Yeni Üyelik
33.
Bölüm

-Yuvasına Kavuşan Kırlangıç Kuşu...

@anita_86h

Keyifli okumalar dilerim..

 

*********************************

 

Lavin'den...

Gece tüm ihtişamıyla karşımdaydı. Ellerim sızlamaktan zorlukla nefes aldığım karnımın üzerinde, bakışlarım ise yıldızların süslediği mor rengin ahenkle dans ettiği gökyüzündeydi. Yaşlar yüzünden kızaran yanaklarımı umursayacak halde bile değildim. Beynim kazan gibi, ruhum yorgundu. Düşündükçe kalbime ucu keskin oklar saplanıp beni nefessiz bırakıyordu. Ben bu ihaneti hak edecek ne yapmıştım? Sevdiğim, yüreğini evim bellediğim adamın yüzünü başkasına dönmesi için nasıl bir suç işlemiştim ki, karnımda onun çocuğu ile bir başıma bu esarete mahkûm olmuştum....

Cevabını bekleyen çok fazla soru olmasına rağmen benim bu gece gördüğüm görüntüden sonra Sadun'a tek kelime edecek dermanım kalmamıştı. Kalbim binlerce parçaya ayrılmıştı da sanki artık tamiri mümkün değilmiş gibi hissediyordum.

Bir yanım ise derin bir öfke deryası içine hapsolmuş gibiydi. Bana karşı bu kadar zalim olan kadere karşı sitemkârdım. Mutlu olmama izin vermeyen herkese karşı nefret doluydum. Belki de en çok kendime...

Birine tüm kalbimle güvenerek çıktığım bu yolda sırtıma aldığım keskin bıçaklar bana yaşamayı bile haram kılıyordu. Artık sınırımdaydım. Lakin karnımda günden güne büyüyen can, bana yaşamak için bir umut ışığıydı…

Gün doğumuna kadar o koltukta oturup sessizliğe sığınarak dışarıyı izledim. Bu evden kurtulmak için harcayacağım enerjim dahi tükenmişti sanki. Umutsuzluk hissi dört bir yandan kuşatmış, aldığım nefesleri dahi zehrediyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla kapım usulca tıklatıldı. Bu saatte uyanan tek kişi vardı. Sıkıntı ile oflayıp tutulmuş bedenime rağmen ayağa kalktım. Kilitlediğim kapının arkasına gidip derin soluklar hapsettim içime. Benliğimi saran tüm öfkeye rağmen tutulmuş bedenimle usulca koltuktan kalkıp tutuk adımlarla kapıya doğru ilerledim. Dün gece odaya girer girmez kilitlediğim kapıyı aralayıp karşımda duran kıza baktım.

“Günaydın Lavin Hanım.”

“Günaydın Derya. Erkencisin bugün.”

Hafifçe başını sallayıp elinde tuttuğu kıyafeti uzattı bana. Gözlerimi öfke ile devirip artık 6 aydır rutin haline gelen görevimi yapmak üzere elbiseye uzandım. Alpay denen ruh hastası her sabah Beren hanıma ait kıyafetlerden birini giymem için gönderiyordu. Eğer ki inatlaşıp reddedersem tüm gün aç bırakıyordu. Artık aklımı kaçırmak üzereydim. Bu hapishane sonum olacak gibiydi.

“İyi bari bugün mavi renk göndermiş sevgili zebanimiz. Kesin masada kahvaltı yapmak için beni bekliyordur.”

Yarı güler, yarı öfkeli çıkan kelimelerle Derya minik bir tebessüm ederek yanımdan ayrılıp aşağıya inen merdivenlere yöneldi. Arkasından birkaç dakika dalgınca bakıp kapıyı kapattım.

Sarsak adımlarla yatağa geçip otururken ruhsuz bakışlarım elbise üzerindeydi. Rengi ve üzerindeki minik çiçekler bana Sadun’un ilk kez doğum günümü kutlamam vesile olduğu geceyi hatırlatıyordu. Bana hediye ettiği toka hala ondaydı. Sonra minik bir anı belirdi gözlerimin önünde. Hiç bir zaman unutamadığım hala zihnimin en güzel yerinde saklı kalmış bir rüyaydı...

