
Bazen, bazı şeyler istediğiniz gibi gitmeyebilir. Mesela hiç beklemediğiniz birinden beklenmedik bir davranış görebilirsiniz. Çok güvendiğiniz birinden, güveninizi kıracak bir davranış görebilirsiniz. Bunlar olabilir, hatta olacak. Çünkü kimse mükemmel değil. Hayat da mükemmel değil. Bazı şeyler beklediğiniz gibi olmaz, istediğiniz gibi ilerlemez. Güveninizin kıırldığı anlar da olacak, hayal kırıklığına uğradığınız anlar da olacak. Çünkü herkes hata yapar. Birisi istemeden sizi kırabilir, üzebilir, hayal kırıklığına uğratabilir. Aynı şeyi siz de yapabilirsiniz. Önemli olan affedebilmek. Her şeye rağmen, herkese rağmen, büyüklük gösterip karşınızdakini affedebilmek.
Çünkü unutmayın. Kimse mükemmel değil. Siz de dahil.
Gözlerimi hafifçe araladığımda kendimi boş bir hastane odasında buldum. Etrafıma bakındığımda yanımda bir hemşirenin olduğunu gördüm. Beni fark edince "Sonunda, bekleyin hemen doktoru çağırıyorum" diyip odadan çıktı.
Bekleyin mi?
Oradan bakınca kıpırdayabilecek gibi mi duruyordum?
Elimi kaldıracak gücü bile bulamadım kendimde. Sağ tarafımda hafif bir sızı vardı. Ne zamandır buradaydım?
Kerem neredeydi?
Ne haldeydi?
Kapı açıldı ve hemşire ve bir doktor girdi içeri. "Geçmiş olsun, nasılsınız?" dedi doktor. "Kerem nerde?" dediğimde hemşireye döndü.
"Onunla birlikte gelen hastamız" diyerek açıklama yapınca hemşire, doktor tekrar bana döndü. "Arkadaşınız gayet iyi, sizden önce uyandı. O büyük bir hasar almamış, sizin durumunuz tehlikeliydi ama" dedi.
"Ne zamandır buradayım?" dedim yatakta doğrulmaya çalışarak.
"3 gündür uyuyorsunuz" dediğinde şokla gözlerimi açıldı.
"Ne?" dedim.
"Asansörün parçalarından biri karnınıza girmiş, büyük hasar vermiş. Çok kan kaybetmiştiniz ama kurtardık sizi. Diğer hasta boşluğa düştüğü için onda hasar yoktu" dediğinde sertçe yutkundum. Kerem'e bir şey olmadığına sevinmiştim.
"Nerede o? Görebilir miyim?" dedim.
"Şimdi değil, ama burada bekliyor." dedi.
"Ne zaman çıkabilirim?" dedim.
"Birkaç gün daha buradasınız" diyip odadan çıktı. Oflayarak arkama yaslandım. Karnımı açtığımda beyaz sargı ile karşılaştım. Demek ki düştüğümde hissettiğim acı bundan dolayıydı.
Komodinin üstündeki telefonuma zor da olsa uzandım. Bizimkilerden mesajlar vardı. Annem de defalarca aramıştı. Cevap vermeden telefonu kenara bıraktığım sırada kapı açıldı.
Kerem.
Onu görmemle sevinçle gülümsedim. Hemen yanıma geldi ve hızla sarıldı bana. "Nasılsın?" dedi geri çekilerek.
"İyiyim sen nasılsın? Bir şey oldu mu?" dedim panikle.
"Hayır ,iyiyim ben. Sen iyi misin? Çok korktum, geç uyandın" dedi. Korktuğunu görebiliyordum. Gözleri kızarıktı, uyumamıştı belli ki.
"Kerem özür dilerim" dediğimde "Hayır, sakın. Senin suçun yok" diyerek susturdu beni. "Bizimkiler nerede? Annem?"
"Buradalar" dedikleri sırada kapı açıldı ve hepsi girdi içeri. Önce annem geldi ve sarıldı bana. Ardından diğerleri ile tek tek sarıldım. Biraz konuştuktan sonra doktor geldi ve onları odadan çıkardı. Uyumam gerektiğini söyledi.
2 gündür buradaydım. Sürekli uyutuyorlardı beni ve kimseyle görüştürmüyorlardı. Yine uyumuştum.
Gözlerimi açtığımda odada kimse yoktu. Ne kadar uyumuştum acaba?
Gözümü etrafta gezdirdiğim sırada komodinin üzerindeki kağıt dikkatimi çekti. Alıp açtım ve okuduğum şeyle nefes alamadığımı hissettim.
Zeynep, güzelim. Özür dilerim ama seni bırakmak zorundayım. Sana sürekli zarar veriyorum, canını yakıyorum, kalbini kırıyorum. Bundan sonra senden uzak olacağım. Kendine iyi bak...
Kerem
Okuduğum şey neydi? Kerem yazmış olamazdı bunu demi? Ne zaman yazmıştı? Neden yazmıştı? Zarar verdiği falan yoktu ne saçmalıyordu bu kağıt?! O yazmadı, eminim o yazmadı.
İçeri giren hemşireye döndüm.
"Bu kağıdı buraya kim bıraktı?" dediğimde "Sizinle gelen hasta" dedi.
Gerçekten mi? Kerem bunu bıraktı mı bana? Gitti ve bunu yüzüme bile söyleyemedi mi? Beni yine mi bıraktı? Neden peki? Bu sefer ki bahanesi ne?!
Hemşire "Sakin olun" dediğinde ağladığımın farkında bile değildim.
"Dikişlerinize zarar vereceksiniz, uyumanız lazım" dedi ve seruma bir iğne yaptı. Ne olduğunu anlayamadım ama gözlerim kapanmaya başladı. Yine uyuyacaktım.
Birkaç gün geçmişti. Hastaneden çıkacaktım bugün. Kerem'i görmemiştim. Defalarca mesaj attım, aradım ama açmadı. Bizimkilere söylediğimde onlar da aradı ama onların telefonlarına da dönmedi. Gerçekten gitmiş miydi?
Annem ve Nisa sürekli yanımdaydı. Beyza'ya teyzem bakıyordu. Eşyalarımı toplamışlardı, eve dönecektim. Yunus arabasıyla aşağıda bekliyordu. Kerem olsaydı o bırakırdı bizi eve, ama yoktu. Kerem gitmişti. Yine ve yine gitmişti.
Her gün Kerem'i arıyordum, açmıyordu. 1 hafta olmuştu neredeyse. Okula gitmedim, ders bile çalışamadım. Biraz daha iyi olduğum için kerem'in evine gidecektim.
Kapının önüne gelince derin bir nefes aldım. Ne diyecektim bilmiyorum. Onun burada olduğundan bile emin değildim ama bir açıklamayı hakediyordum bence. Kapıyı çaldım ve beklemeye başladım. Biraz sonra kapı açılınca üzeri çıplak, altında bir eşofman olan Kerem'le karşılaştım. Şaşkınlıkla bana bakıyordu, sanırım gelmemi beklemiyordu. Ağzımı açacağım sırada arkasında gördüğüm şeyle duraksadım.
Bir kız vardı. Tanımıyorum ama üzerindekinin, kerem'in tişörtü olduğuna eminim. Kerem'in de üzeri çıplak. Şaşkınlıkla Kerem'e döndüm.
Ne yapacağını bilemiyor gibiydi.
Dolan gözlerimden yaş akmaması için zorluyordum.
"Gerçekten mi?" dedim sessizce. Sesim çok kısık çıkmıştı.
Ağzını açacağı sırada geri kapattı. Açıklama yapmak istemiyordu bile.
Başımı iki yana sallayarak hızla oradan uzaklaştım. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile.
Gerçekten mi kerem?
Beni bıraktı, üstüne bir de...
Ya nasıl ya? Ben ona onu sevdiğimi söylemeye çalışmıştım. Ama o, bir mektupla beni bırakıyor, üstüne bir de o kızla ...
Allah kahretsin! Allah kahretsin!
O kız kimdi? Gördüklerim çok açık bir şekilde ortada değil miydi?!
Kerem beni bıraktı ama beni sevmeyi de mi bıraktı?! Gerçekten mi?!
Ağlayarak yürüyordum.
Acıyan yaramı umursamadan yürümeye devam ediyordum.
Acıyan kalbimi umursamadan yürümeye devam ediyordum.
O görüntünün üzerinden birkaç gün geçmişti. Anneme anlatmamıştım ama Kerem'le ilgili bir sorun olduğunu anlamıştı. Bizimkilerle konuşmuştum. Gidip Kerem'le konuşacaklardı ama kerem kapıyı açmamıştı. Nisa ile de konuşmuştum. Yanlış anlamış olabileceğimi söylüyordu ama açık bir şekilde ortadaydı her şey. Gerçekten artık umrunda değil miydim?!
Onu umursamamaya çalışarak birkaç gündür Nisa ile ders çalışıyorduk.
En azından deniyorduk. Üniversite sınavı yaklaşmıştı ve ben Kerem yüzünden geleceğimi mahvetmek istemiyordum. Onu düşünmüyordum, özlemiyordum. En azından kendime böyle söylüyordum. Buna inanmaya çalışıyordum.
