Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@anonimm_z

Herkesin hayatına çok sevdiği, ailesi gibi gördüğü, sonuna kadar güvenebileceği vardır. Umarım yani. Çümkü benim hayatımda var ve bunun hissettirdiği güzel duyguları herkesin hissetmesi gerek. Bilmeyenleriniz için şöyle anlatayım:

Onunla kardeşsindir, ama anne ve babalarınız farklıdır. Nadire görüşüyorsundur, ama sanki her gün görüşüyormuşsunuz gibi aranızda ki o sevgi, güven hiç azalmaz. Onun yaptığı şeyleri sorgulamazsınız çünkü size zarar verecek bir şey yapmayacağını bilecek kadar güvenirsiniz ona. Yeri geldiğinde dostunuz, sırdaşınız, yeri geldiğinde abiniz, ablanız, hatta bazen anne babanız gibi davranır. Sizin neye, kime ihtiyacınız varsa onun yerini alır. Çünkü siz üzüldüğünüzde, o sizden daha çok üzülür. Hayatınız tehlikeye girdiğinde öğrenmesini istemezsiniz, çünkü öğrenirse sizi kurtarmak için canını bile vereceğini bilirsiniz. O sizin kahramanınızdır, dostunuzdur, ailenizdir. Eksik olan yanınızdır.

Bir yapboz düşünün. Yapbozun tamamını kendi başınıza bitirmişsiniz ama bir parçası kaybolmuş. O parça olmadan yapbozun hiçbir anlamı yoktur. O kişiyi, kaybolan yapboz parçası gibi düşünün. Yarımsınız, eksiksiniz, yalnızsınız. İçinizde bir yerlerde bir eksikli var, hissediyorsunuz. Sonra o kişi giriyor hayatınıza. Bir de bakmışsınız ki yapboz tammlanmış. Yalnızlığınız sona ermiş. İşte o kişiye sahip olmak da böyle bir şey.

 

İşte benim hayatımdaki o kişi de Yunus.

 

"Yunus?" dedim şaşkınlıkla. Burada ne işi vardı? Niye geleceğini haber vermemişti? Acaba yanlış mı görüyordum? "Zeynep" dediğinde o kişinin Yunus olduğuna emin oldum ve hızlı adımlarla yanına giderek sımsıkı sarıldım ona. Çok özlemiştim. "Ne işin var senin burada?" derken geri çekilmiştim. O sırada bizimkiler de yanımıza gelmişti. "Senin için geldim, özlemedin mi beni?" dediğinde hafifçe omuzuna vurdum. "Şimdi mi aklına geldi beni görmeye gelmek?" Ardından tekrar sarıldım. "Özledim tabi ki salak."

 

"Zeynep, bizi de tanıştıracak mısın arkadaşınla?" dediğinde Nisa'ya döndüm. Gözlerini dikmiş Yunus'a bakıyordu. Kıskandığını anlayınca gülümsemeye başladım. Nisa böyleydi, sevdiklerini paylaşmayı pek sevmezdi. Ben tam onları tanıştıracakken Yunus lafa atladı. "Yunus ben." Ardından Nisa "Ben de Nisa. Zeynep'in en yakın arkadaşı olurum." dedi Yunus'u süzerken. 'Yakın arkadaş' kısmını birz bastırarak söylemişti. Yunus başını sallayarak güldü. "Siz?" dedi diğerlerine dönerek. "Mustafa ben." dedi ciddi bir şekilde. Göktuğ ise daha kibar bir şekilde kendini tanıtt. "Kerem" derken Yunus'u baştan aşağı süzmüştü. Sanırım pek sevmemişti. "Memnun oldum." diyerek tekrar bana döndü Yunus.

 

"Eee ne yapıyoruz?" dediğinde "Eve gidiyoruz." diye yanıtladım sorusunu. "Ev mi? Ankara'dan buraya senin için geldim ve sen bana bir kahve bile ısmarlamayacak mısın?" dediğinde güldüm. "İstediğin kahve olsun, ısmarlarım tabi." deyip Nisa'ya döndüm. "Sen de gel Nisa, sizin tanışmanızı istiyorum." dedim hevesle. "Sizi yalnız bırakacak değilim zaten." dediğinde dayanamayıp Yunus ile birlikte kahkaha attık. "Siz de gelmek ister misiniz?" dedi Nisa diğerlerine dönerek. "İsteriz." dedi Kerem bir anda. Aslında onun geleceğini düşünmemiştim ama neyse. "İster miyiz?" dedi Göktuğ şaşkınlıkla. Kerem "İsteriz isteriz." dediğinde Göktuğ uzatmadan "İstermişiz." dedi. "Hadi gidelim o zaman." deyip Yunus'u da kolundan tuttum ve okuldan uzaklaşmaya başladım. Diğerleri de peşimizden geliyordu.