 

1 Yıl Önce.. Lavin İşe Başladıktan 3 Ay sonrası....

Karayel ailesinin yanında çalışmaya başlayalı 3 ay olmuş genç kız ise günde güne bu eve daha çok ait hisseder olmuştu kendini. Seher Hanım her ne kadar katı biri gibi görünse de genç kızın iri cüssesine rağmen bir dakika durmadan ona verilen her işi sorgusuz sualsiz yapmasına takdir edercesine kaçamak bakışlar atıyordu arada. Her sabah rutine bağlamışçasına erkenden kalktığı için bu gün pazar olmasına rağmen gün yeni ışırken uyanmıştı. Bir kaç kez yatakta dönüp uyumaya çalışsa da başaramayınca oflayarak yerinden doğruldu. Banyoya adımlayıp ılık bir duş alırken saçlarını toplama gereksinimi duymadan hızla bahçeye çıktı. Dün akşam çiğ yağmış olacak ki bahçedeki otlar nemliydi. Etrafta derin bir sessizlik hakimken kaç zamandır aklında olan yürüyüşü yapmaya karar verdi. Bu saatte daha kimse uyanmayacağının bilincinde olarak ağır adımlarla bahçenin arka tarafında kalan patika yola saptı. Kuşların sesi doğanın eşsiz ferah kokusu eşliğinde ilerlerken her bir hücresinin yenilendiğini hissediyordu. Yürümeye öylesine dalmıştı ki kaldıkları evden ne kadar uzaklaştığını dahi fark etmemişti bile. Etrafa bakıp kaybolduğunu anladığında yüreğine çöreklenen korku ile geldiği yolu geri dönmek için hareketlenirken sağ tarafında kalan yolun üzerinde beyaz kış bahçesine rastladı. Adımlarını o tarafa yönlendirdiğinde çardağa yaklaştıkça hafif bir çiçeksi kokunun burnundan süzülüp ciğerlerine dolduğunu hissetti. Daha önce bir kez geldiği ve Sadun Bey tarafından kovulduğu bu yere tekrar girmek akıl karı değildi lakin kendine engel olamadı. Herkes uyurken bir kez daaha o çiçeksi kokuyu içine çekmek istemişti . Beyaz duvarları camla kaplı çardağın kapısını yavaşça açıp başını uzattığında gördüğü manzara ile neredeyse küçük dilini yutacaktı.

İlk geldiğinde dikkatli bakamamıştı. Pür dikkat etrafa bakarken her bir noktaya tek tek hayran olmuştu. Resmen minyatür bir ev gibiydi. Minik kuzineli soba yanına konumlanmış pembe çiçekli sallanan sandalye ile huzur dolu bir ortamdı. Ürkek adımlarla sandalyenin olduğu tarafa ilerlediğinde yan tarafında duran masa üzerinde gördüğü kitaplara baktı şaşkınca. Sabahattin Ali, Zülfü Livaneli , Nazım Hikmet ve daha bir çok yazarın kitabı üst üste dizilmiş bir halde duruyorlardı. İçindeki meraklı kızı zapt edemeyerek en üstteki kitaba uzandı. Sayfaları tek tek açıp üzerinde parmak uçlarını gezdirirken farkında dahi olmadan bedenini yanındaki sandalyeye bırakıp rast gele bir sayfayı açarak kısık sesle okumaya başladı ..

"Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz."

Sayfalar parmak uçlarında su gibi akıp giderken çevirdiği sayfanın birinde gördüğü yazı ile duraksadı. Farkında olmadan sesini biraz daha yükselterek okurken arkasında onu izleyen bedenden bihaberdi..

"Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim.."

Kelimeler dudaklarından firar ettiği anda kendi sesine karışan başka bir sesle duraksayıp yerinde adeta çakılı kaldı bir süre genç kız...

"Sen bana, dünyada başka türlü hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.."

Genç kız hızla oturduğu koltuktan kalktığı gibi arkasını dönerken spor kıyafetler içinde ona dalgınca bakan Sadun Bey'le karşılaştı. Lavin suç üstü yakalanmış olmanın verdiği korkuyla karşısında dikilen adama bakarken o yavaş adımlarla genç kızın yanına doğru yürümeye başladı. Lavin ise nefesini tutmuş karşısında tek kelime etmeden ona bakan adama bakarken kalbi durma noktasına gelmişti. Nasıl böyle bir hataya düştüğünü anlamıyordu. Yine yeniden kovulacak olmanın acı hissi şimdiden tüm bedenini sarmıştı.

