Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@anonimm_z

Bazı arkadaşlar vardır. Size hiç yaşamadığınız anlar yaşatırlar, hiç hissetmediğiniz duyguları öğretirler. Amaçları sadece sizin mutluluğunuzdur. Siz mutlu olun diye, siz gülün , eğlenin diye çabalarlar. Üzüldüğünüzde yanınızda olurlar, ağladığınızda sizinle birlikte ağlarlar, mutlu olduğunuzda mutluluğunuza mutluluk katarlar. En önemlisi de, hayallerinizi gerçekleştirmenize yardımcı olurlar. İşte o arkadaşları bulursanız eğer, sakın bırakmayın. Çünkü muhtemelen hayattaki bütün şansınızı, onlarla arkadaş olurken kullandınız.

 

Gözlerimi açtığımda Kerem'le burun burunaydım. Ve kerem gözleri açık bir şekilde bana bakıyordu. Kendimi hafifçe geri çektim. Ama nefesini hala hissediyordum. "Napıyorsun?" dedim.

Gülümseyerek "Seni izliyorum" dediğinde gülümsedim. Bu dediği hoşuma gitmişti. Onun dediği her şey senin hoşuna gidiyor Zeynep.

"Ne zamandır?" dedim.

"Yarım saattir falan."

"Saat kaç?"

"12"

Gözlerimi kocaman açtım. Gerçekten mi?

"Uyandırsaydın keşke" dedim.

"Dün çok yoruldun, bir de çok güzel uyuyordun." dedi. Gülümsedim.

"Diğerleri?" diye sordum.

"Bilmiyorum aşağı hiç inmedim" dedi. Başımı salladım ve yatakta doğruldum.

Yavaşça kalkıp banyoya gittim ve yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim. Kısa kot şortumu ve askılı lacivert tişörtümü giydim. Çünkü hava çok sıcaktı. Saçlarımı da at kuyruğu bağladım.

Banyodan çıktığımda Kerem hala yatakta yatıyordu ama beni görünce doğruldu ve "Bu ne?" dedi.

"Ne ne?" dedim. Anlamamıştım.

"Bu şekilde inmeyeceksin aşağı" dedi. Yine mi şort meselesi?

"Sebep?"

"Saçmalama Zeynep, bununla inmene izin vereceğimi düşünmüyorsun herhalde?" Sinirlenmiştim.

"Asıl sen, senden izin alacağımı düşünmüyorsun heralde?" dedim.

Derin bir nefes aldı. "Haklısın, benden izin almayacaksın. Ama bu şekilde inmeni istemiyorum. "

"Hava çok sıcak Kerem, yorgunum zaten bir de seninle tartışmayalım" dedim.

"O şortu değiştirirsen tartışmayız" dedi.

"Aşağıda yabancı yok Kerem, hepsi arkadaşım."

"Sonuçta erkek"

"Ne alaka kerem? Senin yanında durunca bir şey demiyorsun ama?"

"Ne alaka Zeynep? Değiştir şunu" dedi.

Kararlı duruyordu. Yavaşça başımı salladım ve banyoya gidip altıma kot pantolon giydim. Üzerimi değiştirmemiştim. Banyodan çıktığımda kerem'in yüzüne bakmadan aşağı indim. Arkamdan geliyordu.

 

Salona geçtiğimde kimse yoktu, ve battaniyeler toplanmıştı. Şaşırdım. Ne oluyor? Temizlikçi falan mı çağırdılar acaba?

Mutfağa girdiğimde kahvaltı hazırdı, ve bizimkiler masanın başında bekliyorlardı. "Günaydın" dedim şaşkınlıkla. Nisa"Günaydın, kahvaltı hazır" dedi.

"Görüyorum da , siz mi yaptınız?"

Mustafa "evet" dedi.

"Gerek yoktu, hallederdim ben"

"Aslında sen uğraşma diye yaptık. Dün zaten uykusuz olmana rağmen bize o kadar yemek hazırladın, pasta yaptın. Dün çok yoruldun. " dedi Göktuğ. Gülümsedim. "Siz harikasınız" dedim hepsine. "Valla elimizden bu kadar geldi kusura bakma" dedi Nisa.

"Saçmalama, çabalamanız yeter. Hadi yiyelim, acıktım " diyip masaya geçtim. Diğerleri de oturdu ve kahvaltı yapmaya başladık. Tabağıma bir şeyler alırken "Nasıl oldun?" dedim Nisa'ya .

Gülümsedi. "Çok iyiyim, sayenizde. Teşekkür ederim hepinize" dedi.

 

Yedikten sonra Nisa toplamama yardım etmek için ısrar etmişti ama kabul etmemiştim. Bu arada bugün pazartesi ama okula gitmeyeceğiz, bugün dinlenmeye karar verdik .

Masayı toplarken arkamdan biri ellerini karnıma sardı ve sırtımı göğsüne yasladı. Kokusundan anladım, Kerem. Sakşn ol kalbim.

"Napıyorsun?" dedim sert bir sesle. Umursamadan işimi yapmaya devam ediyordum. "Küs müyüz?" dedi.

"Git Kerem " dedim.

Beni yavaşça kendine çevirdi. Masa ile kendisi arasında bıraktı. Yavaşça üzerime eğildi. "Kızma bana" dedi .

"Sen benim giydiklerime karışamazsın Kerem. Yabancı bile yok, arkadaşlarım, kardeşlerin. " dedim.

"Haklısın ama, sevmiyorum böyle şeyleri"

" Ama ben seviyorum Kerem. Sen sadece kendi isteklerine göre hareket edemezsin. Ben giyiyorum o kıyafeti sen değil. Her neyse tartışmak istemiyorum. İstediğin oldu. Eğer istesem onu çıkarmayacağımı biliyorsun Kerem, seninle aram bozulmasın diye çıkardım." diyip işime dönecektim ki üzerime biraz daha gelince dönemedim. Bedeni bedenime değiyordu. "Özür dilerim, sana karışamam, buna hakkım yok. Ve seni istediğim şekilde de giydiremem. Ve biliyorum, o kıyafeti eğer sen isteseydin çıkarmanı sağlayamazdım, istediğimi yaptıramazdım. Aramız bozulmasın, lütfen " dedi sakince. Bir süre sessiz kaldım. Sesli bir nefes verdim. Ah be Zeynep. Sen, kendine karışılmasına izin verecek kız mıydın? "Tamam " dediğimde"Sorun yok?" dedi sorar gibi.

Gülümsedim. "Yok" dedim. Gülerek "Güzel " dedi. O sırada Nisa gelince hemen uzaklaştı. Neyse ki Nisa görmemişti.

"Bugün için plan yapıyoruz, içeri gelin hadi" dedi. "Bitiriyim, hemen gelicem" dedim. Başını sallayıp mutfaktan çıktı, ardından Kerem de içeri gitti. Ben de 5 dakika sonra yanlarındaydım.

"Zeynep, bugün bir şeyler yapalım diyoruz" dedi Nisa.

"Ne gibi?"

"Bilmiyorum, Yunus akşam yemeğe gidebiliriz, ardından da sinema falan diyor. Ben de yine geçenki bara gidelim diyorum. Sence?"

"Bilemiyorum Nisa, başın tam iyileşmedi ve bar çok gürültülü bir yer. Birkaç gün bekleyelim bence. " dediğimde hemen itiraz etti. "Zeynep ben iyiyim, gerçekten iyiyim. Lütfen gidelim, lütfen"

"Siz ne diyorsunuz?" dedim diğerlerine dönüp. Göktuğ ve Mustafa 'bize farketmez' dediler. Kerem de bar taraftarı. Yunus ise 'bar da olur ama yemek daha iyi gibi' dedi. Şimdi hepsi cevabımı bekliyor.

"Bilmiyorum Nisa, yorgun değil miyiz? " dedim. "Zeynep lütfen ya" dedi.

"Daha tam iyi olmadın Nisa, bir de gidip sarhoş olacaksın" dedim

"Tamam, söz sarhoş olmayacağım, en fazla bir bardak. Söz veriyorum. " dedi.

Bir süre sessiz kaldım. "Peki tamam, gidelim bakalım. Ama eğer sarhoş olduğunu görürsem-"

"Görmeyeceksin söz" diyerek sözümü kesti. Gülümsedim.

O sırada kapı çaldı.

Fırat?

"Zeynep, bugün okula gelmeyince kötü bir şey mi oldu dedim?" dedi. Cidden beni merak ettiği için mi gelmişti? İçimden bir ses hala Fırat'a güvenmemem gerektiğini söylüyordu. Bir insan bu kadar kısa zamanda nasıl değişebilir?

"Hayır, iyiyim sorun yok. Dün biraz yorgundum da, bir günlük okulu asıyım dedim" dedim.

"Pekala iyiysen sorun yok. Gidiyim ben o zaman. Sonra görüşürüz " dedi ve uzaklaştı. Aslında içeri çağıracaktım ama sorun çıkabilirdi. İçeri geçtiğimde yunus "Kim?" dedi. "Fırat" dediğimde kerem'in kaşları çatıldı. "Ne diyor?" dedi.

"Okula gitmeyince sorun mu var diye gelmiş. Merak etmiş " İnanmadığım, konuşmamdan belli oluyordu.

"Allah Allah, ona neymiş?" dedi.

"Boşver, gönderdim zaten."

"Neyse tamam. " dedi. Biraz daha oturduk. Saat 6 gibi herkes evlerine gitti hazırlanmak için. Nisa ve ben kalmıştık. üzerimi değiştirdim. Nisa'ya baktığımda çok güzel oldupunu gördüm. Yine siyah bir elbise giymişti. İnce askıları ve göğüs dekoltesi vardı. Boyu, dizlerine yakındı.

"Kızım çok güzel olmuşsun" dedim hayranlıkla .