 

Nisa bir anda "Gel biz seninle biraz kaynaşalım." deyip Yunus'u ileri doğru çekiştirmeye başlayınca gülümsedim. Mustafa da Göktuğ'u kolundan çekiştirerek onlara yetişmeye başlıyordu. Sanırım Nisa ve Yunus'u yalnız bırakmak istememişti. Onşar önde, biz Kerem ile arkada kalmıştık. "Konuşmaya devam edecek miyiz?" dediğinde anlamayarak Kerem'e döndüm. "Fırat'tan bahsediyorduk." dediğinde hatırlamıştım. "Bence konuşmaya değer bir konu değil." dediğimde kolumdan tutarak durdurdu beni. Bu da iyi alıştı kolumdan tutmaya ha!

"Bizim hakkımızda bir şeyler söylediğini biliyorum ve bunu öğrenmek benim hakkım." Kim demiş?

"Diğerlerine söylem ama." dediğimde merakla kaşları çatıldı. "Niye?" "Benim yüzümden aranızda sorun olmasını istemiyorum."

Tamam söylemem."

"Sizden uzak durmam gerektiğini, sizin ban zarar verebileceğinizi söyledi." dediğimde ağzının içinde bir şeyler mırıldandı. Sanırım küfür ediyordu. "Sen peki, inandın mı ona?" dediğinda başımı iki yana salladım. "Hayır, Sizi henüz tanımıyorum ama onun bahsettiği giib olduğunuzu düşünmüyorum." dediğimde rahatlamış bir ifade belirdi yüzünde. "Hadi diğerlerine yetişelim." dediğinde birlikte yürümeye başladık. Nisa, Yunus ve Mustafa'nın arasında kalmıştı ve Yunus'a bir şeyler anlatıyordu. Göktuğ da onları izliyordu ve sanırım yanlarında sıkılmıştı. Adımlarımızı hızlandırarak onlara yetiştik.

 

Kafeye geldiğimizde cam kenarında dikdörtgen bir masaya oturmuştuk. Ben cam kenarına, yanıma Yunus ve Nisa oturmuştu. Karşımıza da sırayla Kerem, Göktuğ ve Mustafa oturdu. Siparişleri vrdikten sonra gelene kadar sadece Nisa konuştu. Hala Yunus'a bir şeyler anlatıyordu. Ne dediğini dinlemeye başladığımda beni anlattığını fark ettim. "İşte çocuk ortaokulda Zeynep'e takıntılıydı, rahatsız edip duruyordu." dedi. Hemen konuyu değiştirmeliyim. "Nisa beni niye anlatıyorsun, kenini anlatsana." dedim ama Nisa devam ediyordu. Diğerleri de dikkatle onu dinliyordu. "İşte en son çocuk Zeynep'e bir şey yapmış, ne yaptığını kimseye söylemedi be de bilmiyorum. Ama ne kadar sinirlendiyse artık, çocuğa yumruk atmış ve çocuğun burnu kırıldı. Tabi Zeynep çok korkmuştu ama neyse ki önemli bir şey olmadı."

Hepsi gülmeye başladı. Kerem'in bile güldüğünü fark ettim. Yunus kolunu omuzuma atarak "Kızım sen neymişsin ya, bana niye söylemedin ki döverdim onu." dedi. O sırada Kerem'in bakışlarının, omuzumdaki Yunus'un kolunda olduğunu fark ettim. "Aman kendi işimi kendim hallettim işte, boşver." dedim. Göktuğ merakla "Ne yapmıştı ki çocuk sana da o kadar sinirlendin?" dediğinde gülümsemem yavaşça soldu. "Hatırlamıyorum" derken gözlerimi kaçırdım çünkü bunu anlatmaya hanüz hazır değildim. O sırada kahveler geldi ve normal şeyler konuşmaya devam ettik. Kerem ve ben genelde sessiz kalıyorduk, Nisa Yunus ve Göktuğ sohbet ediyor, Mustafa da arada onlara katılıyordu. Acaba o da Nisa'dan hoşlanıyor mu? Bundan emin olmadan tabi ki Nisa'ya bir şey söylemeyecğim çünkü eğer hoşlanmıyorsa, Nisa'nın üzülmesini istemiyorum.

 

Kahvelerimiz bitmişti. Kalktık ve durağa doğru yürümeye başladık. Bir süre sonra Mustafa ve Göktuğ başka yola geçti. Dördümüz yola devam ettik. Nisa hala Yunus'a bir şeyler anlatıyordu. Bu kız cidden nasıl bu kadar çok konuşuyor ya? Onlar önden sohbet ederek giderken biz arkalarında kalmıştık. Kerem eğilip sessizce "Ortaokuldaki çocuk sana ne yapmıştı?" dedi. Önce ne dediğini anlamamıştım ama sonra hatırladım. Kafede Nisa'nın anlattığı olayı soruyordu. "Hatırlamıyorum demiştim ya." dedim yürümeye devam ederken. "Hatırladığının farkındayım Zeynep. Bana yalan söyleyemzsin ben anlarım." dediğinde şaşırdım. Cidden nasıl anlıyordu? Zihnimi mi okuyabiliyor acaba? Aynen Zeynep, kanatları da vardır zaten.

