Yeni Üyelik
9.
Bölüm

(8) KAPAN

@annemarie

Oy ve yorumlarınız benim için önemli 🤍

Keyifli okumalarrr :)🔗

 

 

8

KAPAN

🔗

 

Büyük hamleler için küçük fedaların yapılması gibi.

🔗

 

Kan dökmüştüm ve sayfalarımı kana bulayarak yazmıştım kendimi, kaderimi ve kaderlerimizi. Beyazı kendime yakıştırmıyordum aksine nefret ediyordum lakin melek gibi bir kadın son nefesini verirken beyazlar içindeydi kana buladığım her beyaz elbise onun uğrunaydı. O ve ona yaşatılanlara.

Büyük kapının açılmasıyla yüzüme ifadesizlik zırhını kuşandım. Atlas'la birbirimize baktık bana göz kırptı ve şeytani bir ifade kuşandı yüzüne. Hakkını yiyemezdim fazlasıyla bir 'Hükümdar' misali durmuştu ve şunu da eklemeliyim ki yakışıklıydı.

İlk adımlar bu sefer beraber değildi, bu sefer ilk adım onundu. Arkasından Çelik ilerledi. Üyeleri görmek beni o kadar mutlu etti ki şuan şüphesiz bu mutlulukla aralarından bir kaçını öldürebilirdim.

Efkan Âla'nın gözleri kapı açılır açılmaz beni bulmuştu yüz ifademi görünce bakışları yeni lideri bulmuştu.

Büyük oda baştan sona siyahtı, siyah, siyah, siyah.

Valla içim şişti ne bu her yer siyah. Yanlız bu karanlık odaya bir melek gibi doğduk.

Atlas'ın gelişiyle üyelerin ayağa kalkması gerkirken hiçbiri yerinden dahi oynamamıştı hatta daha da rahat bir konum almışlardı, her üyenin arkasında en sadık adamları duruyordu Atlas'ın gelişiyle onlar daha bir tetikte durmuşlardı. Yüz ifademi sabit tuttum ve birkaç adım attım. Atlas ise sakince bakışlarını toplantı odasında gezdirdi. Masa büyüktü ve ahşaptı ama koltuklar ve diğer her şey siyahtı.

Masanın etrafında normalde yedi koltuk olurdu ama bugün sekiz koltuk vardı koltuk tam da liderin tahtının sol çaprazında duruyordu, peki kim gelecekti?

Üyeler ise aynı renk takımlar giymişlerdi. Atlas'a baktım gözleri sanki daha da kararmıştı, sakin adımlarla masanın başındaki koltuğuna ilerledi ben ise toplantı odasının tam ortasında durmuş tek bir adım atmıyordum bakışları beni buldu, gülümsedi fakat kesinlikle iyimser bir gülümseme değildi.

Bir şey yapacak!

"Sen de buranın bir parçasısın ve bugün bu masaya eklenen sekizinci koltuk senin." dedi ve rahatça kendi tahtına kuruldu bir bacağının bileğini diğer bacağının üstüne attı. Çelik ise hemen arkasında asker misali durdu.

Yaptı!!!

Tek kaşım havalandı neydi bu adamdaki rahatlık?

"O sadece bir ekip lideri bizimle aynı masaya oturamaz." Sesin sahibine odaklandı hissiz gözlerim, Kenan Boris kırk yedi yaşındaydı Brezilya konsey atamasıyla bu masanın üyelerinden bir olmuştu kehribar gözlü siyah saçlıydı ama saçlarına çokça ak düşmüştü.

Beyefendi benden pek haz etmiyordu.

"Altı yıldır bana ait olan bu koltuğu koruyan bu kadın mı bu masaya oturamaz?" sesi sorgulamıyordu onlarla eğleniyordu bu barizdi. Tekrar bana baktı demiştim ya seçimlerimiz kaderimiz olurdu, ben bir MÖB üyesinin kızı değildim eğer o koltuğa oturursam hem ekibimden hem de özgürlüğümden vazgeçmiş olacaktım sadece bu da değildi önce kapsamlı bir yalan makinesi testinden geçmem ve beş ay içerisinde diğer MÖB ülke liderlerinin ortak kararıyla seçilen biriyle evlenmem gerekiyordu.

Sanki sadece bu kadar değildi?

Doğru evlendikten sonra ilk ve ikinci çocuğumu da eğitim tesisine vermeliydim.

Ve ben Melodi Sera Zincir özgürlüğüme düşkün bir kadındım. Evet tam olarak özgür değildim ama bu masanın bir parçası olacaksam da özgürlüğümü kaybederdim.

Ben kuralsızdım. Kuralları kendime göre esnetirdim.

Seçim benimdi ve büyük hamlerler ufak vazgeçişler isterdi.

Topluklularımı bir silah gibi kullanarak masada bana ait olan koltuğa ilerledim tam koltuğun yanında durdum ama oturmadım onlara baktım. "Ben bir ekip lideriyim, peki ya sen?"