"Asıl sen kendine bak. Mükemmelsin"

 

Ben de siyah giymiştim bugün. Göğüs kısmı biraz açıktı ve elbise kısaydı ama bayılmıştım. Çok güzel olmuştu. Nisa hemen makyajını yapıp aşağı inmişti. Bizimkiler gelmişti çünkü. Sadece rujum kalmıştı. Koyu kırmızı rujumu sürerken kapı tıklatıldı. "Gel" dedim ve rujumu yerine koydum. Kerem gelmişti. Ben Nisa sanmıştım.

 

Baştan aşağı beni inceliyordu. En son gözlerimde kaldı. "Çok güzelsin" dedi hayranlıkla. Dediği ile gülümsedim. "Teşekkür ederim, sen de bayağı, harikasın" dedim onu süzerek. Siyah pantolon ve siyah gömlek giymişti. Gömleğinin ilk düğmeleri açıktı, kolları kıvrılmıştı. Mükemmel duruyordu. "Ama biraz açık değil mi?" dediğinde gözlerimi devirdim. Yine başlıyorduk. Ağzımı açacağım sırada, "Ama ben varım yanında, sıkıntı olmaz" dedi ve gülümseyerek yanıma geldi. Bende gülümsedim. Girmem için kolunu uzattı. Koluna girdim ve arabaya bindik.

 

Bizimkiler önden gitmişlerdi. Kerem arabayı bilerek biraz yavaş sürüyordu, benim için. Gülümsedim. 20 dakika sonra vardığımızda arabadan indik ve içeri girdik. Kerem'in koluna girmiştim yine, bizimkileri arıyorduk. Bar tezgahının oraya geldiğimizde gördük, orada oturuyorlardı. Gülümseyerek yanlarına gittiğimizde yunus ıslık çalarak beni süzdü. "Bu ne mükemmellik" dedi. "Teşekkür ederim" dedim gülerek. Biraz birlikte oturduktan sonra bizimkiler dans etmek için sahneye çıkmıştı. Bu danslar çok saçma geliyordu bana. İnsanlar nasıl böyle dans edebiliyordu ki?

 

Biz Kerem'le hala oturuyorduk orada. Kerem bana bakıyordu. "Ne oldu?" dedim. Sesimi zor duyduğu için daha da yaklaştı. Bacaklarım bacakları arasına girdi. Gülümseyerek "Çok güzelsin" dedi. Şaşırdım ama sevindim. "Teşekkür ederim" dedim utanarak.

"İçki içecek misin?" dedi.

"Hayır, pek ilgimi çekmiyor" dedim. O da içmiyordu . "Nisa'yı çok seviyorsun demi" dedi gülümseyerek.

"Evet. Nasıl sevmem ki? O benim ailem, kardeşim, arkadaşım, dostum, sırdaşım, her şeyim" dedim.

"Herşeyin mi? Peki bir gün, bir başkası da senin herşeyin olabilir mi sence?" dedi. Bir süre gözlerine baktım. Anladığım şeyi mi kastediyordu acaba?

"Bilemiyorum, biri benim her şeyim olsa bile birinin herşeyi olabileceğimi düşünmüyorum "

Kaşlarını çattı "Neden?"

"Bilmem, birinin her şeyi olmam için bir sebebim yok"

"Ne demek yok. Zeynep, güzelsin, cömertsin, cesursun, iyi birisin, çok güzel bir kalbin var... Daha say say bitmez" dediğinde hayranlıkla gözlerine bakıyordum. Bunları söylemesi hoşuma gitmişti. O da bir süre gözlerime baktı.

Sonra elini yavaşça yanağıma koydu, ve yaklaştı. Nefesi yüzümdeydi.

Yanağımdaki elinin baş parmağı dudağım ile yanağımın birleştiği yere dokundu, dudak kenarıma. Gözlerime baktı. "Burayı öpebilir miyim?" dedi sessizce. Önce şaşırdım, ne diyeceğimi bilemedim. Aniden gelen cesaretle yavaşça başımı salladım. Gülümsedi ve yüzüme daha da yakınlaştı. Burnu burnuma değdi ve dudaklarını yavaşça dudak kenarıma bastırdı. Gözlerim kapandı. Bir süre orada durdu, sonra yavaşça geri çekildiğinde gözlerimi açtım. Ama uzaklaşmadı. Hala burnu burnuma değiyordu. Bu mükemmel bir şeydi. Karnıma ağrılar girmişti, terlemiştim.

Dudaklarına baktığımda kenarına ruj bulaştığını gördüm. Gülerek baş parmağımı dudaklarına götürüp orayı sildim. O da gülümsedi.

Giderek dudağa doğru yaklaşıyorduk yalnız. Önce yanak, sonra dudak kenarı, sanırım sırada dudak var. Tövbe tövbe, ne diyorsun Zeynep?

 

Gözlerime bakmaya başladı. Sonra yine yavaşça yaklaşmaya başladı. Gözleri dudaklarıma kaydı. Sanırım öpecekti. Yaklaştı, yaklaştı. Dudakları dudaklarıma değmek üzereyken duyduğum sesle geri çekildim hemen. "Zeynep" dedi biri. Kafamı çevirdiğmde tanımadığımı farkettim. Tanımadığımı anlayınca "Zeynep, Can ben" dedi. Gözlerimi kocaman açtım. "Yok artık, Can. Sen misin? Çok değişmişsin" diyerek ayağa kalkıp sarıldım. Kerem kaşlarını çatmış bize bakıyordu. "Sen de çok değişmişsin, ama hala güzelsin" dediğinde gülümsedim. Kerem'e döndü. "Erkek arkadaşın mı?" dediğinde itiraz edecekken kerem "Evet" dediğinde gözlerim kocaman oldu. Niye böyle bir şey söylemişti şimdi? Can'a döndüm. "Neyse gitmeliyim, umarım bir daha görüşürüz" dedi. Gülerek "görüşürüz" dedim ve gitti. Kerem'e döndüğümde ikimizde aynı anda konuştuk.

"Niye öyle söyledin?"

"Bu kim?"

Önce ben cevap verdim. "Buraya gelmeden önceki lisemden arkadaşım. Şimdi sen cevap ver soruma" dedim. Tekrar yerime oturmuştum.

"Bilmem, canım istedi" dediğinde kaşlarımı çattım.

"İnsanlara yalan söyleyerek kendini tanıtamazsın kerem, hem de yalan benimle ilgiliyse" dedim sinirle.

"Haklısın kusura bakma. O öyle sorunca bir an evet dedim. Olmaz bir daha" dedi ama pek de yalan söylediğine pişmanmış gibi durmuyordu.

"Neyse tamam "

"Sen niye sarıldın ki?" dedi. Ofladım. Ben konuyu kapatmaya çalışıyordum, bu yeniden açıyordu.

"Yakındık çünkü, iyi bir arkadaşımdı"

"Her yakın olduğuna sarılır mısın?"

"Sanane Kerem" dedim bıkkınlıkla.

Başını salladı, bir şey demedi. Oflayarak önüme döndüm. Az sonra bizimkiler geldi yanımıza. Az daha oturup eve döndük.

 

Evimin önüne geldiğimizde arabadan inmeden Kerem'e döndüm. "Kerem, aramız bozuk ayrılmak istemiyorum " dedim sessizce. Gülümsedi ve bana döndü.

"Tamam, bir şey yaparsan bozuk ayrılmayız" dedi. Kaşlarımı çattım. Cidden mi?

"Ne?" dedim merakla. Gülerek "Beni öp, dudak kenarımdan. Seni öptüğüm gibi " dediğinde durdum. Heyecanlandım. Yapamazdım ki. "kerem saçmalama " dedim utanarak.

"Bozuk ayrılmak istemiyorsan yaparsın " dedi. Allah'ım ya. Aslında onu öpmek istemezsem zorlamayacağını ve aramızın bozuk kalmayacağını biliyordum. Onu öpmemi istediği için böyle bir şart koşmuştu. Onu öpecektim ama şart koyduğu için değil, istediğim için. Gülerek "tamam" dedim. Güldü ve bana döndü. Ona yavaşça yaklaştım. Yaklaştım. Burnu burnuma değdi. Nefesi yüzümdeydi.

Bakışlarım dudaklarına kaydı. Yaklaştım ve dudak kenarına bir öpücük bırakıp geri çekildim hafifçe. Güldü. Dudağına baktığımda yeniden ruj bulaşmıştı. Gülerek ruju sildim ve "iyi geceler" diyerek arabadan indim. Eve girdim ve direkt yatağa uzanıp uyudum.

 

Çalan alarmla yavaşça yataktan kalktım. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım ve üzerimi değiştirdim. Saçlarımı açık bıraktım ve bir şeyler atıştırıp evden çıktım. Durağa geldiğimde Nisa oradaydı. Birlikte sohbet ederek otobüse bindik ve okula gittik.

Sınıfa girdiğimizde yerlerimize geçtik. Ben yine kerem'in yanına oturmuştum. Gülümseyerek "Günaydın" dedi. Bende aynı şekilde "Günaydın" dedim ve ders başladı.

 

Bugün çok sıkıcıydı. Neyse ki son iki ders kalmıştı. Ve ders İngilizceydi. Offf. Sevmiyorum bu dersi. Ders zili çaldığında sırada otururken Yiğit geldi. "Hayırdır?" dedim. Sırıtarak "Bu ders burada oturacağım. Unuttunuz mu, ingilizce dersinde 2 hafta birlikteyiz" dediğinde geçen haftayı hatırladım. Hoca gruplara ayırmıştı. Offf. Ne olacaktı şimdi? Başımı Kerem'e çevirdim. Sıkıntılı bir nefes verdi. Sıradan kalkarken kulağıma "Dikkat et" diye fısıldadı. Gülümseyerek başımı salladım. O kalkınca cam kenarına geçtim ve Yiğit de yanıma oturdu. "Eee nasılsın bakalım?" dedi pis pis sırıtarak.

"Mümkünse benimle muhatap olma Yiğit" dedim. "Maalesef mümkün değil"

Offf, çıldıracağım. Hoca geldi ve derse başladı. Başımı cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladım.

