@apricitass1
|
Hastane koridorları her zamanki gibi yoğundu. Alp, nöbetin getirdiği bitkinlikle başını avuçlarının arasına almış, gözlerini dinlendirmeye çalışıyordu. Nöbetinin 27. saatindeydi. Acil, her zamankinden daha yoğun ve yorucuydu. "Abi, zincirleme trafik kazası! Acil hasta geliyor!" Zeynep hemşirenin seslenmesiyle kendini toparlayıp hemşireyle beraber koridora koştu. Acil yine olduğu gibi birbirine girmişti. "Deniz, durumumuz ne?" diye sordu yanındaki arkadaşına. "İlerdeki otobanda kaza olmuş. Buraya getiriyorlar, üç kişiler." Alp baş sallamasıyla ekibi toplayarak acil kapısının önüne geldi. Az sonra acilin önünde ambulansların durmasıyla soğukkanlılıkla komutlarını vermeye başladı. "Derya, Deniz, öndekiler sizde; arkadaki bende. Arda, Deniz'in yanına. Zeynep, benle gel." Hepsi Alp'i onayladıktan sonra ilk iki ambulans acile varmıştı. Son ambulansın da gelmesiyle Alp oraya yaklaştı. Ambulansın kapısının açılmasıyla gözüne ilk çarpan, üstü başı dağılmış genç bir kadındı. Yüzünde derin bir çizik vardı, beyaz şalı kanla lekelenmişti. Anın etkisinden çıkarak hızlıca ambulanstan indirilen sedyenin yanına vardı. "Durumu nedir?" diye sordu görevlilere. "Bilinci kapalı, bacağının iç kısmında kanama var. *Femur kırığından şüpheleniyoruz, internal kanama riski de var. Ayrıca karnına camlar saplanmış," dedi ilk müdahaleyi yapan görevli. Alp, hastayı dikkatlice sedyeden indirirken ekibine talimatlar verdi: "Hemen kan tahlili ve acil ultrason istiyorum. Bilinci kapalı, kan basıncı ve solunumunu takip edin. Cam parçalarını çıkarmak için hemen ameliyathaneye hazırlık yapın. Bacakta damar yaralanması ihtimali var, o yüzden hızlı olun. Zeynep, anesteziyi çağır!" Hastayı acil müdahale odasına soktuklarında Alp, yüzündeki kan lekelerine ve beyaz şalına tekrar baktı. Genç kadının kim olduğunu merak etse de şimdi düşünmenin zamanı değildi. "Hemen kanamayı durdurmamız gerek," dedi ekibe, gözünü hastadan ayırmadan. "Zeynep, tansiyon ne durumda?" "80'e 50. Kan basıncı düşüyor." "Tamam, hızlı hareket edelim. Büyük ihtimalle iç kanaması var. Ekip hazırlansın, zamanımız daralıyor. Ayrıca, Zeynep, ATT'den kızın eşyalarını al; ailesine ulaş, çabuk gelsinler." Alp, hastayı hızla acil müdahale odasına taşıdı. Cam parçaları karnına derinlemesine saplanmıştı ve bu durum oldukça kritikti. "Arda, buraya gel koçum, kan takviyesi yapmamız gerekecek. Hemen kan grubu tespiti yap," dedi, bir yandan da ultrason sonuçlarını bekliyordu. Hastanın bilincinin hâlâ kapalı olması, durumun ciddiyetini artırıyordu. Ekip hastayı ameliyata hazırlarken Alp, cam parçalarının ne kadar derine girdiğini anlamaya çalıştı. Ultrason görüntüsü ekrana yansıdığında iç kanamanın başladığını gördü. "Tam düşündüğüm gibi, karaciğerin bir kısmında hasar var," diye mırıldandı. "Hemen ameliyathaneyi hazırlayın. İç kanamayı durdurmazsak onu kaybedeceğiz." Zeynep, monitöre baktıktan sonra seslendi: "Tansiyonu daha da düştü, 70'e 40!" Alp, derin bir nefes aldı, ekibine odaklandı: "Kimse paniğe kapılmasın, anlaştık mı? Hastayı sağ salim çıkarıyoruz buradan, hadi." Hasta ameliyathaneye taşınırken Alp'in aklında bir soru belirdi: Bu genç kadına ne olmuştu? Yüzü ona çok tanıdık geliyordu, sanki daha önce görmüştü. Ama nerede? Bu sorunun cevabı, belki de hayatını kurtarmaya çalıştığı bu kadının kimliğinde gizliydi. Alp ve ekibi, hastayı ameliyathaneye alır almaz hızlıca işe koyuldular. Cam parçaları dikkatlice çıkarılırken, Alp öncelikli olarak iç kanamayı durdurmaya odaklandı. Karaciğerin hasarlı kısmı tamir edilip, kanamayı kontrol altına aldıklarında sıra femur kırığındaki yaralanmaya geldi. Femur kırığını stabilize etmek için ortopedi ekibiyle birlikte çalıştı. Tüm süreç boyunca ekip, hastanın tansiyonunu sabit tutmaya çalıştı; ancak her an kritik bir müdahale gerektirebilirdi. Saatler geçti, ekip zamanla yarışıyordu. 