Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm ❤️‍🩹❤️‍🔥

@anonim123z

Merhaba canımın içleri.

 

🍀Hepinizi çok özledimmm.

 

🍀Daha fazla uzatmadan; iyi okumalarrr.

 

 

 

Geşa Dilda Bozkurt

 

 

Yolculuk sakin bir şekilde ilerliyordu. Fakat düşüncelerim hiç de sakın değillerdi. Deli düşünceler ve fikirler arasında kayboluyordum sanki...

 

 

Geçen, yaklaşık yirmi dakikanın ardından araba dururken, Serhat ağabey, "Geldik, kızlar yenge, kimseyle muhattap olmayın, alacağınızı alın, çıkın, ücreti ile ilgilenmeyin bir daha söylüyorum, kimseyle muhattap olmayın! Özellikle kadınlarla. Kendini bilmez kadınlarla dolu etraf." Diyerek uyarısını yaptı ve arabadan indi. Arkasından bizde inerken,

 

"Yenge, hava soğukmuş, keşke üzerine bir şey alsaydın." Diyen Alaz'a çevirdim bakışlarımı, gülümseyerek,

 

"O zaman çarşaf giymenin ne anlamı kalırdı güzelim? Amacım vücudumun belli olmaması değil mi zaten?"

 

"Yani öyle de... Ne bileyim... Hava soğuk ya. Hasta olma diye dedim." Derken yüzünde mahçup olmuş bir ifade vardı.

 

"Biliyorum iyi niyetinden dediğini, hadi gidelim alacağımızı alalım ve gidelim." Derken, Serhat ağabey önümüzde, Adar ağabey ise arkamızda yürümeye başladık çarşının içine doğru, gezdiğimiz tezgahlardaki güzel kumaşlar göze hitap ederken, kayınlarım esnaf ile konuşuyorlardı.

 

"Selamün aleyküm dayı!" Diyerek, fistan satan bir esnafın önünde dururken, seslendi Serhat ağabey.

 

"Aleyküm selam! Hoşgeldiniz BOZKURT ağaları, sizlerde hoşgelmişsiniz hanım kızlar." Derken başımı bile kaldırmadan, fistanlar ile ilgilenmeye devam ettim.

 

"Hoşbulduk, güzel ve ağır parçalardan çıkar kızlara," dedi büyük kaynım.

 

Adamın çıkardığı fistanlar hem ağır hem pahalıydı. Ama çok güzellerdi. Aldığımız birkaç parçanın ardından, bütün ihtiyaçlarımızı almıştık, ayrıca bütün itirazlarıma rağmen, Serhat ağabey bana bir telefon almıştı. Hissettiğim açlık ile birlikte midem bulanırken çok halsiz hissediyordum. Sahi, en son ne zaman yemek yemiştim?

 

Dün akşama kadar kaç kere misafir gelmişti, ve akşam büyük bir aşireti misafir etmiştik, yemek yemeye fırsatım bile olmamıştı. Sabah da canım hiçbir şey istemiyordu ve yemek yememiştim. Daha öncesindede, yemek yemeyi önemsemeyi bırakmıştım. Ölmeyecek kadar yiyordum. Şimdi ise midemin açlıktan kazandığını hatta bayılacak gibi hissettiğimi çok rahat söyleyebilirdim.

 

"Alacağınız başka bir şey kaldı mı kızlar? Bir eksiğiniz varsa alalım hazır dışardayken, yoksa arabaya geçelim artık."

 

"Benim bir eksiğim kalmadı, kızların da yoksa gide-" diyerek küçük kaynıma cevap vercekken lafımı bölen, ilerden gelen ve yüksek sesi ile, kayınlarıma seslenen iri yarı, sarışın bir adamdı.

 

"Oooo! BOZKURT ağaları da buradayımış! Hayırdır? Hangi rüzgar attı sizi buraya? Siz hiç çıkar mıydınız çarşı pazara?" Derken gelip iki kaynım ile tokalaşmıştı.

 

"Bizim işimiz, şirketimizde fabrikalarımızda alın teri dökerek ekmek parası kazanmak Zahir ağa! Ne işimiz olur çarşı pazarda?" Diye gülerek cevap verdi Serhat ağabey. Bayağı samimi duruyorlardı.

