@anonimm_z
|
Durağa yürümeye başladığımda bir anda önümü iki kişi kesti. 18 yaşlarında gibiydiler. Belalı tiplere benziyorlardı. "Oo güzellik nereye ?" dedi biri. Cevap vermeden yürümeye devam ettim. Niye böyleleri hep beni buluyor ki? Biri kolumdan tutup durdurdu beni. "Sana diyoruz bak. Gideceğin yere bırakalım mı seni?" dedi sırıtarak. "İstemez " diyip kolumu kurtarmaya çalıştım ama çok sıkı tutuyordu. "Bırak kolumu" "Bırakmazsam nolur?" diyip üzerime gelmeye başladı. Diğeri de bana yaklaştı iyice. Korkmaya başladım. Etrafta kimse yoktu çünkü saat daha çok erkendi. "Bırak kolumu" diye bağırdım. "Şş zorlama, az eğlenelim gidersin" "Ya bırak istemiyorum" diye bağırdım. Kolumu daha da sıktı. "Bağırma!" Diğeride yanıma gelip elini yanağıma koydu ama hemen yüzümü çevirdim. "Çok da güzelmişsin. Sen de istemez misin eğlenmek, ha?" "Ya bırak istemiyorum, bırak" diye elinden kurtulmaya çalıştım ama izin vermedi. O sırada kolumu tutan çocuğa biri yumruk attı. Kerem. "Kırarım lan o elini" diye bağırdı. O sırada diğer çocukta Kerem'e yumruk attı. Kerem yere düşmedi ama dudağı kanamıştı. Ardından Kerem de ona yumruk attı. O da yere düştü. Çocuğun üzerine geçip bir yumruk daha attı. "Sikerim lan sizi" diye bir de öbürüne vurdu. "kerem tamam yeter hadi" dedim. Gözlerim dolmuştu, ama ağlamayacaktım. Kerem hemen yanıma geldi ve elini yanağıma koydu. Diğerleri kaçmıştı çoktan. "İyi misin?" dedi endişeyle. Yüzümü inceliyordu bir şey var mı diye. Başımı salladım yavaşça. Bende elimi yavaşça yanağına koyup baş parmağımı kanayan yere dokundurdum. "Sen iyi misin?" Gülümseyerek " İyiyim ben" dedi. Elimi çektim ve yürümeye başladık.
Az ileride bir banka oturduk. Hemen Nisa'ya kısa bir mesaj attım ve çantamdan bir peçete çıkardım. Kerem'in dudağını temizleyecektim. "Ya gerek yok İyiyim ben" diye itiraz ediyordu. "Of Kerem uzatma işte, temizleyeceğim bitecek." diyip elimdeki peçeteyi dudaklarına uzattım. Pür dikkat bana bakıyordu ama ben temizlediğim için dudaklarına bakıyordum. Peçeteyi yavaşça kanayan yere sürmeye başladım. Çok yakındık. Nefesi yüzüme geliyordu. Peçeteyle silerken parmaklarım arada yanlışlıkla dudaklarına değiyordu, irkiliyordum. Çok garip, ama mükemmel bir şeydi. Kalbim çok hızlı atıyordu. Kerem'e baktığımda gözlerime baktığını gördüm. "Acıyor mu?" dedim dudaklarını temizlemeye devam ederek. Gülümseyerek "Hayır " dedi. Az sonra bitmişti. Bir iki güne geçerdi muhtemelen. Geri çekilip gözlerine baktım. "Teşekkür ederim. Sen gelmeseydin-" dedim gülümseyerek. "Ben gelmeseydim ne olacağını bilemeyiz, ama ben geldim. İyi misin sen?" dedi. "İyiyim " dedim. Ondan sonra kalktık ve durağa yürüdük.
Okula geldiğimizde ikinci derse yetişmiştik. Cemre bizim sınıfa birlikte geldiğimizi görünce öfkeyle baktı ama onu umursamadan yerime oturdum. Diğerleri kerem'in dudağını görünce hemen ne olduğunu sordular. Kısaca anlattım onlara. O sırada hoca geldi ve derse başladı.
Teneffüste hep birlikte bahçede oturuyorduk. O sırada yanımıza Bade yaklaştı. "Zeynep, biraz konuşabilir miyiz?" dedi. Muhtemelen Yunus'u soracaktı. Yerimden kalkmaya çalışırken Kerem kolumdan tuttu ve beni durdurdu. "Sebep?" dedi Bade'ye dönüp. "Bir şey soracaktım" dedi Bade. Ben yerimden kalkıp "Sorun yok" dedim Kerem'e. O sırada Nisa da ayağa kalktı. "Bende geliyim o zaman " dedi. Muhtemelen Cemre'nin yine birşey yapacağını düşünüyorlardı. "Gerek yok" dedim. "Zeynep -". "Nisa, gerçekten gerek yok" dedim. "Dikkat et" dedi. Gülümseyerek başımı salladım ve Bade ile okulun arkasına doğru yürüdük. Onun konuşmasına izin vermeden ben konuştum. "Cemre ile aranız mı bozuk?" "Hayır, niye?" " Bu aralar seni onun yanında görmüyorum" "Ya ben ondan uzaklaşmaya çalışıyorum. Cemre çok kötü. Bende elimden geldiğince uzak durmaya çalışıyorum" dedi. Sonra devam etti. "Yunus'la konuştun mu?" "Evet, yunus da sana karşı bir şeyler hissediyor ama Cemre'nin yanında olduğun için istemiyor" dedim. Gülümsemesi soldu. "Ama ben artık onların yanında değilim" "Bunu ona kanıtlaman lazım" dedim. Yavaşça başını salladı ve sınıfa çıktık. Yerime geçtiğimde kerem hemen "Noldu, ne dedi?" dedi. "Önemli birşey değil ya, konuştuk öyle" Yüzüme bir süre baktı ama anlatmayacağımı anladığı için geri önüne döndü. Hoca geldi ve derse başladı.
Öğle arasında kantinde otururken Cemre ve Hazal masamıza yaklaştı. "Geçmiş olsun kerem, dudağına noldu?" dedi. Gözlerimi devirdim. Çok umrunda ya sanki. "Önemli bir şey değil" dedi kerem. "Nasıl oldu, kavga mı ettin?" dedi Cemre. Kerem ona bakmadan "Evet Cemre, kavga ettim" dedi. "Kiminle ve neden?" dedi. Offf, sanane! "Sokakta bazı pisliklerle, tanımıyorum" dedi kerem. "Tanımadığın kişiyle niye kavga ettin ki?" Kerem sesli bir nefes verdi. O da sıkılmıştı bu sorgudan. "Çünkü Zeynep'i rahatsız ediyorlardı" dedi. Cemre "Ne yani, bunun için mi kavga ettin?" dedi yüzünü buruşturarak. Sinirle gözlerimi devirdim. Ağzımı açmamak için zor duruyordum "Evet Cemre, onun için kavga ettim, sorun mu var?" dedi kerem. Sinirlendiği belliydi ama bağırmıyordu. "Bu kız için değmez kerem" dedi Cemre. "Sanane Cemre" dedi Kerem sert bir sesle. Vay be. Konuş aslanım. Cemre biraz bozulmuştu. "Şu salak kız için gerçekten bir de yumruk mu yedin?" dedi Cemre. Ağzımı açamadan Kerem konuştu. "Ağzını topla Cemre" dedi. Bunu beklemiyordum. Şaşırdım. Sevinmiştim ama gülümsemedim. Hala ciddiyetle cemre'ye bakıyordum. "Bir de bunu bana mı savunuyorsun?" dedi. "Evet Cemre" dedi Kerem. 'Sus da git' der gibi bakıyordu cemre'ye. "Bir gün değerimi anlayacaksın Kerem" diyip, Hazal'ı da alıp uzaklaştı. Arkasından sessizce "olmayan değerini" dedim kendi kendime ama sanırım Kerem duymuştu. Bana döndü. 'Ne, yalan mı?' der gibi bakış attım. Güldü.