"Önemli bir şey değildi."dediğimde "Merak ettim ama." dedi. Cidden merak ediyor gibi bakıyordu ama utandığım için söylemeyecektim. "Sonra anlatırım belki ama şimdi değil." dediğimde daha fazla zorlamadan "Tamam" dedi ve konu kapandı. Az sonra Kerem eve değil bir akrabasına gideceğini söyleyerek yanımızdan ayrılmıştı. Biz de üçümüz kalmıştık. Nisa hala bir şeyler alatıyordu ve Yunus pek de sıkılmış görünmüyordu. Aynı kafadalar belli ki.

 

Otobüsten inince Nisa bizden ayrıldı ve Yunus'la birlikte benim evime yürümeye başladık. İçeri girince Yunus hemen anneme bir selam verdi v odama çıktık. "Annen ve baban hala aynı mı?" dediğinde başımı sallayarak onayladım. "Peki sen nasıl yapıyorsun? Yani evde tek başınasın, kimseyle konuşmuyorsun, odandan çıkmıyorsun, bana falan da yazmıyorsun ki konuşalım." dediğinde "Nisa var." dedim. "Zeynep seni tanıyorum, sen arkadaşlarına bile anlatmazsın kendini. Nisa'nın ailenle olan durumundan haberi olmadığına eminim." dedi. Gülmeye çalışarak "Vay be, beni bu kadar iyi tanıdığını bilmiyordum. İnsan önceden gelir de bir bakar kuzenim nasıl diye, hiç umurunda değil." dedim konuyu değiştirmeye çalışarak. "İşte bundan bahsediyorum. Konuyu bilmeme rağmen bana bile duygularını belli etmemeye çalışıyorsun. Kızım keşke sevgili falan yapsan da ona anlatsan. Hem kfan dağılır, hem de belki daha mutlu olursun. Yok değil mi hala biri?" dedi. "Yok, biliyorsun öyle şeylerle ilgilenmiyorum." dediğimde "Olsun, ben sana birini ayarlayacağım." dedi. "Onu ne ara yapacaksın, ne kadar kalacaksın ki burada?"

"Ha sana hala söylemedim, ben artık buradayım. Annemler ev bile tuttu. Bugün burada kalacağım seni özlediğim için, sabahlarız beraber. Hatta okula bile kayıt yaptırdım, aynı sınıftayız." dediğinde sevinçten havalara uçacaktım. "Ne?! Sen ciddi misin? Yunus aşırı sevindim." deyip sarıldım. "Ciddiyim tabi, bundan sonra yanındayım. Yarın başlıyorum sana sevgili bulmaya haberin oldun." dediğinde "Kimseyi istemiyorum." diyerek itiraz ettim. "Zeynep neden peki, bana geçerli tek bir neden söyle, tamam diyeceğim. Yıllardır herkesten uzak duruyorsun." dedi.

 

"Yunus beni ailem bile sevmiyorken başka bir erkeğin gerçekten sevebileceğine nasıl inanmamı bekliyorsun?"

 

"Zeynep sen ciddi misin? Ailen seni sevmiyor olabilir evet, ama bu başkasının sevmeyeceği anlamına gelmez. Ben seni seviyorum, Nisa seviyor." dedi. "Bilmiyorum Yunus bilmiyorum." deyip konuyu kapattım. Sonrasında sıradan konulardan konuşmaya başladık. Bana Ankara'yı anlattı, arkadaşlarını, neler yaptığını...

 

Saate baktığımda sabah 6'ya geldiğini görünce şok oldum. "Yunus saat nasıl bu kadar çabuk geçti? Okula geç kalacağız hadi hazırlanmamız lazım." deyince kalktık hemen. O yan odaya gidip üzerini değiştirdi. Ben de burada hazırlanmaya başladım. Birlikte evden çıkıp durağa yürümeye başladık. Nisa ile aynı anda gelmiştik. "Günaydın. Yunus sen de mi okula geliyorsun?" dedi Nisa merakla. "Evet artık buraya taşındım. Aynı okul e aynı sınıftayız." dediğinde Nsa baya sevinmişti. Onlar yine sohbet etmeye başladılar. Dünden beri ne konuşuyorlar anlamıyorum. Nasıl bu kadar konuşacak konu buluyorlar?

 

Sınıfa girdiğimizde Yunus'a Göktuğ'nun yanına geçmesini söyledim. Mustafa "Sen de mi bu okula nakil aldırdın?" dediğinde Yunus "Evet Zeynep için geldim." dedi gülümseyerek. Kerem "Siz baya yakınsınız sanırım?"dedi. Yunus "Evet, baya seviyorum onu." dediğind eben de gülümsedim. Kerem ise yapmacık bir gülümsemeyle "Hımm ne güzel." dedi. Sinirlenmiş miydi bana mı öyle geliyordu? Sanırım Yunus'u pek sevmemişti. O sırada sınıfa tarih hocası geldi ve derse başladı. Ders sıkıcı geçmişti çünkü tarih dersini sevmiyordum ve gereksiz buluyordum. Zil çalınca esnemeye başlamıştım. "Ne oldu kızım gece beşik mi salladın?" dedi Nisa. "Yok ya, Yunus'la beraber sabahladık. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışız, hiç uyumadık." derken Yunus'un çoktan uyuduğunu gördüm. Kerem şaşkınlıkla "Siz aynı evde mi kaldınız?" dediğinde "Evet bir gecelik bende kaldı." dedim. O sırada Fırat sıramızın başına dikildi. Sabah sabah ne istiyor acaba?

