Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@anonimm_z

Merhaba.

Sizce de çok değişik bir kelime değil mi? Kendisi çok kısa ama çok uzun anlamlar taşıyor. Ve beraberinde bir sürü şey getiriyor. Mesela her merhaba bir hoşçakal değil midir? Hayatınıza birni aldığınızda ona merhaba dersiniz ama o kişiye bir gün hoşçakal diyeceğinizin de farkındasınızdır. Çünkü hayatınıza giren her kişi bir gün mutlaka gider. Bunu bilerek dahil edersiniz o kişiyi hayatınıza. Ya da birine hoşçakal dediğinizde aslında bir başkasına da merhaba diyeceğinizin farkındasınızdır. Çünkü her gidenin yerine yenisi gelir. Bu döngü bu şekilde devam eder. O yüzden eğer bir gün hayatınızdan biri çıkarsa üzülmeyin, çünkü o kişinin yerini dolduracak birisi illa ki gelir.

 

Şimdi diyeceksiniz ki sabah sabah niye bu kadar boş yapıyor bu kız? Ben de bilmiyorum. Bazen kendi kendime konuşasım geliyor. Psikolojim bozuk galiba. Gerçi hangimizin ki bozuk değil ki? Hepimiz deli değil miyiz? Bazılarımız az, bazırlarımız çok deli. Ama sonuç olarak herkes deli. Neyse, uyanıyorum şimdi.

 

Hayatımda en sevmediğim şeylerden birisi sabah alarmı ile uyanmak. Neden alarm diye bir şey var ki? Canımız istediğinde uyansak ve yapmamız gereken şeyleri o zaman yapsak ne olur sanki?

 

İstemeye istemeye çalan alarmı kapattım ve yataktan kalkıp okulun ilk günü için hazırlanmaya başladım. Hazırlanırken size de biraz kendimden bahsedeyim. İsmim Zeynep. Biliyorum çok kullanılan bir isim ama maalesef ismimi seçme şansım yok. Zaten annem de hiç düşünmeyip aklına gelen ilk ismi koymuş. Hiç düşünmemesinin sebebini belki sonra anlatırım. Belki ama.

 

Upuzun, koyu kahverengi ve dalgalı saçlarım var. Bu kadar ayrıntılı anlatmamın sebebi saçlarımı çok seviyor olmam. Kendimde en sevdiğim şey de diyebilirim saçlarım için. Gözlerimle saçlarımla aynı renk. 19 yaşıma girmeme az kaldı. Lise 4'e başladım. Biliyorum, normalde 18'e girmem gerekiyordu ama okula bir sene geç başlatmışlar beni. Bugün okulun ilk günü. Yeni bir sene, yeni bir okul. Evet, yeni bir okul dedim çünkü arkadaşım Nisa'nın ısrarları üzarine onun okuluna nakil aldırdım. Şansıma da aynı sınıfa düşmüştük.

 

Artık hazırım. Aynada kendimi inceledim. Okul forması fena olmamıştı. Beyaz bir gömlek ve kırmızı siyah renklerde kareli bir etek. Neyse ki etek çok kısa değildi yoksa rahatsız olurdum. Siyah kalpli bilekliğimi de taktıktan sonra çantamı aldım ve mutfağa indim. Kahvaltı yapmayı çok sevmediğim için bir iki lokma atıştırıp evden çıktım ve otobüs durağına doğru ilerlemeye başladım.

 

Nisa nerede kalmıştı acaba? Evlerimiz yakın olduğu için aynı duraktan otobüse binecektik ama Nisa hala gelmemişti. Umarım beni ilk günden yalnız bırakmazsın Nisa. Gelen otobüsü gördüğümde oflayarak etrafıma bakınmaya başladığımda otobüsün hemen arkasından koşarak gelen Nisa'yı gördüm. Nefes nefes yanıma gelince ellerini dizlerinin üzerine koyarak nefeslenmeye çalıştı. "Bir an beni ilk günden yalnız bırakacaksın sandım." derken bir yandan da otobüse biniyorduk. "Öyle birşey yaparsam senin elinden kurtulamayacağımı bildiğim için koşarak geldim." dediğinde gülümsedim. Nisa çok güzel bir kızdı. Arkadaşım olduğu için söylemiyorum, gerçekten öyle. Düz ve kahverengi saçları omuzlarına geliyor. Saçlarından biraz daha koyu renkte gözleri ve buğday rengi teni vardı. Boyu kesinlikle benden uzundu. Gerçi yaşıtlarımın çoğunun boyu bnden uzundu çünkü brnim boyum 1.62 falandı.