Son tenefüsteydik. Yunus beni bir şey konuşmak için bahçeye çağırmıştı. "Noldu?" dedim. "Ne konuştunuz Bade ile?" Güldüm. "Niye sordun?" "Hadi Zeynep, merak ettim" "Yunus o da senden hoşlanıyor" dedim. "Kesin mi?" "Kesin" Bir an sevindi ama gülümsemesi durdu. "Ama olamayız" dedi. "Artık Cemre'den uzak duruyor. Baksana ne zamandır yanında görüyor musun? Cemre'nin çok kötü olduğunu, ondan uzak durmaya çalıştığını söyledi. " "Gerçekten mi?" dedi heyecanla. "Evet. Bence biraz zaman ver, sonunda olabilirsiniz" dedim. Sevinmişti. Bende sevinmiştim. Biraz daha Bade hakkında konuşup sınıfa çıktık.
Son ders İngilizceydi. Hocayı seviyordum, taki aptalca bir şey yapana kadar. "2 haftalığına derslerimde gruplandırdığım kişiler oturacak. Bende bu grupları değerlendireceğim" diyip grupları açıklamaya başladı. ".... Nisa- Mustafa..." yok artık. Çok şanslılar. Onlar adına sevindim. "... Göktuğ - Sema, Kerem- Fırat..." Yok artık. Kerem'e döndüğümde sinirle Fırat'a bakıyordu. "4 ders, dayanabilirsin" dedim. "Sevmiyorum o çocuğu" "Boşver, konuşmak zorunda değilsin" "... Yunus - Bade..." Yok artık. Onlara döndüğümde şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı. Gülümsedim. Belki konuşurlardı. ".... Zeynep - Yiğit" Siktir. Siktir. Siktir. Olamaz. Şaşkınlıkla Yiğit'e döndüğümde sırıtarak bana bakıyordu, bir de göz kırptı. Kahretsin. Kerem'e döndüğümde o da sinirlenmişti. "4 ders ona dayanamam ben" dedim sinirle. "Sikeceğim böyle eşleşmeyi ya" dedi sinirle. Off. Ne yapacağım ben?
Çıkışta eve geldim ve hemen ödevleri yaptım. Hafiften karnım ağrımaya başlamıştı. İlaç içtim ve biraz yatağa uzandım. Müzik dinlemeye başladım. Yaklaşık 15 dakika sonra kulaklığın biri kulağımdan çekildi. Panikle yatakta doğrulduğumda Kerem'le karşı karşıya geldik. Sesli bir nefes verip yatağa geri uzandım. "Off, korktum " "Pardon" diyip yanıma uzandı. Şu an yanyana duruyorduk. Bir kulağımdan çıkardığı kulaklığı kulağına taktı ve beraber şarkı dinlemeye başladık. Yüzünü bana döndü, bende ona döndüm. Birbirimizin gözlerine bakarak şarkı dinlemeye devam ettik.
Bir süre böyle devam ettikten sonra ikimiz de yatağın başlığına yaslanmış, yanyana oturuyorduk. Sessizdik. İkimizde konuşmuyorduk. Sanki varlığımız yetiyordu. Karşıyı izliyorduk. "Konuşmayacak mıyız?" dedim sessizliği bozup. Kerem güldü. "Konuşalım " dedi. "Konuşacak bir şey bulamıyorum, sen konuş" "Bende konuşacak bir şey bulamadım." "Dudağın acıyor mu?" dedim ona dönüp. O da bana döndü. Dönünce daha da yakınlaştık. Nefesi hafifçe yüzüme vuruyordu. "Hayır " dedi gülümseyerek. Bende gülümsedim. Bir süre de gözlerimizi izleyerek sessiz kaldık. Sonra annemler geldi. Merdivende ayak sesleri duydum. Kahretsin, kapıyı kitlememiştim. Hemen yataktan koşarak kapıyı kitlemeye gidiyordum ki ayağım komodine takıldı ve yere düştüm. Acıyla inledim. Hemen elimi uzatıp kapıyı kitledim. Kerem korkuyla yanıma geldi. Dizim kanıyordu. İnlediğimi duyunca annem kapıya geldi. "Bir şey mi oldu?" "Hayır, sorun yok" diye bağırdım. Dizim acıyordu. Annem tekrar kapıdan uzaklaşıp aşağı inince kerem sinirle bana baktı. "Ya niye dikkat etmiyorsun?" dedi. "Düştüm , napabilirim?" "Dikkat et" diye bağırdı sessizce. Bir insan nasıl hem sessiz konuşup hem de bağırabilirdi ki? "Canımın yanmasından zevk almıyorum Kerem, bilerek yapmadım heralde" dedim bende sinirle. Sesli bir nefes verdi. "Acıyor mu?" dedi sakince. Evet. "Hayır" dedim sinirle. Bana ne bağırıyordu ki? Sanki kendimi bilerek yere attım. "Gel" diyip elini uzattı kalkmama yardım etmek için. Sinirle "istemez" diyip kendim kalkmaya çalıştım ama ayağımı hareket ettirir ettirmez acıyla inledim. Hemen geri yanıma çöktü. "Çok mu acıyor?" dedi sakince. Başımı salladım. Sonra bir elini dizlerimin altından, diğerini de sırtımdan geçirerek beni kucağına almaya hazırlanıyordu ki "Gerek yok, bırak" dedim sinirle. Beni dinlemedi ve kucağına alıp ayağa kalktı. Ellerimi istemeye istemeye boynuna doladım. Yakındık. Ama başımı çevirmiştim.