 

"Valla bilemem orasını! Şuan çarşıdasın, hatta bir kozmetik mağazasının önündesin. Ne yaptığını bilemeyeceğim burada. Ha Adar? Nasıl gidiyor işler?"

 

"İyi gidiyor ağabey. Allah'a şükür. Kızların ihtiyaçları vardı. Onlar için geldik. Sen de yeni geldin herhalde bayağıdır yoktun ortalarda."Bakışları bize dönen adamdan rahatsız olup başımı çevirirken, kızlar başları ile adamın selamını aldı ama ben hiçbir tepki vermedim. Gözlerini üzerimde hissettiğim adam bakışlarını benden hala çekmezken konuşmaya başladı,

 

"Aynen, İzmir'e de yeni şubemizi açtım. Onunla uğraşıyordum bayağıdır. Yaklaşık iki yıl oldu gideli. Yeni döndüm. Beni boşverelim de... İki kız kardeşiniz var diye biliyorum. Yanlış mıyım? Bu güzel bayan kim?" Bakışlarım hızla Serhat ağabeye dönerken, adam konuşmaya devam etti, "Tanıştıracak mısınız benimle bu kadını? Kızların bir arkadaşı mı yoksa? Kim bu güzel gözlü, peçeli kadın?" Derken ağzının ortasına bir tane çakma isteği oluştu içimde.

 

"Kimse kim bilader? Ne yapacaksın kim olduğunu?" Diyen küçük kaynım iri bedeni ile önüme geçti.

 

"Bilmem, hayatım da hiç bu kadar güzel gözlere rast gelmedim... Hayran olunası gözleri var. İsminizi öğrenebilir miyim bayan?" Derken başımı bile kaldırmadım yerden. İçime sıkıntılı bir nefes alırken,

 

"Zahir! Haddini bil, nasıl yanımızda ki kadına bu şekilde yaklaşmaya cüret ediyorsun? Hiç mi haya hatep yok sende? Belki birimizin eşi? Ne bu umursamazlık? Kızlar! Arabaya!" Dedi Serhat ağabey. Sıkıntı çıkmasını istemediğim için kızlarla birlikte tam arkamızı dönmüş arabanın park edildiği yere doğru gidecekken, Zahir denen adamın söylediği sözlerle olduğum yere çakıldım. Hatta yerin dibine girdim.

 

"Hayırdır Serhat ağa! Yengene mi göz koydun? Yoksa sen mi Adar ağa? Eşi başında olmayan bu kadın kocası başında yokken, iki bekar erkeğin yaşadığı evde kime hizmet ediyor? Sana mı Serhat ağa? Yoksa kardeşine mi? Valla her şeyi beklerim? Belki ikinize de aynı and-" derken sesinin kesilmesine sebep olan, Adar ağabeyin bağırmasıydı.

 

Utancımdan, ve yediğim laflardan dolayı gözümden akan bir damla yaş süzüldü yanaklarıma doğru. Korkuyla arkama döndüğümde, adamın yakasına iki eli ile yapıştığını ve arkamızdaki dükkanın camına yasladığını gördüm.

 

"Sende hiç haya hatep yok mu? Senin dilin ne söyler Zahir! Sen ne söylediğinin farkında mısın ahlaksız adam! Kolay mı lan bir kadının namusuna laf atmak! Bacımız lan o bizim! Ağabeyimizin emaneti! Sen ne ara bu kadar aşağılık bir adam oldun!" Diyerek adamın sırtını dükkanın camına öyle sert vurdu ki, camın kırılmasından korkmuştum.

 

"Adar! Bırak o soysuzu! Elimizi kirlettiğimize değmez! Yürü! Biz bunu öğrenmedik büyüklerimizden! Büyüklük bizde kalsın! Ha şunu unutma Zahir! O kadın varya o kadın! O iftira attığını kadın! Senden namuslu! Senden cesur! Senden güçlü! Seninle kıyaslanamayacak kadar hemde! Rezil herif !" Adar önce ağabeyine ardından tuttuğu adama döndü, sinirle ve hırsla adamı diğer tarafa fırlattı ve etrafa toplanan insanlara bağırdı,

 

"Oyun bitti! Dağılın! İzleyecek bir şey mi var? Hepimiz izlersiniz bir kadının aşağılanmasını ama biriniz bile müdahale etmezsiniz yazık!" Deyip arkasını dönmüş hızla giderken bizde arkasından gidiyorduk. Olduğumuz yerden hızlı adımlarla uzaklaşırken, yine bağırdı arkamızdan,

 

"İnsanlar da biliyor Adar ağa! Ağabeyinize eş diye aldığınız kadının ne halt olduğunu herkes biliyor! Ağabeyin bile biliyor! Yoksa ne diye gerdek gecesinde terk edip gitsin! Ne belli bu kadının kusurlu olmadığı!" Haykırırken, Serhat ağabey hızla adamın üzerine atıldı ve burnuna kafasını gömdü.

 

Dükkanın camına fırlattığı adam ile birlikteydi cam yerle bir olurken, Adar ağabey adamın, adamın üzerine çullandı ve yumruklarını ard arda yüzüne geçirmeye başladı, adamın burnundan kan fışkırmaya başlarken kırıldığına emindim.

 

Dönmeye başlayan başım, ve bulanan midem daha fazla bedenimi ayakta tutamadı. Olduğum yere yığılırken ise karmaşanın içinde, kızların çığlığını ve en son Serhat ağabeyin,

 

"O kadın bizim namusumuz!" Dediğini duydum. Zaten ondan sonra bilincim kapanmıştı.

 

❄️

 

Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken, burnuma dolan hastane kokusu ile birlikte nerede olduğumu anlamam pek de zor olmamıştı. Başımda şiddetli bir ağrı vardı. Gözlerimi açtığımda beyaz ışığın yansıması gözümü ağrıtınca sol elimi gözlerime siper ettim.

 

"Yenge! Uyandın mı? İyi misin? Alaz! Koş ağabeyimgile haber ver doktoru çağrısınlar!" Diyen korkulu sesin sahibi Helin'di.

 

"Sakin ol canım iyiyim!"

 

"Ne demek iyiyim yenge! Nasıl öyle bayıldın bir anda? Ölü gibi düştün yere tutamadım, nasıl korktum!"

 

"Korkma Helin korkma. Allah büyük. Vardır bir bildiği elbette."

 

"Yenge... O adamın dediklerini takma lütfen... İnan ki değmez... Biliyorum çok zor... Bazı şeyleri söylemek de yapmak da çok zor ama... Ne diyeceğimi bilmiyorum..."

 

"Bir şey demene gerek yok Helin. Alıştım artık. Bir tek adımın or#spuya çıkamadığı kalmıştı... O da oldu artık. Daha ne damgalar yiyeceğim bilmiyorum..." Derken, açılan kapının arkasından içeri beyaz önlüklü, uzun, iri yarı, yapılı, ve dikkat çeken bir yakışıklılığa sahip olan esmer bir adam girdi. Gözleri kaşları hatta kirpikleri bile simsiyahtı. Daha fazla incelemeden bakışlarımı çektim.

 

"Hastamız uyanmış. Geçmiş olsun hanfendi. Ben uzman doktor; Şerwan Berzan DAĞHANLI..."

 

GEŞA DİLDA BOZKIRAN BOZKURT

 

Ruhumdaki yağmurlar dinmeden yerini fırtınalara bakıyordu, yüreğime yağan şiddetli yağmurlar ise gelip geçen seller ile insanları, hem yüreğimden hem gözlerimden çekip, sürükleyerek götürüyordu.

 

Ama bu sefer öyle olmamıştı, sanki ben başkasının gönlündeki sellerde akıp gitmiştim...

 

Doktorun seslenmesi ile birlikte bakışlarımı tepemde dikilen iri yarı adama çevirdim,

 

"...Şerwan Berzan DAĞHANLI... Öncelikle tekrardan geçmiş olsun, bana neler olduğunu anlatır mısınız?"

 

Gözlerimi kapının arkasında dikilen iki kaynıma çevirdim, büyük kaynımım, başını sallaması ile boğazımı temizleyerek dudaklarımı araladım,

 

"Çarşıda... Çarşıdaydık... Sonra, sonra başım döndü, gözümün önü karardı, ondan sonra ise en son yere düştüğümü hatırlıyorum. Kendimi ayakta tutacak dermanım yoktu... Sanki canım çekiliyor gibi oldu böyle... Sonrasını hatırlamıyorum." Yüzünde sıkıntılı bir ifade oluşan doktor, başını elindeki dosyadan kaldırmadan üstten bakışlarını bana çevirdi,

 

"En son ne zaman yemek yediniz peki?" Diye kaşlarını kaldırarak sordu.