 

1. ders sonunda bitmişti. Yiğit ara sıra benimle konuşmaya çalışmıştı ama tersleyince geri susmuştu. Teneffüste kantine indik bizimkilerle beraber ve zil çalınca tekrar sınıfa çıktık. Sonunda son ders.

Hoca geldi ve derse başladı. Dersin sonlarına doğru Yiğit elini yanağıma değdirdiğinde yüzümü çevirip ona baktım. "Napıyorsun?" dedim sinirle. Ama sessiz konuşmuştum. "Dersi dinlesene" dedi sırıtarak. "Sanane?" dedim.Tekrar elini yanağıma koymaya çalıştığında ittirdim ve tekrar başımı cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye devam ettim. Yaklaşık 5 dakika sonra tekrar elini yüzümde hissedince elini ittirdim. "Sana dokunma dedim" dedikten sonra yüzümü çevirdiğimde Kerem'i gördüm. "kerem, pardon, ben, şey sandım da" dediğimde sinirlendi.

"O piç sana mı dokundu?"

"Yoo, ben dokunuyor sandım, yoksa yok öyle birşey" dedim hızlıca. Sorun çıkmasına gerek yoktu. Gözlerimi sınıfa çevirdiğimde kimseyi görmedim. "Zil mi çaldı?" dediğimde başını salladı. Hemen çantamı topladım ve beraber sınıftan çıktık. Sonunda bugünü de sorunsuz atlatmıştık.

 

Bugün çok sıkıcı geçmişti. Çıkışta okulun bahçesinden çıkarken Can ve yanında bir kızı gördüm. Can hemen bana gelip sarıldı. "Nasılsın?" dedi gülerek. "İyiyim sen?" dediğimde ondan ayrıldım ve gördüğüm şeyle dondum kaldım. Can'ın yanındaki kız Kerem'e sarılıyordu. "Nerelerdesin ya?" dedi kız Kerem'e. "Asıl sen nerelerdesin? Taşındığından beri görüşmedik" dedi Kerem. Gülüyordu. Bu kız kimdi? Neden Kerem'e sarılıyordu? Ve neden Kerem bu kıza gülüyordu?

Nisa'nın kulağına eğilip "Kim bu kız?" dedim sinirle. Bilmem der gibi omuz silkti. Kız Kerem'den ayrılıp Can'ın yanına geçti. Kerem'e 'kim' der gibi bir bakış attım. Yanıma geldi. "Gizem. Eski bir arkadaşım. Taşınmıştı, görüşmüyorduk hiç" dedi. Sinirle başımı salladım. Kerem kıza dönüp Can 'ı işaret etti ve "Siz nereden tanışıyorsunuz?" dedi. "Can, sevgilim" dedi kız. Kerem ve ben derin bir oh çekmiştik. Sevgilisi vardı, güzel. Kız Can'a dönüp beni gösterdi. "Arkadaş kim?" dedi. Can "Geçen seneden arkadaşım, uzun zamandır görüşmüyoruz. Dün karşılaştık, sevgilisiyle de tanıştım" dediğinde kız "Sevgilisi?" dedi. Can Kerem'i gösterip "Evet sevgilisi" dediğinde yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Vay be Kerem, sevgilin olduğunu da mı görecektik."

Ardından bana döndü. "Seninle olduğuna göre seni çok seviyor belli. Yoksa böyle şeylerle işi olmaz onun" dedi gülerek. Bende güldüm. Bu sefer gerçek bir gülümsemeydi. Niye heyecanlanıyorsam? Sanki gerçek sevgilim.

Ardından biraz daha sohbet ettik ve evlere dağıldık. Neden bilmiyorum ama kız ile kerem arasında bir şey olmamasına sevinmiştim.

 

Eve geldiğimde ödevlerimi yaptım. Ardından biraz telefona baktım ama canım sıkıldı. Kalkıp kurabiye yapmaya karar verdim. Kurabiyeleri yapıp fırına verdiğim sırada omzuma dokunan elle irkildim. Kerem.

"Napıyorsun?" dedim gülerek. "Odana gelmiştim. Kurabiye kokusunu alınca aşağı indim. " dedi.

"Valla tam zamanında geldin, kaynanan sevecek belliki" dedim gülerek.

"Umarım" dedi gülerek, ardından göz kırptı.

Biraz sohbet ettik ve ardından pişen kurabiyeleri tabaklara koyup salona geçtim. Kerem bir taneyi ağzına attığında vereceği tepkiyi merakla bekliyordum.

"Çok güzel olmuş. Gerçekten aşırı güzel, bayıldım. " dediğinde memnuniyetle gülümsedim. Kurabiyeleri yedik birlikte. Ardından biraz sohbet ettik ve annemler gelince kerem gitti. Ben de yatağa girip uyudum.

 

Sabah okula gelirken kapıda kerem ile karşılaştık. Anlaşılan aynı anda gelmiştik. "Günaydın" dedim gülümseyerek. "Günaydın" dedi. O sırada Nisa sınıfa gitmişti bile. Biz de birlikte okula doğru yürümeye başladık. Sınıfa girdikten hemen sonra da hoca geldi ve derse başladı.

 

Teneffüste tuvalete gitmiştim. Oradan çıkıp sınıfa giderken sert bir göğüse çarptım. Başımı kaldırdığımda Yiğit'e çarptığımı farkettim. Sırıtarak bana bakıyordu. Yanında da Cemre vardı. Bunların birlikte ne işi vardı ki? Bir şey demeden yanından geçeceğim sırada Yiğit kolumu tuttu ve beni durdurdu. "Aaa insan bir özür diler ama değil mi?" dedi alaylı bir ifadeyle. Cemre de sırıtarak bizi izliyordu. Kolumu Yiğit'ten kurtarıp bir şey demeden yine uzaklaşacaktım ki Yiğit tekrar beni durdurdu. "Kızdın mı ya? " dedi. Hala alay ediyordu. "Bas git işine Yiğit. " dedim. "Sen niye bu kadar sinirlisin ya? Aa, yoksa cemre'yle beni mi kıskandın?" dedi alayla. Kolumu kurtardım. "Nasıl anladın ya, tüh " dedim bende alayla. "Kıskanma canım, seninle de eğleniriz. Senin yerin ayrı" dedi. O sırada yanıma Kerem geldi. "Hayırdır?" dedi Yiğit'e bakarak. "Yok bir şey, hadi gidelim" dedim konuyu uzatmamak için. Bir adım atmıştım ki Yiğit yine kolumdan tuttu ama kerem hemen Yiğit'in kolunu ittirip "Sahip çık eline koluna, kaza çıkmasın" dedi öfkeyle. "Kıskandın mı sen ya?" dedi Yiğit alayla. Kerem bir elini yanında yumruk yapmıştı, her an vurabilirdi. Cemre de hala sırıtarak bizi izliyordu. Gerizekalı. "kıskanma ya, biz Zeynep'le eğlenirken sen de cemre'yle eğlenirsin" dedi Yiğit. Ben de sinirlenmiştim bu sefer. Cemre'nin sırıtışı büyümüştü. Kerem'in yumruğu hareket ettiği sırada elimi yumruk olan elinin üzerine koydum . Kerem yavaşça bana döndü. 'sakin ol' der gibi bir bakış attım.

O sırada Yiğit ve Cemre'nin bakışları ellerimize kaymıştı. Elimi çekeceğim sırada kerem yumruğunu açtı ve elimi elinin arasına aldı. Elimi tutarak hiçbir şey demeden beni sınıfa çıkardı. Sıraya oturduğumuz da ellerimizi ayırdım. Nisa elimi tuttuğunu gördüğü için arkasını dönmüş merakla bana bakıyordu. 'sonra anlatırım ' dedim bakışlarımla. O sırada Kerem'e döndüm, hala sinirliydi. "Sakin ol, seni sinirlendirmeye çalışıyor" dedim.

"Başarıyor da" dedi öfkeyle.

"Ona istediğini verme Kerem" dediğim sıra sınıfa Yiğit ve Cemre girdi. İkiside öfkeyle bize bakarak yerlerine oturdu ve hoca gelip derse başladı.

 

Son teneffüstü. Yiğit ve Cemre iki derstir ortalarda yoktu. Ama gittikleri iyi olmuştu.

Teneffüste tuvalete gitmiştim. Tuvaletten çıktığımda biri ağzımı kapattı, biri de kollarımı tuttu ve beni bir yere sürüklediler. Ne oluyor? Kaçmaya çalışıyordum ama beni kaç kişi tutuyorsa artık, kaçamıyordum. Beni müzik sınıfına soktular ve bir sandalyeye oturttular. Başımı kaldırdım. Maskeli 3 kişi başımdaydı. "Noluyor, kimsiniz siz?" dedim öfkeyle. Bir şey demediler.

O sırada içeri Yiğit ve Cemre girdi. Kaşlarımı çattım. Ne yani beni buraya bunlar mı getirtmişti? İkiside sırıtıyordu ama sinirli oldukları yüzlerinden belliydi. "Ne oluyor? Bunlar kim?" dedim. Yiğit "Bunlar okuldan birkaç kişi. Seni buraya getirmemde yardımcı oldular. Ama tanımanı istemedikleri için maske takıyorlar" dedi. "Niye getirdiniz beni buraya?" dedim.

Cemre cevap verdi. "Birkaç sorumuz var." dediğinde kaşlarım yine çatıldı. Ne soracaklardı da beni buraya getirdiler ki? Yiğit bana yaklaştı. Aramızda 2 adımlık mesafe kalmıştı. "Kerem'le aranda ne var?" dedi. Şaşırmıştım.

"Ne? Hiçbir şey" dedim. Cemre hemen yaklaştı bana. Yiğit'in yanında durdu. "Yalan söyleme! Elini tuttun bugün. Senin o elini kırarım kızım " dedi öfkeyle. Yiğit cemre'ye dönüp "Sakin" dedi yavaşça ve tekrar bana döndü. "Kerem'le, aranda, bir şey mi var?" dedi tane tane. Sinirliydi ama belli etmemeye çalışıyordu sanki. "Yok dedim yok"

"Seviyor musun onu, ha? Seviyor musun lan? Ben sana dokununca bağırıyorsun, kaçıyorsun, ama onun dokunmasına izin veriyorsun!" dedi öfkeyle.