4. saatin sonunda Alp, derin bir nefes aldı. Ameliyat başarılı geçmişti; kanama durdurulmuş ve kırık stabilize edilmişti. Ancak hastanın durumu hâlâ kritikti. "Yoğun bakıma alalım, durumu 24 saat boyunca yakından izlenecek," dedi ekibe. Ardından yorgun adımlarla çıktı ameliyathaneden. Odasına geçip kapısını kilitledi ve koltuğa kendini attı. Zira eve gidecek hâli hiç yoktu bugün. Zeynep hemşire, dün aklında takılı kalan hastanın yanına girdi. Şefkatle kızın başını okşayıp getirdiği yazma ve tokayla başındaki boneyi çıkardı. Sonrasında tokayla çok sıkı olmayacak şekilde topuz yapıp yazmayı da arkadan öne geçirerek bağladı. Pansumanı da yaptıktan sonra kapıdan çıkarken, dün abisinin ona söylediğini hatırladı. Elini saçına geçirip hızlıca kızın eşyalarını bıraktığı yere koştu. Birkaç karıştırmadan sonra şükür ki buldu ve telefonun açma tuşuna bastı. Telefon açılırken cüzdanı açıp içinden kimliğini buldu. Üstünde yazan isime baktı: Efnan Akçay. İsim tanıdık gelse de üstelemedi ve telefon açıldıktan sonra eşyaları alıp önce hasta kayıt bölümüne gitti. Kapının art arda tıklatılmasıyla yerinden doğruldu. Alp, telefonundan saate baktı ve 3 saat uyuduğunu görüp ayağa kalktı. Kapıyı açınca Zeynep hemşire onu karşılamıştı. "Abi, dün dediğin gibi ailesine ulaşmaya çalıştım ama—" Alp’in ilk başta kaşları çatıldı. Sonra, "Ama? Zeynep, ne oldu?" Zeynep, ellerini ceplerine yerleştirip, "Ailelerinin numaraları yoktu. Rehberde sayılı kişi vardı, onlar da ad-soyad klinik yazıyordu. Sonrasında kimlikten araştırdım, ailesine ulaşamadım abi. Bir de dün gelen diğer iki adamdan biri ölmüş, diğeri ise durumu iyiymiş." Alp başını sallayarak, "Tamam, sen çık artık. Eve git, yarın gelirsin. Annemle babama da bugün kendi evime gideceğimi söyle," dedi. Zeynep’in kalmak için yalvarışlarını umursamadan yoğun bakım servisine geldi. Alp, yoğun bakım servisine geldiğinde hastanın dosyasını almak için görevli hemşireye yaklaştı. Efnan Akçay. İsim ona tanıdık geliyordu ama zihninin derinliklerinde bir yerlerde, hatırlayamıyordu. Dosyayı açtı, yaralanma detaylarını gözden geçirirken, bir yandan da genç kadının başucundaki monitörleri kontrol etti. Nabzı yavaş yavaş dengeleniyordu; ancak hâlâ kritik durumdaydı. Alp, derin bir nefes alarak başucuna oturdu. Zihni yorgun olsa da hastanın durumunu bir an bile aklından çıkarmıyordu. Tam o sırada, Efnan hafifçe kıpırdandı. Alp, bu hareketi fark edip hemen dikkat kesildi. Genç kadının dudakları titredi ve çok zayıf bir sesle, neredeyse duyulmayacak kadar kısık bir tonda, "Su..." dedi. Efnan’ın sesi hâlâ çok zayıftı. Alp, hemen hemşireye işaret ederek hastaya bir miktar su getirilmesini istedi. Ancak bilincinin henüz tam açık olmadığını bildiği için çok fazla su vermemeleri gerektiğini hatırlattı. Hemşire, yavaşça bir pamuklu çubuk yardımıyla Efnan'ın dudaklarını nemlendirdi. Efnan bir kez daha gözlerini kapattı. Alp ise onun tekrar uykuya daldığını görünce, içinden derin bir rahatlama hissetti. Ancak hâlâ aklında soru işaretleri vardı: Bu kaza nasıl olmuştu ve neden ailesine ulaşamıyorlardı? Dosyasını kapatıp derin bir nefes aldı. Şu an için yapabileceği tek şey, genç kadının iyileşmesini beklemek ve bilinci yerine geldiğinde sorularına cevap bulmayı ummaktı. --- *Femur kırığı, uyluk kemiği (femur) olarak bilinen, vücudun en büyük ve en güçlü kemiğinin kırılmasıdır. Femur kemiği, kalçadan dize kadar uzanır ve vücudun büyük ağırlığını taşıyan ana kemiklerden biridir. Femur kırıkları genellikle yüksek enerjili travmalar sonucunda oluşur, çünkü bu kemik kırılmaya karşı oldukça dayanıklıdır. *İnternal kanama, vücut içinde, yani derinin altında veya organlarda kanın birikmesi durumudur. Dışarıdan bir yara veya açık bir kesik olmadığı için bu tür kanama genellikle fark edilmeden ilerleyebilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. İnternal kanama, damarların, organların veya dokuların zarar görmesi sonucu oluşur ve acil müdahale gerektirir.
|
0% |