Kerem'i görmediğim koca iki hafta geçmişti. Yaram hala aynıydı, acısı azalmıştı sadece. Kerem'i düşünmüyordum, sadece derslerime odaklanmıştım bu süreçte. Biraz kafamı dağıtmak için dışarı çıkmaya karar vermiştim. Uzun zamandır çıkmıyordum ama artık normal hayata dönmem gerekiyordu. Evden çıktıktan sonra biraz uzaklaştım. Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Sadece yürüyordum.
Yürürken bir anda yanımda duran siyah büyük arabayla oraya döndüm. İçinden 4 kişi çıktı ve bir anda kollarımdan yakaladılar beni. Bağırmaya çalıştığım sırada ağzımı kapattı biri. O sırada bize doğru koşan kerem'i gördüm. Birine yumruk attı. Tam o sırada gözlerim kapandı.
Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu anlayamadım. Depo gibi bir yerdeydim. Ayaklarım bağlıydı. Bir direğe yaslanmıştım ve ellerim de arkadan bağlıydı. Karşımda duran kerem'in de aynı şekilde olduğunu gördüm. Neredeydik biz?
"İyi misin?" dedi kerem endişeyle. Onu duymazdan gelerek etrafıma bakındım. Birkaç tane koruma gibi adam vardı. Biraz ileride bir ateş yanıyordu. Kaçırılmış mıydık? Kim tarafından? Neden biz?
"Uyuyan güzel sonunda uyanmış"
Duyduğum sesle yanıma gelen kişiye döndüm. Fırat?
"Fırat?" dedim şaşkınlıkla.
"Benim" dediğinde hala anlayamamıştım.
"Neredeyiz biz? Ne yapıyorsun sen?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Seni kaçırmaya karar verdim güzellik, yanında bunu da bulduk" dedi Kerem'e dönerek. Kerem her an saldıracak gibi duruyordu ama bir şey yapamazdı.
"Sebep?" dediğimde Fırat tekrar bana döndü.
"Çünkü sen benimsin" dediğinde "Anlamadım" dedim. O sırada aklıma gelen şeyle şok oldum.
"Sen? Sen, mektupları yazan, tehdit eden, sen? Sensin ?" dedim şaşkınlıkla.
"Aferin, çözdün" dedi sırıtarak.
"Hasta mısın sen ya?! Bırak bizi!" dedim ellerimi kurtarmaya çalışarak.
"Hastayım, hasta ettin beni!" dedi bir anda sesini yükselterek.
"Fırat bırak bizi" dedim daha sakin bir şekilde.
Gerçekten aklında bir sorun olabilir miydi?
"Bugün istediğimi alacağım senden" dediğinde sertçe yutkundum. Neyi kasttetiğini anlamıştım.
"Saçmalıyorsun" dedim korkuyla.
"Sen benimsin, bugün tamamen bana ait olacaksın" dediğinde gözlerimi kaçırdım. "Kim senin lan?!" diyen kerem'e döndüm. Fırat'a bakıyordu.
Sakin ama sert konuşuyordu.
"Kim senin şerefsiz? Neye sahip oluyorsun sen?" dedi.
"Sen karışma, bu Zeynep'le benim aramda." dedi fırat.
"Zeynep'le senin aranda bir şey olamaz, bunu o sik*k kafandan çıkar" dedi kerem.
Ona ne oluyor? Beni bırakıp giden o?!
Ne karışıyor?!
Fırat kerem'in yüzüne sert bir yumruk indirdiğinde kerem'in yüzü yana düştü. Yüzümü buruşturdum çünkü onun acı çekmesi, benim acı çekmeme de neden oluyordu. Ama o hiç etkilenmemiş gibi ona bakmaya devam etti.
"Bu mu lan tek yapabildiğin? Ellerimi çözüp karşıma çıkamıyorsun demi?" dedi kerem. Onu kışkırtıyordu. Niye?!
Fırat üst üste birkaç yumruk daha indirince gözlerimi kaçırdım. Bunu izleyemezdim. Fırat bana döndü.
"Sana ondan uzak durmazsan cezanı çekeceğini söylemiştim. Şimdi çek cezanı" dedi ve Kerem'e tekrar vurdu.
"Onun canını yakmanın benim umrumda olduğunu mu sanıyorsun?" dediğimde ikisi de bana döndü. Soğuk kanlı görünmeye çalışıyordum.
"Umrumda falan değil. İstediğini yapabilirsin, benim yerime de vur" dediğimde kerem gerçekten mi der gibi bana baktı ama ona dönmüyordum. Fırat ise şaşırmıştı.
"Yalan söyleme" dedi inanmayarak.
"Niye yalan söyleyim? Biz onunla hiç sevgili olmadık, onu sevmiyordum bile" dediğimde kerem'in yüzündeki hayal kırıklığını gördüm.
"Ona zarar vermen beni ilgilendirmez. İlla bana ceza vereceksen başka yolla ver" dedim umursamaz durmaya çalışarak.
Biraz sessiz kaldı. Sanırım amacıma ulaşmıştım. Yüzüme indirdiği sert tokatla yüzüm yana düştü. Amacıma ulaşmıştım, Kerem'e dokunmuyordu.
"Dokunma lan ona!" diye bağıran Kerem'i umursamadan ona baktım.
"Bu şekilde canını yakarım o zaman" diyip bir tokat daha indirdi.
Dudağımın kanadığını hissediyordum.
Umursamadan ona döndüm. Çenemi sıktı ve yüzümü yüzüne yaklaştırdı.
"Seni s*keceğim kızım" dediğinde yüzüne tükürdüm. Bir tokat daha indirip yüzünü sildi. "Senin canın dayak istiyor" diyip saçıma yapıştı. Acıyla inledim ama bağırmamaya çalışıyordum çünkü onun istediği buydu. Ve ben istediğini ona vermeyecektim.
"Bırak lan onu! Lan buradan çıkarsam seni s*kerim or*spu çocuğu dokunma lan ona!" diye bağıran Kerem'i umursamıyordum.
"Ateşi getir" dedi Fırat. Ne dediğini anlamamıştım. Saçımı bırakıp önüme geçti. Adamlardan birinin getirdiği demiri görünce sertçe yutkundum. Ucunda ateş vardı. Beni mi yakacaktı? Korktuğumu belli etmemeye çalışıyordum. "Aslında bunu onun için hazırlatmıştım ama, madem ona zarar verince canın yanmıyor. Bakalım bu sefer canın yanacak mı?" diyip demiri bana yaklaştırdı. Kerem'in bağırışlarını, küfürlerini duymuyordum. Sadece beni yakacak olan demire odaklanmıştım.
Çok acır mıydı acaba?
Demir karnıma değdiğinde bağırmamak için dişlerimi sıktım. Hafif değdirdiği için çok hissetmiyordum. Karnımda hareket ettirirken sesimi çıkarmadım ama ateş, yaramın üzerine geldiğinde dayanamayıp acıyla bağırdım. Demiri çekti ve anlamayarak bana baktı. Eğilip tişörtümün kenarını kaldırdı ve sargıyı gördü. Sırıtmaya başladı.
"Demek yaran var. Yaranı biraz daha acıtalım o zaman" dediğinde sertçe yutkundum. Kerem'i duymamaya çalışıyordum.
Fırat bir anda demiri yaramın üzerine bastırdığında acıyla çığlık atmaya başladım. Gözümden yaşlar akmak üzereydi ama akmaması için zorluyordum. Fırat demiri çekince nefes nefese kalmıştım ama çok beklemeden tekrar demiri bastırınca bağırmaya devam ettim.
Kerem çıldırmış gibi bağırıyordu, Fırat ise zevkle yapıyordu bunu.
Dayanamayıp bağlı ayaklarımı uzattım ve tüm gücümle Fırat'ın karnına tekmemi geçirdim. O yere düştüğünde nefes almaya çalıştım. O ayağa kalkana kadar rahatladım ama gelip sert bir tokat daha indirdi. Yüzüne tükürdüğümde geri çekildi ve yüzünü sildi. Yaramın kanadığını hissediyordum.
Fırat yanıma çöktü ve elinin tersiyle yanağıma dokunduğunda yüzümü çevirdim ama dokunmaya devam etti.
"Benim olacağını biliyorsun demi?" dediğinde kerem "S*ktirtme lan belanı, çek elini şerefsiz" dedi. Bağırmaya devam ediyordu. Fırat umursamdan yüzüme dokunmaya devam etti ve beklemediğim bir anda yüzüme tokat attı. Ardından ayağa kalktı ve "Bunları götürün, birazdan eğleneceğiz zaten" diyip gitti.
Adamlardan biri benim ellerimi açarken diğeri kerem'in elini çözüyordu. Silahları olduğu için kerem saldırmazdı muhtemelen. Tüm ipleri çözdükten sonra beni ayağa kaldırdılar ama ayakta duramıyordum bile. Beni bir yere götürürken Kerem'i de arkamdan getiriyorlardı. Bir yerin kapısını açıp beni içeri ittiğinde yere düştüm. Kerem hemen kolumu tutacağı sırada geri çekildim. Geri geri sürünüp sırtımı duvara yasladım. Kerem de karşıma geçti. Ama ona dönmedim. Üzerimize kapıyı kilitlediler.