Genç adam kızın elindeki ki kitaba uzanıp alırken Lavin'in okuduğu sayfaya kısa bir göz gezdirip kapatarak kelimeleri ardı sıra onun gözlerinin içine bakarak söylemeye devam etti.

"Bunu sonuna kadar götüremediysen, kabahat senin değil... Bana hakikaten yaşamak imkânını verdiğin birkaç ay için sana teşekkür ederim. Böyle birkaç ay, birkaç ömür kıymetinde değil midir?"

Lavin genç adamın tok sesiyle orman yeşili harelerine dalıp gitmişken sanki bambaşka bir alemde gibi hissetmekten alıkoyamıyordu kendini. Birbirlerinin gözleri içine bakarak durdukları bir kaç dakika sonrası genç adam kızın yanından geçip kitabı eski yerine koyarken daha sonra kış bahçesinde ilerleyip cam kenarına konumlanmış çiçeklere yavaşça su vermeye başladı. Lavin onun yanına gidip gitmemek arasında kalırken merakına yenilip ürkek adımlarla ilerledi. Her adım atışında , genç adamın parmak uçlarıyla mavi çiçeklerin yapraklarını tek tek sevmesini izledi. Sadun ise genç kızın kendine has kokusunun bu bahçede annesinden yadigar kalan çiçeklerin kokusuna karışmasından tuhaf bir haz duyuyordu . Sanki Lavin hep burada onun yanında var olması gereken biriydi. Buraya öylesine ait duruyordu ki birlikte tüm günü burada onunla geçirebilir gibi hissediyordu o sıralarda.

"Çok güzelmiş. Masmavi gökyüzü gibi adeta. Adı ne acaba bu çiçeğin?"

Lavin'in naif sesi ile Sadun ona yüzünü döndüğünde fazla yakın olduklarını umursamadan dudaklarını araladı...

"Unutma Beni Çiçeği derler adına. "

Kısık sesle genç kızın badem gözlerine bakarak sarf ettiği sözler sonrası kızın şaşkın bakışlarına bakarak tebessüm etti usulca. Lavin heyecanlı bir şekilde biraz daha yaklaşıp çiçeklere usulca dokunurken Sadun ise genç kızın açıkta kalmış beyaz boynuna bakıyordu dalgınca. Kokusu şimdi daha da yakından gelirken siyah saçları ise omuzlarında salınmış bir halde genç adamın her bir teline dokunması için yalvarıyordu sanki..

"Bir hikayesi var mı acaba bu güzelliğin?"

Çocuksu bir merakla genç kızın sorduğu soru ile mesafelerini kapatıp kızın dokunduğu çiçeğe elini uzattı. Parmak uçları birbirine değerken Lavin ağırca yüzünü ona çevirmişti. Nefeslerinin dudaklarına değecek kadar yakın olduklarını ise daha yeni fark ediyordu...

"Aslında bu minik güzellik farklı hikayeleri barındırır içinde . Fakat belki de ona ait en sevdiğim annemin anlattığı masalsı hikaye..

Bir Fransız şövalyesi sevdiği kadınla nehir boyunca yürürken; küçük mavi çiçekleri görmüş. Sevgilisine sunmak için eğilip toplamaya başlamış. Ancak, şövalyenin üzerindeki zırh, dengesini bozup nehre düşmesine sebep olmuş. Bir yandan akıntı ile boğuşurken diğer yandan elindeki çiçekleri sevgilisine atıp "unutma beni" diye bağırmış. Bu olayın ardından küçük mavi yapraklı çiçek, bu isimle anılmaya başlanmış...

Aşık çiftler için anlamı derin ve büyüktür. Belki de bu yüzden annem bu kadar çok severdi bu çiçekleri kim bilir.."

Sessizlik etraflarını sarmışken ikisi de anın ağırlığı altında eziliyordu o sıralarda. Lavin yeşil harelerden kahvelerini çekemezken genç adamın ona yaklaşarak mesafelerini kapattığını fark etti. Aslında buradan çıkıp gitmeli bu yakınlıktan uzaklaşmalıydı lakin sanki ayaklarına binlerle kilo beton dökülmüş gibi yerinde çakılı kalmıştı. Genç adamın kendine has kokusu ciğerlerine dolarken onun elinin tersini yüzünde hissetti. Sadun genç kızın elmacık kemiklerini usulca okşarken, daha sonra yüzüne düşmüş bir kaç tutam saça uzanıp kulağının arkasına iliştirdi sakince. Genç adamın aldığı kesik nefesler Lavin'in dudaklarına vururken aralarındaki bu atmosferi genç adamın çalan telefonu bozmuştu. İkisi de derin bir rüyadan uyanır gibi irkilerek birbirlerine bakarken Sadun hızla telefonunu cevaplayıp genç kıza bir kez bile bakmadan kış bahçesinden çıkmıştı..

Lavin ise yaşadığı ana hala inanamaz halde yanı başında durduğu çiçeğe dalgınca bakarken usulca mavi yapraklarını okşadı . Dudaklarından mırıltı şeklinde çıkan kelimenin ise o an farkında değildi..

"Unutma beni.."

***************************

Hatırladığım o kısacık an bile kalbimin acıyla kasılmasına enden oldu. O günden aylar sonra ondan binlerce kilometre uzakta nefes almaya çalışacağımı nerden bilebilirdim ki? Parmak uçlarım kumaşın üzerinde gezerken içime çektiğim titrek nefeslerime, yanaklarımdan süzülen sıcak göz yaşları eşlik etti. Özlem hissi tüm benliğimi sarmıştı. Kokusunu, teninin sıcaklığını, yüreğime nefes olan yeşillerini deli gibi özlemiştim. Onsuz, eksik ve yarımdım. Sessizce ağlarken karnımdan gelen tekmelerle, elbisedeki parmaklarım duraksadı. Kızım, belki de benim gibi tanımasına çok görülen babasını özlemişti. Avuç içimi karnıma bastırıp masaj yaptım. Sakinleşen bebeğimle daha fazla aşağıdaki saçma gösteriye geç kalmamak için ayaklandım.

Önce ılık bir duş aldım. Saçlarımı üstün körü kurutup at kuyruğu yaptım. Sonra da istemeye istemeye bana verilen elbiseyi giydim. Aynadaki aksime bakarken ne hissetmem gerek bilmiyordum. Beren hanıma gerçekten o manyak adamın dediği kadar benziyor muydum ki? Ben aynada sadece yıllar boyu hor görülmüş Lavin’i görüyordum ama diğer herkes için durum farklıydı sanırım. Karnımdan gelen minik guruldama sesleriyle kahvaltıya inmek için hareketlendim. Kapıdan çıktığımda duyduğum araba sesleriyle ilk başta duraksadım. Birçok araba gelmiş olacak ki koşturma ve bağırış sesleri yankılanıyordu bahçede. Ürkek adımlarla hole adım attım. Kalbim heyecandan ağzımda atıyordu sanki.

Merdivenlerin başına geldiğimde sesler yükselmiş, ona silah sesleri eşlik eder olmuştu. Elimin biri korkuyla karnıma, diğeri ise merdivenin tırabzanına tutundu. Avuç içlerimle sıkı sıkı tırabzana tutunurken tanıdık sesleri işittim.

“Lavin nerede?”

Seyit abinin gür sesiyle rahatlamış bir halde hızla merdivenlerden inmeye başladım. Son basamağa kadar karnıma giren sancılarla zorlukla indim. Antrede birçok silahlı adam vardı. Adım seslerimle başları bana döndüğünde yerimden milim bile kıpırdayamadım. Bana zarar verecekler korkusuyla adımlarım geri giderken ismimi biri söyledi.

“Lavin..”

Bu onun sesiydi. Aylardır sesinin tınısına dahi hasret kaldığım sevdiğimdi. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki , sesi dışarıdan bile duyulabilecek haldeydi. Bedenim kaskatı kalmıştı. Nasıl bir tepki vermeliydim? Ona koşup sarılsam çok mu gurursuzca olurdu? Dün gece kendimce aldığım kararlar onun sesini duyana kadar mıydı yani?

Tırabzandaki elim ürkekçe diğer elimin üzerine kapandı. Asıl Sadun karnımı gördüğünde beklemediğim bir harekette bulunursa ben ne yapardım? Bulunduğum alan dar gelirken, ortamdaki sessizlik beni daha da geriyordu. Yüreğimi mesken tutan özlem hissi, beynimde dolaşan tüm düşüncelere galip geldi.

Aldığım hızlı nefeslerle yavaşça arkamı döndüm. Bakışlarım büyük siyah kapının girişinde ayakta duran sevdiğimi buldu. Dağılmış saçları, tüm gece uyumadığını belli eden aklarına kırmızı damarlar oturmuş yeşilleri, uzamış sakallarıyla tam karşımda duruyordu işte. Yüzünde gezen bakışlarım onun şaşkınca karnıma bakan ifadesiyle sekteye uğradı.

Yeşil hareler an be an büyürken tutukça bana doğru bir adım attı ama sonra ne düşündüyse bu hamlesi yarıda kaldı. Korku denen hissiyat benliğimi ele geçirirken onu kaybetme telaşıyla karnımın el verdiğince ona doğru adımladım. Bakışları, hareketlenmemle yüzüme çıkarken, dolan gözleriyle ciğerlerime çektiğim yakıcı nefeseler sonrası kendimi daha fazla tutamadım. Sesli şekilde ağlarken çoktan onun kolları arasına girmiş, âşık olduğum kokusu ile buluşmuştum. Boynuma saklanan çehre, tenimin üzerinde gezen damlalar ile derince soluklandım. Parmaklarım, kumral tutamlar arasında gezerken, onun iri elleri belim ve sırtım arasında mekik dokuyordu.

“Efulim…Özleminden delirmek üzereydim…”

Boğuk sesiyle daha çok sarıldım ona. Onu taklit edip yüzümü boynuna gömdüm. Eşsiz kokusunun kaynağını dudaklarımı bastırıp, derince soluklandım. İşte şimdi tamamlanmış hissediyordum. Sonunda ona kavuşmuştum. Kaç dakika o halde kaldık bilmiyorum. Ne kadar zaman geçti farkında olamasamda boynumdan uzaklaşan baş ile bende yüzümü saklandığım sıcaklıktan çıkardım. Yüz yüze geldiğimizde dudaklarımın üzerinde hissettiğim baskıyla ağırca kapandı göz kapaklarım. Ona karşılık verirken karnıma giren sancıyla öpüşmemiz yarıda kesildi. Bu seferki sancı diğerleri gibi değildi. Ağrı gittikçe artarken bacaklarımdan akan sıcak sıvıyla gözlerim büyüdü. Korkuyla Sadun’dan uzaklaşıp aşağıya, bacaklarıma baktım. İnce şerit halinde akan kanla nefesim tekledi.

Sadun’un kollarından uzaklaşıp ellerimi karnıma sardım. Sancı büyürken can acısıyla attığım çığlıklar holde yankılanıyordu. Kollarımdan tutan birinin varlığını hissediyordum ama acı öyle büyüktü ki kimseyi görecek halde değildim.

“Lavin kardeşim dayan. Seni mutlaka hastaneye yetiştireceğiz.”

Seyit abinin sesiyle hafifçe araladım gözlerimi. Ona zorlukla tebessüm ederken, tekrar karnıma giren sancıyla etrafımı sevdiğimin kokusu sardı. Bacaklarımdan tutulup havaya kaldırıldığımda başım yorgunca göğsüne düştü. Bilincim gitmek üzere iken zor bela araladığım göz kapaklarımdan onun çehresine baktım. Sıktığı dişlerinden, çenesi sivrilmişti adeta. Elim güçsüzce yüzüne çıktı. Yanaklarına avuç içlerimi bastırdım. Bakışları anında bana dönmüş, attığı adımlar durmuştu. Zayıflamaktan ortaya çıkan elmacık kemiklerinde baş parmağımı gezdirdim. Sancılar nefesimi keserken gözlerim kapanmadan önce son sözlerimi ona doğru fısıldadım.

 

“Kızımızı kurtar sevgilim…”

 

Loading...
0%