Alaylı ve bir o kadar ölüm isteyen gözlerim onu buldu yerinde rahatsızca kıprandı, "Sense kendini güçlü sanan ve her şeyini güce ve her an altından alınabilecek o koltuğa bağlamış bir zavallısın." Atlas'ın bakışlarında eğlenen parıltılar oluştu. Çelik'in ise bakışları, 'şu lanet çeneni kapat ve sakın o koltuğa oturma.' diyordu.

Ben Zincir'dim bana dedikleri şeylerin tersini yapmaktan zevk duyardım.

"Zincir, konuştuğun üyenin kim olduğuna dikkat et. Kendi konumunu ve onun konumunu göz önüne al. Bilirsin ya itaat ya ölüm. Başkaldırının bedeli ağırdır." dedi altı yıl öncenin hırsı ve hatırlatması vardı sesinde. Bu konuşan ise topal Hamdi Ayaz'dı kırk altı yaşındaydı.

Almanya konsey atamasıyla bu masadaydı o da yıllardır, kahverengi göz ve saçlıydı onunda saçlarında aklar vardı lakin çok değildi.

Atlas'ın sesiyle ona döndüm, "Hamdi, Hamdi." dedi eğlenircesine bir dirseğini tahtının kol kısmına yaslamıştı ve eli çenesinde geziniyordu oldukça yakışıklıydı. "Karşında kafa tutuğun bu kadın buranın en güçlü ekip lideri. Sence de ona kafa tutmak pek aklı kârı bir iş olmamalı değil mi? Zira isterse senin canını hemen burada alabilir."

Güldü, samimiyetten uzaktı, "Ve dürüst olmak gerekirse bende bunu büyük bir zevkle izlerim. Ona olan saygım ve hayranlığım daha da artar,"

Son sözlerini gözlerimin içine bakarak söylemişti bana hayranlık duyuyordu ve bunu kimseden çekinmeyerek dile getiriyordu.

Efkan'ın öfke dolu bakışları onu bulmuştu aynı zamanda belli belirsiz parıltılar vardı ve o bunun farkında olsa bile bunu önemsemedi. Diğer üyeler ise birbirine kısa ve manalı bakışlar atıyordu hepsi sessizlikle yerlerine sinmişti ve nedense kalkmadıkları için pek de hoş şeylerin olabileceğini düşünmüyordum.

Bence biri ona afyon şurubu içirdi.

Sana ait olan o koltuğa otur, Zincir.

Z, yine ve tekrar tekrar haklıydı.

Tam bir hanımefendi gibi bana ait olan o yere oturdum. Efkan öfkesini dindirmek için önündeki su bardağından büyükçe bir yudum aldı. Tam bu sırada kapı açıldı ve Umay içeri girdi omuzları dik ve ellerinde bazı evraklar vardı evrakları her bir üyenin önüne bıraktı beni görünce ise affaladı ama hemen toplandı. Konuşmadı. Sadece Atlas'a hafif bir baş selamı vererek çıktı. Her üyenin önünde bir bardak soğuk su vardı.

Atlas ayağa kalktı ve her iki elini masaya yaslayarak hafifçe eğildi. "Evet gel gelelim asıl konuya ben Araf Atlas Bıçakçı Birliğin yeni lideriyim umud ediyorum ki sadece bu konuşma üzerinden tanışırız. Yakından tanışmak istersenizde bunu memnuniyetle karşılarım." bu sözlarin tercümesi şuydu; Eğer olurda ufak bir itaatsizliğiniz olursa bunu büyük bir zevkle size ödetirim.

Masada altı kişi vardı bizim gelişimizle sekiz kişi olmuşlardı her üyenin arkasında bir koruma vardı ve Atlas'ın koruması da Çelik olmuştu bunu ben söylemeden Çelik teklif etmişti ve bende kabul etmiştim. Ondan iyisini aramaya uğraşamazdım.

Odada on beş kişiydik.

Araf Atlas Bıçakçı

Melodi Sera Zincir

Çelik Arca

Hamdi Ayaz

Efkan Âla

Hakan Kibritçi

Cihangir Alvin

Kenan Boris

Ceyhun Earl

Ve altı koruma.

 

 

🔗🩸

 

 

Zaman geçiyordu ama zihnim sözlere odaklanamıyordu. O, beni bir kapana almaya çalışıyordu. Avcunda tutmak istiyordu ama bilmiyordu ki Zincir'in keskin dikenleri avucunu kanatırdı.

 

Madem istediği buydu bende onun avcu delik teşik olana dek durmayacaktım.

Atlas birkaç uyarı dolu cümle kurdu ama odanın sıcak ısısından mıdır yoksa Atlas'ın düşündükleri kadar toy olmadığını gördüklerinden midir bilmem hepsi terlemişti önlerindeki sular nerdeyse bitmişti. O ise rahatça tahtına kurulmuştu tekrardan.

"Peki başka sorusu olan?" Bir lider edasıyla hepsini kontrolü altına almıştı.

"Ulaştığımız kat ve odaların özel kartları değişecek mi ya da şifreler?" bu soru Efkan'dan gelmişti.

İşte bu soru beni cezbetmişti.

"Kartlarınızın odalarınıza çekildiğiniz an sizden alınıp kontrol edilecek kartlardaki bilgilerden, açtıkları kaplılara kadar detaylı bir inceleme yapılacak. Kartlar için oluşturduğum yeni bir koruma ve imha var. Şifrelere gelirsek birçoğunu inceledik bazı şifreleri daha da güçlendireceğim ve erişimlerini kısıtlayacağım." Bu da demekti ki ulaşabildiğimiz bazı kapılar artık ulaşılmaz olacaktı.

Ve bunların hepsini sesizce yapmıştı.

SESİZCE !!

"Bu da ne demek oluyor bizim erişebilileceğimiz birçok şeye kısıtlama mı gelecek?" bu soru da Hakan Kibritçi' den gelmişti o da elli yaşında Fransa konsey atamasıyla masanın üyelerinden biri olmuştu yeşil gözlü ve kahverengi saçlı saçlarında çok az ak vardı. Ve bu masada diri diri öldürmek isteğimi zorla zapt ettiğim biriydi. Çok garipti onu ilk gördüğüm gün ondan nedensizce kin kapmıştım ve bu hala sürüyordu.

Adam ölmsüz mü acaba?

Tabii canım ondan yaşlanabiliyor.

Tamam ölümsüz olmayabilir ama yavaş yaşlanıyordur.

Olabilir.

"Daha basit bir kılavuz ister misin? Bu kadar zor anlamanın sebebi ne?" Atlas'ın sert çıkışı ona yerine sinmesini hatırlatmıştı.

"Sen daha dünkü çocuk, biz seni daha kabul etmeden bize emir mi yağdırıyorsun kimden alıyorsun bu cesareti?" Sesin sahibine odaklandı bakışlarım. Ceyhun Earl elli beş yaşında İtalya ve İsviçre ortak konsey atamasıyla bu masadaydı. Kahverengi göz ve kumral saçlıydı.

Masanın en yaşlı üyesiydi aynı zamanda liderlik koltuğunda gözü olan biri. Sadece o değil her üye liderlik koltuğunu istiyordu ve çoğu bunun için birçok şey yapacaktı, bundan emindim.

Atlas'ın gözlerinde şeytanı bile ürkütecek bir sakinlik vardı. Dudağının kenarı kıvrıldı yarımca.

"Ceyhun daha bu sabah karına, çok sevgili kızını ne kadar özlediğinden bahsediyordun," bakışları avıyla oynayan bir hayvanınki gibi ölümcül bir zevkle oyalandı üstünde Ceyhun, yerinde kıprandı, korkmuştu, “Kızını görmeyi o kadar çok istiyordunuz ki sen ve karın bende kıyamadım karını yolladım kızının yanına."

Kaşlarım çatıldı bir sorun vardı sorun şu ki ; onun iki kızı vardı ve biri ölmüştü Atlas kadını hangi kızının yanına göndermişti peki?

Ve neden böyle bir şey yapmıştı.

Bakışlarım onu buldu lakin onun gözleri gözlerime değmedi, bakışları avındaydı.

Ceyhun hemen ayağa kalktı. Şiddetli kalkışı ses çıkartı. "Ne bu cüret! Sen kimsin de beni ailemle tehtid ediyorsun!"

Güldü sadece ve geri yaslandı. "Niye sen benim aileme saldırmaya cüret ediyorsun da ben senin karını kızının yanına yolladığımda mı sorun oldu?"

İşte bu noktada Ceyhun yutkundu Atlas ise sanki basit bir şeyden bahsediyormuş gibi devam etti. "Hiç mi düşünmedin acaba ben onun ailesine saldırsam Araf Bıçakçı bunu öğrenmez mi? Bu kadar mı aptalsın sen?"

Bu ne zaman olmuştu ve ben nasıl haberdar olmamıştım. Berbat bir şeydi bu. Güvenlik önlemi aldırmıştım ama-

Aması yok işte hata yaptın.

Evet, hata yaptım.

"B-bu doğru değil beni kanıtın olmadan yargılayamazsın!" sesi titriyordu konu ailesi olunca hep zayıf bir adamdı zaten. Herkes susmuştu. Atlas' ın gücünü yeni fark ediyorlardı. Ceyhun ailesine düşkün bir adamdı ve ailesi gerçekten oldukça iyi korunuyodu Atlas ise o surları yıkmıştı ve Ceyhun daha yeni öğreniyordu.

"Sence kanıtı olmazsa seni yargılar mı? O çok değer verdiğiniz kurallar ne diyor; Üyelerden biri lidere karşı bir atağa geçerse yapılacak olan kıssasa kıssastır. Bence tek bir hata daha yapma malum yaşın başın belli hık diye kalpten gidersin." dedim alayla. Çelik'in uyarıcı bakışları bendeydi, umursamadım. Dilimi tutamazdım kimse kusura bakmasındı.

Atlas ayağa kalktı bu bugünlük bitti demekti, herkes de kalktı.

Ceyhun hesap soramazdı çünkü ilk hamle ondan gelmişti omuzları düşmüştü, keyiflendim. Bir şey hatırlamış gibi gözleri üyelerin üstünde oyalandı ve bu sefer oldukça eğlenceli bakıyordu, sözleri ise buradakileri beyninden vurulmuşa çevirmişti.

"Önünüzdeki evraklar sizin için. Odalarınıza çekildiğinizde inceleyin yeni kurallar orada yazılı. Yarın hepsini imzalı bir şekilde görmek istiyorum."

Yeni kurallar yeni düzen demekti. Ve yeni düzen birçok ölüm demekti.

 

 

 

🔗🩸

    

 

 

İnce bir ip vardır ya hani ve siz o ipin üzerinde yürürsünüz ama insanlar için ipin üzerinde yürümeniz yetersizdir onlar sizden ipin üzerinde cambazlık yapmanızı ister. Çoğu insan böyledir siz ne kadar çabalasanız da daha fazlasını isterler.

Zihnimdeki düşüncelerden uzaklaşmak adına gözlerimi sıkıca yumdum ve başımı salladım hafifçe. Fazlaca gereksiz düşüncelere itiliyordum.

MÖB' deki odamdaydım saat gece yarısını geçmişti odama geleli saatler geçmişti ve ben odamdan çıkmamıştım düşünmüştüm ama neyi düşündüğümü bile karıştırmıştım. Yaklaşık on beş dakika önce odamın kapısı çalınmış ve tüm halkalarım başıma üşüşmüştü.

Şu an Eray, Bulut, Doğan ve Umay çift kişilik büyük yatağımın üzerine kurulmuş karşılarında ayakta duran bana bakıyorlardı ve bir cevap bekliyorlardı.

Ama Çelik yoktu.

"Haberin var mıydı? Anlamıyorum yani neden seni masaya üye yapmak istesin ki?" Eray gerçek bir merakla dile getiriyordu sözlerini.

Yatağımın başlığına sırtını yaslamış ve ayaklarını uzatmış olan Eray'a baktım kaşlarım çatıldı, "Pardon da neyim varmış benim! Beni değilde kimi o masaya oturtacaktı topal Hamdi'nin gereksiz şırfıntı kızını mı?" diye çıkıştım bende.

Olduğu yerde dikleşti, "Acaba sen bugün tersinden mi kalktın, sakin ol bi. Demek istediğim şeyi çok iyi anladın sen," Omuz silktim, "Hayır anlamadım neymiş demek istediğin şey?" diye devam ettim. Anlamıştım aslında ama anladığım şeyin olmasını istemiyordum.

"Neresini anlamıyorsun kızım. Yani seni o masaya oturtup ne diye kendi kafasına sıksın." Eray'a ters bir bakış attım. Yani ne alakaydı kafaya sıkmak falan, görende katlanılmaz biriyim sanar.

Bulut derin bir nefes aldı stratejik düşünüyordu ve düşüncelerinde yanılma payı azdı genellikle.

"Zincir, onun için büyük bir silah ve silahı ne tarafa doğrultursa o tarafı yok edeceğini çok iyi biliyor." bana özür dilercesine bir bakış attı, "O da bu silahı kullanmak istiyor ama bilmediği bir şey var silah hep onun elinde olmaz, olamaz. Başkalarına da geçebilir. Yani Eray'ın da dediği gibi kendi kafasına sıkabilir." Bu noktada sustu ben ise tek bir yere takılmıştım.

BEN BİR SİLAH MIYIM? BEN BİR OYUNCAK MIYIM DA ELDEN ELE DOLAŞAYIM!!!

Eğer Atlas, böyle düşünüyor ise onu hemen burda yüzlerce hatta bu az kalır binlerce parçaya bölebilirdim!

Kendimi sakinliğe ittim ama Bulut haklıydı. Konuyu kapatmak daha doğru olacaktı.

"Neyse ne. Ne ben bir silahım ne de Bıçakçı, beni oyuncak olarak görecek kadar aptal bir adam. Eğer böyle bir hataya düşerse de benden önce kimsenin ona el sürmesine izin vermeden ben onu öldürürüm ve bu sadece tek bir kurşunla da olmaz," ölüm sesizliği dediğimiz kavram şu an burdaydı. Hepsi gerçekten böyle bir şey olursa onu parçalara ayıracağımı çok iyi biliyordu.

Bulut' a baktım kehribarları zaten bendeydi. "Sana verdiğim çipi ve belleği kontrol ettin mi?" Başını olumluca salladı. "Baktım ama çip açılmadı beni biraz daha uğraştıracak, zaten saatlerdir açmak için çalışıyorum en kısa zamanda emrine amade olacak ama bellekten işe yarar bir şey çıkmadı. Sıradan koordinatlar işte." dedi bezmiş gibi. O da haklıydı sürekli ekran başında olmak yorucuydu.

"Çelik burada yok, olurda ne konuştuğumuzu sorarsa kimse anlatmayacak anlaşıldı mı!?"

Hepsi birbirine baktı ve sustu. Haksız değildim hata onundu zamanında burada olması gerekirdi.

Doğan'la göz göze geldik söylemek istedikleri vardı belliydi, başımla hafifçe konuşması için işaret ettim ama keşke izin vermeseydim çünkü Doğan'ın söyledikleri yüzünden bir an kala kaldım. "Zincir, sen kabul etsen de etmesen biz bu Birliğin sadece piyonlarıyız. Vezirin görevi şahı korumak ve yeri geldiğinde kendini dahi feda etmek. Araf'ın veziri de Yağız ve o yeri geldiğinde onu arka planda tutacak, bugün toplantı odasına almaması gibi. Yani demem o ki," derin bir nefes adı ve ciddiyetle yüzüme baktı. "O şah ve yeri geldiğinde piyonlarını yani bizi gözden çıkaracak. Hatta veziri bile gözden çıkarabilir. Büyük hamleler için küçük fedaların yapılması gibi."

Haklıydı... Yani neydi bendeki bu hırs ve öfke. O liderdi ve istediğini yapardı.

Ama bende Melodi Zincir'dim, ölüm olan o kadın. O beni ezip geçmek isteseydi neden bugün yanıda olmamı isterdi ki? Tuhaf adamdı vesselam. Tam da onu düşünürken telefonum çaldı, telefonum yatağın üzerindeydi Umay alıp bana uzattı arıyan oydu.

İti an çomağı hazırla!

Açmak istemedim ama açmalıydım ya önemli bir şeyse. Derin bir nefes aldım ve açtım.

"Odama gel." Ve telefondan gelen dıt, dıtt, sesi.

Konuşmama bile izin vermeden emirini yağdırmıştı ve kapatmıştı. Tekrar arayıp sövmek vardı ama belli ki önemli bir konu vardı.

Bana beklentiyle bakan ekibime döndüm. "Sanırım bir problem var, gidince öğreneceğim."

İlerleyip yatağımın kenarındaki komidinin çekmecesini açıp silahımı ve iş için kullandığım telefonu aldım. Telefonumu kapatmıştım, bu kanlı dünyadan, en azından düşüncelerim rayına oturana kadar uzaklaşmama, saklanmama yardımcı oluyordu.

 

 

🔗🩸

 

 

 

Odası altıncı kataydı ve şu an tam da kapısının karşısındaydım. Elimdeki alyansı şifre bölümüne okuttum ve kapı açıldı. Kapıyı iterek açtım ve içeri ilk adımı attım.

 

Sırtı bana dönüktü siyah takımından kurtulmuş ama yine siyah olan bir eşofman gitmişti üstünde ise siyah bir kazak vardı. MÖB fazla soğuk değildi ama koskoca yerin ısınması bazen zor oluyordu.

Bana döndü, konuşmadı sol eliyle içeri girmem gerektiğini belirtti.

Odasının ortasında durup onu baktım artık konuşmalıydı. "Beni neden çağırmıştınız?" sesim soğuktu. O, artık liderdi aramızda bir saygı çerçevesi olmalıydı. Ama o rahatsız olmuş gibi yüzünü buruşturdu. "Melodi," sadece adımı söyledi ve sustu sanki bana söylemek istediği ama aynı zamanda nasıl söylenir bilmediği bir şey vardı. "Atlas, bak bu zamana kadar bir çok haber aldım iy-" sesi konuşmama ket vurdu. Söyledikleri ise damarlarımdaki kanı kaynattı. Zihnime birçok ölüm seneryosu yazdırdı.

"Baban ve erkek kardeşin kaza yapmış. Babanın kalbi iki kere durmuş ameliyata almışlar."

Hayır o adam ölemezdi. O adamı öldürmesi gereken kişi bendim kimse onu öldüremezdi.

O adam benim cennetimi yakmıştı cayır cayır.

 

 

🔗

 

 

 

Bazı sesler vardır duymamak için çaba verdiğiniz ama o sesler inatla size kendini duyurmak için daha da güçlenir. Bir saat kırk dokuz dakika yirmi sekiz saniye boyunca o, seslere direndim ama sesler susmadı aksine arttı.

Nefes aldım ya da ben öyle sandım çünkü boğazıma görünmez bir el dolanmıştı nefes almamı engelliyordu. Üç dakika yirmi dört saniye önce hastaneye gelmiştik. Evet gelmiştik dedim çünkü o da benimle birlikteydi. Benim yanımdan ayrılmıyordu. Buraya gelmeyi hiç istememiştim ama o, beni zorla getirmişti.

Haberi duyar duymaz içimde bir öfke filizlenmişti. Nedeni ise belirsizdi.

Sakin ol. O, iyi olacak.

Söylemesi kolay, Z. Kaç kere morga gittiğimizi hatırlıyor musun, çünkü ben hatırlayamıyorum!

M, sakin ol ve o adama asla merhamet gösterme.

İkimiz de üçüncü kattaydık ve asansörün önünde durmuştuk, tek bir adım bile atamıyorduk. Ya da sadece ben adım atmadığım için burada durmuştuk.

Birçok kişi buradaydı ve ben onları görmek dahi istemiyordum. Düşüncesi bile aynı anda birçok iğnenin vücuduma saplanmasıyla eşdeğer bir acıydı.

"Bir şeyi çok merak ediyorum," diyerek ona döndüm tam yanımdaydı. Hava soğuktu ikimzin üzerinde de paltolarımız vardı. Sportif siyah bir takım giymişti. Bende onun gibi siyahtım baştan ayağa. "Biz neden buradayız, yani buradaki işlevimiz nedir?”

Bana cidden bunu sordun mu? Bakışı attı ama umursamadım. "Ameliyatta olan o adam senin baban olduğu için olmasın?” dedi. Omuz silktim. "Biyolojik baba olması onun her anında yanında olacağım anlamına gelmiyor,” dedim umursamaz bir sesle o adamı sahiplenici bir ek kullanmak istemiyordum. Ona bakmak için başımı hafifçe kaldırdım, topuklularla onun tam çenesinin altına geliyordum. Karşılıklı duruyorduk.

Onlara çok yakındım ve bu çokça rahatsız ediciydi. Zaten sevgili abim(!) çoktan buraya gelmiş ve tüm güvenlik önlemlerini aldırmıştı yani benim burada olmama gerek yoktu.

"Melodi," diyerek bana döndü ela gözleri, siyah gözlerimi esir aldı, "Bak o ameliyat masasında olan kişi baban ne sen ne o tam yirmi yıldır birbirinizi görmediniz. Ona bir şey olsa bunun ağırlığı altında yaşayamazsın." derince yutkundu adem elması belirginleşti.

"Yanlız ben onu gördüm o, beni görmedi," dediklerimi takmadan devam etti, "Ben babamı son kez görmek için neler verirdim tahmin edemezsin.

“Tamam babanı görmek istemiyorsun peki kardeşin, onu neden görmek istemiyorsun?”

 

Gözleri bu denli içime işlerken gözlerine daha fazla bakmadım ve gözlerimi yumdum, "O adam benden cennetimi aldı,” gözlerimi açtım ve ona baktım dikkatle beni izliyordu, "Sen cennetini kaybetmek nasıldır biliyor musun? Bilemezsin. Ben cennetimi kaybettim. Cehennem cennetimi yaktı. Benim cennetim, cehennemine aşık olmuştu ve cehennem cennetimi yaktı, cayır cayır. Acımadı.”

Elinin tersini yanağımı buldu ve gözlerime baktı, tepki vermedim ve elinin tersi yanağımda gezindi. Hafif, sakin ve bir o kadar da anlamlıydı ve kalbim feci çarpıyordu. "Sana ne yaşattılar, Angelus Mortis?"

Bu adamın kalbimle derdi neydi ya da kalbimin bu adamla derdi neydi?

Gülümsedim belki de ilk defa ona bu kadar samimi gülümsemiştim, "Kim bilir, neyse dediğim gibi onları görmek istemiyorum. Anlaştık mı?" dedim ona bakarak eli yanağımdan çeneme ilerledi oradan ise açıkta olan boynuma, boynumun sol kısmında bir yara vardı yıllar öncesinden kalan ama sanki o yerini biliyormuşçasına eli tam da o yaranın üzerinde durdu, bana baktı ve gülümsedi, "Yeminim olsun, kadın. Sana bunu yapanı bulacağım ve o gün o, yalvararak ölmek isteyecek ama kolay ölmeyecek." dedi sakin sesiyle. Konuşmadım.

Elini çekti sonra da. "Saklambaç oynamayı sever misin?” diye sordu. Başımla onu onayladım. Aslında sevmezdim, sevmek zorunda bırakılmıştım. Ama zevkli oyundu.

"Öyleyse saklambaç oynayalım ama bu biraz farklı," ona baktım anlamak için o ise devam etti. "Üç hakkın var, Ölüm Meleği. Eğer üç kere onlar tarafından sobelenirsen kim olduğunu onlara söyleyeceksin ama eğer sobelenmezsen oyuna devam edeceksin."

Güldüm, onlar tanımazdı ki hayatını mahvettikleri kızı. Kadere inanırdım, kaderde vardı ve olurdu biz sadece yolları seçerdik. Derler ya; kimse yaşattığını yaşamadan ölmez, diye inanırdım bu söze kimsenin ahı kimsede kalmazdı er ya da geç ödenirdi bedel ve ödeşirlerdi.

"Peki, bay dahi ama söyler misiniz buraya hangi sıfatla geldik?" burası Türkiye 'nin en iyi hastanelerinden biriydi. Burası Kara Hastanesiydi. Ve bu hastanenin varisi Alaca Kara'ydı. Burada olduğumdan haberi olsaydı çoktan burada olurdu.

"Elbette size burada hangi sıfatla bulunduğumuzu söyleyebilirim," diye cevap verdi. Kaşlarım havalandı, "Öyle mi? Lütfen aydınlatın beni?" Alayla konuştum, o da güldü ve elime uzandı.

Alyanslı eline yani sağ eline!!

Bu bilgi gerçekten çok önemli bir bilgiydi, S.

Rica ederim, canım.

"Aşkımızın meyvesi olan bebeğimizin canı erik çekti ve bizde gece yarısı erik almaya giderken haberi duyduk, sevgili nişanlımla buraya geldik. Nasıl ama?" Kalbim şu andan itibaren atmıyordu.

Oha! Aşık bence.

Bu aşk değilde ne?

Kesin sesinizi bu sadece bir plan.

Merak ediyorum da, Z, bebek gerçek olduğunda mı kabul edeceksin bunu?

Saçmalamayın!

Zar zor yutkunarak ona baktım, "Sadece arkadaşımın haberini aldım ve buraya geldim diyebiliriz, uzatmayalım."

"Hayır, uzatalım. Elindeki alyansın bana ait olmasını çok isterdim ama şu an elimizde bu var. Ayrıca seni sorarlarsa ne dememi bekliyorsun?" tam konuşacaktım ki beni susturdu, "Lider benim, Melodi. Ben bunu emrediyorum." gülümsedim ve başımla onayladım.

Sen dur ben sana yapacağımı biliyorum. Lıdor benom, Melodi. Bon no dorsom o.

Cümle saki biraz eksik, ha (!)

S, sus! Sinirlerimi bozdu zaten!

Önümüzdeki beyaz koridora baktım. Nefes almaya çalışmayacaktım bile çünkü burada nefes almam imkansızdı. Eli elimi daha sıkı kavradı ve ilerledi koridorda kimse yoktu ikimiz de sesizdik koridordan sola döndük ve ben adım atmak istemedim.

Zihnim kaçmam için bana komut veriyordu ama Atlas beni peşinden sürükledi adımlarım itaatkardı ama zihnim çığlık atıyordu.

Herkes buradaydı. Amca, eşi, oğlu ve kızı, babaanne ve abi. Topluklularımın sesi koridordaki tek sesti ve onlar bu sesin geldiği yöne yani bize baktılar. Atlas durmadı ve bizi ilerletti. Babaannenin gözleri ağlamaktan kızarmıştı amca ise sakin kalmaya çalışsa da pek başarılı değildi. Yenge ameliyathanenin önündeki koltuklarda çocuklarıyla birlikte oturuyordu. Ve abi sırtını duvara yaslamıştı gelişimizle olduğu yerden ayrıldı gözleri sadece bendeydi. "Araf?" dedi şaşkınca, bana ne diyeceğini bilemedi.

Hepsi bize bakıyordu. Ya da sadece bana. Atlas beni tam da onların yanına kadar ilerletti.

"Mert, haberi alınca dışarıdaydık. Geçmiş olsun. Durumları nasıl?" durumu o kadar iyi kontrol ediyordu ki.

Adamda şeytan tüyü var.

Katılıyorum, S.

Abimin mavi gözleri beni buldu ve tekrar Atlas'ı buldu, "Babam ameliyatta hala, Merih'te normal odaya alındı.”

Bana söylemişti.

Babaanne dikkatle bize bakıyordu. Atlas elimi bıraktı. Elinin sıcaklığı benden uzaklaştı ve ben boşluğa düştüğümü sandım. Bu normal değildi. Eli belimi buldu ve hafifçe bastırdı ve ben o an omuzlarımın çöktüğünü anladım. Omuzlarımı dikleştirdim ona baktım zaten bana bakıyordu işte o an bir şeyleri idrak ettim.

Ben Melodi Sera Zincir'dim. Yirmi yıla gömmüştüm ben onları ve onların yirmi yıllık o mezardan çıkmalarına izin vermeyecektim.

"Geçmiş olsun." dedim hafif aksanlı sesimle. Amca, oğlu, kızı, yenge ve babaanne yanımıza geldi amcanın siyah saçlarında aklar vardı, babaanne ise oldukça yaşlanmıştı.

"Oğlum bunlar kim?" dedi babaanne Süheyla. Sanki Atlas'ın kim olduğunu bilmiyorlardı(!) Abi bize baktı, o konuşmadan Atlas konuştu, "Mert benim üniversiteden arkadaşım. Ben Araf Atlas Bıçakçı," Süheyla hanımın bakışları beni buldu, Atlas beni kendine çekti, "Nişanlım," dedi sadece. Yeliz yani Ahmet amcanın kızı Atlas'ı gözleriyle soyduktan sonra konuşmaya başladı, "Senin sevgilin yok muydu ya? Hani şu model olan?" Ama ben demiştim değil mi?

Hissiz gözlerle ona baktım, kırmızı dizlerinin üstünde olan bir gece elbisesi vardı büyük ihtimalle haberi barda almıştı. Açık kahve saçları omuzlarındaydı aynı renk gözleri ise ben ve Atlas'ın arasında dolaşıyordu.

"Her yanımda gördüğünüz kişi sevgilim değil." Kısa kesti belli ki onunla konuşmak istemiyordu.

"Adı yok mu nişanlınızın ve eğer yalan haberse neden açıklama yapmadınız?" soru Alp'ten gelmişti yanlış hatırlamıyorsam yirmi altı yaşındaydı. Beyaz gömlek ve siyah pantolon giymişti heybetli bir vücudu vardı ama Atlas'tan kısaydı.

"Basınla bu kadar iç içe olmanız, şaşırtıcı. Ve insanlar istediklerini söyleyebilirler onlar başkalarıyla olduğumu sansınlar ve bende onlardan en değerli varlığımı saklayabileğim." gülümseyerek ona baktım.

Süheyla hanım niye bize kitlendi?

Keşke bilsem.

Abi bana bakıyordu ve bir şeyler dememi bekliyordu.

Sustum ve o konuştu, "Araf, gecenin bir yarısı siz ne yapıyordunuz dışarıda?" Adi herif sanki nerede olduğumu bilmiyormuş gibi bir de konuşuyordu. Atlas ona baktı ve sanki harika bir haber verecekmiş gibi sesindeki heyecanla konuşmaya başladı, "Hayatımın anlamı olan kadın, bugün ilk defa aşerdi onun için dışarı çıktık." Abim kocaman gözlerini karnıma dikti diğer herkes gibi. Koruma refleksiyle elim karnıma gitti. Atlas bir elime bir bana baktı bu davranışım onu afallatsa da kendini toplayarak alnıma ufak bir öpücük kondurdu. Sanırım abi kalpten gidecekti.

Hepsi bir ağızdan tebrik etti bizi. Ama Süheyla hanımın ayıplayan bakışları üstümdeydi.

Kesin hala nişanlı olmanıza takmıştır.

Kesinlikle.

Ama sevgili abinin rengi atmıştı. Onunla biraz daha uğraşmalıydım bence.

"Yanlış anlamazsanız bir şey sormak istiyorum?" Ona sorduğumu anlayınca, "Elbette." dedi kibarca. Öküz evde bana az çektirmiyordu ama!

"Gözünüz," dedim işaret parmağımla göstererek, "Ne oldu gözünüze?" Sağ gözü hala sarılıydı acaba Süheyla Hanıma ne demişti?

Öfkelendi ama öfkesini saklamayı iyi biliyordu.

Gıcık gülümsemesi yüzünde yer etti, "Arkadaşım veteriner, hayvanat bahçesine bir Kum Kedisini getirmişler zavallı hayvan yaralanmıştı bende yaklaşıp başını okşamak isterken gözünü tırmaladı. Dışardan ne kadar uysal olsa da tam bir şeytan." gözlerime dikkatle bakıyordu. Kum Kedisi bendim. Bazen böyle seslenirdi bana. Gülümsedim ama aynı anda karnıma giren sancıyla elim karnıma gitti ve bu hareketim herkesin dikkatini çekmişti.

Vallahi sadece olduğun yerde bile dursan dikkat çekiyorsun. Ne yapacağız biz?

Emin ol bilmiyorum.

Yanımdaki adam dikkatle bana bakıyordu.

"İyiyim. Sadece midem bulandı," dedim yüzümü buruşturarak. "Lavaboya gidiceğim."

"Bu dönemlerde mide bulantın çok olur ama zamanla geçer. Merak etme." Yani yenge sanki sana sordum. Gülümsemekle yetindim sadece.

Bir adım geri attım ama belimi bırakmadı. Ona beni bırakması için uyaran bir bakış attım ama o inatla bırakmıyordu, "Bırak da gideyim."

"Ben de geleceğim." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bu adam deliydi!

Yeni mi fark ediyosun (!)

"Oğlum bırak da kız gitsin." Bunu söyleyen de amca Akif'ti. Başımla onu onaylayınca Atlas'da el mecbur buna izin vermişti. "İstersen Yeliz de seninle gelsin. Başın dönerse diye." sesi gerçekten samimiydi. Ama bu samimiyetten bana ne!!

O şeytanı burada bırakmak istemiyordum çünkü gittiğim gibi Atlas'a sırnaşacaktı ama tek başıma olmam gerekiyordu. Yeliz'in bakışları bu fikirden nefret edercesine kısılmıştı, hızlı bir karar verdim. Karar belliydi. "Hayır, teklif için teşekkür ederim ama tek başıma gitsem daha iyi olacak." Yeliz'in bakışlarını o da görmüştü bu yüzden kızına uyarıcı bakışlar atıyordu. Bana bakarak, "Sen nasıl rahat edeceksen öyle olsun, kızım." dedi. Hemen hızlı adımlarla arkama dönüp geldiğimiz koridora ilerledim.

KİMSE BANA KIZIM DİYEMEZ! ÖZELLİKLE DE ANNEMİN HAYATINI MAHVETTİKTEN SONRA!

Gel de bunu bir de sesli söyle!

Arkamı dönüp geldiğimiz koridora ilerledim sağa döndüm ama arkamda adım sesleri vardı kime ait olduğunu düşünmeme gerek yoktu. Gelen Süheyla hanımdı. Onu görmezden geldim ve ilerledim lakin söylediği şeyle sanki karnıma yumruk yemiş gibi oldum.

"Melodi Arca. Yıllar sonra yuvana geri döndün."

SOBE!

Beni tanımıştı.

Biri gitti geriye kaldı iki.

 

 

Loading...
0%