34. Bölüm

33. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

Yazar’dan

 

Kızlar tuvalete gideli neredeyse 10 dakika olmuştu ve hala gelmemişlerdi. Kerem endişeyle etrafına bakındı. Diğerlerinin sohbetini “Kızlar hala gelmedi.” Diyerek böldü. “Evet, nerede kaldılar?” dedi Mustafa saatine bakarak. “Ben bir bakıp geleyim.” Diyerek ayağa kalktı ve lavaboya doğru ilerledi. Herkes endişelenmeye başlamıştı.

Bade tuvalete girdiğinde yerde yatan Nisa’nın bedenini görünce korkuyla küçük bir çığlık attı ama sanırım kimse duymamıştı. “Nisa?” diyerek endişeyle yere çöktü ve ona baktı ama uyanmıyordu. Koşarak masaya gitti ve “Nisa.” Diyebildi sadece. Çok korkmuştu ve açıklayacak kelime bulamamıştı. “Nisa” kelimesini duyan Mustafa hızla masadan kalktı ve tuvalete ilerledi. Hemen ardından Kerem de kalktı ve diğerleri de arkalarından ilerledi. Mustafa Nisa’yı o halde görünce panikle yere çöktü ve başını dizlerine yatırdı.

“Nisa, aç gözlerini güzelim. Bana bak hadi!” dedi ama Nisa uyanmıyordu. “Su verin!” diye bağırınca Bade hemen çantasındaki suyu çıkarıp Mustafa’ya uzattı. Suyla Nisa’nın yüzünü ıslatıyordu.

Bu sırada Kerem de Zeynep’i arıyordu kabinlerde ama bulamamıştı. “Zeynep yok.” Dediğinde herkes ona döndü. “Ne demek yok?” dedi Yunus endişeyle. “Yok işte!” diye bağırdı Kerem öfkeyle.

“Lan nereye gidebilir?” dedi Göktuğ. “Bize haber vermeden bir yere gitmez. Kaçırıldı mı?” dedi Kerem korkuyla. Bu sırada Nisa kendine gelmeye başlamıştı. “Nisa?” dedi Mustafa gülümseyerek. Nisa yattığı yerden doğrulup etrafına bakındı. “Zeynep?” dedi. Kerem yere çöküp Nisa’ya yaklaştı. “Nisa ne oldu anlat.” Dedi endişeyle. “Ben, bilmiyorum. Zeynep tuvaletteyken onu burada bekliyordum. Sonra içeri maskeli biri girdi. Ben bağıramadan ağzımı kapattı ve bayılttı beni.” Dedi Nisa.

“Allah kahretsin!” diye bağırarak kapıya tekme attı Kerem. “Neler oluyor?” dedi Bade korkuyla. “Zeynep’i kaçırmışlar.” Dedi Yunus, yeni fark ettiği şeyle. Kerem “Fırat’ın işi bu.” Dedi.

“Ne yapacağız?” dedi Nisa. Hala korkuyordu. Mustafa yerden kalkmasına yardım etti.

“Polise gidelim.” Dedi Bade. “Ben giderim.” Deyip kapıya yöneldi Kerem ama Yunus “Biz de gidelim.” Dediğinde durdu. “Siz eve gidin, ben hallederim bu konuyu.” Dediğinde Yunus kolundan tutarak durdurdu Kerem’i.

“O benim kardeşim sayılır Kerem. Öylece oturmamı bekleme benden.” Dedi Yunus net bir şekilde. “Ben de gitmem eve. Zeynep’i bulmanıza yardım edeceğim.” Dedi Nisa.

“Ben de bir yere gitmiyorum.” Dedi Göktuğ.

Kerem durup hepsine döndü. “Bu bizim meselemiz.” Dedi ama Yunus “Sizin meseleniz, bizim de meselemiz.” Dediğinde başını salladı.

“Tamam o zaman. Benim evime gidin. Ben polis arkadaşımla konuşup geleceğim.” Dediğinde Mustafa “Tüm olayı anlatman uzun sürer. Gelip biz de ifade verelim.” Dedi.

“Gerek yok. Olayı başından beri takip ediyorlar zaten.” Dediğinde herkes şaşkınlıkla ona döndü.

“Ne?” dedi Yunus. “İyi de biz polise gidelim dediğimiz zaman sen kanıtımız yok dinlemiyorlar demiştin.” Dedi Nisa.

“Yalan söyledim.” Dediğinde Yunus kaşlarını çattı. “Ne yalanı?”

“Bakın şu an Zeynep’in başı belada tamam mı? Gidip olayı hemen polislere anlatmam lazım. Sonra konuşuruz.” Diyerek çıktı tuvaletten. Yunus da öfkeyle arkasından çıkacağı sırada Mustafa durdurdu onu. “Haklı. Şu an bunların sırası değil. Biz onun evine gidelim. Geldiğinde nasıl olsa anlatır her şeyi” dedi.

Yunus istemeye istemeye diğerleriyle birlikte oradan çıktı ve Kerem’in evine doğru yola çıktılar.

 

Kerem yarım saatlik yolu neredeyse 10 dakikada gelmişti. İçinde taşıdığı öfke ile karakola girdi ve anlaşma yaptığı polisin odasına doğru ilerledi. Kapıyı çalmadan içeri girdiğinde polis Hakan’ı masasında otururken gördü. Neyse ki içeride başka kimse yoktu.

Hakan şaşkınlıkla ayağa kalktı. Kerem kapıyı kilitleyip ona doğru ilerledi ve yakalarından tutup duvara yapıştırdı onu. Hakan şaşkın olduğu için ona tepki verememişti bile. “Ne oluyor?”

“Seninle anlaşma yaptık. Bana Fırat’ı bulup hapise tıkacağını söylemiştin!” diye bağırdı Kerem.

“Hala onu bulmaya çalışıyoruz.” Dedi Hakan sakin kalmaya çalışarak.

“Sizin polisliğinizi sikeyim lan! Zeynep’i kaçırdı o orospu çocuğu!” dediğinde Hakan’ın kaşları havaya kalktı. “Ne?” dedi. Bunu beklemiyordu.

“Eğer ona bir şey olursa burayı başınıza yıkarım duydun mu lan beni? Polis falan dinlemem soyunuzu sikerim!”

“Tamam bir sakin ol.” Dedi Hakan. Hala şaşkındı.

“Ne sakini lan!” diyerek Hakan’ın sırtını bir kez daha duvara çarptı.

“Zeynep için sakin olmak zorundasın. Seni bu halde birisi görse nezarethaneye atar ve oradan Zeynep’e bir yardımın dokunmaz.” Dediğinde Kerem öfkeyle bıraktı Hakan’ın yakasını.

“Onu bulacaksınız!” dedi parmağını sallayarak. “Bulacağız. Ama önce bana neler olduğunu anlat.” Dedi ve yerine oturdu. Kerem de sakin kalmaya çalışarak bir sandalyeye oturdu ve kaçırıldığı mekanın yerini ve saatini anlattı. Polisler kameralardan onu bulmaya çalışacaktı. Eğer bir şey bulurlarsa anında Kerem’e haber vereceklerini söyleyince Kerem de oradan çıktı ve evine doğru ilerledi. Bir de diğerlerine açıklama yapmak zorundaydı şimdi.

 

Eve gelip anahtarla girdiğine herkes ayağa kalktı ve merakla onu beklemeye başladı. Kerem gelip koltuğa oturdu ve ağrıyan başını elleri arasına aldı. Diğerleri de oturdu ve onun konuşmasını bekledi.

“Konuş artık ne oldu?” dedi Yunus. Kerem başını kaldırıp diğerlerine baktı. “Ne anlatayım?” dedi. “Polis mevzusundan başlayabilirsin mesela.” Dedi Mustafa. Kerem sesli bir nefes verdi.

 

“Fırat, Zeynep’i ilk mektuplarla rahatsız etmeye başlamıştı biliyorsunuz” dediğinde diğerleri başını salladı. “Benim polis bir tanıdığım vardı, ben de ona gittim ve anlattım ama bir şey yapamayacaklarını söyledi. Zaten başta kim olduğunu bilmiyorduk. Sonra Zeynep’in babasını öldürdü. Bu cinayetten dolayı onun kim olduğunu öğrenmeye çalıştılar ama bulamadılar. Sonra biz asansörden düştük ve o şerefsizin Fırat olduğunu öğrendim. Gidip yine polislere anlattım. Onu tutuklamak için onun yaptığına dair kanıt arıyorlardı ama bulamadılar. İyi saklanıyor şerefsiz.” Deyip arkasına yaslandı Kerem. Diğerleri pür dikkat onu dinliyorlardı.

“Sonra Zeynep’in evinde yangın çıkardı. Bunu da gidip söyledim. Yangının dış sebeplerden çıktığını anladılar ama kim olduğuna dair bir kanıt yoktu. Yani yine onu tutuklamayacaklardı. Yine de bunca zamandır onun yaptığını kanıtlamaya çalışıyorlardı. Kısaca bu süreçte polis hep yanımızdaydı. Her şeyden haberleri vardı.” Dedi Kerem.

“Bize niye söylemedin?” dedi Nisa.

“Çünkü bir şartla yanımızda olacaklardı. Ben gizli bir şekilde onun hakkında öğrendiğim her şeyi onlara anlatacaktım. Onlar da bu bilgileri toplayıp onun yaptığına dair bir kanıt bulacaklardı. Zaten onun babasını arıyorlarmış bir süredir. Onun pis işlerin içinde olduğunu biliyorlarmış ama kanıtlayamamışlar. Kimseye söylememem gerekiyordu bunu. Şu an bile size anlatmamam gerekiyor ama Zeynep’in başı belada ve kurallar sikimde değil.”

“Ne olacak şimdi?” dedi Bade.

“Kamera kayıtlarına falan bakacaklar ve onu bulmaya çalışacaklar. Biz de bekleyeceğiz.”

Herkes bir süre sustu ve düşündü. Ne yapacaklardı? Zeynep’i bulabilecekler miydi? Zeynep şu anda ne haldeydi?

 

Zeynep

 

Gözlerimi açtığımda bir yatağın üstündeydim. Küçük ve bakımsız bir odaydı burası. Sadece yatak vardı odada.

Yattığım yerden doğruldum ve ayağa kalktım. Ne olmuştu? En son bayılmıştım galiba. Nisa ne oldu peki? İyi mi?

Beni kimin kaçırdığını merak etmiyordum çünkü Fırat olduğundan eminim. Etrafıma bakınıp bir pencere aradım ama yoktu. Kapıya doğru ilerleyip açmaya çalıştım ama kilitliydi. Sinirle birkaç kez açmaya çalıştığımda ayak sesleri duyunca geri çekildim hemen. Kapı açıldı ve içeri Fırat girdi. Hemen arkasında da iki takım elbiseli adam vardı.

 

“Uyandın mı güzellik?” dediğinde yüzümü buruşturdum. “Ne oluyor? Ne işim var benim burada?” dedim sertçe.

“Ait olduğun yerdesin, benim yanımda. Burası senin odan artık. Aslında sen gelmeden düzenletecektim ama nasıl bir şey isteyeceğini bilemediğim için seni bekledim. İstediğin rengi ve eşyaları söyle, hemen halledelim.” Dediğinde öylece yüzüne baktım.

“Ciddi misin? Senin için bir oyun mu bu? Ne yaptığını sanıyorsun sen? Niye kaçırdın beni?!” derken sonlara doğru sesim yükselmişti.

Bana doğru yaklaştı ve hiç beklemediğim bir anda tokat attı. Yere düştüğümde başımı kaldırıp ona baktım. “Bana sesini yükseltme.” Dedi sakince ve gidip kapıyı üzerim kapattı. Sinirimden ağlamak üzereydim. Kerem’i özlemiştim. Niye onun sözünü dinlememiştim ki?

Yerden kalkıp etrafıma bakındım. Buradan kaçmak için işime yarayacak bir şey olmalıydı. Yatağın altını üstüne getirdim, yorganların arasına kadar baktım ama hiçbir şey yoktu. Öfkeyle yatağa oturdum ve düşünmeye başladım. Buradan kaçmanın bir yolunu bulmalıydım.

Saatler geçmişti. Ne zamandır buradaydım bilmiyorum. Acıkmıştım ve susamıştım. Az sonra kapı açıldı ve takım elbiseli adamlardan biri odaya girdi. Elinde yemek tepsisi vardı. Kapıyı açık bırakıp bana doğru ilerlemeye başladığında oturduğum yerden kalkmaya hazırlandım. Adam yere eğilip tepsiyi koyarken yüzüne sert bir tekme indirdim. Muhtemelen bunu beklemediği için yere düştü ve hiç beklemeden koşarak odadan çıktım. Hemen sol tarafta merdivenler vardı. Koşarak oraya gittiğimde “Kız kaçıyor!” diye bağırdı biri. Koşarak merdivenleri indim. Hemen solda çıkış kapısını gördüm. Kapıyı açmamla kapının kapanması bir oldu. Arkadan gelen koruma kapıyı kapatıp ben sertçe yere itince düştüm. O sırada Fırat geldi ve “Ona benden başkası dokunamaz!” deyip silahıyla adamın omuzuna ateş etti. Adam acı içinde kıvranmaya başladı. Ben ise şok olmuş bir şekilde onlara bakıyordum. Ciddi ciddi o adamı bana dokunduğu için vurmuştu. Sertçe yutkundum. Fırat silahını beline koyup bana yaklaşınca gerilemeye çalıştım ama arkamda duvar vardı. Bana yaklaşıp saçımı tuttu ve yüzümü geriye eğdi. “Buradan kaçamazsın!” deyip sert bir tokat indirince başımı yandaki duvara çarptım. Elimi acıyan yere koyduğumda elime kan bulaştı. Acıdan dolayı gözlerim dolmuştu. O ise bunu umursamadan sakince “Duydun mu beni?” dedi. Geri çekilip adamların “Odasına götürün.” Dedi. Biri beni kaldırırken iki kişi de vurulan adamı bir yere götürüyordu.

Odama gelince hemen kapıyı kapatıp kilitlediler. Ben ise yatağıma oturdum ve ağlamaya başladım.

 

Az sonra gözlerimi açtığımda ağlamaktan uyuyakaldığımı fark ettim. Yatakta soluma döndüğümde yanımda oturan Fırat’ı görünce korkuyla ayağa kalkıp yataktan uzaklaştım. “Günaydın güzellik” dedi ayağa kalkarak. “Ne işin var senin burada?” dedim. Uyurken yanımda mıydı? Bana dokunmuş muydu?

“Seni izliyordum.” Dedi bana doğru yaklaşırken. Cevap vermedim. O bana yaklaştıkça ondan uzaklaşıyordum. Sırtım duvara değince daha da üzerime geldi. Eli saçıma uzandığında hemen başımı çektim. Gülerek elini yere indirdi. “Şimdi kaçıyorsun ama sana sahip olurken nereye kaçacaksın?” dediğinde sertçe yutkundum. Daha fazla bir şey demeden odadan çıktı ve gitti.

 

Yatağa oturdum tekrar. Bundan sonra uyuyamazdım çünkü o şerefsizin bana ne yapacağı belli olmazdı. Acıkmıştım. Az önce korumanın getirdiği yemek hala duruyordu. Tepsiyi alıp yemeye başladım. Kaçmak için dinç olmam gerekiyordu.

Yemek bittikten sonra tuvaletimin geldiğini hissettim. Allah kahretsin! Ne yapacağım şimdi?

Tutabildiğim kadar tutmaya çalıştım ama daha fazla dayanamazdım. Kalktım ve kapıyı yumruklamaya başladım. “Açın şu kapıyı.” Diye bağırıyordum. Az sonra bir koruma kapıyı açıp “Ne var?” dedi. “Tuvalete gitmem lazım.” Dedim. “Buraya yap.” Deyip kapıyı kapatacağı sırada araya ayağımı koyup kapatmasını engelledim. “Saçmalama istersen! Fırat’a söyle o izin verir hadi.” Dedim. Daha fazla tutamayacaktım. “Bekle” dedi ve kapıyı kilitleyip gitti. Az sonra tekrar geldi. “Yürü. Ama kaçmaya çalışırsan-“ derken sözünü kestim. “Kaçmaya falan çalışmayacağım ama altıma yapmak üzereyim. Gidebilir miyiz artık?” dediğimde kolumdan ttup beni yürütmeye başladı. Bir yere gelince “Burası” dedi ve durdu. Kapıyı açıp içeri girdim ve hızla işimi hallettim. Daha sonra etrafıma bakınıp işime yarar bir şey aradım ama hiçbir şey yoktu. Çok küçük bir pencere vardı ama oraya da ben sığmazdım. Oflayarak oradan çıktım ve koruma beni tekrar odaya götürüp kapıyı üzerime kilitledi. Yatağa oturup düşünmeye başladım.

 

Yazar

 

Kerem ve diğerleri salonda otururken Kerem’in telefonu çaldı. Hakan arıyordu. Kerem hemen telefonu açınca diğerleri de merakla ona baktı.

“Ne oldu? Bir şey var mı?”

“Maalesef. Maskeli birkaç kişi Zeynep’i plakasız bir araca bindiriyor. Aracı bir yere kadar takip edebildik ama sonrasında kameralardan silinmiş. Başka bir şey bulmaya çalışıyoruz.”

“Siz kamera kayıtlarını bana atın. Bir şey bulursanız bana haber verin.” Deyip telefonu kapattı Kerem.

 

“Ne olmuş?” dedi Yunus.

“Bir şey yok. Plakasız bir araca bindirmişler ama bir yerden sonra kameralardan silinmiş.” Dedi. O sırada telefonuna kamera kayıtları mesaj olarak geldi. Telefonu laptopa bağlayıp görüntüleri açtı. Diğerleri de hemen onun yanına geçti ve ekrana bakmaya başladılar.

 

Zeynep’i bayıltıp bir araca bindiriyorlar. Hepsinde maske var. Araç birkaç dakika sonra yok oluyor.

 

“Sikerim böyle işi!” diyerek öfkeyle ayağa kalktı Kerem. “Ne yapacağız o zaman? Nasıl bulacaklar?” dedi Yunus ama Kerem cevapsız kaldı. Bir cevabı yoktu ki. “Sakin olun. Düşünelim ne yapabileceğimizi.” Dedi Göktuğ.

“Ben gidiyorum.” Diyerek kapıya ilerleyince Kerem, Mustafa “Nereye?” dedi. “Kamera kayıtlarının kesildiği yere. Oradaki adamlara bir şekilde para verip sildirmiş olmalılar.” Dediğinde Yunus da ayaklandı. “Ben de geliyorum.”

“Biz de geliyoruz.” Dedi Göktuğ ve Mustafa. “Tamam, kızlar siz bekleyin burada.” Dedi Kerem. Nisa ve Bade başlarını salladılar. Erkekler de hızla evden çıktı.

 

Kayıtların silindiği sokağa gelince arabadan indiler. Burada çok dükkan yoktu. Sadece bir tane kırtasiye vardı. Ve tabi ki kamera da buradaydı. Kerem önde, diğerleri arkada içeri girdiler. İçeride orta yaşlarda bir adam vardı. “Buyurun.” Dedi adam. “Kamera kayıtlarına bakmaya geldik.” Diyerek direkt konuya girdi Kerem. Adam şaşkınlıkla “Anlamadım” dediğinde Kerem hızla ona yaklaşıp yakalarından tuttu ve ayağa kaldırdı. “Neyini anlamadın lan!” diye bağırdı. Göktuğ ve Mustafa Kerem’i tutup zorla çektiler. “Sakin ol, böyle bir yardımı dokunmaz” deyip adama döndü Yunus.

“Bu sabah buradan geçen bir arabanın kameralardan kayıtları silinmiş.” Deyince adam sertçe yutkundu. “Senin sildiğini biliyoruz.” Dedi Mustafa. “Yok ben öyle bir şey yapmam.” Deyince Kerem tekrar “Lan seni sikerim!” diyerek adamın üzerine yürüdü. “Dur dur, ben bilmiyorum bir şey.” Dedi. Kerem ona sert bir yumruk indirince adam yere düştü. Tekrar vuracağı sırada “Tamam tamam ben yaptım” dedi adam korkuyla. Kerem geri çekilince Mustafa adamı ayağa kaldırdı. “Göster o kameraları.” Dedi. Adam başını sallayarak önden ilerleyince diğerleri de arkasından ilerledi.

Adam, içeride bilgisayar olan bir odaya girdi. Ekranda sokağın görüntüsü vardı. Adam çekmecedeki flaş belleklerden birini çıkarıp bilgisayara taktı. Ekranda o araç göründü. Bu sokağa giriyor. Ardından biraz ilerleyip oradan sağ yola giriyor. Görüntüler burada bitiyor.

“Sağa girmiş” dedi Göktuğ. “Orası ıssız bir sokak. Kamera bulur muyuz bilmiyorum” dedi Mustafa. “Bulmak zorundayız.” Dedi Kerem ve oradan çıktı. Diğerleri de arkasından gitti. “Adamı tembihleseydik kimseye söylemesin diye” dedi Yunus.

“Kimseye söyleyemez. Korkudan ölecekti baksana” dedi Kerem ve arabaya bindi. Hep birlikte aracın girdiği sokağa girdiler. Bir süre ilerlediler çünkü tek bir yol vardı. Başka yerden geçme ihtimalleri yoktu.

Biraz daha ilerleyince yol ikiye bölündü. Birinci yol kalabalıktı, mağazalar falan vardı. İkinci yol ise ıssız bir şekilde devam ediyordu.

“Nereden gideceğiz?” dedi Göktuğ. “İki yola da bakmamız lazım, kaçıramayız” dedi Yunus.

“Mustafa ve sen burada inip ilk yola girin. Oradaki kameralara bakın. O araca ait bir şey bulursanız bizi arayın. Biz de Göktuğ ile diğer yola gireceğiz” dedi kerem. Mustafa ve Yunus onaylayarak aşağı indiler. Kerem de arabayı ikinci yola sürdü.

 

Saat gece 2‘ye geliyordu. Mustafa ve Yunus tüm dükkanları gezmişlerdi. Zaten bir süre çoğu dükkan kapanmıştı. Diğer dükkanların da hepsinin kamera kayıtlarına zorla bakmışlardı ama bir şey bulamamışlardı. Kerem’i arayıp onları almasın söylemişlerdi. O sırada Kerem ve Göktuğ o yolun üzerinden saatlerce yol gitmişlerdi ama hiçbir şey bulamamışlardı. Sonunda yol çıkmaz sokağa giriyordu.

“Kahretsin!” diye direksiyona sertçe vurdu Kerem. “Yol falan kaçırmadık ama bir yere çıkamadık. Nereye gitti bu s*ktiğimin arabası?!” diye bağırdı. “Sakin ol. Şimdi geri dönüp bizimkileri alalım. Yarın yine bakarız” dedi Göktuğ.

“Ne yarını ya! Zeynep yok lan Zeynep! Kim bilir ne halde! Bekleyemem. Gerekirse geri dönüp tüm yolu yeniden geleceğim” dedi.

“Abicim sakin ol. Gidip bizimkileri almamız lazım. Sokakta kaldılar.”

“Gitsinler otobüsle falan. Ben Zeynep’i bulacağım” dedi.

“Saçmalama Kerem, arkadaşlarımızı orada mı bırakacaksın?” diye sesini yükseltti bir anda. Sonra daha sakin olmaya çalışarak “Bak Zeynep’i hepimiz seviyoruz tamam mı? Kimse onun başına bir şey gelmesini istemez. Ama gece yarısı bu karanlıkta onu bulamazsın. Ayrıca bu saatte otobüs falan olmaz. Bu saate orada mı bırakacaksın bizimkileri? Adamlar saatlerdir Zeynep için çabalıyor. Sakin ol. Yarın sabah ilk iş buraya gelelim tamam mı? Yeniden bakalım. Belki hava karanlık olduğu için bir yeri kaçırmışızdır.” Dedi.

Kerem istemeyerek başını salladı ve geldikleri yolu geri dönmeye başladı. Diğerlerini de alıp eve gidecekti ve yarın tekrardan aramaya başlayacaktı.

 

Zeynep

 

Saatlerdir uyumuyorum. O Fırat pisliği yanıma gelecek diye korkudan uyuyamıyorum. Başımı çarptığım yer de hala acıyor zaten. Ne zamandır burada olduğumu da bilmiyorum. Buradan kaçmanın bir yolunu bulmam gerekiyordu. Kerem kim bilir ne haldeydi?

 

Az sonra, yemek getireceklerdi. Önceki getirdikleri tepsinin üzerini boşalttım ve kapının arkasına geçtim. İçeri gelen kişiyi tepsiyle bayıltıp kaçmayı düşünüyordum. Umarım başarabilirim.

Birkaç dakika sonra kapı açıldı. Nefesimi tutup içeri girmesini bekledim. Birkaç adım atıp etrafına bakınmaya başladı, beni arıyordu. Tam o sırada kafasına tepsiyle vurdum. Eliyle başını tuttu ama bayılmadığı için tekrar vurdum. Bu sefer yere yığıldı. Umarım sesi kimse duymamıştır.

Sessizce üzerinden geçip başımı kapıdan uzattım. Kimse yoktu. Sessizce merdivenlerden indim. Dış kapıda bir sürü koruma olduğunu bildiğim için bahçe kısmına doğru ilerledim. Tuvalete gittiğim bir zamanda görmüştüm orayı. Bahçe kapısı açıktı ve görünürde kimse yoktu. Sessizce bahçeye çıktım ve beton duvarların oraya doğru ilerledim. Üzerinden atlamam gerekecekti. Ama tam o sırada “Kız kaçıyor!” diye bir ses duydum. Biri beni görmüş olmalıydı. Hızlıca duvardan tırmanmaya çalıştım ama daha en üstüne çıkamadan biri bacaklarımdan tutup çekti beni. Yere düşünce korkuyla başımı kaldırdım. İki koruma başımda dikiliyordu ve bana silah doğrultmuşlardı. Az ileriden de Fırat bize doğru geliyordu. Sertçe yutkundum. Bana doğru eğilip çenemi kavradı. Yüzümü çekmeye çalıştım ama çok sert tutuyordu.

“Demek bir korumamı bayılttın ha? Bu kadar sert olduğunu bilmiyordum. Yatakta da bu kadar vahşi misin göreceğiz” deyince korktum. Hemen ardından sert bir tokat indirdi yüzüme. Ben daha kendimi toparlayamadan bir tokat daha indirdi. Dudağımın kanadığını hissettim.

Geri çekilip “Götürün odasına” dedi. Korumalar beni kaldırınca kollarımı onlardan kurtardım ve kendim odaya doğru ilerlemeye başladım. Onlar da hemen arkamdan geliyordu.

 

Yazar

 

Akşam olmuştu. Kerem ve diğerleri saatlerdir dünkü yolu tam iki kere baştan sona gitmişlerdi ama hala bir şey yoktu. Yine çıkmaz sokağın sonuna gelmişlerdi.

“Kahretsin!” diye vurdu direksiyona. “Abi anlamıyorum nereyi kaçırıyoruz. Tüm yolu iki kere gittik geldik başka bir yol yok. Gidebilecekleri tek yol burası ama burası da çıkmaz sokak. Nerede bu siktiğimin piçleri nerede?!” diye bağırdı Kerem.

“Sakin ol bulacağız.” Dedi Yunus.

“Polislere söyleyelim buraya kadar geldiğimizi. Belki bizim bilmediğimiz ve görmediğimiz bir ayrıntıyı onlar bulabilir.”

“Göktuğ haklı. Gidelim tekrar polislerle konuşalım. Hem belki onlar da yeni bir şey bulmuştur” dedi Mustafa. Kerem de çaresizce arabayı karakola sürdü.

 

Eve girer girmez Kerem yukarı çıktı. Diğerleri de onları merakla bekleyen kızların yanına yürüdüler. “Ne oldu?” dedi Nisa.

“Hiçbir şey bulamadık. Polisler de bulamıyor. Yer yarıldı da içine girdiler sanki.” Dedi Yunus. Onlar konuşurken Göktuğ da Kerem’in yanına çıktı. Evi aradı ve onu terasta buldu. Dışarıyı izliyordu.

Göktuğ yanına gitti ve “Nasılsın?” dedi.

Kerem cevap vermedi. “Bak bulacağız onu, eminim.” Dedi Göktuğ moral vermeye çalışarak.

“Bulacağız, ama ne halde? İki gündür yok ve hala bulamıyoruz. Kim bilir ne kadar korkmuştur? Kim bilir o piç, Zeynep’e neler yapıyordur?” dedi Kerem. Sesinde korku vardı.

“Sen Zeynep’i tanımıyor musun? Güçlüdür o. Kolay kolay bir şey yapamazlar ona” dediğinde Kerem’in yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Zeynep’in inatçılığı ve dik başlılığı geldi aklına. Çok özlemişti onu, çok.

 

Zeynep

 

Yorgundum. Ne zamandır buradaydım bilmiyorum ama uzun zamandır uyumuyorum. Sadece yemek yiyip tuvalete gidiyorum. Üzerim berbat kokuyor. Oda çok havasız. Saçlarım berbat halde. Dudağımdaki ve başımdaki kan kurudu ve kim bilir ne halde? Kısacası bok gibiyim.

 

Kapı açıldı ve içeri Fırat girdi. Umursamazca yerimde oturmaya devam ettim. “Ne o? Sana vurduğum için bana tripli misin?” dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. Bu çocuk gerçekten hastaydı.

“Neden buradayım? Neden bunca zamandır tutuyorsun burada beni? Amacın ne?” dedim merakla. “Sana sahip olacağım Zeynep. Seninle sevişeceğim” dediğinde yüzümü buruşturdum. “Tamam sevişmesek de olur. Ama sana sahip olacağım ve bunu Kerem’e izleteceğim” dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. “Ne demek istiyorsun?”

“Günlerdir burada bu şekilde beklemenin sebebi, bir kamera ayarlatıyor olmam. Kamera hazır olduğunda sana sahip olacağım. Biz bunu yaparken de Kerem bizi canlı olarak izleyecek” dediğinde sertçe yutkundum. “Bunu yapamazsın” dedim başımı iki yana sallayarak. “Yaptığım zaman görürsün” dedi sırıtarak.

“Yapma, lütfen yapma.” Dedim gözlerimden yaşlar akarken. “Maalesef Zeynep’ciğim. Bundan kaçışın yok” dedi. “Neden? Neden yapıyorsun bunu bana?” dedim gözyaşlarımın arasından.

“Çünkü seni istiyorum. Bu kadar basit” dedi ve çıkıp gitti. Arkasından ağlamaya devam ettim. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım?

 

Yazar

 

Kerem yine akşama kadar aynı yolun üzerinden defalarca kez geçmişti. Kaçırdığı bir yol veya bir şey olmalıydı ama bulamıyordu. Ve yine çaresizce evine dönmüştü.

Gece yine uyumamıştı. Zeynep günlerdir yoktu ve hala bulamamıştı. Günlerdir uyumuyordu, yemek yemiyordu. Az sonra Nisa geldi yanına. “Kerem, yemek hazırladık” dedi. Kerem umursamazca “Siz yiyin” dedi yine. “Kerem sen de ye lütfen” dedi Nisa.

“Nasıl yiyebilirim ki? Zeynep orada aç mı susuz mu bilmezken ben nasıl burada yemek yiyebilirim?” dedi çaresizce. Nisa gidip yanına oturdu.

“Ben üzgünüm tamam mı? Kardeşim gibi Zeynep benim. Ama ben onu bulacağımıza inanıyorum. Sence Zeynep, onu bulduğumuzda bizi böyle görmek ister mi? Seni böyle görmek ister mi? Onun için dinç olman lazım”

Haklıydı Nisa. Kerem sessizce başını sallayarak ayağa kalktı ve Nisa ile birlikte mutfağa ilerledi. Hep birlikte birkaç lokma yemek yediler.

 

Sabah olmuştu. Kerem bugün yine o yola gidecekti. Salonda oturup diğerlerinin gelmesini bekliyordu. Onlar tam salona girdiği sırada Kerem’in telefonuna mesaj geldi. Kerem polislerden geldiğini umarak telefonu açtı ama bilinmeyen bir numaradan gelmişti. Bir bağlantıydı. Kerem merakla onu açtığı sırada diğerleri de geldi. Merakla ekrana bakmaya başladılar.

Görüntü açıldı. Kerem ekranı yan çevirdi. Görüntüde sadece boş bir oda vardı. Hemen karşılarından bir yatak, yatağın ucunda bir komodin ve üzerinde bardakta su vardı. “Fırat bu” dedi Kerem. “Ne?” dedi Yunus şaşkınlıkla. “Fırat bu, eminim. Bir şey izletecek bize. Hemen Hakan’a haber verin, onlar da izlesin görüntüyü.” Dediğinde Mustafa hemen Hakan’ı aradı. O sırada ekrana Fırat geldi. “Şerefsiz” dedi Kerem sessizce.

“Merhaba Kerem. Görüşmeyeli nasılsın? Ben de iyiyim sağol. Bu canlı bir çekim. Ben seni duyamam ve göremem ama sen beni duyabilirsin. Bugün sana özel bir görüntü çekeceğim. Uzun zamandır istediğim bir şeyi yapacağım bugün. Lütfen ekran başından ayrılma. Hatta küçük bir spoi veriyim. Birazdan Zeynep’i göreceksin” dedi ve gitti Fırat.

“Zeynep mi?” dedi Nisa heyecanla. Kerem heyecanlanmıştı ama bir yandan da korkuyordu çünkü Fırat’ın yapacağı şeyi az çok tahmin ediyordu. “Zeynep’e ne yapacak?” dedi Yunus ama herkes cevapsız kaldı. “Polislere haber verdin mi?” dedi Kerem Mustafa’ya. “Evet. Canlı olduğu için yerini tespit edebilirlermiş, haber bekliyorum” dedi Mustafa. Kerem umutlandı. Heyecanla beklemeye başladılar.

 

Zeynep

 

Kapı açıldı ve içeri Fırat ve iki koruma girdi. Fırat “Büyük gün geldi” diyerek bana yaklaştı. Korkuyla yerimde doğruldum. “Ne büyük günü?”

“Kamera geldi. Hatta Kerem şu an da görüntüde, seni bekliyor” dediğinde heyecanlandım. “Boşuna heyecanlanma, sen onu göremeyeceksin ve duyamayacaksın. Ama o yaptığımız her şeye şahit olacak” dediğinde korkuyla geriledim. “Hayır” dedim başımı iki yana sallayarak. Korumalar gelip kollarımdan tuttu ve beni zorla bir odaya sürüklediler. “Nereye götürüyorsunuz beni?” diye bağırdım ama kimse cevap vermedi.

Bir kapının önünde durunca kapıyı açıp içeri iteklediler beni. Burada bir yatak ve komodin vardı. Yatağın hemen karşısında ise kamera. Kerem beni görüyor muydu şu an?

Hemen arkamdan Fırat da girdi içeri. Korumalarına dönüp “Yatırın yatağa” deyince beni zorla yatağa yatırdılar. Kaçmak için direniyordum ama boşuna. “Ayaklarını yatağa bağlayın” dedi Fırat. Onlar bağlarken ben de “Hayır bırakın beni!” diye kurtulmaya çalışıyordum ama nafile. Onlar ayaklarımı bağlayınca yatakta oturur pozisyona gelip açmaya çalıştım ama Fırat beni sertçe itince sırtım yatağa değdi. Ellerimi tutup başımın üstünde birleştirdi. Kıpırdayamıyordum. Gözlerimden yaşlar akıyordu. “Bırak beni!” diye bağırdım ama umursamadı bile. Diğerlerine dönüp söylediği şeyle kabusum başladı.

 

“Çıkın dışarı!”

 

 

 

 

Bölüm : 29.01.2025 17:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...