Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@anonimm_z

Bir insan neden birilerinin kendisini sevmesini ister ki?

Ben istemiyorum. Belki de henüz sevildiğimi hissetmediğim içindir, bilmiyorum. Ama istemiyorum. Çünkü biri seni sevdiği zaman, senin de onu sevmeni bekliyor. Sanki sen de onu sevmek zorundaymışsın gibi davranıyor ama kimsenin böyle bir zorunluluğu yok. Biri beni sveiyor diye ben de onu sevmek zorunda değilim. Biri bana iyi davranıyor diye, yardım ediyor diye veya merak ediyor diye ben de aynılarını ona yapmak zorunda değilim. İnsanların neden yaptıkları iyilik sonrası veya bize verdikleri sevgi sonrası karşılık beklediğini hiç anlamıyorum. Karşılık bekleyeceksen sevme kardeşim. Yardım etme, düşünme beni, endişelenme. Eğer bunları bir karşılık için yapıyorsan yapma. Karşılık bekledikleri zaman bana hissettirdiği tüm o güzel duygular yapmacık geliyor. Çünkü insan sevdiği zaman, birine değer verdiği zaman onun için yaptığı her şeyi karşılıksız yapmalı. Ama günümüzde ki insanların çoğu bunu bir karşılık uğruna yaptığı için kimin gerçekten bize değer verip vermediğini anlayamıyoruz. Bu yüzden de sevmediğim kimsenin beni sevmesini istemiyorum çünkü yapmacık insan sevmiyorum. Bu yüzden eğer duygularınızda ciddi değilseniz, sevmeyin kardeşim beni.

Ne alaka bilmiyorum ama bir an bunları söyleyesim geldi. Her neyse.

 

"Ne ara kaçtı bu ya?" dedim şaşkınlıkla. Kerem sıkıntılı bir nefes verdi. "Neyse hadi gidelim, otobüsü kaçıracağız." dediğinde durağa doğru yürümeye başladık. "Kerem ben öür dilerim ya, benim yüzümden kaçtı, ben seni çağırmasaydım-" derken sözümü kesti. "Hayır tabi ki Zeynep, seninle ilgisi yok. Sen korkmuştun, gayet normaldi. Hem okula gidince zaten anlayacağız Fırat mı değil mi?"

"Eğer Fırat'sa ne yapacağız?"

"Bilmiyorum ama kesinlikle bunun hesabını soracağım."

"Peki ya Fırat değilse? Hiç bilmediğimiz biri peşimdeyse?" derken yeniden korkmaya başladım. "Merak etme, onu da bulur bunun hesabını sorarız. Sen bunları düşünme."

Cevap vermedim. Nasıl düşünmem ki? Benim peşimde biri var. Kim olduğu belli değil, ne zaman karşıma çıkacağı belli değil.

 

Hiç konuşmadan durağa geldiğimizde Nisa'nın çoktan geldiğini gördük. Bizi beraber görünce şaşırdı. Hemen sorgulamaya başladı. Okula gidene kadar olanları anlattım. Ben Nisa ile konuşurken Kerem de sessizce bizi dinliyordu. Okula varıp dış kapıdan gireceğimiz sırada Kerem kolumdan tutarak durdurdu beni. Nisa bizi bırakıp sınıfa ilerlemişti. 'Ne oldu?' der gibi bir bakış attım Kerem'e. "Bu olanları bizimkilere anlatsam sorun olur mu? Merak etme, kimseye söylemezler. Hem kim olduğunu bulmamızda yardım ederler."

Açıkçası bunu sormasına şaşırmıştım. Başkası olsa hemen anlatırdı arkadaşlarına ama o bana sormayı tercih etmişti. Bu hoşuma gitti. "Tabi ki anlatabilirsin, kimseye söylemedikleri sürece sorun olmaz." dediğimde "Tamam." dedi. Ve okula girdik.

 

İlk derste Fırat'ta bir değişiklik yoktu. Hiçbir şey anlayamadım. Teneffüste Kerem'gil, Yunus v biz kantine inmiştik. Kerem onlara olanları anlatıyordu. Yunus "Ne?! Nasıl ya? Bana niye söylemedin? İyi misin sen bir şey olmadı değil mi?" dedi endişeyle. "Hayır merak etme bir şeyim yok." dedim. Mustafa "Zeynep sence kim olabilir? Bir tahminin var mı?" deyince "Hayır ama biz Fırat'tan şüpheleniyorz." dedim Kerem'e bakarak. "Emin değiliz ama, bu yüzden o mu değil mi anlamamıza yardım etmeniz gerekiyor." dedi Kerem. "Tamam ama ya Fırat değilse?" dedi Göktuğ. "Eğer o değilse bile kim olduğunu illa ki bulacağız." dedi Kerem bana bakarak. O sırada zil çaldı ve sınıfa çıktık. Sınıfa beraber girdiğimizi gören Cemre gözlerini bize dikmişti ama onu umursamadan sırama oturdum.

 

5. derse başladığımızda canım sıkılmıştı çünkü hoca yoktu. Aslında ders çalışmam gerekiyordu ama kafam dolu olduğu için yapamıyordum. Sessizce sınıfı izliyordum. Kimisi konuşuyor, kimisi telefona bakıyordu. Fırat da telefonuna bakıyordu. Bugün bir kez yanıma gelmişti ama her zaman ki gibi konuşmuştu, değişen bir şey yoktu. Bakışlarım resim çekinen Nisa'ya kaydı. "Napıyorsun kızım değişik değişik hareketler?" dedim yüzümü buruşturarak. Çünkü resim çekinirken dudaklarını falan büzüyordu ve ben hiç sevmezdim öyle şeyleri. "of Zeynep, her fotoğraf çekindiğimde aynı şeyi söylüyorsun." dedi telefonunu bırakarak. "Çünkü sen her seferinde şekilden şekilde giriyorsun." dedim. "Sıkıldım ne yapıyım? Ne oldu Fırat meselesi? Hala bir şey anlamadınız mı?" dediğinde iyice ona yaklaştım. "Ştt sessiz ol, hayır aynı davranıyor." "Bence var." dediğinde anlamayarak yüzüne baktım. Nisa arkasını dönüp biizmkilere yaklaştı. "Sizce bugün Fırat'ta bir farklılık yok mu?" Yunus ve Göktuğ da sıralarını yanımıza çekmişti. "Evet ben de fark ettim. Bugün fazla sessiz." dedi Kerem. "Ne olacak şimdi?" dedi Mustafa. "Biraz daha bekleyelim, elbet bir yanlışını görürüz." dedi Kerem. Tam o sırada aklıma bir şey geldi. "Bir dakika ya, o kişi Fırat olamaz ki." dediğimde hepsi merakla bana döndü. "Niye?" dedi Yunus. "Bugün Kerem ona vurdu çünkü, illa ki yüzünde herhangi bir kızarıklık veya iz olması gerekiyor." dediğimde Kerem onaylayarak başını salladı. "Tabi ya, nasıl gelmedi bu aklıma?" dediğinde gururlu bir bakış attım. Sadece benim aklıma geldi çünkü. Ne kadar da zekiyim.

