Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@anonimm_z

Kerem neredesin?

Hemen telefonu çıkarıp aradım ama açmadı.

Tekrar aradım.

Tekrar.

Tekrar.

Mesaj attım ama dönmedi.

Nerede bu?!

Başına bir şey gelmemiştir demi?

Ne gelebilir ki?

Ama niye açmıyor o zaman?

Şarjı bitmiş olamaz, telefon çalıyor.

Neredesin Kerem?

Endişelenmeye başlamıştım. Normalde bu kadar endişelenmezdim belki ama annesini yeni kaybetti ve acısı var. Ne yapacağı belli olmaz.

Tekrar aradım.

Yine dönmedi.

Düşün, düşün, düşün.

Nereye gidebilir?

Mezar!

Tabi ya mezar!

Kesin oraya gitti.

Hemen dışarı çıkıp durağa yürüdüm ve otobüs beklemeye başladım.

Umarım oradasındır kerem!

 

Evin önüne geldiğimde Kerem'in arabasını gördüm. Buradaydı sanırım.

Hemen dış kapıyı açıp bahçeye baktım, mezarın başına oturmuştu. Derin bir nefes aldım. Çok korkmuştum.

Geri dönüp arabaya yaslandım ve onu beklemeye başladım.

Çok tepki vermemem lazımdı, zaten üzgündü.

 

Yarım saat sonra kerem arabaya geldiğinde beni görünce şaşırdı.

"Napıyorsun sen burada?" dedi.

Bir şey demeden yaklaşıp kollarımı boynuna doladım ve sıkıca sarıldım ona. Elleri hemen belimi buldu.

"Bir şey mi oldu?" dedi.

"Çok korktum" dedim sessizce.

"Niye?"

"Evde seni göremeyince aradım defalarca, açmadın. Mesajlara da dönmedin" dedikten sonra geri çekildim.

"Telefonu arabada unutmuşum sanırım" dedi.

"Kerem ya, salaksın" diyip yeniden sarıldım. "Bir şey oldu sandım"

Elleri sırtımda gezinmeye başladı.

"Özür dilerim. Haber vermem gerekiyordu" dedi. Geri çekildim .

"Neyse tamam, iyisin ya sorun yok. Gidelim hadi" dediğimde başını salladı ve arabaya bindik.

 

Eve gelince direk odama çıktık.

"Sınavın nasıl geçti?" dedi.

"Güzeldi, yüksek bekliyorum" dediğimde gülümsedi.

Bir süre gözlerime baktı.

"Çok mu korktun?" dedi sessizce.

"Açmayınca bir şey oldu sandım" dedim. Sessiz çıkmıştı sesim.

"Gel buraya" diyerek başımı göğsüne yasladı.

"Haber ver bir daha" dedim.

"Tamam. Korkma sen"

"Aç mısın?" dedim.

"Evet. Gel bir şeyler yiyelim" dediğinde başımı göğsünden kaldırdım ve beraber mutfağa indik.

 

Bir şeyler atıştırıp odama çıktık. Kerem telefonuyla ilgilenirken ben de yarın ki kimya sınavına çalışıyordum. Kafamı veremiyordum ama, çalışmak gelmiyordu içimden.

 

Oflayarak kitabı kapatınca kerem bana döndü. "Noldu?"

"Çalışamıyorum. Sıkıldım" diyip masadan kalktım ve yanına gittim.

"Niye?"

"Bilmiyorum, canım çalışmak istemiyor " dediğimde bana daha da yaklaşıp "Ne istiyor canın?" dedi sırıtarak.

"Mesela beni öpmek istiyor mu?" dedi daha da yaklaşıp.

Gülerek "Hiç de bile" dediğimde dudaklarını büzdü. Bakışlarım anlık dudaklarına indi. Çok tatlı görünüyordu şu an.

Gülümseyerek yaklaştım ve yanağına bir öpücük kondurdum.

"Bir şeyler yapalım mı?" dediğimde "Öpüşmek gibi mi?" dedi sırıtarak.

Gülerek gözlerimi devirdim.

"Hayır kerem. Bilmiyorum, dışarı falan mı çıksak? Bizimkilerle?" dedim.

Sessizce "Olur" diyip yataktan kalkacaktı ki kolundan tutup durdurdum. Morali mi bozulmuştu?

"Noldu?" dedim.

"Bir şey olmadı"

"Canın istemiyorsa gitmeyebiliriz" dediğimde gülümsemeye çalışarak "Yoo, gidelim, özledim onları" dedi ve yataktan kalktı.

Canı sıkılmıştı, ama neye?

 

Yarım saat sonra bizimkilerle bir kafede buluşacaktık. Hemen altıma siyah kot pantolon, üzerime kırmızı askılı bir bluz giydim. Siyah deri ceketimi de alıp aşağı indim. Beraber arabaya bindik ve yola çıktık.

 

Kafeye geldiğimizde Yunus ve Bade dışında herkes gelmişti. Onların yanına oturduk. 5 dakika sonra da onlar geldi.

Kerem'de hala bir burukluk vardı. Niye ki? Belki annesinden dolayıdır. Neyse.

Bizimkilerle sohbete devam ettik.

Ardından birer dondurma yedik.

Yine Kerem ve ben birbirimizin dudaklarına bulaşan dondurmaları parmağımızla almıştık.

Sırf bunu yapmak için bile dondurma yiyebilirdim.

Ardından biraz daha sohbet ettik.

 

3 saat sonra herkes evlerine dağıldı. Biz de Kerem'le az önce eve gelmiştik. Hala yüzünde bir burukluk vardı ama sorgulamadım.

Yatağa uzanınca hiç konuşmadan ben de yanına uzandım ve başımı göğsüne koydum. Kokusunu içine çekerek uyumaya çalıştım. Tabi pek başarılı olamıyordum çünkü kerem'in neden canının sıkkın olduğunu merak ediyordum. Nedenini soramıyordum çünkü annesi yüzünde de olabilirdi. Uyuyamadığımı belli etmeden gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım.

 

Sabah yine kerem'i uyandırmadan kalkıp hazırlanmıştım. Odadan çıkmadan önce yanına yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurduğumda gözlerini açtı.

"Noldu?" dedi uyku sersemiyle.

"Okula gidiyorum." dediğimde gülümsedi.

"Tamam. Sınavında başarılar." diyip yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Görüşürüz" diyip yataktan kalktım ve odadan çıktım.

Yanağımdan öpmüştü.

Dünkü yaptığına karşılık bugün bunu yapınca tabi ki garip kaçmıştı.

Canı hala mı sıkkındı?

Bana mı kırılmıştı yoksa?

Bir şey mi yapmıştım?

Neyse.

Bunu düşünememeye çalışarak evden çıktım.

 

İlk iki dersi tamamen sınava çalışarak geçirmiştim çünkü dün hiç çalışmamıştım. Bizimkilerle beraber sınava çalışmıştık. Sınavımız hepimizin orta geçmişti. Kolay değildi. Şimdi de öğle arasında oturuyorduk kantinde.

Bizimkiler sohbet ediyordu ama ben katılmıyordum. Hala kerem'i düşünüyordum.

Ne olmuştu?

Kafamdan çıkmıyor bir türlü.

Açıkçası sınava bile odaklanamadım.

 

'sınıfa çıkacağım' diyerek bizimkilerin yanından ayrılıp sınıfa çıkmıştım.

Sınıfta bir iki kişi vardı sadece.

Sıramın üzerinde bir not gördüm. Açıp okumaya başladım.

 

Selam Zeynep, oyuna hazır mısın?

 

Ne?! Bu da ne? Kim yazdı bunu?

"Sınıfa yabancı biri girdi mi?" diye sordum sınıftakilere.

"Bilmiyoruz biz de yeni geldik" dediklerinde başımı salladım.

Demek ki kimse yokken koymuştu. Aman neyse, kesin biri aptalca bir şaka yapıyor. Notu alıp çantama attım ve başımı sıraya koyup Kerem'i düşünmeye devam ettim.

 

Çıkışta hızla eve doğru yürüyordum.

Kerem evde miydi ki? Umarım.

Kapıyı açıp odama çıktım hemen. Kerem yatakta uzanarak telefonuna bakıyordu.

Beni görünce gülümseyerek " Hoşgeldin, nasıl geçti sınavın?" dedi.

Çantamı yere bırakıp yanına oturdum.

"Orta. Dersten geçerim ama yüksek gelmez" dedim.

Elini yanağıma koyup "Takma," dedi. Gülümseyerek uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum.

Aslında şu an onunla öpüşmek istiyordum ama her seferinde biraz daha ileri gidiyorduk ve açıkçası bu beni biraz korkutuyordu. O yüzden genelde yanağından öpmeye çalışıyordum.

 

Gülerek elimi eline aldı ve dudaklarına götürdü, avuç içime yumuşak bir öpücük kondurdu. Bu yaptığı ile içim bir hoş olmuştu. Heyecanlanmıştım. Ama belli etmemeye çalıştım. Sadece gülümsedim.