 

"Ben... Ben bilmiyorum, hatırlamıyorum... En son... Hayır, hatırlamıyorum..."

 

"Peki amacınız neydi? Kendinizi açlıktan öldürmek mi? Yoksa işkence çektirmek mi? Eğer amacınız kendinizi öldürmek ise hiç uğraşmada-"

 

"Üslubuna dikkat et doktor efendi!" Diyerek doktorun lafını kesti Adar ağabey.

 

"Üslubuma karışacak olan sizler değilsiniz! Hastamla arama girmeyin, asıl siz üslubunuza dikkat edin!"

 

"Haddini bil doktor! Kim olduğumuzdan haberin yok herhalde?"

 

"Kim olduğunuz beni ilgilendirmez Serhat ağa! Senin de benim kim olduğumdan haberin yok herhalde? Burada kimin kim olduğunun bir önemi yok. Hastanedesiniz, burada iki rol vardır bir hasta bir doktor. Doktor olan benim, hastam da şuan karşımda! Ha illa ki siz mi konuşacaksınız hastanın yerine: Benim üslubumdan, ve kim olduğumuzdan önce, bu kadının neden bu halde olduğunu sorayım o zaman size? En son ne zaman yemek yedi hasta?" Serhat ağabey öylece doktora bakarken, gözleri bana döndü ardından tekrar doktora baktı, söyleyecek bir şeyi olmadığı için susmayı tercih etti. Her zamanki yaptıkları gibi...

 

Gözleri tekrardan bana dönen doktor,

 

"Vitaminleriniz yerlerde hanfendi, burası hastane, kendi derdinizi kendiniz anlatmalısınız. Çünkü sizin ne çektiğinizi sizden başka kimse bilmez, en baştan alayım, en son ne zaman yemek yediğinizi hatırlamıyorsunuz. Değerleriniz çok düşük, vitaminleriniz yerlerde. Sağlıklı bir bünyeye sahip değilsiniz şu anlık. Bağışıklığınız kuvvetli değil, böyle devam ederse çok sık hasta olursunuz. Birkaç ek vitamin yazacağım, ayrıca bol bol D vitaminine ihtiyacınız var ama sanıyorum ki çarşafınızdan dolayı vücudunuz D vitaminini pek karşılayamıyor?" Derken yüzüme konuşmamı istercesine bakıyordu,

 

"Evet... Dışarı çok fazla çıkmıyorum. Hatta hiç çıkmıyorum neredeyse... Çıkarsam bile çarşafım var üzerimde..."

 

"Anlıyorum... Aslında bir zararı yok ilaçların, ama ben doğal tedavi yöntemlerine daha sıcak yaklaşıyorum. Vücudunuzun güneş görebileceği bir dam, teras, var mı? Böyle, insanların olmadığı, eğer varsa sizin açınızdan iyi olur. Vücudunuzun D vitaminine ihtiyacı var. Eğer biraz güneşlenebilirseniz iyi olur. Ben yine de ilaç olarak da yazıyorum. Ayrıca bundan sonra yeme düzeninize çok dikkat edin," bakışlarını kayınlarıma çevirdi,

 

"Yemek yediğinden emin olun. Bol proteinli ve sağlıklı şekilde beslensin, haftaya bir daha kontrole gelirseniz iyi olur. Muhtemelen bünyeniz açlığı daha fazla kaldıramadığı için bayıldınız. Dediklerimi uygularsanız, sağlığınıza kavuşursunuz tekrardan. Geçmiş olsun , iyi günler!" Diyerek bana dönen bakışlarının ardından kömür karası gözlerini, gözlerimden ayırdı ve reçeteyi Serhat ağabeyime uzattı.

 

"Serumunuz bitince çıkarsınız, tekrardan geçmiş olsun." Diyerek kapıya doğru gitti ve son bir kez arkasına dönerek gözlerimin içine baktı, bakışlarımı hızla kaçırdım ve Adar ağabey ile göz göze geldik. Gülümseyerek gözlerini kırparken, doktor odadan çıkmıştı.