"Sen bana istemediğim halde dokunmaya çalışıyordun. Hem kerem bana dokunmuyor, elimi tuttu sadece, arkadaşça!" diye bağırdım bende.

"Senin arkadaşlığını sikerim kızım ben!" diye bağırarak saçlarıma yapıştı Cemre. Acıyla bağırdım. O sırada Yiğit, Cemre'nin elini çekti ve "Ona sadece ben dokunabilirim" dedi onu uyarır gibi. Cemre öfkeyle soluyarak geri çekildi. O sırada Yiğit saçlarıma yapıştı. Ben acıyla inlerken "Dediğim gibi, sana sadece ben dokunabilirim. Onun sana dokunan elini de kıracağım merak etme. Ama önce sana bunun cezasını verelim" diyip saçlarımı bıraktı. Gözlerim dolmuştu, canım yanıyordu. "Önce buzlu sudan başlayalım. Sen zaten alışıksın ona" dedi Cemre sırıtarak. Ne? Kahretsin. Yine mi? "Hayır hayır hayır, istemiyorum, bırakın beni!" diye kurtulmaya çalıştım ama ellerimi ve bacaklarımı bağladığı için kalkamıyordum. Yiğit "Boşuna bağırma, seni kimse duyamaz. Unuttun mu müzik odasında ses yalıtımı var. Sesin dışarı çıkamaz. Yani acı bağırışlarını sadece biz dinleyeceğiz" dedi sırıtarak. Bağırmayı kestim. Onlar benim canımın yanmasını istiyordu, ben bağırarak onlara istediklerini vermeyeceğim. Kendimi tutabildiğim kadar tutacağım.

Maskelilerden biri eline bir kova buzlu suyu aldı ve cemre'ye uzattı. "Bu şeref bana ait" dedi Cemre sırıtarak. Üzerime gelmeye başladı ve bir anda bütün suyu yüzüme çarptı. Donuyordum, buz gibiydi. Her yerim ıslanmıştı. Sırıtarak geri çekildi Cemre. Sinirle dişlerimi sıkıyordum. "Kerem'den uzak duracaksın" dedi. Alaylı bir şekilde sırıttım. Cevap vermedim. Ama bu sırıtmam 'sen öyle san' diyordu. Sinirlenmişti. Amacıma ulaşmıştım. O sırada Yiğit yanıma geldi ve hiç beklemediğim bir anda yüzüme sert bir tokat attı. Yüzüm yana çevrilmişti. Dudağım kanıyordu sanırım. Yüzümü yavaşça ona çevirdim. Öfkeyle bana bakıyordu ama ben canımın yandığını belli etmemeye çalışıyordum. Düz bir ifadeyle ona baktım. "O şerefsize dokunmayacaksın bir daha! Sana sadece ben dokunabilirim " dedi ve elleri saçlarıma gitti. Önce okşamaya başladı ama bir anda saçlarımı çekti. Acıyla bağırmamak için dudaklarımı ısırıyordum. Kahretsin! Elini çekti. Bu sefer eli yanaklarımı okşamaya başladı. Sırıtıyordu pislik. Yüzümü çevirmeye çalıştığımda parmakları ile çenemi sıktı. Yüzüme yaklaştı. Nefesini hissediyordum. İğrenerek ona baktım. "Duydun mu beni?" dedi fısıldayarak. Bir anda yüzüne tükürdüğümde geri çekildi, yüzünü sildi. Öfkeyle bana döndü ve bir tokat daha attı. Sırıtarak yüzümü ona çevirdim. "Sen bana hiçbir şey yapamazsın. Duydun mu beni?" dedim. Onlara istediklerini vermeyecektim, ağlamayacaktım, bağırmayacaktım, canımın yandığını belli etmeyecektim. Cemre sessizce bizi izliyordu. Yavaşça ona döndüm.

 

"Sen de hiçbir şey yapamazsın" dedim. İkisini de baktım. "Sizden korkmuyorum, siz beni korkutamazsınız, istediğinizi yaptıramazsınız, dokunamazsınız, tehdit edemezsiniz. Siz bana hiçbir şey yapamazsınız, duydunuz mu beni?" dedim. Sert ve ciddi konuşuyordum. Yiğit "Pekala, şimdi sana yapacaklarımı nasıl engelleyeceksin, ya da kim engelleyecek?" dediğinde "Ben" dedi biri. Yiğit'in arkasına baktığımda Kerem'i ve bizimkileri gördüm. Nisa yoktu, muhtemelen kapıdaydı. Kerem Yiğit'e doğru koşup bir yumruk attığında bizimkiler de maskelilere vurmaya başlamıştı. Cemre hemen kaçmıştı, gerizekalı.

 

Yiğit yere düşünce kerem hemen bana yaklaştı. "İyi misin?" dedi, başımı salladım. Yere çöküp ayaklarımı çözerken "Bu kadar cesur olduğunu bilmiyordum, son konuşmanı duydum. Onlar mı seni alıkoydu sen mi onları belli değildi" dedi gülerek. Bende güldüm. O sırada ayaklarımı bitirmiş, arkama geçip ellerimi de çözmüştü. Tekrar önüme geldiğinde hemen kollarımı boynuna sardım. O da hemen bana sarıldı. Hala sandalyedeydim. O da önümde dizleri üzerinde duruyordu. Saçlarımı kokladığını hissettim, gülümsedim. Yavaşça geri çekildi. Bileklerimi ovdum yavaşça, iplerin izi çıkmıştı. Kerem ellerimi eline alıp dudaklarını iz olan yerlere bastırdı. Bu yaptığı hareketle içimde bir şeyler oldu. Heyecan, sevinç, karın ağrısı, mutluluk... Bunların hepsini aynı anda yaşıyordum.

 

Ellerimi bırakıp yüzüme baktı. Elini yanağıma koyup parmağını dudağımda kanayan yere dokundurdu. "Acıyor mu?" dedi sessizce. "Hayır" dedim gülerek. Etrafıma baktığımda bizimkiler maskelilerin maskesini çıkarmış bir güzel dövmüştü, ama Yiğit yoktu, kaçmıştı belliki. Yavaşça ayağa kalktığımda yunus hemen bana yaklaşıp kollarını belime sardı ve sıkıca sarıldı. Ben de ona sarıldım. "İyisin demi?" dedi.

"İyiyim , merak etme" diyip geri çekildim. Diğerlerine döndüm. "Teşekkür ederim, hepinize" dedim. O sırada kapıdan Nisa girdi. Beni görünce koşarak geldi ve sarıldı bana. "Zeynep, çok korktum, iyi misin? Almadı bunlar beni içeri, yoksa bende gelecektim. İyi misin sen?" dedi panikle. Gülerek "İyiyim merak etme" dedim ve geri çekildim. Dudağımı görünce "Acıyor mu?" dedi hemen. "Hayır, bir şey yok. Hadi gidelim artık, bunaldım buradan" dedim. Başını sallayıp diğerleriyle yürümeye başladı. Bende yürümeye başladığımda Kerem yanıma geldi ve yanımda yürüdü. Arada bana bakıyordu sorun var mı diye. Gülümsedim. Beni bulmuştu, kurtarmıştı.

 

Eve beni kerem getirdi. Nisa da gelmek istiyordu ama kerem almadı onu, 'ben yanındayım' dedi. Nisa da sinirle evine gitti . Ben gelince hemen ıslak olan üstümü değiştirdim. Şimdi de kerem banyodan pansuman malzemelerini alıp odama geldi. Yatağa yanıma oturdu. Önce yavaşça kuruyan kanı temizledi. Nefesi yüzüme değiyordu, parmakları dudaklarıma dokunuyordu arada, irkiliyordum. Gözlerimi hiç ayırmadan ona bakıyordum, o da dikkatli bir şekilde kanı temizliyordu. Temizledikten sonra pamuğu hazırladı. Bana bakıp "Biraz acıyabilir" dedi. Yavaşça başımı salladım. Dikkatli bir şekilde pamuğu dudağıma sürmeye başladı. Acıyla gözlerimi sımsıkı kapattım, ellerimi yumruk yapmıştım. Kerem hızlıca temizledi. Bittiğinde yavaşça gözlerimi açtım, dolmuştu gözlerim. Sonra yavaşça ellerimi eline aldı. Bileklerimde iz olan yerlere krem sürdü. Sonra pansuman malzemelerini komodinin üzerine koydu ve bana döndü. Bir süre gözlerime baktı. Ben de ona baktım, gözlerimi kırpmadan. Sonra yavaşça kayıp yatağın başlığına yaslanıp bana döndü. 'Gel' der gibi bir işaret yaptı ve kollarını açtı. Tereddüt etmeden ona kaydım, başımı göğsüne koyup ellerimi karnına doladım, kokusunu içime çektim. O da ellerini saçlarıma koydu. Saçlarımı kokladı, öptü. İşte şimdi huzur bulmuştum.