 

Kerem'le beraber yemek yiyip verilen ödevleri yapmıştık. Ardından ben yarın ki fizik sınavına bir göz gezdirmiştim. Şimdi kerem yatakta uzanıyordu, ben de yanında dirseğimi yastığa yaslamış, başımı da elime dayamış ona bakıyordum. Yüzlerimiz biraz yakındı, o yüzden nefesi çok az da olsa geliyordu.

Onu izliyordum, zaten okuldayken görememiştim. O da gözlerime bakıyordu öylece.

 

"Annenin mezarına gittin mi bugün?" dedim.

"Evet. Sen gelmeden hemen önce gelmiştim ben de eve." dedi.

Anlaşılan sabah gitmişti.

"Bir şey soracağım. Dürüstçe cevap vermeni istiyorum" dediğinde önce kaşlarım çatılmıştı. Ne soracak ki?

Yavaşça başımı salladım.

"Ben annem öldüğünde buraya gelip ağladım ya, ne düşündün hakkımda? Yani bilmiyorum, iğrendin mi ya da niye sana gelip ağladığımı sorguladın mı? Ya da ne biliyim işte -" derken sözünü kestim.

 

"Kerem sen ciddi misin? Sence senden iğrenmem mümkün mü? Ya da niye bana geldiğini sorun yapıyım ki? Asıl bana gelmeyip kendi başına ağlasaydın sorun yapardım. Sen ağladığında, canım acıdı. Bilmiyorum, seni o halde görünce, keşke elimde olsa da anneni geri getirebilsem diye düşünmüştüm. Senin kadar benim de canım yandı o gün " dedim sessizce.

 

Gözlerime bakarak beni dinlemişti dikkatlice. Sonra gülümseyerek elini yanağıma koydu ve yüzümü kendine çekerek yanağıma bir öpücük kondurdu. Gülümsedim. Ben de onun yanağına bir öpücük kondurdum.

Ardından yanına uzanıp yüzümü ona döndüm. Birbirimizi izledik bir süre.

 

Kerem'in hala canının sıkkın olduğunun farkındaydım ama soramıyordum. Onun canının sıkkın olması benim de canımı sıkıyordu.

 

Bir süre birbirimizi izledikten sonra biraz film izledik. Ardından da beraber yatağa uzandık. Başım onun göğsündeydi. Kokusunu içime çekerek gözlerimi kapattım.

 

Sabah yine kerem'i uyandırmadan sessizce kalkıp hazırlandım. Ardından yine kerem'i öpmeye giderken ayağım bir anda sandalyenin ayağına takıldı ve yere yapıştım, o sırada acıyla inlemiştim.

Kerem bir anda kafasını kaldırıp bana baktı. Gözleri daha tam açık bile değildi. Önce bir süre bana baktı, durumu anlayamamıştı.

Bir kaç saniye sonra gözleri kocaman oldu. "Ne oldu? İyi misin?" diyerek yataktan kalktığı gibi yanıma geldi.

"Düştüm bir şeyim yok" dedim. Vardı. Ayağım acıyordu, burkulmuştu sanırım.

 

"Acıyor mu bir yerin?" dedi endişeyle.

"Hayır" dedim. Ayağa kalkıp elini uzattı kalkmam için. Elini tutup ayağa kalkarken bir anda acıyla inledim. Anında elini belime koydu.

"Hani bir yerin acımıyordu?" dedi kaşlarını çatarak.

"Ayağımı burktum sanırım, önemli bir şey yok" dedim.

Yavaşça beni yatağa oturttu ve önümde eğildi. "Hangi ayağın?"

"Sağ" dedim sessizce. Elini sağ ayağıma dokundurduğunda inledim. Anında elini çekti.

"Çok mu kötü?" dedi.

Acımı belli etmemeye çalışarak "Hayır." dedim. İnanmamıştı.

 

Kalkıp banyoya gitti ve elinde kremle geri geldi.

Eline biraz krem aldı ve ayağımı tuttu. Acıyla gözlerimi kapattım.

"Dayan" dedi ve yavaşça kremi sürmeye başladı. O kadar yumuşak yapıyordu ki acımı unutmuş, onu izliyordum.

Bir dakika sonra "Bitti" diyip kalktı ve yanıma oturdu.

Gülümseyerek ona bakıyordum.

Ona baktığımı görünce o da gülümsedi. "Noldu?" dedi gülerek.

"Hiç" dedim, hala gülerek ona bakıyordum.

 

Yaklaştırdı yüzünü bana. Dudaklarını dudaklarıma değdirmek üzereyken durdu. Ardından yanağıma yöneldi ve küçük bir öpücük kondurdu.

Geri çekildiğinde kaşlarım çatılmış ona bakıyordum.

"Noldu?" dedim sorgular gibi.

Önce biraz gözlerime baktı. Sonra kaçışı olmadığını anladı. Tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki telefonum çalınca sustu.

Nisa arıyordu.

"Efendim?" dedim.

Kerem'e bakmıyordum. Niye öyle yapmıştı ki?

"Otobüs geldi neredesin?"

"Geliyorum, geç kalacağım biraz"

Nasılsa sınav 3. dersti.

 

Telefonu kapatıp Kerem'e döndüm. Hala bir kaşım havada sorgular gibi bakıyordum.

Soruma cevap vermek yerine "Biraz dinlen, ayağın iyi olunca gidersin" dedi. Sinirlenmiştim. Sorumu cevaplamak yerine konuyu değiştirmeye çalışması daha da sinirlendirmişti beni.

Sesimi soğuk tutmaya çalışarak "Gerek yok, gidiyim ben" diyip ayağa kalktım.

"Biraz dinlenseydin" dedi.

Yüzüne bakmadan "Gerek yok" diyip cevap vermesine izin vermeden topallayarak odadan çıktım. Ayağım acıyordu ama sinirli olduğum için önemsemiyordum.

 

Okula geldiğimde tenefüstelerdi. 2. derse girecektik. Moralim bozuktu, sınava çalışmayacaktım bu ders. Zaten dün de çalışmamıştım. Of ya.

Bizimkiler sınava çalışırken ben Kerem'i düşünüyordum. Bir kaç gündür canı sıkkındı, farkındaydım ama annesi için falan sanmıştım. Sanırım benim yüzümdendi. Sabah niye öyle yapmıştı bana? Tam öpeceği sırada vazgeçmişti. Tamam , açıkçası bir süre onu öpmemeye karar vermiştim ama bu karardan onun haberi yoktu. O niye öpmemişti?

Canım yanmıştı? Neden bilmiyorum ama bunu yapması canımı yakmıştı.

Sevmiyor muydu artık beni?

Ya da öpmek istemiyor muydu?

Neden öyle yapmıştı?

 

Sınavım kötü geçmişti. Çünkü hem çalışmamıştım hem de aklım hep Kerem'deydi. Onu düşünmekten ders falan da dinleyemiyordum. Nisa bu halimi fark edip birkaç kere sormuştu ama cevap vermemiştim.

Çıkışta herkes çıkmıştı ama ben önce tuvalete gitmiştim. Çıkıp çantamı almaya sınıfa gidince sıranın üzerinde bir not gördüm. Açıp okudum.

 

Seninle bir oyun oynayacağız sevgilim. Hazırlan çünkü yakında başlıyoruz!!

 

Bu ne ya?! Dünkü notu yazanla aynı kişi sanırım. Ayrıca sevgilim ne ya?

Sevgilim?? Sevgili ne alaka?

Hangi gerizekalı bu? Neyse ya.

Kesin aptalın biri oyun oynuyor.

Daha fazla geç kalmamak için sınıftan çıktım.

 

Eve gelip kapıyı açtığımda Kerem mutfaktaydı. Bir şeyler hazırlıyordu.

"Hoşgeldin" dedi gülümseyerek. Ben de gülümsemeye çalışarak "Hoşbuldum." dedim. Yanına ilerledim.

"Yemek hazırlıyordum. Üzerini değiştirip gel istersen" dediğinde başımı sallayıp yukarı çıkmıştım.

 

Kerem'deki sorunu anlamıştım.

Psikolojisi bozulmuş onun.

Eminim. Yoksa bunların bir açıklaması olamaz.

Neyse.

O mutlu gibiydi.

Ben de mutlu olmalıydım.

Sabahki olayı unutmalıydım.

Belki yanlış anlamıştım.

 

Hemen üzerimi değiştirip yanına indim.

"Yardım edilecek bir şey var mı?" dedim gülümseyerek.

"Hayır. Hazır zaten, otur sen" dedi.

Sandalyeye oturup ona bakmaya başladım.

"Sınavın nasıl geçti?" dedi.

"Kötü" dedim dudaklarımı büzerek.

Gözleri bir an dudaklarıma kaysa da tekrar gözlerime çıktı.

"Takma kafana. Eminim iyi alırsın" dedi gülümseyerek. Gülümsedim ben de.

"Geç kaldın bugün biraz" dedi.

Notu okurken otobüsü kaçırmıştım.

