum bekle

Uşağum seni bulur

Nenni uşağım nenni nenni

Oy nenni nenni nenni

Nenni uşağım nenni nenni

Oy nenni nenni

NENNİ..."

Ninni bittiğinde derin bir soluk çekti ciğerlerime. Sustuğumda kapalı duran göz kapaklarımı araladım ağırca. Bakışlarım hiç vakit kaybetmeden sahibini bulurken, onun düzenli nefes alışverişleri ve yavaşça inip çıkan göğsü ile uyuduğunu anladım. O gece sabaha kadar onun saçlarını okşamış ve güneşin ilk ışıklarını orada birlikte karşılamıştık. Gelecek günlerin bize yaşatacaklarından bihaber son huzurlu anılarımızı o gece, o bahçede yaşamıştık...

 Gelecek günlerin bize yaşatacaklarından bihaber son huzurlu anılarımızı o gece, o bahçede yaşamıştık

 

Loading...
0%