Tişörtümü hafif sıyırdım ama kanı görünce acıyla gözlerimi yumdum. Canım çok acıyordu. Elimi kanayan yere bastırdım ve başımı yukarı çevirdim. Başka şeyler düşünmeye çalıştım ama Kerem karşımda duruyorken bu pek kolay değildi. Yanıma yaklaştığı sıra ona döndüm. Gelip yanıma oturdu.
"Bakayım" dediğinde izin vermedim ama elimi çekti ve tişörtümü zorla kaldırdı. Yarama bakınca içinden bir küfür etti. Etrafına bakındı ama bir şey göremeyince üzerindeki ince hırkayı çıkardı ve yarama tuttu. "İstemez" diyip ittim ama umursamadı. Tutmasına izin verdim. Gözlerimi kapattım.
"Çok mu yaktı canını?" dedi.
"Senin kadar değil" dedim yüzüne bakmadan.
"Zeynep" dediği sırada sözünü kestim.
"Sus. Sadece sus, canım yanıyor sus" dedim ağlamaklı bir sesle ve acıyla gözlerimi yumdum. Sessizce beklemeye başladı. Az sonra duyduğumuz araba sesleriyle kerem uzaklaştı ve kapıya yaklaştı.
Delikten baktı, biraz izledi.
Sanırım Fırat'ın babası onu çağırıyordu. Fırat sinirli halde bir şeyler diyordu.
"kilitliler zaten, bir şey olmaz" dedikten sonra tekrar araba sesleri geldi. Kerem bana döndü.
"Gittiler, kilitli olduğumuz için bizi bırakıp gitti" dediğinde sevinmiştim ama gülemedim bile.
"Dayan, çıkaracağım seni dayan" dedi ve etrafına bakınmaya başladı. Ama işe yarar bir şey bulamadı. Sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki, elini ayakkabısının içine soktu ve bir çakı çıkardı. Şok içinde ona bakakaldım. Ayakkabısının içinde çakı mı taşıyordu? Muhtemelen üzerimizdekileri boşaltırken bunu fark etmediler. Hemen kapıya gitti ve çakıyla açmaya çalıştı. Birkaç dakika sonra kapının açılma sesini duydum. Sevinçle gülümsemeye çalıştım ama acım buna izin vermedi.
Kapıyı açtı ve önce etrafına bakındı. Deponun boş olduğunu anlayınca yanıma yaklaştı. Kolumu tutunca geri çektim.
"İzin ver seni çıkarıyım" dediğinde sessizce başımı salladım. Buradan çıkmak istiyordum. Ayağa kalktığımda acıyla inledim. Bir anda beni kucağına almasıyla şok oldum.
"Bırak beni" dedim zorlukla.
"Nefesini boşa harcama, yürüyemezsin" dedi ve hızla yürümeye başladı. Kucağında benimle çıkmasına izin verdim. Kapının önüne çıkınca biraz yürüdü. Nerede olduğumuzu biliyor muydu acaba?
Biraz sonra bir taksi durdurdu ve taksiye bindik. Yolda giderken dayanamadım ve gözlerim kapandı.
Gözlerimi açtığımda kerem'in evinde salonda yattığımı anladım. Kalkmaya çalıştığımda acıyla inledim ve geri yattım. "kalkma" diyen Kerem'e döndüm. Tam karşımda oturuyordu.
"Niye geldik buraya?" dedim soğuk bir sesle. "Eve götüremezdim seni, annen endişelenir" dedi, haklıydı.
"Nisa annenle konuşmuş, onlarda kaldığını sanıyor" dediğinde cevap vermedim. Gözlerimi kaçırdım, ona bakmayacaktım. Yorganı üzerime daha da çektim. "Üşüyor musun ?" diyerek yanıma geldi ama cevap vermedim. Elini bir anda alnıma koymasıyla irkildim.
"Ateşin var" diyip gitti. Elinde ilaç ve suyla geri geldi.
"İç şunları" diyip ilacı ağzıma attı. Ardından ensemden tutarak suyu içmeme yardım etti. Sessizce oturmaya devam ettik. Ne o konuştu ne ben.
Ona bakmıyordum bile ama onun bana baktığını biliyordum. Daha fazla dayanamadım ve tekrar gözlerimi kapattım.
Gözlerimi açtığımda başımda bir hemşirenin olduğunu gördüm. Etrafıma bakındığımda hala kerem'in evinde olduğumuzu gördüm. Bu kimdi?
"Durumunuz kötü değil. Ama yaranız derinleşmiş, dikişler açılmış. Tekrar dikiş attım ama kalkmamanız lazım. Hatta yürümeyin bile. Geçmiş olsun" diyip çıktı. O sırada salona kerem girdi.
"Hemşire mi çağırdın?" dedim şaşkınlıkla.
"Evet, durumun kötüydü" diyince gözlerimi kaçırdım.
Gelip yattığım koltuğun yanına çöktü. Bana bakmaya başladı. Çok yakınımdaydı.
"Zeynep, konuşacağımız çok şey var ama bir süre burada kalıyorsun. Bu yüzden istesen de istemesen de beni göreceksin." dedi. Eli yavaşça yüzüme gittiğinde yüzümü çevirdim ve eli havada kaldı. Elini geri çekip ayağa kalktı.
"Yemek hazırladım, getiriyim" diyip çıktı salondan.
Kırılmış mıydı?
Banane?! O beni bırakıp giderken, o kızla... Allah kahretsin yine hatırladım!
Neyse, düşünme Zeynep düşünme!
Az sonra elinde tepsiyle içeri girince zorla da olsa koltukta doğruldum ve arkama yaslandım. Yanıma oturdu ve tepsiyi bacaklarıma koydu. Çorbadan bir kaşık alıp bana uzatınca düz bir şekilde yüzüne baktım. Sesli bir nefes verdi.
"Al sen ye" dedi istemeyerek ve kaşıktaki çorbayı tabağa döktü. Kaşığı elinden aldım ve yemeye başladım. Gerçekten acıkmıştım. Ben yerken o da beni izliyordu ama onu umursamıyordum.
Yedikten sonra tepsiyi mutfağa bırakıp geldi, yanıma oturdu ve bana döndü.
"Zeynep, özür dilerim" dediğinde hızla ona döndüm.
"Özür mü dilersin? Hangisi için?" dedim alayla. "Bak seni senin için bıraktım" dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Asansörü düşüren Fırat'mış. O ayarlamış her şeyi. Sen hastanedeyken bana mesaj attı. 'Ondan uzak durmazsan yarım bıraktığım işi tamamlarım ve onu öldürürüm' dedi. Beni seninle tehdit etti, seni bırakmak zorundaydım" dediğinde şaşırmıştım. Ama sinirim geçmemişti.
"Bu beni bırakman için bir sebep değildi. O beni seninle tehdit ettiğnde ilk işim sana gelmekti. Hatta seni korumak için yanında olmuştum, yaralanmıştım. Tehtidine boyun eğmedim, sana geldim. İstediğini yapmadım, seni bırakmadım" dedim.
"Özür dilerim ama sana zarar vermesinden korktum" dedi. Korkmuş mu? Bana her seferinde korkma diyen Kerem bu sefer korkmuş muydu? Pişmanlığı belliydi ama umrumda değildi.
"Bu şekilde zarar vermedi mi? Çok mu iyiyim ben şu an? Kerem bu kaçıncı? Ben sayamıyorum artık. Senin beni kaçıncı bırakıp gidişin bu?! Kaçıncı kez hayal kırıklığına uğratışın? Kaçıncı kez yarı yolda bırakışın? Kaçıncı kez canımı yakışın? " dedim gözlerim dolarken.
Yüksek sesle değil ama sert konuşuyordum.
"Her seferinde bir daha olmayacak dedin, bir daha bırakmayacağım dedin, her seferinde sana inandım. Bundan sonra sana nasıl güvenmemi bekliyorsun ki?"
"Özür dilerim. Ama aklıma bir şey gelmedi, seni koruyamamaktan korktum. Canını yakmaktan korktum" dedi.
"Şimdi canım yanmadı mı? Sen yakmadın mı?" dedim. Sesimde hayal kırıklığı vardı. Onunkinde ise pişmanlık.
"Kerem bundan sonra sana güvenemem. Senin yanında olamam, benden bunu bekleme" dediğimde gözümden bir damla yaş aktı. Uzanıp o yaşı silmesine izin verdim.
"Sana kendimi affettireceğim" dedi eli yanağımdayken. Başımı iki yana salladım. "Mümkün değil" dedim acıyla.
"Sana kendimi affettireceğim. Belki aylar, belki yıllar sürecek ama yapacağım. Çünkü sensiz olmuyor, yapamıyorum " dedi. Eli yanağımı okşamaya devam ediyordu.
"Olmuyor mu bensiz?! O kızla oluyor gibiydi?" dedim yüzümü buruşturarak.
"O kızla sandığın gibi bir şey olmadı. Kuzenimdi o, sadece kıyafetimi giydi" dediğinde şaşırmıştım.
"Açıklama yapabilirdin" dedim.
"Bilerek yapmadım, seni kendimden uzaklaştırmak içindi" dediğinde gözümden bir damla daha yaş aktı.
"Başardın, beni kendinden uzaklaştırdın" dedim acıyla gülümseyerek.
"Hayır hayır, uzaklaşma falan yok lütfen" dedi yalvarır gibi.
"Kerem beni pişman ettin. O gün asanasörde söyleyeceğim şey için beni pişman etttin" dedim yanaklarım ıslanırken.
"Ne söyleyecektin o gün?" dedi.
Biraz gözlerine baktım.
Derin bir nefes aldım.
"Seni sevdiğimi söyleyecektim" diye fısıldadığımda gözleri şaşkınlıkla açıldı.
Bir şey diyemedi. "Bunu ikinci kez söyleyecektim ama sen beni ikinci kez pişman ettin." dediğimde "İkinci kez mi?" dedi şaşkınlığı artarken. "Beni bırakmaya ilk karar verişinde, beni parka çağırmıştın ve ben o gün seni sevdiğimi söylemek için gelmiştim oraya. Ama her şeyi mahvettin. Tıpkı şimdi yaptığın gibi." derken gözlerimden yavaşça yaşlar süzülüyordu.
"Ama artık söylemeyeceğim, benden hiçbir zaman bunu duyamayacaksın. Çünkü artık öyle bir şey yok. Ben böyle birini sevemem, yanlış anlamışım" dedim gözlerimi kaçırarak.
"Beni seviyor musun ?" dediğinde hızla "Hayır" dedim.
"Bunu söyleyecektin ve ben her şeyi mahvettim öyle mi?" dedi acıyla.
"Bu da senin cezan olsun, bunu benden asla duyamayacaksın, öyle bir şey yok çünkü " dedim gülümseyerek. Ama gülümsemam acı dolu bir gülümsemeydi.
"Hayır Zeynep lütfen, duyacağım bunu, lütfen " dedi. Ağlayacak gibiydi.
"Kerem yaptıklarının sonuçları bunlar." dedim. "Konuşmak istemiyorum daha fazla, yatmak istiyorum " dediğimde başını salladı. Ayağa kalktığımda acıyla gözlerimi yumdum. "Ben götürüyüm seni yatağa" dediğinde "Hayır " dedim ama dinlemedi. "Yürümemen gerekiyor" diyip beni bir anda kucağına aldı.
İtiraz etmedim.
Belli etmeden kokusunu içime çektim. Özlediğim kokusunu, hasret kaldığım kokusunu.
Yatağa yatrınce üzerimi de örttü.
"İyi geceler" dedi ama cevap vermedim. Sessizce odadan çıktı ve gitti.
Sabah gözlerimi açtığımda burnuma patates kokusu geliyordu. Kerem kahvaltı mı hazırlıyordu? Gülümseyerek yataktan kalkmamla acıyla inlemem bir oldu. Sağ tarafım gerçekten çok kötüydü. Gerçi resmen yanmıştı, hem de dikişli olmasına rağmen. Ama umarım iz kalmaz.
Zorla banyoya gittim ve yüzümü yıkamak için eğildiğimde acıyla inledim. Banyoda sesim yankılanmıştı ama umarım kerem duymamıştır diye düşünürken hızla kapı açıldı.
"Ne oldu?" dedi kerem endişeyle.
"Bir şey yok" dedim acımı belli etmemeye çalışarak.
"Yardım ediyim mi?" diyip yanıma geldi.
"Gerek yok" diyip eğildiğimde acıdan dolayı gözlerimi kapattım.
"Zeynep itiraz etme lütfen" dediğinde cevap vermedim. Bunu evet olarak algılamış olacak ki suyu açtı ve elini ıslattı, ardından yüzüme sürdü elini. Dokunuşlarıyla irkilsem de belli etmedim. Yıkadıktan sonra kolumdan tuttu ve odaya yürümeme yardım etti. "Yürümemen gerekiyor" dediğinde "Uçamıyorım kerem, malesef" dedim sitem eder gibi. Biraz gereksiz bir çıkış olmuştu, sessizliğinden kırıldığını anlamıştım.
Umursama Zeynep, boşver. O da seni kırdı, sen ona iki laf ettin sadece, umursama!
Sandalyeye oturttu ve ocağa döndü.
"Yanmış ya" dedi ve hızla patatesleri tabağa aldı.
"Ne biçim yemek yapıyorsun sen?" dedim alayla gerginliği azaltmak için.
Her ne kadar kırgın olsam da onu kırmak istemiyorum.
"Senin yanına geldiğim için oldu" dedi gülerek. "Gel demedim ki ben" dedim.
"Sen gel demesen de ben sana her zaman gelirim" dedi gözlerime bakarak.
Konuşma şöyle!
Beni yumuşatma!
Gözlerimi kaçırdığımda tabağı aldı ve masaya oturdu. Sessizce yemeye başladık.
Yedikten sonra "Kim kaldıracak?" dedim. Ben yapamazdım çünkü.
"Ben yapmak isterdim ama-" derken sözümü kesti. "Gerek yok, ben hallederim. Sen otur dinlen, yürümemen gerekiyor zaten" dediğinde kendimi fazlalık gibi hissetmiştim. Yine de belli etmedim.
Masayı kaldırırken onu izledim. Ardından salona geçmek için ayağa kalktığımda yanıma geldi.
"Gerek yok " dedim ama beni dinlemeden kolumdan tuttu.
Yavaşça yürüterek salona gelmeme yardım etti ve koltuğa oturttu. O da hemen yanıma oturdu. Bu şekildeyken kendimi hamile gibi hissetmem normal mi? Kerem'den değil ama. Kesinlikle ondan değil!
"İyi misin?" dediğinde sadece başımı salladım. "Ağrın var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım ama inanmadı. "Bakıyım mı yarana?" dedi.
"Gerek yok" dedim ona bakmadan.
"Zeynep dikişlerini kontrol etmemiz lazım, hem krem de sürmeliyiz, iz kalabilir" dedi. Haklıydı, ve iz kalmasını kesinlikle istemiyordum.
"Tamam ben hallederim" dediğimde sesli bir nefes vererek ayağa kalktı.
"Bekle malzemeleri getiriyim" dedi ve gitti. Elinde krem ve malzemelerle geldi ve yanıma oturdu. Tişörtümü sıyıracağım sırada "Sen bakma" dediğimde ciddi misin der gibi suratıma baktı. Ciddi olduğumu anlayınca "sanki görmediğim bir şey" diyip önüne döndü. Tişörtümün kenarını sıyırdım. Sargıyı açarken acıdığı için dişlerimi sıktım. "Canın yanıyor, izin ver ben yapıyım, lütfen" dedi yüzüme bakarak. Sadece başımı salladım. Bunu yapamayacağımı biliyordum ama ona muhtaç olmak da istemiyordum.
Bakışları belime indi. Yavaşça sargıyı çıkardı ve kenara koydu. Ardından dikişlerime dokundu.
"Sağlam görünüyor" diyip pamuğa ilacı döktü. "Acıyabilir " diyip bir anda pamuğu dokundurdu ve hızla elini tuttum. Ne yaptığımı farkedince hemen elimi çektim.
"Elimi sık, acıyacak çünkü " diyince cevap vermedim. Oflayarak önüne döndü ve pamuğu sürmeye devam etti. Dayanamayıp diğer eline uzandığımda gülümseyerek sürmeye devam etti. Elini o kadar sıkıyordum ki kızardığına emindim. Az sonra pamuğu bıraktığında kapalı gözlerimi açtım.
Gözlerim dolmuştu, canım yanıyordu çünkü. "İyi misin?" derken yüzüme acı çekiyor gibi bakıyordu. Sanki ben acı çektikçe, benim canım yandıkça onun da canı yanıyordu. Ama hayır, bunlara inanmayacağım. Eğer benim canım yandığında onun da canı yansaydı canımı yakmazdı.
Kreme uzanıp biraz aldı. "Bu acıtmaz umarım" diyip hafifçe elini dokundurmaya başladı. Acımıyordu bu sefer. Ama elini hissettiğim için huylanıyordum. Kıpırdandığımı farkedince gülümsedi. "Rahat dur" dedi gülerek. Bitirince tişörtümü yavaşça kapattı ve elini yıkayıp geldi.
Sessizce oturmaya başladık. İkimiz de konuşmuyorduk. O bana bakıyordu ama ben duvarı izliyordum.
En son dayanamadım ve ona döndüm.
"Eve gitmek istiyorum" dediğimde istemediği yüz ifadesinden belli oluyordu.
"Neden?" dedi.
"Yapamıyorum tek başıma, olmuyor." dedim. "Tek başına değilsin" dedi biraz daha yaklaşarak.
"Kerem birine ihtiyaç duyuyorum. Yüzümü bile yıkayamıyorum. Kısa bir süreliğine de olsa birilerine muhtacım. Gitmem lazım" dedim.
Açıkçası ne kadar kırgın olsam da ben de gitmek istemiyordum.
"Ben bakıyorum sana" dedi.
"Sorun da bu. Sana muhtaç yaşamak istemiyorum, bana bakmak zorunda değilsin" dedim.
"Zorunda olduğum için yanında değilim, yanında olmak istediğim için yanındayım" dediğinde hafifçe gülümsedim.
"Her şeyime koşamazsın, sana muhtaç olmak istemiyorum"
"Muhtaç falan değilsin saçmalama, engelli falan değilsin sen" dedi kaşlarını çatarak.