"Nisa ile konuşurken otobüsü kaçırmışım" dedim.

Bir şey demedi. Umarım inanmıştır. Ona notlardan bahsetmek istemiyordum. Çünkü muhtemelen biri bir şaka yapıyordu. Bir de canını bunlar yüzünden sıkmasın.

"Naptın bugün?" dedim sofraya oturduğunda.

"Sabah annemin mezarına gittim. Ardından gelip evde oturdum. Canım sıkıldı. Yarın okula geleceğim" dedi.

"Emin misin? Bir kaç gün daha bekleseydin?" dedim.

"Hayır, sıkılıyorum evde. Hem seni özlüyorum sen okuldayken" dedi gözlerime bakarak.

Gülümseyerek "Ben de seni özlüyorum " dedim.

 

Sofrayı kaldırdıktan sonra biraz yarınki sınava çalışmıştık beraber. Ardından benim odama geçip film izlemeye başladık. Kerem yatağın başlığına yaslanmıştı, ben de sırtımın yarısını onun göğsüne yaslayıp laptopu dizlerime koymuştuk. Filmin sonlarına doğru uykum gelmeye başlamıştı. Başımı Kerem'e doğru çevirip başımı boynuna sürttüm. Hafif çıkan sakalları yüzüme batmıştı. Gülümsemiştim.

Onun da güldüğünü duydum. Birkaç kere daha yaptım.

Gülerek "Zeynep, dikkatimi dağıtıyorsun güzelim" diyince başımı boynundan çekip ona baktım. Yüzlerimiz birbirine yakındı. Gülümseyerek gözlerine bakıyordum. O da bana bakıyordu.

Gülerek dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Ama dokunacağı sırada duraksadı, hafifçe geri çekilip yanağıma bir öpücük kondurdu ve geri çekildi.

"Film bitti" dedi.

Gözlerimi kaçırdım.

Yine sabahki şeyi yaparak yine kalbimi kırmıştı.

Öpmek üzereyken niye vazgeçiyordu?

 

"Uykum geldi" dedim ona dönmeden.

"Uyuyalım" dediğinde yavaşça yatağa uzanıp ona sırtımı döndüm. Arkamdan kollarını belime sararak sırtımı göğsüne yasladı. Gözlerimi kapatmıştım ama uyuyamayacaktım, biliyordum.

Niye böyle yaptığını düşünüp duracaktım.

Cidden, niye böyle yapıyordu?

 

Sabah alarm sesiyle kerem kıpırdanmaya başladı. Benim gözlerim zaten açıktı çünkü gece hiç uyuyamamıştım. Kerem arkamdan beni dürttü ve seslendi. Ona dönmeden "Uyanığım" dedim ve yataktan kalktım. Banyoya girip üzerimi değiştirdim. Ardından ben saçımı tararken kerem üzerini giyinmişti.

Yatakta oturup beni izliyordu ama ben ona bakmıyordum. Tarağı bırakıp ona dönmeden odadan çıkacaktım ki önüme geçti.

"Gözlerin niye kızarık senin?" dedi.

Uyumadığım için.

"Uyuyamadım gece pek, ondandır" dedim.

Kaşlarını çattı.

"Niye uyuyamadın?"

Senin yüzünden.

"Bilmiyorum. Sınavları biraz kafama takıyorum sanırım" dedim.

Biraz sessiz kalmıştı, inanmamış gibiydi. Sonra "Takma kafana, düzeltirsin ikinci sınavlarda" diyince başımı salladım ve yanından geçtim. Arkamdan geliyordu.

Hiç konuşmadan evden çıktık ve durağa yürümeye başladık.

 

Okula geldiğimizde ilk iki ders bizimkiler çalışmıştı ama ben çalışamamıştım. Başım ve gözlerim ağrıyordu. Başımı cama yaslamış, sessizce duruyordum. Kerem bana dönüp "İyi misin?" dediğinde ona dönmeden başımı salladım.

"Başın mı ağrıyor?"

Başımı salladım yine.

"İlaç veriyim mi?"

"Aç karına bir işe yaramaz" dedim sessizce.

Bir süre sessiz kaldı, beni izledi. Ama ben ona bakmadım.

"Bak eğer başka bir şey varsa-"

"Kerem gerçekten çok başım ağrıyor, konuşacak halim yok. " diye lafını kestim.

"Tamam. Bir şey istersen söyle bana" dediğinde başımı salladım.

O da önüne döndü.

 

Sınav saati gelmişti ve hoca kağıtları dağıtmıştı. 20 dakika geçmişti ama hala hiçbir şey yapamamıştım. Soruları anlayamıyordum. Başım çok kötüydü.

Sesli bir nefes verdiğimde kerem başını hafifçe çevirip kağıdıma baktı. Ardından bana döndü.

"Yapamıyor musun?" dediğinde başımı iki yana salladım. Onun kağıdına baktığımda bittiğini gördüm.

Kalemi elimden bıraktım.

Kerem hocayı kontrol etti, bakmadığından emin olunca hemen kağıtlarımızı değiştirdi.

"Napıyorsun?" dedim sessizce ama cevap vermedi.

Cevapların hepsini kağıdıma işaretlemeye başladı.

"Bazılarını yanlış yap" diye fısıldadım.

Zil çaldığında ikimizin sınavını da bitirmişti, götürüp hocaya verdi.

 

"Kerem keşke yapmasaydın. Ya anlarsa hoca?"

"Nasıl anlayacak? Hem düşük alacaktın, kağıdın bomboştu. " dedi.

"Teşekkür ederim" dedim sessizce ve gülümsemeye çalışarak.

"İyi misin sen?" dedi.

"Hala başım ağrıyor"

"Kantinde bir şeyler yiyelim. Sonra da ilaç içersin" dedi .

"Gerek yok, istemiyorum " dedim.

"Hadi Zeynep " diyip kolumdan tuttu ve kaldırdı beni. İtiraz edemeden yürüdüm.

 

Kantine geldiğimizde gidip bir poğaça aldı.

"sen yemeyecek misin?" dedim.

"Hayır, aç değilim. Ye sen" dedi.

Bir kaç ısırık aldım, ama bitirememiştim. Daha yarısı duruyordu.

"Yiyemeyeceğim" dedim.

"Bitecek o" diyip zorla yedirdi bana. Oflayarak bitirdim. Ardından sınıfa çıktık ve bana çantasından bir ilaç verdi. Anında içtim ve başımı cama yasladım.

 

O sırada Fırat sıramızın yanına geldi.

"Geçmiş olsun Zeynep, hasta mısın?"

"Başım ağrıyor biraz" dedim sessizce.

"Bir şeye ihtiyacın olursa bana gelebilirsin" dedi.

Gülümseyerek "Teşekkür ederim" dedim ve gitti.

"Niye gülüyorsun şuna?" dedi kerem.

"Niye gülüyorsun derken? Ağlıyım mı kerem napıyım?" dedim. Sert konuşmuştum ama sesim az çıkmıştı.

"Ağlama, ama gülme de. İstemiyorum"

"Emredersin" diyip önüme döndüm.

"Zeynep-" dediğinde ona dönmeden sözünü kestim.

"Kerem başım ağrıyor, sonra konuşuruz" dediğimde sessizce önüne döndü.

 

Öğle arasına doğru başımın ağrısı biraz azalmıştı. İlaç işe yarıyordu.

Sınıfta bir iki kişi dışında kimse yoktu.

Kerem ve ben de vardık.

"İyi misin?" dedi.

"Biraz daha iyiyim" diyip ona döndüm.

"Özür dilerim" dediğinde kaşlarımı çattım, ne için?

"Sana emir vermiş gibi oldum" diyince anladım.

"Hayır ben özür dilerim. Abarttım biraz, hasta olduğum için sanırım" dediğimde gülümsedi.

Ben de gülümseyerek ona bakmaya başladım.

 

Çıkışta Kerem'le beraber eve geldik. Bir şeyler atıştırıp odama çıktık. Biraz yarın ki sınava çalışacaktık. Kerem önce tuvalete gitti. Ben de o sırada çantamdan kitapları çıkartıyordum. Ama o sırada çantamda bir kağıt gördüm. Yine mi?

 

Evet sevgilim. İlk görevin: Yarın okulda ilk teneffüste fizik hocası ile tartışacaksın ve ceza alacaksın. Yapmazsan, olacaklardan ben sorumlu değilim.

Başarılar...

 

Bu ne ya?

Sevgilim?

Görev?

Olacaklar?

Kim bu gerizekalı?

Niye benimle oyun oynuyor?

Yine aynı şeyleri yaşamayacağım değil mi? Allah'ım lütfen.

Dediği şeyi tabi ki yapmayacağım, disipline gidebilirim.

Kerem gelmeden kağıdı çantama attım ve masaya geçtim. O sırada Kerem geldi ve çalışmaya başladık.

 

2 saat çalışmanın ardından yatağa oturduk.

"Nasılsın? Başın ağrıyor mu daha?"

"Hayır. Uykum var sadece" dedim.

"Uyuyalım istersen" dedi.

"Saat daha 9. Uykun yoktur senin" dedim.

"Evet uykum yok ama uyurken seni izleyebilirim" dedi gülümseyerek.

Ben de gülümsedim ve yavaşça yatağa uzandım.O da yanıma uzanıp dirseğini yastığa yasladı ve beni izlemeye başladı.

Gözlerimizi birbirinden ayırmıyorduk. Yüzlerimiz de birbirine yakındı.

 

Bir süre bana baktıktan sonra elini uzatıp yüzümdeki saçları kulağımın arkasına götürdü. Ardından elinin tersi yanağıma dokundu, dudaklarıma dokundu. O sırada titrek bir nefes verdim. Verdiğim nefes dudaklarına çarpmıştı sanırım. Elini çekmeden yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

Heyecan basmıştı beni.

Gözleri dudaklarıma kaydı.

Dudaklarını dudaklarıma dokundurmak üzereyken duraksadı. Nefesini yavaşça dudaklarıma üfledi.

İçim bir hoş olmuştu.

Ardından dudak kenarıma bir öpücük kondurdu. Yine vazgeçmişti beni öpmekten. Ama niye?

Kırıldığımı belli etmeden ona sırtımı döndüm. Ona bakmadan elini de alıp karnıma koydum. Anında kolu belimi sardı ve beni kendine çekti. Sırtım göğsüne yaslanmıştı. Yüzünü arkadan saçlarım arasına gömdü. Ben de gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım.

 

Sabah çalan alarmla gözlerimi açtım. Kerem de kıpırdanmaya başladı. Bir şey demeden kalktım ve banyoya gittim.

Gece az da olsa uyuyabilmiştim.

Hiç konuşmadan hazırlandım. O da hiç konuşmadı.

 

Sessizce evden çıktık ve durağa yürümeye başladık.

"Uyudun mu gece?" dedi.

Ona dönmeden "Evet" dedim.

Başını salladı ve önüne döndü.

 

Okula geldiğimizden beri sınava çalışıyordum. Kerem'le pek bir şey konuşmamıştık hala.

Sınava yeni girmiştik. İlk soruyu çözüp ikincisine geçmiştim.

"Bu ne?" diyen hocanın sesiyle başımı kaldırdım. Bana bakıyordu. Elinde de bir kağıt vardı.

"Bu kağıt sıranın altındaydı." dedi.

Kopya mı?

"Benim değil hocam o" dedim. Herkes bize bakıyordu.

"Sıranın altında ne işi var o zaman?"

"Bilmiyorum hocam benim değil" dedim.

Nisa "Hocam Zeynep çekmez kopya falan" dedi.

"Evet hocam, benim değil diyorsa değildir" dedi Yunus.

"Benimle geliyorsun" dedi hoca.

Müdürün odasına. Kahretsin.

Yavaşça yerimden kalktım ve hocanın peşinden gittim.

Gözlerim doldu.

Ama iftira atıldığı için değil, kerem'in ağzını açıp bir şey demediği için.

Beni savunmak için bir şey söylememişti. Niye?

Bu kadar mı umrunda değildim artık?

 

Şimdi müdürün yanında sınava giriyordum. Kopya konusunda çok yalvardım. Defterime baktılar ve benim yazım olmadığını anladılar.

Yine de nolur nolmaz diye sınavı onun yanında yapıyorlardı bana.

 

Sınavım bitti ve hoca kontrol etti.

85 almıştım.

Hoca küçük bir özür diledi benden ve sınıfa gönderdi.

Teneffüsteydik şimdi. Sınıfa girince bizimkiler hemen bana döndü.

"Noldu?"

"Disiplin mi?"

"Bir şey söyle noldu ?"

"Arkadaşlar bir şey yok. Anladılar benim olmadığını, yeni bir sınav yaptılar. 85 aldım. Disiplin falan yok " diyince rahat bir nefes aldılar.

Gözümün ucuyla Kerem'e baktığımda gülümseyerek bana baktığını gördüm.

Ne yapmaya çalışıyordu ya?

Beni izliyordu ama tek bir kelime etmiyordu. Bir şey demeden önüme döndüm bende.

 

Öğle arasında sınıfta çok bunaldığım için bahçeye çıkmıştım.

Nisa gelmek istemişti ama ben istememiştim.

Bir bankta tek başıma oturuyordum.

Futbol oynayanları izliyordum. Aklımı Kerem'den uzaklaştırmaya çalışıyordum. Bence kerem beni kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.

Konuşmadığımı fark ettiği halde sormamıştı.

Konuşmaya da çalışmadı.

Bilmiyorum, belki de sıkıldı benden.

 

Sessizce etrafı izlerken gözüm bir yere takıldı. Kerem ve Cemre.

Konuşuyorlardı.

Ne konuşuyorlardı?

Kerem benimle konuşmayıp onunla mı konuşuyordu?

Neden?

Neden kalbimin yeniden kırıldığını hissettim?

Gözlerim dolmuştu.

Kerem düz bir ifadeyle ona bakıyordu.

Cemre de saçlarıyla oynayıp sırıtarak bir şeyler söylüyordu.

Başımı çevirdim.

Umrumda değildi.

Kerem'in kiminle konuştuğu beni ilgilendirmez.

 

Bir anda yanıma oturan kişi ile başım oraya döndü. Fırat?

"Bir şey mi oldu?" dedi.

Gülümseyerek " Hayır, bunaldım sadece" dedim.

"Kopya işi noldu? Senin yapmadığın anlaşılmıştır umarım" dedi.

"Evet. Yeni bir sınav yaptılar. O kopya kimindir ki? Belli ki biri bilerek koymuş onu" dedim.

"Bence de bilerek koymuşlardır. Kerem olabilir mi?" dedi.

"Hayır, o yapmaz" dedim hemen.

"Yiğit?"

"Hayır o-" derken sustum. Bir dakika ya. Notlar, kopya?

Yeniden başlamış olabilir mi?

Yiğit?

Tabi ki olabilir.

Başka kim benimle oyun oynar ki?

"Fırat sen bir dahisin" dedim gülerek.

"Niye?" dedi gülerek.

"İşte. Neyse benim şimdi gitmem lazım sonra görüşürüz " diyip ayağa kalktım.

O da benimle kalktı.

"Görüşürüz " diyip uzaklaştı.

 

Ben de bir adım atacaktım ki kolumdan tutulmasıyla durdum. Kerem?

Kolumu çekip "napuyorsun?" dedim.

"Ne konuştunuz?" dedi.

"Siz ne konuştunuz?" dedim sesimi normal tutmaya çalışarak.

"Kiminle? Cemre ile mi? Geldi boş boş konuştu, dinlemedim bile. Şimdi soruma cevap ver" dedi.

"Öylesine konuştuk. Kopya işini falan"

"Niye konuşuyorsun bununla?" diyince sesim yükseldi.

"Sanane Kerem? Sanane? Çok mu umrunda? Cidden çok mu umrunda? Niye sadece o benimle konuşunca geliyorsun ki konuşmaya? Tek umrunda olan bu mu? Onun bana ne dediği mi? İnsan bir benim nasıl olduğumu sorar. Gerçi umrunda değil ki niye sorasın? Seni ilgilendirmez benim onunla ne konuştuğum. Önemli bir şey değildi " diyip konuşmasına izin vermeden uzaklaştım oradan.

 

İçimi boşaltmıştım.

Rahatlamış mıydım? Hayır.

Ama iyi gelmişti biraz. Şimdi Yiğit'i bulmam lazımdı.

Hah burada. Koridorda onu görünce hemen yanına gittim.

"Konuşmamız lazım" dedim.

"Konuşalım" dedi sorgular gibi.

Boş bir sınıfa yürüdüğümde o da peşimden geldi.

"Noldu?" dedi kaşlarını çatarak.

"Sana tek bir soru soracağım. Doğru cevap vereceksin" dedim.

Başını salladı.

"Bana not göndermeye falan mı başladın?" dedim.

Kaşları daha da çatıldı.

"Ne? Hayır tabiki. Bu nereden çıktı?"

Gerçekten haberi yok gibiydi.

"Sen yapmadın yani?"

"Hayır Zeynep, yaptığım için ne kadar pişman olduğumu bilmiyor musun? Niye bir daha yapıyım?" dedi.

Doğruyu söylüyordu.

O değilse kim o zaman?

"Sen niye böyle bir şey sordun ki?" dedi.

"Boşver" diyip arkamı döndüm ki kolumdan tuttu.

"Bir sorun varsa söyle. Yardım edebilirim" dedi.

"Kimseye söylemeyeceksin ama?"

"Tamam" dedi.

"Biri aptalca notlar gönderiyor. Muhtemelen biri bir şaka yapıyor. Kusura bakma ama aklıma ilk sen gelmiştin. Neyse ya. Muhtemelen biri oyun oynuyordur" dedim.

"Benden şüphelenmekte haklısın ama ben değilim. Bence de biri oyun oynuyordur, boşver" dedi.

Başımı sallayıp çıktım sınıftan.

 

Beraber çıktığımızda karşıdan gelen Kerem'le gözgöze geldik.

Kaşlarını çatarak bize baktı. Hemen yanıma geldi.

"Konuşmamız lazım " dedi.

Başımı sallayıp Yiğit'e döndüm.

Anlamış olacak ki yanımızdan uzaklaştı.

Kerem çıktığımız sınıfa girince bende girdim. Kapıya yaslanıp ona baktım.

"Ne yaptınız burada?" dedi.

"Öylesine konuştuk. Ne diyecektin sen?" dedim.

Sesli bir nefes verdi.

"Zeynep özür dilerim. Umrumdasın, hem de çok umrumdasın. Biliyorum bu aralar senden uzaklaştım ama bilerek yaptım." diyince kaşlarımı çattım.

 

"Zeynep bana seni öptüğüm zaman kötü hissettiğini söyledin. Ondan sonra bir kaç kere daha öpüştük ama ben farkettim ki, Zeynep sen beni öpmüyorsun ki. Her seferinde yanağımdan öptün. Ben seni öptüğüm zaman karşılık verdin ama sen hiç öpmedin. Sonra senin bundan dolayı kötü hissettiğini hatırladım. Seni öpmemeye karar verdim. Bazen öpecek gibi oluyorum ama hatırlayınca geri çekiliyorum. Seni umursamadığımdan değil, sen istediğin için. Ama seni öpmemem için senden uzak durmam lazım Zeynep. Sana yakın olup da sana dokunmadan yapamıyorum. Olmuyor. Kendimi uzaklaştırmaya çalışıyorum. Ama seni hala çok seviyorum. Sakın yanlış anlama. Umrumdasın da. Özür dilerim, sana söylemem lazımdı bunu." dedi sessizce.

 

Ne yani? Benim için mi benden uzak durmuştu?

"Haklısın kerem. Senden bunu isteyen benim, sonra sana kızan yine benim. Benim de suçum var, ben özür dilerim. Eğer uzak durmaya karar veriyorsan saygı duyarım, çünkü haklısın" dedim bende onun gibi sessizce.

Gülümsedi.

"Fırat konusunda da kusura bakma. Kıskandım biraz " diyince güldüm.

"Sorun yok, boşver" dedim.

 

Biraz gülümseyerek birbirimize baktık. Çalan zille hiç konuşmadan sınıftan çıktık ve sınıfa ilerledik.

 

Kerem'le konuşmam beni rahatlatmış mıydı? Hayır. Bilmiyorum. Zoruma gitti.

Aslında haklı. Bunu ondan ben istedim.

Ama ben uzak durmasını istemedim ki.

Sadece öpmemek istedim. Uzak durmasına gerek yoktu. Ama o da haklı.

Sonuçta insanın sevdiği kişi yanındayken ondan uzak durması çok zordur, eminim. Ona da hak veriyorum. Yine de istemiyorum. Uzak durmak istemiyorum.

Acaba ondan bunu istemem hata mıydı?

Gereksiz miydi? Belki de abarttım.

Bilmiyorum ya. Kahretsin hiç bir şey bilmiyorum.

Ne düşündüğümü bilmiyorum.

Ne hissettiğimi bilmiyorum.

Mesela neden kerem'in beni öpmemesinin, benden uzak durmasının zoruma gittiğini bilmiyorum.

Onu sevmiyorum.

Ama uzak durması zoruma gidiyor.

Neden? Bilmiyorum.

Belki de beni ilk öpen oydu.

Ondan böyle hissediyorumdur.

Evet evet, kesin öyle.

Yoksa ona karşı bir şey hissettiğimden değil.

Yine de emin olamıyorum işte.

Offf ya.

Daha fazla düşünmek istemiyorum ya.

Bıktım düşünmekten.

Bıktım!

 

Çıkışta Kerem'le beraber eve yürüyorduk. İkimiz de okuldaki konuşmadan sonra pek konuşmamıştık. Böyle uzak durmak zor geliyordu bana, ama onun kararı, tabi ki saygı duyacağım.

 

Evimin önüne geldiğimizde durunca ona döndüm. Sorgular gibi bir kaşım havaya kalktı.

"Ben kendi evime gidiyim artık" dedi.

Birkaç saniye tepki vermedim.

Bilmiyorum, bu kadarını beklemiyordum. Ama madem bunu istiyordu.

"Tamam" dedim sessizce.

Kırılmıştım.

Çok kırılmıştım hem de.

Ama belli etmemem lazımdı.

Sonuçta bunu da benim için yapıyordu.

Bir kaç saniye sustu ve gözlerime baktı.

"Tamam. Görüşürüz sonra" dedi küçük bir tebessüm ederek.

Bende gülümsemeye çalışarak "Görüşürüz" dedim ve hemen arkamı döndüm.

Hızla eve girip odama çıktım.

 

Gözlerim dolmuştu.

Neden dolmuştu ama?

Neden zoruma gidiyor ki?

Benim için yapıyor sonuçta.

Acaba bunun beni nasıl kırdığının farkında mı?

Muhtemelen değil.

Olmasın da zaten.

Beni üzdüğünü fark ederse kendi de üzülürdü.

Üzülmesini istemiyordum.

Beni üzmesine rağmen onun üzülmesini istemiyordum.

Ama neden onu bu kadar umursuyordum ki?

Neden bu kadar düşünüyorum onu?

Neyse.

Kırıldığımı belli etmeyeceğim ona.

Madem uzak durmak istiyor, biz de uzak dururuz o zaman.

 

Bugün cumartesi. Sabah bir şeyler atıştırdım ve odama geçtim. Ödevlerimi yaptım. Ardından pazartesi olan edebiyat sınavına biraz göz gezdirdim. Canım sıkılmıştı.

Nisa ve Mustafa buluşacaktı. Onların yanında gezmeyecektim tabi ki. Sevgililer sonuçta beraber vakit geçirsinler.

Yunus ve Bade de sinemaya gidecekler.

Onlar zaten çok buluşamıyorlar çünkü Bade'nin ailesi bilmiyor. Bade biraz ilerleyince onlara haber vermek istediğini söyledi. O yüzden çok sık buluşamıyorlar. Yanlarına gidip onları rahatsız etmek de istemiyorum.

 

Kerem.

Kerem benden uzak durmak istemesine rağmen onu arayamam. Ne diyeceğim ki? Seni özledim?

Sıkıldım, gel yanıma?

Bunları mı diyeceğim? Hayır tabi ki.

Uzak durmak istiyor, onu zorlayamam.

Geriye sadece Göktuğ kalıyor.

Onu mu arasam.

Ama onunla tek başıma ne yapacağım ki?

Yani, pek ortak konumuz yok.

Yine de arasam mı?

Hiç yoktan iyidir.

Ama ya Kerem'e haber vermek isterse?

Versin ya nolacak?

Demi yani.

Evet evet, aslında haber verirse de iyi olur yani.

Özledim gibi biraz.

Biraz ama yani, çok değil.

Neyse.

 

Göktuğ'u aradım.

"Efendim?" diyerek açtı telefonu.

"Nasılsın? Müsait misin?"

"Evet müsaitim."

"Napıyorsun?"

"Aslında bir şey yapmıyorum. Sıkılmakla meşgulüm şu an" dediğinde gülümsedim.

"Bende de aynısı var. Ya buluşalım mı diyecektim. Bizimkiler sevgilisi ile, onları rahatsız etmek istemedim. Geriye de sadece sen kaldın. Bilmiyorum, bir kafeye falan gidelim. Çok sıkıldım" dedim.

"Aslında iyi fikir. Ben de yapacak bir şeyler arıyordum. Bizimkiler sevgilisi ile buluşacaksa Kerem'e niye sormadın?"

Bir süre sustum. Ne diyecektim ki?

"Bilmem, aklıma direk sen geldin" diye bir yalan attım.

"Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum" dedi gülerek. Ben de güldüm.

"Aa burnumda tütüyorsun her gün"

Küçük bir kahkaha attı.

"Tamam o zaman. Kerem'e de haber veriyim ben. Yarım saate her zamanki kafeye gidelim "

"Tamam olur. Yarım saat sonra görüşürüz " dedim.

"Görüşürüz " diyip kapattı.

 

Kerem de gelecekti. Heyecanlanmıştım. Hemen kalkıp hazırlandım.

Üzerime sarı bir elbise giydim.

Saçlarımı da açık bıraktım. Güzel olmuştum. Bir rimel ve dudak renginde parlatıcı bir ruj sürmüştüm. Yeterliydi, fazla makyaj sevmezdim zaten.

Çantamı da alıp evden çıktım. Daha vakit vardı ama evde durmak istemiyordum artık. Biraz kafede beklerdim, bir şey olmazdı.

 

10 dakika sonra kafeye gidip cam kenarında bir masaya oturdum. Muhtemelen 10 dakikaya falan gelirlerdi. Çıkarıp telefonumla ilgilenmeye başladım. O sırada karşımdaki bir sandalye çekilince başımı kaldırıp oraya baktım. Kerem gelmişti.

Heyecanlanmıştım bir anda, neden?

Gülümseyerek "Selam" dedi.

Aynı şekilde ben de "Selam" dedim.

"Çok bekledin mi?"

"Hayır yeni geldim" dedim.

Gülümseyerek başını salladı.

Göktuğ gel artık lütfen yoksa kalpten gideceğim birazdan.

Niye bu kadar heyecan yapmıştım ki?

İlk defa mı buluşuyorduk? Yoo.

Bir kaç dakika sessiz oturduk. Bakışlarım hiç ona dönmedi. Kafedeki kişileri izlemeye başladım. Sessizdik.

İkimiz de tek kelime etmedik.

 

Az sonra çalan telefonumla gözüm masadaki telefonun ekranına kaydı.

Fırat mı?

Niye arıyordu ki şimdi?

Bakışlarım birkaç saniyeliğine Kerem'e kaydı. Kaşlarını çatmış telefona bakıyordu.

Alıp açtım telefonu.

"Efendim?" dedim.

"Zeynep merhaba, nasılsın?"

"İyiyim Fırat sen nasılsın?"

Gerilmiştim, çünkü kerem'in gözü üzerimdeydi. Bizi dinlemeye çalışıyordu ama muhtemelen sesi gitmiyordu ona. Bakışlarımı masaya sabitlenmiştim.

"İyiyim bende. Müsaitsen buluşalım mı diyecektim?" dedi.

"Aslında ben dışarıdayım" dedim.

"Yanına geliyim " dedi.

Zorlama işte, istemiyorum.

"Arkadaşlarım var Fırat, başka zaman olsa?" dedim.

"Peki tamam. Sonra görüşürüz o zaman"

"Görüşürüz" diyip kapattım.

Sesli bir nefes verdim.

Kerem'e dönmüyordum ama.

 

"Ne diyor?" dedi kerem.

Sinirlendiği sesinden belliydi ama belli etmemeye çalışıyordu.

Ona döndüm.

"Öylesine aramış" dedim.

"Öylesine?" İnanmamıştı.

"Buluşalım mı dedi" derken sesim kısık çıkmıştı.

Bir kaşı havaya kalktı.

"Buluşmak? Sebep?"

"Bilmiyorum kerem, hayır dedim zaten duyduğun gibi. Bırakalım Fırat'ı" dedim sakince. Durduk yere aramızın bozulmasını istemiyordum.

Zaten çok iyi değildi aramız.

Sessizce başını sallayıp başka yöne döndü.

Ben de ona hiç bakmadan dışarıyı izlemeye başladım.

 

Birkaç dakika sonra Göktuğ geldi.

"Selam gençler" dedi yanımdaki sandalyeye otururken.

Aynı şekilde karşılık verdik biz de.

İçeceklerimizi sipariş edip onlar gelene kadar sohbet etmeye başladık.

"Valla sen arayınca sevindim Zeynep, evde aşırı bunalmıştım" dedi Göktuğ.

"Seni mi aradı? Sen çağırmadın mı bizi?" dedi kerem.

 

Kahretsin ya. Ona döndüm, Göktuğ'a bakıyordu.

"Zeynep aradı beni. Bizimkiler sevgilisiyle olacakmış, o da kimseyi bulamayınca beni aradı. Ben de seni de çağırdım" dedi Göktuğ gülümseyerek.

Benim bakışlarım hala Kerem'deydi.

Başını sallayıp bana döndü.

Geri gözlerini başka yöne çevirdi.

Kızmamıştı demi onu aramamama?

İyi de uzak durmak isteyen oydu, niye kızsın ki?

Umarım kızmamıştır.

Bir şey demeden ben de başımı dışarıya çevirdim.

 

İçeceklerimiz gelince aldık ve sohbete devam ettik. Göktuğ ile sohbet sarıyordu. Güzel vakit geçiriyorduk.

Geleli 1 saat falan olmuştu. Sohbet ediyorduk, gülüyorduk. Canım sıkılmıyordu en azından.

Bir süre sonra kafeden çıktık. Sinemaya gitmeye karar verdik. Oraya vardığımızda filme karar verecektik.

"Bence 2. sıradaki filme girelim" dedi Göktuğ.

 

"Bence 4. film"

"Bence 4. film"

Kerem'le aynı anda demiştik bunları. Anında bakışlarımız birleşti ama ben gözlerimi kaçırdım.

"İkiniz de istiyorsanız ona girelim o zaman" dedi Göktuğ ve filme girdik.

 

Ben Göktuğ ve kerem'in arasında oturuyordum. Gerilmiştim biraz.

Ama belli etmemeye çalışıyordum, filme odaklanmaya çalışıyordum. Mısır da benim kucağımdaydı.

 

Film başlayalı yarım saat falan olmuştu. Güzel gidiyordu aslında. Elimi yeniden mısıra uzattığımda elime dokunan elle durdum. Kerem!

Eli elime değiyordu şu an.

İkimiz de aynı anda mısıra uzanmıştık sanırım. Böyle şeyler filmlerde olmuyor muydu ya?!

Bakışlarımı yavaşça Kerem'e çevirdim.

O da bana dönmüştü.

Gözlerine baktım. Karanlıktı ama filmden yansıyan ışık, gözlerini görmemi sağlıyordu. Eli de hala elime değiyordu. Kalbim hızlı atmaya başlamıştı.

Kendime gelip elimi hızla kendime çektim ve bakışlarımı filme çevirdim. Kerem elini uzatıp mısırı aldı ve geri çekildi. Uzanmadım. Mısıra uzanamadım. Ya yine eli elime değerse?

Utanmıştım? Neden utanmıştım?

Bir anda yüzüme değen nefesle sağıma döndüm. Kerem bana bakıyordu, kulağıma eğilmişti biraz.

 

"Mısır alabilirsin artık" dedi gülümseyerek.

"Hı?" dedim şaşkınlıkla.

"Mısır diyorum, al diyorum, utanmana gerek yok diyorum" dedi gülerek.

"Ne utanacağım ya, Utanmadım ben" diyip mısır aldım ve ağzıma attım. Gülerek bana bakıyordu. Bakışlarımı kaçırıp önüme döndüm. O da gülümseyerek önüne döndü.

Heyecan basmıştı yine beni.

Düşünmemeye çalışıp filme odaklandım.

 

Film bitince evlere dağılmaya karar verdik. Açıkçası günüm güzel geçmişti. Ama şu an ki sorun, eve Kerem'le gidiyor olmamız. Evlerimiz yakın olduğu için aynı yöne gidiyorduk. Birlikte.

 

15 dakikadır falan yürüyorduk ama hiç konuşmamıştık.

Sessizliği bozan kerem oldu.

"Niye beni aramadın?" diyince ona döndüm.

"Ne?"

"Niye dışarı çıkmak için Göktuğ'u aradın. Onu aramanda tabiki sorun yok ama beni de arayabilirdin" dedi.

Gözlerimi kaçırdım.

"Bilmiyorum, aklıma o geldi" dedim.

"Ha beni aramayı düşünmedin yani" dedi. Yalan söylemeyecektim.

Derin bir nefes aldım.

 

"Seni arayacaktım kerem, ama uzak durmak istediğini söyledin, haklısın da. Uzak durmamıza rağmen seni mi arayacaktım? Ne yapacaktık ki? Hem uzak durup hem buluşacak mıydık? Saçma olurdu. Zaten Göktuğ'nun sana haber vereceğini biliyordum. O yüzden onu aradım" dedim.

Başını sallayıp önüne döndü.

Bir şey demedi.

Haklıyım çünkü.

Saçma olurdu onu aramam.

 

Evimin önüne geldiğimizde ona döndüm. "Annenler gelmedi mi hala?" dedi.

"Hayır"

"Korkmuyor musun?"

"Hayır, alıştım" dedim.

Geçenlerde de böyle bir konuşma geçmişti. Ama bana alışma buna, ben varım yanında demişti.

"Nisa'yı falan arasaydın?" dedi.

"Gerek yok, böyle iyiyim ben. Neyse, görüşürüz sonra" diyip arkamı döndüm.

"Görüşürüz" dedi arkamdan. Ona dönmeden eve girdim.

Nisa'yı arasaydın?

Önceden olsa ben geliyim derdi.

Neyse, üzülme Zeynep.

Haklı o.

Boşver.

 

Yine çok sıkılmıştım. Sabahtan beri odamda oturuyordum. Bizimkiler sevgilisiyle vakit geçiriyordu. Göktuğ 'u da arayamazdım, daha dün birlikteydik. Kerem'i zaten aramazdım. Yani bugün yalnızdım. Biraz ders çalışıp yatağa uzandım. Saat öğlen 2'ye geliyordu. Dışarı çıkmaya karar verdim. Biraz yalnız takılsam fena olmazdı.

 

Üzerime kot pantolon ve askılı bir bluz giydim. Saçlarımı da at kuyruğu yapıp evden çıktım. Parka doğru yürümeye başladım. Kulaklığımı da takıp müzik dinlemeye başladım.

 

Çok iyi geliyordu bu. Yalnızsın, kulağında müzik, yürüyüş, yüzüne hafif vuran rüzgar. Çok rahatlatıyordu beni.

Az sonra telefonum çalınca müziğim durdu. Oflayarak telefona baktım. Fırat arıyordu.

"Efendim?" diyerek açtım telefonu.

"Zeynep, müsait misin?"

"Evet"

"Buluşalım mı diyecektim, dün buluşamadık" dedi.

Offf, istemiyorum ya.

Ama müsait olduğumu söyledim. Aslında canım da sıkıldı.

"Olur, dışarıdayım ben zaten"

"Güzel, sizin oradaki parkta buluşalım mı?" dedi.

"Tamam olur, görüşürüz" diyip kapattım. Aslında onunla görüşmeyi pek istemiyordum ama hem canım sıkılmıştı, hem de müsait olduğumu söylemiştim, yalan uyduramazdım.

 

Yaklaşık yarım saat sonra Fırat bankta yanıma oturdu.

"Selam. Çok beklettim mi?"

Evet. "Hayır"

"Güzel. Aç mısın? Bir şeyler yiyebiliriz"

"Aslında biraz acıktım" dedim.

"Tamam o zaman" diyip ayaklandı.

 

Az sonra bir restorana gelmiştik. Çok lüks değildi ama restoran restorandır yani. Sevmiyordum böyle yerleri.

Yine de bir şey dememiştim.

Siparişleri vermiş, gelmesini bekliyorduk.

 

"Eee, nasılsın? Naptın dün?" dedi.

"İyiyim, dün arkadaşlarla buluşmuştuk" dedim.

"Sen nasılsın, neler yapıyorsun?" diye ekledim.

"İyiyim bende, dün sen gelmeyince bir arkadaşla dışarı çıktım bende"

Sohbete devam ederken yemekler geldi ve yemeye başladık.

Açıkçası Fırat'la olmaktan çok mutlu değildim ama yemek güzel olmuştu.

 

Yemekleri yiyip restorandan çıkınca bir parka oturduk.

"Ben gitsem iyi olur" dedim.

"Biraz daha kal. Dondurma yiyelim mi?" dedi. İtiraz edecektim ama onu kırmak istemiyordum.

"Peki olur" dedim.

 

Dondurmaları yerken geziniyorduk.

Dondurmamı bitirince yavaşça bana döndü. Gülmeye başladı. "Noldu?" dedim.

Bir şey demeden bir anda elini uzatıp dudağımın kenarına bulaşan dondurmayı sildi ve yaladı. Kahretsin, neden kerem gelmişti aklıma?

Hızlı yaptığı için engel olamamıştım ama kendime gelince hemen geri çekildim.

"Ben artık gitsem iyi olur, okulda görüşürüz " diyip uzaklaştım oradan.

 

Kahretsin ya!

Niye engel olmamıştım ki ona?

Ama farkında olamadım.

O kadar hızlı yaptı ki.

Hem niye yaptı ya?

Hep kerem yapardı bunu bana.

Bir de yaladı, pislik.

Rahatsız olmuştum.

Bana dokunması, hele de dudağıma dokunması rahatsız etmişti beni.

 

Fırat'ın yanından ayrılalı daha bir kaç dakika olmuştu. Eve doğru yürüyordum, bir yandan da kendi kendime söyleniyordum.

Bir anda karşıma çıkan Kerem'le hafif bir tebessüm ettim. Ama o biraz sinirli gibiydi sanki.

Kaşlarım çatıldı.

"Noldu?" dedim.

"Nereden geliyorsun?" dedi soğuk bir sesle.

"Eee, Fırat'ın yanından" dedim sessizce.

Şaşırmadı, biliyor muydu?

Bir dakika! Yoksa görmüş müydü?!

"Kerem bak-" derken sözümü kesti.

"Ne yapıyordun Zeynep onunla?"

"Ben dışarıdayken yanıma geldi. Bir şey yapmadık " dedim endişeyle.

Yanlış anlamasını istemiyordum.

"Bir şey yapmadınız mı? Gerçekten mi?" dedi alayla.

"Zeynep resmen senin dudaklarına dokundu! Senin dudaklarındaki dondurmayı silip bir de yaladı. Bunu biz birlikte yapardık hatırlıyorsun demi?! Unuttun mu yoksa?! Gerçi izin verdiğine göre senin için pek de önemi yokmuş! Bu yüzden mi öpmek istemiyordun beni?!" dedi sinirle.

 

Endişeyle "Kerem saçmalama, tabi ki önemi var. Yemin ederim -" derken sözümü kesti.

"Duymak istemiyorum Zeynep! Sende bu kadar değersiz olduğumu bilseydim daha önce aramıza mesafe koyardım! Gerçekten ne salakmışım ya! " dedi.

Gözlerim dolmuştu.

"Kerem beni tanımıyor musun? Sence ben -"

"Tanıyamamışım demek ki Zeynep seni! Tanıyamamışım! Ya da sen hep böyleydin de ben kafamda farklı şekillendiriyordum seni! Gerçekten hiç mi değerim yok sende?! Yaşadıklarımız, benimle yaptığın şeyler bu kadar mı önemsiz?! Hani bana karşı az da olsa bir şeyler hissediyordun?! O da mı yalandı yoksa?!" dedi öfkeyle.

 

Gözümden bir damla yaş aktı.

Aslında şu an sinirli olduğu kadar kırgındı da. Farkındaydım.

Onu önemsemediğimi düşünüyordu.

 

"Kerem saçmalama lütfen. Tabi ki-"

"Daha fazla seni dinlemeyeceğim Zeynep. Ben göreceğimi gördüm. O şerefsizin sana dokunmasına izin verdin. Senin dudaklarına dokunmasına izin verdin! Ya benim ölüp bittiğim o dudaklarına o şerefsizin dokunmasına izin verdin! Hiç mi kıymeti yok ya yaşadıklarımızın?! Bugün dudaklarına dokunmasına izin verdin. Yarın ne? Yarında öpmesine mi izin vereceksin?! Ha?! Öpecek misin onu?! İzin verecek misin?! Benim öpmeye, dokunmaya kıyamadığım o dudaklarına o şerefsizin dokunmasına izin mi vereceksin?!" diye bağırdı.

Artık tamamen ağlıyordum.

 

"Kerem hayır tabiki saçmalama lütfen . Beni bir dinle bak-"

 

"İstemiyorum Zeynep, seni dinlemek falan istemiyorum. Hatta biliyor musun? Ben artık seni istemiyorum. Sevmiyorum seni artık. Kurtuldun benden. Tamam mı? Sevmiyorum seni artık! Yok sevgim falan bitti! " dediğinde beni nasıl paramparça ettiğinin farkında mıydı acaba?

 

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu hızlıca. Kalbim paramparça olmuştu. Gerçekten sevmiyor muydu artık beni? İstemiyor muydu?

 

"Kerem" dedim sessizce.

 

Bir şey dememe izin vermeden hızla arkasını dönüp gitti.

Gitti! Yine gitti! Allah kahretsin ki yine gitti!

Sürekli gidiyor benden!

Kahretsin ya kahretsin!

Allah kahretsin!

 

Eve geldiğimde çok bitkindim, yorgundum, paramparçaydım.

Yatağa uzanıp olanları düşündüm. Kerem'in söylediklerini.

Hak etmiş miydim söylediklerini?

Ne yapmıştım ki ben?

Suçum neydi?

Fırat'ı yanıma çağırmak mı?

Kerem'den uzaklaşmak mı?

Bile bile benden uzak durmasını istemek mi?

Fırat'ın bana dokunmasını engelleyememek mi?

Kerem'e karşı bir şeyler hissetmek mi?

Kerem'in sevgisini hak etmemek mi?

Bence bunların hepsi benim suçumdu.

Sahi ben ne kadar suçluymuşum ya.

Şu an olanların sorumlusu ben miyim yani?

Evet, kesinlikle.

Hem Kerem'i hem kendimi paramparça ettim. İkimizi de mahvettim.

 

Bir süre sonra Nisa'ya olanları anlattım. Biraz konuştuk, rahatladım.

Yanıma gelmek istedi ama yalnız kalmak istedim.

Yarın sınavım vardı ama ben yine çalışmamıştım.

Peki umrumda mıydı?

Kesinlikle hayır.

 

Düşündüm.

Saatlerce düşündüm.

Kerem'i düşündüm.

Söylediklerini düşündüm.

Ne yapabileceğimi düşündüm.

Sonra yaptığım büyük aptallığın farkına vardım.

Ben neden ondan uzaklaşmıştım ki?

Beni öpmesini istememiştim.

Zaten ne olduysa da ondan sonra oldu.

Ama hatalıyım.

Bunu yapmamalıydım.

Neymiş kendimi kötü hissediyormuşum.

Siktir et!

Kerem'den değerli mi sanki?

İstemiyorum.

Ondan uzak durmak istemiyorum.

Beni öpmesini engellemek istemiyorum.

Aramızda sorun olmasını istemiyorum.

Benden uzak durmasını istemiyorum.

Tek istediğim şey Kerem.

Sadece kerem.

Duygularımı siktir et.

Bundan sonra hatamı telafi edeceğim.

Yarın Kerem'le konuşacağım.

Evet evet, kesinlikle.

Ama bir dakika!

Beni artık sevmediğini söyledi.

Ya bunlar için geç kaldıysam?

Banane?!

Gidip Kerem'le konuşacağım.

Sonrasında hala beni sevmediğini söylerse yapacak bir şey yok.

Ona da o zaman bakarız.

 

Moralim biraz yerine gelmişti.

Yapacaklarımı tamamen düşünüp kafamı topladım. Sonra biraz sınava çalıştım.

Ardından başımı yastığa koydum ve düşüncelerimle uykuya daldım.

 

Sabah Nisa'ya da düşüncelerimi anlatarak okula kadar gelmiştik. Bana katılmıştı, konuşmam gerektiğini söylemişti. Sınavdan sonra konuşmayı düşünüyordum.

 

Sınıfa girdiğimizde Mustafa ve kerem bizim sırada oturmuş konuşuyordu. Mustafa'nın çantası benim sıramda değildi ama, güzeldi bu.

Yanlarına gidince Mustafa ayağa kalkacaktı ki kerem kolundan tutup durdurdu onu.

"Burada otur" dedi ona.

Mustafa tereddütle bana döndü.

"Yerine geçer misin Mustafa?" dediğimde ayaklandı ama kerem yüzünden hareket edemedi.

"Otur şuraya" dedi kerem.

"Kalk sıramdan Mustafa, git sevgilinin yanına otur. Hadi lütfen" dedim.

Kerem yine itiraz etti ama Mustafa tabi ki beni seçti.

 

"Sevgilimden ayrı kalamam kardeşim, kusura bakma" diyip sıramdan kalktı. Ben sırıtarak yerime otururken kerem içinden küçük bir küfür etmişti. Bana bakmamıştı hiç. Anlaşılan çok sinirliydi. Ama olsun, gönlünü alacaktım onun.

 

İlk iki ders hep sınava çalışmıştık. Tabi kerem benim yüzüme bile bakmamıştı.

Sınavdan çıkınca hep beraber kantine indik. Sınavımızın nasıl geçtiğini konuşuyorduk. Hiçbirimiz kötü beklemiyorduk, bu güzeldi.

 

Bizimkiler sohbet ederken Kerem sınıfa gideceğini söyleyip masadan kalktı. Ben de hemen arkasından kalktım. Peşinden gittim.

"Kerem konuşabilir miyiz?" dedim sakince.

Yüzüme bakmadan ve yürümeye devam ederek "Hayır" dedi.

"Kerem lütfen"

Cevap vermedi. Çok hızlı yürüyordu. Bizim kata çıkıp sınıfa ilerlerken kolundan tuttum.

"Kerem lütfen, konuşmamız lazım" dedim.

Kolunu sertçe çekip sinirle yüzüme baktı.

"Konuşacak bir şey yok Zeynep! Uzatma artık!" dedi.

Sesi biraz yüksek çıkmıştı. Dolan gözlerimi ondan kaçırdığımda karşıdan sırıtarak bize bakan Cemre'yi gördüm. Kerem nereye baktığımı merak etmiş olacak ki o da o tarafa baktı.

"İşine bak Cemre" dedi sinirle.

Cemre gidince rahatladım ama Kerem'in bana bağırması beni kırmıştı.

Bana bir kaç saniye bakıp bir şey demeden arkasını dönüp sınıfa gitti.

Dolan gözlerimi sildim hemen.

 

Pes etmeyecektim tabi ki.

Konuşacaktım onunla.

Çalan zille ben de sınıfa girdim ve yerime oturdum.

Kerem bana hiç bakmamıştı tabi ama bu benim umrumda değildi.

Dinleyecekti beni, dinlemesi lazımdı.

 

Derste hoca grup çalışması yapmamızı söylemişti. Herkes yanındaki ile çalışacaktı. Bu beni sevindirmişti. Kerem'e döndüğümde bana bakmadı. Önündeki Mustafa'ya seslendi.

"Mustafa ikimiz yapalım biz" dedi.

Cidden mi?

Bir ödevi yapacak kadar bile tahammülü kalmamış mıydı bana?

Dolma! Sakın dolma gözlerim! Lütfen!

Mustafa tereddütle bana baktı ama ben bir şey demeyince kabul etti.

 

Onlar Kerem'le yaparken biz de Nisa ile yaptık. Daha doğrusu nisa yaptı, benim yapacak halim yoktu şu an.

Çalışma bitince o ikisi önüne döndü. Kerem zaten bana bakmıyordu bile. Yine de vazgeçmeyecektim tabi ki.

 

Öğle arasında kantinde oturuyorduk. Kerem karşıma geçmişti.

Ona bakıyordum ama o bana bakmıyordu. Cidden umursamıyor muydu artık beni?

Düşünme bunları!

Şu an bunlarla kafanı doldurma!

Kerem'le konuşacaksın unutma!

 

Kerem kantinden bir şey almak için ayaklandığında hemen peşinden gittim. Sıraya girince yanında durdum.

"Konuşmalıyız" dediğimde sesli bir nefes verdi. Ama bana bakmadı, ve bir cevap vermedi.

"Kerem lütfen" dedim yalvarır gibi.

"Konuşmayacağım seninle" dedi ve önüne döndü.

"Kerem-" derken sözümü biri kesti. Fırat. "Zeynep, konuşabilir miyiz?" dedi.

Kerem sinirli bir ifadeyle güldü.

"Fırat şimdi olmaz" dedim Kerem'e bakarak.

"Niye?" dedi Fırat. Sesli bir nefes verdim. Ya ne bu benim çektiğim ya!

Kerem yavaşça kulağıma eğilip "Utanma, yapmadığınız pek bir şey kalmadı zaten. Konuşmanızdan zarar gelmez" diyip geri çekildiğinde dolan gözlerime baktı. Sinirli bakışı bir an üzülür gibi olsa da kendini toparladı ve arkasını dönüp gitti.

 

Hemen dolan gözlerimi sildim.

"Noldu?" dedi Fırat.

"Bir şey olmadı " diyip yürümeye başladığımda peşimden geldiğini biliyordum ama itiraz edecek halim yoktu şu an.

Bahçeye çıktığımda yanımda durdu.

"İyi misin?" dedi endişeyle.

Gözümden bir damla yaş aktı o sırada.

Yaklaşıp hemen o yaşı sildi. Yüzüme dokunmasıyla yüzümü başka tarafa çevirdim. Zaten bana dokunması yüzünden Kerem'le aram bozulmuştu.

"Sorun ne?" dedi.

"Önemli bir şey değil Fırat" dedim.

"Anlatmak istemiyorsun belli ki. En azından yanında bekliyim" dedi.

Cevap vermedim.

Gözümdeki yaşlar artmaya başladı.

Yanıma daha da yaklaşıp ellerini yanaklarıma koydu ve sildi. Yüzümü hafifçe çevirdiğim için ellerini geri çekti.

"Ağlama" dedi sessizce.

Cevap vermedim yine.

Bu sefer yaklaşıp yanağımdan öpecekti ki yüzümü sağa doğru çevirdim. Geri çekilmediğim için yüzü hala yanımdaydı ama öpememişti en azından.

Birkaç saniye bekleyip geri çekildi.

"Benim gitmem lazım" diyip tuvalete ilerledim.

 

Yüzümü yıkayıp tuvaletten çıktım ve sınıfa ilerledim. Bizimkiler yoktu.

Ama biraz sonra Kerem girdi sınıfa.

Çok sinirli duruyordu.

Yanıma oturdu ama bana bakmadı.

Sinirle güldü.

"Okulda yapmanızı beklemiyordum " diyince şaşkınlıkla ona döndüm.

"Ne?! Ne diyorsun kerem?" dedim sessizce.

"Seni öpmesine gerçekten nasıl izin verdin. Bir de okulda?" diyince şaşırdım.

"Kerem saçmalama. Kimsenin beni-"

"Sus Zeynep, seni dinlemek istemiyorum" diyip sıradan kalktı.

Kolunu tuttum hemen.

"Kerem hayır lütfen -" derken kolunu sertçe çekti ve arkasını dönüp gitti.

Hayır hayır hayır .

Ağlama, ağlama.

Kahretsin. Ağlamaya başladım.

Ya ben bunları hakedecek ne yaptım ya?!

Ağlayarak başımı sıraya koydum ve sessizce ağlamaya devam ettim.

Ardından elimi yüzümü yıkamaya tuvalete giderken bir anda başım döndü. Hemen duvara tutundum ama o sırada...

 

 

Loading...
0%