 

"Ah ne yenge! Ne diye yemek yemezsin sen?" Diyerek konuşmaya başladı Helin.

 

"İnan ki yengeciğim, başımda ki insanların beni yemesinden, ben kendim yemek yemeye ihtiyaç duymayı bıraktım."

 

"Ama öyle deme yenge, her ne olursa olsun, hiçbir şey senden önemli değil!"

 

"Bence ağabeyinizin rahatı benden de önemli!"

 

"Ne demeye çalışıyorsun yenge?" Diyerek araya girdi Adar ağabey. Gözlerim sinirden dolmaya başlayıp, burnumun direği sızlarken,

 

"Bilmem..." Dedim. "Sor ağabeyine, burada olanlardan haberi var mı? Ben burada nelerle uğraşıyorken, ağabeyim telefonda bana ne sordu biliyor musunuz? 'Sana Mardin'i gezdirdiler mi?' ne demek bu Serhat ağabey? Adar ağabey? Ne demek? Ben hergün can çekişiyorken, ağabeyiniz diyor ki; 'Buralar gayet iyi, ben iyiyim. Sen nasılsın?' ne demek oluyor bunlar. Hiç mı vicdanınız yok? Hiç mi içiniz sızlamadı bana yalan söylerken ağabey? Bugüne kadar size gık çıkarmadım, saygısızlık etmedim. Bir dediğinizi iki etmedim..." Yatakta doğrulup, gözlerimde ki yaşların akmasına izin verdim.

 

"Kocan sana selam söyledi, derken hiç mi yüreğinize dokunmadı. Allah belamı versin ki yoruldum. Yalanlardan, atılan iftiralardan... Şu Dünyada bir gün olsun, mutlu olmaz mı insan? Olmuyormuş, kimsesiz olunca hiç kimse hiçbir şeyin olmuyormuş... Ben kimsesiz olduğumu hiçbir zaman bu kadar hissetmemiştim ağabey... Size ağabey diyorum... En azından öz ağabeyim gibi benden vazgeçmediğiniz için. Canınız sağolsun tabi. Kendi öz ağabeyinizin rahatını benden daha çok düşünmek elbette hakkınız..."

 

"Yenge... Bize de hak ver. Ne yapsaydık? Ha ne yapsaydık. Gözümüzün önünde gün geçtikçe çöküyorsun. Eriyip bitiyorsun. Kocandan selam var dediğimiz zaman bir anlığına da olsa gözlerinin içi gülüyordu. Yapabileceğimiz başka bir şey yoktu. Başka nasıl yüzün gülecekti... Ayrıca ağabeyim sana sebebini söylemiştir..."

 

"Neyin sebebini? Orada mutlu, mesut, refah ve ferah içinde olmasının sebebini mi? Söylemesine gerek yok. Olanlardan haberi olmadığı için mutlu olduğunun farkındayım..."

 

"Yenge..." Dedi Serhat ağabey gözlerime bakarak. "Bunları konuşacak bir yerde değiliz... Kusura bakma... Yalan söylemek istemezdim. Haklısın. Ama başka zaman konuşuruz. Serumun bitmeye gelmiş, bitsin de gidelim." Diyerek konuyu kapattı. Ben de bir daha ağzımı açmadım. Serum bittikten hemen sonra hemşire geldi ve serumu çıkardı.

 

Hastanedeki işimiz bittikten sonra eve dönerken ağabeyim ilaçları aldı ve yola kaldığımız yerden devam ettik.

 

"İlaçlarını düzenli kullan yenge orada burada bayılma yine. Kızları yemek yediğinden emin olun yengenizin. Aç kalmayacak. Misafir geldiğinde aşağıya da inmeyecek. Duydunuz?"

 

Kızlar başları ile onaylarken, dudaklarımı araladım,

 

"Allah'a şükür ağabey kendime bakabilirim. Ben buradayım kızlara niye söylüyorsun?"

 

"Sana söyleyince dinliyor musun? Kaç kere dedim sana inme diye? Bakıyorum yine aşağıdasın. Senin için yenge her şey senin için. Olan sana oluyor sadece. Görmedin mi o it o kadar insanın içinde neler söyledi. Elbette biz biliyoruz öyle olmadığını, senin namuslu bir kadın olduğunu, ama insanların düşüncelerine engel olamıyoruz maalesef. Ama buraya kadardı. Eve gidince arayacağım ağabeyimi gelsin!"

 

"Ne?" Diyebildim sadece.

 

"Ne demek ne yenge! Gelecek! Karısına sahip çıkacak, cümle aleme de 'benim karım kusurlu değil giden bendim benim karıma nasıl göz koyarsınız' diyecek herkese haddini bildirecek! Eve bir gidelim de."

 

"Ağabey... Telefonda konuşurken gelmeyeceğini daha reşit olmama çok olduğunu söyledi... Gelmeyecek. Burada neler olduğundan haberi bile yok adamın... Gelmeyecek."

 

"O işler öyle olmuyor işte. Hele ben her şeyi bir anlatayım görürüz geliyor mu gelmiyor mu? Burada hayatı zindan olan sensin yenge. Ağabeyim her şeyi öğrenecek, sen bu haldeyken orada krallar gibi yaşamak adamlık değil, gavatlık. Biz söylemedik hadi, sınırlı kinli diye, kendisinin de hiç mi aklına gelmiyor bu kadın oralarda ne yapar diye? Yanlış anlama sözlerim sana değil asla. Ben anamlara kızgınım, ağabeyime kızgınım. Onlara bu isyanım. Hele bir eve gidelim. Kim geliyor kim gidiyor o zaman görürüz."

 

Dediğinde aynadan gözüme güven verici bakışlar atıyordu. Dolu gözlerime inat gülümsedim ve bakışlarımı pencereden dışarı çevirerek iyi düşünmeye çalıştım.

 

Gelecekti. Her şey bitecekti.

 

🍂

 

Yoktu benim hayatım boyunca mutlu olabileceğim huzurla gözlerimi kapatabileceğim bir gece yoktu. Sırtımı soğuk banyo fayansından kaldırmaya çalıştım ama nafileydi. Tepemden akan soğuk suyun vücudumu dondurduğu gibi, hayatımı ve ruhumu da dondurmasını diledim. Akan giden suyla birlikte, gözyaşlarım da boynumdan vücuduma doğru süzülüyordu.

 

Hıçkırıklarım beni boğarken, vücudum sarsılıyor ve titriyordu. Yüreğim içim kan ağlıyordu. Titreyen ellerimi duvara yaslayarak ayağa kalkmak için destek aldım. Zorlukla ayağa kalktıktan sonra burnumu çektim ve elimle gözlerimi silme çabasına giriştim. Başıma akan sularla birlikte gözlerimi silmek için uğraşmam çok garipti. Belki de silmek istediğim gözyaşlarım değil yediğim tokadın iziydi.

 

1 saat önce...

 

Arabadan indikten sonra vakit kaybetmeden hızla eve konağa doğru yürüdüm. Hava çoktan kararmış buz gibi olmuştu. Konağın kapısından içeri girdiğimizde direk büyük salona gittik. Aslında odama girip günün bütün izlerini uyuyarak beynimden atmak istiyordum. Uyuyunca aklımdaki düşünceler gitmiyordu zaten. Sadece kısa bir süreliğine de olsa bilincim kapandığı için düşüncelerim aklımda olmuyordu. Uyandığımda zihnimi işgal eden düşünceler, beynimi yormaya ve ruhumu çürütmeye kaldığı yerden devam ediyordu.

 

Girdiğimiz büyük salonda, kayınbabam, kayınvalidem, kocamın amcaları, ve daha önce birkaç kez gördüğümü hatırladığım, kocamın teyzesi, kayınvalidemin büyük ablası vardı. Kızlarla birlikte içeri girdiğimiz anda iki kaynımda arkamızdan içeri girmişti. Baş köşede oturan kayınbabama doğru yürümeye başlarken,

 

"Hayırlı akşamlar cümleten," dedim ve önce babamın sonra annemin elini öptüm. Amcamlardan önce, kocamın teyzesiniz elini öpmek için eğildim. Elini yüzünü buruşturup bana uzatırken,

 

"Akşam mı kaldı gelin? Ortalık olmuş gece yarısı? Kocan olmadan yanında, ne işin var dışarlarda?" Dedi iğneleyici sesi ile birlikte. Benden hoşlanmadığını her gördüğünde açıkça belli ediyordu.

 

"İki ağabeyi ve iki kız kardeşi ile birlikteydi teyze. Varsın kocası yanında olmasın, ağabeyleri burada." Dedi Serhat ağabey. Teşekkür eden bakışlarımı ona gönderirken, amcalarımın ve eşlerinin de ellerini öperek kenara doğru geçtim.

 

"İstediğiniz herhangi bir şey varmı anne?" Diyerek sordum.

 

"Yok kızım, git üzerini değiş gel de oturalım birlikte. Niye bu kadarı geç kaldınız oğlum?" Dedi. Helin bakışlarını annesine çevirerek konuşmaya başladı,

 

"Anne yengem biraz rahatsız, önce yemek yesin sonra da uyusun olur mu?" Diyerek benim yerime konuştu.

 

"Hayrola kızım? Neyin vardır? İyisin değil? Çok rahatsızsan hastanye gidelim?" Dediğinde benim konuşmama izin vermeden, Adar ağabey konuşmaya başladı,

 

"Biz zaten hastanden geliyoruz ana. Sağol." Dedi imalı sesi ile

 

"Vay başıma! Hanginize ne oldu oğlum? Ne diye gittiniz hastaneye ne oldu?" Diye telaşla konuştu annem.

 

"Aynı evde yaşıyoruz değil mi ana? Gelinin kaç gündür ne halde nasıl, iyi mi, haberin var mı ana? Sordun mu hiç? Bayıldı bugün çarşıda. Biz de hastaneye gittik."

 

"Evde bayılmayan insan dışarda ne diye bayılır acaba?" Diyerek imalı imalı konuştu kocamın teyzesi.

 

"Abla!" Dedi annem uyarır bir tonda, "Neyin varmış kızım? Önemli bir şey mi? Hasta mı olmuşsun?"

 

"Yok ana, açlıktan bayılmış, sinirden stresten yemeden içmeden kesilmiş kadın. Sen evinin içindeki kadından sorumlu değil misin ana? Nasıl zor dönemlerden geçtiğini sen biliyorsun? Niye dikkat etmiyorsun? Hani ağabeyim bize emanet etmişti? Emanete böyle mi bakıyoruz biz? Derman kalmamış, değerleri düşmüş, doktor bir sürü ilaç yazdı düzenli kullansın dikkat et ana." Diyerek cevapladı Serhat ağabey.

 

"Dışarılarda gezeceğine yemek yeseymiş! Gezmeyi bilir de yemek yemesini bilmez mi?" Dedi kocamın teyzesi.

 

"Teyze! Senin gibi her hafta bir bacısının yanına bir ağabeyinin yanına gidip bir hafta kalmıyor! Evde oturuyor kadın akşama kadar! Bu evin ağası babam! Sen değilsin, saygımızdan bir şey demeyiz, ama evimizin içine karışmaya hakkın yoktur. Gidip kendi evinde olmayan düzenini eleştir teyze." Diyerek cevapladı Adar ağabey. Hepsi bir yandan beni korumaya çalışıyordu.

 

Fakat benim namusumu ve beni koruması gerekenler onlar değillerdi ki?

 

🍀Merhabalar çok sevgili okurlarım... Umarım bu bölümde bişeyler biraz olsun yerine oturmuştur.

 

🍀İlerleyen bölümleri de hızla atmaya çalışacağım.

 

🍀Oyları ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen.

 

🍀En sevdiğiniz sahne??

 

🍀Sevmediğiniz veya absürt bulduğunuz bir sahne??

 

🍀Sizce diğer bölümlerde neler olacak?

 

🍀Şerwan Berzan DAĞHANLI hakkındaki DÜŞÜNCENİZ??

 

🍀Geşa Dilda BOZKIRAN ile ilgili düşünceniz??

 

🍀Revenk ile ilgili düşünceniz?

 

🍀Peki Revenk'in ailesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

 

🍀Lütfen yıldıza basarak oy ver ve yorum yap.

 

Sevgilerle BARTUNUN KEKİİİ 💙🖤✨💖

Loading...
0%