 

"Günaydın Zeynep, ama sana hala gün aymamış gibi. Gelip sıramda uyuyabilirsin. Ben de derste seni uzaktan izlemek yerine yakından izlemiş olurum." dediğinde gözlerimi devirdim. O sırada uyandığını anladığım Yunus lafa atladı. "Pardon, sen kimsin?" dedi sinirlendiğini belli eden bir ifadeyle. Fırat "Asıl sen kimsin? Yeni gelmişsin belli ki." dedi. Yunus soruyu hiç duymamış gibi "Konuşmalarına dikkat et." dedi. "Sana mı soracağım kiminle nasıl konuşacağıma?" dedi Fırat öfkeyle. Hemen araya girdim. "Git buradan Fırat, şu an seninle uğraşamam. Sabah sabah sorun çıkarma." dedim. "Bu çocuk kim oluyor da sana karışıyor?" dedi hesap sorar gibi. "Sana ne Fırat, seni ne ilgilendiriyor?! Bana karışmasına izin verdiğime göre karışabilir, sana n'oluyor?!" dedim ayağa kalkarak. "Bana bak Zeynep-" diyerek üzerime yürüdüğü sırada Kerem ayağa kalkarak "Asıl sen bana bak Fırat! Siktir git şuradan, sorun çıkarma. Zeynep istemiyor belli ki, zorlama şansını." dedi dişlerini sıkarak. "Sana ne oluyor lan?! Niye buradaki herkes Zeynep'e karışıyor? Onun ağzı yok mu?" dedi Fırat. Sorun çıkacak gibiydi. Mustafa "Fırat defol git sabah sabah seninle uğraşmayalım." deyip o da ayağa kalktı. Nisa da korkarak onları izliyordu. Sıradan tamamen çıkıp Fırat'ın önüne geçtim. "Fırat git artık. Şu an kimse seninle uğraşamaz." dedim sakin olmaya çalışarak. "Tamam onlar uğraşmasın, sen uğraşsan olur." dedi üzerime yürüyerek. Kerem de sinirle aramıza girip Fırat'ı omuzlarından iterek "Siktir git lan şuradan, elimde kalacaksın ha!" dedi. Kavga çıkmak üzereydi. Mustafa ve Göktuğ da ayakta, Kerem bir şey yapsa hemen araya girecek gibiydiler. Nisa da çaktırmadan Yunus'uun yanına geçmişti bile. "Hayırdır sen lan!" deyip Kerem'i ittirdi Fırat. Kerem öne atılıp ona vuracağı sırada kolundan tuttum. "Kerem dur lütfen, sorun çıkmasın." dediğimde bana baktı. Kavga çıkmasından korktuğumu anlamış olacak ki Fırat'ı bıraktı. Ben de "Fırat sen de git artık." dedim sakince. "Tamam, şimdilik gidiyorum." dedi ve uzaklaştı. Herkes sırasına geçti. Yunus hemen merakla "Kim bu Zeynep? Ne istiyor senden?" dedi. "Boşver, sonra anlatırım sana." deyip konuyu kapattım. Kerem hala çfkeliydi belli ki. Nisa da rahatlamıştı. O sırada yeniden hoca geldi. Ben de sıraya başımı koydum ve uyumaya başladım.

 

Öğle arasına girdiğimizde kantine inmiştik. Nisa Yunus'a ayrıntılı şekilde, hatta biraz da abartarak Fırat'ı anlatıyordu. Ben de onları dinliyordum. Yunus "Zeynep sen dikkat et bak, çocuğun belalı olduğu belli. Se takıntı falan yaparsa zarar verebilir. Uzak dur ondan." diye uyarıda bulundu. "Merak etme benim onunla bir işim yok." dedim umursamazca. O sırada Kerem'gil geldi yanımıza. Nisa'nın hemen gözleri gülmeye başladı. Mustafa da ona bakıyordu arada. "Ee ne konuşuyorsunuz bakalım?" dedi Göktuğ merakla. Nisa "Yunus'a Fırat'ı anlatıyordum. Bugün olanlardan dolayı merak etti." diye açıkladı. "O şerefsizin neyini merak ediyorsun ya, piçin teki işte. Kusura bakmayın kızla ama olan bu." dedi Mustafa. Göktuğ "Bu arada bugün Zeyenp'i savunman güzeldi. Cesurmuşsun ama onu karşına alma bence.Senin de başına bela olur, uğraşma onunla." dedi. "Zeynep'in başına bela olmasın da." dedi Yunus bana bakarak. Karşılığında gülümsedim sadece. "Zeynep senin için bu kadar önemli yani?" dedi Kerem. Niye sürekli aynı soruları soruyorsun? "Evet öyle, çok seviyorum onu. Başına bir şey gelmesini istemem." Kerem'in kaşları çatıldı. Sinirlendi mi yoksa şaşırdı mı anlamadım. "Beni korumak için kendi başına bela alma da." dedim Yunus'a. "Senden önemli mi?" dediğinde gülümsedim yine. Çok seviyordum onu. Ama bir gün beni korurken başına bir şey gelecek diye korkmuyor da değilim.

 

Son dersteydik. Bugün biyoloji hocası gelmediği için nöbetçi hoca gelmişti. Kendi hayatını falan anlatıyordu ve bu beni hiç ilgilendirmiyordu. Sessizce sınıftakileri izlemeye başladım. Bazıları hocayı dinliyor, bazıları uyuyor, diğerleir de telefona bakıyordu yasak olmasına rağmen, Cemre gibi. Ben sınıfı incelerken Kerem arkadan sessizce bana seslendi. Ona döndüğümde sesini bana duyurabilmek için sıranın üzerine eğilmişti. Ben de biraz ona yaklaştım. "Efendim?" dedim sessizce. "Bir şey soracağım, ama doğruyu söyleyeceksin." dedi. "Söz veremem." dediğimde "Niye?" dedi. "Belki de benim için öze bir soru soracaksın nereden bilebilirim? Ama çok önemli bir şey değilse dopruyu söylerim zaten."dediğimde "Tamam o zaman." dedi. Biraz daha yaklaştı. Sanırım kimsenin duymasını istemiyordu. "Yunus'tan hoşlanıyor musun?" dediğinde şok olmuştum. "Ne?!" dedim şaşkınlıkla. Hoca hemen azarladı tabi. "Ştt bağırma, sadece bir soru sordum." dedi Kerem. "Ne biçim bir soru bu ya?! Hem sana ne?" dedim. Sinirlenmiştim, nasıl böyle bir şey ima edebilir? "Ne demek sana ne?!" dedi Kerem bir an sesini yükselterek. Hoca "Siz ikinizi ikinci defa uyardım, sınıfın huzurunu bozmayın." diyerek azarladı. "Pardon hocam" dedim. "Yok pardon falan. Dersin kalanını koridorda geçirebilirsiniz." dediğinde "Ne?" dedim. Bizi sınıftan mı atıyordu? Sanki ders işliyordu da! "Dışarı, ikiniz de." diyerek kapıyı gösterdi. Oflayarak dışarı çıktım, Kerem de peşimden geldi.

 

"Senin yüzünden dersten atıldık." dedim sinirle. "Ne demek senin yüzünden? Bir uyarı sen, bir uyrı ben aldım. İkimizin de suçu var." dedi. Haklı. Sustum ve duvara yaslandım. "Konuşmamız yarım kaldı." dediğinde kaşlarımı çattım. "Ne konuşması ya? Öyle konuşma mı olur* Sorduğun soruya bak."

"Cevap versene işte." dedi.

"Hayır tabi ki, yok öyle bir şey."

"Ama o senden hoşlanıyor."

"Saçmalıyorsun Kerem." dedim, sinirlenmiştim.

"Sana öğle arasında resmen sevdiğini söyledi, bundan ne anlamamı bekliyorsun?" dedi.

"Onu, bana değer verdiği için dedi."

"Ne kadar safsın sen ya?"

"Ne diyorsun sen ya?" diyerek üzerine yürüdüm. Aramızda bir adımlık mesafe kalmıştı. "Yalan mı? Çocuğun senden hoşlandığını anlamamışsın işte." dedi.

"Öyle bir şey olmadığı için anlayacağım bir durum da yok. Saçmalamayı kes artık."

"Nereden biliyorsun bunu?" dedi ve aramızdaki mesafeyi kapattı. Vücudu vücuduma değmek üzereydi. "Yunus'un kuzenindn hoşlanmadığına eminim çünkü." dediğimde şaşırdı. "Ne kuzeni ya, ben senden bahsediyorum." dediğinde gözlerimi devirdim. "Biz Yunus'la kuzeniz Kerem." dedim. "Ne?! Bize niye söylemedin bunu?"

"Sormadınız çünkü." dediğimde biraz sustu. "Pardon ben, o öyle konuşunca yanlış anladım." dedi. Özür mü dilemeye çalışıyordu? "Neyse tamam. Hem sen niye bunu sordun ki? Hoşlanıyor da olsa seni niye ilgilendiriyor?" dedim merakla. Bir süre sessiz kaldı, sanırım ne diyeceğini bilmiyordu. "O senden hoşlanıyorsa ve bilmiyorsan haberin olsun diye söyledim. Yoksa bana ne?" dedi ve geri çekilip duvara yaslandı. O sırada zil çaldı ve sınıfa eşyalarımızı almak için girdik. Nisa beni aşağıda bekleyeceğini söyleyip inmişti. Kerem benden önde gidiyordu. Ben de tam merdivenden inecekken beni bekleyen Cemre'yi fark ettim. Sorun yaşamak istemediğim için yanından geçip gidecektim ki kolumdan tuttu. "Ne oluyor Cemre?" dedim kolumu elinden çekerken. "Asıl sana ne oluyor? Ben sana Kerem ile konuşmayacaksın diyorum, siz bir de birlikte dersten atılıyorsunuz." dedi sinirle. "Evet sen bana Kerem ile konuşmayacaksın demiştin, ben de cevap olarak sen benim kiminle konuşup konuşmayacağıma karışamazsın demiştim, hatırlamıyorsun galiba." dedim sakince. "Bana bak kızım, beni daha tanımıyorsun, seni gebertirim. Duydun mu beni? Başına çok büyük bela alıyorsun haberin olsun." deyip yanımdan geçti ve gitti. Allah'ım bunları bana sayıyla mı veriyorsun?