Yavaşça yatağa oturttu beni. Sonra da banyodan merhem alıp geldi. "Gerek yok" dedim sinirle. Cevap vermeden pamuğu hazırladı. Beni duymuyor mu? Neyse. Ses çıkarmadan yapmasına izin verdim. Önümde diz çöküp pamuğu yavaşça dizime sürdüğünde acıyla inledim. "Dayan biraz" dedi. "Demesi kolay" dedim sinirle. Tekrar pamuğu sürdüğünde acıyla elimi diğer bacağıma götürüp sıkmaya başladım. Bir elini uzatıp "Elimi sıkabilirsin" dedi. "İstemez" dedim ama dinlemedi. Elimi tuttu. Sonra diğer eliyle pamuğu sürmeye devam etti. Acıyla kerem'in elini sıkmaya başladım. Birkaç dakika sonra bitirmişti. Kerem'in eline baktığımda sıkmaktan kızardığını farkettim ama bir şey demedim. Yavaşça kalktı ve yanıma oturdu. "iyi misin?" Başımı salladım. "Kızdın mı bana?" dediğinde sinirle ona döndüm. "Sence?" "Kendine zarar verdiğin için kızdım Zeynep" "Bilerek yapmadım Kerem, acı çekmekten zevk almıyorum. " "Tamam kusura bakma. Korktuğum için sinirlendim. Bir şey oldu sandım" dedi. Yumuşamıştım. Niye hemen yumuşuyorum ki? "Neyse tamam" dedim sakince. "Çok mu acıdı?" "Biraz " dedim gülümseyerek. O da gülümsedi. "Neyse ben gidiyim artık." dediğinde ayağa kalkmaya yeltenmiştim ki beni durdurdu. "sen kalkma , ben giderim " dedi. "Tamam, iyi geceler " dedim gülümseyerek. "En iyi geceler senin olsun " diyip göz kırptı ve gitti. Göz kırpınca yakışıklılığının arttığını söylemiş miydim? Evet sanırım söylemiştim. Neyse. Uykum geldi zaten. Hemen yatağa girdim ve uykuya daldım.
Bugün cuma. Sonunda 2 gün okuldan uzaklaşabileceğim. Hemen kalkıp hazırlandım ve yola çıktım. Bir anda önüme iki kişi çıktı. Geçenki serseriler. Kahretsin. Önce şokla bana baktılar ama sonra sırıtmaya başladılar. Korkmuştum. Bana yaklaşmaya başladılar. "Vay vay vay, kim varmış burada. Bir de kendi ayağınla geldin buraya." dedi biri. Diğeri de "Seni kurtaracak o çocuk da yok. Ne yapacaksın şimdi?" dedi. Daha da yaklaştılar. Ne yapacaktım şimdi? Yavaş yavaş geri gitmeye başladığımda hemen ben kaçamadan kolumdan yakaladı biri. Bağırmaya başladım. "Bırak beni, bırak!" Kaçmaya çalışıyordum ama bir işe yaramıyordu. Diğeri de gelip hemen yüzüme falan dokunmaya çalıştı. "Bırak!" İşe yaramıyordu. O sırada biri kolumdan tutan kişiye yumruk attı. Fırat. Ne işi vardı burada? Vurduğu çocuk yere düşünce hemen diğerine de bir yumruk attı. "Lan şerefsizler!" "Fırat yeter" diyince bana döndü. Kolumdan tutup beni bir banka götürdü, oturduk.
"İyi misin?" dedi endişeyle. "İyiyim, sen napıyorsun burada?" dedim. "Yengem buralarda oturuyor. Gece orada kalmıştım, durağa giderken seni gördüm. Kim onlar?" "Bilmiyorum, bir ara daha karşıma çıkmışlardı" "İyisin sen demi?" Gülümsedim. "İyiyim, teşekkür ederim bu arada" O da gülümsedi. "Önemli değil ya, ne demek" "Gidelim mi?" dedim. Gülerek "Olur, geç kalacağız" dedi. Kalktık ve durağa yürümeye başladık. Otobüse binip okula gittik. Okula gittiğimizde birinci ders bitmek üzereydi. Biz de ders bitene kadar kantinde oturmaya karar verdik.
"Yiğit ile aranda ne geçti? Önceden tanışıyormuşsunuz belli ki. Ama neden düşman gibisiniz? Bir şey mi oldu?" dedi. "Evet, ortaokuldan tanışıyoruz. Ve onu da pek sevmem ama anlatabileceğim bir şey değil, aramızda bir tartışma geçmişti. Sonra belki anlatırım, ama şimdi değil" dedim . Anlayışla başını salladı. "Kerem'le aranda bir şey mi var?" dedi bir anda. Sustum. Ağzımı açtım, kapattım. Açtım, kapattım. Sonra da gülerek "Hayır, niye?" dedim. "Bilmiyorum, fazla yakınsınız gibi" "Yoo, bir şey yok" Gülümsedi. "Sevindim" diyince şaşırdım. "Niye?" dedim gülerek. "Bilmem, sevgilin olmaması güzel. " dedi. Kaşlarımı çattım. Tahmin ettiğim şeyi kastetmiyordu demi?
"Niye öyle dedin ki?" dedim tereddütle. Cevabından korkuyordum ama tahmin ettiğim şey ise bilmem gerekiyordu. "Zeynep cidden anlamadın mı?" dedi gülümseyerek. Kaşlarımı çattım. Elleri yavaşça masanın üzerindeki elime uzandı, ellerini ellerimin üzerine koydu. "Zeynep, senin bana karşı birşey hissetmediğinin farkındayım ama ben senden hoşlanıyorum. Bilmen gerekiyor bunu" dedi. Şaşırdım. Şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı. Bu şekilde itiraf etmesini beklemiyordum. Parmakları ellerimi okşamaya başladığında elinin hala ellerimi tuttuğunu farkettim ve hemen çektim. "Fırat, ben" dedim ama gerisi gelmedi. "Birşey demene gerek yok, beni arkadaş olarak gördüğünü biliyorum. O şekilde devam edelim" dedi. Başımı salladım. O sırada çalan zille hemen sandalyeden kalktım ve sınıfa doğru yürüdüm. O da arkamdan geliyordu.
İkimiz birlikte sınıfa girdik. Bizi görünce bizimkilerin kaşları çatıldı. Geçip kerem'in yanına oturdum. Nisa hemen arkasını dönüp "Niye geç kaldın ve niye onunla geldin?" dedi. "Yolda karşılaştık ya birlikte gelmedik" dedim. İnanmıyor gibiydi ama sorgulamadan önüne döndü. Kerem'e döndüğümde canı sıkkın gibiydi, yüzüme bakmıyordu. "Bir şey mi oldu?" dedim. "Bilmem sana sormak lazım" dedi sinirle. Kaşlarımı çattım. "Anlamadım" "Anlama zaten, sen hiçbir şeyi anlama" Kaşlarımı daha da çattım. "Kerem noldu?" "Yok birşey " diyip başını çevirdi. Bende sinirle önüme döndüm. Noluyor? Neye sinirlendiyse bile, niye sinirini benden çıkarıyor?
Teneffüste birlikte kantine indik. Bizimkiler sohbet ederken Kerem ve ben sessizdik. Bana niye kızmıştı, niye yüzüme bakmıyordu? "Zeynep sana noldu? Canın mı sıkkın?" dedi Nisa. Tam cevap vereceğim sırada kerem benden önce davrandı. "Yok ya canı niye sıkkın olsun, olsa bile tutar biri elinden, geçirir acılarını demi?" Kaşlarımı çattım. "Kerem ne saçmalıyorsun?" dedim. "Sen ne saçmaladığımı gayet iyi biliyorsun" dedi. Cevap vereceğim sırada zil çaldı ve kerem hemen ayağa kalktı. Noldu buna bugün? Hep birlikte sınıfa çıktık ve ders başladı.