"O zaman Fırat değil kesin." dedi Göktuğ. Onaylayarak başımı salldım. "O zaman kim olduğunu bulmamız lazım." dedi Mustafa. "Zeynep sen yine de tek başına dışarı falan çıkma." diye uyardı Yunus. "Tamam." dedim sadece. O sırada Cemre ile gözgöze geldim. Sinirle bana bakıyordu. Kendi kendime sessizce 'gerizekalı ya' dedim ama sanıırm Kerem duymuştu. "Boşver onu, takma kafana." dedi. "Umurumda değil." diyerek bakışlarımı Cmere'den ayırdım. Şu an daha önemli işlerim vardı, onunla uğraşamazdım.

 

Boş olan iki ders fazlasıyla sıkıcıydı. Şimdi de son iki dersimiz bedendi ve dışarı çıkmıştık. Kimisi banklara dağıldı, kimisi volybol oynamaya başladı, kimisi futbol. Fırat da dahil. Biz de Nisa ve Yunus ile bir banka oturmuştuk. Kerem'gil de az ötede ki bir banka geçmişti. Nisa ve Yunus ohbet ederken ben de etrafı izliyordum. Bahçeye göz gezdirirken Kerem ile gözgöze geldik. O da diğerlerinin sohbetine katılmamıştı belli ki. Bir süre ona baktıktan sonra gölerimi kaçırdım ve futbolu izlemeye başladım. Maç izlemek hep hoşuma gitmiştir. Onları izlerken bir anda bana doğru gelen top sertçe yüzüme çarptı. Sanırım beyin kanaması falan geçiriyordum çünkü bir anlığına beynimin sallandığını hissettim. O nasıl bir güç uygulamaktır? Hemen Nisa ile Yunus ayaklandı. "Zeynep, iyi misin? Bana bak bir şeyin var mı?" demeye başladılar. Elim hala kafamı tutuyordu ve başım yerdeydi. Bir anda elimin üstünde bir el hissettim. Başımı kaldırdığımda Kerem'in başıma baktığını gördüm. "Dur bakıyım" dediğinde elimi çektim elinin altından. "Kızarmış, şişer birazdan." dedi başımı incelerken. "Tamam bir şeyim-" derken başıma üflemesiyle donakaldım, cümlemi de tamamlayamadım. Bunu beklemiyordum. O da ne yaptığını anlamış olacak ki bir anda geri çekildi. Garip bir andı.

 

O sırada yanımıza Fırat'ın geldiğini gördüm. "Zeynep iyi misin? Yanlışlıkla oldu kusura bakma." dedi. O mu atmıştı? "Neyse tamma sorun yok." diyeceğim sırada Kerem'in Fırat'a yumruk atmasıyla sözüm yarıda kaldı. Fırat yere düşmüştü. "Ne pardonu lan?! Dikkat etsene!" dedi Kerem sesini yükselterek. İkinci yumruğu geçireceği sırada kolundan tuttum. "Tamam Kerem ne yapıyorsun? Özür diledi işte." dedim şaşkınlıkla. Bu kadar büyütmeye ne gerek vardı? "Sen bir de bunu mu savunuyorsun bana?" dedi bir anda bana. Fırat'ı bırakıp tamamen bana döndü. "Topu yanluşlıkla atmış bir xuçu yok." dedim ben de ses tonumu onunki gibi yükselterek. Çoğu kişi bize bakıyordu. Harika!

O sırada Fırat ayağa kalkmıştı bile. "Tamam Zeynep boşver sen." dedi. Ben daha cevap veremeden "Lan sen daha ne konuşuyorsun! Siktir git şuradan!" diye bağırdı Kerem. "Lan sana ne oluyor! Top Zeynep'e geldi, bir şey diyecekse o der zaten, sen ne karışıyorsun!" diye Fırat da sesini yükseltti. Haklı ama.

Kerem de ona bağıracağı sırada kolunu tuttum ve "Kerem tamam yeter, Fırat sen de git. Önemli değil tamam, uzatmayın artık." dedim. O sırada Cemre araya girdi ve bana bağırdı. "Kızım sen ne yüzsüzsün ya! İkisini de kendine istiyorsun değil mi?! Yetmiyor mu biri sana? Bırak Kerem'İn kolunu!" Sana ne oluyor be sıçan!

"Sana ne oluyor ya?! Sen ne karışıyorsun? Senlik bir konu yok Cemre, bak işine!" diye ben de ona bağırdım. "Kızım seni gebertirim!" diyerek üzerime yürümeye başladı ama Kerem önüme geçti. "Uzatma Cemre, senlik bir şey yok" dedi. Cemre bozulsa da belli etmedi. "Şimdi de onun tarafını mı tuutyorsun Kerem?" dedi sanki hayal kırıklığına uğramış gibi. "Ben kimsenin tarafını falan tutmuyorum Cemre. Seni ilgilendiren bir şey yok, gidebilirsin!" dedi Kerem sert bit şekilde. Bana öfkeli bir bakış attıktan sonra arkasını döndü ve gitti. Fırat da ondan sonra gitti. Kerem bana döndü ma o da öfkeli bir bakış atıp gitti. Diğerleri de peşinden.

Topu ben kafama yedim, niye herkes bana öfkeli bakışlar atıyor?! Hdi diğerlerini anladım da Kerem'e ne oluyor?!

 

Sinirle yerime oturduktan sonra Yunus buz almaya gitmişti. "Ben mi suçluyum ya?" dedim ikisine. Buzu da kafama tutuyordum. "Hayır tabi ki Zeynep, Fırat geldi özür diledi. Tamam ondan beklenmedik bir şeydi ama yaptı." dedi Nisa. "Bence de, Kerem niye bu kadar abarttı ki?" dedi Yunus. "Ne biliyim ya!" dedim öfkeyle. "Hele şu Cemre'ye ne oluyorsa? Sıçan gibi her delikten çıkıyor."

"Onları bilmem ama bence Kerem'in niye bu kadar büyük tepki verdiği belli." dediğinde ikimiz de Nisa'ya döndük. "Niyeymiş?" dedim merakla. "Kıskandı da ondan." dediğinde gözlerimi devirdim. Yine aynı mevzu. "Ne kıskanması? Ben bir şey mi kaçırdım?" dedi Yyunus merakla. "Kerem Zeynep'ten hoşlanıyor." dedi Nisa. "Yok öyle bir şey" diye itiraz ettim. "Var" dedi Nisa. "Olabilir" dediğinde inanamaz gibi Yunus'a döndüm. Sen de mi? "Kıskandığı için sinirlendi ve tepkisi de büyük oldu." dediğinde Yunus, Nisa da onu onayladı. "Saçmalıyorsunuz ikiniz de. Ben buzu bırakmaya gidiyorum." deyip yanlarından ayrıldım. Bu saçmalığı dinlemeyecektim.

 

Buzu bıraktıktan sonra tekrar aşağı ineceğim sırada biri kolumdan tuttu ve yanımızdaki kapıyı açıp beni içeri soktu. Kerem? "Ne oluyor?" dedim kaşlarımı çatarak. Bu da iyi alıştı bizi gizli gizli sınıflara sokmalara!

"Sinirlisin bana sanırım?" dediğinde "Sence?" dedim. "Zeynep ben o an çok sinirlendim sen Fırat'ı savununca. Sinirlendiğimde ne yaptığımın farkında olmuyorum." dedi. "Bana ne Kerem? Hem ben Fırat'ı savunmadım, haklı olduğu için ona bir şey yapmanı engelledim o kadar. Sinirlenmeni gerektirecek bir şey yoktu. Sen niye bu kadar abarttın anlamadım?" dedim.

"Ben onun topu yanlışlıkla attığına inanmıyorum."

"Gözlerinle mi gördün?é dediğimde cevap vermedi. "her neyse, kapatalım konuyu." dedim gergince. "Başın nasıl oldu?" dedi sakin bir şekilde. "Daha iyi."

"Cemre'yi de takma kafana."

"O da ayrı bir gerizekalı zaten, her yerden çıkıyor. Ne oluyorsa ona?" dedim yeniden sinirlenerek. "Cemre işte, ne bekliyorsun ki? Boşver onu." dedi. "Tamam" dedim sadece. Daha fazla bir şey konuşmadan bahçeye çıktık yeniden. Bu sefer Kerem'gille birlikte oturmuştuk. Ona olan sinirim geçmişti galiba.

 

Biz oturmaya devam ederken Fırat bana uzaktan 'Bir gelsene' bakışı attı. !Ne oldu?' der gibi baktım ben de. Okulun arkasını işaret etti ve oraya doğru gitti. Yerimden kalktığımda herkes bana döndü. "Ben birazdan geliyorum." deyip yürümeye başladım. Nisa'nın arkamdan "Nereye?" dediğini duysam da cevap vermedim. Aferi Zeynep, hiç şüphelenmediler şu an!

Fırat'ın yanına geldiğimde "Ne oldu? Niye çağırdın?" dedim. "Başın nasıl?" dedi. Gerçekten umurunda mı yoksa öylesine mi soruyor anlayamadım. "İyi" dedim soğuk bir şekilde. Hala sevmiyordum onu. "Sana Kerem'gilin tehlikeli olduğunu, onlardan uzak durman gerektiğini söylemiştim." dedi. "Sence senin dediklerini umursuyor gibi mi duruyorum?"

"Yanlış yapıyorsun Zeynep, onlarla bu kadar yakın olma."

"Seni ilgilendirmez Fırat. Ayrıca niye sürekli aynı şeyi söylüyorsun? Bildiğin bir şey varsa söyle, yoksa da kendi fikirlerine kendine sakla." dedim sertçe. Tam ağzını açmıştı ki biri "Ne oluyor burada?" dedi. Tabi ki Kerem gelmişti yanımıza. İnşallah yine bir sorun çıkmaz. "Yok bir şey, konuşuyoruz." dedim sessizce. Çenesinin ucuyla Fırat'ı işaret ederek "Bununla mı?" dedi. "Evet benimle, ne oldu bir sorun mu var?" dedi Fırat. Kerem cevap vereceği sıraa araya girdim ve "Bitti zaten konuşmamız, hadi Fırat git artık." dedim hızla. "Sana dediklerimi unutma." deyip yanımızdan uzaklaştı. Kerem sinirle bana döndü. "Ne konuştunuz?"

"Bir şey konuşmadık ya, başımı sordu. Hadi gidelim." deyip bir adım atmıştım ki kolumdan tuttu. "Zeynep niye benden saklıyorsun? Sürekli onu koruyorsun. Ondan hoşlanıyor musun yoksa?" dedi. Cevabımdan korkar gibi bakıyordu. Bunu ciddi ciddi düşünmüş müydü?

"Sen ne saçmalıyorsun?" dedim sinirle. "Bilemiyorum, gizli gizli buluşmalar, bana karşı onu savunmalar." dedi ve gayet ciddiydi. Nasıl böyle bir şey düşünebilirdi? "Kerem sen ne dediğinin farkında mısın? Onun beni takip eden kişi olduğundan şüpheleniyorduk biz! Sence ben nasıl ondan hoşlanabilirim? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" dedim ve sesime maalesef hayal kırıklığı vardı biraz. Çok sinirlenmiştim. Yanından geçip gideceğim sırada tekrar kolumdan tuttu ama bu sefer sertçe ittim elini. "Bırak!" dedim sertçe. Ardından hızla sınıfa çıktım. Beden dersi bitene kadar orada bekledim. Sonra da Nisa ile birlikte eve gittik. Tabi ki bu süreçte ona ve Yunus'a olanları anlatmıştım. Biraz duygusal tepki verdiğimi düşünüyorlardı. Günüm yaklaştığı için olabilirdi, bilmiyorum.

 

Sabah daha alarm çalmadan kalkmıştım. Biraz yatakta oyalandıktan sonra hazırlanıp evden çıkmıştım hemen. Durağa doğru yürürken yine aynı kişinin beni takip ettiğini gördüm. Yüzünü bilmiyordum ama giydikleri aynıydı. Adımlarımı hızlandırdım. Adım seslerinden onun koştuğunu anladığımda ben de koşmaya başladım ama o bana yetişti. Bağıracağım sırada ağzımı kapattı. Ben daha ne olduğunu anlamadan elini cebime koydu ve hızla gitti. Ne olduğunu anlayamasam da korkum devam ediyordu. Elimi cebime soktuğunda bir kağıt koyduğunu anladım.

 

DÜŞÜNDÜĞÜN KİŞİ DEĞİLİM!

 

Bu ne demekti şimdi? Düşündüğüm kişi Fırat'tı. Gerçi onun olmadığını anlamıştık ama sonuçta tek tahminim oydu. Peki ama o kişi Fırat'tan şüphelendiğimi nasıl anladı? Durağa gidene kadar bunu düşündüm. Nisa'ya olanları anlatacaktım ama otobüs çoktan gelmişti ve ortalık yerde bunu konuşmak istemiyordum. O yüzden okula sakladım.

Ona anlatacağım bir şey olduğunu ama öğle arasında konuşmak istediğimi söylemiştim. Teneffüsler çok kısa olduğu için konuşmamız yarım kalabilirdi. Böylece ben de biraz daha düşünmüş olurdum notu.