 

Bir süre öyle kaldık. Hiç konuşmadık. Sonra ben sessizliği bozup "Nasıl buldunuz beni?" dedim sessizce. O da sessiz konuştu. "Sen sınıfa gelmeyince ben bir şeyler olduğundan şüphelendim, Yiğit ile Cemre de yoktu zaten. Seni aramaya başladık tüm okulda. Her yere baktık ama yoktun. Okuldan çıkmadığını da anlamıştım, bize haber verirdin. Okulda bir yerlerdeydin." dedi. Bir yandan da saçlarımı okşuyordu. Devam etti. "Bodrumda dahil her yere baktık. Aslında müzik odasına öncesinde bakmıştık ama kilitliydi, orada olacağını düşünmemiştim. Sonra okulda tek kilitli yer oraydı, orada olduğunu anladım. Bir süre kapıyı dinledik. Ses geçirmediği için bir şey duymamıştık aslında, ama sonrasında-" diyip derin bir nefes aldı. "Senin bağırdığını duydum. Sesin az geldi ama duydum. Ondan sonra sessizce kapıyı açmaya çalıştık. Biraz uzun sürdü. Kapıyı açtığımızda içeride kaç kişi var diye biraz izledik sizi. O sırada konuşmanı duydum hatta. O durumdayken öyle konuşman, baya cesurcaydı." dedi. Hafifçe güldüğünü hissettim. Ben de güldüm. "Ondan sonra da içeri girdik işte, sonrasını biliyorsun." dedi. "Teşekkür ederim" dedim sessizce. "Ne konuştunuz orada, niye yapmışlar bunu?" dediğinde başımı yavaşça kaldırdım, onunla aynı hizaya geldim. Yüzüm yüzüne yakındı. "Önemli bir şey değil desem" dedim. "Yine de anlatmanı isterim" dedi. Bir süre gözlerine baktım. Sonra tekrar göğsüne yattım. Sessizce konuşmaya başladım. "Kantinde elini tutmuştum ya, aranızda bir şey mi var falan dedi, saçmaladı." diyip sustum.

"Peki sen ne dedin? Aranızda bir şey mi var dediğinde?" dedi. "Yok dedim" Saçımdaki elleri durdu bir süre, sonra tekrar hareket etmeye başladı. "Canını yaktılar mı?" dedi. Sustum biraz. "Hayır" "Doğruyu söyle " dedi. Derin bir nefes aldım. "Biraz"

"Ne yaptılar ?" dedi.

"Saçımı çektiler, bir kaç kere tokat attı" dedim. "Bir kaç kere?" dedi sorar gibi.

"Hıhı" dedim. Dudakları yavaşça saçlarıma dokundu. O şekildeyken "Acıdı mı saçların?" dedi. "Evet " dedim fısıltı şeklinde. Öptü. Saçlarımın diplerini tek tek öptü, okşadı.

"İlk başta bağırdıktan sonra hiç bağırdığını duymadım?" dedi sorar gibi.

"Bağırmamdan zevk alıyordu, ben de ona istediğini vermek istemedim. Canım yanmıyor gibi davrandım, sessiz oldum"

Güldü hafifçe. "Çok güçlüsün" dedi.

Bir süre sustuktan sonra "Özür dilerim" dedi. Başımı kaldırdım hemen. Yüzüne yakındım, nefesi geliyordu. "Ne?" dedim.

"Benim yüzümden oldu. Benimle yakın olmanı istemiyorlar"

"Kerem saçmalama" dedim.

Eli yavaşça yanağıma gitti. Parmakları dudağımın kenarına, yara olan yere dokundu. "Bunu benim yüzümden yaptılar" dedi. "Önemi yok" dediğimde tekrar gözlerime baktı. "Var. Benim yüzümden canın yandı" dedi.

Sustu. Sustum.

 

Tekrar yara olan yere baktı. Dokundu. "Öpsem geçer mi?" dedi. Bana baktı. Şaşırdım. Daha önce dudak kenarımdan öpmüştü ama bu şekilde sorması hoşuma gitmişti. "Geçer" dedim yavaşça. Gülümsedi. Yavaşça dudaklarıma yaklaştı, burnu burnuma değdi. Dudakları yavaşça dudak kenarıma, yara olan yere dokundu. Bir süre orada durdu, gözlerimi kapatmıştım. Dudakları oradaydı hala, nefesini veriyordu oraya, dokunuyordu, öpüyordu. Yavaşça geri çekildiğinde gözlerimi açtım. Hala yakınımdaydı, uzaklaşmadı. Burnu hala burnuma değiyordu. Sonra dudakları yavaşça yanağıma dokundu, öptü. Sonra burnuma değdi, oradan şakağıma ilerledi. Sonra kendini geri çekip dudaklarını tekrar başımın üstüne dokundurdu. Bir süre orada kaldı. Geri çekilip gözlerime baktı. Sustuk. Gözlerimize baktık.

"Uykum geldi " dedim. Güldü. Yatakta uzandı. Kollarını açıp beni de göğsüne çekti, başımı göğsüne koydu. Ama ben başımı biraz yukarı kaydırıp boynuna gömdüm. Nefesim boynuna değiyordu, hissediyordum. Kokusunu içime çektim. Sessizce "Burada uyumak istiyorum " dedim. Güldü "Uyu" dedi. Güldüm. Bir elimi de yüzüne koydum. Yanağına. Orada kaldı. O da bir elini belime sardı, bir elini de saçlarımın arasına daldırdı. Başını da saçlarıma gömdü. Çok güzeldi şu an. Kendimi asla böyle hayal etmezdim. Yavaşça gözlerimi kapattım ve kokusuyla uyumaya başladım.

 

Gözlerimi açtığımda bir an ne olduğunu anlayamadım. Başım yastıkta ve Kerem'e dönüktü, o da gözleri açık bana bakıyordu ve burnu burnuma değiyordu. Elim yanağındaydı hala ama parmaklarım dudaklarının üzerindeydi. Nefesi tamamen yüzümdeydi. Dudakları dudaklarıma yakındı. Bir bacağım onun bir bacağı üstündeydi. Gövdemin yarısı onun üzerindeydi. Neredeyse onun üzerinde uyuyordum. Kendimi hemen geri çekip başımı kendi yastığıma koydum. Kerem'e bakmadan "Pardon " dedim utançla. Gözlerim tavandaydı. Güldüğünü duydum. "Önemli değil" dedi. Ona bakmadım, hala utanıyordum. Nasıl o hale gelebilmiştik ki biz? Offf. Telefonu elime alıp saate baktım. Sabahın 4'üydü. Erken yattığımız için erken kalkmıştık tabi. Başımı yavaşça Kerem'e çevirdim. Hala bana bakıyordu, hemen bakışlarımı geri tavana çevirdiğimde güldüğünü duydum. Ona bakmadan "Ne gülüyorsun?" dedim. "Utanınca çok tatlı oluyorsun" dedi. Gözlerim hala tavandaydı. "Utanmadım, niye utanıyım, utanacak bir şey mi var?" dedim hızlıca. Bana yaklaştığını hissettim ama hala ona bakmıyordum. "Bence de utanacak bir şey yok" dedi. Görüş alanıma girmişti bir anda. Dirseğini yastığa yaslayıp başını eline koymuştu. Bana bakıyordu. Ona döndüm. Gözleri dudaklarıma indi. "Acıyor mu?" dedi. Başımı iki yana salladım. Tekrar gözlerime baktı. "Okula gitmeyebiliriz bugün" dedi. "Hayır, gitmek istiyorum." dedim.

Başını salladı. Yavaşça kalkıp banyoya gittim ve üzerimi giydim. Çıktığımda da kerem çoktan hazırlanmıştı. Bu çocuk ne ara hazırlanıyordu? Ben mi yavaştım? Hayır ya, o çok hızlıydı.

 

Aynanın karşısına geçip saçımı taramaya başladım. O sırada aklıma dün geldi, saçlarımı çekmişti. Ben kıyamıyordum bu saçlara ama o çekmişti, canımı yakmıştı. Gözlerim doldu tekrar. O sırada Kerem ayağa kalkıp yanıma geldi. Gördü sanırım beni. Arkamda durdu, aynada gözlerimiz birleşti ama hemen gözlerimi kaçırdım. Saçımı bağlayıp ona döndüm. Yaklaşıp saçlarıma bir öpücük bıraktı ve geri çekildi. Neden bu yakınlığımız beni rahatsız etmiyordu?

 

Aşağı indik. Kerem bir şeyler atıştırdı ama ben yemedim. Israr etti ama canım istemiyordu. Biraz oyalandık saat erken olduğu için. Zamanı gelince çıktık ve durağa gittik. Nisa beni görünce hemen sarıldı bana. Okula gidene kadar ona olanları anlattım. Gidince cemre'ye bunları ödeteceğini falan söyledi ama itiraz ettim hemen. Sınıfa girdiğimizde yiğit yerinde oturuyordu. Yüzüne baktığımda kaşı patlamıştı, sanırım dün kerem yapmıştı. Cemre'ye baktığımda öfkeyle bana bakıyordu. Dün kerem'in benim için gelmiş olması onu baya sinirlendirmişti anlaşılan. Geçip yerime oturdum. Yunus hemen yanıma gelip saçlarımı öptü. Kerem "Lan bir git. Dün sarıldın bugün öpüyorsun, bir uzak dur" dedi. Yunus donarak ona bakmıştı, bende. Diğerleri bir kahkaha atmıştı. Noluyor ya buna? O sırada hoca gelince yunus yerine geçti ve biz de önümüze döndük. Ders başladı.

 

Teneffüste su almak için kantine inmiştim. Kantin genelde öğle arasında dolduğu için şu an sadece bir kaç kişi vardı. Hızlıca suyumu alıp arkamı döndüğümde Cemre'yi gördüm. Sırıtıyordu. "Aa, dudağına noldu ya? Çok geçmiş olsun canım" dedi alayla. "Sabah sabah seninle uğraşamam Cemre" diyip yanından geçeceğim sırada önüme geçip beni durdurdu. "Bir de ıslanmıştın demi, soğuk suyun başından aşağı dökülmesi nasıl bir şey?" dediğinde sırıtmaya başladım. Ona fark ettirmeden elimdeki soğuk suyu tek elimle açmaya çalıştım. Hava sıcak olduğu için soğuk almıştım neyseki. Sırıtmaya başladım. "Çok mu merak ediyorsun? Gösteriyim o zaman" diyip elimdeki soğuk suyu başından aşağı döktüm. Bunu beklemediği için donup kalmıştı. Şişe bittiğinde ancak kendine geldi. Öfkeyle bana bakıyordu. "Gördün mü nasıl bir şeymiş? Merakını giderdiysem, ben artık gidiyim" diyip gülerek yanından geçip sınıfa çıktım. Valla sevinmiştim. Az da olsa yaşattığını yaşatmıştı. Gülerek sınıfa girip yerime oturduğumda hepsi bana döndü. "Noldu neye gülüyorsun?" dedi Nisa. Tam cevap vereceğim sırada sınıfa ıslak şekilde Cemre girince diğerleri gülerek bana dönmüştü. "Sen mi yaptın?" dedi Nisa.

"Haketti" dedim. Kerem'e döndüğümde gülerek bana bakıyordu. "Yine bir şey mi yaptı?" dedi gülerek. "Yoo, sadece soğuk suyla ıslanınca ne hissettiğimi merak ediyormuş, bende onun merakını giderdim. İyilik yaptım aslında" dedim gülerek. Cemre ve Hazal sınıftan çıkmıştı. Sanırım üzerini değiştirecekti. Yiğit ise şok bir halde bana bakıyordu. Bunu benden beklemiyordu. Fırat'a baktığımda o da şaşırmıştı ama yine de gülüyordu. Bade'ye baktığımda ise gülerek bana bakıyordu. Ağzını oynatarak 'iyi yapmışsın' dedi. Gülerek göz kırptım ve önüme döndüm. Rahatlamıştım gerçeten. O sırada hoca geldi ve derse başladı.

 

Öğle arasında Nisa benimle bir şey konuşmak istediğini söylediği için bahçeye çıkmıştık.

"Ee, noldu?" dedim

"Şimdi sana bir şey soracağım. Ama içinden nasıl geliyorsa, gerçekten ne düşünüyorsan onu söyleyeceksin tamam mı?" dedi. Yavaşça başımı salladım. Kaşlarını çatmıştı, çok ciddi duruyordu.

"Kerem'e karşı bir şey hissediyor musun?" dediğinde sustum. Bilmiyorum çünkü. Biraz sessiz kaldım ve "Sanırım" dedim. "Sanırım yok Zeynep, hoşlanıyor musun, yoksa aşık mısın?" dedi. Biraz düşündüm. Bu soruyu bende kendime soruyordum ama net bir cevap bulamıyordum.

"Aslında hoşlanıyorum, hatta belki biraz daha fazlası ama aşk... Aşık değilim, o kadar değil" dedim yavaşça.

"Pekala. Bir şey daha var. Şimdi şöyle ki, senin anlattıklarına göre bu çocuk seni ara ara öpmeye çalışıyor, istiyor belliki. Peki sen istiyor musun? Yani diyelim ki seni öptü. Ne tepki vereceksin? Karşılık mı vereceksin, itip tokat mı atacaksın? " dediğinde durdum. Bunu hiç düşünmemiştim. Onu öpmek istiyor muydum? Sanırım. Ama öptüğünde ne yapacaktım? Hem onu sevdiğimden emin değilim, onu öpemem.

"Ya aslında evet, ara ara onu öpmeyi düşünmüyor değilim. Ama öpemem, çünkü duygularımdan emin değilim. Eğer o beni öperse karşılık vermem, ama tokat da atmam sanırım. Bilmiyorum Nisa, çok zor. İkisini de istemiyorum, çünkü iki şekilde de bir şeyler yanlış gidecek. Eğer ona karşılık verirsem ona aşık olduğumu düşünecek, ama yok öyle bir şey, en azından şimdilik. Eğer ona tokat atarsam, engellersem belki de arkadaşlığımız bile bitecek. Offf, bilmiyorum "

"Bak haklısın, kolay bir seçim değil. Ama bunu düşünmen lazım" dedi.

"Sen niye bir anda böyle bir şey sordun ki?"

Gülmeye başladı. "Çünkü, bence kerem sana karşı bir şeyler hissediyor. Zaten öpmeye de çalışmış. Eğer hisleri artarsa seni kesin öper. O yüzden diyorum. Bir emin ol, ne yapacağını düşün" dediğinde yavaşça başımı salladım. Haklıydı. Düşünmem lazım.

 

Çıkışta eve doğru gidiyordum. Bugün cemre'ye yaptığıma dair içimde bir pişmanlık yoktu. Ben onun bana yaptığı gibi canını yakmamıştım en azından, ya da tehdit etmemiştim. Bugünü bana öfkeyle bakarak bitirdi. Yiğit ise son derse girmemişti. Erken çıkmıştı okuldan. Aman neyse banane. Eve gelmeme az kala bir anda biri ağzımı kapattı ve beni sürüklemeye başladı. Bağıramıyordum ama kaçmaya çalışıyordum, tabi başarılı olamıyordum. Beni bir sokağa çekip duvara yasladı. Beni takip eden kişi olduğunu gördüm. Birkaç gündür karşıma çıkmadığı için ondan kurtulduğumu sanmıştım. "merhaba, özledin mi beni?" dedi . İğrenir gibi yüzüne bakıyordum, cevap vermedim. "Biliyor musun bu aralar çok canımı sıkıyorsun"dedi.

"Niye? Ne yapıyorum?" dedim.

"Başkalarıyla fazla yakınsın. Bu arada bugün cemre'ye yaptığını sevdim. Senden beklemiyordum ama haketti bence. " dediğinde şaşırdım. Ona yaptığım şeyi nereden biliyordu. Gerçi okulda konuşmalardan duymuştur.

"Kimsin sen?"

"Ben seni isteyen, ve sahip olacak kişiyim" diyerek daha da yaklaştı bana. Dibimdeydi resmen. "Sana bir uyarı için geldim. Uzak duracaksın o çocuktan"

Kerem'i kastediyordu sanırım.

"Yoksa sana önce zarar verir, sonra istediğimi yaparım" diye devam etti.

"Anladın mı?" dedi.

Hiçbir şey demeden yüzüne bakıyordum. "Anladın anladın, hadi görüşürüz" diyerek uzaklaştı. Derin bir nefes aldım ve eve yürümeye başladım.

 

Odama çıktığımda birini görünce irkildim ama kerem olduğunu fark edince derin bir nefes aldım. "Niye geç kaldın?" dedi sorgular gibi.

Yüzüne bakmadan yatağa yanına oturdum. "Peşimdeki kişiyle kısa bir sohbet ettik. " dediğimde şokla bana döndü. "Ciddi misin?" dediğinde başımı salladım. "İyi misin sen?" dedi.

"İyiyim, sadece konuştu" dedim.

"Ne konuştu?" dedi merakla.

"Canını sıkıyormuşum bu aralar. Böyle devam edersem canımı yakacakmış falan, boş boş konuştu işte." dedim.

"Tehdit ediyor yani" dediğinde başımı salladım. Bir süre sessiz kalınca kalkıp banyoda üzerimi değiştirdim. Kot pantolon giyip üzerine kısa kollu tişörtümü giydim. "Açım ben, yemek yiyelim mi?" dediğimde başını salladı ve beraber mutfağa indik. Birer sandviç yaptık ve onları yedik. O sırada annemler geldi. Kerem'le odamda oturuyorduk. "Bugün cemre'ye yaptığın güzeldi bence" dedi gülerek. "Valla bence de, iyi ki yaptım, belki biraz uzak durur" dedim. "sence seni takip eden kim?"dedi.

"Aslında ben Yiğit'ten şüpheleniyorum ama onun gözü kahverengi. Emin olamıyorum " dedim. O da ondan şüpheleniyor belliki.

Biraz daha konuştuktan sonra kerem evine gitti. Bende yatağa girip bugünü düşünerek uykuya daldım.

 

Bugün okul biraz sıkıcı geçmişti. Dersler sıkıcıydı, tenefüste de yapacak bir şey yoktu. Cemre bugün benden biraz uzak durdu. Ya plan falan yapıyor, ya da artık gerçekten uzak duracak. Yiğit ise bugün tüm gün sırıttı. Sanki bir şey yapmışta mutlu olmuş gibiydi. Onun da bir planı olduğundan şüpheleniyorum.

İşte bugün bu şekilde geçti. Eve geldiğimde annemler de gelmişti. Bugün niye erken geldiklerini merak etmiştim. İçeride konuşuyorlardı, bende mutfakta bir şeyler yapıyor gibi oyalanarak onları dinliyordum. Bir anda duyduğum şeyle sevindim. Kardeşim kız olacaktı! Yok artık! Benim bir kız kardeşim olacaktı. Sevinçle odama çıkacağım sırada duyduğum şeyle yerimde kaldım.

Babam işten mi çıkmış. Neden? Bir dakika. Kovmuşlar onu. Kahretsin ya! Kardeşim olacak benim. Nasıl bakacaklar ona?

 

Bunları düşünerek odama çıktığımda yatağımın üzerinde oturan Kerem'i görmemle irkildim. Hemen kapıyı kapatıp kilitledim ve bende yatağa onun yanına oturdum. "Sen iyi alıştın ha" dedim. Güldü. Ama ben gülmedim. İkimizde sıırtımızı yatağın başlığına yaslamıştık. Yüzüme baktı. "Noldu?" dedi. Hemen nasıl anlıyordu ya?

"Önemli bir şey değil ya" dediğimde "Canını sıkmış belli ki Zeynep, demek ki önemli" dedi. Yüzünü tamamen bana döndü. Derin bir nefes aldım. "Kardeşim kız olacakmış" dedim gülümsemeye çalışarak. "E ne güzel işte, erkek mi istiyordun yoksa?" dedi gülerek. Bende gülerek gözlerimi devirdim ve "Hayır, tabiki. Bu çok güzel" dedim. "Ee, noldu başka?" dedi. "Babam işten çıkmış, ya da kovulmuş bilmiyorum tam. Konuşurlarken duydum. Şu an işsiz ve kardeşim olacak. Bakması zor olacak " dedim. Bir süre gözlerime baktı ve kollarını açarak "gel buraya" dedi sessizce. Yaklaştım iyice ve başımı göğsüne koyup kollarımı karnına doladım. Başını saçlarımın arasına daldırdı. "Baban ne iş yapıyordu?" dedi.

"Yılmaz holdingte mi ne çalışıyordu sanırım, ama alt kademelerden biri. Tam olarak işini bilmiyorum" dediğimde geri çekildi, bende kalktım. "Ne oldu?" dedim kaşlarımı çatarak. "Yılmaz holding mi?" dedi. Başımı salladım. "Orası bizim holding " dediğinde kaşlarımı çattım. "Bizim holding derken? Sizin holdinginiz mi var?"

"Evet, babamın holdinglerin den biri"

"Holdinglerinden? " E yuh ama!

"Babamın bir kaç tane holdingi var. Benim soyadım Yılmaz, bilmiyor musun?" dediğinde hatırlamaya çalıştım. Tabi ya! "Siz şimdi zengin misiniz?" dedim kaşlarımı çatarak. Bunu geçenlerde de konuşmuştuk ama bu kadar zengin olacağını düşünmemiştim.

"Cidden şu an merak ettiğin bu mu?" dedi gülerek.

"Evet " dedim bende gülerek.

"Yani, öyleyiz biraz" dedi. Nasıl ya? Cidden mi?

"Babamla konuşabilirim, belki bir şey yapabilir " dedi.

"Evet ama babamı niye işten çıkardıklarını bilmiyorum. Belki bir yanlışı falan olmuştur. Buna rağmen gidip yine çalışacak mı?" dedim.

"Tamam ben bir sorarım, önemsiz bir şeyse konuşurum hallederler" dediğinde gülümsedim. Gözlerinin içine baktım. Ne güzel bir çocuk bu ya? Ne güzel bir kalbi var. Hayran oluyorum bazen. Yeniden kollarını bana sararak başımı göğsüne koydu. Bir süre öyle durduk. Sonra yavaşça geri çekildi. "Benim gitmem lazım artık" dediğinde saate baktım. "Saat daha 8" dedim.

"İşim var biraz"

"Ne işi?" Kaşlarım çatılmıştı.

"Önemsiz bir şey ya. Hem holdingle de konuşmam lazım. "

"Tamam. Yarın bir şey yapalım mı? Bizimkilere de söyleriz " dedim

"Bilmiyorum ya. Bence yarın yapmayalım. Pazar falan olabilir" diyip bir şey dememe izin vermeden gitti. Niye böyle yaptı ki şimdi?

Hemen Nisa'yı aradım. 'sence niye böyle bir şey yaptı?' diye sordum. Benden bir şey mi saklıyordu? 'Bence bir şey yoktur, takma sen' dedi. 'Yarın bir şey yapalım mı?' dediğimde ise 'olmaz' diyip kapattı. Noluyor ya? Sinirle yatağıma girdim ve yattım.

 

Sabah gözlerimi açtığımda saat 12'ye geliyordu. Normaldi, çünkü gece onları düşünmekten uyuyamamıştım. Kerem benden bir şey mi saklıyordu? Biriyle mi buluşacaktı? Peki ama kimdi? Ya da bu neden benim umrumdaydı? Ben neden şu an bunu düşünüyordum? Offf, kafayı yiyeceğim ya.

 

Yataktan kalkıp üzerimi değiştirdim. Kısa kot şort ve siyah askılı tişört giymiştim. Bir şeyler atıştırdım. Canım bir şey istemiyordu şu an, çok yememiştim. Salona geçip televizyonu açtım ama bir şey bulamadım. Kanalları değiştirip duruyordum. Offf, sıkıldım. Kalkıp odama gittim. Biraz ödevleri yaptım. Sonra biraz telefona baktım. Canım çok sıkılmıştı ve saat daha 2.

Nisa'yı aradım.

"Napıyorsun? Bir şeyler yapmamız lazım, çok sıkıldım" dedim.

"Kızım kusura bakma ya, anneme yardım ediyorum, temizlik yapıyor. Yarın yaparız bir şeyler "

"Peki tamam, görüşürüz " diyip telefonu kapattım. Yunus'u aradım.

"Napıyorsun?"

"Hiç, annem temizlik yapıyor da ona yardım ediyorum"

"Temizlik mi? Nisa da temizlik yapıyormuş. Bayram falan mı geliyor ne temizliği?"

"Kızım annemi bilmiyor musun ya, kafası esince temizlik yapıyor işte"

"Sen de yardım mı ediyorsun? Sen?"

"Evet, niye şaşırdın? Neyse kapatmam lazım, sonra görüşürüz" diyip telefonu kapattı. Noluyor ya?

 

Şimdi ne yapacaktım? Kerem. Arasam mı? Ama hayır, dün işim var dedi, bunu bile bile arayamam. Hem ne diyeceğim ki? Yok ya olmaz, aramayacağım. Peki ne yapacağım? Offf. Aşağı inip bir kaç tane çikolata aldım ve geri odama çıktım. Canım sıkılınca canım daha çok çikolata yemek istiyordu. Hemen açıp bir tane yedim. O bitince bir daha yedim. Bir daha. Bir daha. Yerken de kerem'in ne yaptığını düşünüyordum. Ne yapıyordu acaba? Kendi kendime ihtimaller uydurarak çikolataları yemeye devam ettim. Saat de 5'e geliyordu. Bir çikolata daha açarken biri omzuma dokununca irkildim. Kerem?

 

"Niye bu kadar çikolata yedin?" dediğinde önümdeki çikolata paketlerine baktım. 15 paket falan vardı. Ve hala elimde çikolata vardı. Paketini açamadan kerem elimden aldı. "Hasta olacaksın, napıyorsun?" diyip yanıma oturdu. "Senin işin vardı hani?" dedim. Gülerek "Hallettim, hem babanın işini de hallettim. Saçma bir nedenden dolayı çıkarmışlar, bugün babanı ararlar muhtemelen. " dediğinde gülümsedim. "Cidden mi? Teşekkür ederim " dedim.

"Şimdi sen söyle. Niye bu kadar çikolata yedin?"

"Canım sıkıldı. Canım sıkılınca çok çikolata yerim."

"Canın mı sıkıldı?"

"Evet. Yapacak bir şey yok ki. Nisa'yı arıyorum işim var diyor, Yunus'u arıyorum işim var diyor. Sen daha dünden işin olduğunu söyledin. Evde yalnızım zaten." dediğimde gülümsedi. Elini yavaşça yüzüme getirdi ve parmağıyla dudağımın kenarındaki çikolatayı silip parmağını yaladı. Ay yapma şunu içim bir hoş oluyor.

"Dışarı çıkalım mı?" dediğinde hemen gülümsedim. "Nereye?"

"Bilmem, bir şeyler buluruz. Aç mısın, ben açım. Yemek yiyebiliriz" dedi. Evet açtım. Sabah da doğru düzgün bir şey yememiştim zaten. "Açım" dediğimde gülümsedi. "Tamam, sen üzerini değiştir, rahat bir şeyler giy, hatta elbise olabilir. Rahat bir elbise olsun. Ben arabada bekliyorum " diyip odadan çıktı. Hemen yataktan kalkıp dolaba baktım. Ne giyebilirdim ki? Hah, buldum. İşte bu.

 

Güzel olmuştu. Hemen saçlarımı da taradım, açık bıraktım. Aşağı inip kapıyı açtığımda Kerem arabaya yaslanmış beni bekliyordu. Beni görünce aşağıdan yukarıya doğru süzdü ve en son gözlerimde kaldı. Gülümsedi. Ben de gülümsedim. "Gel" dedi kapımı açarak. Buna şaşırdım. Koltuğa oturunca kapıyı yavaşça kapattı ve o da yerine geçti.

Arabayı sürmeye başladığında konuşmaya başladık.

"Aslında benim bildiğim güzel bir yer var, deniz kenarında. Ama istersen bir restorana da gidebiliriz"

"Restoran mı? O kadar güzel deniz kenarı dururken restorana gitmeyeceğiz tabi ki" dedim gülerek. O da güldü. "Ama simit yiyeceğiz " dedi.

"Çok severim ben simidi " dediğimde bir kaç saniye gözlerime baktı gülümseyerek, sonrasında yola döndü.

 

Yaklaşık 10 dakika sonra gelmiştik. Arabadan indiğimde geldiğimiz yeri inceliyordum. Çok güzeldi. Deniz kenarında masalar vardı, insanlar martılara simit atıyordu. Kerem yanıma gelince "Çok güzel burası" dedim. "Evet" dedi ve bir masaya doğru ilerledik. Ben oturduğumda Kerem de 2 simit ve 2 çay alıp yanıma geldi, karşıma oturdu. Simitlerimizi yedik, çaylarımızı içtik. Burası çok güzeldi. Denizin kokusu, sesi, martılar, hepsi rahatlatıyordu beni. Tabi bir de Kerem.

 

Simitleri yedikten sonra kerem bir simit daha aldı ve beraber denizin kenarındaki korkulukların oraya gittik. Simitin yarısını ben, yarısını kerem aldı ve yavaşça martılara atmaya başladık. Çok güzeldi. Simiti bitirdiğimde Kerem'e döndüm, o da simitini bitirmiş bana bakıyordu. Bir süre birbirimize baktık. Şu an çok mutluydum. Denizin kokusu, martıların sesi, manzara, kerem'in gözleri... Daha ne isterdi ki insan? Bir süre birbirimize baktıktan sonra "Bir yere daha gidelim mi?" dedi. Gülerek "Nereye?" dedim.

"Çok güzel bir yere" dediğinde gülümsedim ve beraber arabaya bindik.

 

15 dakika sonra gelmiştik. Biraz ıssız bir yerdi burası. Dağın başı gibiydi. Ve hava kararmıştı. Saat 8 olmak üzereydi. Kerem yürüyünce onu takip ettim. Yokuş bir yer vardı, dağın kenarıydı. Oraya çıkacaktık ama karanlıktı ve önümü zor görüyordum. Kerem arkasını dönüp bana elini uzattı ve gülümseyerek elini tuttum. Çıkarken bana yardımcı oldu, 5 dakikada çıktık. Burası çok güzeldi. Uçurum kenarındaydık ama yıldızlar üstümüzdeydi. Kerem yavaşça ilerleyip uçurumdan biraz geriye oturdu ve beni çağırdı. Ben de yanına oturduğumda yattı oraya. Ben de yanına uzandım. Müthiş bir şeydi. Görüş alanımda sadece yıldızlar ve ay vardı. Dolunay. Sessizdi, kimse yoktu. Kerem'le başbaşaydık, çok güzel bir yerdeydik. Bir süre hiç konuşmadan yıldızları izledik. Sonra görüş alanıma kerem girdi. Uzandığı yere dirseğini koymuştu ve başını kaldırmıştı, bana bakıyordu. Yüzü yüzümle aynı hizadaydı. Nefesi yüzüme geliyordu, yakındı. Gülümsedik bir süre. "Buraya sık gelir misin?" dedim .

"Bazen. Kafa dinlemek istediğim zamanlar. "

"Kiminle gelirsin?" dediğimde gülümsedi. "Tek gelirim, kimse bilmez burayı. Şimdi sen de öğrendin. İstersen ara sıra geliriz" dediğinde gülümsedim. Bir süre gözlerime baktı. Sonra yavaşça elini uzatıp rüzgarın yüzüme düşürdüğü saçlarımı aldı ve kulağımın arkasına götürdü. Sonra yavaşça eğildi ve alnımdan öptü. Bir süre orada durdu. Sonra dudaklarını çekip alnını alnıma yasladı. Bir süre öyle durduk. Gözlerimiz kapalı, sadece nefeslerimiz var.

Hala o haldeyken konuştu.

"Son bir yere daha gideceğiz" dediğinde gözlerimi açtım, o da açmıştı. "Nereye?"

"Daha da güzel bir yere" dediğinde gülümsedim. "Buradan daha güzel bir yer mi var?"

"Senin olduğun her yer en güzel yer. Ama orada mutlu olacağını düşünüyorum" dediğinde kaşlarımı çattım. Nereye? Yavaşça geri çekildi ve ayağa kalktı. Elini uzattı, tuttum ve ayağa kalkmama yardım etti. Tekrar arabaya bindik ve yola devam ettik.

 

Saat 10'du. Bu saatte nereye gidiyorduk ki? Yaklaşık 15 dakika sonra kafe gibi bir yerin önünde durduk. İndiğimizde etrafı inceliyordum. Ne yapacaktık burada? Bu kafe kapalıydı, ve etrafta gidebileceğimiz başka bir yer yoktu. Kerem'e baktığımda hiç konuşmadan yanıma geldi. Elini uzattı, elini tuttum. Birlikte kafeye ilerlemeye başladık. Niye gelmiştik buraya? Ne yapacaktık? Kerem niye söylememişti burada ne yapacağımızı? Kafeden içeri girerken elini daha da sıktım. Bana döndü ve gülümsedi. Bu biraz rahatlamamı sağlamıştı. İçeri girdiğimizde önce ne olduğunu anlayamadım. Sonra bir anda ışıklar yandı ve herkes aynı anda "Mutlu Yıllar!" diye bağırdı.

 

Şoktaydım. Bunu beklemiyordum. Mutlu yıllar mı? Bugün benim doğum günüm mü? Hatırlamıyorum bile. O sırada Kerem yanımda varlığını hatırlatarak sessizce "Mutlu Yıllar" dedi. Ona döndüm, gülümsedim. Gözlerim dolmuştu. Sanırım ilk defa doğum günümü kutluyordum. Tekrar bizimkilere döndüm. Sadece bizimkiler vardı, bir de Bade. Hepsine gülümseyerek baktım. Nisa hemen koşarak bana geldi ve sarıldı. "İyi ki doğdun! İyi ki varsın!" dedi. Bende kollarımı sımsıkı ona sardım. "Sen de iyiki varsın. Teşekkür ederim" dedim. Gözümden bir damla yaş akmıştı. Nisa geri çekilince yüzüme baktı. "Kızım bugün ağlaman değil gülmen lazım" diyerek o bir damla yaşı sildi. Gülerek diğerlerine de tek tek sarıldım. "Teşekkür ederim, hepinize. Bunu hiç beklemiyordum" dedim.

"Valla kerem'in fikriydi" dediğinde Kerem'e döndüm. Hala bıraktığım yerdeydi. Gülümseyerek bana bakıyordu. Gülümsedim. Bu 'teşekkür ederim ' demekti. Sonra tekrar bizimkilere döndüm. "Hadi pasta!" dedi Nisa. O sırada yanda masadaki pastayı gördüm. Oraya ilerledik. Pasta çikolatalıydı, en sevdiğim. Hepsi yanıma geçti, Kerem'de yanımdaydı. Gözlerimi kapatıp dilek diledim.

 

"Lütfen, hep böyle birlikte olalım, hiç ayrılmayalım. Hep birlikte ve mutlu"

 

Dileğimi diledikten sonra mumları üfledim ve hepsi alkışlamaya başladı. Çok mutluydum şu an. İlk doğum günüm, ilk doğum günü pastam. Hepsi sırayla hediyeleri vermeye başladı.

Nisa çok güzel bir arkadaşlık bilekliği almıştı. Bunu asla çıkarmayacaktım. Diğerleri de aynı şekilde çok güzel hediyeler almıştı. "Ya niye zahmet ettiniz, zaten uğraşmışsınız o kadar. Ne gerek vardı hediyeye?"

"Hediyesiz doğum günü mü olur canım" dedi Nisa.

"Aynen öyle, güle güle kullan hepsini" dedi Göktuğ.

"Teşekkür ederim" dedim hepsine gülümseyerek. Sonra pastayı kesip yedik ve bir müzik açıp dans etmeye başladılar. O sırada Bade'yi gördüm ve yanına ilerledim. Sessizce "İyi ki geldin. Yunus mu çağırdı?" dedim

"Evet. Bu aralar biraz konuşmaya başladık" dedi sevinçle.

"Umarım yakında olursunuz" diyerek yanından ayrıldım ve bir süredir uzakta bizi izleyen kerem'in yanına ilerledim. Gülümseyerek bana bakıyordu. "Teşekkür ederim" dedim.

"İlk doğum günün. Beğenmişsindir umarım"

"Beğenmek mi? Bayıldım! Beklemiyordum böyle bir şey. Bugün doğum günüm olduğundan bile haberim yoktu" dedim sevinçle. Bu halime gülümsedi.

 

Bir süre bizimkileri izledik. Kendilerince eğlenerek dans ediyorlardı. Nisa beni de çağırmıştı birkaç kere ama istememiştim. Bu dans bana göre değil. Bir süre sonra romantik bir müzik çalmaya başladı. Kesin Nisa ayarlamıştı bunu. Hemen nisa ve Mustafa dans etmeye başladı. Biraz sonra yunus ve Bade'de çıkmıştı sahneye. Bunlar kesin olacaktı.

Göktuğ tek kalınca yanımıza geldi. Elini uzattı ve "Zeynep, Allah rızası için benimle dans et" dediğinde güldüm. Elimi eline atacağım sırada havadaki elimi kerem tuttu ve "Benimle eder" diyerek beni sahneye sürükledi. Güldüm bir an. Kerem'le dans mı edecektim?

 

Sahneye çıkınca ellerini belime koydu yavaşça, ben de omuzlarına koydum. "Ben dans etmeyi bilmiyorum yalnız" dedim. "Bende bilmiyorum, öğreniriz beraber" dediğinde güldüm. O sırada Nisa'yı gördüm. Dans ederken bana imalı bir bakış atınca hemen gözlerimi çevirdim. Kerem belimdeki ellerini sıkılaştırdı ve beni biraz daha kendine çekti. Bedenlerimiz değiyordu birbirine. Gözlerine baktım , bir süre orayı izledim. O da bana bakıyordu. Sonra yüzü yavaşça yüzüme yaklaşmaya başladı. Alnını alnıma yasladı. Nefesini hissediyordum. Bir süre öyle kaldık. Sonra yalnız olmadığımızı hatırlayınca hafifçe geri çekilecektim ama Kerem belimi sıkarak izin vermedi. Alnı alnıma yaslıydı, gözleri gözlerimdeydi. O sırada şarkı bitti. Kerem "Hediyeni vermedim" dedi ve geri çekildi. Hediye mi? Hediye mi almıştı? Ne almıştı? Merak ettim. Masaya doğru ilerledi. Diğerleri hala kendi halinde takılıyordu. Elini cebine attı ve küçük, kare bir kutu çıkardı. Elinden yavaşça aldım kutuyu. Kapağını açınca ağzım açık kaldı. Bu, bu çok güzeldi. Kelebekli bir kolyeydi. Küçük bir kelebek. Kerem'e gülümseyerek baktığımda "Kerem, bu, çok güzel" dedim hayranlıkla. Gülümsedi. "Beğenmene sevindim" dedi. Kolyeyi kutudan çıkardığımda elimden aldı ve iki yanımdan uzatarak boynumdan geçirdi. Şu an çok yakınımdaydı. Gözlerime bakarak kolyeyi taktı ve hafifçe geri çekildi. "Teşekkür ederim" dedim sessizce. Gülümseyerek göz kırptı ve önüne döndü.

 

Bir süre daha o şekilde takıldıktan sonra evlere dağılmaya başladık. Saat 12'ye geliyordu. Doğum günüm bitti. Araba evimin önünde durduğunda kerem de benimle birlikte arabadan indi. Ne oldu dercesine bakarken bir anda yanıma geldi, dibimde durdu. "Bir şey daha var. Bir şey söyleyeceğim" dedi. Ne söyleyecekti ki? Gözlerime baktı. "Zeynep, ben" diyip sustu. "Şey" diyip yine sustu. Sonra "Zeynep" diyip yine sustu. Bu kadar zor ne olabilirdi ki? Sonra da "Söyleyemiyorum ya" diyerek bir anda ellerini yanaklarıma koydu ve beklemediğim bir şey yaptı.

Dudaklarıma yapıştı!

 

 

 

Loading...
0%