 

Otobüsten inince Nisa ile bir kafeye oturduk. Yunus kendi evlerine gittiği için ikimiz yalnızdık. Ben de Nisa'ya o gün Fırat'ın dediklerini, Cemre'nin tehditlerini ve Kerem'le konuştuklarımızı anlattım. "Fırat'ın söylediklerine inanmıyorsun değil mi?" dediğinde "Hayır tabi ki, onlara güveniyorum." dedim. "Peki Cemre'nin dediklerini ne yapacaksın? Kerem'den uzak duracak mısın? Zeynep bak bu kız prikopat. Sen tanımıyorsun onu, başına bela olur."

"Kimse bana bir şey yapamaz, ve sırf o istedi diye Kerem'le konuşmayı bırakacak değilim."

"Sen yine de dikkat et. Peki Kerem sence niye sana bunları sordu?" dedi anlattıklarımdan sonra. "Ne biliyim, merak falan etmiştir." dedim.

"Sadece merak diyorsun yani." dedi imayla. "Evet, başka ne olacak ki?" derken kastettiği şeyi anlamamıştım. "Ne biliyim yani, senden hoşlan-" derken sözünü kestim. "Saçmalama Nisa, o benden hoşlanmıyor. Ben de ondan hoşlanacak değilim." dedim kendimden emin bir şekilde. Sonrasında zor da olsa konuyu değiştirdim ve başka şeylerden konuşmaya başladık.

 

Nisa ile yollarımız ayrıldı ve ben eve doğru yürümeye başladım. Gelince biraz atıştırdım ve odama çıktım. Ders çalıştıktan sonra telefonla oyalanmaya başladım. Karnım birazcık ağrıyordu ama neyse ki dayanılmayacak gibi değildi. Özel günüm yaklaşıyordu. Ve benim canım birden çikolata çekti. Hemen mutfağa inip baktım ama yoktu. Canım o kadar istemişti ki bakkala gidip almaya karar verdim. Parayı aldım ve anneme haber verip çıktım. Tabi ki nereye gittiğimi bile sormamıştı.

 

Yaklaşık 5 dakika yürüdükten sonra köşeyi dönecektim, bakkal da oraya yakın bir yerdeydi. Köşeyi dönmeme az kala içimi takip edildiğim hissi kapladı. Arkama baktığımda birinin arkamdan geldiğini gördüm. Şapkası takılı olduğu için yüzünü göremiyordum. Beni takip ettiğinden emin değildim ama yine de korktum. Biraz hızlandırdım adımlarımı. O da hızlandı. Köşeyi dönmek yerine başka bir sokağa girdim. Geldiğim yolu tekrar ediyordum bilerek. Eğer hala arkamdan gelirse beni takip ediyor demektir. Eğer öyleyse ne yapacağımı ben de bilmiyorum. Tekrar aynı yolu gelip köşeye yaklaştığımda arkama baktım ama onu göremedim. Beni takip etmediğini anlayınca rahatlayacaktım ki köşeyi döner dönmez bir el ağzımı kapattı ve beni kenara çekmeye çalıştı. Bir yandan elini indirip bağırmaya çalışıyordum ama çok kokrtuğum için ne yapacağımı bilemiyordum. Sakinleşmeye çalıştım. O hala beni çekiştirmeye çalışıyordu. Aklıma gelen fikirle dirseğimle karnına vurdum. Muhtemelen bunu beklemiyordu ki iki büklüm oldu. Hemen kaçmaya başladım. Arkama baktığımda ise onun da çoktan toparlanıp peşimden geldiğini gördüm. 'İmdat!' diye bağırmak istiyordum ama korkudan dilim tutulmuş gibiydi, ağzımı açamıyordum. Sonra bir sokağa girdim. Ardından bir sokağa daha. Nereye geldiğimi anlamaya çalışırken evden bya uzaklaştığımı fark ettim. Arkama bakarken bir anda birine çarptım. Ona çarptığımı düşündüğüm için çok korkmuştum. Yavaş yavaş kafamı kaldırdığımda ona çarpmadığımı fark edince rahatlamıştım ama gördüğüm yüz için de şaşırmıştım.

 

"Kerem?" dedim şaşkınlıkla. "Zeynep senin burada ne işin var?" Sanırım o da en az benim kadar şaşırıştı. Tam cevap vereceğim sırada adım sesleri duyduğum için anlık korkuyla Kerem'i kolundan tuttum ve çöp konteynırlarının arkasına çekiştirdim. "Noluyor?" dediğinde hemen ağzını kapattım. Hala ne olduğunu anlamamıştı ama sessiz oldu. Adım sesleri yakınlaştı ve durdu. Korkudan kalbim çok kötü atıyordu. Yeniden adım sesleri uzaklaşınca rahat bir nefes aldım. Hafifçe kafamı çıkarıp baktım ve kimseyi görmeyince ayağa kalktım. Hemen arkamdan Kerem de ayağa kalktı. "Ne oldu? Sen birinden mi kaçıyorsun?" dedi kaşlarını çatarak. Bunu tabi ki saklayamazdım. "Ya ben dışarı çıkmıştım. O sırada takip edildiğimi fark ettim. Yolumu falan değiştidim. Ama köşeyi dönerken bir anda ağzımı kapattı ve kenara çekti beni. Ben çok korktum ama sonra-" diye hızlıca anlatırken "Sana bir şey yaptı mı? İyi misin?" diyerek sözümü kesti. "Hayır, tam o sırada dirseğimle karnına vurdum ve kaçtım. Koşarken de sana çarptım işte. Hem sen ne yapıyorsun burada?" diye sordum. "Beim evim buralarda, biraz dışarı çıkmıştım." dediğinde şaşırdım. "Sen niye dışarı çıkmıştın?" dedi. "Bakkala gidiyordum, çikolata alacaktım." dedim. "Bir çikolata için onca şeye mi katlandın yani?" dediğinde gözlerimi devirdim. "Bu kadar macera yaşayacağımı bilseydim ben de almaya gelmezdim zaten. Ayrıca artık istemiyorum. Hevesim kaçtı almayacağım." dedim. "Hadi seni eve bırakıyım." dedi. Normal şartlarda bunu kabul etmezdim ama az önceki yaşadıklarımdan sonra pek bir şansım yoktu.

 

Az sonra bakkalın önünden geçiyorduk. Kerem "İstersen çikolataları alalım." dediğinde "Hayır istemiyorum." dedim. "Olmaz olmaz yersin hadi. Bi çikolata için o kadar şeye katlandın, boşa gitmesin bari." dedi gülümseyerek. Onu çok nadiren gülümserken görmüştüm. Gülümseyince yakışıklılığı artıyordu ve kesinlikle daha çekilir oluyordu. Ben de gülümseyerek "İyi tamam alalım hadi." dedim ve birlikte bakkala girdik. Ben karam ve dido çikolata arasında kararsız kaldım. Evden hızlı çıktığım için ne kadar para aldığıma dikkat etmemiştim ve param sadece birine yetiyordu. Ama ben ikisini de istiyordum. Kerem, kararsız kaldığımı görünce "Ne oldu?" dedi. "Hangisini alacağıma karar veremedim, canım ikisini de istiyor." dediğimde "İkisini de al o zaman." dedi. "Çok akıllısın Kerem ama benim param birine yetiyor, az para almışım yanıma." dedim. "Tamam ben alırım ikisini de sana." dediğinde şaşırmıştım. Bunu söylemesini beklemiyordum. "Hayır ya, gerek yok tamam birini alırım." deyip elime geçen didoyu aldım. "Tamam o zaman diğerini de ben alıyım sana." dediğinde tam itiraz edeceğim sırada "Zeynep, alt tarafı bir çikolata alacağım uzatma. Canım sana çikolata almak istedi demek ki, Niye itiraz ediyorsun ki?" diyerek diyeceklerimi ağzıma tıktı. Tabi benim de işime geldi. Beni arkasında bırakıp çikolatayla birlikte kasaya ilerleyince sırıtarak ben de arkasından gittim. Ben sanırım Kerem'i hiç tanımıyorum.

 

Çikolataları alıp eve doğru yürümeye başladık. Elinde ki çikolatayı bana uzattığında "Teşekkür ederim." diyerek aldım elinden. Çikolatayı, hiç çikolata görmemiş gibi heyecanla yemeye başladım. Kerem'e rezil oluyordum muhtemelen ama napıyım canım yani?

Elimdeki çikolatayı bitirince Kerem'in aldığı çikolataya geçtim. Tam ısıracaktım ki Kerem'e uzattım. Aferin Zeynep, çok erken geldi aklına bu. "Al biraz." dediğimde "Yok sen ye." dedi. "Kerem al işte biraz, o kadar çikolata aldın, bir de beni eve bırakıyorsun. Teşekkür anlamında." dediğimde "Çikolata evmiyorum." dedi. "Ne?!" dedim şaşkınlıkla. "Cidden mi? Kerem .ikolata sveilmez mi? Nasıl sevmiyorsun ya?"

"Niye bu kadar abartıyorsun? Alt tarafı çikolata sevmiyorum." dedi normal bir şeyden bahseder gibi. "Alt tarafı mı? Bunu çikolataya hakaret sayarım yalnız." deyip tekrar uzattım. "Küçük bir parça al hadi." dedim. Neredeyse ağzına değecekti çikolata. "İstemiyroum sen ye."

"Ya al işte küçük bir parça, hadi." dediğimde "Zeynep istemiyorum dedim işte uzatma!" diye sesini yükseltti bir anda. Bunu beklemediğim için irkildim. Sanırım biraz abartmıştım. Önüme dönüp yürümeye dvam ettiğimde o da yürümeye devam etti. Çikolatayı az önceki gibi heyecanla yemiyordum çünkü tadım kaçmıştı. Hiç konuşmadan yola devam ettik.

 

Birkaç dakika sonra dayanamadım ve ona döndüm.

"Özür dilerim."

"Özür dilerim."

İkimiz de aynı anda söylemiştik bunu. "Ne için?" dedim, çünkü bu özrü beklemiyordum. "Az önce biraz bağırdım galiba, kusura bakma. İstemediğim bir şeyde ısrar edilince sinirleniyorum." diye açıkladı. "Tamam önemli değil." dedim sessizce. "Sen ne için özür dilemiştin?" dedi merakla. "Ben biraz abarttım sanırım. Sonuçta herkes benim gibi çikolata sevmek zorunda değil. Bazen fazla ileri gidebiliyorum." dediğimde gülümseyerek "Önemli değil." dedi. Bir süre gözlerinin içine baktım. Acaba onu tanımaya devam ettikçe daha nelere şaşıracaktım?

 

Yaklaşık dakika sonra eve geldik. "Tamam burası, teşekkür ederim bıraktığın için." dediğimde şaşkınlıkla "Burası senin evin mi?" dedi. "Evet" dedim. "Sen ne zamandır burada yaşıyorsun?" Niye sorduğunu anlamasam da cevap verdim. "5 yıl falan olmuştur, neden?"

"Benim evim de biraz ileride. Biz nasıl seninle hiç karşılaşmadık?" Ben de şaşırmıştım.

"Okuldan gelirken nasıl karşılaşmıyoruz?"

"Çoğu zaman taksiyle geliyorum ben, ondandır." Cidden nasıl yıllardır karşılaşmadık?

"Neyse, teşekkür ederim tekrardan, sonra görüşürüz." deyip arkamı döndüğümde "Zeynep" diyerek kolumdan tuttu. "Efenedim?"

"Sana bir şey sormak istiyorum. İstersen cevaplamak zorunda değilsin tabi ki, sadece merak ettim. Kaö dakikadır bunu düşünüyorum." dediğinde merakla "Ne oldu?" dedim. "Seni takip eden kişiyi tanıyor muydun?" dedi. "Yüzünür göremedim, bilmiyorum." dedim. "Peki tahmin ettiğin biri var mı?" dediğinde merakla "Bilmiyorum, neden sordun?" dedim. Düşündüğü şeyi bana söyleyip söylememekte kararsız gibiydi. "Kerem, eğer tahmin ettiğin biri varsa bana söylemelisin, bilmem lazım." dedim. Sıkıntıyla nefesini verdi. "Nasıl biriydi?"

"Bilmiyorum. Senin boylarında, zayıf, başka bir şey görmedim. Kim Kerem?"

"Zeynep bak emin değilim, bu sadece bir tahmin. Boşa endişelenme ama, Fırat olabilir mi?" dediğinde gözlerim kocaman oldu. "O kadar ileri gidebilir mi?" derken korkmaya başlamıştım. "Eğer o bir şeyi kafaya takarsa yapacaklarını tahmin edemezsin. Emin değilim ama o olabilir." dedi. Yok artık ya! Ben bir de onunla aynı sınıftayım. "Bak panik yapma tamam mı? Korkmanı gerektirecek bir durum yok. Ben yarın o mu değil mi anlamaya çalışacağım, sen de bir şey belli etme."

"Ta-tamam belli etmem." dedim şaşkınlıkla. O olabilir mi gerçekten?

"Tamam, görüşürüz o zaman"dediğinde "Görüşürüz." diyerek eve girdim. Direkt odama çıktım ve bunu düşünmeye başladım. Hemen Nisa'yı arayıp olanları anlattım. Sonrasında da bunu düşünerek uykuya daldım.

 

Sabah hazırlandım ve evden çıktım. Bunu yapanın Fırat olabileceği ihtimali beni korkutuyordu. Düşüncelerimle yürürken bir anda bir el ağzımı kapattı ve beni bir sokağa sürüklemeye başladı. Hemen elini ısırdım ve bağırmaya başladım. Ama ağzımı geri kapattı. Ben kaçmaya çalışırken bir anda yere düştü. Ne olduğunu anlayamadım. Arkamda onu döven Kerem'i görünce rahatladım. Ona vurmaya devam ettiği sırada "Kerem" diye bağırdım. Bana baktı. "Kerem lütfen gidelim. Uğraşma şununla gidelim lütfen hadi." derken sesim titremişti. Ne kadar korktuğumu anlamış olacak ki hemen yanıma geldi ve kafamı göğsüne bastırdı. Anında ellerimi beline doladım ve gözyaşlarımı daha fazla tutamadım. "Ştt tamam geçti, iyi misin sen bir şey yaptı mı?" dedi yüzüme bakarak. Ellerimi belinden çektim. "Hayır bir şey yapamadı, gidelim artık lütfen."

"Tamam ama önce şerefsizin kim olduğuna bakalım tamam mı?" dediğinde başımı salladım. Arkamızı dönüp baktığımızda ise yerinde olmadığını gördük. "Siktir ya!" diye ağzında bir küfür mırıldandı Kerem. Ama ben bu sefer duymuştum.

 

 

Loading...
0%