 

Tuvaletten çıktıktan sonra sınıfa giderken arkamdan Kerem'in sesini duydum. "Zeynep, bunu düşürdün." dedi ve elind ebir kağıt vardı. Bu o kağıt! Ben kağıdı alamadan açtı ve okudu. "Ne bu?" dedi merakla. Ona hala sinirli olduğum için anlatmayı düşünmüyordum. "Seni ilgilendirmez" deyip gideceğim sırada durdurdu beni. "Zeynep bana hala sinirli olduğunu biliyorum ama anlatabilirsin." dedi sakince. Ona sinirim geçmemişti ama bana yardımcı olabilirdi. "Tamam ama burada olmaz." dediğimde "Gel" diyerek yürümeye başladı. Peşinden gittiğimde boş sınıflardan birine girdik. "Anlat bakalım" dedi bana dönerek. "Bu sabah yola çıktığımda yine beni takip etmeye başladı." dediğimde hemen kaşlarını çattı. "Bir şey yapmadı ama. Bu kağıdı cebime koyup gitti." dediğimde şaşırdı. "Öylece gitti mi?" dediğinde başımı salladım. Sıkıntılı bir nefes verdi. "Notta düşündüğün kişi değilim yazıyor. Bizim düşündüğümüz kişi Fırat'tı ama o, ondan şüphelendiğimizi nereden biliyor?" dedim. "Çok yakınımızdan biri ama kim? Resmen oyun oynuyor."

"Ne yapacağız?" dedim. "Artık daha dikkatli bakacağız etrafımıza. Sanırım okuldan biri. Yine de Fırat'ı da izleyelim, ne olur ne olmaz. " dediğinde "Tamam" dedim. Sınıftan çıkmak için arkamı dönmüştüm ki kolumdan tutup kendine çevirdi beni. "Zeynep özür dilerim." dedi bir anda. Bunu beklemiyordum, şaşkınlığımı saklayamadım. "Ben sizi sürekli konuşurken falan görünce, bir de sen bana onu savununca sinirlendim ben. Yanlış düşündüğümün farkındayım." dedi. "Kerem sende ki sorun bu. Sorgulamadan yargılıyorsun. Bana orada ne konuştuğumuzu sorunca ben sana zaten açıklarım ama sen sinirinle hareket ediyorsun ve bağırmaya başlıyorsun." dedim sakince. "Özür dilerim." dedi tekrar. "Neyse tamam, sorun yok. Hadi gidelim." dediğimde "O gün ne demişti sana?" dedi. "Sinirleneceğin bir şey ama önemi yok. Açmayalım konuyu." dedim. "Bizim hakkımızda konuşuyor değil mi?" dediğinde sessizce başımı salladım. "Geçen beni uyarmıştı ya, yine aynı şeyleri söyledi. Gerçekte önemsiz şeyler." dedim. "Tamam" dediğinde oradan çıktık ve sınıfa ilerledik. Sınıfa birlikte girdiğimizi gören Cemre öfkeli bakışlarını bana dikti ama onu umursamadan sırama oturdum.

 

Öğle arasında Kerem'le birlikte not meselesini diğerlerine anlattık. Nisa korkuyla "Yani bu kişi gerçekten senin peşinde. Zeynep ya sana bir şey yaparsa?" dedi. Kerem "Zarar verecek olsa bu sabah verirdi. Bence amacı başka bir şey." dedi.

"Ama ilk karşılaştıklarında neredeyse zarr verecekti. Emin olamayız bundan."

"Yunus'a katılıyorum. Biz yine de önlemimizi alalım. Zeynep sen de dikkatli ol." dedi Mustafa. "Bence de. Zeynep sen eğer takip edildiğini hissedersen hemen beni ara, evimiz yakın. Kolay ulaşırım sana." dedi Kerem. Başımı salladım sadece. Konu uzadıkça korkum da artıyordu.

 

Bugün çok sıkıcıydı. Bu ders de bittikten sonra geriye sadece bir ders kalıyordu. Zilin çalmasıyla Cemre kapının oradan başıyla gelmem için işaret yaptı. Anlaşılan canı sıkılmıştı. Tuvalete gideceğimi söyleyerek sınıftan çıktım ve Cemre'nin peşinden gittim. Tuvalete geitrmişti beni. "Ne diyeceksen kısa kes Cemre, şu an seninle uğraşamam." dedim umursamazca. Bir anda kollarımdan birileri tuttu ve bir sandalyeye oturttular beni. Başımı kaldırdığımda bunların Hazal ve Bade olduğunu gördüm. "Ne oluyor ya?!" dedim üzerimdeki şoku atar atmaz. Cemre üzerime doğru yürüyüp hemen önümde durdu ve yukarıdan bakmaya başladı bana. "Sana Kerem'den uzak duracağını, eğer durmazsan sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağını söylemiştim." dedi dişlerini sıkarak. Ayağa kalkmaya çalışsam da ikisine birden gücüm yetmiyordu. "Sen saçmalıyorsun sen ya?!" diye bağırdım. Sırıtarak "Bu sana ilk dersimiz. Bundan sonra akıllanırsın heralde. Akıllanmazsan da daha kötüleriyle karşılaşırsın. Bu sadece bir ön gösterim." dedi ve ben daha ne olduğunu anlayamadan bşımdan aşağı buz gibi bir su döküldü. Kafamı kaldırdığımda Hazal'ın elindeki kocaman kovayı başımdan aşağı döktüğünü anladım. Su buz gibiydi ve ben donmuştum. Daha fazla bir şey söylemeden tuvaletten çıktılar ama ben sinirden ağlamak üzereydim. Ayağa kalktığımda kıyafetlerimden ve saçımdan sular damlıyordu. Hepsini elimden geldiğince sıktıktan sonra tuvaletten çıktım. Sınıfın kapısına gelince girmek yerine kapıda, Nisa'nın beni görmesini bekledim. Az sonra Nisa'nın gözleri beni bulduğunda bir şeyler söyledi ama ben duymadım. Sonrasında da bizimkilerin hepsi bana döndü. Şok olmuş şekilde bana bakıyorlardı. Nisa ayaklanınca Kerem de ayağa kalktı ve ikisi yanıma geldi.