"Ne farkım var? Yüzümü bile yıkayamıyorum, yürüyemiyorum bile. Yemek yapamıyorum, üzerimi değiştiremiyorum. Ne farkım kaldı kerem?" dedim. Gözlerim dolmuştu.
"Muhtaç falan değilsin, engelli değilsin, hasta değilsin. Ben aynı durumda olsam beni bırakır mıydın?" dediğinde gözlerimi kaçırdım ve "Evet" dedim.
Ellerimi tuttu, itiraz etmedim.
"Gözlerime bak ve söyle, beni bırakır mıydın?" dediğinde ona döndüm.
Gözlerine baktım biraz. "Hayır" dedim sessizce. Gülümseyerek "Bak, ben de seni bırakmıyorum. Hem evde nasıl yapacaksın? Annen seninle mi ilgilenecek Beyza ile mi? Onun için de zor olur. Hem bu durumda olduğunu bile bilmiyor, bilse ne kadar üzülür?" dediğinde haklıydı. Ellerimi okşamaya devam ediyordu.
"Bana bakmak zorunda değilsin" dedim. Gözlerim ağlamaya hazır bekliyordu ama akmasına izin vermeyecektim.
"Değilim, ama bakmak istiyorum. Yanında olmak istiyorum. Kendimi affettirmek istiyorum. Seni sevdiğimi göstermek istiyorum. Beni sevdiğini söylediğini duymak istiyorum " dedi sessizce. Sesinde umut vardı, bunu duymak istiyordu.
Başımı iki yana sallladığımda gözümden bir damla yaş firar etti ama daha düşemeden sildi ve tekrar elimi tuttu.
"Duymayacaksın" diye fısıldadım.
"Bunu bana yapma" dedi sessizce.
"Senin bana yaptıklarının yanında bu hiçbir şey. Ben sana seni sevdiğimi söyleyecektim. Bırakıp gitmene rağmen evine geldim ve o kızla gördüm seni. Açıklama bile yapmadın, o an ne hissettiğimi tahmin bile edemezsin çünkü sen hiçbir zaman böyle bir görüntüyle karşılaşmadın" dediğimde pişmanlıkla bakıyordu bana.
"Beni bırakmana rağmen seninle konuşmak için geldim, senden yine vazgeçmedim. Ama sen aptal bir tehdit için beni bıraktın. Kerem bu kaçıncı? Söz vermiştin kerem, beni bırakmayacağına söz vermiştin" dediğimde ağlamaya başlamıştım.
"Sana bir daha nasıl inanmamı istiyorsun? Nasıl emin olabilirim bir daha beni bırakmayacağına? Nasıl emin olabilirim bir daha söz verdiğinde tutacağına? Sana nasıl güvenebilirim? Tüm bunlara rağmen, canımı yakmana rağmen, kalbimi kırmana rağmen, şu an yine senin yanındayım. Ellerimi tutmana izin veriyorum. Bu da benim aptallığım işte" dedim acıyla gülümseyerek.
Ellerini yüzüme koydu ve akan yaşları sildi. Alnını alnıma yasladı.
"Özür dilerim, çok özür dilerim. Sana yemin ediyorum, kendimi affettireceğim. Yıllar da sürse bunu deneyeceğim. Sensiz yapamam Zeynep, seni çok seviyorum " dedi yalvarır gibi bir sesle.
"Sevgine inanamıyorum artık" dedim fısıldayarak.
"İnanacaksın, göstereceğim. Nasıl yapacağım bilmiyorum ama bunu sana göstereceğim. Sonra da senden o lafı duyacağım." dedi.
Cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki?
O sırada çalan kapıyla telaşla "Kim?" dedim. "bilmiyorum, korkma bakacağım" diyip ayağa kalktı. Önce kapının deliğinden baktı, ardından açtı kapıyı. İçeri bizimkiler girince derin bir oh çektim. Nisa hemen koşarak yanıma geldi ve sarıldı. "Yavaş" dediğimde hemen uzaklaştı.
"Özür dilerim, canını mı yaktım? Çok korktum, ve çok özledim" dedi ve yanıma oturdu. Diğerleri de girdi içeri.
"Nasılsın Zeynep?" dedi Göktuğ.
"Daha iyiyim siz?" dedim hepsine bakarak.
"Bize bakma biz iyiyiz" dedi Mustafa oturarak. "Çok korktum " diyerek sarıldı yunus. "Merak etmeyin, bir şeyim yok" dedim gülümseyerek. Bade de gelip sarıldıktan sonra Yunus'un yanına oturdu. Sanırım sorunlarını halletmişlerdi. Kerem de gelince tamamlanmıştık.
"Ne oldu ve kim yaptu bunu? Açıklayın artık" dedi Göktuğ kerem ve bana bakarak. Kerem'e döndüm, onun anlatmasını istiyordum. Başını sallayarak diğerlerine döndü.
"O mektupları gönderen Fırat'mış" dediğinde diğerleri şaşkınlıkla ona baktı.
"Biz asansörden düşünce hastanede bana mesaj attı, tabi o zaman kim olduğunu bilmiyorduk. Beni Zeynep'le tehdit etti, ben de ondan uzak durmak zorunda kaldım" dediğinde gözlerimi yere çevirdim.
"Biraz zaman geçti. Zeynep'i sürekli izliyordum iyi mi diye, merak ediyordum" dediğinde şaşırdım.
"Bir ara dışarı çıkınca Fırat'ın adamları onu kaçırmaya çalıştı. Ben de görüp hemen yanına gittim" dediğinde şimdi anlamıştım orada neden olduğunu.
"Aslında adamları hallederdim kalabalık değildi ama Zeynep çoktan bayılmıştı. Eğer kaçsaydım Zeynep tek kalacaktı, onu bırakmamak için direnmedim, beni de aldılar" dediğinde şaşkınlıkla Kerem'e döndüm. Beni yalnız bırakmamak için mi kaçırılmıştı? Kurtulma şansı olmasına rağmen hem de!
"Orada Fırat çıktı karşımıza, Zeynep'e işkence etti resmen" dedi yüzünü buruşturarak.
"Sonra bizi bir yere kilitledi. O sırada babası mı ne öğrenmiş sanırım, onu çağırmış. O da biz kilitli olduğumuz için tüm adamları aldı gitti. Ben de kilidi kırıp Zeynep'i çıkardım" dediğinde diğerleri bana dönmüştü.
"Nasıl Fırat ya?" dedi Nisa şaşkınlıkla.
"İyi ki gitmiş, eğer kaçamasaydınız" diyip sustu Yunus.
Biliyordum, kaçamasaydık o pisliğin bana neler yapacağını biliyordum.
"Gerçekten çok üzgünüm, iyi misin sen?" dedi Nisa. "Merak etme, unuttum gitti" diyerek yalan söylediğimde kerem yalan olduğunu anlayarak bana bakıyordu.
"Ne olacak şimdi? Fırat kaçtığınızı anlamıştır. Sizi bulursa ne yapacaksınız?" dedi Mustafa.
Hızla kerem'e döndüm.
"Polise gidelim" dedi Nisa.
"Polis olmaz, hem kanıtımız yok. Hem de Fırat parayla oradan bir şekilde çıkar ve intikam ister" dedi kerem.
"Ne olacak o zaman? Sizi bulursa çok kötü olur" dedi Yunus.
"Ben bir yer ayarlayacağım. Bir süre orada kalırız" dediğinde Kerem'e döndüm. İtiraz etmek istiyordum ama edemezdim, başka çaremiz yoktu çünkü.
"Konuyu kapatalım mı artık?" dediğimde hepsi sustu. Konuyu değiştirip derslerden konuşmaya başladık. Bu aralar yine dersleri boşlamıştım. Toparlamam gerekiyordu, az kalmıştı sınava.
Biraz sohbet edip yemek yedikten sonra akşama doğru bizimkiler gitti. Kerem'le yine yalnız kalmıştık. Salonda sessizce oturuyorduk.
"Biraz ders çalışmam lazım" diyip ayağa kalkacağım sırada "Otur sen, ben getiriyim kitapları, çalışalım" diyip ayağa kalktı. Ağzımı açacağım sırada geri kapattım. Bundan bahsediyordum, odama bile çıkamıyordum.
"Salak salak düşüncelerini at kafandan. Bana yük olmuyorsun, fazlalık değilsin, alt tarfı iki kitap getireceğim" dedi kaşlarını çatarak. Cevap vermedim, sadece gözlerimi kaçırdım. Sesli bir nefes verip önümde dizlerinin üzerine çöktü.
Ellerimi elleri arasına aldı ve avucuma bir öpücük kondurdu. İstemsizce gülümsedim.
"Bana bak" dediğinde dikkatlice gözlerine baktım.
"Üzülmeni istemiyorum. Gerçekten yük olmuyorsun, ama bu düşüncelerin bana yük oluyor. Böyle düşünmeni istemiyorum, lütfen" dedi sessizce.
"Tamam" dedim aynı şekilde.
Gülümseyip elini yanağıma koydu ve okşadı. "Seni öpebilir miyim?" diye fısıldadı. "kerem" dedim sadece. Ama istemediğim belliydi. Eğer izin verirsem yumuşardım.
Başını sallayarak "Pekala, biraz daha zaman var" dediğinde gülerek gözlerimi devirdim. "matematik getiriyorum" diyip ayağa kalktı. Salondan çıktı ve birkaç dakika sonra elinde test kitapları ile geldi. Kitapları sehpaya bırakıp "Bekle" dedi ve tekrar gitti.
Elinde katlanmış bir masayla gelince kaşlarım çatıldı. Sehpa vardı zaten?
Masayı açıp önüme koydu. "Sehpada niye yapmıyoruz?" dediğimde o da yanıma oturdu.
"Eğilme diye masayı getirdim" dediğinde gülümsedim. Bu kadar düşünceli olması gerçekten hoşuma gidiyordu.
Kitapları açıp birlikte çözmeye başladık.
Yarım saattir çözüyorduk ama neredeyse 10 dakikası şu soruya gitmişti. Yapamıyordum, tüm işlemleri denedim ama olmuyor. Oflayarak kalemi bıraktığımda kerem bana döndü.
"Noldu?"
"Şu soruyu çözemiyorum bir türlü" dediğimde soruya baktı. Birkaç dakika sonra çözmüştü. "Nasıl çözdün?" dedim merakla.
"Bak şimdi" diyerek anlatmaya başladı.
"Anladım, teşekkür ederim, bu şekilde düşünmemiştim" dediğimde gülümseyerek bana bakıyordu.
"Ne demek güzelim " dediğinde gözlerimi kaçırdım. Dikkatimi dağıtmamam gerekiyordu.
Yaklaşık 2 saat sonra kitapları kapattık. Yine yanımda oturuyordu ama konuşmamıştık. Sessizliği o bozdu.
"Bir şeyler yer misin?" dediğinde onda döndüm. "Hayır teşekkürler " dedim ama sonra fikrimi değiştirdim.
"Çikolata var mı?" dediğimde gülümsedi.
"Hayır ama alıyım" dediğinde "hayır gerek yok" dedim.
"Dur alıyım, yakın zaten " diyip ayağa kalktığında telaşla kolunu tuttum.
"Alma kerem" dediğimde "Niye?" dedi.
"Ben, sen, gitme işte kerem " dedim istemeyerek. "Niye?" dediğinde cevap vermedim. Yanıma oturdu ve dikkatle yüzüme baktı.
"Noldu?" dedi kaşlarını çatarak.
"Yalnız kalmak istemiyorum" dedim sessizce. "Korkuyor musun ondan?" dediğinde cevap vermedim.
"Korkma, bir şey yapamaz. Ben varım" dedi elimi tutarak.
"Sen olduğun zaman korkmuyorum zaten, o yüzden gitmeni istemedim " dediğimde söylediğim şeyle içimden kendime küfür ettim. O ise gülümsemeye başladı.
"O anlamda değil" dediğimde gülerek "Anladım ben tamam" dedi.
Biraz gözlerime baktı sadece.
"Sarılıyım mı?" dediğinde cevap vermedim.
"Zeynep çok özledim seni, yanımdasın ama sarılamıyorum bile" dedi üzgün bir ifadeyle.
"Neden sence?" dediğimde "Benim yüzümden biliyorum, ama bir kere sarılıyım lütfen, kokunu özledim" dediğinde gözlerim doldu.
Ben de özledim. Hem de çok özledim.
Yavaşça başımı salladığımda gülümseyerek kollarını belime doladı. Yarama dokunmamaya çalışıyordu.
Ben de kolarımı boynuna doladım ve sımsıkı sarıldım ona, kokusunu içime çektim. Çok özlemiştim.
Ama uzun sürmeden geri çekildim.
Alışmak istemiyordum, yumuşamak istemiyordum. Ne kadar zor olsa da, ondan uzak durmak istiyordum.
Bugün bizimkilerle birlikte olmaya karar vermiştik. Aslında dışarı çıkmayı düşünmüştük ama yaram olduğu için biraz daha beklemeye karar verdik. Sabah gelmişlerdi buraya. Beraber film izleyip sohbet etmiştik. Şimdi ise yapacak bir şey bulamamıştık.
"Yemeğe gitsek nasıl olur?" dedi Nisa.
"Zeynep yürüyemiyor, biraz daha dinlenmesi lazım" dedi Kerem.
"Arkadaşlar siz gidin isterseniz, ben birdahakine katılırım" dediğimde kerem "Saçmalama olmaz öyle şey. Ama isterseniz siz gidin, ben kalırım yanında" dedi.
"Hayır tabiki olmaz öyle şey." dedi Göktuğ.
"O zaman gidelim yemeğe. Benim yürümem sıkıntı değil, zaten araba ile gideceğiz. Birkaç adım yürüyebilirim sorun olmaz" dediğimde kerem bana döndü. "Olmaz öyle şey" dediğinde "Sana sormadım kerem. Kendi kararlarımı kendim verebilirim" dediğimde biraz yüzüme baktı.
"Birkaç gün sonra gideriz. Seni düşünüyorum ben" dedi.
"Beni düşünmek için biraz geç kalmadın mı?" dedim ters bir ifadeyle.
Gözlerine yine bir pişmanlık geldi. Onu kırmak istemiyordım, istemeden olmuştu. Gözlerimi kaçırdım.
Derin bir nefes aldım.
"Tamam, sen yanımdasın zaten, yardım edersin yürümeme" dedim soğuk olmaya çalışarak. Gönlünü almaya çalışıyordum. Yüzünde hemen bir tebessüm oldu.
"Tamam, yanından ayrılmam zaten" dediğinde ben de hafifçe gülümsedim.
"Tamam o zaman anlaştıysak biz gidelim hazırlanalım. 2 saat sonra buluşuruz orada" dedi Mustafa ve gittiler.
Kerem'e kırgın olmama rağmen onu kırdığım zamanlarda gönlünü almaya çalışıyordum. Belki de bunu hak etmiyordu ama benim hissettiklerimi onun da hissetmesini istemiyordum.
Hazırlanmak için ayağa kalktığımda kerem de kalktı.
"Ben götürüyüm odana, merdiven çıkamazsın" dediğinde ittiraz ettim.
"Gerek yok hallederim" diyip bir adım atmıştım ki önüme geçti.
"Zeynep, itiraz etme. Zorlama dikişlerini. İki dakika dayanabilirsin bence bana" dediğinde istemeyerek de olsa başımı salladım. Kollarını belimden ve bacaklarımdan geçirip beni kucağına aldı. Kollarımı boynuna sarmamıştım.
Nefesi yüzüme geliyordu ve kokusunu özlediğimi fark ettim. Yine de kendimi kaptırmamaya çalıştım.
Odama gelince beni yavaşça yere bıraktı. "teşekkür ederim" diye fısıldadım.
"Ne demek, sen üzerini giyinirken ben buradayım." dediğinde itiraz edecektim ki "Arkamı döneceğim. Giyemezsen yardımcı olmak için" dediğinde oflayarak dolabıma yöneldim.
Hangisini giysem acaba? Zaten fazla elbisem yoktu ama Mustafa'nın amcasının restoranına gidecektik. Yani özenli olmak gerekiyordu. Karar veremediğimi görünce kerem arkamdan "Kırmızı olanı giysene" dediğinde ona döndüm. Açıkçası onun seçtiği kıyafeti giymek hoşuma giderdi. Hem giymezsem kırılacağına emindim.
"Ben de onu giyecektim zaten" diyip elbiseyi aldığımda güldüğünü duydum. O seçtiği için giydiğimi bilmesine gerek yoktu.
"Arkanı döner misin?" dediğimde arkasını döndü. Ben de üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Önce pantolonumu çıkardım. Zor oldu ama başardım. Ardından tişörtümü çıkardım. Canım acıdığı için inlediğimde kerem "İyi misin?" dedi. "evet, dönme" diyip çıkardım. Ardından elbisemi giydim. Ama arkasındaki düğmelere uzanamıyordum. "Tamam mı?" dedi kerem. "Olmuyor" dediğimde "Ne olmuyor?" dedi. Ne yani ondan mı yardım isteyecektim?
"Başka bir şey giyeceğim" dediğimde bana döndü. "güzel olmuş, ne olmayan?" dedi. "Arkasındaki düğmeleri ilikleyemedim" dediğimde "Ben yaparım" dedi. Biraz gözlerime baktıktan sonra istemsizce de olsa aynaya döndüm. Yaklaşıp hemen arkama geçti.
Saçlarımı sol omzumda topladı düğmeleri kapatmaması için. Ardından eli yavaşça alttaki düğmeye gitti. Aynadan onu izliyordum. Açıkçası şu an bana dokunuyor olması bile beni heyecanlandırıyordu. Düğmeleri yavaşça iliklerken sıcak parmakları tenime değiyordu. En üstteki düğmeyi de kapatınca aynadan bana döndü.
Bir süre aynadan birbirimizin gözlerine baktık. Ardından enseme eğilmeye başladı. Heyecandan nefesimi tuttum. Boynuma doğru eğildi. Önce nefesini orada hissettim. Ardından dudaklarını oraya dokundurduğunda gözlerimi kapattım ve istemsizce iç çektim. Dudakları biraz orada durduktan sonra hafifçe geri çekildi. İşaret parmağının tersiyle boynuma dokundu ve omzuma doğru sürdü. "Kerem" diye fısıldadım. Daha fazla devam ederse dayanamayacaktım de dudaklarına yapışacaktım.
"Hı?" dedi sessizce. "uzaklaşır mısın?" dedim. Sesim çıkmıyordu. "neden?" dedi tekrar boynuma dudaklarını uzatırken.
"Devam edersen-" derken dudaklarını boynumda hissetmemle sözüm yarıda kaldı. Gözlerimi kapattım ve bir süre tadını çıkardım. Bir anlığına da olsa her şeyi unutup onunla s*vişmek istedim. Islak bir öpücük kondurdu önce. Ardından dilini orada hissettim. Dişlerini geçirdi boynuma. Sonra ıslak öpücüklerini oraya bırakmaya devam etti. Nefes almakta zorlanıyordum. Gözlerim hala kapalıydı. Beni benden alıyordu öpücükleri.
Dudakları boynumu öperken eli sırtımdan belime kadar indi ve orada durdu. Karnıma dolayıp beni kendine çekti ve sırtım göğsüne yaslandı. Gözlerim hala kapalıydı çünkü açarsam teslim olabilirdim. Eli karnımda gezerken dudakları boynumdan ayrıldı. Hafifçe gözlerimi araladım. Bana bakıyordu aynadan.
"Çok özledim, kokunu, tenini..." diye fısıldadı.
"Ben de çok özledim, kokunu, tenini..." diye fısıldadım içimden.
Sertçe yutkundum. "Kerem" dedim sessizce. "Hazırlanmam lazım" dediğimde başını salladı ve ellerini çekti. Rahat bir nefes aldım. Yakınımdayken kendimi kaybediyordum çünkü.
Odadan çıktığında ben de hemen saçlarımı düzelttim. Ardından hafif bir makyaj yaptım. Rujumu da sürdükten sonra aynada kendimi bir süzdüm.
"Çok güzelsin"
Duyduğum sesle sıçrayarak arkamı döndüm. Kerem kapıya yaslanmış bana bakıyordu. Üzerinde siyah bir gömlek vardı. Yine kolları kıvrılmıştı. Kollarında ki damarlar dikkat çekiyordu. Damarlara zaafım vardı. Gerçi onun her şeyine benim zaafım vardı. Saçları düzenliydi, taramıştı. Dağınık da olsa taranmış da olsa saçları çok güzeldi.
Onu süzdüğümü farkedince hemen gözlerimi kaçırdım ama sanırım o da anlamıştı ki gülmeye başladı. Yanıma yaklaştığında aynaya döndüm. Gelip arkamda durdu. Aynada bana bakarak iç geçirdi. Gerçekten çok güzeldik.
Daha fazla oyalanmadan eşyalarımı aldım ve odadan çıktım. Arkamdan geliyordu o da. Merdivenleri inerken kucağına almak istemişti ama izin vermemiştim. Merdivenin korkuluklarına tutunarak iniyordum. Hemen yanımda duruyordu o da.
Bu kadar ilgili olması hoşuma gidiyordu ama belli etmemeye çalışıyordum.
Yol boyunca hiç konuşmadık. Onunla ne kadar çok konuşursam o kadar çabuk teslim olacağımı biliyordum. Bu yüzden elimden geldiğince soğuk davranmaya çalışıyordum. Arabadan inince hemen yanıma geldi. Koluna girmem için kolunu uzattı. İstemediğimi belli ederek bakınca oflayarak kolumu tuttu ve koluna girmemi sağladı. Bu yaptığıyla ona belli etmeden gülümsedim.
Yavaş adımlarla içeri girdik. Bizimkiler gelmişti muhtemelen. Masayı bulduğumuzda yavaşça onlara ilerledik. Nisa ve Bade yine çok güzel olmuştu. Diğerleri zaten şıktı. Selamlaşıp cam kenarına oturduğumda kerem de yanıma oturdu. Siparişlerimizi verdikten sonra sohbet etmeye başlamıştık. Ama ben çok katılmıyordum çünkü ağrım vardı. Dikişlerim bazen böyle ağrıyordu. İlaç içmem gerekiyordu ama yanımda değildi. Belli etmemeye çalışmıştım ama sanırım kerem anlamıştı.
"Bir sorun mu var?" dediğinde ona baktım. Diğerleri bizi duymuyordu bile.
"Hayır" diyip geçiştirmeye çalıştım.
"Zeynep bir sorun var. Bana söyle" dedi sessizce. "Bir şeyim yok kerem" dedim.
"Bana niye söylemiyorsun? Edeceğim yardımı bile mi istemiyorsun?" dediğinde ona döndüm. Gerçekten sinirlenmişti ama neyse ki sessiz söylemişti. Bizi duymamışlardı.
"Bana bağırma, yardımı bırak senden gelecek hiçbir şeyi istemiyorum." dedim sessiz ama sert bir ifadeyle.
"Benden bu kadar mı nefret ediyorsun? Gerçi zaten anlamıştım Fırat bana işkence ederken umrunda olmadığını söylediğinde" dedi. Sinirliydi ama alçak sesle konuşuyordu.
"Gerçekten senden nefret edebileceğimi mi düşünüyorsun? Orada bilerek umrumda olmadığını söyledim. Eğer umrumda olduğunu söyleseydim sana işkence edecekti. Bunu izleyemezdim, sana işkence edişini izleyemezdim."
Bir anda sinirlendiğim için hızlı ve düşünmeden konuşmuştum. Bunu söylememem gerekiyordu çünkü kendini suçlayabilirdi.
"Sen, sen ciddi misin?" dedi sessizce ve pişmanlıkla. "Kerem, senin suçun yok" dediğimde derin bir nefes aldı. Karnımın üzerindeki elimi tuttu. "Ağrın mı var?" dedi sakin bir sesle. Konuyu değiştirmişti ama bunu kafasına takacağına emindim. Çocuğun ayarlarıyla oynamıştım resmen.
Başımı salladım yavaşça. "ilaçlarımı almadım" dediğimde cebinden bir şey çıkardı. Benim ilacım.
Şokla ona döndüm. "Yanıma almıştım ne olur ne olmaz diye" dediğinde hayranlıkla gülümsedim. Gerçekten bu kadar düşünceli olması hoşuma gidiyordu.
"Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek. İlacı çıkarıp elime verdi, ardından bardağa su doldurdu. İlacı içtikten sonra suyu verdi.
"Ağrın azalmazsa söyle eve gideriz" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Sanırım olanlardan sonra ilk kez ona bu kadar samimi gülüyordum. Gözleri gülüşüme kaydığında hızla gözlerimi kaçırdım. Yumuşama, sabret. Biraz daha süründür onu!
Yemeklerden sonra tatlı söyledik. Yedikten sonra kerem'in bana baktığını gördüm. Kafamı noldu der gibi salladığımda "Tatlı bulaşmış" dedi sessizce. Hayır hayır, sus söyleme!
"Alıyım mı?" dediğinde sertçe yutkundum. Almasını ne kadar istesem de izin veremezdim.
"Ge-gerek yok" dedim sessizce ve istemeyerek. Ardından peçeteyi aldım ve dudaklarımı sildim. Bunu yaparken bana bakıyordu, kırgınlıkla hem de.
Umursama Zeynep, sakın umursama. O seni düşünmedi, sen de onu düşünme!
Eve girdiğimizde direk odama yöneldim. "İzin ver kucağıma alıyım" dedi kerem ama itiraz ettim. Yine de yanımda yürüyordu. Odama girene kadar bekledi. Ardından elbisemin düğmelerini açmak için yanıma geldi, arkamda durdu. Yavaşça açtı yine ama bu sefer öpmesine izin veremezdim. Dudakları boynuma yöneldiğinde "Yapma" diye fısıldadım. Duraksadı ve aynadan gözlerime baktı. "Yapma" dediğimde tekrar, gözlerim dolmuştu.
Bir süre baktı. Ama ben gözlerimi kaçırdım, baksaydım bakışlarındaki o kırgınlığı görmekten korktum çünkü.
Yavaşça uzaklaştı benden. Bana bakmadığı sırada hemen üzerimi değiştirdim. Yatakta oturuyordu, gidip yanına oturdum.
"Orada söylediklerimi-" derken sözümü kesti. "özür dilerim" dedi içten bir sesle. "kerem dileme, ikimizden biri yaşayacaktı bunu" dedim gözlerim dolarken.
"Benim yüzümden bu kadar acı çekmene dayanamıyorum" dediğinde gözlerinin dolduğunu farkettim. "Kerem hayır" dedim ağlamaklı bir sesle.
"Ben seni haketmiyorum Zeynep. Senin yanında olarak da olmayarak da, her şekilde canını yakıyorum senin" dedi sessizce. Başımı iki yana salladım.
"Sana zarar veriyorum. Sevdiğim, aşık olduğum kadına zarar veriyorum" dediğinde gözünden bir damla yaş aktı. Bunu görmemle daha fazla gözyaşlarımı tutamadım.
İlk defa ağlamıyordu benim yanımda. Ama ilk defa benim için ağlıyordu.
"Kerem yapma" dedim başımı iki yana sallayarak. Gözyaşlarım hızlandı.
"Varlığımla sana zarar veriyorum. Canını yakıyorum, yaralıyorum seni" dediğinde dayanamayıp ellerimi yanağına koydum.
"Ama o yaraları da tekrar sen sarıyorsun. Canımı acıtıyorsun ama acımı dindiren de sensin. Varlığın canımı yakıyor, ama bana bir yaşama sebebi veriyor" dediğimde ağlıyordum artık.
"Böyle düşünme, sen de benim için aynısını yapardın. Bunu unutalım lütfen" dediğimde ellerini yüzüme koydu ve gözyaşlarımı sildi.
"Seni çok seviyorum. Sana yemin ederim seni çok seviyorum" diye fısıldadı alnını alnıma yaslayarak.
"Yaralarını saracağım. Sana yemin ederim tüm yaralarını saracağım, acını dindireceğim. Sana yaşama sebebi vermeyeceğim, seni bizzat ben yaşatacağım" dediğinde gülümsemeye başladım.
"Kerem bir daha beni bırakma" derken gözyaşlarım tekrar akmasın diye zor tutuyordum.
"Asla" dedi başını iki yana sallayarak.
"Beni bir gün sen bırakırsan bile seni bırakmayacağım. Peşinden geleceğim. Bana, gözlerime bakarak beni istemediğini söyleyene kadar seni bırakmayacağım." dediğinde gülümsemem büyüdü.
Ellerimi yüzümdeki ellerinin üzerine koydum. Bir süre sessizce gözlerime baktı. Ardından bakışları dudaklarıma indiğinde sertçe yutkundum.
Tekrar gözlerime baktı, izin istiyordu. Dayanamadım, yapamadım.
Yavaşça başımı salladığımda gülümseyerek biraz daha yaklaştı bana. Çok hafif bir şekilde dudaklarımızı birleştirdi. Dudaklarını dudaklarımda hissetmemle derin bir iç çektim. Çok özlemiştim, öyle böyle değil.
Yavaşça dudaklarımızı ayırdım ve alnımı alnına yasladım. "Seni hala affedemiyorum" diye fısıldadım.
"Sana kendimi affettireceğim " dedi net bir sesle.
Biliyordum, o çabalamasa bile bir süre sonra onu zaten affedecektim. Dayanamazdım ki zaten.
"Uykum geldi" dediğimde gülümseyerek ayağa kalktı. Yatağa uzandığımda üzerimi örttü ve üzerime eğildi.
Yanağıma bir öpücük kondurduğunda birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattım. Ardından geri çekildi. "İyi geceler" dedim sessizce. "En iyi geceler senin olsun güzelim" dediğinde gülümsedim. Son kez bana bakıp odadan çıktı.
Gülümseyerek gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım.
Neden onun davrandığı gibi davranamıyordum ki?
Neden acımasız olamıyordum?
Bu kadar mı seviyorum onu?
Bu kadar mı aşığım ona?
Bugün annemi görmeye gitmek istiyordum. Eve girmeyecektim çünkü hem Nisa da kaldığımı düşünüyorlar, hem de beni bu halde görünce ne olduğunu sorgulayabilir. Sadece camdan bakacağım. Ona ve kardeşime.
Salonda oturuyorduk Kerem'le. Hava daha kararmaya başlamamıştı. Gitmem gerekiyordu şimdi.
"Kerem" dediğimde bakışlarını televizyondan bana çevirdi. "Efendim?" dedi sakin bir ses tonuyla.
"Ben annemi görmeye gideceğim" dediğimde "Yani -" derken sözünü kestim. "Merak etme, yanlarına girmeyeceğim. Sadece pencereden biraz bakacağım. İyi olduklarını görmek istiyorum " dediğimde gülümseyerek koltukta bana yaklaştı. "Tamam gidelim " dediğinde bir süre sessiz kaldım.
"Aslında, ben kendim gideceğim" dediğimde kaşları çatıldı. "neden?"
"Biraz yalnız kalmak istiyorum. Çok kalmam zaten." dedim onu kırmamaya çalışarak. "Bu halde seni göndermem" dedi net bir şekilde. "Senden izin istemiyorum kerem" dedim.
Sinirlenmeye başlamıştım, emir vererek konuşması hoşuma gitmiyordu.
"Bu halde gidemezsin" dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Niye sürekli bunu tekrarlıyorsun? Bu halde yapamazsın, bu halde gidemezsin! Ne var ya benim halimde!" dedim sinirle.
"Yaralısın farkında mısın?! Yürüyemiyorsun bile!" dedi sesini yükselterek.
"Günlerdir yürümüyor muyum kerem? Hem iyileşmeye başladı yaram!" dedim. Abartıyordu.
"Yürürken canının acıdığının farkında olmadığımı mı sanıyorsun?" dedi. Evet.
"Canım yanıyor veya yanmıyor. Ömür boyu bu halde kalmayacağım. Eskisinden daha iyiyim. Annemi görmeye gideceğim!" dedim koltuktan kalkarak.
O da kalktı ve karşımda dikildi. "Tamam götürüyüm ben!" dedi. Hala bağırıyorduk birbirimize.
"Yalnız kalmak istiyorum. Durumuma alışmak istiyorum" dediğimde bir süre sessiz kaldı. Derin bir nefes aldı.
"En geç 2 saate geleceksin" dedi sinirli bir ifadeyle. "Olur!" diyip hızla arkamı döndüm ve odama çıktım. Montumu giydim sinirle. Abartıyordu, engelliymişim gibi davranıyordu! Resmen ona muhtaç olmamı istiyor! Abartma Zeynep.
Ona bakmadan hızla evden çıktım. Yavaşça yürümeye başladım. Sakinleşmeye çalışıyordum. Onları göreceğim için mutlu olmaya çalışıyordım.
Taksiden indikten sonra mutfağın cam tarafına gelmiştim. Annem salondaydı, kucağında Beyza uyuyordu. Televizyon izliyordu. Gayet mutlu görünüyorlardı, gülümsedim. Onları özlemiştim, eskiden olsa belki özlemezdim, ama şimdi gerçekten özlemiştim. Anneme yine sarılmak istiyordum, beyza ile oyun oynamak istiyordum. Ama biraz daha zaman gerekiyordu. Az kaldı.
Taksiden inince çantamdan kerem'in daha önce verdiği anahtarı çıkardım ve kapıyı açtım. Onun yüzünü görmek istemiyordum, direk odama çıkacaktım. Kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde kerem'in koridora geldiğini gördüm. Yüzümü çevirip yanından geçeceğim sırada önüme geçti. Merakla ona baktığımda biraz pişman olduğunu farkettim.
"Nasılsın?" dedi sessizce.
"İyi" dedim ve tekrar yanından geçmeye çalıştım ama önüme geçerek engel oldu. "Ne var Kerem?" dedim hafif sitemli şekilde. "Özür dilerim" dediğinde bir an bakışlarım yumuşadı. Özür dilemesini beklemiyordum. Ama yaptığı ve söyledikleri hataydı. Başta ben de kendimi engelli gibi düşünüyordum. Ama o bunun yanlış olduğunu, öyle olmadığımı söylerek ikna etti beni, tam durumuma alışmışken bunları söylemesi ağrıma gitmişti.
Derin bir nefes aldım. Sessizce yanından geçeceğim sırada kolumdan tuttu.
"Bana kırılmanı istemiyorum" dedi sessizce.
"Eğer kırmazsan kırılmam kerem" dedim daha sakin bir şekilde.
"Bak özür dilerim, sana onları söylemek istemedim. Kastettiğm o değildi" dediğinde bir kaşımı sorgulayarak havaya kaldırdım.
"Sadece tek kalmanı istemiyorum. Korkuyorum Zeynep, başına bir şey gelmesinden korkuyorum, o itin bir şey yapacağından korkuyorum. Benden daha da uzaklaşmandan korkuyorum. Sen buna rağmen yalnız kalmak istiyorsun. Daha yaran iyileşmedi, yanında olmak istiyorum ama izin vermiyorsun. Evet bunun suçlusu benim, ama sana zarar gelsin istemiyorum. Seni çok seviyorum, seni asla kırmak istemem "
Gözlerim dolmuştu. Neden bilmiyorum, belki de duygusallığım tuttu ama neredeyse ağlayacak dereceye geldim. Ellerimi yavaşça yanaklarına koydum. Ne yapacağımı merak ederek bakıyordu bana. Yüzünü yavaşça yüzüme eğdim ve dudaklarına çok küçük ve naif bir öpücük kondurdum. Gülümsediğinde ben de gülümsedim.
"Biliyorum, önemli değil. Unutalım gitsin" dediğimde gülümseyerek başını salladı.
"Bunu da yanlış anlama, öylesine bir şeydi" dedim geri çekilirken.
'hı hı tabi ' der gibi bir bakış attı ama umursamadım. Tabi ki öylesine değildi, onu öpmek istedim ve öptüm.
Bir anda çalan telefonumla dikkatim dağıldı. Annem arıyordu. Açtığımda kerem de bana bakıyordu.
"Efendim?" dedim gülümseyerek.
"Kızım? Evde, evde yangın çıktı" dedi öksürerek.
"Ne? Ne diyorsun anne sen?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.42k Okunma |
330 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |