
Maalesef ki, ailemizi kendimiz seçemiyoruz. Ama arkadaşlarımızı kendimiz seçebiliyoruz. Bazen arkadaşlarımız, sevdiklerimiz, ailemizden daha çok aile oluyor bize. Ailemize ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda onlar oluyor. Onlar bizi koruyup kolluyor, onlar bize sevgi gösteriyor, onlar bizi umursuyor. Eğer böyle arkadaşlarınız varsa onları sakın kaybetmeyin, çünkü böylesi kolay bulunmuyor.
Saat 7.
Gözlerim ağlamaktan ve uykusuzluktan şiş. Sabaha kadar onu düşündüm.
Kerem'i.
Hala inanamıyordum.
"Gelebilir miyim?" dedi Nisa.
"Hayır" dediğimde içeri girdi.
Evet Nisa'nın evinde kalmıştım. O beni bırakınca Nisa'yı aramıştım. Ailesi şehir dışına çıkmış birkaç günlüğüne, ben de ona geldim. Hiçbir şey anlatmadan direk odaya girmiştim.
Şimdi de sorgulamak için geldi muhtemelen.
"Nasılsın?" dedi.
"Sence?"
"Uyumadın mı sen? Gözlerin şişmiş. Ağladın mı sabaha kadar? Kızım anlatacak mısın artık yoksa ben Kerem'i mi arıyım?"
"Sakın. Tamam anlatacağım ama onu arama. "
"Tamam hadi kalk kahvaltı hazır bekliyorum" diyip odadan çıktı.
Oflayarak kalktım ve yüzümü yıkadım. Saçlarımı da dağınıkça bağlayıp içeri gittim. Nisa masaya oturmuş beni bekliyordu.
Hiç iştahım yoktu.
Nisanın zoruyla bir iki şey yedikten sonra salona geçmiştik.
Az sonra Yunus da geldi.
Hemen bana sarıldı.
"O Kerem'i geberteceğim"
"Boşver. Umrumda değil artık"
"Nasıl umrunda değil kızım? Daha dün onu sevdiğini söylüyordun?"
"Sevmiyorum. Yanlış anlamışım"
"Anlat artık noldu dün? "
"Tamam ama kimseye söylemeyeceksiniz. Özellikle de dün onu sevdiğimi söylemek için onun yanına gittiğimi. Hiç kimse bilmeyecek tamam mı? Söz verin" dediğimde söz verdiler.
"Dün ben keremin yanına gittim..." diyerek anlatmaya başladım.
"Yok artık, ciddi misin?"
"Nasıl ya, o seni nasıl bırakabilir? Hani seviyordu?"
"Hala seviyormuş" dedim.
"Böyle sevmek mi olur? İnsan sevdiğni bırakmaz"
"Benim için bırakmış güya"
"Ya aslında biraz da onun yönünden bakalım. Onun yüzünden senin zarar gördüğünü düşünüyor"
"Ama öyle değil. Ona söyledim. Onun yüzünden olmadığını söyledim. Kafasına koymuş bir kere, beni dinlemedi bile. Her neyse daha fazla konuşmayalım. Ben onu sevmediğimi fark ettim. Dün muhtemelen gaza gelmiştim, yok öyle bir şey. Sevmiyorum ben onu. Artık onunla da konuşmayacağım zaten. O bana arkadaş kalalım dedi ama ben o günden sonra onunla arkadaş da olamam. O yüzden onunla konuşmayacağım. Siz de bir daha bu konuyu açmayın. Eğer diğerleri sorarsa da onlara sadece konuştuklarımızı anlatın. Benim onu sevdiğimi söylemeye gittiğimi kimse bilmeyecek, duydunuz mu beni? Sakın"
"Tamam merak etme, ama sende kendini üzme daha fazla. "
"Üzmüyorum ya ne üzeceğim. Neyse ya size anlattım rahatladım. Ben biraz yatacağım, gece uyuyamadım." diyip kalktım ve odaya geçtim.
Aslında uyumayacaktım.
Uyuyamayacağımı biliyorum çünkü.
Sadece yalnız kalmaya ihtiyacım var.
Saat 7 olmuştu. Odadan çıkıp içeri geçtim. Yunus ve Nisa bir şeyler konuşuyorlardı.
Beni görünce Nisa "Aç mısın?" dedi.
"Hayır. Ben biraz dışarı çıkacağım, hava almam lazım" dedim.
"Tamam çıkalım" diyerek ayağa kalktı Yunus ama onu durdurdum.
"Hayır, tek başıma çıkacağım. İtiraz istemiyorum. " diyip arkamı döndüm. "Telefonun açık olsun ama" diye seslendi Nisa ama duymazdan geldim.
Deri ceketimi üzerime geçirip dışarı çıktım.
Bizim evin oradaki parka gelmiştim. Hava biraz serindi. Kış geliyordu artık. Ama soğuğu hissetmiyordum.
Tek hissettiğim acı, yalnızlık, terkedilmişlik, hayal kırıklığı...
Hangi birini sayıyım ki?
Gerçekten kerem'in bunu yapmasını beklemiyordum.
Bilmiyorum, aslında düşününce onun bir suçu yoktu başıma gelenlerde.
O, bıçaklanırken beni koruyamadığı için kendini suçluyordu, ama aslında onların oraya gelmesindeki sebep bendim. Ben olmasam onlar zaten oraya gelmeyecekti. Yani benim suçundu.
Ya da defalarca rahatsız edilmem.
Kerem beni koruyamadığı için kendini suçluyordu ama ben olmasam o kişi zaten beni rahatsız etmeyecekti, kerem'in beni korumasına da gerek kalmayacaktı.
Ya da okulda Cemre ile olan kavgalarımız. Onda bile kendini suçluyor ama aslında orada bile suçlu benim. Cemre benim Kerem'den uzak durmamı istiyordu, ben durmadığım için biz kavga ediyorduk. Bunda bile ben suçluyum. Ama kerem sürekli kendini suçlu görüyor.
Ya da belki de aslında biliyor bir suçu olmadığını, sadece beni artık eskisi gibi sevmiyor ve bir bahane arıyordu.
Ya da gerçekten kendini suçlu görüyor.
Sonuçta sevdiğin kişinin bunları yaşaması ve senin bunları engelleyememen gerçekten zor bir durum. Ama bu, beni bırakıp gitmesi için yeterli bir sebep değil.
Benim ne durumda olacağımı hiç mi düşünmedi? Ya düşünmesine gerek bile yok, o an ki halimden de mi anlamadı? Nasıl ağladığımı görmedi mi?
Ben resmen gitmemesi için ona yalvardım, bunların onun için hiç mi önemi yoktu?
Düşünüyorum, gerçekten o kişinin Kerem'i benimle tehdit ettiğini düşünüyorum. Ama sanmıyorum.
Beni Kerem'le tehdit ettiğinde ben direk Kerem'e gitmiştim, söylemiştim ona. Hatta yalnız bırakmamak için onda kalacaktım.
Kerem'de bana gelirdi.
Gelmesi gerekirdi.
Hem o korkmaz böyle şeylerden.
Gelirdi bana, eminim.
Bence ortada tehdit falan yok.
Ya kerem bir bahane arıyordu , ya da gerçekten yaşananların farkında değil. Benim aklıma başka bir açıklama gelmiyor.
Düşüncelerim arasında boğulurken bir anda omzuma dokunan elle arkamı döndüm. Fırat?
"İyi misin? Duymuyorsun beni?"
"İyiyim , dalmışım sadece" dedim.
"Ne yapıyorsun bu saatte burada tek başına?"
"Hava alıyordum biraz" dedim.
"Anladım. Kerem yok mu? O yalnız bırakmazdı seni?" dedi merakla.
Sanane?
"Yok"
"Neden?" dediğinde sorusunu cevapsız bıraktım.
"Sen ne yapıyorsun bu saatte burada?"
"Bende hava almaya çıkmıştım. Güzel tesadüf oldu" dedi sırıtarak.
"Hı hı öyle" dedim umursamazca.
"Neyse ben gidiyim " diyip yürümeye başladım ama önüme geçti.
"Ben de geliyim"
"Yalnız kalmak istiyorum"
"Bu saatte gidemezsin, ben bırakıyım"
"Fırat yalnız kalmak istiyorum dedim, zorlama lütfen " dedim ve yürümeye başladım.
Bir bu eksikti.
Burada bile kafa dinleyemiyoruz anasını satıyım!
Bir rahat bırakmadılar!
Saat gece 3.
Uyuyamıyorum.
Düşünmekten uyuyamıyorum.
Niye hala düşünüyordum ki?
O bile bu kadar düşünmüyorken ben niye bu kadar kafama taktım?
Off çıldıracağım!
Telefonu alıp biraz onunla oyalandım.
Ardından Nisa'nın kitaplarından okudum biraz.
Saat 6 olmuştu.
Bir şey yemeyeceğimi bilsem de kalkıp kahvaltı hazırlamaya başladım.
En azından kafa dağıtırım, zaman geçer.
Sofrayı kurduğum sırada Nisa girdi.
"Günaydın. Erkencisin" dedi.
"Uyku tutmadı"
"Sonunda yemek yemeye mi karar verdin?" dedi sırıtarak.
"Yoo senin için hazırladım."
"Aman sakın yeme tamam mı? Vitamin falan alırsın, dokunmasın sonra. Bekle yüzümü yıkayıp geliyorum"
Sofrayı kaldırdıktan sonra salona geçtik.
"Bugün bir şeyler yapalım mı?" dedi.
"Ne gibi?" dedim ilgisizce.
"Bilmem, bizimkilerle dışarı çıkalım?"
"Tamam çıkın siz"
"Sen?"
"Ya şimdi kerem falan da gelecek, aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Sizin de huzurunuzu bozarız. Arkadaş olalım falan dedi zaten. Konuşur şimdi benimle, ben terslerim falan, gerek yok"
"Kızım sonsuza dek böyle olmayacaksınız heralde. Okul açılacak okul. Aynı sınıftasınız siz, o zaman ne yapacaksın? Okulunu mu değiştireceksin?"
"Güzel fikir"
"Zeynep, lütfen, benim için. Bak tamam çok konuşmazsın. Ama alışman lazım. Eninde sonunda yüzyüze geleceksiniz, ne kadar erken o kadar iyi"
"Nisa haklısın ama, şu an gerçekten kendimi hazır hissetmiyorum."
"Bak ben yanındayım tamam mı? Orada canın falan sıkılır kalkıp geliriz tamam mı? Yalnız bırakmayacağım seni. Ama bu şekilde olmanı da istemiyorum. Gidelim lütfen. Bir yemek yer geliriz " dedi.
Tereddütte kalsam da "Peki tamam, akşam gidelim " dedim.
"Yaa canımsın" diyerek sarıldı Nisa.
Ben de gülümsemeye çalışarak ona sarıldım. "Asıl sen benim canımsın"
Saat 6.
Birazdan gelir Mustafa. O alacaktı bizi.
Heyecan basmıştı nedense.
Kereme de haber vermişlerdi ama gelecek mi bilmiyorum.
Yemek yemeye şık bir yere gidecektik. Mustafa amcasının restoranına götürecekmiş. Baya da şık ve pahalı bir yermiş. O yüzden biraz özenli giyindik.
Evet artık hazırdım. Saçlarımı da düzelttim. Hafif bir de makyaj yaptım.
Dudaklarımı da hafif renklendirdikten sonra hazırdım.
Nisa odaya girince baştan aşağı beni bir süzdü.
"Vaovv kızım, sen keremi kalpten götürmeyi falan mı düşünüyorsun? Amacın oysa söyle de bir önlem alalım"
"Sanki kerem'in de çok umrunda ya" dedim umursamazca.
"Mustafa geldi, hadi" dedi konuyu değiştirerek ve çıktı.
Hemen arkasından da ben çıktım.
Mustafa arabanın yanında bizi bekliyordu.
Nisa hemen Mustafa'ya sarılıp geri çekildiğinde Mustafa bana döndü.
"Duydum olanları. İyi misin?" dedi.
"İyi diyelim iyi olalım be Mustafa , hadi gidelim" dedim gülümseyerek.
Bugün üzgün durmayacaktım.
Arkadaşlarımın da moralini bozmayacaktım.
Hem Kerem'e de onun bana yaptığına rağmen hala dimdik ayakta olduğumu göstermek istiyordum.
20 dakika sonra arabadan indik ve içeri girdik. Mustafa cam kenarında bir masaya doğru ilerledi. Biz de arkasından onu takip ettik.
Göktuğ ve Yunus kafalarını çevirince bizi gördüler. Ama Kerem'in arkası dönüktü.
Kalbimin bu kadar hızlanması normal mi?
Sakin olmaya çalışarak yanlarına ilerledim. Yunus hemen kalkıp bana sarıldı. Kulağıma eğilerek "İyi gibisin" dedi.
"İyi olmaya çalışıyorum" diyip ayrıldım. Ardından Göktuğ'a da sarıldım. O da kulağıma yaklaşıp "Duydum olanları, üzüldüm, ama yanındayım ben bir şeye ihtiyacın olursa " diyip ayrıldığında içten bir şekilde gülümseyerek "Teşekkür ederim" dedim ve ayrıldım.
O sırada bize bakan Kerem'le gözgöze geldik.
Önceden olsa kızardı ona, 'eline koluna sahip çık' derdi ama, demedi. Neyse.
Başımı çevirip cam kenarına, kerem'in hemen karşısına oturdum.
Gülümsemeye çalışarak bizimkilere baktım. Kerem'e çevirmiyordum kafamı. Neden bilmiyorum ama gözlerine bakmaktan korkuyordum.
Siparişleri beklerken bizimkiler sohbet ediyordu ama kerem ve ben katılmıyorduk.
Hiç beklemediğim bir anda kerem bana "Nasılsın?" dedi. Herkes sustu.
Hepsi bize döndü.
Ben de Kerem'e.
Sakin olmaya ve gülümsemeye çalışarak cevap verdim.
"İyiyim sen?"
"İyiyim" dedi.
Anlaşılan ikimiz de yalan söylüyorduk çünkü içten bir cevap vermemiştik.
Başımı bizimkilere çevirdim.
Bize bakıyorlardı, konuşmamızı beklemiyorlardı anlaşılan.
Gerçi bende beklemiyordum.
Gözlerimi tekrar Kerem'e çevirdiğimde hala bana baktığını farkettim ama gözlerimi tekrar kaçırdım.
Bakma şöyle bakma!
Siparişlerimiz gelince yemeye başladık.
Yemeğin ardından tatlıya geçtik.
Ben almadım bu sefer.
Çünkü dudağımın kenarına tatlı bulaştığında silecek kimse yok maalesef.
Israr etseler de istemediğimi söyleyip almadım.
Onlar tatlılarını yerken telefonum çaldı.
Fırat?
Ne alaka şu an?
Bizimkilere baktığımda açmamı bekliyorlardı. Ardından Kerem'e döndüm, kaşları çatılmıştı. Ama umursamadan açtım telefonu.
"Efendim Fırat?" dediğimde herkes beni dinlemeye başladı.
"Zeynep müsait misin, neredesin şu an?"
"Dışarıdayım noldu?"
"Dün bilekliğini düşürmüşsün de ben onu getiriyim diyecektim "
Bilekliğim mi?
Koluma baktığımda bilekliğim yoktu.
"Evet, şimdi farkettim. Ben ... restorandayım şu an" dedim.
"Ben de onun önündeyim, tesadüfe bak. Getiriyorum hemen" diyip kapattı telefonu.
Bizimkiler sorgulayarak bana bakıyordu ama ben cevap veremeden Fırat geldi masanın yanına.
Bana bilekliğimi uzattı.
"Dün düşürmüşsün" dedi.
"Çok teşekkür ederim " dedim.
Bir şey demeden iyi akşamlar diyerek gitti.
Gerçekten buralarda mıydı?
Burada ne işi vardı ki?
Neyse canım, belki o da yemek yiyordu.
Önüme döndüğümde hepsinin bana baktığını farkettim.
"Siz ne zaman fırat'la konuştunuz dün, evdeydin hep?" dedi Yunus.
"Dışarı çıkmıştım ya akşam."
"Sen Fırat ile buluşmak için mi çıktın dışarı ?" dedi Nisa .
"Hayır tabi ki, çıktığımda onunla karşılaştık konuştuk biraz. O sırada düşmüş olmalı" dediğimde hala bana bakıyorlardı.
Tabi kerem'in tepkisini bilmiyordum çünkü ona dönmemiştim.
"Arkadaşlar saçmalamayın, Fırat'ı sevmediğimi biliyorsunuz. Sadece tesadüftü"
"Hayır, inanıyoruz zaten sana. Sadece şaşırdık. Neyse ya dün dünde kaldı" diyerek önüne döndüler.
Ben de önüme döndüğümde Kerem'le gözgöze geldim.
Kaşları çatık sorgulayarak bana bakıyordu ama ben umursamadan başımı camdan dışarı çevirdim.
Dışarıyı seyretmeye başladım.
Saat 10
Yine uyumadım.
Yine uyuyamadım.
Birkaç gündür hiç uyumuyorum.
Neden?
Neden kendimi bu kadar yıpratıyorum?
Hiç bir suçum olmadığı halde neden bunun cezasını ben çekiyorum?
"Zeynep hadi kahvaltı hazır!"
Yavaşça yataktan kalktım ve aynada halime baktım.
Bitik durumdaydım.
Gözlerim kızarıktı çünkü uyumuyordum.
Saçlarım dolaşmıştı.
Banyoda işlerimi halledip mutfağa gittim.
Nisa masada beni bekliyordu.
"Kızım bu ne halin? Yine mi uyumadın sen?"
"Uyuyamadım" dedim sandalyeye otururken.
"Ya yeter Zeynep kendini bitirdin . Hayır bilmesem onu sevdiğini düşüneceğim yani" dedi imalı şekilde.
Hızla ona döndüm.
"Kimseyi sevmiyorum ben Nisa tamam mı! Sana daha önce de söyledim. Ben seveceğime ve sevileceğime inanmıyorum." dedim.
"Sevileceğine inan çünkü kerem seni seviyor."
"Bok seviyor! Sevseydi bunu bana yapmazdı tamam mı?! Sevseydi ben ağlarken arkasını dönüp gitmezdi! Gidemezdi! İstese de gidemezdi! Hiçbir şey olmamış gibi gelip bana nasılsın diyemezdi! Diyemezdi ya diyemezdi! Ben bile sevmediğim halde diyemiyorsam, onun hiç diyememesi, hatta yüzüme bile bakamaması lazımdı! Onun umrunda bile değilim ben! O sadece kendini ve beni kandırmış! Sevdiği falan yok onun! İnanmıyorum ben onun sevgisine falan! Olmaz olsun böyle sevgi! " dedim sesimi yükselterek.
Gözlerim ne ara dolmuştu?
Hızla masadan kalkıp odaya geçtim.
Aptal Zeynep aptal!
Kızın ne suçu var?!
Ona niye bağırıyorsun?
Kendim yetmiyor gibi bir de onu üzdüm!
Allah kahretsin ya!
Yaklaşık bir saat sonra biraz daha sakinleşmiştim. Yavaşça odadan çıkıp salona gittim. Nisa koltukta oturuyordu.
Benim geldiğimi fark etse de bana bakmadı. Sessizce gidip yanına oturdum. Derin bir nefes alıp ona döndüm.
"Özür dilerim" dediğim an bana sarıldı. Önce afallasam da hemen ellerim sırtına gitti.
Bir süre sarıldıktan sonra yavaşça geri çekildi.
"Ben özür dilerim. Ben hissettiklerinin bu kadar ağır olduğunu bilmiyordum. Zorlamamam gerekirdi seni. Özür dilerim, çok özür dilerim. Haklısın, kerem tam bir gerizekalı, aptal, şeref-"
"Tamam, tamam sakin" dedim lafını bölerek.
"Özür dilemene gerek yok. Sen benim iyi olmam için uğraştın ama ben bir salak gibi sana bağırdım yine. Bu aralar iyi değilim, gerçekten iyi değilim. "
"Tamam biliyorum, sorun yok aramızda tamam mı? Çok seviyorum kızım seni. Üzülme sen" dedi ve bir kez daha sarıldı.
Ben de sımsıkı sarıldım ona.
Hayattaki tek arkadaşıma,
Tek kardeşime,
Tek aileme,
Yanımda olan tek kişiye sarıldım.
Sımsıkı sarıldım ona.
Hiç bırakmayacakmış gibi,
Hiç bırakma dermiş gibi...
Nisa ile konuştuktan sonra biraz daha iyi olmuştum. İçimdekileri de biraz döktüğüm için rahatlamıştım.
Şimdi salonda Yunus, Nisa ve ben film izliyorduk.
Yine akşam yemeği yiyememiştim.
Ne olacaktı benim halim?
Saat 8
Yine bir dakika bile uyumadım.
Uyuyamadım.
Ruh gibiydim artık.
Bugün akşam Nisa'nın ailesi gelecekti.
O yüzden eve gitmem gerekecekti.
Kalkıp banyoya gittim. Ilık bir duş aldım.
Yaram geçmek üzereydi.
Acımıyordu artık.
Duştan sonra mutfağa geçip Nisa'ya bir şeyler hazırladım.
Ben yine yiyemeyecektim muhtemelen ama Nisa yerdi.
Kahvaltıdan sonra oturup biraz sohbet ettik. Film izledik.
Birlikte tatlı yaptık.
Saat 6 olmuştu.
Çıkmam lazımdı çünkü birazdan ailesi gelebilirdi.
Burada olduğumu biliyorlardı ama yine de beni bu halde görmelerini istemiyordum.
Çantamı alıp, Nisa'ya da veda edip evden çıktım. Evlerimiz çok uzak olmadığı için yürüyecektim.
Hava da kararmak üzereydi zaten.
Bizim parkın oralara geldiğimde aniden başımın dönmesiyle bir duvara tutundum.
Kahretsin gözlerim kararıyordu.
Gözlerimi birkaç saniye kapatıp açtım.
Biraz daha iyiydim.
Yeniden yürümeye başladım.
Birkaç adım sonra yeniden başım döndü ve ben bir yere tutunamadan...
Gözlerimi yavaşça araladığımda hastanedeydim.
Başımda bir hemşire vardı.
Kolumdaki seruma bir şeyler yapıyordu.
Uyandığımı görünce bana döndü.
"Geçmiş olsun, nasılsınız?"
"Noldu? Nasıl geldim buraya?" dedim sessizce.
"Sizi bir beyefendi getirdi, çağırıyım isterseniz " dediğinde yavaşça başımı salladım.
Bir beyefendi?
Kim olabilir ki?
Umarım kerem değildir.
Kapıdan içeri 20'li yaşlarında biri girdi.
Saçları hafif kıvırcıktı, boyu Kerem'le aynı gibiydi, hafif sakalları vardı.
"Merhaba, nasılsınız?" dedi gülümseyerek.
"İyiyim teşekkür ederim, siz?" dedim kim olduğunu sorgular gibi.
"Ben Oğuz. Sizin, parkın yakınlarında bayıldığınızı gördüğümde hemen hastaneye getirdim arabamla. O sırada telefonunuz çaldı, Nisa diye biri arıyordu. Açıp bayıldığınızı söyledim, birazdan gelir. "
"Ben çok teşekkür ederim, size de zahmet olmuş "
"Önemli değil ne zahmeti? Kim olsa yardım ederdi"
"Hayır, herkes yardım etmezdi. Size nasıl teşekkür edebilirim?"
"Teşekküre gerek yok gerçekten "
"Hayır olmaz, ben bu şekilde rahat edemem. Ne yapabilirim?"
"Bir kahve ısmarlayabilirsiniz bir ara" dedi gülümseyerek.
"Tamam olur, nasıl haberleşeceğiz?" dedim.
"Bu benim numaram. İstediğiniz zaman arayabilirsiniz " diyip bir kart uzattı.
"Tamam, ben tekrar teşekkür ederim"
"Önemli değil ne demek " dediği sırada içeri kerem girdi.
O sırada oğuz "Ben gidiyim artık, geçmiş olsun" diyip odadan çıktı.
Kerem bana dönüp "Nasılsın, noldu?" dedi endişeyle.
Ona bakmamaya çalışarak "iyiyim bayılmışım. Nisa yok mu?" dedim.
Yüzü biraz asıldı.
Cevap vereceği sırada içeri bizimkiler girdi.
Nisa hemen koşarak bana sarıldı.
"Nasılsın? Çok korktum. Seni arayıp o adam açınca nasıl korktum anlatamam"
"Tamam sakin, iyiyim ben" dedim gülümseyerek.
"Geçmiş olsun, noldu?" dedi Göktuğ.
"Önemli birşey değil ya bayılmışım" dedim.
"Niye peki, nolmuş bir anda?" dedi Mustafa.
"Bilmiyorum hemşire bir şey demedi" dediğim sırada hemşire içeri girdi.
"Merhaba, serum bitince çıkabilirsiniz."
"Niye bayılmış, neyi var?" dedi yunus.
"Biraz açlık, uykusuzluk ve biraz da stresten sanırım. Aslında çok fazla aç kalmamış ama çok stres olduğu için vücudu dayanamamış. Biraz daha dikkat etmeniz lazım. Tekrar geçmiş olsun" diyip çıktı odadan.
"Kızım bak görüyor musun, stres diyor. Bayılacak kadar neyi düşünmüş olabilirsin. Bırak artık bir şeyleri." dedi yunus sinirle. Baya korkmuş belli ki.
"Tamam bağırma kıza. Hadi gidip çıkış işlemlerini halledelim" dedi Nisa.
Birlikte odadan çıktılar ama kerem çıkmadı.
Dönmedim ona.
"Benim yüzümden mi?" dedi sessizce. Cevabımdan korkar gibi soruyordu.
"Hayır " dedim ona dönmeden.
Sesli bir nefes verdi.
"Pekala. Kimdi o çocuk?" dediğinde ona döndüm.
"Beni hastahaneye getirmiş"
"Buluşacak mısın onunla?" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ne?"
"Odaya girmeden gördüm sizi. Kahve içeceksiniz sanırım. Numarasını verdi bir de" dedi sakin olmaya çalışarak.
"Beni o kadar hastaneye getirdi, bir kahve ısmarlayacağım" dediğimde alayla gülerek dudaklarını ısırdı.
"Anladım. Kahve. Sadece kahve. Güzel" dedi kendi kendine.
"Kerem ne diyorsun? Gerçekten ne diyorsun? Anlamıyorum ben seni? " dedim kaşlarımı çatarak.
"Elin herifiyle kahve mi içeceksin?" dedi sesini yükseltmemeye çalışarak.
Ben onun aksine sakince cevap verdim.
"Sanane?"
Birkaç saniye dondu.
Bir şey demedi.
Sonra sakince konuştu.
"Haklısın, banane. Ben niye ilgileniyorum ki? Banane?" dedi kendi kendine.
Kırıldığının farkındaydım ama bunu o istemişti.
Madem benden uzak duracak, o zaman benim kiminle ne yaptığıma da karışamaz.
"Serum bitmiş" diyip kolumdaki serumu çıkardı.
Kalkmama yardım edeceği sırada durdurdum.
"Kendim kalkarım"
Hemen yanımda duruyordu düşerim belki diye. Ona bakmadan yavaşça odadan çıktım.
Koridorda bizimkilerle karşılaşınca Nisa hemen yanıma geldi.
Koluma girip yürümeme yardım etti.
Yunus, Nisa ve beni, kerem de diğerlerini eve bırakacaktı.
Benim evin önüne gelince ben onlara veda edip arabadan indim. Çantamı da sırtıma aldım.
Anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğimde annemle babam salonda oturuyordu.
Yavaşça kapıyı kapatınca bana döndüler. Babam hemen ayağa kalktı.
Yanıma yaklaştı.
"Neredesin sen günlerdir?" dedi sertçe.
Sessizce cevap verdim.
"Arkadaşımdaydım "
"Lan nasıl arkadaş? Kimin altında yatıp kalktın lan günlerdir? Noldu? Seni kapıya koydu da ondan mı geldin geri?" diye bağırınca sinirlendim.
Ne kastediyordu bu?
"Ne saçmalıyorsun sen ya? Sanane kimde olduğumdan? Hem beni biraz tanısaydın o kastettiğin şey olmadığımı bilirdin" dediğimde sert bir tokat indirdi yüzüme.
Bu ilk değildi nasılsa.
"Yalan söyleme lan! Başımıza orospu mu oldun lan bir de?! Ha?! Siktir git lan buradan! Gelme bir daha da buraya! Günlerdir kimin altında yatıyorsan git ona! " diye bağırdığında gözlerim doldu.
"Ne diyorsun sen ya?! Ne saçmalıyorsun? Kimsenin altına falan girdiğim yok benim! " diye bağırdığımda bir tokat daha indirdi.
Bu sefer yere düşmüştüm.
Kanın tadı ağzıma gelmişti.
"Yalan söyleme lan!" diyip bu sefer de saçlarıma yapıştı. "Ah!" diye inledim.
Bu ilkti. Evet daha önce tokat atmıştı. Ama ilk defa dayak yiyordum.
"Yalan söylemiyorum. Bırak beni- ah!"
Zor konuşuyordum.
Bir tokat daha attı.
Hala saçımı çekiyordu.
"Siktir git lan buradan. Topla eşyalarını da git nereye gidiyorsan! Gelme bir daha da buraya!" diye bağırıp geri çekildi.
Annemi gördüm.
Korkuyla bana bakıyordu.
Yardım etmek istiyordu bana ama o da korkuyordu.
Yavaşça ayağa kalktım.
"Adam mısın lan sen?! Ha?! Adam mısın lan! Gidiyorum! Yüzünü görmeye çok da meraklı değilim" dedim sertçe.
"Siktir git !" diye bağırdığında arkama bile bakmadan dışarı çıktım.
Hava kararmıştı.
Yağmur başlamıştı ama neyseki hava çok soğuk değildi.
Evin kenarına gelip duvarın dibine çöktüm. Çantamı da yanıma koydum.
Ağlıyordum.
Sadece ağlıyordum.
Yine ağlıyordum.
Ben sürekli ağlıyordum.
Bıkmıştım artık ağlamaktan.
Ama yine de ağlıyordum.
Ne yapacaktım şimdi?
Nereye gidecektim?
Kimi arayacaktım?
Önceden olsa Kerem'i arardım.
Gelirdi hemen.
Ama artık o da yok.
Diğerlerini de arayamam çünkü yüzümü açıklayamam.
Ne yapacağım ben?
Yağmur çok şiddetli değildi ama çok yağıyordu.
Deri ceketim az da olsa ıslanmamamı sağlıyordu.
Üşümüştüm.
Çok üşümüştüm.
Bacaklarımı kendime çekip kollarımı etrafına doladım.
Başımı da dizlerime gömdüm.
Artık dünyadan soyutlanmak istiyordum.
Yok olmak istiyordum.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
Bir dakika?
Bir saat?
Uzun zamandır bu şekilde duruyordum.
Yağmurun şiddeti artmıştı.
Az sonra omzuma dokunan elle başımı kaldırdım.
Kerem?
Endişeyle bana bakıyordu.
"Ne oldu?" dedi.
Cevap vermedim.
Sadece gözümden akan yaşlar hızını arttırdı.
"İyi misin?" dedi tekrar.
Başımı öne eğdim. Cevap vermedim.
Elini yüzüme koyduğunda geri çekti.
"Zeynep donmuşsun" diyip hemen üzerindekini çıkardı ve sırtıma koydu. İtiraz etmedim.
"Gel hadi gidelim" diyip kolumdan tutup kaldırmaya çalıştı.
İtiraz etmedim.
Ayağa kalkınca yürümeme yardım ederek beni arabaya götürdü.
Ön koltuğa oturtup kendi yerine geçti.
Titremeye başlamıştım.
Hemen klimayı açtı.
"Zeynep noldu?" dediğinde cevap vermedim.
Ona bakmıyordum bile.
Hızla arabayı çalıştırdı.
Araba onun evinin önünde durunca yavaşça arabadan indim.
Yol boyunca hiç konuşmamıştım.
Hemen yanıma gelip yürümeme yardım etti.
Eve girince hemen ıslak ceketimi çıkardı.
İçeri gidip elinde bir battaniye ile geri geldi.
Battaniyeyi sırtıma sardı.
Yine itiraz etmedim.
Konuşmuyordum.
Yüzüne bakmıyordum.
Donmuştum resmen.
Yanıma oturdu hemen.
"Zeynep bana bak güzelim" diyip elini çeneme koyup yüzümü kendine çevirdi.
Gözlerine baktım.
Uzun zaman sonra bu kadar yakından gözlerine baktım.
Gözlerim yine dolmaya başladı.
"Noldu?" dedi.
Hala endişeliydi.
"Zeynep bir şey söyle lütfen. Biri mi bir şey yaptı? Yüzünün hali ne?"
Cevap vermedim.
Boş boş yüzüne bakmaya devam ettim. Şoktaydım sanki.
Elini çenemden çekip beni göğsüne çekti ve sımsıkı sarıldı.
İtiraz etmedim.
Ama sarılmadım da.
Sadece sarılmasına izin verdim.
Elleri sırtımda geziniyordu.
Isıtmaya çalışıyordu beni.
Kokusunu özlemiştim.
Fark ettirmemeye çalışarak kokusunu içime çektim.
Özlemiştim.
Çok özlemiştim.
Bir süre sonra kerem yavaşça geri çekildi. Ona döndüm.
"İyi misin?" dediğinde yavaşça başımı salladım.
Kalkıp içeri gitti.
Az sonra elinde pansuman malzemeleri ile geri geldi.
"Yüzünü temizleyelim" diyip yanıma oturdu.
Tentürdiyot döktüğü pamuğu yavaşça dudağımın kenarına sürdü.
İtiraz etmedim.
Sadece ona bakıyordum.
Parmakları arada dudağıma değiyordu.
Huylanıyordum.
O da arada bana bakıyordu.
Canım yanıyordu ama belli etmiyordum.
Çünkü kalbim canımdan daha çok acıyordu.
Alışmıştım artık acı çekmeye.
Az sonra bir krem alıp onu da yanağıma sürdü. Sanırım kızarmıştı.
Malzemeleri orta sehpaya koyup bana döndü.
Baktı.
Sadece baktı .
Konuşmak istiyordu ama konuşmuyordu.
Sanki vereceğim cevaplardan korkuyordu.
Sadece gözlerime baktı.
Ben de ona baktım.
Kaçırmadım gözlerimi.
Bir süre sonra elini kaldırıp yanağıma koyacaktı ki yavaşça yüzümü çevirdim.
Şaşırsa da bir şey demedi.
"İyi misin?" dediğinde başımı salladım.
"Ne oldu? Kim yaptı bunu?"
"Boşver" dedim sessizce.
"Nasıl boşveriyim Zeynep? Senin canın acıyor. Canımın canı acıyor ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Biri bir şey mi yaptı?" diyip ellerimi tuttu.
"Bak biri bir şey yaptıysa söyle lütfen. Korkmana ya da utanmana gerek yok" dedi sakince.
Gözlerim doldu yine.
"Zeynep, güzelim bir şey söyle lütfen. Kim yaptı bunu sana?" dedi.
Bir süre sessiz kaldıktan sonra gözlerimi ellerimize çevirdim.
Uzun zamandır dokunmuyordu bana.
Gözümden bir damla yaş aktı.
Yüzüne bakmadan cevap verdim.
"Babam" dedim.
Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum.
"Ne?" dedi şaşkınlıkla.
Gözümden bir damla yaş aktı.
"Babam derken?" dedi kerem.
Zor konuşuyordu.
Bunu beklemiyordu.
Gözlerimi gözlerine çıkardım.
"Babam yaptı" dedim sessizce.
Gözümden bir damla daha yaş aktı.
Babam demeye bile utanıyordum.
Elini uzatıp hemen akan yaşı sildi.
"Neden?" dedi.
Hala şaşkındı.
"Boşver kerem" diyip başımı çevirdim ama hemen çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi.
"Zeynep bana anlatabilirsin, tamam mı? Benden bir şey saklamana gerek yok"
Tekrar ellerimi elleri arasına aldı.
Derin bir nefes aldım.
"Birkaç gündür evde yokum ya" diyip bir nefes daha aldım.
Aldığım nefes yetmiyordu artık.
"Bana-" dediğimde gözümden bir damla daha yaş aktı.
Hemen o yaşı silip tekrar elimi tuttu.
Gözlerimi ellerimize çevirdim ve öyle konuşmaya devam ettim.
"Bana, niye geldin dedi önce. Nereden geldin dedi. Sinirliydi. Sonra"
Derin bir nefes daha aldım.
"Bana, git dedi, günlerdir -"
Sustum. Gözümden akan yaşlar artmıştı.
"Günlerdir, kimin-" Nefes alamıyordum artık.
"şş sakin ol" dedi.
Hala ellerimize bakıyordum.
"Bana, günlerdir kimin altında yatıyorsan oraya git dedi" dedim hızlıca.
Artık ağlıyordum.
Tamamen ağlıyordum.
Gözümden akan yaşlar ellerimize düşüyordu.
"Ne?" dedi şaşkınlıkla.
"Ben de bağırdım biraz, öyle bir şey yapmadım falan dedim. İnanmadı, vurdu. " dedim hızlıca.
Titrek bir nefes aldım tekrar.
Elleri yüzüme gidince gözlerimi ona çevirdim.
Gözyaşlarımı sildi.
"Gel buraya" diyip beni göğsüne çekti.
Ağlamam hızlandı.
Yorulmuştum.
Çok yorulmuştum.
Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum.
Az sonra kerem geri çekilince ben de başımı kaldırdım.
Elleri yüzüme gitti.
Onun vurduğu yerlere dokundu.
Acıtmaktan korkar gibi dokunuyordu.
Sonra eli saçlarıma gidince duraksadı.
Başımın üstüne baktı ve bana döndü.
"Kızarmış?" dedi sorar gibi.
Cevap vermedim.
"Saçını mı çekti?" dedi.
Acı çekiyor gibiydi sesi.
Sanki ben acı çektikçe o da çekiyordu.
Yavaşça başımı salladım.
Dudaklarını başımın üzerine götürdü.
Küçük öpücükler bıraktı oraya.
İyileştirmeye çalışıyor gibiydi.
Ardından geri çekilip yüzümü elleri arasında aldı.
"Özür dilerim, tamam mı özür dilerim" dedi.
"Sen niye gelmiştin oraya ?" dedim.
"Seninle konuşmaya gelmiştim. Zeynep ben sensiz yapamadım, olmadı. Ben hatamı anladım. O an kendimi suçluyordum , seni koruyamadığım için kendimi suçluyordum . Sen acı çektiğin için ben de acı çekiyordum ve bunun için kendimi suçluyordum. Seni bırakmamam lazımdı, aksine daha çok yanında olmam gerekiyordu. Özür dilerim, çok özür dilerim. Sana bunları yaşattığım için çok özür dilerim. Yanında olmadığım için, seni o halde bırakıp gittiğim için çok özür dilerim. "
Gözlerim doldu yine.
Ne olacaktı şimdi?
Ne diyecektim?
Tepkim ne olacaktı?
Affedecek miydim?
Bilmiyorum.
Yüzüme bakıyordu.
Cevap vermedim.
"Beni affedebilecek misin?" dedi.
Cevabımdan korkar gibi sormuştu.
"Bilmiyorum " dedim sessizce.
Gülümsemeye çalışarak
"Neyse, en azından hayır demedin" dedi.
Cevap vermedim.
"Aç mısın? Ya da uykun var mı? Ne yapmak istersin?" dedi.
"Uyumak istiyorum " dedim sessizce.
"Tamam gel" diyip elimden tutup beni kaldırdı.
Odaya girince bana bir tişört verdi.
Kendi eşyalarımı kullanamayacaktım çünkü çantam sırılsıklam olduğu için içindekiler de ıslanmıştı.
Odadan çıktı.
Üzerimi değiştirdim.
Onun kokusu vardı.
Gülümsedim.
Tişört yine sadece kalçamı kapatıyordu.
Yatağa ilerlerken kapıyı tıklatıp içeri girdi. Su getirmişti. Yatağın yanındaki komodinin üzerine koyup bana döndü.
"İyi misin?" dedi.
Gülümsemeye çalışarak başımı salladım.
Yanıma yaklaştı.
Elleri yüzüme gitti. Yanağımı okşadı.
Tepki vermedim.
"Yat hadi" dedi sessizce ve geri çekildi.
Ben yatağa girince bana baktı.
"Bir şeye ihtiyacın olursa karşı odadayım biliyorsun" dediğinde başımı salladım ve odadan çıktı.
Kerem
"Gitme, gitme..."
"Gitme lütfen..."
Gözlerimi yavaşça açtım.
Bu seste ne?
Yavaşça doğrulup anlamaya çalıştım.
"Gitme lütfen..."
Zeynep?
Hemen yataktan hızla inip Zeynep'in odasına gittim.
İçeri daldığımda koşarak yatağın yanına gittim.
"Zeynep?"
"Gitme, lütfen, gitme..."
Kabus görüyordu.
Terlemeye başlamıştı.
Yavaşça yatağın kenarına oturup tekrar seslendim.
"Zeynep, Zeynep uyan güzelim rüya görüyorsun."
"Gitme..." Ağlamaya başladı.
Omzuna dokundum. "Zeynep "
Hala uyanmıyor.
"Zeynep!" diye bağırdığımda sustu.
Sonra tekrar başladı.
Ama bu sefer farklı bir şey diyordu.
"Yapma, yapma baba..."
Baba mı?
Sanırım buraya gelmeden önceki yaşadıklarını görüyordu şimdi de.
Ama az önce ne görüyordu?
Gitme dedi?
Beni mi yoksa?
Bana mı diyordu?
Allah kahretsin!
Ne hale getirdim kızı!
"Dur, vurma..." diye mırıldandı.
"Zeynep uyan hadi" dedim endişeyle.
Terlemeye başladı.
Yüzündeki teri silerken...
Kahretsin.
"Zeynep yanıyorsun güzelim ateşin var, kalk hadi"
Omzunu dürtmeye başladım.
"Vurma..."
"Zeynep!"
"Gitme"
"Gitme!" diyerek bir anda kalktı.
Aniden kalkınca burun buruna gelmiştik.
Nefes almaya çalıştı.
"Zeynep" dedim sessizce.
Ağlamaya başladı.
Gözünden yaşlar gelmeye başladı.
Ağlama, dayanamıyorum ağlama!
Hemen sarıldım.
O bana sarılmadı ama ben sarıldım.
Sımsıkı sarıldım ona.
Dayanamıyordum onu bu halde görmeye.
Yavaşça geri çekildim.
"Ateşin var, duş almalısın" dediğimde yatağa geri yattı.
"İstemiyorum" dedi sessizce.
"Zeynep lütfen hadi, hasta oldun bak"
"Hiç uğraşamam şimdi" dedi huysuzca.
Sırıtmaya başladım.
"Ben uğraşırım, gel yıkayım seni" dediğimde gözleri şaşkınlıkla kocaman oldu.
Şu an çok tatlıydı.
"Ne?"
"Suyun altına gireriz sadece. Yardım ederim sana" dedim.
Lütfen lütfen!
Bir süre sessiz kaldı.
"Kerem üşüyorum ama suya giremem"
"Üşüdüğün için suya girmen lazım" dedim ve ayağa kalktım.
"Ben suyu ayarlayacağım. Sen de kalk ve gel, tamam mı?" dediğimde isteksizce başını salladı.
Odanın içindeki banyoya gidip suyu açtım.
Zeynep
Banyoya gittiğinde salakça sırıtmaya başladım.
Aslında banyoya girmeye niyetim yoktu ama beraber girelim diyince dayanamadım.
Yavaşça yataktan çıkıp banyoya ilerledim.
Kerem bana döndü.
"Gel" dediğinde yavaşça duşakabine girdim .
Kerem hemen tişörtünü çıkarıp banyonun dışına fırlattı ve kapıyı kapattı. Bana döndü.
"Titriyorsun" dediğinde "Üşüyorum çünkü" dedim.
Fıskiyeyi açtı.
Elini uzattı .
Elini tuttuğumda beni yavaşça kendine çekti.
Hemen önünde durdum.
Suyun altındaydık ikimizde.
Üzerimde kerem'in tişörtü vardı neyseki.
Şu an sadece birbirimize bakıyorduk.
Suyun altında ikimizde ıslanıyorduk ve birbirimize bakıyorduk.
Gözlerimizin içine.
Özlemiştim.
Çok özlemiştim.
Elini uzatıp hafifçe yüzümdeki saçı alıp kulağımın arkasına götürdü.
"Az önce, kabusunda, gitme derken, bana mı diyordun?" dedi.
Cevabımdan korkuyor gibiydi.
Yalan söylemeyecektim.
Yavaşça başımı salladım.
Titremem yavaşlamıştı.
İki eli de yanağıma gitti.
Alnını alnıma yasladı.
Gözlerimi kapattım.
Kokusunu içime çektim.
Nefesini hissettim.
Aynı pozisyondayken "özür dilerim, çok özür dilerim" dedi.
Sesi acı çekiyor gibi çıkıyordu.
Cevap vermedim.
"Beni affedebilecek misin?" dedi.
Yavaşça gözlerimi açtım.
Bana bakıyordu.
Tam gözlerime.
Ne diyecektim?
Affedecek miydim?
"Bilmiyorum" dedim sessizce.
"Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?" dediğinde başımı iki yana salladım.
"Zeynep -" sözünü kestim.
"İnanmıyorum, bilmiyorum. Sevseydin bırakıp gitmezdin, yanımda olurdun."
Gözlerim dolmaya başlamıştı ama akan su bunu görmesini engelliyordu.
"Zeynep, sana yemin ederim seni çok seviyorum. Aşığım lan ben sana aşığım. Sence bu kadar kolay mı vazgeçmem. Senden vazgeçmedim. Sana yemin ederim senden vazgeçmedim. Vazgeçemem. İstesem de yapamam bunu. Seni orada ağlarken bırakmak kolay mıydı sanıyorsun? Senin canın yanıyor diye benim nasıl canım yandı biliyor musun? Ama o an gerçekten sana acı çektirdiğimi düşünüyordum. Sadece daha fazla canını yakmamak için gittim. Dayanamadım zaten. Seni görmek istedim. O gittiğimiz yemeği ben söyledim, ben ayarladım. Seni görmek istedim, seni çok özlemiştim. Ya senin bayıldığını duyunca ölüyordum ben ölüyordum. Senin yanında olmadığım için kendimden nefret ettim ben. Zeynep seni seviyorum. Seni gerçekten seviyorum ve bu değişmeyecek. Tamam mı? Özür dilerim. "
Gözümden bir damla yaş aktı.
"Kerem" dedim sessizce.
Bana bakıyordu.
Güzel bir şey söylemem için bana bakıyordu.
Kötü bir şey söylememden korkuyor gibi bakıyordu.
Derin bir nefes aldım. Yüzümdeki ellerinin üzerine ellerimi koydum.
Alnım hala alnına yaslıydı.
"Sakın bir daha beni bırakma" dedim yalvarır gibi.
Acıyla gülümsedi.
"Asla" dedi gülerek.
Ben de hafifçe gülümsedim.
Gözlerime bakmaya devam etti.
Sırılsıklam olmuştuk.
Az sonra gözleri dudaklarıma kaymaya başladı.
"Seni öpebilir miyim?" dedi sessizce.
Gözleri tekrar gözlerime çıktı.
Cevap vermeden yavaşça dudaklarımızı birleştirdim.
Uzun bir süre buna devam ettikten sonra geri çekildim.
Suyu kapattı.
Dolaptan bir havlu aldı.
"Ben çıkıyorum, giyinip gel, odadayım" diyip çıktı.
Giyinip gel mi?
Ben kıyafetlerimi almadım ki?!
Odadaydı!
Ne yapacağım şimdi?!
Hızla üzerimdeki ıslak kıyafetlerden kurtuldum.
Havluyu alıp sarındım.
Yavaşça kapıyı açtım.
Kerem yatakta oturuyordu.
Beni havluyla görünce sırıtmaya başladı.
"Biraz daha devam etmek istiyorsun sanırım"
Gülerek gözlerimi devirdim.
"Eşyalarımı almamışım." dedim.
"Tamam giyin burada" dedi.
Hala sırıtıyordu.
"Çıkarsan giyineceğim"
"Benden mi utanıyorsun?"
"Kerem!" dedim gülerek.
"Tamam tamam" dedi ve yaklaşıp yanağıma bir öpücük kondurup çıktı.
Hızlıca giyindim.
Çantamdaki kıyafetlerim kuruduğu için onlardan giydim.
Saçlarımı kurutup aynanın karşısına geçtim.
Salak salak sırıtmaya başladım.
Az önce çok güzeldi.
Gerçekten çok güzeldi.
Tarağı saçıma dokundurduğum sırada kerem içeri girdi.
Bana yaklaştı.
"Ben tarıyım mı?" dedi gülümseyerek.
"Olur" dedim.
Arkama geçti.
Tarağı elimden aldı ve yavaşça taramaya başladı.
Ardından saçlarıma bir öpücük kondurdu.
"Baban nasıl kıydı saçlarına?" dediğinde gözlerimi kaçırdım.
Tarağı bırakıp kollarını karnıma doladı. Ellerimi ellerinin üzerine koydum ve aynada gözlerimiz birleşti.
"Çok seviyorum be seni" dedi.
Bende. Bende seni .
Her ne kadar Nisa ve Yunus'a sevmediğimi söylesem de, ona aşık olduğumun farkındaydım.
Ama bunu ona söyleyemedim.
Biraz zamana ihtiyacım vardı.
Ne yapacağım ben ya?
Yatarken giyecek bir şeyim yok.
Nisa'da kalırken hep ondan giyiniyordum.
Pantolonla da yatamam ki.
"Ne oldu?" Aniden duyduğum sesle irkildim.
"Aklımı aldın ya" dediğimde gülümseyerek bana doğru geldi.
"Hani yatacaktın? Neyi bekliyorsun?"
"Giyecek bir şeyim yok. Pantolonla da rahat edemem ki" dediğimde ellerini belime koydu ve beni kendine çekti.
"Benim tişörtlerimden giysene" dediğinde gülümsedim.
"Cidden mi?"
"Evet. Benim tişörtüm senin tişörtün, niye soruyorsun ki? Direk alabilirsin dolaptan" dediğinde ellerimi boynuna doladım ve yanağına bir öpücük kondurdum. "Teşekkür ederim."
"Hadi sen giyin, ben de üzerimi değiştirip geliyorum" dedi ve arkasını döndü.
"Geliyorum derken?" dediğimde duraksadı ve bana baktı.
"Şey, ben beraber uyuruz diye düşünmüştüm ama, istemezsen olmaz tabi"
Sonlara doğru sesi kısılmıştı.
Kabul etmememden korkuyordu.
"Olur uyuruz" dediğimde gülümseyerek odadan çıktı.
Ben de üzerimi değiştirdim.
Tam yatağa gireceğim sırada kerem odaya girdi. Altında bir eşofman vardı ve üstü çıplaktı.
Gözlerimi vücudundan zor da olsa ayırdım ve gözlerine baktım.
Geçip yatağa uzandı ve bana da yer açtı. Gülümseyerek yanına uzandım ve ona döndüm.
İkimiz de birbirimize bakıyorduk.
Az sonra ona biraz daha yaklaştım.
Burnum burnuna değiyordu.
Dibine kadar girmiştim.
Elimi yanağına koyup okşadım.
Gülümseyerek "İyi geceler" dedim.
"En iyi geceler senin olsun güzelim"
Gözlerimi kapattım ve özlediğim kokusuyla ve nefesiyle uykuya daldım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.42k Okunma |
330 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |