39. Bölüm

38. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

“Yunus!” diye bağırarak ayağa kalktım ve havuzun diğer ucuna koştum. Kızlar peşimden gelirken Kerem ve Göktuğ, onu havuzun kenarına çıkardılar. Göktuğ, koşarak gitti ve içeriden havlu getirdi. Yunus’un başına, kanayan yere bastırmaya başladı. Ben hemen yanına çökmüş, ne yapacağımı düşünüyordum panik içinde. Ağladığımı yeni fark ettim.

“Ambulans çağırın!” diye bağırdığımda Kerem koşarak telefonu aldı eline. Nisa korkmuş bir halde ayakta ağlıyordu. Şoka mı girmişti? Bade ne yapacağını bilemiyor gibi etrafına bakınıyordu. Kerem telefonunu kapatıp yanımıza geldi. Neyse ki o, bize nazaran daha sakindi.

Göktuğ’un panikle Yunus’a bir şeyler söylediğini gördüm ama ne dediğini duymuyordum. Sadece çok korktuğunu anlamıştım. “Sakin olun” dedi Kerem. “Bade, sen herkesin üzerine bir şeyler getir.” Dediğinde Bade başını sallayarak içeri koştu. “Nisa sen” deyip Nisa’ya dönünce duraksadı. Ne olduğunu görmek için ben de Nisa’ya döndüm. Gördüğüm şeyle korkuyla ayağa kalktım. “Nisa” dediğimde Nisa da üzerine baktı. Bacaklarının arasından kan akıyordu.

“Kanaman var” dedim sessizce. “Ben, ben” diye kekelemeye başladı. Kerem’in “Siktir!” dediğini duydum. “Zeynep kendine gel!” diye bağırdığında toparlandım. “Nisa’nın kanaması var, düşük olabilir” dediğinde korkuyla baktım ona. “Ambulansı tekrar arayacağım. Onlar gelene kadar onunla ilgilenmen lazım. Sakin ol” dediğinde başımı sallayarak Nisa’nın yanına ilerledim. Ayakta korkudan titriyordu.

Kolundan çekip sandalyeye oturttum. “Sakin ol, otur böyle. Bir şey olmayacak tamam mı?” derken bir yandan da gözümden yaşlar akmaya devam ediyordu. “Bebeğim? Bebeğime bir şey olur mu?” dedi panikle. “Olmayacak, olmayacak tamam mı? Ama senin sakin olman lazım. Muhtemelen korkudan oluyor bunlar. Sakin ol lütfen” dediğimde gözleri Yunus’a kaydı. “Yunus’a bir şey” derken bağırarak sözünü kestim. “Ona bir şey olmayacak!”

Bağırdığımın farkına varınca daha sakin olmaya çalıştım. “İkinize de bir şey olmayacak tamam mı? Senin sakin olman lazım, bunları düşünme lütfen”

Bade elinde tişörtlerle gelince ayağa kalktım. “Elime ilk gelenleri aldım. Altımıza bir şey bulamadım” diyerek bana bir tişört uzattı. Kerem’in olanlarından getirmişti neyse ki. Birini de Nisa’ya uzatırken kanamasını görünce donakaldı. “Nisa” dedi ama koluna dokununca bana döndü. Başımı iki yana salladım. Sakin olması gerekiyordu. Panik yaparsa Nisa daha fazla korkardı ve bebek daha fazla zarar görürdü.

Hemen tişörtü alıp Nisa’nın başından geçirdi. “Sen onunla kal” dedim Bade’ye, ve Yunus’un yanına ilerledim. Göktuğ’un gözlerinin dolduğunu fark ettim. “Dayan ne olur dayan! Bir şey olmayacak tamam mı?” diyordu Yunus’a, onu duyuyormuş gibi. Kerem de bir yandan kanayan bölgeye havluyu bastırmaya devam ediyordu.

“Kerem” dediğimde bana döndü ama gözlerimdeki yaşlar yüzünden onu bulanık görüyordum. “Bir şey yok, iyi olacak” dedi güven veren bir sesle. O sırada siren seslerini duydum. “Zeynep sen koş kapıya çık, ambulansı buraya getir” dediğinde koşarak evden çıktım. Ambulansı gördüğümde kollarımı kaldırıp sallamaya başladım. Hemen yanımda durdular. “Bu taraftan” deyip koşmaya başladığımda iki sedyeyle peşimden geliyorlardı.

Bahçeye çıkınca paramediklerden üçü Yunus’un yanına, ikisi Nisa’nın yanına geldi. “Sorun ne?” dediler Nisa’yı sedyeye yatırırken. “Bir buçuk aylık hamile, kanamaya başladı bir anda”

Ben konuşurken sedyeyi ambulansa götürüyorlardı. Hemen arkamızdan da Yunus’u getiriyorlardı. Sedyelerle ambulanslara girdikten sonra Göktuğ Yunus’un yanına bindi. Bade bana döndü ve “Ben Nisa ile giderim, siz arabayla gelin” dedi. Onlar da gidince hemen Kerem ile arabaya bindik ve ambulansları takip etmeye başladık. Gözyaşlarım durmak bilmiyordu, gözümü yoldan ayıramıyordum. Bir yandan kardeşim dediğim insanı kaybedebilirdim, diğer yandan yeğenimi. Allah’ım bu nasıl sınav böyle?

 

Kerem’in elini elimde hissettiğimde tırnaklarımı tenime batırdığımı fark ettim. Islak gözlerimle ona döndüm. “Bir şey olmayacak”

“Nasıl bu kadar eminsin?” dediğimde derin bir nefes aldı. “Emin değilim, ama öyle umuyorum”

 

Hastaneye girer girmez Yunus’u ameliyathaneye götürdüler. Durumu hakkında hiçbir şey söylemediler. Nisa’yı da yoğun bakıma aldılar. Muayene etmeden bir şey söyleyemezlermiş. Biz de çaresizce kapıda bekliyorduk. Bade oturmuş yeri izliyordu. Kerem duvara yaslanmış bir şeyler düşünüyordu. Göktuğ ise oradan oraya panikle gidip geliyordu. Gözleri hala dolu doluydu.

Bir anda duvara sert bir yumruk attığında korkuyla yerimde sıçradım. Kerem hemen ona yaklaştı. “Olum sakin ol, bir şey olmayacak”

“Lan nasıl sakin olayım ya? Benim yüzümden o halde” derken sesi titremişti. “Senin yüzünden değil. Kimsenin bir suçu yok saçmalama.” Dedi ama Göktuğ onu dinlemiyor gibiydi. Kerem, elini Göktuğ’un ensesine koyup onu kendine çekti ve sarıldılar. O sırada Göktuğ’un gözünden düşen bir damla yaşa şahit oldum. İçim acıdı. Hafiften geri çekilip Kerem’e baktı.

“Bir şey olmayacak tamam mı?” dedi Kerem sakin bir ifadeyle. Göktuğ yavaşça başını salladı. Ardından geri çekilip koltuğa oturdu. Ardından Kerem bana döndü. Ayakta öylece dikildiğimi görünce yanıma geldi. Yüzümdeki yaşları sildi. Ardından göğsüne çekip sıkıca sarıldı bana. Ona sarılınca her şey iyi olacakmış gibi geldi.

 

Az sonra Nisa’nın odasındaki doktor çıkınca hepimiz ayaklandık. “Nasıl?” dedim panikle. “Anne de bebek de gayet iyi” deyince hepimiz derin bir oh çektik. “Fazla korku ve stresten kaynaklı bir düşük tehlikesi atlattı. Şimdilik sorun yok, ama bu tekrarlanırsa bebeği tekrar kurtarabilir miyiz, bilmiyorum. Daha dikkatli olması lazım. Serumu bitince çıkabilirsiniz” dedi ve gitti. Hemen odaya girdik. Nisa, gözleri kızarmış bir halde yatıyordu. Hemen yanına gidip sarıldım ona. “Nasılsın?” dedim ama soruma cevap vermek yerine “Yunus nasıl?” dedi. “Hala haber yok, sen nasılsın?” dedim.

“Bilmiyorum, iyi miymiş bebek?” dediğinde gülümsemeye çalışarak başımı salladım. “Bir daha stres ve korku yok tamam mı?” dediğimde yavaşça başını salladı. “Hepimizi korkuttun. Bundan sonra yeğenime daha iyi bak” dedi Göktuğ ortamı yumuşatmaya çalışarak ama Nisa gülmedi. Gülemedi. Yunus için çok endişeleniyordu.

“Nisa” dediğimde bana döndü. “Mustafa’ya haber vermemi ister misin?” dediğimde bir süre sustu. Ardından “Hayır” dedi. “Buraya gelip daha fazla sorun çıkarmasını istemiyorum” deyince başımı salladım. “Biz çıkalım, sen dinlen” dediğimde itiraz etti. “Ben de çıkmak istiyorum”

“Çıkıp ne yapacaksın ki? Yunus’tan hala haber yok. Öylece kapıda bekliyoruz” dedi Kerem. “Olsun, ben de beklemek istiyorum”

“Serumun bitmeden çıkamazsın” dedi Göktuğ. “Serumu da yanıma alırım o zaman. Lütfen” diyerek bana döndü. “Tamam ama oturacaksın, yorulduğun an söyleyeceksin bana, buraya geleceğiz” dediğimde başını salladı. Onun yataktan çıkmasına yardım ettikten sonra serumu, ayaklı askıya taktık ve birlikte kapıya çıktık. Ameliyathanenin kapısında oturup beklemeye başladık. Bade olanlardan beri sessizdi. Korkudan mı böyleydi anlayamamıştım. Ama sorgulamadım.

 

Ameliyathanenin kapısı açılınca içeriden panikle bir hemşire çıktı. Hemen ayağa fırladık. “Durumu nasıl?” dedim korkuyla. “Kritik. Acil A Rh+ kana ihtiyacımız var” dediğinde Göktuğ “Ben veririm” dedi. “Hemen gelin benimle” diyerek bir odaya ilerledi hemşire. Göktuğ da peşinden gitti. Hemşirenin acelesinden, kötü olduğu anlaşılıyordu. Çaresizce tekrar yerlerimize oturduk.

 

Birkaç dakika sonra Göktuğ tekrar yanımıza gelmişti. Beklemeye devam ettik. Nisa’nın serumu devam ediyordu. Saate baktığımda gece 2 olduğunu gördüm. “Üşüyor musun?” dedim üzerine bakarak. Üzerinde sadece bir tişört vardı. Başını iki yana salladı. “Nisa üşüyorsan söyle. Biliyorum Yunus’u düşünüyorsun, ama bebeğini de düşünmen lazım” dediğimde tekrar gözleri doldu. Hafiften başını salladığında Kerem’e döndüm. “Eve gidip bir şeyler mi getirsek?”

“Gerek yok, arabada montum vardı benim. Onu getiririm” dediğinde başımı salladım. Merdivenlere doğru ilerledi.

Kerem bir mont, iki de hırka getirmişti. Merakla ona baktığımda “Bagajda duruyordu” dedi. Hırkalardan birini Bade’ye uzattım. Montu Nisa’nın giymesine yardım ettim. Diğer hırkayı kendim giyecektim ama mont, Nisa’nın bacaklarını örtmüyordu ve bacakları çıplak olduğu için çok üşürdü. Bende ki hırkayı da bacaklarına örttüğümde karşı çıktı bana. “Sen giy, üşüme”

“Ben üşümüyorum, hem sen daha önemlisin” dediğimde tebessüm etti. Hırkayı bacaklarına iyice sardıktan sonra arkama yaslandım. Kerem gelip yanıma oturdu. “Eve gidip sana da getireyim mi?” dediğinde başımı iki yana salladım. “Üşümüyorum ben” dedim ama inanmadığı belliydi. “Şu an üşümem hiç umurumda değil, hele de Yunus o haldeyken”

“Yunus umurumda, ama sen de umurumdasın. Gidip alayım sana” dediğinde ona biraz daha yaklaştım. Elini alıp omuzuma attım. Kolumu da beline doladım. “Gerek yok, sen ısıt beni” dediğimde dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. “İyi olacak” diye fısıldadı kulağıma. “Biliyorum” dedim.

“Ailesine haber verelim mi?” dedi Göktuğ. Hepsi bana döndü, onları tanıyan bendim sonuçta. “Bence şimdilik kalsın. Yunus uyandıktan sonra ona sorarız” dedim. “Ya uyanmazsa?” dediğinde Bade’ye döndüm. “Ailesini arayıp öldükten sonra” derken sertçe sözünü kestim. “O uyanacak! Uyandığında kendisine sorarız”

Sesimi yükselttiğim için hepsi bana döndü. Bade bir şey demeden önüne döndüğünde öfkeyle soludum. Bu kızın derdi ne?

“Boş ver, o da üzgün şu an” dedi Kerem kulağıma. “Hiç öyle görünmüyor” dedim. Cevap vermedi.

 

Yaklaşık bir saat sonra içeriden bir doktor çıktı. Hemen ayaklandık. “Nasıl?” dedi Göktuğ. “Şimdilik iyi, ama hayati tehlikesi devam ediyor. 24 saat gözlem altında tutmamız gerekiyor”

“Görebilir miyiz?” dedi Nisa. Bade’nin de bunu merak etmesi gerekiyordu ama, neyse. “Henüz uyanmadı. İlaçların etkisi birazdan geçer. Uyandığı zaman size haber veririz” diyerek gitti. Rahatlamıştık hepimiz. Hala hayati tehlikesi vardı ama zor kısmı atlatmıştık.

 

Az sonra içerideki hemşire çıktı. “Hasta uyandı. Görebilirsiniz ama sadece bir kişi girebilir” dediğinde hepimiz Bade’ye döndük ama onun girmeye pek niyeti yok gibiydi. “Bade sen girmeyeceksen ben girebilir miyim?” dedi Nisa büyük bir istekle. Hamile olduğu için Yunus’u görüp, rahatlaması gerekiyordu. Bade başını salladığında Nisa hemen içeri girdi. Hemşire “5 dakika sonra içeriden çıkması gerekiyor ama. Lütfen zamanı dolunca arkadaşınıza söyleyin içeriden çıksın” dediğinde başımı salladım. Hemşire uzaklaşınca tekrar yerlerimize oturduk.

 

YAZAR

Nisa’yı görünce halsizce gülümsemeye başladı Yunus. “Nasılsın?” dedi Nisa onun yanına otururken. Başının sol tarafında beyza bir sargı vardı. “Asıl sen nasılsın? Ne oldu?” dedi Nisa’ya bağlı serumu işaret ederek. “Seni o halde görünce biraz korktum, küçük bir düşük tehlikesi atlattım” dediğinde, Yunus panikle “Ne?” dedi. “İyi misin şimdi? Bebek iyi mi?”

“İkimiz de iyiyiz. Sen iyi misin? Başın nasıl, acıyor mu?” dedi Nisa. Yunus, onun çok endişelendiğini anlamıştı. “İyiyim ya, ufak bir sıyrık işte” dedi gülerek. Nisa gözlerini devirdi. Ardından ikisi de sessizleşti. Nisa’nın bir anda gözleri doldu. Yunus “Ne oldu?” dedi anlamayarak. “Çok korktum sana bir şey olacak diye” derken sesi titremişti Nisa’nın. Gözünden bir damla yaş düştü. Yunus, anlık dürtüyle elini onun yanağına koydu, baş parmağıyla akan yaşı sildi. “Ben iyiyim” dedi gülümseyerek. Nisa’nın onun için bu kadar endişelenmesi hoşuna gitmişti. Nisa da dayanamayıp elini, Yunus’un yanağındaki elinin üzerine koydu. Yunus’un elinin soğukluğu içini ürpertti. Sessizce, hiç konuşmadan öylece beklediler.

 

ZEYNEP

Zaman dolunca Nisa’yı çağırmak için içeri girdim. Gördüğüm şeyle olduğum yerde kalakaldım. Yunus’un eli Nisa’nın yanağında, Nisa’nın eli onun elinin üzerinde. Öylece bakışıyorlar. Neler oluyor?

“Nisa” dediğimde ikisi de bana döndü. Ardından panikle ayrıldılar. Nisa utanarak ayağa kalktığında Yunus bana bakıyordu. Bu konuşmayı sonraya saklayarak, ona sarılmak için ilerliyordum ki içeri giren hemşire yüzünden çıkmak zorunda kaldık. Odadan çıkarken Nisa’ya sorgulayan bir bakış attım ama gözlerini kaçırdı benden. Diğerleri duymasın diye susmak zorunda kaldım.

“Nasıl Yunus?” dedi Göktuğ merakla Nisa’ya. “Gayet iyi merak etmeyin” dedi gülümseyerek. Bir anda gülmeye başladı, bak sen şuna. “Beni suçluyor mu? Bir şey dedi mi?” dedi korkuyla. Nisa ile bakışmaktan senin hakkında konuşamamıştır ki Göktuğ.

“Bir şey söylemedi ama sanmıyorum seni suçladığını. Düşünme bunları, o şimdi gayet iyi” diyerek serumuna baktı. Bittiğini görünce kolundan çıkardı. “Ben lavaboya gidiyorum” diyerek ilerlemeye başlayınca ben de peşinden gittim.

İçeri girince eliyle yüzünü yellemeye başladı. Kızarmış mıydı?

“Hayırdır?” dediğimde korkuyla bana döndü. Beni fark etmemişti. “Ne oldu?” dedi gözlerini kaçırarak. “Onu sen söyleyeceksin. Neydi o haliniz?” dedim sorgulayan bir tavırla. “Bir şey yoktu. Ben onu görünce ağlar gibi oldum birazcık. O da ondan öyle yaptı. Ben de ondan elini şey yaptım. Ondan şey gibi göründük ama sadece şey yaptık.” Derken kekeliyordu.

Şaşkınlıkla baktım ona. “Nisa, heyecanlandın mı sen?”

“Hayır ben sadece” deyip derin bir nefes aldı. “Bilmiyorum. Bence sadece, onu o halde gördüğüm için fazla duygusal davrandım. Hormonlardan falan. Başka bir şey yok bence” dediğinde “Emin misin?” dedim. Pek emin görünmese de başını salladı. “Yine de eğer başka bir şey olduğunu düşünürsen benimle konuş tamam mı?” dediğimde tekrar başını salladı. Daha fazla zorlamadım onu. Çıkıp tekrar bizimkilerin yanına gittik.

 

Bir süre sonra içeriden hemşire çıktı. “Ne zaman görebiliriz?” dedi Nisa. “Girebilirsiniz şimdi, ama fazla yormayın” deyip gittiğinde hemen içeri girdik. Yunus bizi görünce oturmaya çalıştı ama Kerem elini omuzuna koyarak ona engel oldu. “Yat sen, rahat et”

Göktuğ bir anda hepimizi geçip Yunus’a sarıldığında hepimiz şaşkınlıkla ona baktık. Sonra gülmeye başladık. Ama Yunus hala şaşkın bir şekilde bakıyordu. “Ne oldu lan?” dedi merakla. “Olum özür dilerim, benim yüzümden oldu” dedi geriye çekilirken. “Ne?” dedi Yunus şaşkınlıkla. “Lan saçmalama, sen ne yaptın sanki?”

“Ben düşmesem sen de düşmeyecektin” dedi Göktuğ. Çocuk gibiydi şu an. “Bilerek yapmadın ya sonuçta. Hem ben de seni düşürüp hastanelik ederim, ödeşiriz” dediğinde hepimiz gülmeye başladık. “Beni suçlamıyor musun yani?” diye sordu masumca. “Lan gel buraya” diyerek Göktuğ’u kendine çekti ve tekrar sarıldılar. “Kardeşiz olum biz, olur ara sıra böyle şeyler”

Göktuğ geri çekilince “Sıra ben de artık” diyerek Yunus’a sarıldım. “Çok korktum” dedim geri çekilirken. “Abartmayın, alt tarafı bir sıyrık” dediğinde gözlerimi devirdim. “Teyzemlere haber vereyim mi?” dediğimde “Hayır” dedi. “Boşuna endişelendirmeye gerek yok”

“Yemek yediniz mi siz?” dedi Yunus hepimize bakarak. “Yemek yiyecek halimiz mi vardı Allah aşkına? Öldük öldük dirildik” dedi Göktuğ. “Tamam ben de dirildiğime göre gidin yiyin”

Yunus’un dediğine hepimiz güldük. “Hem senin aç kalmaman gerekiyor zaten” diyerek Nisa’ya döndü. Çok da düşünüyor niyeyse?

“Yok ya, hep birlikte yeriz sonra” dedi Nisa sırıtarak. Nasıl da sırıtıyor?

“O zaman şöyle yapalım. Yunus da aç zaten. Buraya pizza söyleyelim. Birlikte yiyelim” dedi Kerem. Nasıl da zeki.

“Tamam ben söylüyorum” diyerek kapıya çıktı Göktuğ. O sırada gözüm Bade’ye takıldı. Odanın en köşesinde hiç konuşmadan duruyordu. Bırak Yunus’a sarılmayı, geçmiş olsun bile dememişti. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki bana baktı ama hemen gözlerini kaçırdı. “Ben gitsem iyi olacak” dediğinde herkes ona döndü. “Niye?” dedi Nisa. “Annem arayıp duruyor zaten, açamamıştım. Biraz daha beklersem sorun olur. Geçmiş olsun Yunus. Sizinle de sonra görüşürüz” deyip odadan çıktı ve gitti. Hepimiz Yunus’a döndük merakla. “Ne? Annesi aramış işte” dedi bizi başından savmak istiyor gibi. Şu an tam sırası, onunla konuşmam lazım.

“Kerem, sen bir Göktuğ’a bak istersen, belki yanlış sipariş verir” dediğimde “Ne?” diyerek bana döndü. Sonra bakışlarımdan anlamış olacak ki başını sallayarak odadan çıktı. “Nisa senin de tuvaletin gelmiştir, bir git istersen” dediğimde oflayarak odadan çıktı. Geriye Yunus ve ben kalmıştık.

“Ne oldu?” dedi merakla. “Onu sen söyleyeceksin” Gidip yanındaki sandalyeye oturdum. “Bir süredir bu konu hakkında konuşmak istiyordum ama zaman bulamamıştım. Bade ile aranızda sorun mu var” dediğimde sesli bir nefes verdi.

“Sorun mu bilmiyorum ama bir şeyler var”

“Ne oldu?”

“Aslında bir şey olmadı. Benden uzaklaşmaya başladı. Lise bittiğinden beri aramız açık. Önce konuşmaya çalıştım defalarca, bir şey yok dedi kestirip attı. Sonradan anladım sorun olmadığını, sadece benden soğumaya başlamıştı” dediğinde dikkatle onu dinliyordum.

“O böyle davrandıkça ben de ondan uzaklaşmaya başladım. Eskisi kadar konuşmuyoruz, hatta hiç konuşmuyoruz. Ayrıldık gibi, ama ikimiz de bu konuşmayı yapmadık.”

“Bir insan durduk yere neden sevdiğinden soğur?” dedim anlamayarak. “Sevdiğini sandığı kişiyi gerçekten sevmiyorsa soğur” dediğinde “Nasıl yani?” dedim.

“Lisede birbirimizden hoşlanıyorduk, bunu inkar edemeyiz. Ama aramızdaki aşk değildi bence, hatta sevgi bile değildi. Sadece hoşlantıydı. Zaman geçtikçe de bu duygularımız bitti.”

Çok şaşırmıştım. “Ne yapacaksınız peki? Ne kadar daha böyle devam edeceksiniz?”

“Birimizin ayrılık konuşmasını yapması gerekiyor ama ikimi de yapmıyoruz. Hastaneden çıktıktan sonra konuşacağım ama onunla.”

“Si ayrıldıktan sonra ne olacak peki? Arkadaş olarak kalabilecek misiniz? Zaten Bade bize de soğuk yapıyor” dediğimde başını salladı.

“Evet onu ben de fark ettim. Nedenini anlayamadım ama sanki hepimizden uzaklaşıyor. Açıkçası pek de umurumda değil. Ayrıldıktan sonra arkadaş kalmak isterse kalırız, benim için bir sorun olmaz. Ama bizden tamamen uzaklaşmak isterse de onu tutmam”

“Bence de en doğrusu bu” dedikten sonra sessizlik oluştu. Şimdi de az önceki olanları konuşacağız.

“Az önceki olanları anlat şimdi de” dediğimde anlamayarak kaşlarını çattı. “Neyi?”

“Odaya girdiğimde Nisa ile seni gördüğüm pozisyonu” dediğimde gözlerini kaçırdı. Dudaklarının hafiften de olsa kıvrıldığını gördüm. “Ona sordun mu?” dediğinde “Evet” dedim. Merakla bana döndü. “Ne dedi?”

“Önce sen sorumu cevapla, sonra onun ne söylediğini söylerim”

“Bir şey olmadı aslında. Benim için çok endişelenmiş, yanımdayken bir anda gözleri falan doldu. Onu sakinleştirmek için öyle yapmıştım” dedi ama pek de inanmadım.

“Yunus” dediğimde dikkatle bana baktı. “Bade’den uzaklaşmanın sebeplerinden biri de Nisa mı yoksa?” dediğimde şaşırdı. “Ne? Hayır tabi ki. Ben” derken bir anda sustu. Sanki bir şeyler yeni fark ediyormuş gibiydi. “Sen ne?” dediğimde bana baktı.

“Sanmıyorum, değildir herhalde”

“Herhaldesi falan yok. Net bir cevap ver bana” dediğimde derin bir nefes aldı. “Bak Nisa’yı hep severim. Çok da yakınız. Ama onu sadece arkadaş olarak görüyordum. Ya da öyle sanıyordum. Bilmiyorum. Belki de en başta ondan hoşlandım ama Mustafa’dan dolayı bunu unuttum. Bilemiyorum”

Şaşkınlıkla onu dinledim. “Yunus, Nisa hamile farkında mısın? Hem de Mustafa’dan.”

Başını salladı sadece. “Biliyorum, öyle bir şey olamaz zaten. Merak etme sen”

Sesli bir nefes vererek ayağa kalktım. “Sen biraz dinlen. Yemekler gelmiş mi bakayım” diyerek odadan çıktım. Kapıda sadece Kerem vardı. Beni görünce merakla baktı. “Ne oldu?” dedi ama cevap vermedim. Şu an çok şaşkındım ve olası ihtimalleri düşünüyordum. Nisa ve Yunus hakkındaki olası ihtimalleri.

“Güzelim?” dediğinde ona baktım. “Ne oldu ne konuştunuz?” dedi merakla. “Sonra konuşuruz tamam mı? Şu an yeri değil” dediğimde daha fazla zorlamadı. “Gel” diyerek kolunu kaldırdığında gülümseyerek yanına oturdum. Kolunu omuzuma attığında ona döndüm. Fazla yakınımdaydı.

Onu izlediğimi görünce “Ne oldu?” dedi gülerek. “Hiç, seni özledim” diyerek ona yaklaşmaya başladığımda gülümseyerek o da bana doğru eğildi. Nefesi dudaklarımın arasından girmeye başladı. Gözlerim kapanırken “Yuh!” diyen Göktuğ ile hızla geri çekildim. Nisa ile birlikte bize bakıyorlardı. Nisa sırıtıyordu ama Göktuğ’un ağzı açık kalmıştı.

“Kardeşim hastanedeyiz, gidin başka yerde yiyin birbirinizi” dediğinde utanarak gözlerimi kaçırdım. “Olum sana ne lan? Sen niye taktın bize?” dedi Kerem.

“Lan ben sizi sürekli s*vişirken görmek zorunda mıyım?” dediğinde “Yuh!” dedim. “Abartma, öpemedim bile” dediğimde Kerem’in güldüğünü gördüm. “Ha bir de öpecektin yani?” dedi Göktuğ iyice abartarak. “Öpecektim tabi. Benim sevgilim değil mi? Ben öpmeyeceğim de kim öpecek?” dediğimde Nisa kahkaha atmaya başladı. Kerem gülerek beni kendine çekti. Göktuğ ise bizi kınar gibi bakıyordu. “Cık cık cık cık, gençlik ne hale gelmiş. Utanma edep adap hiçbir şey kalmamış”

Gülerek gözlerimi devirdim. Kerem bana dönüp “Neyse, gel biz başka bir yerde devam edelim” dediğinde Göktuğ “Çüş ananı avradını!” diye bağırdı. Hepimiz kahkaha atmaya başladık. “Lan bari bize söylemeyin.”

Gülerek yaklaştım ve Kerem’in yanağından öptüm. Göktuğ’un tiksinerek baktığını görünce daha da güldük. O sırada bir adam elinde pizzalarla geldi yanımıza.

“İki büyük, üç orta boy pizza buranın mı?” dediğinde, Kerem “Evet” diyerek ayağa kalktı. Göktuğ adamın elinden pizzaları alırken Kerem de parasını ödüyordu. “İki büyüğü kim yiyecek? Birisi senin de diğerini kim söyledi?” dediğimde Nisa “Ben” dedi. “Ne?” dedim şaşkınlıkla. “Ben artık iki kişilik yiyorum, zor doyuyorum” dediğinde gülümsedim. Bu tarz şeyler söyleyince çok hoşuma gidiyordu.

“Hadi yiyelim artık” dedi Kerem yanımıza gelince. Hep birlikte Yunus’un yanına girdik tekrar.

 

Yunus'un hastaneden çıkmasına 5, 6 saat kalmıştı. Göktuğ’a dönüp “Nisa nerede?” dedim. “Hemşirenin verdiği odada uyuyor” dediğinde onaylayarak başımı salladım. O çok yorgun olduğu için hemşirelerden boş bir oda istemiştik. Aslında vermeyeceklerdi ama Nisa'nın hamile olduğunu söylediğimizde zor da olsa ikna oldular. Yunus'un ısrarları üzerine eve gitmeye karar verdik. İlk başta kabul etmedim ama hastaneden çıktıktan sonra bize geleceklerini ve yemek yiyeceklerini söylediğinde istemsizce kabul ettim.

Göktuğ’a dönüp “Hadi eve gidelim” dediğimde “Siz Kerem ile gidin, zaten Nisa da uyuyor. Hem yunus'u da yalnız bırakmayalım. Yunus'u çıkardıkları zaman hep birlikte size geliriz” dedi.

Bunun mantıklı olduğuna karar vererek Kerem ile birlikte hastaneden çıktık. Eve gelir gelmez hemen sıcacık bir duşa girdim. Aşağı indiğimde kerem'in havuzun başında beklediğini gördüm. Yanına ilerleyerek “Ne oldu?” Dedim. “Kanın temizlenmesi için havuzdaki suyu boşalttırdım. Birazdan yeniden dolacak” dedi.

Gözümün önüne yunus'un o anki hale gelince küçük bir ürperti hissettim. O an o kadar kötü görünüyordu ki gerçekten öleceğini düşünmüştüm. Neyse ki Allah kurtardı.

“Ben yemekleri hazırlarken sen de duşa gir istersen” dedim kerem'e. “Sen çok yoruldun, ben duştan çıkana kadar dinlen. Sonra birlikte hazırlarız yemeği” dediğinde gülümseyerek ona yaklaştım ve yanağından öptüm. “Tamam” diyerek içeri girdim. O da hemen arkamdan geldi. Ben televizyonu açarken o da eğilip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu ve merdivenlere doğru ilerledi.

 

Gözlerimi açtığımda odamdaki yatağımda olduğumu gördüm. Önce ne olduğunu anlamayarak etrafıma bakındım. Ne ara buraya gelmiştim ben? Tabii ya, şimdi anlaşıldı. Muhtemelen ben kanepede uyuya kalmıştım ve Kerem de beni buraya taşımıştı.

Odamdan çıkıp aşağı indiğimde kerem'in mutfakta yemek hazırladığını gördüm. Gülümseyerek onu izlemeye başladım. Ne de güzel yakışıyor eline her şey.

Bana bakmadan “günaydın güzelim” dediğinde şaşırarak yanına ilerledim. “Nasıl her seferinde anlıyorsun benim geldiğimi?”

“Parfümünün kokusu sen gelmeden mutfağa yayıldı bile” dediğinde gülümsemeden edemedim. “Ne hazırlıyorsun?” Dedim ocaktaki yemeğe bakarak. “Çok bir şey yapmayı bilmediğim için nohut ve pilav yaptım. Birazdan hazır olur” dediğinde şaşkınlıkla baktım ona. Pilavın kapağını açıp bir kaşık aldığımda gerçekten güzel olduğunu fark ettim. “Becerikli sevgilim benim” dediğimde gülümseyerek elini belime koydu ve beni kendine çekti.

“Öyleyimdir, her konuda becerikliyimdir. İspatlamamı ister misin?” Diyerek bana eğildiğinde ben de ayak ucumda yükseldim ve dudaklarımızı birleştirdim. Tam öp*şecekken çalan kapı ile geri çekilmek zorunda kaldım. Kerem “eğer Göktuğ ise onu s*keceğim” diyerek kapıya ilerlediğinde gülerek arkasından gittim. Kapıyı açınca bizimkilerin geldiğini gördüm. En önde Göktuğ duruyordu.

“Selam gençler” diyerek içeri adım attığında Kerem “lan sen üzerimize kamera falan mı taktın?” Dedi hafif bir sistemle. Göktuğ anlamayarak “ne alaka lan?” Dedi. Nisa ve yunus ise kahkaha atmaya başlamıştı bile. Göktuğ neyi kastettiğimizi anladığında bize kınar gibi baktı. “Lan siz yine mi s*vişiyordunuz? Bir doyamadınız gitti be” dediğinde kahkaha atmaya başladım.

“Lan sayende s*vişemedik ki. Gerçi s*vişsek de doyamam ben ona ama” derken gözünün ucuyla bana baktı Kerem. Utancından kızardığıma emindim. “Çüş! Ebesinin şeyi” diyerek salona ilerledi Göktuğ.

“Lan bir daha bizi bölersen seni harbi harbi s*kerim” dedi Kerem. Anlaşılan gerçekten sinirleniyordu. Göktuğ bana dönerek “bak görüyorsun dimi, nasıl da meraklı seni benimle aldatmaya” dediğinde Nisa ve yunus bir kahkaha daha patlattı. Bu sefer ben de onlara katıldım. Kerem ise öfkeli bir ifadeyle göktuğ'un üzerine yürümeye başladığında Göktuğ koşarak kaçmaya başladı. Biz gülerek onları izlerken, onlar evin etrafını turlamaya başlamıştı bile.

Mutfağı ilerleyeceğim sırada nisa ve yunus'un sırıtarak bakıştıklarını fark ettim. Bunlar gerçekten beni deli edecekti. “Nisa” dediğimde bana döndü. “Gel bana yardım et” diyerek mutfağa ilerleyince o da arkamdan geldi. Yunus'un da geldiğini görünce “sen nereye? Seni çağırmadım ki” dedim. “Ben yardım etmek için şey ettiydim” dediğinde “iyi, git de masayı kur o zaman” dedim. Neden bu kadar sert konuştuğumu bildiği için itiraz edemedi tabii. Normalde olsa hastaneden çıktığı için ayağa bile kalkmasına izin vermezdim ama, nisa ile bakışa biliyorsa masayı da kurabilirdi herhalde.

“Ben ne yapayım?” Dediğinde nisaya döndüm. Aslında onu yunus dan ayırmak için yanıma çağırmıştım. Hamile birine iş yaptıracak değilim herhalde. “Sen otur beni izle” diyerek işime başladığımda o da itiraz etmeden sandalyeye oturdu.

Az sonra Kerem mutfağa girdi. “Ben ne yapayım güzelim?” Dediğinde gülümseyerek “senin bir şey yapmana gerek yok canım. Zaten yemeği hazırlamışsın.” Dedim. Gülümseyerek yanağıma öpücük kondurdu ve sözümü dinlemeyip masayı hazırlaması için yunus'a yardım etmeye başladı. Nisaya dönüp “sen de bahçeye çık istersen. Tabakları da alıp geliyorum” dediğimde başını sallayarak bahçeye çıktı. Ben de kalan tabakları alıp masaya doğru ilerledim.

Hepsi yerlerine oturmuştu. Nisa'nın, yunusun yanına oturacağını gördüğümde “Nisa, sen şuraya geç ben oraya oturacağım” diyerek yunus ile Kerem’in arasına girdim. Nisa'da Kerem ile Göktuğ'un arasına oturdu. Hep birlikte yemeye başladık.

Yemeğin ortasında kerem'in telefonu çalmaya başladı. Merakla ona dönüp “Kim o?” dedim. “Hakan” dedi, neden aradığını anlamayan bir ifade vardı yüzünde. Diğerleri de merakla Kerem’e bakmaya başladı.

“Evet?” Diyerek açtı telefonu.

Biraz karşıya dinledikten sonra “Ne saçmalıyorsun sen?” Diyerek ayağa kalktı. Panikle biz de ayaklandık. Kötü bir şey mi olmuştu?

“Sen ciddi misin?” Dedi Kerem şaşkınlıkla. Ardından bir anda telefonu kapattı. “Ne oldu?” Dediğimde bana döndü. Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bakıyordu.

“Kötü bir şey mi oldu?” Dedi yunus, ama Kerem bana bakmaya devam etti. Ona yaklaşarak “Kerem söylesene ne oldu?” Dedim korkuyla.

“Babam” deyince istemsizce bir adım geriledim. Duyduklarımla kalbim küt küt atmaya başladı.

“Babam hapisten çıkmış”

 

 

 

Bölüm : 16.02.2025 11:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...