 

"Ne oldu kızım sana? Kim yaptı bunu?" dedi Nisa şok halde. "Sonra anlatırım, bana kıyafet lazım." derken kollarımı birbirine sardım çükü donuyordum. "Ben de yedek eşofman var ama üzerine bir şey yok." dedi Nisa. "Kahretsin ya, ne yapacağım?" dedim sıkıntıyla. Kerem "Bende tişört var." dediğinde hemen gülümsedim. "Tamam hadi." deyip soyunma odasına ilerledik. Kerem çantasından tişörtü alıp gelmişti. Kızların soyunma odasına girmiş, kapıyı da kilitlemiştik. Kabinlerden birine girip hemen üzerimi değiştirdim. Nisa'nın eşofmanı tam olmuştu çünkü o zaten kısa seviyordu. Kerem'in tişörtü ise kalçama kadar inmişti. Kolları dirseklerime geliyordu. Yine de buna şükür. Hemen saçlarımı da düzeltebildiğim kadar düzelttim ve kabinden çıktım. İkisi de merakla beni bekliyordu. "Teşekkür ederim, yarın getiririm." dedim Kerem'e. "Önemli değil, sen olayı anlat artık." dedi. Nisa da "Evet ya, kim yaptı bunu sana? Üstelik sen buna nasıl izin verdin?" dedi. "Kantine anlatayım. Son ders olduğu için görevli falan gelebilir." dediğimde biz Kerem'le kantine indik. Nisa da çantalarımızı alıp gelmişti. İkisi de sessizce benim konuşmamı bekliyorlardı. "Cemre yaptı." dedim bir anda. "Ne?" dedi Nisa şaşkınlıkla. Kerem de bunu beklemiyordu anlaşılan. "Neden?" dedi. "Size anlatmıştım ya zaten tehdit ettiğini. Beni tuvalete çağırdı. İşte neymiş dediğini yapmamışım falan. Normalde tabi ki buna izin vermezdim ama Bade ve Hazal beni kollarıman tutup oturttu. İkisine birden gücüm yetmedi. O da buz gibi bir kova dolusu suyu başımdan aşağı döktü." diy anlattım. Nisa Nasıl ya? Keşke ben de gelseydim seninle tuvalete, seni yalnız bıraktım." dedi pimanlıkla. "Saçmalama, eninde sonunda yapacaklardı bunu." dedim onu rahatlatmaya çalışarak. Kerem düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. "Benim yüzümden." dedi bir anda. "Ne? Seninle alakası yok, saçmalama." dedim. "Eğer ben senden uzak dursaydım olmayacaktı bunlar." dedi. "Saçmalama Kerem, hem sen bana yardım ettiğin için yanımdasın." dedim. "Orası öyle ama..." deyip sustu. "Senin suçun değil. Cemre işte, yanındaki her kzıı tehdit ediyor zaten. Sadece Zeynep tehditlerine boyun eğmediği için bunlar oldu." dedi Nisa. Kerem sıkıntılı bir nefes verdi. Bir süre hepimiz sessiz kaldık. Zil çalınca hiç konuşmadan durağa doğru yürümeye başladık. Bugün Kerem de otobüsle gelecekti anlaşılan.

 

Otobüsten indikten sonra Nisa bizden ayrılmıştı ve ikimiz beraber yürüyorduk. Sessizliğimiz sürüyordu. Kerem "Tişört yakışmış." diyerek sessizliği bozdu. "Evet, güzel oldu." dedim ben de gülümseyere. "Ne yapacaksın şimdi?" dediğinde neyi kastettiğini anlamadım. "Neyi ne yapacağım?"

"Cemre'yi. Onun dediğini yapacak mısın?" dedi merakla. "Hayır tabi ki. Eğer dediğini yaparsam o kazanır ve ben kesinlikle onun istediğinin olmasına izin vermeyeceğim. Eğer bir süre daha böyle devam ederse ben de ona onun gibi davranmaya başlarım." dedim kendimden emin bir şekilde. Hafifçe güldü. "Korkmuyorsun." dedi. "Tabi ki korkmuyorum." dedim sadece. Alışkınım diyemedim.

"Kerem kendini suçlamıyorsun değil mi?" dedim. "Benim suçum Zeynep. Senden uzak drusam bu olmayacaktı." dedi.

"Hayır. Senden uzak druması gereke benim. Cemre benim senden uzak durmamı istiyor ama ben durmuyorum. Bunun seninle bir ilgisi yok, kendini suçlama." dedim. Bir süre daha sessiz kaldıktan sonra evime gelmiştik. Ona dönüp "Teşekkür ederim tişört için, yarın getiririm." dedim. "Sorun değil kalabilir, özür olarak kabul et." dediğinde gözlerimi devirdim. "Senden özür falan istemiyorum ama kalabilir, hoşuma gitti." dediğimde gülümsedi. "Sonra görüşürüz. dedim. "Görüşürüz." deyip göz kırptı ve yürümeye başladı. Göz kırptı. Göz kırpınca yakışıklılığı arttı sanki.

Kendine gel Zeynep. Kerem o. Sus.

Kendi kendime konuşarak eve girdim. Annem yemek yapıyordu. "Yardım ediyim mi?" dediğimde yüzüme bile bakmadan "Gerek yok, bitti sayılır." dedi. Odama çıktım. Alışmıştım artık bu durumlara, kırılmıyordum artık. Biraz Nisa ile konuştuk. Olayı Yunus'a anlattığı için biraz da Yunus'la konuştum. Sonrasında da biraz ders çalıştım. Daha üzerimi değiştirmemiştim. O tişörtle yattım. Ve fark ettim ki Kerem'in kokusu baya güzelmiş. Onunla uykuya daldım.

 

Sabah kalktığımda çok yorgun hissediyordum. Kolumu kaldıracak halim yoktu. Ve üşüyordum. Hava sıcak olmasına rağmen ben üşüyordum. Sanırım hasta olmuştum. Hep o Cemre salağı yüzünden.

Zor da olsa gidip ateş ölçeri aldım ve ateşimi ölçtüm. 38 mi? Yuh! Cidden o gerizekalı yüzünden hasta mı olmuştum?

O sırada Nisa aradı. "Kızım neredesn otobüs gelmek üzere?" dedi. "Nisa ben hasta olmuşum, ateşim var. Sanırım dün yüzünden. Gelemeyeceğim okula." dedim. Konuşurken baya zorlanmıştım çünkü boğazım da ağrıyordu. "Cidden mi? Geçmiş olsun kuzum. Tamam sen yat dinlen, canın falan sıkılırsa yaz bana. Bir şeye ihtiyacın var mı? Annene söyle nane limon yapsın, iyi gelir." dedi. Annem mi? Dersem gerçekten yapar mı acaba? "Annem evde değil ama ben yaparım tamam. " diyerek yalan söyledim. "Tamam, ben kapatıyorum otobüs geldi. Sen yat dinlen, sonra görüşürüz." deyip kapattı. Az sonra kapı açıldı. "Sen niye gitmedin okula?" dedi annem. "Hastayım biraz, gitmeyeceğim." dedim. "Tamam." deyip odadan çıkacağı sırada "Bana nane limon yapar mısın?" dedim. Bir süre sessiz kaldı. Ardından "Yapamam, geç kalacağım çıkmam lazım." deyip yüzüme bile bakmadan çıktı. Birden gözlerim doldu. Ağlamayacağım, ağlamayacağım. Alıştım artık bunlara, ağlamayacağım boş yere. O sırada kapı sesi duydum. Sanırım evden çıkmışlardı. Bir an dayanamadım ve gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Bir insan niye bu kadar sevilmez ki? Niye bu kadar umursanmaz?

 

Yarım saat sonra falan hala gözleimden yaşlar akıyordu. Bir anda telefon çaldı. Kerem'in aradığını gördüm. "Efendim?" diyerek açtım telefonu. "Zeynep, evde biri var mı?" dediğinde şaşırdım. "Hayır, niye?" dedim merakla. "Ben kapıdayım da, içeri gelsem sorun olur mu?" dediğinde bir an ne diyeceğimi bilemedim. "Kapıdayım derken?" dedim. "Sizin kapı işte."

"Okula gitmedin mi?" dedim. "Gitmiştim ama geri geldim. Eğer içeri alırsan anlatabilirim belki." dedi. "Kerem gerçekten ayağa kalkacak halim yok, kusura bakma." dedim. "Arka tarafta camı açık olan oda senin mi?" dedi. "Evet niye?" dedim ama bir anda telefon kapandı. Hayda.

Ben takrar aramasını beklerken camda bir hareketlilik hissettim. Kerem camdan odama giriyordu. "kerem?!" dedim şaşkınlıkla. Yatakta doğruldum. "Nasılsın?" dedi sanki çok normal bir anın içindeyiz gibi. "İyi sayılırım." dedim ama hala üzerimdeki şoku atamamıştım. Yanıma yaklaştı. "Ağladın mı sen?" dedi merakla. Evet. "Hayır." Ama inanmadı sanırım. Geldi ve yatağın kenarna oturdu. "Sen niye okulda değilsin?" dedim. "Hasta olduğunu duyunca merak ettim. Bir de annengilin evde olmadığını duyunca gelip bakıyım dedim." dedi. Ah Nisa ah. "Ateşin mi var?" dediğinde "Evet biraz." dedim. "Kahvaltı yaptın mı?" dedi. "Hayır, bir şey hazırlayacak halim yok." dedim yatağın başlığına yaslanarak. "Annen hazırlamadı mı bir şey?" dediğinde bir an ne diyeceğimi bilemedim. "Hasta olduğumu bilmiyordu. Ben de zaten kahvaltı yapmam normalde." dedim. Biraz sorgular gibi baktı. Umarım anlamamaıştır yalan olduğunu.

"Tamam ben poğaça aldım. Kahvaltı yapalım mı? Ben de daha bir şey yemedim." dedi. Bu anı yaşıyor muyuz şu an gerçekten?

Teşekkür ederim ama canım bir şey istemiyor." dedim. "Olsun yine de bir şeyler yemen lazım. Ben mutfakta bir şeyler hazırlasam olur mu?" dediğinde şaşkınlığım artmaya devam ediyordu. "Olur tabi, ama benim canım bir şey istemiyor." dedim. "İster ister, sen yat dinlen. Ben hazırlayıp geliyorum." deyip kapıya yöneldi. Ardından tekrar bana döndü. "Tişörtü çok sevdin galiba, onunla uyuduğuna göre." dediğinde bir an ne diyeceğimi bilemedim. Kokunu sevdiğim için onunla yattım diyecek halim yoktu. "Dün uyuyakalmışım, yoksa değiştirirdim." dediğimde gülümseyerek "Anladım." dedi ve çıktı odadsn. Al işte inanmadı!

 

5 dakika sonra falan Kerem tekrar odaya girdi. Bu sefer elinde kahvaltı tepsisi vardı. Simit poğaça, zeytin, peynir falan koymuştu. İki bardak da çay vardı. Yok artık. tepsiyi yatağın yanındaki komodinin üzerine koydu. Ben de yatakta doğruldum. Kerem bnim boş boş baktığımı görünce "Zeynep bir şey yemen lazım." dedi. Hemen de anla zaten.

İstemeye istemeye bir poğaça aldım ve yemeye başladım. Kerem de benimle birlikte yemeye başladı. Bir poğaçayı zorla bitittirmişti bana.

 

Kahvaltımız bittikten sonra Kerem tepsiyi tekrar mutfağa götürdü ve geldi. Ben de yatağa tekrar girdim ve üşüdüğüm için yorganı boynuma kadar çektim. "Camı örter misin?" dedim sessizce. "Üşüyor musun?" dediğinde 'evet' anlamında başımı salladım. Yanıma gelip elini alnıma koydu. Elini tenimde hissedince bir an donakaldım. "Zeynep senin ateşin var." dedi. Hadi ya? Komodinin üzerindeki ateş ölçeri aldı ve ateşimi ölçtü. 38.8 çıktı. Artmıştı ateşim. "Çok atşin var, üzerini açmamız lazım." deyip yorganı çekti. "Kerem hayır, çok üşüyorum. dedim ama sesim zar zor çıkıyordu. "Olmaz. Sen yat uyu, ateşin artarsa ilaç içersin. Anneni ara istersen." dediğinde yine gözlerim doldu. "Hayır" dedim. "Niye?" dedi ama cevap vermedim. Gözlerimi kapattım çünkü daha fazla açık tutacak gücüm kalmamıştı. Gözlerim yarı açık halde "Kerem çok üşüyorum." dedim. Yatağın kenarına oturmuştu. "Üstünü örtemeyiz." dedi. "Yanıma gel." dedim sessizce. "Ne?" dedi şaşkınlıkla. Cevap vermedim. Onu neden dediğimi bile bilmiyordum zaten. İtiraz etmedi. Yanıma oturdu, sırtını yatağın başlığına yasladı. Ona doğru kaydım ve "Bana sarılır mısın?" dedim. İnşallah duymuştur sesimi. "Zeynep emin misin?" derken sesinden tereddütte kaldığını anlamıştım. Emin değildim. Hastaydım. Ve ne dediğimi bilmiyordum. Cevap vermedim. Bana doğru kaydı ve kollarını bana sardı. Ama yatağa tam girmemişti. Sadece oturuyprdu, ayakları hala yerdeydi. Kollarımı beline doladım, başımı da karnına koydum. Onun da ban sarıldığını hissettim. "Üşüyorum." dedim sessizce. Elleri sırtımda gezinmeye başladı. Isınmamı sağlamaya çalışıyordu. Kokusu yine burnuma dolmaya başlamıştı. Niye bu kadar güzeldi ki kokusu? O şekilde uyuya kaldım.

 

"Zeynep, Zeynep!"

Duyduğum sesle yavaşça gözlerimi açtım. Kerem bana sesleniyordu. "Zeynep ateşin artmış, yüzünü yıkayalım gel." dediğini duydum ama benim kalkacak gücüm yoktu. 'Hayır' anlamında başımı salladım. "Zeynep hadi." deyip beni kaldırmaya çalıştı. Yavaşça doğruldum. Kollarımdan tutup beni ayağa kaldırdı. Sendeleyince hemen bir elini belime koydu, diğer eliyle de kolumdan tutarak yürümeme yardım etti. Odamdaki banyoya geldiğimizde suyu açtı ve eline su doldurup yüzüme değdirdi. Buz gibi su yüzüme çarpıyordu. "Zeynep biraz yıkayalım, sabret." dedi. Az sonra geri ekildi, havluyla yüzümü kuruttu ve beni tekrar yatağıma götürdü. "Kerem" dedim sessizce. Ben yatakta yatarken o, yere çökmüş yatğın kenarından bana bakıyordu. Yüzü, yüzümle aynı hizadaydı. "Söyle" dedi yavaşça. "Biliyor musun kimse beni sevmiyor." dedim ağlamaklı çıkan bir sesle. Bunu niye dediğimi bilmiyorum. İnsanlar hastalanınca daha duygusal olur derlerdi, doğruymuş galiba.

"Herkes seni çok seviyor Zeynep." dedi sessizce. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı bir anda. "Kimse sevmiyor, kimsenin umurunda değilim." Gözlerim hala kapalıydı ve ifadesini göremiyordum. Elini yüzümde hissettim. Gözlerimden akan yaşları sildi. "Hayır, herkes seni çok seviyor." dedi tekrar. "Sen de seviyor musun?" cümlesi çıktı bir anda ağzımdan. Neden bilmiyorum, sanırım biirnden 'seni seviyorum' cümlesini duymaya ihtiyacım vardı. Cevap vermedi. Gözlerimi açtığımda ilaç getirdiğini gördüm. Yavaşça onu içirdi bana. Sonra tekrar uykuya daldım.

 

Gözlerimi açtığımda Kerem'in yere çökmüş, başını da yastığın kenarına koymuş uyuduğunu gördüm. Cidden bu şekilde mi uyuya kalmıştı? O sırada ona söylediklerim aklıma geldi ve utandım. Niye her şeyi söyledim ki sanki? Salaksın Zeynep!

Hareketlendiğimde gözlerini araladı. "İyi misin?" dediğinde "Evet" dedim gülümseyerek. Elini başıma koydu ve ateşime baktı. Şunu yapmasan olmaz mı? "Ateşin düşmüş." dedi. "Kere teşekkür ederim." dedim minnetle. "Önemli değil." derken yerden kalkıp yataağın kenarına oturmuştu. Ben de doğruldum yatakta. "Söylediklerim için de kusura bakma, saçmaladım. Niye öyle konuştum bilmiyorum." dedim utançla. Dikkatle yüzümü inceliyordu. "Kimse beni sevmiyor derken kimi kastediyordun?" dedi. Hemen gözlerimi kaçırdım. "Bilmiyorum, dedim ya saçmaladım. " dedim. İnanmadı ama sorgulamadı da. "Aç mısın? " dediğimde gülümseyerek "Evet" dedi. "Bir şeyler hazırlayım mı? Ben de acıktım." dedim. "Daha yeni hastaydın, uğraşma boşver. Ben hazırlarım." dediğinde şaşırdım. "Sen mi?"

"Evet, güzel makarna yaparım." dedi ayağa kalkarak. Ben de çıktım yataktan. "Sen zaten saatlerdir benimle uğraşıyorsun ama, ben yaparım." dedim ısrarla. "Yaparım ben, ama istersen yardım edebilirsin." dediğinde gülümseyerek "Tamam." dedim. Birlikte aşağı indik. Ben makarna malzemelerini çıkarırken Kerem de ocağa suyu koymuştu. Sosu hazırlamaya başlayınca ben de masaya yaslandım ve onu izlemeye başladım. "Ailen nerede?" diye sordu bir anda. Arkası hala döndüktü. "Babam işte, annemin de bazı işleri var." dedim. "Niye aramadın anneni?" dedi hala işine devam ederken. "Rahatsız etmeyeyim dedim. Bir şeye ihtiyacın var mı?" dedim konuyu değiştirmeye çalışarak. "Hayır ben hallediyorum." dedi. Ardından "Geldiğimde niye ağlıyordun? Ya da kimse beni sevmiyor derken neyi kastetmiştin?" dedi daha fazla sorgulayarak. Yalan söylediğimin farkındaydı. Ona daha fazla yalan söylemek istemediğim için sustum. Ben cevap vermeyince arkasını döndü ve bana baktı. Benden bir cevap bekliyordu. "Sonra belki anlatırım." dedim gözlerimi kaçırarak. "Şimdi de anlatabilirsin." diye zorladı. "Kerem istemiyorum." dedim kesin bir dille. cevap vermedi ve yüzüme bakmaya devam etti. "Makarna oldu galiba" dediğimde arkasını döndü ve işine devam etti. Ben de rahat bir nefes aldım.

 

"Teşekkür ederim." dedim yemeklerimizi yerken. "Afiyet olsun." dedi gülümseyerek. "Keşke benim yüzümden devamsızlık yapmasaydın." dedim. "Sıkıcı dersler vardı zaten, işime geldi." dediğinde gülümsedim. Ardından sessizce yemeye devam ettik.

 

Az sonra telefonum çaldı, Nisa arıyordu. Şu an son teneffüstelerdi galiba. Açtım ama daha bir şey diyemeden Nisa "Zeynep, zil çalmak üzere, o yüzden direkt konuya giriyorum. Bu arada iyisindir umarım. Cemre yanıma geldi. Kerem ve sen aynı gün okula gelmeyince bunlar birlikteler mi falan dedi. Ben de hayır dedim. Eğer yalan söylüyorsan sonuçları kötü olur falan dedi. Yarın sana sorarsa ona göre dersin bir şeyler. Neyse ben kapatıyorum. Öptüm, bay." dedi ve kapattı telefonu. Kerem merakla bana bakıyordu. Ben ise sinirlenmiştim. Şimdi de Nisa'yı mı tehdit ediyor? Bu kız kendini ne sanıyor?

"Ne oldu?" dedi Kerem. "Nisa aradı, Cemre bizi sormuş aynı gün gitmediğimiz için birlikteler mi diye. Nisa da ahyır demiş ama resmen tehdit etmiş kızı. Ben bittim şimdi de Nisa'ya sarıyor." dedim sinirle. "Takma kafana." dedi. Daha fazla bu konuda konuşmadık. Yemeklerimiz bittikten sonra ben sofrayı kaldırdım ve beraber salona geçtik.

 

Televizyonda öylesine bir kanal açıktı ve ikimizin de izlemediğine eminim. Aklıma gelen şeyle ona dönüp "Kahve içer misin?" dedim. "Boşver, zahmet olmasın." dediğinde gülümsedim. "Zahmet olmaz, kendime de yapacağım. Bir şeyşer düşünürken hep kahve yaparım, sana da yapıyorum." dedim ve mutfağa gittim. Kahveler hazır olduktan sonra salona geçtim. "Eline sağlık." dedi elimden kahvesini alırken. Yerime otururken "Afiyet olsun." dedim. "Eee ne düşünüyorsun?" dediğinde anlamayarak ona döndüm. "Bir şeyler düşünürken kahve yaparım dedin." dediğinde kastettiği şeyi anladım. Sanırım artık bazı şeyleri saklamayacaktım. Koltukta yan oturarak tamamen ona döndüm. "Ailenle aran nasıl?" dedim. Sanırım bu soruyu beklemiyordu. "Sen bana anlatmadın?" dediğinde "Sen anlatırsan bende senden cesaret alıp anlatabilirim." dediğimde derin bir nefes aldı. "Ben ailemle yaşamıyorum, onlar yurtdışında." dediğinde bunu beklemediğim için şaşırmıştım. "Neden?" dedim merakla. "Aslında beni seviyorlar ama anne baba olmayı bilmiyorlar. Beni sevdiklerini biliyorum, hissediyorum, ama bazen çok düşüncesiz olabiliyorlar. Beni burada bırakıp yurtdışında yaşamak gibi. Gerçi bana da gelmek isteyip istemediğimi sormuşlardı ama ben o zaman lise 2'deydim. Bir çocuk sayılırdım ve arkadaşlarımdan ayrılmak istemeyip burada kalmak istediğimi söyledim. Onlar da kararıma saygı duydular ama gitmek istedikleri için kendileri gittiler. Düzenli para gönderiyorlar, evin tüm ihtiyaçlarını onlar karşılıyorlar ve bunun yeterli olduğunu düşünüyorlar."

Yüzünde hüzünlü bir tebessüm belirdi. Açıkçası bunu beklemiyordum. Bir anne baba nasıl çocuğunu yalnız bırakıp gider ki? Gerçi bunu benim demem de ironi.

Diyecek bir şey bulamamıştım. "Bu seni rahatsız etmiyor mu?" diye sordum. "Aslında ediyor ama bazı insanların hatalarını görmezden gelmen gerekir. Onların bu şekilde mutlu olduğunu biliyorum, üstelik beni sevdiklerini de. Bu yüzden bur duruma alıştım."

"Tamam sıra sende." dediğinde derin bir nefes aldım. "Aslında benimki de seninkinin tam tersi. Birlikte yaşıyoruz ama beni sevmiyorlar." dedikten sonra küçük bir tebessüm belirdi dudaklarımda. Sanki içimdeki kırgınlığı bu tebessümle saklayabilecekmişim gibiydi.

"Zaten beni istemiyorlarmış, hamile kalınca doğurmak zorunda kalmış." Gözlerim dolmuştu ve ben Kerem'in karşısında bir kez daha ağlamak istemiyorum. Muhtemelen günüm yaklaştığı için bu aralar duygusallığım üstümdeydi.

"Beni hiç sevmediler, ve bunu baya hissettirdiler bana. Mesela bu sabah hasta olduğumu biliyordu annem. Söylemiştim ona. Bana nane limon yapar mısın demiştim." dedikten sonra nefes alma ihtiyacı hissettim. "Bana işim var dedi ve beni öylece bırakıp gitti." dedikten sonra gözümden akan bir damla yaşa engel olmadım. Hızla sildim onu ve başımı yere eğdim. Kerem'e bakamıyordum. "Neyim olduğunu bile sormadı, hiç umursamadı. Yıllardır böyle." dedim yeniden akan yaşı da silerken. Şu an içimdeki her şeyi dökmek istiyordum.

"Onlara hiç içten bir şekilde anne baba dediğimi hatırlamıyorum. Çünkü hiç anne baba olmadılar bana, aile olmadılar. Bu evde tek başıma yaşıyor gibi hissediyorum. Hiç konuşmuyorlar benimle. Dışarı çıkarken nereye gittiğim umurlarında olmaz, geç saatte geldiğimde nereden diye sormazlar. Karnelerime hiç bakmadılar mesela, notlarımdan haberleri yok. Beni tanımıyorlar. Şimdi sen onlarla tanışsan bu dediklerime inanmazsın çünkü ikiyüzlüler."

Gözyşlarımı artık silemiyordum bile. Kerem'in bana biraz daha yaklaştığını hissettim. Elini yanağıma koydu ve gözyaşlarımı sildi. Başımı kaldırıp ona baktım. "Beni sevmiyorlar Kerem. Sana bu yüzden sormuştum sabah o soruları. Gerçekten beni niye kimse sevmiyor? Tamam Nisa var, Yunus var, ama o kadar. Başka arkadaşım yok mesela. Ben sırf bu yüzden bir erkeğin beni sevebileceğine de inanmıyorum ki. Ailem bile sevmiyorken bir başkası neden sevsin beni?" dedim ağlamaya devam ederken. Başımı göğsüne çekip elini saçlarımda gezdirdi. "Ştt, onların seni sevmemesi hiçbir şeyi değiştirmez. Seni seven arkadaşların var, kuzenin var, biz varız. Başkasına ihtiyacın yok." dedi yumuşacık sesiyle. Başım hala göğsündeydi. Ağlamam durmuştu ama gözyaşlarım akmaya devam ediyordu, durduramıyordum onları. "Hem bir erkeğin seni sevebileceğine inan. Çünkü bir erkek seni ailene bakıp sevmez, senin içini gördüğü için, kalbinin güzelliğini gördüğü için seni sever. Tamam mı?" dedi.

Başta size, kimsenin beni sevmesini, özellikle de karşılık bekleyerek sevmesini istemediğimi söylemiştim ama şimdi anladım ki, ben yalancı bir sevgiye bile muhtaç bir insanım. Bazen kendimi kandırmaya çalışıyorum sevilmeye ihtiyacım yok, kimse beni sevmese de olur diyorum ama bu tamamen yalan. Az önce fark ettim, sahte bir sevgiye bile muhtaç olduğumu.

Eli saçlarımdaydı. Bir süre daha öyle durduktan sonra başımı kaldırdım. Tekrar uzanıp yüzümdeki gözyaşlarını sildi. Gözlerine ilk dfa bu kadar yakından bakıyordum. Çok güzeldi. Kahverengi ve ela karışımı bi renkti. Ve ben muhtemelen şu an berbat durumdaydım. "Ben yüzümü yıkayayım." deyip hızla onun yanından uzaklaştım ve banyoya gittim. Yüzümü yıkadım, saçlarımı düzelttim. Biraz daha toparlandıktan sonra tekrar salona geçtim. Ama daha yerime oturamadan kapı çaldı. Kerem 'kim o' der gibi bir bakış attı bana. 'Bilmiyorum' der gibi omuz silktim ve kapıya yöneldim. Açtığımda ise kapıda gördüğüm şey, hiçbir şeydi.

 

 

 

 

 

Loading...
0%