Yeni Üyelik
3.
Bölüm

(2) YAŞAM ÇIKMAZI

@annemarie

Oy ve yorumlarınız bekliyorum🔗

Keyifli okumalarr🤍🤍

 

 

 

2

 

YAŞAM ÇIKMAZI

🔗

Gözlerim hızla açıldı göğsüm deli şişip iniyordu nefesimi kontrol altına almak için derin derin nefesler almaya başladım.

"İyi misin?" diye sordu, sesinin her bir tonunu ezbere bildiğim adam, tamamen hissiz bir sesle, işte Çelik'in bana gösterdiği yüzü bayılmadan önce sadece bir anlık öfkesine yenilmişti.

 

Fazla öfkeli bir yapısı vardı fakat değil benimle hissiz konuşmak geçmişte, çocukluğumuzda, bana kızmazdı bile. Bana asla kıyamazdı, ben bir yana dünya bir yanaydı onun için ama şimdi ilk gözden çıkaracağı kişi bendim.

Bunu bilmek can sıkıcıydı.

Yine ifadesizlik olan maskemi taktım. "İyiyim."

Sesim tamamen onun gibi hissizdi. Başını ağırca sallayıp beni onayladı yataktan doğrulup sırtımı yatak başlığına dayadım.

"Ne zaman bu kadar güçten düştün? Sen ve bayılmak aynı cümlede bile zıtsınız, senin gibi canilere hiç bir şey olmaz sanıyordum." Sesinde bariz bir alay ve ima vardı.

Gülümsedim dudaklarımda katillerin yani benim gibilerin taktıkları bir gülümsemeyle, soğuk ve tehlikeyle baktım mavi gözlerine .

"Merak etme bir şey olmaz bana. Malum son zamanlada geceler yorucu geçiyor, onun etkisidir herhalde." dedim göz kırparak dediklerimin altındaki imayı anlamış olacak ki yüzünü buruşturdu.

Onun aklı fesattı! Benim demek istediğim her gece sabaha kadar görevlerle ilgili araştırma ve plan yaptığımdı.

Tabi canım yoksa sen hiç öyle bir şeyin imasını yapar mısın?

Elbette yapmam.

"İğrençsin." dedi yüzünü buruşturarak. Neşeli yapmacık bir kahkaha attım.

"Ben dünyanın birinci harikasıyım, iğrençsin ne demek ayıp valla alınıyorum." Ses tonum oldukça sinir bozucuydu.

Bana iğreniyormuş gibi baktı, nerdeyse son altı yıldır baktığı gibi, alışkındım onun bu bakışlarına, alışmak zor olsada…

"Canın cehenneme." Arkasına dönüp odadan çıktı, beni odama o getirmişti sanırım.

"Eh ne yaparsın günlük Zincir dozunu aşarsan sonucu bu oluyor- " Kendi kendime konuşmamı bölen şey hissettiğim bir gölgeydi, başımı sağ tarafa çevirdim, o burdaydı sırtını duvara yaslamış beni izliyordu, az önceki tartışmamızı ve kendi kendimle olan konuşmamı duymuştu. Şaşırmıştım onu hiç hissetmemiştim gölge gibiydi ve tenimin kızardığına emindim eğer onun burda olduğunu bilseydim mavi gözlü öküzle kavga etmezdim, evet Çelik'e mavi gözlü öküz diyorum eskiden elf gözlü yakışıklı derdim.

Aklını topla, Zincir! Ne zamandan beri Çelik'in dedikleri aklına takılır oldu? Ne zamandır Çelik ile olan eski anılarını hatırlar oldun? Kendine gel kim olduğunu hatırla!

Haklısın.

Haklısın deyip durma! Sen kendinde misin? Ne bu halin kendine gel, Zincir'sin sen. Onalara ailem bile demiyosun ama Çelik'in dedikleri aklında. Unutma sen acımasızsın! Umay'a da haddini bildireceğiz bize karşı çıkmanın cezası ağır olacak onun için.

Z olan iç sesim acımasızlığın zırhını kuşatmıştı ruhumun dört bir yanına. Acımasızlığın tilkileri aklımda dolaşıyordu.

"Nasıl hissediyorsun?"

Bana sorduğu soru yüzünden garip hissettim, ben daha bu sabah bu adamın aracının önünü kesip onu bu eve istemese de getirmiştim ama o bana nasıl olduğumu soruyordu, garip.

"Merak etme ben kolay kolay ölmem." Dilimle kurumuş dudaklarımı ıslattım, kustuğum için kendimden tiksiniyordum ...

Komidinin üstündeki bir bardak suyu alıp bana uzattı.

"Al iç," dedi dağ ayısı kibarlık nedir bilmez yaratık.

Fazla gerginsin.

Bazen gergin olmak benim de hakkım!

Tamam be, sustum!

"Neyin var kaşlarını çattın?" Zihnimde ki seslerle konuşurken farkında olmadan kaşlarımı çattığım zamanlar olurdu.

"Ayıptır söylemesi, sen acaba burda benim odamda ne yapıyorsun?" Odam olduğunu vurgulamıştım belki gider diye ama beyefendinin gideceği yoktu galiba.

"Uyanmanı bekliyorum,"

Gözlerimi devirdim, ben sormadıkça beyefendi konuşmuyordu, sinir bozucu şey.

"Aa anladım, ben uyuyan güzelim sende beni uyandıracak prensin, öptüm mü beni? Doğruyu söyle." dedim alayla, bana öyle bir baktı ki şaşırdığı belli oluyordu. Konuşmasına izin vermeden devam ettim, zaten konuşacak kadar da kendine geldiği söylenemezdi.

 

"Bir dakika ya, Arora'yı Malefiz öperek uyandırmıştı. Ee Malefiz onun iyilik perisiydi. Sen de benim kötülükler prensim mi oluyorsun?" diye sordum alayla.

Bizim hiçbir zaman iyilik perimiz olmadı.

Bizim iyilik perisine ihtiyacımız yok M , biz birbirimizin her şeyiyiz.

Bana uzattığı suyu da almadım, sonuçta uyuyordum ve suyuma bir şey katmış olabilirdi, bu yüzden elimle reddettim.

"Çok geveze bir kız çocuğusun, seni ilk gördüğümdeki ciddiyetin yok şu an."

Elindeki suyu tekrar komidinin üstüne bıraktı, bu adam delirmiş miydi? Bana kız çocuğu dediğine göre delirmiştir. Yüzüme ciddiyet maskemi taktım, "Sakın, bak uyarıyorum sakın bir daha bana kız çocuğu deme." dedim dişlerimin arasından tıslarcasına.

Ben hiç kız çocuğu olmamıştım. Olmadığım bir şeyle bana hitap etmesini istemiyordum.

Ukala bir şekilde gülümsedi. " Küçük bir kız çocuğundan farkın yok."

Bu adamla zıtlaşmak istemiyordum, "Beş yaşından sonra olmadığım bir şeyle bana hitap etmeni istemiyorum." sesim sakin ve yumuşak çıkmıştı. Gözlerinde soru işaretleri vardı.

Başkalarına Kum Kedisiyken bu adama bu kadar yumuşak başlı olman garip.

Bu adam isterse şimdi canımı alır. Koltuğumu sağlama almalıyım.

"Zincir olmak zor. Bir şeyler feda edilmeli." Kısa ama net bir cevaptı bence.

"Haklısın Zincir olmak için bir şeyler feda edilmeli. Sonuçta koskoca mafya babalarını dolandırıp öldürüyorsun. Plan yapmak zor ve sen de akıllı bir kız çocuğusun. Bazılarını avcunun içinde oynatıyorsun, kafanda binbir türlü tilki var, tehlikeli bir kız çocuğusun." dedi sesinde ufakta olsa bir hayranlık vardı, sanırım bana hayranlık duyuyordu.

"Koskoca kadınım bana kız çocuğu diyorsun." dedim ruhsuz bir sesle. Anlattıklarının bir kısmı doğruydu ben hak edenler için acımasız bir katildim.

"Kaç yaşındasın ki? Koskoca kadınım diyorsun." İsterse bunları şu an hemen öğrenebilirdi ama benim anlatmamı bekliyordu.

Dudaklarıma bir sırıtış peydah oldu. "Yani nereden baksan, yüz on bir yıldır yaşıyorum ve en sevdiğim şey de öldürdüğüm mafyaların kanını içmek, bil bakalım ben neyim?"

"Hmm anladım kız çocuğu, sen hep alayla konuşacaksın beni ciddiye almayacaksın."

Onu elbette ciddiye alıyordum sonuçta o yeni MÖB lideri olacaktı ve bildiğime göre küçük yaştan itibaren Birliğin kalbi olan yerde diğer üye ve liderlerin çocuklarıyla birlikte eğitiliyordu. Bunca zor eğitimin yanında yurt dışında mimarlık okumuştu ve yüksek bir başarıyla mezun olmuştu. Annesi Yasemin Bıçakçı'nın bir moda evi vardı bildiğim kadarıyla annesi onu, oğluna devretmişti.

"Seni ciddiye alabileceğim herhangi bir şey yok." dediğimde gözlerinden tehlikeli parıltılar geçti. Onunla eğlenmekte bir sakınca görmüyordum.

O da bunu biliyor olacak ki, "Peki kız çocuğu sen öyle diyorsan." dedi imayla.

Aklıma gelen fikirle gözlerim parıldadı, tilkilerim yine harika bir plan kurmuştu, bir kez daha kimin lider olduğunu herkese gösterecektim.

Bıçakçı tam tekrar konuşacağı sırada kapı açıldı. İlk Bulut girdi içeri peşinden Doğan, Eray, Yağız ve Çelik girdi Umay gelmemişti. Çelik neden yine gelmişti ki, neyse umrumda da değilç

Bulut hızlı adımlarla yanıma geldi yatağın üstüne oturup bana sarıldı başını göğsüme yasladı kollarını da belime sardı.

"Özür dilerim keşke engel olsaydım, elini de mahvettin acıyor mu canın?" fısıldayarak konuşmuştu ve sesi titriyordu.

Elim yeni aklıma geldi düşündüğüm için ufak bir sızlama hissettim ama pek önemli değildi, sonuçta daha ağır yaralarım olmuştu.

"Elimin yemekle alakası yok, gelen bir mesaj yüzünden sinirlendim." dedim buzulları aratmayan soğuk sesimle. Herkes duysun diye sesli konuşmuştum.

"Ne mesajı?" diye sordu Çelik.

"Önemli bir şey mi oldu?" dedi Eray.

Peşpeşe konuşmuşlardı derin bir nefes aldım. Planımı devreye sokmanın vakti gelmişti.

"Umay'ı da çağırın öyle anlatacağım." Her yönüyle mükemmel bir plandı, tilkilerimle gurur duyuyordum.

"Ben gidip çağırayım onu. Sana bitki çayı hazırlıyordu." dedi Eray, sesinde pişmanlık vardı ama umrumda değildi, sonuçta ne demişler son pişmanlık fayda etmez. Hızlıca odadan çıktı.

Doğan bana iyi misin dercesine baktı, gözlerimi kapatıp açtım iyi olduğumu anladı.

Yağız ile kesişti bakışlarımız düşünceli gözüküyordu muhtemelen yine ne yapacağımı anlamak istiyordu.

Yağız ise Yasemin Bıçakçı'nın tasarladığı elbiselerin defileleriyle, pazarlama gibi birçok şeyle ilgileniyor aynı zamanda ailesinden kalma bir şirket vardı. Şirket hasta çocuklara yardım için kurulmuştu. Detaylarıyla pek ilgilenememiştim ama en yakın zamanda ilgiyle takip edecektim yaptıklarını. Doğan detaylı bir şekilde araştırmıştı şirketi ve Yağız'ı onunda sicili temiz gözüküyordu onu sadece üç ay takibe almıştım yaptığı her şey normaldi. Evet kabul etmek gerekirse bu kadar normalin içinde elbette bir anormallik olacak ve onu da zaman gösterecek sabırsızlıkla bekliyorum olacaktım.

"Bu gece benimle uyur musun?" diye sordu Bulut tüm saflığıyla sesizce sormuştu ama Bıçakçı onu duymuştu ve kaşları çatılmıştı.

"Peki, ama çalışmamız gereken şeyler var, plan için." Yüzüne küçük bir çoçuğun masumiyeti olan o gülümseme yerleşti.Bulut her ne kadar sesiz konuşsa da ben sesli konuşuyordum.

"Planı ne zaman hazırladın?" diye sordu Çelik, az önce kavga etsek de konu işimiz olunca ikimiz de kavgayı rafa kaldırıyorduk.

"Az önce, yeni uyandığımda hazırladım." dedim gayet olağan bir şeyden bahseder gibi. Uyanalı daha yarım saat olmamıştı ama zihnimin karanlığında, kanla boyanmış sinsi tilkiler bunu çoktan hazırlamıştı.

"Rüyanda plan yaptığın için mi o kadar hızlı nefes alıp veriyordun?" dedi sabit bir sesle, eğer diğerleri olmasaydı kesinlikle alayla konuşacaktı bundan emindim ve bundan emin olduğum kadar kabus gördüğümü bildiğinden de emindim.

"Evet, o kadar mükemmel ve heyecan verici bir plan ki o yüzden bu denli heyecanlandım."

"Sen çapraz ateşte kalsan heyecanlanmazsın neden bu kadar heyecanlandın ki?" diye sordu Bulut, meraktan sormuştu ama beni zor durumda bırakmıştı.

Doğan vereceğim sorunun cevabı için beklentiyle bana baktı, Çelik'in ise keyfine diyecek yoktu beni köşeye sıkıştırmaktan keyif alıyordu ama benim de dilim boşuna yoktu yine yalana başvuracaktım.

Tam ağzımı açmış cevap verecektim ki odanın kapısını açıldı, Eray ve Umay gelmişlerdi ellerinde bir tepsi vardı.

Eray tepsiyi komidinin üstüne bıraktı, sandviç ve bitki çayı ve kupa vardı tepside.

"Evet, Umay ve Eray da geldiğine göre az önceki sorunun cevabını verebilirim," dedim Umay'ın gözlerinin içine bakarak Bulut da doğrulup bana bakmaya başladı. Eray ve Umay anlamak istercesine bana baktılar.

Boğazımı temizleyip konuşmaya başladım soğuk sesimle, "Planı her birinizin açısından düşününce heyecanlanmamak elde değil özellikle Umay'ın açısından," dedim her birinin gözlerine bakarak en son bakışlarım Umay'da takılıp kaldı ona üstün bakışlar atmaya başladım.

"Anlamadım şimdi konunun benimle alakası ne? Eray bir şeyler anlattı ama tam anlayamadım." dedi sakin bir tonda, ona olan bakışlarımın farkında olduğu için bana bakarken çekiniyordu. Soğuk tebessümüm yerleşti dudaklarıma.

"Bir adam var ve sürekli gittiği bir bar ve bu barın bu aylarında sık kullandığı bir konsept var ve bilin bakalım konsept ne?"

Doğan direkt bana bakarak. "Maske konsepti." dedi sabit bir sesle. Başımı onaylarcasına salladım.

Doğan görev bildirimi geldiğinde yanımdaydı. Yanımda olmasa da Umay'a olan bakışlarımdan anlardı zaten.

"Hayır olmaz, ertelemeye çalış Zincir." dedi Eray, Umay'ın koruyucusu olmuştu şimdi de.

"Bana emir mi veriyorsun? Bu ne cüret! Ayrıca o maskelerden korkuyor diye görevimizi tehlikeye atamam. Hanımefendi korkuyor diye adamı yakalama şansını kaybedemem!" dedim, sesim sert çıkıyordu ama aşırı derecede eğleniyordum. Umay'ın bugün bana söylediklerini geri iade etmiş bulunmaktaydım şu an ve zevkten dört köşe olmuştum.

Umay'ın gözlerine korku perdesi inmişti bile ve açıkçası bu umrumda bile değildi eğer haddini bilseydi böyle birşey yapmazdım. Görev gerçekten de vardı ve ben bu görevi Umay için ertelemeyi düşünmüştüm ta ki bugün ki sözlerine kadar.

Eray sesiz kaldı çünkü sinirlenince neler yapabileceğimi iyi biliyordu.

Bulut'a baktım, "Ertelemeleri için konuştum ama ertelemediler bu yüzden sinirlendim ve ağaca yumruğumu geçirdim yani konunun benimle alakası yok." dedim.

Yalanların artık bir son bulmalı. Sanki istersen o görevi erteleyebilirdin.

Ama erteletmek istemiyorum.

"Sen elinden geleni yapmışsın, artık yapacak bir şey yok." dedi Bulut.

Çelik sadece izliyordu, Bıçakçı yalan söylediğimi biliyordu ama karışmıyordu.Yağız ise aptala dönmüşe benziyordu.

"Peki n-ne zaman gidiceğiz göreve?" diye sordu Umay, kekelemişti korkuyordu ama korkunun ecele faydası yoktur, maalesef. Çabuk kabullenmişti. Kabullenmezse bile onu zorla da olsa götüreceğimi iyi biliyordu.

"İki hafta boyunca bu konsept sürecek adamın oraya gideceği bilgisini alır almaz gideceğiz. Lider ve Yağız da bizimle gelecek. Sonuçta gücünü göstermeli. Bu arada size sahte kimlik çıkarttım." Aslında gerek yoktu ama şu an haberi olmayan diğer üyeler bilsin diye bahsetmiştim.

Doğan ve Bulut hariç hepsi şaşırmıştı.

"Ne zaman sahte kimlik çıkardın? Ve kaç tane?" diye sordu Bıçakçı. Yağız da cevap beklercesine bana baktı.

"Bir ay kadar oldu sanırım ve kaç tane olduğunu hatırlamıyorum."

Yalan.

"Peki bundan niye bizim haberimiz yok." dedi Çelik suskunluğunu bozarak.

"Sorsaydınız söylerdim, sormadığınız bir şeyi neden size söyleyeyim?" Bence haklıydım.

"Hiçbirimizin bundan haberi yok en azından birimize-" konuşmasına izin vermeden Doğan girdi araya.

"Ben ve Bulut'un haberi vardı, sadece siz bilmiyorsunuz." dedi, rahat konuşuyordu. Konuşmanın hangi felaketi doğuracağını bilmeden.

"Peki kardeşim biz neden bilmiyorduk, biz bu aileden değil miyiz?" dedi Eray, sinirlenmişti.

Araya girmek için tam ağzımı açmıştım ki Bulut konuştu bu sefer de.

"Eğer bir şey yaptığımızda yanımızda olsaydınız bilirdiniz, anca birbirinizle uğraşıyorsunuz." O da sinirlenmişti bunu söylerken Umay ve Eray'a baktı çünkü ikisi de durmadan kavga ediyordu, başka bir dünyada gibi davranıyorlardı.

En son söz hakkı bana düşmüştü yine.

"Öncellikle biz bir aile değiliz-" demiştim ki Çelik konuşmama izin vermedi.

"Sen ne kadar kabul etmesen de biz bir aileyiz, sen ne kadar kabul etmesen de bu bir gerçek." dedi baskın ve sinirli bir sesle.

Onu takmadan konuşmaya devam ettim. "Biz bir ekibiz siz Zincir'in Halkalarısınız. Bunu unutmayın sakın ve eğer sen," dedim Çelik'e bakarken.

"Haftanın iki günü bu eve gelip sadece bizimle görevler dışında görüşmüyorsan bunun adı aile değil, sadece bir ekip anladın mı? Eğer aile olmak istiyorsan ve bazı şeylerden haberin olsun istiyorsan, gelir bu evde kalırsın, daha fazla uzatmayın." dedim tek nefeste ondan daha baskın bir sesle.

Alayla bana baktı söyleyeceği cümleyi tahmin etmek zor değildi. "Evde olsam da olmasam da sen bizim haberimiz olmadan saman altından su yürütüyorsun zaten. Liderinizim, kurucunuzum diyip duruyorsun. Ne bir lider ekibinden bir şeyler saklar ya da birinin eksik olmasına izin verir, ne bir kurucu ekibinden birinin- " devam etmesine izin vermeden komidinin üstünde tepsinin içinde bulunan kupayı alıp ona fırlattım.

Kupa duvara çarpıp parçalara ayrılmıştı, refleksleri iyi olduğu için hızla kenara kaydı ve ben de hızla ayağa kalktım başım dönse de umursamadım.

Hani insanlara bir şeyler fırlatmıyorduk.

M, şu an değil.

Bulut da refleks olarak hemen ayağa kalkmıştı. Hepsi şaşkınlıkla bana bakıyordu. Onları umursamadan hemen Çelik'e yönelmiştim. Cümlesine devam etmesine izin vermezdim çünkü Bulut cümlenin devamını duyarsa yıkılırdı.

Ayağa kalktığım için Çelik susmuştu. Gözlerime ölümün ve tehlikenin parıltıları yerleşmişti bile. Yavaş adımlarla onun karşısına geçtim, odada ölüm sessizliği vardı ve bu sesizliği ben bozarak konuşmaya başladım.

"Sakın bir daha liderliğime ya da kurucu olmama karşı tek bir söz söyleme yoksa aksi takdirde seni ortadan kaldırmaktan çekinmem." dedim ölüm kokan sesimle.

Tüm vücudu gerilmişti bunu açıkça belli ediyordu. Gözüm kararınca neler yapabileceğimi iyi biliyorlardı.

 

                               🔗

 

"Şimdi herkes odalarına gitsin, daha fazla konuşacak birşey yok." dedim yüksek ve itiraz istemeyen otoriter bir sesle, herkes kendine gelmişti ve korkunun tohumları bir bir kalplerine yerleşmişti. Birkaç adım geriye attım ama bakışlarım hâlâ mavi gözlü öküzün yüzündeydi.

"Şey kusura bakma bu güzel auranı bozmak istemem fakat biz nerede uyuyacağız." dedi Yağız, sesiz çekingen bir sesle. Normalde olsa onun bu haline gülerdim.

 

Lanet olsun, bunca ay onca plan yaptım ama yatacakları yeri hiç düşünmemiştim. Evde boş oda da yoktu odamın olduğu katta, arşiv odası, banyo ve malzeme odası vardı. Malzeme odası normal büyüklükteydi fakat orda kalamazlardı , birçok şey vardı o odada ve oda havasızdı. Arşiv odasının ise kapısı kilitliydi. Anahtar sadece bende vardı. Alt katta ise üç oda, bir salon, mutfak, banyo ve tuvalet vardı odaların hepsi de doluydu.

Eray ve mavi gözlü öküz aynı odada kalıyordu, Doğan ve Bulut da birlikte kalıyordu Umay ve ben sadece tek kalıyorduk, diğerleri tekli yatakta uyurken bizim yataklarımız çift kişilikti.

 

Düşüncemi bozan Eray'ın sesi olmuştu. "S- " dedi ismimi söyleyecekti ama vazgeçti, derin bir nefes alıp devam etti konuşmasına, "Sen ve Umay aynı odada kalırsınız, yani burda senin odanda, onlar da Umay'ın odasında kalırlar."

Hem haklıydı hem haksızdı.

"İkisinden biri Çelik'le uyuyacak bir de burda benim odamda uyuyacak." dedim baskın bir sesle. Bakışlarımı asla Çelik'in gözlerinden çekmedim ama o daha fazla dayanamadan bakışlarımı kaçırıp Doğan' a doğru ilerledi bense yerimden kıpırdamadım bile.

"Ee ben nerede uyuyacağım?" dedi Eray, eğer az önce tartışmasaydık sesi keyifli geleceğinden eminim çünkü odayı Umay'la paylaşacağı için mutlu olacaktı. Umay'ı delirtmeyi seviyordu.

"Koskoca salon hangi güne duruyor git uyu koltukların üstünde işte." dedi Doğan.

Eğer aynı odada kalırsalar sabaha kadar kavga edip onları uyutmayacaklardı ve Doğan da benim gibi uykusunun bölünmesinden nefret ediyordu. "Olmaz belim tutulur benim koltukların üstünde." dedi yapay bir hüzünle.

Zamanında az yerde yatmadık ama.

"Peki Umay'la aynı odada kalırsınız ya da Bulut Umay'la aynı odada kalır, sen Doğan'la kalırsın." dedim umursamaz bir sesle.

"Ama bu gece-" dedi Bulut, konuşmasına izin vermeden ben konuştum, "Haklısın. Umay ve Eray aynı odadasınız! Sen de seç birini senin odanda kalacak." dedim soğuk sesimle. Seçse de gitseler artık.

Dur bir dakika ya Ela gözlü seninle kalsın.

Sebep?

Adam zeki biri Çelik zaten sinirli ağzıdan bir şey kaçırır.

Allah kahretsin ya, kafa mı kaldı sanki, haklısın. S. Bu arada aklına nasıl geldi sen normalde takmazsın böyle şeyleri.

Sen, Z ve M fazla gerginsiniz sizin yerinize ben düşünüyorum.

 

"Yağız seninle kalsın, hadi çıkın artık odamdan." Artık onlara tahammül edemez bir hale gelmiştim ve bu hiç iyi değildi.

"Neden?" diye sordu Çelik, kısa net ve çekingen bir soruydu.

"Keyfim ve kahyası öyle istiyor, sana ne!" Yağız durumu çabuk kabullenmişti garip açıkçası, hemen kabullenmez sanmıyordum.

"Peki." dedi Çelik.

"Hadi artık hepiniz odalarınıza, iyi mi geçer bilmem ama iyi geceler."

Sen varsan hep iyi geçer, derdi Çelik nerdeyse altı yıl olacak bana bu cümleyi kurmayalı.

Çelik hariç diğerleri 'sana da iyi geceler' diyip çıktılar Çelik ise benimle hiç konuşmadı Yağız'ı da alıp çıktı.

Odada ben, Bulut ve o kalmıştık işte asıl mesai yeni başlıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%