Kerem'le hiç konuşmamıştık. Ne zaman ağzımı açsam laf sokuyordu. Şimdi öğle arasındaydık. Yine hep birlikte kantinde otururken masaya Fırat yaklaştı. "Oturabilir miyim?" dedi bana bakarak. Benden önce kerem cevap verdi. "Otur tabi ya otur, Zeynep çok ister oturmanı. Hatta gel şöyle yanına otur sen" diyip ayağa kalktı ve ilerlemeye başladı. Noluyor ya buna? Hemen bende ayağa kalkıp peşinden gittim. Yürürken kolundan tutup durdurdum onu. "Noluyor Kerem?" dedim sinirle. "Asıl sana noluyor Zeynep?" dedi. O da sinirliydi. Kolundan tutup boş bir sınıfa sürükledim onu. "Anlat derdini, noluyor?" dedim.
Kerem
Sabah durağa yürürken bir anda bankta oturan Zeynep ve Fırat'ı gördüm. Noluyor burada? Seslerini duyamıyordum. Sinirle yanlarına doğru bir adım atmıştım ki Zeynep'in gülümsediğini gördüm. Fırat da gülüyordu. Olduğum yerde durdum. Zeynep buna niye gülüyordu? Bunlar sabah sabah burada ne yapıyor? Onlara görünmeden durağa gidip otobüse bindim. Sinirlenmiştim. Neden sinirlenmiştim? Çünkü Fırat'ı sevmiyordum. Okula geldiğimde ders çoktan başlamıştı. Yarısında girmemek için merdivenlere oturup beklemeye başladım. Onları düşünüyordum, ne konuşuyorlardı, Zeynep neden gülüyordu? Ben niye yanlarına gitmemiştim? O sırada bir ses duydum. Fırat ve Zeynep'in sesi. Yavaşça başımı çevirdiğimde bir masaya oturduklarını gördüm. Uzaktan onları izlemeye başladım. Ne konuşuyorlardı? Sesleri gelmiyordu. İkiside gülüyordu. Neye gülüyordu bunlar? O sırada Fırat Zeynep'in elini tuttu. Siktir. Hemen ayağa kalktım ama Zeynep'in elini çekmediğini gördüğümde durdum. Geri çekildim. Niye çekmiyordu elini. Arkası dönük olduğu için yüz ifadesini görmüyordum. Gülüyor muydu şu an? Daha fazla görmeye dayanamadığım için çıkıp sınıfın önünde beklemeye başladım. Az sonra zil çaldı ve sınıfa girdim. Sinirliydim, üzgündüm. Ama neden? Az sonra ikisi birlikte sınıfa girdi. Zeynep oturdu yanıma, yüzüne bakmadım. Nisa "Niye geç kaldın, ve niye onunla geldin?" diye sordu. Dinledim. Ne cevap verecekti? "Yolda karşılaştık ya birlikte gelmedik" dedi. Neden? Neden yalan söylemişti? Yoksa onunla birlikteydi ve bunu saklıyor muydu? Kalbimin kırıldığını hissettim, neden? Neden böyle hissediyordum. Fırat'ı sevmediğim için mi? Başka ne olabilir ki?
Zeynep
"Anlat derdini, noluyor?" dedim. Sinirle bana baktı. "Asıl sana noluyor Zeynep? Seviyor musun onu?" Ne?! "Kimi?" dedim şaşkınlıkla. "Fırat'ı" "Ne?! Hayır tabiki, bu nerden çıktı?" "Elini tutuyordun elini, yalan söyledin Nisa'ya." diye bağırdı. Devam etti. "Sakın yalan söyleme. Gördüm sabah sizi. Kantinde de gördüm. Elini tutuyordun lan elini. Bir de yalan söyledin" diye bağırdı. Gözlerim dolmuştu. Cidden mi? Bu muydu yani? Bana sabahtan beri bu yüzden mi böyle davranıyordu? Dolan gözlerimi görünce başını çevirdi. "Kerem cidden mi? Bana hiç güvenmiyor musun? Niye yanıma gelip sormadın da böyle davrandın?" dedim ağlamaklı çıkan sesimle. Canımı yakmıştı çünkü. Bana güvenmiyordu. "Sana sorsam ne diyecektin Zeynep? Nisa'ya yalan söyledin, bana da öyle söyleyecektin" dedi. "Nereden biliyorsun? Hem gördüklerinden ne kadar eminsin? Mesela onunla neden bankta oturuyordum gördün mü onu, öncesinde olanları? O elimi tuttuğunda benim ne tepki verdiğimi? Ya da Nisa'ya neden yalan söylediğimi? Bunları biliyor musun?" dediğimde gözümden bir damla yaş aktı. Bir süre sustu. "Anlat hadi, tamam dinleyeceğim" dedi daha sakin bir sesle.
"Bunu söylemek için geç kaldın Kerem. " Diyip arkamı döndüm ve sınıftan çıktım. Arkamdan gelip kolumu tuttu. "Zeynep " dedi. "Bırak kolumu" diyip sınıfa gittim. Bizimkiler oradaydı. Hemen çantamı aldım. Şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. "Noldu kızım nereye, niye ağlıyorsun?" dedi Nisa. "Sonra anlatırım" diyip sınıftan çıktım. O sırada Fırat ile karşılaştım. "Noldu?" dedi şaşkınlıkla. "Yok bir şey Fırat, gitmem lazım" diyip yanından ayrıldım. Az daha ilerlediğimde kerem çıktı karşıma. Yanından geçip gidecekken kolumdan tutup durdurdu beni. "Zeynep konuşmamız lazım" dedi sakince. "İstemiyorum bırak" dedim. "Zeynep" dedi tekrar. Yüzüne bakmadan kolumu çektim ve dışarı çıktım. Ağlayarak eve gittim. Yatağıma yattım. Bana gerçekten güvenmiyor muydu? Neden? Neden bana öyle davrandı? Bana sormadı? Canım yanmıştı? Neden? Canım niye yanıyordu? Bana inanmadığı için. Başka ne olabilirdi ki? Güvendiğim birinin bana güvenmemesi kalbimi kırmıştı o kadar. Başka sebebi yok. Ağlamaya devam ettim. Neden bu kadar ağlıyordum? Sonra yavaşça gözlerim kapandı.
Gözlerimi yavaşça açtığımda yere çökmüş, kolunu yatağın üzerine koyup başını da koluna yaslayarak beni izleyen Kerem'i gördüğümde bir an irkildim. Sonra kaşlarımı çattım. "Ne işin var burada?" dedim. Hala yatarak ona bakıyordum. "Ağladın mı?" dedi. Cevabından korkar gibi soruyordu.
Gözlerimi yavaşça açtığımda yere çökmüş, kolunu yatağın üzerine koyup başını da koluna yaslayarak beni izleyen Kerem'i gördüğümde bir an irkildim. Sonra kaşlarımı çattım. "Ne işin var burada?" dedim. Hala yatarak ona bakıyordum. "Ağladın mı?" dedi. Cevabından korkar gibi soruyordu. Gözlerimi kaçırdım. "Sanane?" dedim sert bir sesle. "Özür dilerim" dediğinde alaylı bir şekilde gülümsedim. "Cidden mi?" dedim. "Zeynep sizi o şekilde görünce sinirlendim. Sana soracaktım ama sen Nisa'ya yalan söyleyince bana da yalan söyleyeceğini düşündüm. " dedi. Üzgün olduğu belliydi. Yatakta doğruldum. Oturur pozisyona geçince Kerem'de kalkıp yatağa oturdu. "Kerem ben sana hiç yalan söyledim mi? Ya ben Nisa'ya bile anlatmadığım şeylerimi sana anlattım. Kaç yıllık arkadaşım bilmiyor benim çoğu şeyimi, ben sana anlattım. Seni daha ne zamandır tanıyorum kerem? Ama buna rağmen anlattım sana. Cidden bana hiç mi güvenmedin? Tamam, gördüklerini yanlış anlayabilirsin, ama bana sormalıydın. Sen bana sormadan kendi kendine beni cezalandırdın, bakmadın yüzüme, konuşmadın, tersledin beni. Ya bunun beni nasıl kıracağı cidden hiç aklına gelmedi mi? Ya da geldi de bilerek mi yaptın?" dedim. Sesim sert çıkıyordu ama bağırmıyordum. Gözlerim dolmuştu. "Zeynep tabiki senin kalbini kırmam, hemde bilerek asla. Sana güveniyorum ama, sinirlendiğimde düzgün düşünemediğimi biliyorsun. Bilerek yüzüne bakmadım. Çünkü eğer baksaydım konuşarak kalbini kıracaktım, biliyorum kendimi " dedi sakince.
"Sence şimdi kırılmadı mı o kalp?" "Özür dilerim. Geç kaldım sana sormak için. Tabiki güveniyorum sana Zeynep. Bende kimseye anlatmadığım şeylerimi anlattım sana. Sana güveniyorum, kendimden çok güveniyorum sana. Ama o an kıskandım" dedi. "Neyi kıskandın? Niye?" dedim şaşkınlıkla. Bir süre sustu. "Fırat'ı sevmediğim için. Kavgalı olduğum biriyle yakın olman sinirimi bozuyor, bir de elini tuttun." dedi. "Eğer doğru düzgün izleseydin bizi, sonrasında elimi çektiğimi görürdün Kerem. Ya da sabah neden birlikte oturduğumuzu. Sorsaydın belki Nisa'ya neden yalan söylediğimi, söylerdim sana. " dedim. Sesim kırıldığımı belli ediyordu. Gözümden bir damla yaş aktı. "Zeynep ağlama, lütfen. Benim yüzümden daha fazla ağlama, dayanamıyorum" dedi yalvarır gibi. Gözümden bir damla daha yaş aktı. Elini uzatıp akan yaşı silecekti ama yüzümü geri çektim. Elini geri indirdi.
"Git Kerem" dedim yüzüne bakmadan. "Gitmiyorum" dedi kararlı bir sesle. Kaşlarımı çatıp yüzüne baktım. "Ne demek gitmiyorum? İstemiyorum seni" dedim. Omuz silkti. Cidden mi ya? "İyi kal burada" diyip ayağa kalktığımda karnımdan tutup beni kucağına çekti. Duraksadım. Yakın olmamamız lazımdı. Kalkmaya çalıştığımda izin vermedi. "Kerem bırak". "hayır". Arkam dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. "Geç oldu biliyorum ama anlat bana. Noldu sabah?" dedi. Bir süre bekledim. Sonra anlatmaya başladım. "Sabah iki kişi önümü kesti." dedim sessizce. Arkam dönüktü hala. Devam ettim. "Geçen karşıma çıkan kişilerdi, tesadüfen. İşte, geçen ki gibi oldu, aynı şekilde davrandılar. " dediğimde gözlerim doldu yeniden. "O sırada Fırat geldi, kurtardı beni. Ondan sonra banka geçtik biraz sakinleşmem için." dediğimde gözümden bir damla yaş aktı. "Sonra zaten otobüse binip okula gittik. Ders bitmek üzere olduğu için kantine geçtik. Orada biraz oturup sınıfa çıktık. Nisa'ya yalan söyledim çünkü olanları anlatsaydım üzülecekti, endişelenecekti gereksiz yere. Üzmemek için yalan söyledim ona. " "Ne konuştunuz kantinde? Elini niye tuttu?" dedi. "Önemsiz bir şeydi" "Zeynep, anlatmanı istiyorum. " "Kızmayacaksın, sinirlenmeyeceksin, ve kimseye söylemeyeceksin." dedim. Bir süre sessiz kaldı. Arkam dönük olduğu için yüz ifadesini görmüyordum. Sonra "tamam" dedi.
"Bana, benden hoşlandığını söyledi. Elimi tuttu. Ben o anın şaşkınlığıyla elimi çekmemişim ama sonrasında hemen çektim zaten" "Sana senden hoşlandığını mı söyledi? Nereden bulmuş bu cesareti? Neyse, sen ne tepki verdin?" "Ben tepki veremeden kendi benim adıma cevap verdi zaten. 'Bana karşı birşey hissetmediğini biliyorum, sadece bil diye söyledim. Yine arkadaş kalalım' falan dedi" Sesli bir nefes verdi. Sinirlenmişti. Sonra karnımdaki elleri sıkılaştı. Beni biraz daha kendine çekip sırtımı göğsüne yasladı. Nefesimi tuttum. Çenesini omzuma koydu. Nefesi boynuma değiyordu. Siktir. Kalbim çok hızlıydı. Sessizce "Özür dilerim. Seni dinlemeliydim, hatalıyım. Bir daha ağlama, hele de benim yüzümden asla. Tamam mı? Bir daha seni ağlatırsam vur bana hatta, tokat falan at" dediğinde hafifçe gülümsedim. Bir süre sessiz kaldık. Nefesi boynumu yalıyordu resmen.
Biraz durduktan sonra "Affettin mi beni?" dediğinde tebessüm ettim ama cevap vermedim. Beni yavaşça kendine döndürdü. Nefesi şimdi yüzümdeydi. Çok yakındık. Gözlerine baktım bir süre. Bir elini yanağıma koydu. Okşamaya başladı. "O herifin sana dokunması beni sinirlendirdi. Bir daha izin verme" dedi. Başımı salladım yavaşça. Niye uysal bir kedi gibiyim? "Affettin mi?" dedi. Çok pişmandı. Gülümsedim. O da gülümsedi. Sanırım cevabımı almıştı. Sonra yavaşça yaklaşmaya başladı. Burnu burnuma değdi. Heyecanlandım. Biraz daha yaklaştı. Gözleri dudaklarıma kaydı yavaşça. Nefesi nefesime karışıyordu. Öpecekti. Beni öpecekti. Daha da yaklaştı. Nefesimi tutmuştum. Dudakları dudaklarıma değmek üzereyken telefon sesi geldi ve geri çekilip "sikeceğim ya" dedi. Gülümseyerek dudaklarımı dişledim. Kucağında otururken yatağın üzerinden telefonu aldım. Nisa arıyordu. Açtım.
"Efendim?" dedim. Kerem duyuyordu yakınımda olduğu için. "Kızım noldu ya? Okuldan ağlayarak çıktın. Anlatmadında. Aramanı bekliyorum saatlerdir" dedi. Kerem'in gözlerine bir hüzün yerleşti. Çok pişmandı ağladığım için. "Sonra anlatırım, şu an değil. Ama iyiyim, önemli bir şey yok " dedim gülümseyerek. "Of tamam, meraktan öleceğim ama" dedi. "Tamam, tamam. Hadi iyi geceler " diyip telefonu kapattım. Kerem'e döndüm tekrar.
"Fırat'a demeyeceksin demi konuştuklarımızı?" dedim. Sesli bir nefes verip " demeyeceğim. " dedi. Ona sinirliydi ama ben söyleme dediğim için bir şey yapmayacaktı. Bir süre gözlerime baktı, gülümsedi.
"Öpsene beni" dedi bir anda. "Ne?!" dedim şaşkınlıkla. "Yanaktan, küçük bir öpücük. Yani istersen başka şekilde de olabilir" dedi sırıtarak. "Kerem!" dedim uyarır şekilde. Sonra da gülerek uzandım ve yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. Gülümsedi. O da yaklaşıp yanağımdan öptü. Sonra gözlerimden öptü. Bunu ilk defa yapıyordu ve hoşuma gitmişti. Sonrasında alnını alnıma yasladı. "Bir daha bu gözlerden yaş akmasın, en azından benim için" dedi. Gülümsedim. "Gitmem lazım " dedi. "Kalabilirsin" dedim gülerek. "Neyse çok ısrar ettin, kalırım" dediğinde sesli güldüm.
Kucağından kalktım ve banyoya ilerledim. Üzerimi değiştirdim. Askılı tişört ve kısa şortumu giydim. Çıktığımda Kerem yatakta uzanıyordu. Beni görünce eğilip bacağıma baktı. "Bacağın nasıl?" "İyi, geçiyor " diyip bende yanına yattım. Yüzlerimiz birbirine dönüktü. Bir süre birbirimizi izledikten sonra kerem "göğsümde uyur musun?" dedi. Şaşırdım ama sonrasında gülümseyerek ona yaklaştım. Yavaşça başımı göğsüne koydum . O da elini saçlarıma koydu. Onun kokusuyla uykuya daldım.
Sabah uyandığımda kerem'in göğsündeydim. Kerem daha uyanmamıştı. Kalkıp kahvaltı hazırladım ve yukarı çıktım. Yatağın kenarına oturup Kerem'e seslendim. Uyanmadı. "Kerem, hadi" dedim. Uyanmıyordu. Yavaşça dürttüm. Offf, ne biçim uyku bu ya? Uyansana işte! "Kerem" dedim sesimi biraz daha yükselterek. Elimi yanağına koyup hafifçe vuracaktım ki beni bir anda altına aldı. Ne olduğunu anlayamamıştım. Dibimdeydi, ve elim hala yanağında. Yutkundum. "Kahvaltı hazır" dedim sessizce. "Tamam" dedi ama hala aynı pozisyondaydık. "Yemek yemeyecek miyiz?" dedim. "Yiyelim" dedi. "Yememiz için kalkmam lazım" dediğimde "Haa, evet" dedi ama hala aynı şekildeydi. "Kerem, kalkacak mısın?" Başını sallayıp yavaşça doğruldu ve yüzünü yıkamaya gitti. Sabah sabah yaşadığımız şeye bak ya! Neyse aşağı iniyim de orada bekleyim.
Biraz sonra Kerem geldi. "Günaydın" dedi. "Günaydın" "Hayret, sen nasıl bu kadar erken kalktın?" dedi gülerek. Bir yandan da tabağına kahvaltılık koyuyordu. "Bilmem, güzel uyudum" dedim. Bende tabağımı hazırlıyordum. "Tabi göğsümde uyuyunca, rahatı buldun" dedi gülerek. Utançtan başımı eğdim ve göz devirdim. Yapmakla bunu dile getirmek farklı şeylerdi. Utanıyordum. Bir şey demeden kahvaltıma devam ettim.
Kahvaltıyı yaptıktan sonra salona geçtik. Televizyon izliyorduk. O sırada telefonum çaldı. Mustafa. "Efendim?" "Zeynep-" dedi sustu. Sesi kötü geliyordu. "Mustafa bir şey mi oldu?" dedim. Kerem de bana döndü, dinlemeye başladı. "Nisa, düştü başını vurdu. Hastaneye gidiyoruz" diyince "Ne?! " diye bağırdım. "Bir şeyi var mı, kötü mü?" "Bilmiyorum" "Hangi hastane?" Kerem de kaşları çatık bizi dinliyordu. "Tamam, geliyoruz hemen" dedim ve kapattım. Hemen ayağa kalktım. "Nisa, düşüp başını vurmuş. Hastaneye gidiyorlarmış" diyip hemen odama çıktım. Kerem de arkamdan geldi. Ben dolaptan kıyafet çıkarırken konuşuyordu. "Kötü müymüş?" "Bilmiyorum" dedim. Gözlerim dolmuştu. Hiç böyle birşey yaşamamıştım. Kötü bir şey mi vardı? Ya kötüyse? "Hangi hastane?" dediğinde cevap verdim ve "Tamam ben arabada bekliyorum" dedi. Başımı salladım. Tam banyoya gireceğim sırada beni durdurdu. Noldu diye gözlerine baktım. "Korkma, umarım kötü birşey yoktur. Sakin olmaya çalış" dediğinde sadece başımı salladım. Odadan çıktı ve hemen üzerimi değiştirip arabaya indim.
15 dakika sonra varmıştık. Hemen arabadan inip hastaneye girdim. Odasını öğrenip hemen oraya çıktık. Ameliyatta değilmiş, en azından o kadar kötü değil. Yoğun bakımdaymış. Odanın önüne geldiğimizde Mustafa vardı. Hemen "Noldu?" dedim. Kötü haldeydi, korkmuştu belliki. "Bilmiyorum, belli bir şey söylemediler." "Nasıl olmuş olay?" dedim. Kerem de yanımızda bizi dinliyordu. "Dışarı çıkmıştık. Yürürken bir anda ayağı taşa takıldı ve düştü. Aslında sert düşmedi ama başını kaldırıma vurduğu için başı kanıyordu, bayılmıştı. Hemen ambulansı aradım" "Offf kahretsin, kahretsin." dedim. Kerem gelip bana sarıldı. "şşş sakin ol, bak çok kötü değilmiş. " dedi. Bir süre öyle kaldıktan sonra ayrıldık. 5 dakika sonra falan Yunus ve Göktuğ geldi. Onlara da olayı anlattık. Biraz sonra odadan bir doktor çıktı. Hemen ayağa kalktık. "Noldu, nesi var?" dedi Mustafa. "Merak etmeyin, kötü bişey yok. Sadece başını vurduğu için biraz zedelenmiş. Hayati tehlikesi yok" dediğinde derin bir oh çektim . Devam etti. "Ama 36 saat uyumaması lazım. Birazdan taburcu edeceğiz hastayı, serumu bitsin. 36 saat içinde uyursa iç kanama ihtimali var. Uyanık kalsın." "Görebilir miyiz?" dedim. "Çok uzun durmayın. Geçmiş olsun" diyerek yanımızdan ayrıldı . Hemen odaya girdik. Nisa uyanıktı. Bizi görünce gülümsedi. Mustafa hemen sarıldı. Çok korkmuştu. Geri çekilince hemen ben sarıldım. "Nasılsın?" "İyiyim bir şeyim yok, ne zaman çıkacağım? Sıkıldım" dediğinde hepimiz güldük. Diğerleri de geçmiş olsun dileklerini iletti. "36 saat uyanık kalacakmışsın" dediğimde, gözlerini kocaman açtı. "Ne?! Yok artık. Uyurum kızım ben" dedi. Mustafa "merak etme yanında olacağız. Uyutmayacağız seni. " dedi. "Bana gidelim, bende kalalım" dediğimde hepsi onayladı.
Yarım saat kadar daha durduktan sonra doktor bizi odadan çıkardı. Bir kişinin durmasına izin verdi, Mustafa yanındaydı. Biraz daha durduktan sonra kerem ve ben benim eve geçtik. Onlar da sonra gelecekti. Nisa'nın serumunun bitmesine daha vardı. Ben bilerek eve erken gelmiştim. Nisa'ya pasta yapacaktım. Tabi onun haberi yoktu. O böyle şeyleri severdi. Hem dikkatini dağıtırsam uykusu gelmezdi.
Hemen pasta malzemelerini çıkardım. Krem şantiyi yaptıktan sonra dolaba koydum. Kerem de kapıda beni izliyordu. Krem şanti olana kadar pastanın üstü için çilekleri doğramaya başladım. Nisa çilekli pasta seviyordu. Çilekleri keserken bir anda acıyla inledim. Kerem hemen yanıma geldi. "Noldu?" "Elimi kestim" dediğimde hemen elimi eline aldı. "Derin değil, bekle yarabandı getiriyim" diyip banyoya gitti. Yarabandını getirip dikkatlice parmağıma sardı. "Teşekkür ederim" diyip arkamı döndüm. Tekrar devam edecektim ki Kerem "Napuyorsun? " diyerek beni durdurdu. "Elini kestin yapamazsın. Ben yaparım" dedi. "Kerem sen nasıl yapacaksın?" "Sen söylersin ne yapmam gerektiğini ben yaparım. Sen geç otur" dedi. "Olmaz kerem, saçmalama" "Zeynep, bir kere de sözümü dinle" dediğinde ofladım ve masanın yanına geçtim. O da kalan çilekleri doğradı ve pastanın tabanını hazırladı.
Sıkılmıştım. Mutfak tezgahının üzerine oturdum. Kerem de yanımda yapıyordu. Onu izlemek zevkliydi. Dolaptan kremayı çıkardı ve pastanın etrafına sürmeye başladı. "Eşit sür kerem" diye uyardığımda bana döndü. "Karışma, hallediyorum ben" Bak bak bak. Laflara bak.
Pastanın etrafını yaptığında üstüne çilekleri de dizdi. Güzel olmuştu. Gülümseyerek "Güzel oldu" dedim "Ben yaptım çünkü" diyerek havalandı hemen. Gülerek gözlerimi devirdim. Tabağın dibinde kalan krem şanti eline bulaşmıştı. Parmağını ağzına götürüp yaladı. Gülerek onu izliyordum. Güldüğümü görünce diğer parmağındaki krem şantiyi alıp burnuma sürdü. "Kerem!" diye uyardım gülerek. O da gülerek bana yaklaştı, ve dudaklarını burnuma değdirdi. Islak öpmüştü, çünkü krem şantiyi almıştı. Bu, bu çok, garip birşey. Güzeldi ama garipti. Hafifçe geri çekildi. Çok yakınımdaydı. Bu sefer de dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Ama çalan zille geri çekilmek zorunda kaldı.
Kerem hemen pastayı dolaba kaldırdı. Bende kapıya gittim. Bizimkiler gelmişti. Hemen selamlaşıp salona geçtik. Televizyon izledik, sohbet ettik. Saat 12' ye geliyordu. Nisa uykum geldi diye sayıklamaya başlamıştı. "Ne uykusu, sürprizim var benim sana daha" dediğimde gözlerini kocaman açtı. "Gerçekten mi, ney?" dedi heyecanla. Nisa'nın en sevdiği şeylerden biri sürpriz, başka şey de pastaydı. Ve şimdi ikisi bir aradaydı. Hemen mutfağa gidip pastayı aldım ve tabaklara dilimledim. Birer bardakta kola doldurup tepsiye dizdim ve içeri götürdüm. Nisa sevinçle yerinde doğruldu. "Pasta! Sen mi yaptın? Kızım harikasın ya!" dedi. Gülerek tepsiyi önce ona uzattım . "Sana bilerek büyük dilim koydum bak, kıymetimi bil" dedim gülerek. "Çok seviyorum kızım seni" diyerek tepsiden pastasını ve kolasını aldı. Diğerlerine de uzattım. En son Kerem'e verdim ve bende yerime oturdum. Tabak almadığımı görünce kerem bana döndü. "Sen yemiyor musun?" dedi. "Canım istemiyor, siz yiyin" dedim gülümseyerek. Bir süre baktı. Sonra çatalına pasta alıp bana uzattı. "Bir parça al" dedi. "Yok istemiyorum" dedim. "Zeynep hadi, o kadar yaptım" dedi. İstemiyorum der gibi yüzüne baktım ama dinlemedi. En son gülümseyerek çatalına uzandım ve ağzıma aldım. Kerem gülümseyerek bana baktı. "Güzel yapmışsın" dedim gülerek. "Güzel yaptık" diyerek düzeltti ve önüne döndü.
"Oha, çok güzel!" dedi Nisa. "Harbi sen mi yaptın bunu?" dedi Göktuğ şaşkınlıkla. Gülümsedim. "Kerem'le yaptık. " dedim. "Valla elinize sağlık. Mükemmel" dedi Mustafa. Yunus "Valla ben bundan sonra doğum günlerimde sendeyim" dediğinde hepimiz güldük. Nisa'ya baktığımda çoktan bitirmişti. "Daha var mı?" dedi. Gülerek"var var" diyip tabağını aldım ve yenisini koydum. Gülümseyerek onu da yemeye başladı. Diğerleri de birer tabak daha aldı. Hepsi yerken kerem tabağını bitirip bana döndü. Başıyla 'bir gel' işareti yaparak ayağa kalktı ve mutfağa yürüdü. Peşinden gittim.
"Noldu?" dedim. Sessiz konuşuyordum içeridekiler duymasın diye. "Neyin var?" dedi. Gülümsemeye çalıştım. "Bir şeyim yok" dediğimde inanmıyor gibi yüzüme baktı. "Zeynep, canın sıkkın belli ki. Noldu?" dedi kibarca. "Bir şeyim yok ya, hadi içeri geçelim" diyip arkamı dönmüştüm ki Kerem kolumdan tuttu ve beni dolaba yapıştırdı. Ne olduğunu anlayamamıştım bile, şaşkınlıkla yüzüne baktım. Önümde durdu ve bana eğildi. "Anlatacak mısın artık, yoksa böyle bekleyelim mi?" dedi. Ofladım. Başımı yere eğdim ve konuşmaya başladım. "Bugün en yakın arkadaşım hastanedeydi. Şu an iç kanama tehlikesi var. Ben ilk defa böyle bir şey yaşadım. İlk defa biri ölecek diye bu kadar korktum, zaten kimsem yok, bir de onu kaybedeceğim sandım. Bunları yaşamışken burada hiçbir şey olmamış gibi pasta yiyemem" dedim sessizce. Gözlerim dolmuştu.
Elini yavaşça çeneme koyup başımı kaldırdı. Yüzlerimiz çok yakındı. "Bunlar kolay şeyler değil, ama senin bu halde olman arkadaşını üzer. O şimdi iyi, mutlu. Sende mutlu olmaya çalış. Üzülme bunlara. Tamam mı?" dedi sessizce. Konuştukça nefesi daha da yüzüme geliyordu. Yavaşça başımı salladım. Gülümsedi. Gülümsedim. Yavaşça biraz daha yaklaşmaya başladı. Daha da yaklaştı. Eli hala çenemdeydi. Karnıma bir şeyler olmaya başladı. Burnu burnuma değdi. Gözleri dudaklarıma indi. Yaklaştı. Ama gelen ayak sesiyle hemen geri çekildi. O sırada kapıdan Yunus girdi. Bizi görünce "Noldu?" dedi. "Bir şey olmadı" dedim. Kerem şu an içinden sövüyordu muhtemelen Yunus'a. "Sayende birşey olmadı" dedi sertçe ve içeri gitti. Arkasından güldüm. Yunus kaş göz yaparak noldu dedi ama cevap vermeden ben de içeri geçtim. Nisa'nın uykusu baya açılmıştı. Geçtim tekrar kerem'in yanına oturdum.
Biraz daha sohbet ettik. Sonra korku filmi açtık. Nisa korkarsa uykusu açılır belki diye. Onu da izledik. Artık uykum gelmişti. Nisa'ya baktığımda o da zor duruyordu. Saate baktığımda sabah 7 olmuştu. "17 saatimiz kaldı" dedim. "Ne?" dedi Nisa. Uykusu gelmişti. Bir şeyler yapmamız gerekiyordu. "Hadi tabu oynayalım" dediğimde hepsi kabul etti. Nisa, Mustafa ve Göktuğ bir takım; Kerem, Yunus ve ben bir takım olmuştuk. Önce nisa'gil başladı. Mustafa anlatıyordu. Bir elde toplam 4 kelime bildiler. 3 tane Nisa, 1 tane Göktuğ bilmişti. Nisa Mustafa'ya 'Anlatamıyorsun' diye kızıp duruyordu.
Sıra bize geçti. Yunus anlatacaktı. Bir elde toplam 8 tane bilmiştik ve hepsini ben bilmiştim. Kerem hiç bilememişti. Yunus gelip "Harikasın kız" diyip yanağımdan öptüğünde kerem "Oha, napuyorsun?" dedi Yunus'a. Yunus ve ben anlamamış gibi bakmıştık. O sırada Nisa ve Mustafa kahkaha atıyordu. Kerem sinirle Yunus'a bakıyordu. "Noldu?" dedim Kerem'e. "Niye öpüyor bu seni? " dedi sinirle. "Kerem, kuzenim ya hani." dedim şaşkınlıkla. Ona noluyorsa, o da öpüyordu beni. Hiç birşey demeden öfkeyle önüne döndü. Nisa hala gülüyordu. Anlaşılan uykusu bir süreliğine yine açılmıştı. Yaklaşık 1 saat oyuna devam ettik. Biz kazanmıştık. Sonra kalktım ve kahvaltı hazırlamaya başladım. Tabakları masaya yerleştirirken arkamda bir hareketlilik hissettim ve irkildim. Arkamı döndüğümde kerem'i görünce derin bir nefes aldım. "Yardım ediyim mi?" dedi gülümseyerek. "Gerek yok hallettim" dedim bende gülerek. "Annenler nerede?" dedi. "Bilmiyorum, hafta sonu yoklar" dedim. O sırada sofra hazırdı. Patates kızartmıştım, yumurta haşlamıştım, bir de krep yapmıştım. Yeterdi bence. Diğerlerini çağırdım.
Mutfağa geldiklerinde hepsi şaşkınlıkla bana baktı. "Sen mi hazırladın?" dedi Göktuğ. "Evet" dedim. "Zeynep valla seni alan yaşadı" dediğinde güldüm ama kerem sert bir ifadeyle " Sanane olum kızı alan kişiden. Sen mi alacaksın, hayır. Sanane o zaman " dedi. Şaşırmıştım. Noluyor buna? Diğerleri kahkaha atarak masaya oturdular ve yemeye başladık.
Mustafa Nisa'ya döndü. "Sende hazırlarsın demi böyle kahvaltı falan" "Hayır, yapamam ben" "E biz evlenirsek aç mı kalacağız?" dedi şaşkınlıkla. "Bilmiyorum Mustafa ben yapmayı" dedi Nisa . Sinirleniyordu. "Öğretsin Zeynep" dedi. Herkes kahkaha atmıştı, Nisa hariç. "çok istiyorsan sen öğren de sen yemek yap Mustafa. Yemekleri ben yapacağım diye bir şey mi var?" "Tamam, ikimiz yaparız o zaman" "Tamam" diyip önüne döndü Nisa. Gülümsedim. Bunların tartışması bile çok güzeldi.
Kahvaltıyı yaptıktan sonra bulaşığı kaldırdım ve diğerlerinin yanına geçtim. Yorulmuştum. Çünkü hem uykusuzdum, hem de o kadar pasta yapmıştım, kahvaltı yaptım, geri topladım. Kerem'in yanına oturup dinlenmeye çalıştım biraz. Onların sohbetini dinledim. Sessiz olduğumu görünce Kerem bana döndü. Diğerleri duymadan konuştu. "Noldu?" "Yoruldum" dediğimde gülümsedi. "Yat sen biraz" dedi. "Hayır, Nisa'yı yalnız bırakmam" dedim. Biraz ısrar etti ama ikna olmayacağımı anlayınca önüne döndü.
Saat gece 12'ye geliyordu. Tam 12'de 36 saat dolmuş olacaktı. Ve gözlerimizden uyku akıyordu. "Az kaldı, sabredin" Biraz daha dayandıktan sonra saate baktım. Tam 12 olmuştu. "36 saat doldu" dediğimde hepsi bir oh çekti ve gözlerini kapattı. Nisa'ya baktığımda çoktan uyumuştu. Kerem daha uyanıktı ama o da uyumak üzereydi. Diğerleri biraz sıkışık yattığı için Kerem'le yukarı çıktık. Hemen yatağa uzandım, kerem de yanıma geldi. Yüzlerimiz birbirine dönüktü, hemen ikimiz de uykuyadaldık.
|
0% |