 

Yaklaşık 15 daika sonra otobüsten indik ve okula doğru yürümeye başladık. Şimdiden çok yorulmuştuk çünkü çantalarla yokuş çıkmak cidden çok zordu. İnsan neden yokuşun en tepesine okul yaptırır ki?

 

Sınıfımızın sırasında müdürün konuşmasını bitirmesini bekliyorduk. Her müdür gibi siyah takım elbisesini giymiş ve klasik konuşmalarından yapıyordu. Zaten kimse de dinlemiyordu, niye konuşuyorsun ki? Neyse, bazı şeyleri sorgulamamak lazım.

 

Sınıfa girince cam kenarı 3. sıraya geçtim, Nisa'da yanıma geldi. Her sene bu sıraya otururdum. Bence en ideal sıra burası. Ne çok önde, ne çok arkada. Sırtımı cama yaslayıp sınıftakileri incelemeye başladım. O sırada orta sıra en arkada oturan kızlar dikkatimi çekmişti. Biraz sıkıntılı tiplere benziyordu. Her okulda olur ya hani dersle alakası olmayıp sadece erkekleri etkilemeye gelen pick me kızlar, muhtemelen bu kızlar onlardı. Evet, insanları tanımadan dış görünüşlerine göre yargılamamam gerekiyor biliyorum, ama ne yapıyım ön yargılı bir insanım. Ve kendi kendime de düşünmeyi çok seviyorum. Siz yine de beni örnek almayın.

 

"Bunlar kim?" dediğimde Nisa gösterdiğim o üç kıza baktı. "En arkada oturan ve saçlarının uçları kırmızı olan Cemre."

Saçları kısa ve siyahtı ama uçları kırmızıya boyanmıştı. Gömleğinin üst iki düğmesini açık bırakmış, eteğini ise sadece kalçasını kapatacak şekilde yukarı çekmişti. Yüzünde ki makyajı hiç söylemiyorum bile. "Yanında ki Hazal." dedi Nisa. Hazal'ın siyah küt saçları vardı. Onun da kıyafet ve makyaj bakımından Cemre'den pek birfarkı yoktu. "Onların önünde oturan ise Bade." Bade'nin saçları sarı, gözleri ise yeşildi. Aslında çok masum duruyordu. Diğerleriyle ne işi olduğunu anlamamıştım.

"Kızım onlara bulaşma sakın, ne yapacakları belli olmaz." diye uyarıda bulundu Nisa. "Aman canım bana ne?" deyip önüme dönerken sınıfa giren erkekleri gördüm. "Bunlar kim?" diye sordum Nisa'ya merakla. "En önde ki Kerem. Biraz umursamaz biri, çok arkadaşı da yok. Yalnız takılmayı seviyor galiba. Kızlarla falan da hiç görmedim onu. Hatta şu Cemre bayadır Kerem'e takık ama o yüz vermiyor."

Kerem yakışıklıydı. Kumral saçları ve ela gözleri vardı. Boyu baya uzundu. "Yanında ki Mustafa. Hazal da ondan hoşlanıyor ama neyse ki Mustafa yüz vermiyor ona." dediğinde anlamayarak ona döndüm. Sonra aklıma gelen şeyle sırıtmaya başladım. "Senin hoşlandığın Mustafa bu mu?" dediğimde başını salladı. Mustafa'yı incelemeye başladım. Kahverengi gözleri ve kahverengi uzun saçları vardı. Fena değildi. "Çok yakışırsınız" dediğimde Nisa utanarak "Tamam sus duymasın." dedi. "Arkada ki de Göktuğ." dediğinde ona döndüm. Siyah ve uzun dalgalı saçları ve siyah gözleri vardı. "Yakışıklıymış" dediğimde Nisa sırıtarak bana döndü. "Hoşlandın mı?" dediğinde "Hayır, sadece beğendim." diyerek önüme döndüm. Onlar da gelip arkamıza oturdu.

 

"Sen bunları tanıyor musun? Arkadaş mısınız?" dedim Nisa'ya sessizce. "Arkadaş değiliz ama ben az çok tanıyorum onları. Onlar beni tanıyor mu bilmiyorum ama." O sırada bir hoca girdi içeri ve ders başladı. "Arkadaşlar herkes beni tanıyor zaten. Yeni gelen birisi varsa kendini tanıtsın ve derse başlayalım." dediğinde hoca, ayağa kalkarak "Ben yeniyim." dedim. "Hoşgeldin, ismini söyler misin?" dediğinde "Zeynep" diyerek cevap verdim. Sonrasında eski okulumla ilgili sorular da sorduktan sonra tekrar oturdum.

 

Teneffüste Nisa'nın zoruyla sınıftan çıkmıştık. Bana okulu gezdirmk istediğini söylemişti. Neyini gösterecekti ki? Klasik okul işte. Yine de onu kırmayarak kabul ettim. Sanki başka şansım varmış gibi.

Okul büyükmüş aslında. Ama bahçesi daha büyüktü. Okulun iki katı falandı. Tüm okulu turladıktan sonra zil çaldı ve en alt kattan sınıfımıza çıkmak için maalesef 3 kat çıkmamız gerekiyordu. Muhabbet ederek merdivenleri çıkarken bir anda birinin bana çarpmasıyla yere düştüm. Nisa "İyi misin?" diye yanıma gelerek kalkmama yardım etti. Ben ise ona cevap vermek yerine beni düşüren kişiye baktım. "Dikkat etsene!" dedim kaşlarımı çatarak. "Düzgün yürüseydin de düşmeseydin." dedi umursamaz bir şekilde. "Hem suçlusun hem güçlü yani. Bu durumlarda genelde 'pardon' falan denir ama sen bilmiyorsun belli ki."

"Demiyorum, ne yapacaksın?" dediğinde daha da sinirlenerek ona doğru bir iki adım atmıştım ki Nisa kolumdan tutup durdurdu beni. "Sakin ol." dediğinde çocuk çoktan gitmişti bile. "Bu kim ya?!" dedim öfkeyle. "Geçen sene görmüştüm ama tanımıyorum. Boşver ilk günden canını sıkma."

 

Sıramıza oturmak üzereyken Göktuğ bize bakarak "Selam, Göktuğ ben." dedi. O, Kerem ve Mustafa'nın arkasında oturuyordu. Ve sanırım bizimle tanışmak istiyordu. "Selam Nisa ben" "Ben de-" derken Kerem "Biliyoruz, Zeynep. Derste söylemiştin." diyerek sözümü kesti. Tam Göktuğ ile tanışacağım sırada niye araya giriyor ki bu? "Aferin, aklında tutabilmişsin ismimi." diye terslediğimde Mustafa araya girerek ismini söyledi. Sanırım ortam gerilmesin diye yapmıştı. O sırada sınıfa giren hoca ile tanışma faslımız sona erdi.

 

Hoca yoklama defterini doldururken kapı açıldı ve koridorda bana çarpan çocuk girdi içeri. "Bunun ne işi var burada ya?" diye fısıldayan Mustafa'yı duyduğumuzda onlara döndüm. Öfkeli bir şekilde ona bakıyorlardı, o da bunlara. Hoca derse başlayınca bakışmaları kesildi ama aralarında bir sorun olduğunu anlamıştım.

 

Zil çalar çalmaz o çocuk kalktı ve buraya doğru ilerledi. Bakışları hemen arkamızda olduğu için beni fark etmemişti. O buraya gelince biz de Nisa ile arkamızı dönerek merakla onlara bakmaya başladık. "Ne işin var senin bu sınıfta?" dedi Mustafa kaşlarını çatarak. "Ben de bu sınıftayım, bana alışsanız iyi edersiniz." dedi sırıtarak. Bu çocuk cidden benim sinirimi bozuyor. Hiç tekin birine de benzemiyordu. "Siktir git sırana Fırat" diye tersledi Kerem onu. Böylece adının Fırat olduğunu da öğrenmiştim. Fırat, şğrenç sırıtmasıyla rakasını dönerken beni gördü ve sırıtışı büyüdü. "Sen de mi buradaydın?" dediğinde "Kör müsün?" diyerek tersledim onu. Ona olan sinirim hala geçmemişti. Fırat söylediğimi duymazdan gelerek "Tanışalım mı? Fırat ben." dedi. "İsmini sorduğumu hatırlamıyorum." dediğimde sırıtması genişledi. "Desene bu sene güzel geçecek." deyip sırasına doğru ilerledi. "Sen nereden tanıyorsun bunu?" dediğinde Göktuğ'a döndüm. "Tanımıyorum, bu sabah bana çarpıp düşürmüştü. Siz nereden tanıyorsunuz?" dedim merakla. "Geçen sene sınıflar arası maçlar olurken kavga çıkmıştıonun sınıfıyla bizim ki arasında. O zamandan beri böyleyiz biz." diyerek açıklama yaptı Mustafa. "Ona bulaşmanızı önermem, pek tekin biri değil. Tam bir şerefsizdir." dedi Göktuğ. O sırada sınıfa hoca gelince konuşmamız kesilmek zorunda kaldı.

 

İlk gün fena değildi. Okulu sevmiştim ama Fırat ve Kerem olmasa daha çok severdim muhtemelen. Otobüsten inince Nisa ileyollarımızı ayırmıştık. Evin önüne gelince anahtarla içeri girdim. Annem mutfakta yemek hazırlıyordu. Beni görmesine rağmen bir şey demedi. Her zaman ki gibi. Ben de sessizce odama çıktım. Genelde onlarla diyalogumuz olmazdı. Aynı evde yaşayan birbirine yabancı insanlardık.

 

Hemen üzerimi değiştirip bir şeyler atıştırdım ve odama çıktım. Tabi ki ders başına değil telefon başına geçmiştim. Biraz sosyal medyada gezindim. Biraz da Nisa ile klasik günün dedikodusunu yaptık. O sırada babam gelince sofrayı kurdum. Onlar yedikten sonra tekrar kaldırdım ve odama geçtim. Biraz da ders çalıştıktan sonra yattım.

 

Nerede bu telefon? Hah buldum. Sinirle çalan alarmı kapattım ve uykumun içine ettiği için yataktan kalkmak zorunda kaldım. Nefret ediyordum bu saatte okula gitmekten. Dersler 12'de falan başlasa ne olur sanki? Ama yok, illa biz gençleri uykusuz bırakacaklar değil mi? Neyse, söylenmeyi bırakıp hazırlanmaya başladım.

 

Hemen yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım ve üzerimi giyindim. Saçlarımı da taradıktan sonra hazırdım. Çantamı alıp mutfağa ,ndim. Bir şeyler atıştırıp evden çıktım ve durağa doğru ilerlemeye başladım. Durağa vardığımda Nisa'nın çoktan geldiğini gördüm. "Günaydın, erkencisin bugün." derken otobüs geldi. "Dün koşarak gelmek zorunda kaldığım için dersimi aldım ve erken çıktım bugün." dedi yanıma otururken.

 

Yaklaşık 15 dakika süren otobüs yolculuğumuz boyunca muhabbete devam etmiştik. Sınıfa girdiğimizde Kerem'gilin çoktan geldiğini gördük. Sıramıza geçerken Mustafa "Günaydın" dedi. Nisa da gülümseyerek aynı şekilde karşılık verdi. Göktuğ hala uyuyordu sanırım, başını kolunun üzerine koyup yatmıştı. Kerem de düz bir ifadeyle telefonuyla ilgileniyordu. Bu çocuk hiç gülmüyor mu acaba?

Sana ne Zeynep? Her şeyi merak etmek zorunda mısın?

Evet.

 

O sırada Fırat girdi sınıfa. Sırasına ilerlerken "Günaydın" diyerek göz kırptı bana. Karşılığında gözlerimi devirmekle yetindim. İlk ders fizikti ve ben hiç dinlemiyordum. Sevmiyorum bu dersi ne yapıyım? Sınıfa bir göz gezdirdiğimde kimsenin dinlemediğini gördüm. En önde ki iki çocuk hariç. Pür dikkat hocayı dinliyorlardı. Bunlar da sınıfın inek öğrencileri belli ki. Her sınıfta olur bu tiplerden.

 

Teneffüste Fırat sıramızın başına geldi ve "Selam" dedi sırıtarak. Sanırım bana söylüyordu. "Selam" dedim soğuk bir şekilde. "Dün sana ismimi söylemiştim ama ben hala senin ismini bilmiyorum." dedi. "İsmim seni ilgilendirmiyor." dedim soğuk ve alaylı bir tavırla. "Aslında ilgilendirir çünkü merak ettim." dediğinde umursamazca omuz silktim. Sinirle güldü ve "Pekala, daha ne kadar naz yapacaksın acaba?" dediğinde sinirle karşılık vereceğim sırada "Siktir git Fırat" dedi arkadan birisi. Arkamı döndüğümde bunu söyleyenin Kerem olduğunu anladım. Öfkeyle Fırat'a bakıyordu. Diğerleri de öyle. "Sen karışma Kerem. Ben burada ki kızla konuşuyorum." deyip tekrar bana döndüğünde "Ben seninle konuşmuyorum ama." diye tersledim onu. Sinilendiği belli oluyordu ifadesinden. "Her neyse." diyerek yanımızdan ayrıldı.

 

"Bu çocuk niye seninle konuşmaya çalışıyor?" dedi Nisa kaşlarını çatarak. "Aman ya bana ne?" dedim umursamazca. O sırada Göktuğ "Zeynep sen dikkat et yine de." diye uyardığında tebessüm ederek başımı salladım. Kerem'e döndüğümde düşünceli bir şekilde bana baktığını gördüm. Ben de ona baktım bir süre ama sonrasında utanarak gözlerimi kaçırdım. O sırada hoca gelince dinlemeye başladık dersi. Ya da dinliyor gibi yapmaya. Çünkü o iki kişi dışında hiçbirimiz dinlemiyorduk.

 

Şimdi ki dersimiz edebiyat. Bu günü sıkıcı ders günü yapmışlar anlaşılan. Hoca yoklama defterini doldurduktan sonra ayağa kalktı. "Arkadaşlar ilk haftadan ders işlemeyi düşünmüyorum. İkinci ders sizi boş bırakacağım, ders çalışırsınız. Ama bu ders birbirnizi daha iyi tanımanızı istiyorum. Herkes muhtemelen yanındaki kişiyi tanıyordur. Bu yüzden bir arkanızda ki arkadaşınızla yapacaksını bu etkinliği. Birinci, üçüncü ve beşinci sıradakiler hemen arkasındakiyle grup olacak. Herkes bir kağıda kendini tanıtma soruları yazacak ve grubundaki kişiye verip soruları cevaplayacak. Hadi başlayaıl bakalım." deyip yerine oturduğunda gözlerimi devirerek Nisa'ya döndüm. "Neyiz biz? İlkokul çocuğu mu?"

"Saçma olabilir ama Mustafa'yı tanıma fırsatım oldu." dediğinde yine gözlerimi devirdim. Şanslıydı tabi. Ben Kerem ile takım olmak zorundaydım. Göktuğ falan olsaydı bari arkamda.

 

Hemen bir kağıda sorular hazırladım ve arkamı döndüm. Anlaşılan Kerem'in soruları da hazırdı. Hiç konuşmadan kağıtlarımızı değiştirdik ve önüme dönüp cevaplamaya başladım. Ama ikinci soruyu okuyamamıştım. Ne biçim bir yazı bu? Tamam benim yazım da güzel değil ama bu daha beter.

Arkamı döndüm ve okuyamadığım yeri Kerem'e göstererek "Burada ne yazıyor?" dedim. Kağıdı elimden aldı ve okumaya çalıştı. Ama sadece çalışmakla yetindi çünkü o da okuyamamıştı. "Yazın o kadar kötü ki sen bile okyamıyorsun." dediğimde bakışları bana döndü. "Sanki senin yazın çok güzel. Ben de okumaya çalışırken can çekişiyordum." dedi. "Ben en azından kendi yazımı okuyabiliyorum." dediğimde "İyi aferin, madalya falan takıyım mı." diyerek kağıda çevirdi tekrar bakışlarını. Ben de etrafa göz gezdirmeye başladım. O sırada Cemre ile göz göze geldim. Öfkeyle bana bakıyordu. Bakışlarıyla 'Dön önüne!' der gibi bir işaret yaptı. Ben de ağzımı oynatarak 'sana ne be!" dediğimde iyice sinirlendi. Kerem nereye baktığımı fark etmiş olacak ki "Boşver onu, kendince seni korkutmaya çalışıyor." dedi. "Aman bana ne? Ne korkacağım ondan?" dedim umursamazca. Kerem'in yüzünde alaylı bir ifaade oluştu. "Onu karşına almak istemezsin, sana bu seneyi zehir eder." dediğinde "Ben de ona zehir ederim o zaman." dediğimde bir kaşı havaya kalktı. "Onu tanımıyorsun, başına bela olur. Onun yüzünden neredeyse 2 senedir kız bir arkadaşım yok. Konuştuğum herkesi tehdit ediyor, onlar da benden uzaklaşıyor." dediğinde birazcık şaşırdım. O kadar takıntılı olduğunu düşünmemiştim. "Hiç bir şey yapamaz bana. Kiminle konuşup konuşmayacağıma ben karar veririm, o değil." dediğimde yüzünde yarım ağız bir gülüş belirdi. "Okuyabildin mi?" diyerek konuyu değiştirdim. "Hayır ama yerine başka bir soru yazdım." diyerek kağıdı bana uzattığında hiçbir şey söylemeden önüme döndüm ve soruları cevaplamaya devam ettim.

 

Zil çalınca hoca kağıtları birbirimize vermemizi söyleyerek sınıftan çıktı. Nisa heyecanlı olduğunu belli eden bir ifadeyle arkasını döndü ve Mustafa ile kağıtları değiştirdi. Ben de aynısını Kerem ile yaptım. Kağıda kısaca bir göz attım. "En sevdiği renk siyah, sevdiği spor basketbol. Belli oluyor zaten. Devamı da bu tarz şeyler işte. Bunları öğrenmemin Kerem ile olan arkadaşlığıma nasıl bir faydası olacağını hala anlamamıştım ama neyse.

 

Kağıdı katlarken sıramızın başına Cemre geldi. Bana bakarak "Sen bir gelsene." dediğinde "Sebep?" dedim. Yapmacık bir şekilde gülümseyerek "Hiç, sadece tanışmak istiyorum." dediğinde gözlerimi devirdim. Aynen, ben de cumhurbaşkanıyım zaten. Ne alaka Zeynep? O sırada Kerem arkadan "Sorun çıkarma Cemre." dedi. "Ne sorunu Kerem'ciğim." dediğinde kusmamak için zor durdum. "Arkadaşla tanışmak istiyorum sadece. Biraz muhabbet edeceğiz." diyerek tekrar bana döndüğünde "İyi tamam." diyerek ayağa kalktım. Niyetinin tanışmak olmadığının farkındaydım ama merakıma yenik düşmüştüm. "Zeynep boşver." dediğinde Nisa'ya dönereksorun olmadığını belirten bir bakış attım.

 

Onun isteğiyle bahçeye çıkıp arka tarafa ilerledik. "Konuşacak mısın artık Cemre?" demem ile kollarımdan tutulup duvara yapıştırılmam bir oldu. "Ne oluyor ya?!" diye bağırdım bir anlık şaşkınlıkla. Hazal ve Bade kollarımdan tutuyordu. Cemre ise sinirli bir ifadeyle bana yaklaştı. "Kerem'den uzak duracaksın." dediğinde alaylı bir ifade takındım. "Hadi ya, niyeymiş?" dediğimde daha da sinirlendi. "Çünkü o benim." dediğinde alayla gözlerimi devirdim. "Peki Kerem'in bundan haberi var mı?" Daha da sinirlendi. "Bana bak kızım!" diyerek üzerime yürüdüğünde "Asıl sen bana bak!" diyerek sesimi yükselttim. "Kerem ile de seninle de ilgilenmiyorum. Al Kerem'i başına çal. Benimle de bir daha uğraşma." dediğimde bir an şaşırdı. Onunla aramda bir şeyler olabileceğini falan mı düşünmüştü? Daha neler?

"Ben seni uyardım, dediklerimi unutma yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim." deyip arkasını döndü ve kıvırta kıvırta gitti. Hazal ve Bade de arkasından ilerledi. Ben de daha fazla oyalanmadan sınıfa çıktım. Sırama oturunca Nisa merakla "Ne oldu? Ne dedi? Bir şey yaptı mı?" dediğinde "O bana hiçbir şey yapamaz." dedim. Bu kadar özgüven nereden geliyor Zeynep?

"Ne dedi?" dediğinde Kerem'e döndüm. "Benimle tanışmak istemiş, biz de tanıştık." dediğimde gözlerini devirdi. Nisa soru sormaya devam edince "Çıkışta anlaşırım." diyerek konuyu kapattım.

 

Teneffüste tuvalete gideceğimi söyleyerek sınıftan çıkmıştım. Nisa gelmek istese de gerek olmadığını söylemiştim. İşimi bitirip tuvaletten çıktım ve sınıfa doğru ilerlemeye başladım. O sırada biri kolumdan tutup beni durdurunca şaşkınlıkla kolumdan tutan kişiye baktım. Kerem? Ben daha üzerimde ki şaşkınlığı atamadan az ilerideki sınıfa doğru sürükledi beni. Kapıyı da kapatıp bana döndü. Etrafa baktığımda buranın bilgisayar sınıfı olduğunu fark ettim. Çoğu bilgisayar bozuk olduğu için burası kullanılmıyordu, dolayısıyla kimse yoktu.

 

Sonunda kendime gelebildiğimde sinirle Krem'e bktım. "Ne yapıyorsun sen?"

"Ne dedi Cemre sana?" dediğinde hayretle baktım ona. "Cidden bunun için mi sürükledin beni buraya? Ayrıca sana ne ne dediğinden?" dediğimde sesli bir nefes verdi. Bana doğru ilerleyip aramızda bir adımlık mesafe bıraktı. "Cemre şu ana kadar benimle konuşan herkesi tehdit etti. Muhtemelen sana da aynısını yaptı ve ben artık bu durumdan çok sıkıldım. Bu yüzden ne ddiğini söyle bana." dedi. "Evet tehdit etti ama benim çok da umuurmda değil. Sana da söylediğim gibi, kimse benim kiminle konuşup konuşmayacağıma karışamaz." dedim. "Bak sen Cemre'yi tanımıyorsun." derken konuşmasını böldüm. "Cemre de beni tanımıyor." dediğimde bir an şaşırdı. "Bak, Cemre'nin kim olduğu umurumda değil. Şu zamana kadar kimsenin tehtidine boyun eğmedim, eğmem de. Eğer Cemre bana bulaşırsa ben de ona bulaşırım. Bunun, senin suçun olduğunu düşünüyorsan düşünme, çünkü değil. O yüzden lütfen konuyu kapatalım. çünkü o kız da tehditleri de cidden umurumda değil. Daha fazla onun hakkında konuşmak istemiyorum."

Konuşmam bitene kadar beni dinlemişti. "Tamam anladım, yine de sen dikkat et." dediğinde bir an şaşırsam da belli etmedim. "Tamam" dedim sadece. Bir süre daha yüzüme baktıktan sonra geri çekilip kapıyı açtı ve geçmemi bekledi. Çıktım ve birlikte sınıfa ilerledik. Hemen arkamızdan da hoca geldi sınıfa.

 

Ondan sonra ki ders kimyaydı. Neyse ki diğerlerinden iyiydi. Zil çalınca son tenefüse girdik. Kantine inmiştik Nisa ile, su almak için. O su alacaktı, ben de bunaldığım için az dolaşıyım deyip çıkmıştım. Biz muhabbet ederken zilin çaldığının farkına bile varmamışız çünkü şimdi duyduğumuz zil öğretmen ziliydi. Hocadan önce sınıfa girebilmek için merdivenlere doğru koşarken bir anda birine çarptım ve yere düştüm. "Özür dilerim." deyip ayağa kalktığımda çarptığım kişinin Kerem olduğunu gördüm. Umursamaz bakıyordu. "İyi misin?" dedi ama öyle sırada sordu ki umurunda olmadığı belliydi. "İyiyim" dedim ben de soğuk bir ifadeyle. "İyi" deyip yanımdan geçti ve gitti. Odun!

Nisa "Hadi geç kalacağız." deyince Kerem'i umursamadım ve hemen sınıfa çıktık. Neyse ki hoca gelmemişti. Bizden az sonra da Kerem girdi sınıfa. Kerem de yakışıklıydı aslında ama o kadar sinir bozucuydu ki bu, yakışıklılığını kapatıyordu resmen. Ne alaka şu an Zeynep?

 

Gözlerimi ondan ayırdığımda bana bakan Fırat ile göz göze geldim. Ağzını hareket ettirerek 'çıkışa gel' dediğinde kaşlarım çatıldı. Omuz silktiğimde sinirlendiğini anlayabilmiştim. Yeniden aynı şeyi söylediğinde 'of tamam' dedim ağzımı oynatarak ama ne kadarını anladı bilemem.

 

Çıkış zili çalınca Fırat kapının oradan başıyla kapıyı işaret etti. Nisa'ya "Nisa sen aşağıda beni bekle ben birazdan geleceğim." dediğimde merakla bana döndü. "Niye ne oldu?" dediğinde "Fırat bir derstir çıkışa gel deyip duruyor. Gidiyim derdi neymiş öğreniyim." dedim. "Kızım saçmalama ne konuşacaksın sen onunla? Gideceksin yine sinirini bozacak. Boşver." dedi. "Merak ettim." dediğimde gözlerini devirdi. O sırada Kerem "Gitme onun yanına, muhattap olmaya değmez." dedi. Sana neyse? "Sana ne? Gideceğim konuşacağım." dediğimde sertçe nefesini verdi. Göktuğ "Zeynep bence de gitme." dediğinde bakışlarımı yumuşatarak ona döndüm. "Bir şey olmaz Göktuğ, uzun konuşmayacağım zaten." deyip çantamı aldım ve sınıftan çıktım. Az ileride beni bekleyen Fırat'ın yanına ilerledim.

 

"Merhaba güzel kız." dediğinde "Merhaba salak oğlan." dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Sinirlendiğini anladım. "Aşk olsun." dedi. "Ne diyeceksen de işim var." dediğimde "Niye ya? Konuşuyoruz işte ne güzel." dediğinde oflayarak gitmek için arkamı dönmüştüm ki kolumdan tutup durdurdu beni. O kısacık saniye de arkamdan bizi izleyen Nisa, Kerem, Göktuğ ve Mustafa'yı görmüştüm. "Tamam tamam söylüyorum." dediğinde dikkatimi ona verdim. "Kerem ve diğerlerinden uzak duracaksın, onlar sana zarar verir." dediğinde alaylı bir bakış attım. "Hadi ya? Sana ne bundan? Sen benim kiminle konuşup konuşmayacağıma karışamazsın." Niye bu okuldaki herkes her şeye karışıyor ki? Hepsi kendini bir şey sanıyor.

"Ben seni uyarıyorum. Onşardan uzak dur, hele Kerem'den." dediğinde "Bu seni ilgilendirmez." deyip daha fazla konuşmasına izin vermeden arkamı döndüm ve bizi izleyenlerin yanına ilerledim. "Niye beni izliyorsunuz?"

Kerem soruma cevap vermek yerine "Ne dedi sana?" dedi. Diğerleri de merakla bakıyordu bana. Eğer onlara gerçeği söylersem sorun çıkabilirdi o yüzden küçük pembe bir yalan söylemeye karar verdim. Pembe yalan diye bir şey yok Zeynep!

 

"Hiç öyle boş konuştu, klasik Fırat işte. Hadi gidelim." deyip yürümeye başladım. Kerem bana pek inanmamış gibi bakıyordu aam diğerleri inanmıştı galiba. Bahçeye çıktığımızda dış kapıya doğru yürürken Kerem bir anda diğerleri görmeden kolumdan tutup durdurdu beni. Onlar yürümeye devam ediyordu. Kerem kulağıma eğildi ve "Ne dedi sana?" dedi. "Dedim ya işte-" derken sözümü kesti. "Yalan söylediğini biliyorum. Sen beni salak mı sanıyorsun?" dediğinde "Evet." dedim çünkü salak olduğunu düşünüyordum. Kolumu tutmaya devam ettiğini fark edince kolumu elinden kurtardım. "Bana doğruyu söyle, ne dedi sana?" Bundan kaçışım yok belli ki. "Şey dedi, işte Kerem'gille-" derken bir anda gördüğüm kişiyle sözümü kestim. Kerem neye baktığıma bakmak için kafasını çevirmişti. Ben ise şok olmuştum. Cidden burada mıydı?

 

"Yunus?"

 

 

 

Loading...
0%